|
|
|
|
31.12.07, 21:13
|
#81
|
Moderator
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 773
Tesekkür etmis: 202
Tesekkür almis 325 -> 219 Konu
|
Hani bir hayal ya bu***8230; Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu balım, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya. ***8230;
Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma balım !
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.
***8220;Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.***8221; Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.
***8230;
Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
***8220;1 mesaj alındı***8221; uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
Ya da hayal bu ya***8230; Şöyle de olabilir mesela;
***8230;
Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.
***8220;Kölem ol gel desen, gelmem mi yar ?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar ? ***8230;***8221;
Melodisi eşliğinde açarım telefonu.
- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım. ***8230; Devam eder tabi ki konuşma.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.
***8230;
Okula gitmek için hazırlanır, seni ararım.
- Çıkacağım evden şimdi, okula gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama !
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz balım.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;
Okula giderim.
Derse girmeden önce yine seni ararım.
- Derse giriyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek ders?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam balım.
- İyi dersler bebeğim.
- Teşekkürler.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.
***8230;
Ders biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.
- Hadi bitmedi mi ders, çıkmadın mı daha?
***8230;
Ders biter***8230;
- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.
***8230;
Eve gelirim, yine konuşuruz.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;
Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221; yazar.
***8230;
Hayal ya !
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin !
Gittin !
En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.
Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
***8230;
Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim !
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?
***8230;
Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. ***8220;AŞKIM GÜNAYDIN***8221; demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor dersin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım***8230; !
***8230;
Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya***8230; Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin , bütün güzelliğinle...
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen , sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili..
__________________
İnanıyorsan savundukLarına, arkasında duracaksın..
gerek yok ceLLada cıkarıLdığında darağacına, tabureye sen vuracaksın !
|
Offline
|
|
|
|
|
31.12.07, 21:39
|
#82
|
Moderator
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 773
Tesekkür etmis: 202
Tesekkür almis 325 -> 219 Konu
|
Geçmişi Bırak
İçinde tuttuğun olumsuzluklar artık serbest kalmak istiyor, çünkü bu onun hürlüğe duyduğu özlemidir.
Geçmişte yaşadıklarını geçmişte bırakamıyorsun değil mi?
Bırakamazsın, çünkü sen Ego nun esiri olmuşsun!
Onları tekrar tekrar yaşamak sana hayatta var olduğunun hissini yaşatıyor.
Ego***8217;n sana dost gibi görünen, ama seni çaktırmadan mutsuzluğa iten bir düşman sadece ve sen bunu görmek istemiyorsun.
Sürekli şikayet ve haykırış içinde yaşamakla sorunlara odaklandığının farkında değilsin.
Seni gerçek huzura eriştirecek nedenler değil, sadece nasıllardır!
Mutlu olamamanın sebeplerini kendinde aramaya başla, ancak o zaman görebilirsin hayatı kendine zindan ettiğini.
Senin sürekli mutluluğa erişme isteğin ve doyumsuzluğun büyük bir özlemden kaynaklanıyor.
Bu, dünyaya gelmeden önce bulunduğun yerden ayrıldığın cennetinin özlemi!
Evet, evet sen cennet***8217;ten geldin ve sürekli oradaki güzelliklerin arayışı içindesin!
Her mutsuzluk duygusuna haykırışın aslında kendi yüreğine olan feryadın.
Sadece sen vardın unutma!
Dışarıdakiler sadece senin hayal ettiklerin, zihninde betimlediğim semboller ve sen bu sembolleri kendi gerçeğin olarak görüyorsun.
Seni bu hale getiren egon zihnini tutsak almışken, sen suçu hala başkalarında arıyorsun.
Başkaları Yok!
Tekrar tekrar söylemekten usanmayacağım bunu!
Şimdi içinde hapis ettiğin olumsuz ne varsa onlara tekrar ulaş, sakın korkma!
Onlar senden korkuyorlar çünkü.
Hapishanenin kilidini arıyorsan onu yüreğinde bulabilirsin.
Git ve anahtarı oradan al hiç vakit kaybetmeden, sonra da aç olumsuzlukların kilidini, azad et gitsin ait oldukları Evrenin sonsuzluğuna***8230;
__________________
İnanıyorsan savundukLarına, arkasında duracaksın..
gerek yok ceLLada cıkarıLdığında darağacına, tabureye sen vuracaksın !
