Geri git   A-Z ye Herkonu > Politika-Ekonomi

Cevapla
 
Seçenekler Stil
 
 Haririden Buttoya Suikastler
Alt 28.01.08, 22:42   #1
Temur_Melik
Herkonu.com Fanatik
 
Temur_Melik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2005
Mesajlar: 108
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 21 -> 14 Konu
Standart Haririden Buttoya Suikastler

Lazerle öldürüldü bomba kamuflajdı
Butto'nun lazer silahıyla öldürüldüğü, suikast ve intihar bombasının kamuflaj olduğu iddia ediliyor. Bu silah kimde var? Pakistan'da iç darbe mi tezgahlanıyor? Suikastin nükleer silahlarla bağlantısı ne?


HARİRİ'DEN BUTTO'YA 'BÜYÜK ORTADOĞU' SUİKASTLERİ / İBRAHİM KARAGÜL

Sistematik suikastler ve ***8220;Büyük Ortadoğu***8221; Projesi

11 Eylül saldırılarından iki gün önce, 9 Eylül 2001'de yapılan bir suikastin etkilerini gördükten sonra, o günden Butto suikastine kadar Büyük Ortadoğu Projesi ile belirlenen, yeryüzünün fay hattını oluşturan bölgedeki bütün suikastleri dikkatle izliyorum. Her birinin o ülkenin, içinde bulunduğu bölgenin ve küresel ölçekli gelişmelerin üzerindeki etkilerini hayretle takibediyorum. ***8220;11 Eylül saldırılarını haber veren suikast***8221; olarak nitelediğim bu olaydan sonra her fırsatta ***8220;suikastlerin izini takibedin***8221;, ***8220;Başkaları da öldürülecek***8221; şeklinde ısrarlarım oldu. ***8220;Kime suikast yapılacak***8221; başlığı altında endişeleri dile getirmemin üzerinden çok geçmeden söz konusu ülkede yeni cinayetler oldu.

Çünkü 11 Eylül sonrası Kuzey Afrika'dan Orta Asya içlerine, Güneydoğu Asya'ya uzanan kuşak üzerinde 21. yüzyıla şeklini verecek dehşet verici bir savaş yaşanıyor. Çünkü; küresel iktidarın, kaynakların ve pazarların paylaşımı yapılıyor. İşgaller, ambargolar, harita taslakları, rejim değişiklikleri, silahsızlandırma, terörle mücadele, terör saldırıları, bazılarının ***8220;Üçüncü Dünya Savaşı***8221; olarak tanımladıkları söz konusu savaşın unsurları. En önemlisi de bu savaş, etkisi altına aldığı ülkelerin iç dinamikleriyle bütünleşiyor, o ülkelerin zaaflarından besleniyor. Etnik sorunlar, kültürel ve sosyal sorunlar, özgürlük sorunları, ekonomik gerilik ve adaletsizlikler, en önemlisi de iç siyasi çekişmeler ve yerel iktidar çatışmalarından güç alıyor. İşte suikastler, bu büyük savaş, büyük hesap içinde çok önemli bir yer tutuyor. Bu yüzden, ***8220;11 Eylül'ü haber veren suikast***8221;ten Butto'nun öldürülmesine kadar işlenen cinayetler ***8220;Büyük Ortadoğu suikastleri***8221; olarak tarihe geçecektir. Bu çalışmada, 11 Eylül saldırılarından günümüze, suikastleri, kimlerin öldürüldüğünü, bu ölümler sonrasında ne tür gelişmeler yaşandığını, ülkelerin nasıl karmaşaya sürüklendiğini, ölümlerin arkasındaki bağlantıları inceleyeceğiz.



Tarihin en karmaşık suikastlerinden biri

Krizlerle, çatışmalarla, trajedilerle ama yine de umutla bir yılı geride bırakmaya hazırlandığımız günlerde, 27 Aralık'ta Pakistan'dan gelen trajik bir haber, 2008 yılının bir öncekinden çok da farklı olmayacağını bir kez daha hatırlattı. Pakistan eski başbakanı Benazir Butto, trajik bir saldırıyla hayatını kaybetti. Bugünkü Devlet Başkanı General Pervez Müşerref'in sekiz yıl önce yaptığı askeri darbeden bu yana demokratik sürece geçilmeye çalışan ülkede, 8 Ocak'ta yapılması planlanan seçimlerin favori ismi Benazir Butto, tartışmalı bir şekilde ülkesine döndü. Aynı gün, konvoyuna yapılan saldırıda 135 kişi hayatını kaybetti. Benazir Butto kurtulmuştu. İkinci saldırıda öldürülmesi için bir intihar bombacısı ve bir suikastçi yetti. İntihar bombacısı bombayı patlatırken suikastçi Butto'ya kurşun yağdırıyordu. Butto'nun öldürülmesi siyasi tarihin en önemli suikastlerinden biri olarak kayda geçecek.



Kimlerin, hangi güçlerin öldürmüş olabileceği sorusundan önce nasıl öldürüldüğüne ilişkin bilgiler bile hala netleşmedi. Önce intihar bombacısının üzerindeki bombayı patlatmasıyla öldüğü açıklandı. Ardından bombanın yanı sıra bir suikastçinin tabanca ile Butto'yu vurduğu, ağır yaralandığı, hastaneye götürülürken öldüğü bildirildi. Hatta keskin nişancılar tarafından öldürüldüğü bile iddia edildi. Partisi, vurulmasına ilişkin dosyanın değiştirildiğini, Butto'nun bombanın etkisiyle kafasını araca çarptığı için öldüğüne ilişkin yeni bir dosya hazırlandığını iddia etti. Ancak daha sonra, bir suikastçinin saldırı anındaki görüntüleri yayınlandı.

En son iddia ise, yine partisinden geldi. Pakistan Halk Partisi, Butto'nun ileri teknoloji lazer silahıyla öldürüldüğünü öne sürdü. The Nation gazetesinde yer alan habere göre, Butto sadece kurşunlara hedef olmadı aynı anda lazer silahıyla da bir başka saldırıya uğradı. Rawalpindi Devlet Hastanesi'ne götürüldükten sonra cesedini inceleyen doktor Musaddık Han, aynı gazeteye; ***8220;Hayatında ilk kez böyle bir şey görüyorum. Beyninin yarısı dışarı çıkmıştı. Yaralanma kurşunlardan değil***8221; diyordu. Bomba ve kurşunların, gerçek saldırıyı kamufle etmek için yapıldığı belirtiliyor. Bu açıklamadan sonra suikastle suçlanan Taliban ve Beytullah Mesud'un, ellerinde böyle silahlar olmadığına dair açıklama yaptığı belirtiliyor. Mesud'un daha ön ceki saldırıdan sonra Butto'ya iki mesaj gönderdiği ve kendisine karşı bir düşmanlıkları olmadığını bildirdiği ifade ediliyor.


CEVAPSIZ KALACAK SORULAR!

Kim, neden öldürdü? Sistem içindeki iktidar çatışmasının mı kurbanı oldu? Yoksa ülkenin geleceğine ilişkin endişe verici senaryoları hazırlayanların mı? El Kaide mi, Taliban mı?

Pakistan'ın modern yüzünü temsil ettiği için mi, kadın olduğu için mi, laik olduğu için mi, radikal İslamcılarla kavgalı olduğu için mi, demokrasi düşmanlarını rahatsız ettiği için mi öldürüldü?

Butto'yu devreden çıkarmak isteyenler neyi amaçlıyordu? Müşerref iktidarının devamını mı? Yoksa Müşerref'i de devreden çıkarmayı mı? Ülkeyi iç çatışmalara sürüklemeyi mi? Afganistan'daki istikrarsızlığı Pakistan'a yaymayı mı? Güney Asya'da Ortadoğu'dakine benzer planlar uygulamayı mı? Pakistan'da askeri otoriteyi devirmeye yönelik Batı destekli bir ***8220;karşı darbe***8221;mi tezgahlandı? Yerel dinamikler bu darbeyi önlemek için Butto'yu mu öldürdü?

Bugünlerde bazı çevrelerin dile getirdiği gibi, Pakistan'ı İran'a dönüştürmeye çalışan ***8220;ABD karşıtı Müslüman milliyetçiler***8221; harekete mi geçti? Bu güçler, iktidarı denetim altına alıp nükleer silahları ele geçirmeye mi çalışıyorlar? Yoksa birileri, nükleer silahların güvenliği iddiasıyla Pakistan için düğmeye mi bastı?

Cevaplanması çok zor sorular var. Cevap aramak yerine spekülasyonlara ilgi çok daha fazla. Bu soruların büyük bölümü ne yazık ki cevapsız kalacak.


SİZİ TAŞ DEVRİNE DÖNDÜRÜRÜZ

Butto'nun ölümü, yakın tarihimizin en önemli suikastlerinden biri olarak kayda geçecek. Babası idam edildi, bir kardeşi Paris'te zehirlendi, diğer kardeşi suikastle öldürüldü. Şimdi de kendisi, muhtemelen seçimlerde ciddi başarı kazanacakken ortadan kaldırıldı. Belki hiç aydınlanmayacak bir suikast bu.

