|
|
Inanilmaz Ama Gerçek... Bir Solukta Okuyacaksiniz... |
|
24.09.07, 10:55
|
#51
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Inanilmaz Ama Gerçek... Bir Solukta Okuyacaksiniz...
Okulun ilk gününde 5. sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı. Bayan Mediha bir yıl önce Mustafa yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, Bayan Mediha onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (x ) yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük? F? (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.
Bayan Mediha nın okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.
Mustafa nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli?
İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evde ki yaşamı mücadele içinde geçiyor.?
Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
Mustafa nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek.
Mustafa nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok
fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.
Bunları okuyunca, Bayan Mediha problemi kavradı ve kendinden utandı.
Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri
getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu. Mustafa nın hediyesini alıncaya
kadar bu böyle devam etti.
Mustafa nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı
ile beceriksizce sarılmıştı.
Bayan Mediha onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Mediha pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı.
Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.
Çocuklar gittikten sonra, Bayan Mediha en az bir saat ağladı. O günden
sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları
eğitmeye başladı. Bayan Mediha, Mustafa ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik
ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıfta
ki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini
söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.
Bir sene sonra, Bayan Mediha kapısının altında Mustafa dan bir not buldu,
ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.
Altı yıl sonra Mustafa dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında
üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.
Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,
sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile
mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Mediha nın tüm
yaşamında ki en iyi ve ne favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl
daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan
sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala
karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi
ismi biraz daha uzundu.
Mektup söyle imzalanmıştı,
Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)
Öykü burada bitmiyor.
Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var.
Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının
birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan
Mediha nın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.
Şüphesiz Bayan Mediha bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu?
Taşları düşmüş olan o bileziği takti. Dahası, Mustafa nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.
Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Bayan Mediha nın kulağına şöyle fısıldadı,
"Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim.
Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim"
Bayan Mediha, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi,
Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana
öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum".
Birinin Hayatında Bir Fark Oluşturmaya Çalışın.
|
Offline
|
|
|
Yolumuzdaki Engeller |
|
25.09.07, 22:36
|
#52
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Yolumuzdaki Engeller
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu.
Bakalım neler olacaktı? Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti.
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı .. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde .."Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yaşam koşullarınızı daha
iyileştirecek bir fırsattır .."
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
Bilardo Topları |
|
25.09.07, 22:39
|
#53
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Bilardo Topları
Ayrıldığımız gündü. Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı, her şey bambaşka görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta. "Biliyor musun," dedin. "Sen neye benziyorsun biliyor musun?" Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç, hem de keder veren gizi bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırıklığı.
Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla. "Neye?" dedim, yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi, "Neye?" "Bilardo toplarına." "Neden?" dedim. "Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan..."
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi birbirimizden uzaklaştırmaya. Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu. Sonra iki arkadaşım geldi, birinin omzunda ağladım, hangisiydi şimdi hatırlamıyorum.
Sonra birlikte başka bir kente gittik, anlarsın ayrılığın ilk günlerinde o eve katlanamazdım, sonra ben başka aşklara, sonra başka evlerin duvarlarına başka takvimler astım.
Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakanın sesi patlıyor kulaklarımda Ardından bilardo topları dağılıyor dört bir yana Seni hatırlıyorum soğuk ışıkta bir daha bir daha.. bir daha
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
Küçük İnsanların Yarattığı Büyük Sorunlar... |
|
26.09.07, 11:33
|
#54
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Küçük İnsanların Yarattığı Büyük Sorunlar...
Güney Afrika***8217;nın Cape Town şehrindeki bir hastahanede devamlı olarak gizemli ölümler oluyordu. Hemşireler haftalardır üst üste her cuma günü 311 numaralı yoğun bakım odasına yatırılan hastaları ölü bulmaktaydılar. Bu sırlı ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi.
Herkes meselenin çözülmesi için seferber oldu:Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik olarak kontrol ettiler. Güney Afrikanın önde gelen bilim adamları ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüşmeler yaptılar. Hatta işin içine polis de girdi ve akla gelen her ihtimal tek tek değerlendirildi,ancak onların araştırmaları da sonuçsuz kaldı.
Ve tabii bu arada 311 numaralı odadaki hastalar sebepsiz ölmeye devam ediyordu. Son çare olarak hastaların kaldığı 311 numaralı yoğun bakım odası sürekli gözetim altına alındı ve sonunda odadaki ölümlerin nedeni ortaya çıktı.
Sonuç çok trajikomikti;cuma sabahı saat 6'da odaları temizleyen temizlikçi kadının
hastanın bağlı bulunduğu solunum cihazının fişini çekerek , kendi elektrik süpürgesinin fişini taktığı ve işini bitirdikten sonra solunum cihazının fişini tekrar yerine takıp gittiği görüldü...