|
Offline
|
|
|
Güzel Kızın Hikayesi |
|
10.01.08, 15:00
|
#83
|
O Artik Bizden
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 14
Tesekkür etmis: 7
Tesekkür almis 12 -> 8 Konu
|
Güzel Kızın Hikayesi
Bir zamanlar bir şehirde güzeller güzeli bir kız oturuyormuş.bu kız öyle güzelmiş ki bir gören bir daha görmeye gelirmiş...Şehirde bu kızı gören gençler aşık oluyorlar ve onu istemeye gidiyorlarmış.Ancak kız hiç kimseleri beğenmiyormuş gelenler ne kadar zengin ne kadar yakışıklı olurlarsa olsunlar kız hepsine bir kulp bulup beğenmiyormuş.Şehrin tüm ileri gelenleri,soyluları dahi bu kızın kalbini kazanamamışlar kız bunlarada olumsuz yanıt vermiş.Günlerden bir gün şehire bi delikanlı gelir,bu delikanlıda çok yakışıklı ve çok dürüst biri olarak bilinmekteymiş.Birçok kız bu kadar yakışıklı ve soylu bir gençle evlenmenin hayalini kurmaktaymış.Bu delikanlı bu şehirdeki o kızı görür ve o da bu kıza aşık olur ve onu sevdiğini söyler.Ancak kız bu gence de bir kusur bulur ve teklifini kabul etmez.Aradan yıllar geçer... ve bir gün bu genç birzamanlar aşık olduğu ve karşılık bulamadığı bu kızla tekrar karşılaşır.Ancak bu sefer yanında kocasını ve çocuğunu da görür ve çok büyük bi şaşkınlığa uğrar.Çünkü bir zamanlar bir birinden yakışıklı erkekleri beğeneyen hepsine bi kusur bulan kız öyle biriyle evlenmiş ki...Yüzüne bakılmayacak cinsten biriymiş.Bu duruma çok şaşıran genç kadının yanına gitmiş ve."Beni tanıdın mı diyecek olmuş ama şaşkınlığından pek de birşey söyleyememiş.Kadın onu tanımış.Adam merakını gizleyemeyerek sen bir zamanlar kimseleri beğenmezken nasılda böyle hem bu kadar çirkin hemde fiziksel bozukluğu olan sana denk olmayan bu adamla evlendin diye sormuş.Kadın bunun cevabını öğrenmek istiyorsan bana şu karşıdaki gül bahçesine girip bana ordaki EN GÜZEL GÜLÜ getir demiş.Adam bunu kabul etmiş.Ancak kadın adama gül bahçesinde birkez geçtiği yerden birdaha geçmemesi gerektiğini söylemiş.Adam gül bahçesine gitmiş,güllere bakmış bu güzel bunu koparıyım derken daha güzelini görmüş ilerlemiş onu koparırken ondan daha güzelini görmüş onu koparmak için ilerlemiş.bu daha güzel yok bu daha güzel diye diye gül bahçesinin sonuna kadar gül koparamadan gelmiş.Tam geri dönücek olurken kadının birkez geçtiğin yerden bi daha geri dönmeyeceksin sözü aklına gelmiş.Bunun üzerine bahçenin sonunda kalan solmuş yaprakları dökülmüş cansız gülü koparıp gelmek zorunda kalmış.Gülü kadına getirdiğin de kadın şimdi beni anladın diymi.bende senin gibi hep daha iyisini hep daha güzelini aradım ama sonunda BAHÇENİN SONUNDAKİ SOLMUŞ GÜL gibi bu adamla evlendim.
__________________
Ben Mevlana deilim adam olda gel...
|
Offline
|
|
|
|
|
12.01.08, 12:24
|
#84
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 134
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 74 -> 49 Konu
|
BİR MASAL GİBİ
Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için
hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm..
Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye
acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri
yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu...
Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi
yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu
bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için
zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım.
Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda,
özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael"
diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için
onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak
devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima
seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..
Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun
yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez
hemen telefon idaresini aradım.Görevli kisi, kendisine
bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını
vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat
ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi.
"Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar
Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.."
dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi..
"Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma
"Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum.
"Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden
aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
"Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip
ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin
adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş..
Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan
bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim
kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce
yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak
için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..
Bir kadın "Şimdi Hannah'nın kendisi bir huzurevinde"
dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
"Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu
ama hemen yola çıktım, Hannah'yı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş
saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl
ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi,
"Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle
seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu
meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm
diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha..
"Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz
ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak
sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden..
"Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'ya teşekkür edip odadan çıktım.
Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız
"Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç
değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..
Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran
hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Michael'ın
cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde
görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten..
Üç kere ben buldum, koridorlarda..
"Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım
tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında
kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.
Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet
bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş
sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum."
"Hiçbirşey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim.
İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum."
"Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım.
Hannah'yı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi?
Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.."
"Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun
telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım."
Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu
öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup
geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
"Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."
Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı.
Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Hannah"
dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?" Gözlüklerini
ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
"Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
"Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
"Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum..