Savaşta, işgal altında olmayıp da savaş şartları yaşayan bir ülkenin adım adım çöküşe, bölünmeye hatta iç savaşa doğru sürüklenmesinden kaynaklanan endişeleri pekiştiren bir suikast. Son bir yılda, herkesin ***8220;bir şeyler olacak***8221; diye izlediği ama ne olacağını kestiremediği, içerideki iktidar çevreleri arasında acımasız bir mücadelenin yaşandığı, dış müdahalelerin içerideki kavgayı alabildiğine beslediği ve yönlendirdiği bir ülkede en önemli siyasi figürlerden biri ortadan kaldırıldı. Başbakan Tayip Erdoğan'ın ABD Başkanı George Bush'la görüşmesindeki önemli maddelerden biri Pakistan'dı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iktidar ve muhalefet temsilcileriyle bir araya gelerek yaşanan krizi yumuşatmaya çalıştı. Böylesine endişe verici gelişmelerin yaşandığı bir ülkenin nükleer bir güç olması, suikastin önemini ve ülkenin geleceğine ilişkin kaygıları daha da artırıyor.



ABD Pakistan'ı vurur mu?

Bir süre önce ABD yönetimine mensup bazı kişiler, Pakistan yönetiminin Aşiretler bölgesinde üslendiği söylenen el Kaide unsurlarını ortadan kaldırmadığı ya da başlatacağı bir operasyonu başaramadığı takdirde Amerikan ordusunun bu bölgelere saldırması gerektiğini dile getirmişti. Yine Washington Post gazetesi, ***8220;El Kaide'ye karşı etkin bir çalışma yapmaması durumunda ABD'nin duruma müdahale etmesi gerektiğini, Pakistan'ı stratejik noktalarının vurulmasının zorunlu olduğunu, bunun için açık ve gizli operasyonların yapılabileceğini***8221; yazdı. Üstelik bu iddialar bizzat George Bush yönetimi tarafından dile getirilir oldu. Bu açıklamalardan sonra Müşerref, günler süren kuşatmadan sonra Lal Mescidi'ne yapılan kanlı operasyon başlattı. ABD'nin taleplerini karşılamayı amaçlıyordu. Ardından Pakistan ordusuna yönelik saldırılar tırmandı. Ülke, etnik sorunların ötesinde ABD destekli yönetimle İslamcı gruplar arasında ciddi bir çatışma ortamına sürükleniyordu. Bu durum, Veziristan ve Belucistan gibi sorunlara yaygın bir kriz daha ekledi. Krizlerin Pakistan'ı çok ciddi istikrarsızlığa sürükleyeceği, Müşerref yönetiminin bu nedenle olağanüstü hal ilan edip seçimleri erteleyebileceği tartışma konusu oldu. 3 Kasım'da da, beklendiği gibi, olağanüstü hal ilan edildi.



Suikast ve Müşerref rejimi!

Sri Lanka'dan dönerken uçağına saldırı yapıldığı iddiasıyla yere iner inmez darbe yapan Pervez Müşerref, 11 Eylül sonrası ABD'nin bölgesel operasyonlarından en önemli müttefikiydi. Bush yönetimi Müşerref iktidarını ***8220;istediklerimizi yapmazsanız ülkeni taş devrine döndürürüz***8221; diye tehdit etmişti. Müşerref'in işbirliği hiçbir zaman tatmin edici bulunmadı. Afganistan'ın işgali, iç savaş, Taliban ve ABD operasyonlarında Pakistan hep belirleyici rol üslendi. Bu süreç, darbelerle dolu tarihi olan Pakistan'daki iç siyasi ve toplumsal yapıyı büyük oranda sarstı. Afganistan işgalinden sonra Pakistan'da istikrarsızlık başladı. Bazı bölgelerin kopma eğilimi arttı. Taliban ve El Kaide'nin etkin olduğu bölgelere nüfuz edilemedi. Afganistan'a yakın bölgelerde Pakistan ordusuyla yerel güçler arasında ağır çatışmalar yaşanır oldu. Daha da önemlisi, ABD Veziristan gibi bölgelerin kontrol edilememesi halinde askeri müdahale yapmakla tehdit etti. Müşerref'in iktidarı paylaşmama yönündeki tavrı, iç siyasi kavgalar, etnik gerginlik, Şii-Sünni çatışmalarının artması, Taliban etkisi ve daha bir çok sorunun yanında Pakistan'ı nasıl bir kaosun beklediği en önemli soru. Bundan sonra Irak kadar da Pakistan'ı tartışacak dünya.


Nükleer silahları kim kontrol edecek?

Müşerref 3 Kasım'da olağanüstü hal ilan etti. 2 Kasım'da ABD'li bir istihbarat şirketi, ***8220;nükleer silahların İslamcıların ya da ordu içindeki şahin grubun eline geçmeyeceğini***8221; açıkladı. The Washington Post gazetesinin konuya ilişkin haberi, kapalı kapılar ardındaki pazarlıkları haber verir nitelikteydi. 12 Kasım'da aynı gazetede ***8220;ABD'nin, Pakistan nükleer silahlarını korumak için gizli bir planı olduğu***8221;na ilişkin bir rapordan söz edildi. Washington'ın silahların kontrolünü ele almayı planladığı, iyimser senaryoya göre Pakistan ordusunun ABD'ye destek vereceği bildirildi. Kötümser senaryoya göre ise, Müşerref'in kontrolü kaybedeceği, siyasi krizin derinleşeceği, ABD karşıtı güçlerin nükleer silahların kontrolünü ele geçireceği ve bunun bir ya da iki yıl içinde olabileceği belirtiliyordu. Onlara göre Pakistan ikinci İran olacak, nükleer güç İsrail'i tehdit edecekti. Tehlikeyi önlemek için önümüzdeki yıldan itibaren Pakistan'a ABD özel birlikleri gönderilecek, ülke içinde operasyonlar yapılacak ve yedi yıl orada bulunulacaktı. Geçtiğimiz ay pazarlıklar sona erdi ve Ocağın ilk günlerinde ABD askerlerinin Pakistan'a girmeye başlaması kararlaştırıldı. 13 Kasım'da Pakistan Dışişleri Bakanlığı iddialara karşı bir açıklama yaptı ve nükleer silahları koruyacak güçte olduklarını duyurdu. Bu açıklamaya rağmen konuya ilişkin tartışma hala devam ediyor. Butto suikastiyle amaçlanan bu muydu? Ülkeyi istikrarsızlaştırmak, kontrolden çıkmasını sağlamak ve nükleer silahların güvenliği gerekçesiyle dış müdahaleye hazır hale getirmek mi isteniyor? Pakistan ABD'nin küresel savaşının tam merkezinde. Üslendiği rol onu parçalıyor. İç savaşa sürüklüyor. Keskin iktidar çatışmalarına, etnik ve mezhep kavgalarına itiyor. Büyük bir kaos beklentisi var.




YARIN: Butto: Bin Ladin'i öldürdüler. Beni de aynı güçler öldürecek
Offline   Alıntı ile Cevapla
 
Alt 28.01.08, 22:43   #2
Temur_Melik
Herkonu.com Fanatik
 
Temur_Melik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2005
Mesajlar: 108
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 21 -> 14 Konu
Standart

Bin Ladin'i ve Butto'yu aynı güçler mi öldürdü?
Benazir Butto'nun ***8220;Pakistan güvenlik birimlerinden bazı unsurlar Usame Bin Ladin'i öldürdü. Beni de aynı güçler öldürmek istiyor***8221; sözü ne anlama geliyor?



HARİRİ'DEN BUTTO'YA 'BÜYÜK ORTADOĞU' SUİKASTLERİ / İBRAHİM KARAGÜL
Butto, Pakistan ve yakın çevresindeki uluslararası hesaplarla ilgili çok şey bildiği için mi, tehdit olarak algılandığı için mi, ABD'nin yüzleşmek istemediği riskler oluşturduğu için mi, Washington ile bugünkü Pakistan yönetimi arasındaki ilişkilerden haberdar olduğu için mi öldürüldü? Bütün bunlar akla gelen soru işaretlerinin çok az bir bölümünü oluşturuyor. Son derece karmaşık ilişkiler ağının bir parçası olarak Butto suikasti üzerinden bu tarz iddialar da öne sürülür oldu.
O zaman Butto'nun Müşerref'in kendisini ortadan kaldırmak istediğine ilişkin iddialarını İngiliz istihbarat servisine, İngiltere Dışişleri Bakanı'na, ABD temsilcilerine bildirmesi nasıl açıklanabilir? O zaman ABD, İngiltere ve Butto Müşerref'e karşı aynı cephede miydi? Eğer öyleyse Müşerref'in saldırıdan ısrarla El Kaide'yi sorumlu tutması nasıl açıklanacaktı. Müşerref suikastin yol açtığı baskıdan kurtulmak için El Kaide'yi kart, yem olarak mı kullanıyordu? Ya da, Pakistan ordusu içinde hem ABD'ye hem de Müşerref'e karşı olan güçler mi harekete geçti? Öyleyse bu güçler, Butto'nun iddiasında olduğu gibi, neden El Kaide liderini öldürsünler! ABD ve Butto'ya göre bu güçler, El kaide ile işbirliği içinde olan hainler değil miydi?