__________________
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
Uzağa gitmek isteyen yüz |
|
27.09.07, 10:03
|
#55
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Uzağa gitmek isteyen yüz
Bir şeyler söylemeli fotoğraf. Susmamalı. Öyle yüksek sesle, öyle özgür anlatmalı ki öyküsünü, az sonra unutulmamalı.
Uzundu yol. Renksiz, örtüsüz, çıplak tepelerin arasından düzensiz kıvrımlarla uzuyor, bitmiyordu. Diğer yolcular benim gibi yapmadılar. Hep yola bakmadılar. Birbiriyle tanıştılar. Sigaralar ikram edildi. Konuştular. Neyse ki, kimse bana nerelisin, kimlerdensin gibi sorular yöneltmedi. Düşüncelerim bende, gözlerim uzaklarda kalabildi. Yanlış mi bilmiyorum; nereli olduğumu önemsemedim hiç. Kimlerden olduğum ise, benim için hiç değerli olmadı.
Solumdaki koltukta konuşmayan, hiç konuşmayan iki kişi daha vardı. İlk bakışta kari koca olabile- çeklerini düşündüm. Başına örttüğü örtünün altında, kadının genç yüzünü, iri ve siyah gözlerini görebildim bir ara. Gözlerindeki belirgin acıyı izledim bir süre. Kucağında tuttuğu bez yığınını andıran bohçaya neden öyle özenle sarıldığını anlayamadım. Tırnakları ile bohçanın bir kösesini çekiştiriyor, gözleri gidebildiği kadar uzakla, bohça arasında gidip geliyordu. Başımı çevirip gözlerimi kapattığımda, o olabildiğince siyah gözleri taşıyan beyaz yüz, beynimde siyah beyaz bir fotoğrafa dönüştü. Acıyı yeniden gözlerime taşıdı. Fotoğrafın adini "uzağa gitmek isteyen yüz" koydum.
Adi olmamalı fotoğrafın. O kendisine istediği adi koyabilmeli. Ya da başka gözleri, başka öykü adlarına ***ürebilmeli.
Otobüs ilk mola yerine vardığında, henüz aksam olmamıştı. Başka bir otobüsün boşalttığı alana girip durduk. Lokanta bölümünün ağır kokusu ve yoğun sigara dumanı, otobüstekini aratmıyordu hiç. Çay içmekten vazgeçip dışarıya çıktım. Su içebilmek, yüzümü yıkayabilmek için bahçedeki musluğu olmayan, hep akan çeşmeye yöneldim. Bir torbanın içinden çıkardığı domatesleri yıkayan adamı beklerken, onun "uzağa gitmek isteyen yüz" ün kocası olduğunu fark ettim. Gözlerim çevremde onu aradı. Az ilerde bir tasın üzerinde oturuyordu. Kucağında yine özenle tuttuğu bohçası vardı. Yine uzaktaydı gözleri... Yine kupkuruydu...Yine siyahtı...Yine umutsuzdu...
Hüzünden övgü çıkarmak için yapılmamalı fotoğraf. Bazen yalnızca yaşanıp saklanmalı.
Teleobjektif, "uzağa gitmek isteyen yüzü" bana taşıdı. İşte o anda, bohçanın üzerinde, eski kumaş parçaları arasında kımıldayan minik eli gördüm. Nasıl da düşünememiştim!. Anne el, minik eli eski yerine taşıdı. Üzerini örttü. Esi getirdiği domateslerden birini bir parça ekmekle birlikte ona uzattı. O almadı. Adam sinirli bir biçimde yanına oturup yemeğe başladı. O sırada "uzağa gitmek isteyen yüz"le ilk kez karsılaştı bakışlarımız. Gözlerimiz kısa bir süre sonra birbirinden ayrıldı. Bohçadaki bebeğin üzerinde kaldı.
Karanlık geceyi getirdiğinde, şoför otobüsün tüm ışıklarını söndürdü. Okumakta olduğum kitabi çantama yerleştirip gözlerimi kapattım. Uyumaya çalıştım. Olmadı. Uzakta, pencerelerindeki cılız ışıkları ile bir köy göründü. Neresi olabileceğini düşündüm. Vazgeçtim...Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bir ara "uzağa gitmek isteyen yüzün" kocasının kalkıp şoförün yanına gittiğini gördüm. Kısa süren bir konuşma geçti aralarında. Adam dönüp yerine oturdu. Ona , "az kalmış ineceğiz" dediğini duydum. Oysa daha en az beş, altı saatlik yol vardı Ankara'ya. Adama dönüp "Siz" dedim, "Ankara'ya gitmiyor muydunuz?" "Döneceğiz biz" dedi. "Geri döneceğiz"...Yüzünü önüne çevirdi. "Uzağa gitmek isteyen yüze" baktım. Gözleri karanlığı deldi. Gözlerime baktı. "Öldü dedi" ... "Yetişmedi doktora"... Islak bir ışık deldi geceyi; bebeğin üzerine düştü.