Bu sensin. Benim Michael'ım." Michael
Hannah'ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..
"Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması
gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır."
***
Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar.
Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?
Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael
beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık
bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de
lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi***8230;
Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan
76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında
keşke siz de bulunsaydınız***8230; Altmış yıl önce bittiği
sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı
yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.
|
Offline
|
|
|
|
|
12.01.08, 12:27
|
#85
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 134
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 74 -> 49 Konu
|
YAŞADIĞINIZ HER GÜN ÖZELDİR !
Eniştem; kızkardeşimin tuvaletinin en alt gözünü açtı ve
ince kağıda sarılmış bir paket çıkardı. "Bu" dedi, "sıradan
bir çamaşır değil." Kağıdı açtı ve çamaşırı bana uzattı.
Zarif ve ipekliydi. Kenarları elişi dantelle süslenmişti .
Astronomik bir fiyat taşıyan etiketi hala üstündeydi.
"Jan bunu New York'a ilk gittiğimizde almıştı. Nereden
baksan sekiz, dokuz yıl olmuştur. Hiç giymedi.
Özel bir gün için saklıyordu." Çamaşırı benden aldı ve
cenaze evine götürmek üzere ayırdığımız diğer giysilerle
birlikte yatağın üzerine koydu. Bırakırken eli bir an
yumuşak kumaşı okşar gibi oyalandı. Tuvaletin gözünü hızla
kapattı ve bana döndü ve dedi ki : " Hiçbir şeyini özel
bir gün için saklama. Yaşadığın her gün özeldir."
Cenazeyi izleyen günlerde enişteme ve yeğenime
beklenmeyen bir ölümün arkasından yapılması gereken
tüm üzücü işlerde yardımcı olurken sık sık bu sözleri
hatırladım. Kardeşimin ailesinin yaşadığı şehirden
California'ya dönerken uçakta yine bu sözleri düşündüm.
Kardeşimin göremediği, duyamadığı veya yapamadığı
bütün şeyleri düşündüm. Hala eniştemin sözlerini
düşünüyorum ve hayatım değişti.
Artık daha çok okuyor, daha az toz alıyorum.
Balkonda oturup bahçemi seyrediyorum, uzayan çimlere
aldırmadan. Ailem ve dostlarımla daha çok vakit geçiriyorum ,
iş toplantılarında daha az. Mümkün olduğu kadar sık
"hayatın katlanılması gereken bir dertler zinciri yerine zevk
alınacak olaylar silsilesi olarak görülmesi" gerektiğini
hatırlatıyorum kendime. Her anın güzelliğini duyumsayarak
yaşamak istiyorum. Hiçbir şeyimi özel günler için saklamıyorum.
Kıymetli tabak çanağımı her "özel" olayda kullanıyorum.
Birkaç kilo vermek, tıkanan lavaboyu açmak, bahçemde ilk
açan çiçek gibi özel olaylarda.. En pahalı ceketimi canım
isterse süpermarkete giderken giyiyorum. Teorime göre eğer
zengin görünürsem, küçük bir torba erzak için o kadar parayı
daha rahat ödeyebilirim. Pahalı parfümü özel partiler
için saklamıyorum. Mağazalardaki tezgahların ve banka
memurlarının burunları da, en az parti parti gezen
arkadaşlarımınkiler kadar iyi koku alır.
"Birgün" kelimesi dağarcığımdaki yerini kaybetti.
Bir şey, eğer görmeye, duymaya veya yapmaya değerse, onu
şimdi görmek , duymak ve yapmak istiyorum.
Hepimizin "Yaşayacağımıza garanti gözüyle baktığımız
yarını görmeyeceğini" bilseydi eğer kızkardeşim, neler
yapardı kimbilir ? Sanırım aile fertlerini veya yakın
arkadaşlarını arardı. Belki eski birkaç arkadaşını arayıp
aralarında geçen sürtüşmeler için özür dilerdi.
Belki bir lokantaya en sevdiği çin yemeğini ısmarlardı.
Bunların hepsi birer tahmin. Kardeşimin neler yapamadan
öldüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğim. Ya ben ?..
Eğer sayılı saatimin kaldığını bilseydim, yapamadığım şeyler
olduğu için kızardım. Yazmayı ertelediğim mektupları yazmadığım
için kızardım. "Bir gün ararım" dediğim dostları görmediğim
için kızardım. Eşime ve kızıma onları ne kadar çok sevdiğimi
yeterince sık söylemediğim için kızardım. Artık hayatlarımıza
kahkaha ve renk katacak hiçbir şeyi yarına ertelememeye,
duygularımı dizginlememeye çalışıyorum.