TALİBAN'I DESTEKLEYENLER ARASINDA BUTTO DA VARDI

Ne gariptir ki, Butto, ABD ve Pakistan istihbaratı ile birlikte Taliban'a destek verenlerden, Taliban'ın Afganistan'da iktidar olmasına katkıda bulunanlardan biriydi. Pakistan Başbakanı iken Afganistan'ın Hindistan etkisine girmemesi için iç savaşa müdahil olan güçlerin içinde yer alıyordu. Hindistan yanlısı olmakla itham edilen, Avrupa Birliği ile yakın ilişkiler içinde olan, Rusya ile bir şekilde bağlantısı olan Ahmed Şah Mesud'u bir ***8220;El Kaide suikasti***8221;yle ortadan kaldıranlarla aynı saftaydı. ***8220;11 Eylül'ü haber veren suikast***8221; olarak tanımladığımız Şah Mesud suikastine ileride değineceğiz. Büyük Ortadoğu suikastlerinin ilkini oluşturan Mesud'a yönelik saldırı ile Butto'ya yönelik saldırı ne kadar da birbirine benziyor!


KİM ÖLDÜRDÜ DEĞİL KİM AZMETTİRDİ?

Butto suikastinde kullanılan intihar bombacısını ve suikastçiyi bulmak, olayın aydınlatılması anlamına gelmiyor. Sadece Pakistan'da değil, bir çok ülkede, bu tür ***8220;ihale***8221;lere girecek taşeron kişi ve örgütlerin ne kadar çok olduğu biliniyor. O zaman, kimin öldürdüğünü, bombayı kimin patlattığını, kurşunu kimin sıktığını değil, kimin ya da kimlerin azmettirdiğini sormak gerekiyor. Bu konuda son derece ilginç iddialar var:

ABD Ulusal İstihbarat Konseyi ve CIA öngörülerini içeren bir raporda Pakistan için Yugoslavya benzeri bir sondan söz ediliyor. ***8220;On yıl içinde Pakistan'da iç savaş başlayabileceği, eyaletler arasında kanlı çatışmaların yaşanabileceği, sonrasında ülkenin Talibanlaşabileceği, nükleer silahların kontrolüne ilişkin şiddetli bir mücadelenin yaşanabileceği***8221; öngörülüyor. ABD'nin Pakistan üzerindeki kontrolünü pekiştirmek için yoğun çaba içinde olduğu, ardından bölge genelinde şiddetli bir ***8220;terörle mücadele***8221; savaşı başlatmak istediği ifade ediliyor.


ABD PAKİSTAN'DA İÇ DARBE Mİ PLANLADI!

Pakistan'da birkaç tane askeri üssü olan ABD'nin ülkenin hava sahasını kontrol ettiği, özel birliklerin ülke içinde çalışmalar yaptığı, 2008 yılında terörle mücadele birimlerini yetiştirmek amacıyla Pakistan'da askeri etkinliğin artırılmasının planlandığı söyleniyor. Bunlar ve başka göstergelerden hareket edenler, ***8220;azmettirici***8221; olabilecekler listesine ABD'ye ait unsurları de ekliyor.

İddialara göre, ABD ile askeri yönetim arasında güven sarsıldı. Washington'ın bölgesel politikaları için şu anki yönetimin katkısı yeterli bulunmuyor. Pakistan ordusu ve istihbarat birimlerinin dolaylı kontrolünden artık vazgeçilmek isteniyor. Hedef; doğrudan kontrol olarak belirlenmiş durumda. Bunun için de ABD için öncelikli olarak yapılması planlanan şey, Pakistan ordusunu iktidardan devirmek...


SUİKASTLER NEDEN BİRBİRİNE BU KADAR BENZİYOR?

Butto, Rawalpindi'de, sıkı korunan bir bölgede suikaste uğradı. Rawalpindi, Pakistan ordusunun merkezi. Aynı zamanda Pakistan askeri istihbaratı ISI'nin de merkezinin bulunduğu yer. ABD ve İngiliz ordusu ile istihbarat teşkilatlarının Pakistan ordusu ve istihbaratıyla ortaklıklarının ne derece güçlü olduğu biliniyor. Bir kişi üzerindeki bombayı patlatıyor, bir başkası kurşun yağdırıyor. Farklı bir iddiaya göre lazer silahıyla öldürülüyor. Böyle bir suikastten ordunun, istihbarat teşkilatlarının, ABD ve İngiliz istihbaratının haberdar olmaması dikkat çekmiyor.

Butto cinayeti, Ahmed Şah Mesud ve Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri cinayetiyle bir çok yönden birbirine o kadar benziyor ki. Her ne kadar Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Butto ve Hariri suikastlerinin farklı olduğunu iddia etse de, her üç cinayette de sistemin içindeki güçler, El Kaide ve Washington'ın suçlanması, uluslararası toplumun tavrı, cinayetlerin bağlantılı olduğu gelişmeler birbirinden hiç de farklı değil. Bu yüzden karanlıkta kalan, hep de öyle kalacağı düşünülen bu suikastlerin ortak yönlerini arama yoluna gittik.


BBC söyleşiyi neden sansürledi

Benazir Butto, öldürülmeden bir ay önce, Kasım ayında İngiliz televizyon programcısı David Frost'a verdiği söyleşide, çok tartışılacak açıklamalar yaptı. BBC'nin bu söyleşiye, içerdiği iddialar sebebiyle sansür uyguladığı belirtiliyor. Görüşme önemliydi ve suikastle ilgili ipuçlarını içeriyordu. Butto, kendisine yönelik suikast girişimlerinin ardında Pakistan güvenlik birimlerinden bazı unsurların bulunduğunu, Devlet Başkanı Pervez Müşerref'e mektup yazarak bu durumu bildirdiğini söyledi. Ama asıl iddia bu değildi. Ona göre Usame Bin Ladin öldürülmüştü.

Bu iddiasını neye dayandırdığı bilinmiyor. Bin Ladin'in gerçekte ölüp ölmediği de. Ladin'in öldüğü ya da öldürüldüğüne dair çok kez iddialar atıldı ortaya. Yakalanmaması gerekçe gösterilerek, küresel olağanüstü hal uygulamasına rağmen ele geçirilmemesi hep sorgulandı. İddialar yoğunlaştığı dönemlerde Bin Ladin'in görüntü kasetleri yayınlandı. Birbirine yakın kaynaklar hem öldürüldüğünü iddia ediyor hem de Usame Bin Ladin'in yakalanamamasından Pakistan yönetimini, ordusunu ve istihbarat teşkilatını sorumlu tutuyordu. İşte tam da bu söylemlerin etkisini kaybettiği bir dönemde Butto, Bin Ladin'in öldürüldüğünü söylüyordu. Ancak, Butto'nun hemen arkasından söylediği sözler tam anlamıyla şok ediciydi. Çünkü daha fazlasını söylüyordu. Şöyle diyordu: ***8220;Bin Ladin'i Pakistan güvenlik birimlerinden bazı unsurlar öldürdü. Beni de aynı güçler öldürmek istiyor.***8221; Bir isimden söz etti. Bu kişi, İngiliz gazeteci Daniel Pearl'ü öldürdüğü iddia edilen Ömer Şeyh'ten başka biri değildi. Ancak Butto'nun öldürülmesinden birkaç gün sonra El cezire televizyonu, uzun süredir sessiz olan Bin Ladin'e ait bir kaseti yayına sokuyordu. Her konuda açıklama yayınlayan El Kaide ve Taliban Butto'nun iddiaları hakkında susuyordu. Sadece Butto suikastiyle ilgileri olmadığını açıklıyordu. Pakistan yönetiminin suikastçilerin konuşmalarını yayınlaması, açıkça bu güçleri sorumlu tutması yine de ikna edici bulunmadı Özellikle de Pakistan kamuoyu bu iddiaları ciddiye almadı.