Yüzümü geceye sakladım... Az sonra durdu otobüs. Şoförle birlikte indiler. Onları izledim. Şoför önce lokantada kasada oturan adamla konuştu, döndü. Lokantanın arkasındaki küçük toprak evlerin arasında bir dev gibi duran tas binaya, camiye yöneldi. Kapısını açtı. "Bekleyin burada" dedi. "Bir saat sonra gelir bizim firmanın arabası". "Uzağa gitmek isteyen yüz" büyük kapıdan girdi. Bebeği yerdeki halılardan birinin üzerine bıraktı, döndü. "Kapıyı açık bırakmayın" dedi şoför. "***** gelir ölüye". "Uzağa gitmek isteyen yüz" eşiğe çöktü... Esine yaklaşıp "başınız sağ olsun" dedim. "Siz sağ olun" dedi adam. Ona baktım. O bakmadı...
Otobüs yeniden yola hazırlanırken, uzaklardan bir çığlık eklendi geceye. Az sonra duyulmadı. Yanımdaki bos koltuk da bir sise su, kararmış bir çay kaşığı vardı..
O negatifi neden basmadığımı, neden küçük parçalara ayırıp attığımı bilmiyorum. Birileri görüp "iyi bir portre" demesin diye mi?. İyi bir portre değildi ki o! "Uzağa gitmek isteyen yüz" dü. Bir kart üzerinde bir ani olarak da kalmasın, gidebilsin diye mi attım? Bilmiyorum. Yoksa, başka gözlerde tüm gerçekliğini yitirmesin diye mi? Dedim ya, bilmiyorum...
__________________
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
Minik Bir Aşk Hikayesi |
|
27.09.07, 10:07
|
#56
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Minik Bir Aşk Hikayesi
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz degneği ve el yordami ile otobüse binmişti.
Şöför : Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.
Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir hava subayi idi. Bundan birkaç ay önce yanlis bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok üzüyordu. Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.
Bütün gün düsündü koca nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime. Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu acti.
Karisi dehsetle gözlerini acti.Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini her sabah ise onu kendisinin birakacagini ve aksam alacagini ve ona çok güvendigini söyledi. Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak istemiyordu.
Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu , kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti.
Aksam karisina: Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi israr edince onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu ..
Günler günleri kovaladi hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför :
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden , diye sordu.
Soför, - Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir hava subayi genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el salliyor , dedi."
__________________
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
Bir Bilgeye Sormuslar... |
|
28.09.07, 10:06
|
#57
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
Bir Bilgeye Sormuslar...
Bir bilgeye sormuşlar:
"Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
"Terzimi severim," diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
"Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim
oluyor?
O da nereden çıktı? Neden terzi?"
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
"Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim
ölçümü
yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar
verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.
************
Bir bilgeye sormuşlar:
- Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından.
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!..
************
Bir bilgeye nasıl bu kadar doğru kararlar alabildiğini sormuşlar,
"Deneyim"
demiş. O deneyimi nasıl kazandın, diye sormuşlar "Hatalarımla"
demiş
************
Bir bilgeye sormuşlar:
Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:
Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.. ve devam etmiş.. Bu ruh halinin adı
gönül yorgunluğudur..
************
Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar ya.
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi:
Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir, İnsanlığa attığın
ilk
adım budur... Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci
büyük
adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. Nihayet, sana iyilik yapanla
kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan
olursun
************
Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
´Sevmek´ demiş...
Peki sonra? demişler...
´Sevilmek´ demiş...
Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler...
O da demiş ki ´insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir...
************
Bilgeye Sormuşlar;
~ insan neden dilek diler?
~ insan gerçekleşmesi için diler, ama bilmez ki gerçekleştirmek için
dilemek
gerek.
************
Bir bilgeye sormuşlar en mutlu insan kimdir. İşte o dağdaki çobandır
demiş.
Neden diye sormuşlar. Çünkü demiş insan bildikleriyle yaşar, onun
bildikleri
koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını
karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.
Sen gülerken yanındakiler de güler, Ama ağlarken yalnız ağlarsın, Onun
için
öyle bir ağaca yaslan ki, Asla yıkılmasın.
Öyle bir dost edin ki, Seni asla bırakmasın.
Öyle bir sev ki yüreğinden kimse ayırmasın, Ve öyle birini sev ki seni
gözleriyle bile aldatmasın...
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
zıt iki sevgili |
|
01.10.07, 15:16
|
#58
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
zıt iki sevgili
Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye
fırlatır.
"Bu ne biçim melek" demeyin olmuş bir kere..
Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir
kahramanlarımız.
Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca
acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını
yapana kadar..
Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi
yaralamıştır.
O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer
yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır.
D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman
hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu
olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre..
İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu
oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler.
Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar
çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin
değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur.
Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun
zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M
ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır.
Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp
olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini
yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın
hayatının kararacağını anlatmıştır.
Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz
hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış
durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en
doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi..
O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini..
Ama ne D mutludur ne de M..
İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için
çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de
yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir.
D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini..
Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye..
M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten
inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için
yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur.
O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok
çabalamışlardır.
Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada
küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta
kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma...
Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla
meraklandırmayayım sizi.
Duygu ve Mantıktır asıl isimleri..
Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili...
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
annenin fedakarlığı |
|
01.10.07, 15:49
|
#59
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
annenin fedakarlığı
annenin fedakarlığı
"Bebeğimi görebilirmiyim?" dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi. Mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağını açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu!
Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu...
Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu ortaya çıktı. Arada yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Birgün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırarak ağlıyordu...
Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlaması devam ederken annesine: "bugün okulda arkadaşlarım bana ucube dedi..."
Küçük çocuk bu kadersizliği ile büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi, eğer insanların arasına karışabilmiş biri olsaydı. Annesi, her zaman ona "insanların arasına karışmalısın!" diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.
Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu hakkında görüştü; "Hiçbirşey yapılamaz mı?" diye sordu. Doktor "eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi. Böylece genç biri için kulaklarını feda edebilecek biri aranmaya başlandı. iki yıl geçti bir gün babası "hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi.
Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikolojiside düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
Yıllar geçmişti, birgün babasına gidip sordu: "Bilmek zorundayım, bana bu kadar büyük bir iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbirşey yapamadım..."
"Birşey yapabileceğini sanmıyorum..." dedi babası, "fakat anlaşma kesin, şu an öğrenemezsin, henüz değil..."
Bu derin sır yıllar boyu gizlendi. Ancak birgün açığa çıkma zamanı geldi...
Hayatının en karanlık günlerinden birinde annesinin vefat haberini aldı ve hemen onun yanına koştu. Annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşca annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını elleriyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu. "Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babası...
"Ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi dimi?"
***murathan mungan***
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
|
yaşlar ve neler hissettiğimiz... |
|
01.10.07, 15:58
|
#60
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
|
yaşlar ve neler hissettiğimiz...
YAS 5 Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni
ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
YAS 7 Meşrubat içerken gülersem içtiğimin
burnumdan geleceğini öğrendim
YAS 12 Bir şeyin değerini anlamanın en iyi
yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
YAŞ 13 Annemle babamın el ele tutuşmalarının ve
öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini
öğrendim.
YAŞ 15 Bazen ******ların kalbimi insanlardan
daha
fazla işittiğini öğrendim.
YAŞ 18 İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık,
ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim
YAŞ 24 Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna
değer
olduğunu öğrendim.
YAŞ 33 Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme
yolunun
ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.
YAŞ 36 Önemli olanın başkalarının benim için ne
düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne
düşündüğüm
olduğunu öğrendim.
YAŞ 38 Esimin beni hala sevdiğini,
tabakta
iki elma kaldığında
küçüğünü almasından anlayabileceğimi
öğrendim.
YAŞ 41 Bir insanin kendine olan güveninin, başarısını
büyük oranda belirlediğini öğrendim.
YAŞ 44 Annemin beni görmekten
her seferinde
sonsuz mutluluk duyduğunu
öğrendim..
YAŞ 46 Yalnızca minik bir kart göndererek bile
birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.
YAŞ 49 Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi
yapmaya çalıştığımda,
o işin yaratıcılığa dönüştüğünü
öğrendim. .
YAŞ 50 Sevgi, evde üretilmemişse,
başka yerde öğrenmenin
çok güç olabileceğini öğrendim.
YAŞ 53 İnsanların bana,
izin verdiğim biçimde
davrandıklarını öğrendim.
YAŞ 55 Küçük kararları aklımla,
büyük kararları ise
kalbimle almam gerektiğini öğrendim.
YAŞ 64 Mutluluğun parfüm gibi olduğunu,
Kendime bulaştırmadan
başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.
YAŞ 70 İyi kalpli ve sevecen olmanın,
mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.
YAŞ 82 Sancılar içinde kıvransam bile
başkalarına
baş ağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.
YAŞ 90 Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen
en önemli karar olduğunu öğrendim.
YAŞ 95 Öğrenmem gereken
daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.
Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime
çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
__________________
Hayat;
.....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
Yanlızlık;
......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
Sen;
......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
ve ben;
......Kendimle kavgalı...
Her Rüzgar Savuracak Bir Toz Bulur
Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur
Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur,
Bulunmayacak Tek şey BENİMDİR
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
|
Offline
|
|
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir)
|
|
Seçenekler |
|
Stil |
Normal
|
Yetkileriniz
|
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.
HTML-KodlarıKapalı
|
|
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:22 .
|
|