Ve her sabah gözlerimi açtığımda kendime o günün
"Özel bir gün" olduğunu söylüyorum. Her gün,
her dakika, her nefes gerçekten Allah'tan bize bir armağan.
ANN WELLS
|
Offline
|
|
|
|
|
12.01.08, 12:28
|
#86
|
Herkonu.com Fanatik
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 134
Tesekkür etmis: 34
Tesekkür almis 74 -> 49 Konu
|
ADA
Bir zamanlar, bütün duyguların
üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve
tüm diğerleri, Aşk dahil.
Bir gün, adanın batmakta olduğu,
duygulara haber verilmiş.
Bunun üzerine hepsi,
adayı terketmek için
sandallarını hazırlamışlar.
Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.
Çünkü, mümkün olan en son ana
kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman,
Aşk, yardım istemeye karar vermiş.
Zenginlik,
çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş.
Aşk,
"Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"
diye sormuş.
Zenginlik,
"Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın
ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki
Kibir'den yardım istemiş.
"Kibir, lütfen bana yardım et!"
"Sana yardım edemem Aşk.
Sırılsıklamsın
ve yelkenlimi mahvedebilirsin."
diye cevap vermiş Kibir.
Üzüntü yakınlardaymış
ve Aşk, yardım istemiş:
"Üzüntü, seninle geleyim..."
"Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki,
yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş
ama o kadar mutluymuş ki,
Aşk'ın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş:
"Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."
Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş.
Aşk o kadar şanslı ve
mutlu hissetmiş ki kendini
onu yanına alanın kim olduğunu
öğrenmeyi akıl edememiş.
Yeni bir kara parçasına vardıklarında,
Aşk'a yardım eden, yoluna devam etmiş.
Ona ne kadar borçlu olduğunu
farkeden Aşk, Bilgi'ye sormuş:
"Bana yardım eden kimdi?"
"O, Zaman'dı" diye cevap vermiş Bilgi.
"Zaman mı?
Neden bana yardım etti ki?"
diye sormuş Aşk.
Bilgi gülümsemiş:
"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar
büyük olduğunu anlayabilir..."
|
Offline
|
|
12.01.08, 13:25
|
#87
|
O Artik Bizden
Üyelik tarihi: May 2007
Mesajlar: 50
Tesekkür etmis: 7
Tesekkür almis 16 -> 14 Konu
|
cok guzel bir hikaye kankam cok hosuma gitti
|
Offline
|
|
|
Harika Dostlar |
|
13.01.08, 00:27
|
#88
|
O Artik Bizden
Üyelik tarihi: Sep 2007
Mesajlar: 14
Tesekkür etmis: 7
Tesekkür almis 12 -> 8 Konu
|
Harika Dostlar
Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir.
Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir. Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister.
Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır. Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder.
Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir . Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi.
Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya; Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı) Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı.
Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz.
__________________
Ben Mevlana deilim adam olda gel...
|
Offline
|
|
|
papatya |
|
16.01.08, 18:26
|
#89
|
Moderator
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 773
Tesekkür etmis: 202
Tesekkür almis 325 -> 219 Konu
|
papatya
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış. Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. ıçinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu. "Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "bende yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.". Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatyada ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatyada kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana, ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler. Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve "Üzgünüm, ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam vermemiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim." Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. ıçinden "Keşke onunda beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, içinden "seviyormuş" diye geçirmiş. ışte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş; seviyor mu? Sevmiyor mu diye...
__________________
İnanıyorsan savundukLarına, arkasında duracaksın..
gerek yok ceLLada cıkarıLdığında darağacına, tabureye sen vuracaksın !
|
Offline
|
|
|
Azrail'in Güzelliği |
|
18.01.08, 20:52
|
#90
|
Moderator
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 773
Tesekkür etmis: 202
Tesekkür almis 325 -> 219 Konu
|
Azrail'in Güzelliği
Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkânı bulamamıştı. Serap***8217;ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli
geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki ****staz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:
--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size... Dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.
--"Siz... Dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH***8217;I, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum"
manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra,ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler" hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla mezcediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala:
--Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"
--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şahadetsana uzun gelir. O anı fark edince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."
O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:
--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve
hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç âdetim olmadığı
halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün O'na:
--"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:
--"Doktor bey... Azrail bana nasıl görünecek?"
--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
--"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkânsız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekât namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!
__________________
İnanıyorsan savundukLarına, arkasında duracaksın..
gerek yok ceLLada cıkarıLdığında darağacına, tabureye sen vuracaksın !
|
Offline
|
|
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir)
|
|
Seçenekler |
|
Stil |
Normal
|
Yetkileriniz
|
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.
HTML-KodlarıKapalı
|
|
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:32 .
|
|