***8220;Büyük Belucistan***8221; ve ABD'nin teröre desteği

Pakistan'ın Belucistan bölgesinde zengin petrol, özellikle de doğalgaz kaynakları bulunuyor. Pakistan topraklarının yüzde kırkını oluşturan Belucistan'ın bir bölümü İran'da, diğer bölümü de Aganistan sınırları içinde. Hem enerji kaynakları hem de boru hattı güzer- gahları bu bölgeyi Anglo-Amerikan ittifakı için çok önemli bir bölge haline getiriyor. İran ile Hindistan arasında yapılan enerji ve boru hattı projeleri de bu bölgeden geçmek zorunda. Bölgede son tahminlere göre 19 trilyon metreküp doğal gaz rezervi var. Belucistan'ın kıyı şeridindeki liman Çinliler tarafından finanse ediliyor. Hürmüz Boğazı'na oldukça yakın olması ve Batılı petrol şirketlerinin bölgedeki yatırımları nedeniyle bölgenin denetimi oldukça hassas bir hal alıyor. Ne gariptir ki, 1940'lara dayanan Beluci direnişi son zamanlarda hız kazandı. Daha doğrusu Batılı ülkeler, Belucların bağımsızlık hayallerini rehin aldı. Pakistan yönetimiyle müttefik olan ABD ve İngiltere, nasıl oluyorsa, aynı zamanda Beluci örgütleri de destekliyor. Merkezi hükümete isyancıları bastırmak için, terörle mücadele geçen F-16'lar verirken, Pakistan'dan ayrılmak isteyen örgütlere silah ve para yardımı yapıyor. Tıpkı hem Türkiye ile ***8220;stratejik ortak***8221; olması hem de PKK'yı desteklemesi gibi. Pakistan yönetiminin, bu konuda İngiliz istihbaratını suçlamasına, İngiltere'nin bölgede gizli operasyonlar yapmasına, ***8220;Büyük Ortadoğu Projesi***8221; çerçevesinde hazırlanan harita taslaklarında ***8220;Büyük Belu-cistan***8221; adıyla bir devletin ortaya çıkmasına ayrıca dikkat çekmek istiyorum.



Çantasındaki on milyar dolarlık sır

Butto'nun öldürüldüğü gün ABD'li politikacılarla randevusu vardı. Görüşmede iki raporun ele alınmasının planlandığı söyleniyor. Birinci raporda, istihbarat servisinin İslamabad'dan bir çeşit seçim operasyonu yürüttüğü, kendisini ve partisini devre dışı bırakmayı ve Pakistan Müslüman Birliği lideri eski Başbakan Navaz Şerif'i iktidara taşımayı planladığı belirtiliyor. İkinci raporda ise, ABD'nin ***8220;terörle mücadele***8221; çerçevesinde Müşerref'e verdiği 10 milyar doların, istihbarat servisi üzerinden söz konusu seçim operasyonu için kullanıldığı, militan gruplara dağıtıldığı iddia ediliyordu. Hem ABD hem de Pakistan derin devleti Butto'ya bir oyun mu oynadı? Butto'nun seçilmesi halinde ***8220;terörle savaş***8221; yolunda izleyeceği sert politikaların Pakistan'ı ABD için çok büyük bir soruna dönüştüreceğinden mi korkuldu? Böyle düşününce Butto suikastinin arkasında, birbirine düşman gibi görünen güçlerin ortak bir çabası olduğu şüphesi çıkıyor ortaya. Çok popüler ancak güçsüz olan Butto, kendisinden çok daha güçlü oyuncuların kurbanı mı olmuştu?



YARIN: 1 TRİLYON DOLARLIK SUİKAST
Offline   Alıntı ile Cevapla
 
Alt 28.01.08, 22:44   #3
Temur_Melik
Herkonu.com Fanatik
 
Temur_Melik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2005
Mesajlar: 108
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 21 -> 14 Konu
Standart

Bir trilyon dolarlık suikast!
Hariri suikasti Lübnan'ı ve bölgeyi karıştırdı. Suriye köşeye sıkıştı, İsrail Lübnan'a saldırdı, suikastler ardı ardına geldi, özel mahkeme kuruldu. Ancak hiçbir şey aydınlatılamadı. Suriye mi öldürdü, yeni 'Ortadoğu Projesi'ni hazırlayanlar mı? Lübnan'a taşınan Irak dolarlarının, bölgedeki 1 trilyon dolar kayıt dışı paranın, istihbarat-mafya trafiğinin mi kurbanı oldu?


HARİRİ'DEN BUTTO'YA 'BÜYÜK ORTADOĞU' SUİKASTLERİ / İBRAHİM KARAGÜL
Benazir Butto'nun öldürülmesi, "Büyük Ortadoğu" coğrafyasında işlenen cinayetlerin elbette en önemlilerinden. Pakistan iç dengeleri, bölgesel istikrarsızlık ve küresel denklem içinde çok önemli bir yere sahip. Ama en önemlisi değil. Çok daha önemli bir başka suikast var ki, Ortadoğu'da bütün denklemleri yeniden kuracak sonuçlara yol açtı, açmaya da devam ediyor.
14 Şubat 2005 Beyrut'ta çok büyük bir patlama oldu. Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri öldürüldü. Hariri suikasti, uluslararası reaksiyon, Lübnan ve Ortadoğu'da yol açtığı sorunlar, hazırlanış biçimi ve daha bir çok konu açısından çok önemliydi. Büyük Ortadoğu suikastlerinin en önemlisi şüphesiz Hariri'nin öldürülmesiydi. Küresel iktidar çatışmasının ağırlık merkezini oluşturan, Filistin sorununa Irak'ın da işgal edilmesiyle her alanı cepheye dönüşen Ortadoğu için bu suikast adeta bölgesel savaşı davet eder nitelikte oldu.

Son derece iyi korunan, konvoyu uzaktan kumandalı patlayıcılara karşı hazırlıklı olan Hariri, şiddetli patlama sonucu beraberindeki çok sayıda kişiyle hayatını kaybetti. Bazıları, patlayıcıların dışında bölgeye füze isabet etmiş olabileceğini bile düşündü. "Bay Lübnan" denilen adam ortadan kaldırılmış, sadece Lübnan için değil, Ortadoğu'nun karmaşık ilişkilerinin de kilit isimlerinden olan biri oyunun dışında kalmıştı.

1983: 243 ABD ASKERİ ÖLDÜ

BM Güvenlik Konseyi suikasti görüşmek üzere acil toplandı. ABD, Güvenlik Konseyi'nden cezalandırma kararı istedi. Avrupa basını suikasti 'Bay Lübnan'ın ölümü', 'Lübnan'ın kalbine darbe', 'Şok dalgaları, Şam'daki Başkanlık Sarayı'nın pencerelerini takırdatıyor' manşetleriyle verdi. ABD ve Fransa, olayı Suriye'nin Lübnan'dan çekilmesi için fırsat olarak kullanacağının işaretlerini verdi. Öyle de oldu.

Hariri öldürüldükten sonra Lübnan'daki Suriye varlığının sonuna gelindi. Şam yönetimi, İsrail'e karşı en stratejik savunma hattını kaybetmiş oldu. Ukrayna ve Gürcistan'da olduğu gibi, Lübnan'da da kadife devrim senaryoları uygulandı. Yüz binlerce insan sokağa döküldü. Ancak başarısız oldu. Hariri'nin Suriye tarafından öldürüldüğüne dair küresel bir konsensus oluştu. BM ve bir çok ülkenin soruşturma istekleriyle kurulan komisyonlara, özel mahkemelere rağmen bugüne kadar suikastle ilgili hiçbir ciddi veri elde edilemedi.

Ekim 1983'te Lübnanlı bir kızın ABD askeri üssüne bombalı araçla düzenlediği saldırıda 243 Amerikalı deniz piyadesi öldürülmüştü. ABD Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldı. Aynı gün Beyrut'taki Fransız askeri üssüne düzenlenen saldırıda ise 58 Fransız askeri öldü. İsrail işgali, iç savaş ve bildik Lübnan manzarası... Aradan 22 yıl geçti. ABD ve İsrail, benzer senaryolarla yeniden Lübnan'daydı. Fransa da beklendiği gibi yerini alıyordu. Oyun yeniden kuruluyordu.

SİYASİ SUİKASTLER ÜLKESİ

Hariri'nin öldürülmesinden sonra Beyrut'un Hristiyanların yaşadığı bölgelerinde hemen her hafta bombalar patladı, insanlar öldü. Özellikle Suriye karşıtı politikacılar, gazeteciler saldırıların hedefi oldu. Son olarak da Genelkurmay Başkanı olması beklenen kişi saldırılarla ortadan kaldırıldı. O gün bugündür istikrarsızlık sürüyor ve Lübnan, Cumhurbaşkanı'nı bile seçemeyen bir ülke olarak, her an iç savaşın içine sürüklenmeye hazır bir ülke.

2006 Aralık ayında yine Lübnan'da çok önemli bir isim daha öldürüldü. Hristiyan Sanayi Bakanı Pierre Cemayel'e yönelik saldırı, Hariri'dan sonraki beşinci suikastti. Samir Kasır, George Hawi ve Cibran Tueyni'den sonra siyasi suikastler zincirine bir isim daha ekleniyordu. Öyle ki, Lübnan'ı "siyasi suikastler ülkesi" olarak tanımlamaya, "bundan sonra kime suikast yapılacak" soruları sormaya başladık. Bu soruyu her sorduğumuzda, üzerinden çok zaman geçmeden yeni bir saldırı gerçekleşiyordu. 1977'de Dürzi lider Kemal Canbolat, 1982'de Hristiyan Devlet Başkanı Beşir Cemayel, 1987'de Devlet Başkanı Reşit Kerimi, 1989'da Suriye destekli Maruni Devlet Başkanı Rene Muavid, 1992'de Hizbullah lideri Abbas Musavi ve son olarak 14 Şubat 2005'te eski Başbakan Refik Hariri. Devamında kimler olacaktı? Çok beklemeden kimler olacağı ardı ardına ortaya çıkmaya başladı.

İSRAİL'İN HİZBULLAH HEZİMETİ

Hariri suikastinin elbette en önemli sonuçlarından biri Lübnan'ın yeniden iç savaşın eşiğine getirilmesi, Suriye'nin çekilmesinden sonra İsrail'in Güney Lübnan'a saldırısı, bir ay boyunca Şiiler'in yaşadığı bölgeyi harabeye çevirmesi ancak askeri açıdan skandal bir başarısızlıkla geri çekilmesi oldu. Savaşın ardından BM kararıyla Lübnan'a çokuluslu güç yerleştirildi. Türkiye de bu güce katkıda bulundu. Lübnan, bağımsızlığını tamamen kaybetmiş, sınırları, denizi ve hava sahası uluslararası gücün kontrolüne geçmişti.

Suikastlerin hepsi, Lübnan'daki güç mücadelesi ile bağlantılıydı. Ama sadece Lübnan'la sınırlı değildi. ABD, Fransa, İsrail, Suriye, İran ve Suudi Arabistan gibi güçlerin aktörleri olduğu bir oyun oynanıyordu ve bu oyunun boyutları Lübnan'dan Irak'a kadar uzanıyordu.

Hariri suikasti yeni Ortadoğu fotoğrafının neresindeydi? Lübnan dengesini bozmak, Filistin-Lübnan'dan Suriye ve İran'a uzanan bir çatışmanın temellerini atmak, bölgesel düzeyde bir Şii-Sünni ayrışması oluşturmak isteyenler mi öldürdü? Ya da ABD, İngiltere ve İsrail'in bölgesel tasarruflarına çomak sokmak, oyunlarını bozmak isteyenler mi?

IRAK'TA PAYLAŞIM SAVAŞI

Hariri'nin Ortadoğu genelindeki para trafiğindeki kritik rolü, suikast sonrası yeterince sorgulanmadı. Saddam rejiminin çökmesinden sonra kaybolan silahların, füzelerin ve askeri mühimmatın nerelere gittiği, kimler tarafından paylaşıldığı, kirli şebekenin kaç milyar dolarlık bir pastayı bölüştüğü, CIA, mafya ve Lübnanlı arabulucular arasında ne tür ilişkiler kurulduğu gibi sorular hâlâ sorulabilmiş değil.

Türkiye'den bazı "işadamları"nın da önemsenecek büyüklükte rol aldığı, Irak ordusunun envanterindeki silahların satışı, yeni kurulan Irak ordusu için açılan milyarlarca dolarlık ihaleler ve trafikte Lübnan'ın rolüne yoğunlaşanlar, Hariri suikastinde özellikle para paylaşımı konusuna da dikkat çekiyor.

Milyarlarca dolar için Irak içinde örgütlerin beslendiği, Irak-Lübnan hattındaki önemli gelişmelerin demokrasi ve özgürlük uğruna ortaya çıkmadığı, Irak'ın paraları üzerinde büyük paylaşım savaş yürütüldüğü, bu uğurda cinayetler/katliamlar yapıldığı biliniyor. Sadece Irak ordunun envanterinde bulunup da istihbarat-mafya ağı ile pazarlananların değeri 40 milyar dolar. Açılan ihalelerin miktarı on milyarları geçiyor. Saddam sonrası Irak hazinesinin miktarı bilinemeyen milyarlarca dolarının hangi eller üzerinden nasıl paylaşıldığı ya da dağıtıldığı bilinmiyor. Bağdat'tan Washington'a, Lübnan'a ve daha bir çok ülkeye uzanan dev kaçakçılık/yolsuzluk operasyonundan, silah ticaretinden elde edilen gelirin hangi eller tarafından nasıl bölüşüldüğü de...

Irak merkez bankasından kaç milyar dolar Lübnan'a taşındı? Bu paralar ve karanlık ticaretten elde edilen gelir Lübnan'daki hangi bankalar üzerinden aklandı. Tam da bu dönemlerde Lübnan'da bazı bankalar neden battı/batırıldı?

1 TRİLYON DOLAR KİRLİ PARA

Lübnanlı arabulucular ve büyük pastanın paylaşımı ile suikastler arasında ne tür bağlantılar var? Lübnanlı Raymond Zayna ve Muhammed Ebu Derviş isimlerinin bu trafikteki rollerini kim tayin etti?

Ülkeleri parçalayan, terör örgütlerine destek sağlayan, iç savaşlar çıkaran, suikastler planlayan irade, perde gerisindeki kirli trafiği de yönetiyorsa, suikastleri bir de bu açıdan sorgulamak, Hariri suikastine bir de bu açıdan bakmak gerekmez mi? Hariri, sadece Lübnan'ın patronu değildi. Trilyonlarca dolara ulaşan Körfez ve Arap sermayesinin yönetiminde etkin isimlerdendi. Mesela "Hariri'nin ölmeden hemen önce bir Avrupalı lidere 150 milyon olar rüşvet verdiği" iddiası hakkında ne düşünülebilir?

Büyük Ortadoğu sadece işgaller, terör saldırılarıyla kendini göstermiyor. Bu büyük siyasi projenin mali boyutu, özellikle de karanlık tarafı sorgulanmadan suikastlerin çözülmesi mümkün değil. Çözülemiyor da zaten!



Hariri, ABD üssüne karşı çıktığı için mi öldürüldü?


Hariri'yi gerçekte kim öldürmüştü? Bu sorunun cevabı artık merak edilmiyor. ABD ve İsrail, "Hariri'yi Suriye öldürdü" dedi, herkes sustu. Hariri Lübnan'ın kuzeyinde, Suriye sınırında inşa edilmesi planlanan ABD askeri üssüne karşı çıktığı için mi öldürüldü? Bazı çevreler, Hariri'nin Bush yönetimi ve Ariel Şaron'un Likud yönetimi tarafından taşeron ajanlar kullanılarak öldürüldüğü bile öne sürüldü. "Lübnanlı Hristiyan lider Elie Hobeika da 2002'de aynı yöntemle öldürüldü. Hobeika Brüksel'e gidip Ariel Şaron'un Sabra ve Şatilla katliamlarından sorumlu olduğunu ve insanlık suçlusu olduğuna dair ifade verecekti. Bu çevreler Hariri'nin de, Lübnan'ın kuzeyinde büyük bir askeri üs inşa etme planlarına karşı çıktığı için öldürüldüğünü, ABD üssü için halelerin bile yapıldığını belirtiyor. İddiaya göre, ABD üssü, Ortadoğu'daki ana üslerden biri olacak. Hem lojistik hem de transit üs görevi yapacak. Ancak üssün bir başka önemi daha var: ABD'nin Doğu Akdeniz'e çıkan ve çıkacak olan boru hatları buradan kontrol edilecek. Tabi ki, Suriye ile ilgili planlar da buradan yürütülecek. Üs, Katar'daki büyük Amerikan üssünün bir benzeri olacak. Hariri'nin aracı uzaktan kumandalı patlayıcılara karşı korumalıydı. Bu nedenle telle patlatılan patlayıcılarla öldürüldü. Tıpkı 2002'deki Elie Hobeika suikastinde olduğu gibi... Lübnan'ın kuzeyinde yapılması planlanan bölgenin en büyük askeri üssü İncirlik üssünün bir alternatifi mi olacaktı?


İsrail'in düşürdüğü Suriye MİG'leri ve Hariri suikasti

Tarih, 14 Eylül 2004. İsrail F-16'ları Suriye savaş uçaklarıyla Doğu Akdeniz üzerinde kapışır. Bu olay, İsrail ve Suriye savaş uçakları arasında 1980'den bu yana ilk çatışmadır. Olay, İsrail savaş uçaklarının tazyikiyle başlar. İsrail uçakları Doğu Akdeniz'in kuzeyine ilerler ve Suriye hava sahasına girer. İran'ın, Suriye'nin Lazkiye limanından Hizbullah'a silah sevkıyatı yaptığını iddia eden İsrail, bölgeden yoğun uçuşlar yapmaktadır. 14 Eylül'de yaşanan çatışmada İsrail F-16'ları Suriye'ye ait iki adet MİG-29'u düşürür. Uçaklardan biri İsrail yapımı Python-4 füzesiyle, diğeri de Amerikan yapımı AIM-9M Sidewinder füzesiyle düşürülür. Düşen uçakların pilotları Yüzbaşı Ahmed El Hatib ile Binbaşı Erşad Mithat Suriye helikopterleri tarafından kurtarılır. Haberin kaynağı, Washington'da üslenen Suriye muhalefeti, yani Reform Partisi'dir...

Bu olayın ardından Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, hava savunma sistemini güçlendirmek için Rusya ile görüşmeleri başlatır. Şam yönetimi Rusya'dan, SA-18, TOR M1, S-300PMU2 ve S-400 sistemleri ister. Ocak 2005'te ise Suriye ile Rusya, ABD ve İsrail'in tepkilerine rağmen, SA-18 kısa menzilli füze sistemin satışı konusunda anlaşır. İsrail savaş uçakları Esad'ın yazlık sarayı dahil, Suriye hava sahasını sürekli ihlal eder. Hatta İsrail savaş uçaklarının Türk hava sahasını da bu amaçla ihlal etmesi, yakıt tanklarını Türkiye topraklarına bırakması, Suriye'de bir hedefe yönelik operasyon kapsamında gerçekleşir. Olay, Türkiye-İsrail arasında sert tartışmaların yaşanmasına yol açar.


Bu deliller neden hasıraltı edildi?

Lübnan İstihbarat'nın Bilgi Merkezi Başkanı Albay Samir Şehade de Hariri ile aynı yöntemle yapılan saldırıya maruz kaldı. Şehade ağır yaralı olarak kurtuldu. Bütün saldırılar gibi bunu da kimse üslenmedi. Ama hedef önemliydi. Hariri soruşturması kapsamında toplanan bilgiler Şehade'nin kontrolündeydi. Onu susturmak isteyenler, Hariri soruşturmasının üstünü örtmek isteyenlerdi. Hariri soruşturmasını yürüten ve Mossad'la bağlantısı açığa çıkan Alman Savcı Detlew Mehlis, neredeyse ABD ile Suriye arasında savaş çıkaracaktı. Yerine Belçikalı savcı Serge Brammertz geçti. Mehlis'in aksine, işbirliği yaptığı için Suriye'ye teşekkür etti. Brammertz, muhtemelen Samir Şehade'nin bilgilerinden yararlanacaktı. Lübnan gizli servisinin uzun süredir yürüttüğü gizli operasyonlar, saldırılardaki İsrail bağlantısını açığa çıkardı. Siyasi suikastlerde kullanılan Lübnanlı Mahmud Rafa ve Filistinli Hasin Hattab, Mossad'a bağlı çalıştıklarını itiraf etti. Uçaklardan gönderilen sinyallerle patlatılan bombalar gibi, Hariri suikastinde kullanılan teknolojinin İsrail'e ait olduğu söyleniyordu


Hangi ülkeler parçalanacaktı?

1982 yılında Dünya Siyonist Örgütü'ne bağlı Enformasyon Dairesi'nin İbranice yayın organı Kivunim'de yayınlanan ve Kudüs İbrani Üniversitesi profesörü Israel Shahak'ın İngilizce'ye çevirdiği "The Zionist Plan for the Middle East" (Ortadoğu için Siyonist Plan) başlıklı rapor, özelde Lübnan, genelde Ortadoğu için en kötü senaryoyu çizmektedir: "Lübnan'ın tam anlamıyla parçalanıp beş ayrı bölgeye ayrılması içerisinde Mısır, Suriye, Irak ve Arap Yarımadası'nın da bulunduğu bütün bir Arap dünyası için bir örnek teşkil edecektir. Lübnan gibi, Suriye ve Irak'ın da etnik veya dini bölgelere ayrılması şeklinde ortaya çıkacak parçalanması İsrail'in bölge için uzun vadeli amacıdır. Suriye, bünyesinde barındırdığı etnik ve dini yapılara uygun bir şekilde birkaç bölgeye ayrılacaktır. Kıyı bölgelerinde Şii-Alevi devleti, Halep civarında Sünni bir devlet, kuzey komşusuyla husumet içerisinde olan bir başka Sünni devlet ise Şam'da kurulacaktır. Dürziler ise başta Huran ve Kuzey Ürdün olmak üzere muhtemelen Golan'ı da içine alabilecek şekilde bir devlet oluşturabilirler.


YARIN: 11 Eylül saldırılarını haber veren suikast!
Offline   Alıntı ile Cevapla
 
Alt 28.01.08, 22:46   #4
Temur_Melik
Herkonu.com Fanatik
 
Temur_Melik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2005
Mesajlar: 108
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 21 -> 14 Konu
Standart

11 Eylül'ü haber veren suikast!
11 Eylül'den iki gün önce Afganistan'ın en önemli lideri Şah Mesud intihar saldırısıyla öldürüldü. Rusya ve Hindistan'la iş tutmanın bedeliydi bu. ***8220;11 Eylül'ü haber veren suikast***8221;, tarihin akışını değiştirecekti. Mesud'un ölümünü hazırlayan senaryolarda rol alan Benazir Butto altı yıl sonra aynı stratejinin kurbanı oldu. Afganistan bir liderini kurban vermişti. Pakistan da bir liderini kurban veriyordu. Hesap yine aynıydı!


HARİRİ'DEN BUTTO'YA 'BÜYÜK ORTADOĞU' SUİKASTLERİ / İBRAHİM KARAGÜL

Benazir Butto'dan Refik Hariri'ye, Filistin liderlerinin tasfiyesinden Irak'ta iç savaşı hazırlayan suikastlere kadar, son yedi yılda işlenen karanlık cinayetlerin ilki Afganistan'da çok önemli bir ismin ortadan kaldırılmasıyla başladı. Hep karanlıkta kalan, kalacak olan bu suikastler, işlendiği bölgelere özgü şartların dışında bir büyük iradenin hakim kılınmasına yönelik kapsamı ve sınırı belli olmayan büyük savaşın ve 21. yüzyıl dünyasının şekillenmesiyle birebir bağlantılıydı.

Bu suikast çok şey anlatıyordu. Çünkü iki gün sonra 11 Eylül saldırıları olacaktı. Bu yüzden ***8220;11 Eylül'ü haber veren suikast***8221; olarak bilinecekti. Kim yapmıştı? Tabi ki El Kaide! Daha sonraki sayısız ölümlerin, patlamaların, saldırıların arkasında hep o yok muydu? Ama acaba başka şeyler de düşünme zamanımız gelmedi mi?



Afganistan'ın kontrolü ve BOP'un ilk suikasti


1997'lerde AB ile (Almanya-Fransa) Rusya, Çin ve İran arasında oluşturulan Berlin'den Moskova'ya ve Basra Körfezi'ne uzanan dayanışma hattı Orta Asya ve Kafkaslar'da ABD-İngiliz-İsrail tezlerine büyük darbe vurdu. ABD eksenindeki Türkiye de bundan nasibini aldı. Amerika'nın dünya liderliğine ilk meydan okuma olan bu gelişme ile söz konusu güçler Taliban'ı devirip Afganistan'ı da ele geçirerek Orta Asya'dan ABD'yi silmeye hazırlanıyorlardı. Taliban'a karşı savaşan Afganistan'ın Tacik direniş liderlerinden Ahmed Şah Mesud, Afganistan Devlet Başkanı Yardımcısı sıfatıyla Avrupa Birliği tarafından Strasbourg'a davet edildi ve en üst düzeyde ilgi gördü. Başta Fransa Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine, Fransa Meclis Başkanı Raymond Forni ve Senato Başkanı Christian Poncelet ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole Fontaine olmak üzere, hem Fransız yönetimi hem de AB'nin üst düzey yöneticileriyle bir araya gelen Mesud, Taliban'ın devrilmesi için Avrupa'dan destek istedi. Bunun üzerine Avrupa Birliği Pakistan'a çağrıda bulunarak, Taliban'ı desteklememesini istedi.



ABD ve Butto için Mesud bir tehditti

AB'den siyasi destek alan, ekonomik ve askeri destek sözü alan Mesud'a aynı zamanda Rusya da askeri yardım yapmaya başladı. Taliban'ı devirmek için Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de bir toplantı bile yapıldı. 27 Kasım'da öldürülen Benazir Butto da, Şah Mesud'un Hindistan'a yakınlaşmasından rahatsızlık duyuyordu. Ne de olsa Benazir Butto, ABD politikalarına uygun olarak Taliban'ın mimarları arasında yer alıyordu. Mesud'un ölümünü hazırlayan politikalar içinde yer aldı Butto. Kaderin cilvesine bakın ki, aynı politika altı yıl sonra Butto'nun da canını alacaktı! Çünkü Butto'nun öldürülmesi, aynı senaryo için aynı bölgede işlenen ikinci cinayetti. Afganistan bir liderini kurban vermişti. Şimdi Pakistan da bir liderini kurban veriyordu. Hesap aynıydı!


Neden bu kadar önemliydi?

Afganistan'ın en güçlü ismi, ABD-Pakistan destekli Taliban'ın ezemediği güçlü lider Hindistan'la yakınlaşırsa, ki yakınlaşmıştı, Afganistan Hindistan etkisine girebilirdi. Rusya, AB ve Hindistan'la iş tutacak bir Afganistan, ABD ve Pakistan için büyük bir tehdit haline gelebilirdi. Bu satranç, Rusya ve İngiltere'nin Afganistan üzerine kurduğu ***8220;Büyük Oyun***8221;un yenilenmesi, Anglo-Amerikan ittifakın devre dışı kalması, enerji projelerinde ağır yara alınması, Asya güçlerinin ABD'nin en büyük oyununu bozması anlamına gelecekti. AB'nin ilgisi, Mesud'a yüklediği misyon olağanüstüydü. AB, Rusya ve Hindistan Mesud üzerinden Afganistan'da yeni bir denklem kuracaktı. Plan başarılı olursa Taliban devrilecekti. Dolayısıyla Pakistan ve ABD de***8230; Suikast bütün bu hesapları sıfırladı.


Avrupa'dan döner dönmez öldürüldü

Ne gariptir ki Mesud, Rusya, İran ve Avrupa gezisinden döner dönmez öldürüldü. Sovyetler'e karşı savaşan, korkunç bir iç savaşı göğüsleyen, sayısız tehlikeler atlatan, her zaman ölümün kenarında yaşayan ama hep üstesinden gelen Mesud, Avrupa'dan döndükten sonra suikaste kurban gitti.

Belçika'dan 2 Arap gazeteci, Tacikistan içlerindeki Hoca Bahuiddin'deki merkezde Mesud'la görüşmek üzere izin aldı. 5 gün bekletildikten sonra, 9 Eylül 2001'de Mesud'la görüştürüldüler. Görüşme odasında kameraman hazırlık yaparken, teçhizat arasına gizlenmiş güçlü bir bomba infilak etti. Kameraman ve muhabirin intihar saldırısında, Mesud göğsüne saplanan şarapnellerle olay yerinde hayatını kaybetti. Saldırıyı El Kaide yapmıştı! Buna inanmak çok kolaydı. Çünkü El Kaide, Taliban'la birlikte Mesud'a karşı savaşıyordu. Onu öldürmek istemesi son derece doğaldı. Ancak, oyunun diğer boyutlarını kimse düşünmedi.


11 Eylül'den sadece iki gün önce!

9 Eylül tarihi çok önemliydi. Çünkü bu suikast 11 Eylül saldırılarından sadece iki gün önce gerçekleşmişti. Yani iki gün sonra dünya tarihinin en önemli saldırılarından biri gerçekleşti. İkiz Kuleler ve Pentagon binasına intihar saldırısı gerçekleşti. Ardından tarihin akışı değişti. Tabi ki bu saldırıyı da El Kaide yapmıştı!

Mesud'un, bugün Ortadoğu/Orta Asya'yı ele geçiren ABD-İngiliz/İsrail cephesi tarafından öldürüldüğüne ve suikastin Avrupa-Rusya-İran-Çin dayanışmasına karşı yapıldığına ilişkin iddialar hep gündemde oldu. Çünkü bu suikast AB'yi Kafkaslarda ve Orta Asya'da on yıl geriye götürdü ve süper güç hedefine büyük darbe vurdu. AB'nin bölgeye ilişkin bütün tezleri donduruldu. Mesud öldürülmesiydi ABD bugün Afganistan'da ve Orta Asya'da bu şekilde olamayacaktı. Masud öldürülmeseydi ABD Afganistan'ı bu kadar rahat işgal edip Hamit Karzai gibi birini iktidara taşıyamayacaktı. O korkunç Afganistan işgali gerçekleşmeyecek, toplu mezarlar ve ölüm vagonları olmayacak, on binlerce insan ölmeyecek, en önemlisi de Anglo-Amerikan ittifakın Orta Asya ve Güney Asya'ya yönelik hesapları ağır darbeler alacaktı. Çünkü Mesut ABD ve İngiltere ile değil, AB ve Rusya ile iş tutuyordu. Yıllardır Mesud'u zayıflatıp Taliban'ı güçlendirmeye çalışan ABD, bu suikastle amacına erişti. Ve Bugünkü Afganistan'ı dizayn etti.


11 Eylül kadar önemli bir suikast!

En az 11 Eylül saldırıları kadar önemli bir suikastti bu. Hariri'den Butto'ya kadar gelen suikastler zincirinin ilk halkasıydı. Mesud suikastinin şifresi çözüldüğünde bütün pislikler çevreye saçılacak. İnsanlığı rehin alan büyük yalanlar ve küresel savaşın gerçek boyutu ancak o zaman ortaya çıkacak. Ama biliyoruz ki, bu suikastlerin hiç biri çözülemeyecek. Çözülmemesi de gerekiyor. Küresel savaş devam ettiği sürece bu cinayetler hep karanlıkta kalacak.

Bu arada Türkiye'ye gelen Afganistan eski Devlet Başkanı ve Kuzey İttifakı'nın lideri Burhaneddin Rabbani, ilk kez, Mesud'un öldürülmesiyle ABD arasındaki bağlantıyı ortaya koyan ifadeler sarfetti. ABD'nin Mesud'un direnişini kırmak istediğini, kendilerine elçiler gönderdiğini, bunun suikastin nedenlerinden biri olabileceğini, ABD için Mesud'u öldürmenin direnişi bitirmek anlamına geldiğini söyledi. Tam ifade etmese de gerçeğe oldukça yaklaşan sözlerdi bunlar. Kuzey İttifakı ve Batı basınına göre Pakistan istihbaratının (ISI) bu suikastle bağlantısı vardı. Aynı tarihte ISI'nin başındaki kişi Washington'daydı. Bush yönetiminin önde gelen isimleriyle görüşmeler yapıyordu: Colin Powell, Richard Armitage, CIA Başkanı George Tenet ve Senato yetkilileriyle***8230;


Suikastler de, senaryo da aynı

Mesud'un öldürülmesi bugünkü Afganistan trajedisinin ilk adımıydı. Hariri'nin öldürülmesi bugünkü Lübnan krizinin ilk adımı oldu. Butto'nun öldürülmesi Pakistan'ı da benzer sona sürükleyebilir. Filistin liderleri de, ABD ve müttefiklerinin ***8220;Yeni bir Filistin! Sloganını gerçekleştirmek için öldürüldü. Hepsi aynı sonuçları doğurdu. Kendi bölgelerinde derin kırılmalara yol açtı. Ama aslında hepsi, Kuzey Afrika'dan Asya'nın derinliklerine uzanan, yeryüzünün fay hattını oluşturan ***8220;Müslüman ortak kuşak***8221; üzerinde siyasi, askeri ve ekonomik denetimi hedefleyen ***8220;Büyük Ortadoğu Projesi***8221;nin alt unsurlarıydı.


67 yaşında ve felçli Şeyh Yasin füze ile vuruldu

Afganistan işgaliyle Orta Asya, Irak işgaliyle Ortadoğu cephesinin açan Anglo-Amerikan ittifak, iki yıldır komada olan Ariel Şaron'la birlikte Filistin'(de yepyeni bir cephe açtı. Filistin için yeni yönetici eliti oluşturmayı ve direnişçi güçlerin tasfiyesini hedefleyen bu cephe ile, Hamas, İslami Cihad ve Hizbullah tasfiye edilerek, Basra Körfezi ile Doğu Akdeniz arasındaki bütün bölgede ***8220;Yeni Düzen***8221;e karşı koyacak unsurlar temizlenecekti.

İsrail'in suikast politikalarına destek veren tek ülke olan ABD, aynı zamanda Suriye'ye de etkileyecek süreci başlatarak bölgedeki direnç merkezlerini tasfiye edip Dicle ile Fırat arasına yerleşerek başlattığı istilayı Doğu Akdeniz'e kadar genişletmenin hesaplarını yapıyordu. Plan uygulanabilirse Doğu Akdeniz'den Basra Körfezi'ne uzanan kuşakta İsrail'i ve ABD çıkarlarını tehdit eden hiçbir güç kalmayacaktı. Görünüşte İsrail'in Filistin direnişiyle mücadelesi, İsrail-Filistin sorununun uzantıları, İsrail'in ***8220;terör***8221;le hesaplaşma yöntemi olan Filistin suikastleri, daha geniş bakıldığında diğerleriyle birlikte büyük bir resmin parçalarını oluşturuyordu.

Bu çerçevede Filistin liderlerine, Hamas liderlerine yönelik suikastler dönemi başlatıldı. 22 Mart 2004'te Şeyh Ahmed Yasin, 16 Nisan'da da Abdülaziz Rantisi İsrail füzeleriyle şehid ediliyordu. İsrailli Bakanı Gideon Ezra, 'Halid Meşal'in kaderi, Rantisi'nin kaderidir. Operasyon fırsatı yakaladığımız an bunu yapacağız' derken, ABD Dışişleri Sözcüsü Richard Boucher, ***8220;Hamas'ı işlemez duruma getirecek kişiler aradıklarını***8221; söylüyordu.

***8220;Terörle savaş***8221; adı altında küresel terör çağını başlatanlar, İslam coğrafyasının her tarafını kana bulayanlar, ***8220;devlet terörü***8221;nü meşru bir yöntem olarak dünyaya kabul ettirenler, Yemen'den Irak'a ve Filistin'e kadar insanları sokak ortasında füzelerle katledenler cinayetlerine yenilerini ekliyordu.
Offline   Alıntı ile Cevapla
 
Alt 28.01.08, 22:46   #5
Temur_Melik
Herkonu.com Fanatik
 
Temur_Melik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2005
Mesajlar: 108
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 21 -> 14 Konu
Standart

Şaron'un çiftliğindeki gizli görüşme

67 yaşında, bütün vücudu felç olan, hemen hiç görmeyen ve duyma sorunu çeken, yıllarca İsrail hapishanelerinde işkence gören, tekerlekli sandalyeye mahkum olan Filistin direnişinin sembol öncüsü Şeyh Ahmed Yasin, sabah namazından çıkarken füze saldırısıyla şehid ediliyordu.

Saldırıdan önce Ürdün Kralı Abdullah ile Şaron arasında hiç beklenmedik ve içeriği gizli tutulan bir görüşme yapıldı. Suikastten önce çok tuhaf bir olay gerçekleşti. Ürdün Kralı Abdullah 19 Mart'ta Ariel Şaron'un İsrail'in güneyindeki çiftlik evine giderek gizli bir görüşme yaptı. 22 Mart'ta ise Şeyh Yasin şehid edildi.



Ölümü tam 36 saat gizlendi...

Ölüm haberi tam 36 saat gizlendi. Filistin yönetiminin talebi üzerine 11 Kasım 2004'te Türkiye saatiyle sabah saat 04:30'da öldüğü açıklandı. Oysa Filistin o 7 Kasım'da ölmüştü. 20. yüzyılın en büyük mücadele adamlarından biri olan Filistin lideri Yaser Arafat bu dünyadan göçtü. 45 yıldır tüm yaşamını Filistin'in özgürlüğüne ve Kudüs'ün kurtuluşuna adayan Arafat'ın ölümü bütün Filistin'i gözyaşına boğdu. Filistin halkıyla birlikte İslam dünyası ve özgürlüğe değer veren insanlar derin üzüntü içindeydi.

Ölümü iki ülkeyi sevindirdi: İsrail ve Amerika'yı... Onlar sevinçlerini gizleme gereği bile duymadılar. Ona üç yıldır güneş yüzü göstermeyenler de bu iki ülkeydi. Yan odasına kadar gelip en yakın korumalarını kafalarına kurşun sıkıp öldürenler, Filistin halkını toptan imha planları yapanlar, füzelerle çocukları paramparça edenler, evleri içindekilerle birlikte enkaza çevirenler, okul sıralarında oturan ya da evinin bahçesinde oynayan çocukları katledenler, öfkelerini alamayıp küçücük bedenle onlarca kurşun sıkanlar da onlardı.


Zehirlediler, yavaş yavaş öldürdüler!

Resmi olarak 11 Kasım 2004'te Paris'te 75 yaşında öldü. 29 Ekim'de götürüldüğü hastaneden çıkan cenazesi bile çirkin pazarlıklara konu oldu. Nisan ayında başlayan rahatsızlığı 3 Kasım'da komaya dönüştü. Ölümü hakkında 558 sayfalık rapor hazırlandı. Raporun içeriği hala bilinmezken, hastalığına bir teşhis de konulamadı. Sadece ***8220;damarlarında yaygın pıhtılaşma***8221; ifadesi kumlanıldı. Otopsisine izin verilmedi. Alelacele toprağa verildi.

25 yıl özel doktorluğunu yapan Dr. Eşref El Kurdi; Arafat'ın zehirlendiğine inanıyor. Kendisiyle yapılan bir söyleşide, ölümün ***8220;gizli suikast***8221; olduğunu söyleyen Kurdi, ***8220;Eğer bir Müslüman belirsiz bir sebepten ölürse otopsi zorunludur. Bence Arafat ölümcül bir zehirle öldürüldü. Bunun için otopsi yapılmadı.***8221;

Son altı ayında Arafat'a çok sayıda AIDS testi yaptığını, hiçbir testin pozitif çıkmadığını, dudaklarındaki ve ellerindeki titreme dışında hiçbir sağlık problemi olmadığını, iddia edildiği gibi Parkinson hastası da olmadığını söyleyen El Kurdi, Arafat'ı ölümünden 16 gün önce gördüğünü belirterek şunları söylüyordu.

***8220;O an zehirlendiğini anladım. Yüzünde kırmızı parçacıklar vardı ve derisi ****lik sarı renge bürünmüştü. Paris'e götürülmeden önce, Amman'da onu son kez canlı gördüğümde, vücut ağırlığının yarısını kaybetmişti. Kızıllıklar bütün yüzünü kaplamıştı ve sapsarıydı. Ramallah'ta zehirlendiğini ve yavaş yavaş öldüğünü söylemişti.***8221;

Bir telefon görüşmesi ve cinayetler

Bazı kaynaklar, ölüm kararının Şaron'la Bush arasında 2004'te yapılan bir telefon konuşmasında alındığını söylüyor. 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde (11 Eylül 2003), ölümünden 14 ay önce, şimdiki İsrail Başbakanı Ehud Olmert şöyle diyordu: ***8220;Soru nasıl yapacağımız. Sürgün bir seçenek, öldürmek de bir başka seçenek***8230;***8221;

Cenazesi kalkmadan Filistin'de Arafat sonrası için ABD ve İsrail'in istediği tarzda yeni bir iktidar yapılanmasına başlandı. ***8220;Rejim değişikliği***8221; projesi çerçevesinde ABD ve İsrail'in desteğiyle Başbakan yapılan ve Filistin'in Karzaisi olarak gösterilen Mahmud Abbas yine öne çıkarıldı. Sağlığında Abbas üzerinden uygulanan planı boşa çıkaran Arafat, bunu hayatıyla ödedi. Öldürülmesinden sonra plan, kaldığı yerden devam etti.

Suikastle ilgili istihbarat belgeleri

17 Aralık 2006: El Fetih liderlerinden ve İsrail istihbaratına bağlı Muhammed Dahlan'a ve El Aksa Tugayları'na İsrail kontrolünde silah aktarılıyor. Hamas Gazze'yi kontrol altına alınca Amerikan yapımı silahlar ortaya çıkar: 7,400 M-16, çok sayıda makineli tüfek; 18 adet ABD malı zırhlı araç, yüz binlerce mermi. El Fetih liderleri, komutanları ile Mossad ve CIA arasındaki ilişkileri ortaya koyan sayısız evrak bulunur. Dahası, Hamas liderlerine yönelik suikastlerle ilgili bilgiler elde edilir. Gazze'deki ABD özel timleriyle ilgili bilgilere ulaşılır***8230;. Tam da suikastlerin işlendiği dönemde ABD timlerinin bölgede olduğu ortaya çıkar. Dahası, Arafat'ın zehirlenerek öldürülmesinde Dahlan'ın rolu ortaya çıkar. Hamas'ın sıkıştırdığı Dahlan, ABD yardımı ile İsrailliler tarafından Gazze'den çıkarılır.


Ya bunlar için hangi cümle kurulabilir?

Ramallah'ta, Beytüllahim'de, Tulkarim'de, Nablus'ta, Cenin'de yüzlerce insan katledildi, binlerce insan elleri ve gözleri bağlanarak toplama kamplarına götürüldü, binlerce kadın ve çocuk evlerinden kovuldu, genç kızlar ve kadınlar kamplara götürülüp işkence altında tutuldu, yüzlerce ev yerle bir edildi, hastaneler çalışamaz hale getirildi, elektrik ve su kesildi, sokaklarda çürüyen cesetlerin gömülmesine izin verilmedi, kuşatma altındaki binlerce insana ilaç ve yiyecek yardımları engellendi, sokağa çıkan herkese ateş açıldı, evlere baskın yapılıp insanlar kurşunlandı, doğum yapan kadınların hastaneye götürülmesine izin verilmedi, evlerin/hastanelerin bahçelerine toplu mezarlar kazıldı, 14 bin kişinin yaşadığı Cenin üç yüz tank ve binlerce askerle kuşatıldı.

Bir kilometrekarelik mülteci kampına yüzlerce füze atıldı, sadece bir saatte 50 füze fırlatıldı, F-16 savaş uçakları ve Apache helikopterleriyle durmaksızın bombalandı, silahlı-silahsız, kadın-erkek, çocuk-ihtiyar ayırımı yapmadan insanların evleri başlarına yıkıldı, kamptaki evlerin hemen tamamı yıkıldı ve bölge bir toplu mezara dönüştürüldü. Camiler, yollar, dükkanlar, evler, devlet daireleri, Filistin halkının ekonomik değerleri yok edildi. Bunlara ek olarak Filistin halkının doğal liderleri uçaklardan, helikopterlerden atılan füzelerle öldürüldü.

Hamas tasfiye edilecek, Mahmud Abbas üzerinden bir Filistin modeli uygulanacaktı. Hesap buydu. Demokratik seçim sonuçlarının tanınmaması, Filistin'e ambargo kararı ve son olarak da iç savaş bu senaryonun aşamalarıydı. Senaryo suikastlerle başlatılmıştı.




-BİTTİ-
Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.

Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 12:25 .

Powered by Herkonu team