|
|
Unutulmayan Eski ve Yeni Toprak`lar "Sanatci" |
|
05.09.07, 15:21
|
#1
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Unutulmayan Eski ve Yeni Toprak`lar "Sanatci"
Nida Tüfekçi
THM repertuarımıza bol miktarda türkü kazandıran bir halk müziği emekçisidir.İTÜ TMDK'nın kuruluşunda en büyük emek sahiplerindendir.
1 Mart 1929 - 18 Eylül 1993. Akdağmadeni'nde doğdu. Müzikle ilgisi küçük yaşlarda başladı. İlk bağlama derslerini babası Hamdi Tüfekçi***8217;den aldı. İlk ve ortaokulu Akdağmadeni, Yozgat ve Boğazlıyan***8217;da okudu. 1950***8217;de ise Ankara Maliye Okulunu bitirdi. 3 yıl kadar maliyeci olarak çalıştı.
1947 yılından itibaren Ankara Radyosu bünyesindeki »Yurttan Sesler« topluluğuna konuk olarak katılmaya başladı. 1953***8217;te açılan sınavla Ankara Radyosuna girerek Muzaffer Sarısözen***8217;le birlikte »Yurttan Sesler« topluluğunda düzenli olarak çalışmaya başladı. Yenimahalle Musiki Cemiyetinde ders verdi. 1959***8217;da İstanbul Radyosuna geçerek sonraki yıllarda (1962) Neriman Altındağ Tüfekçi***8217;yle birlikte »Yurttan Sesler Kadınlar Topluluğu« adıyla yeni bir yapı oluşturdu. 1966***8217;da İstanbul Radyosu Türk Sanat ve Halk Musikisi müdür yardımcılığına getirildi. Bu dönemde »Yurttan Sesler Erkekler Korosu«, »Dört Ses Dört Saz«, »Divan-Bağlama-Cura« adlı toplulukları kurup yönetti. 1971-76 yılları arasında Erzurum Radyosunda eğitmen ve denetçi olarak görev yaptı. TRT Müzik Dairesinin kuruluş çalışmalarına katılıp, bu dairenin başkan yardımcılığına getirildi. Uzun yıllar TRT Denetleme ve Repertuar Kurulu Başkanlığı görevlerini sürdüren Nida Tüfekçi, derlediği türkülerden 1000 kadarının notasını yazarak halk müziği arşivlerine kattı.
1976***8217;da TRT***8217;den ayrılarak Devlet Konservatuarı Türk Musikisi Bölümü kurucuları arasında yeralıp öğretim üyeliği görevini üstlendi. Bilinen birçok sanatçıya dersler verdi.
Solo ve toplu programlarda bağlama çalmayı ise önce Ankara Radyosunda sonra da İstanbul Radyosunda sürdürdü. Bunun dışında »Ozanlar ve Bölge Sanatçıları«, »Oyunlarımız Türkülerimiz«, »Türkülerin Dili«, »Halk Ozanları Geçiyor« gibi açıklamalı radyo programları hazırlayıp sundu. Ayrıca başka ülke radyo ve televizyonları için de benzer programlar hazırladı.
Çeşitli araştırmalar yaptı, yazılar yazdı halk müziğine ilişkin. Değişik ansiklopedilere katkıda bulunan Tüfekçi'ye Folklor Araştırma Kurumu tarafından »1985 İhsan Hınçer Türk Folkloruna Hizmet Ödülü« ve Kültür Bakanlığı tarafından 1991 yılında devlet sanatçı ödülü verildi.
Nida Tüfekçi, Neriman Tüfekçi***8217;yle birlikte »Memleket Türküleri« (1963) adlı bir kitap yayımladı.
İstanbul'da öldü ve orada toprağa verildi.
Albumleri:
Nida Tüfekçi ***9679; Bağlama İle Oyun Havaları
Coşkun, 1985 http://www.bkses.com/tufekci/images/OH1-Fidayda.mp3
Nida Tüfekçi ***9679; Oyun Havaları
Coşkun, 1987 http://www.bkses.com/tufekci/images/OH2-Misget.mp3
Nida Tüfekçi ***9679; Yozgat Sürmelisi
Coşkun, 1987 http://www.bkses.com/tufekci/images/YS-AYB.mp3
Nida Tüfekçi ***9679; Sürmeli
Kalan, 1998 http://www.bkses.com/tufekci/images/NT-SOU.mp3
Nida Tüfekçi ***9679; Türküler
TRT, 2001 http://www.bkses.com/tufekci/images/NT-Acis.mp3
Ruhi Su
1912 - 20 Eylül 1985. Van***8217;da doğdu. Asıl adı Mehmet***8217;tir. 1. Dünya Savaşı yıllarında anababasını yitirdi. 10 yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşadı. Daha sonra Adana Öksüzler Yurdunda yatılı okudu. İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başladı. 1925 yılında Ankara***8217;da kurulan Musiki Muallim Mektebini kazanmasına karşın, öksüzler yurdundaki öğrencilerin askere alınmasından dolayı İstanbul***8217;da bir askeri okula gönderildi. Okuldan kaçarak Ankara***8217;ya gidip müzik okumak istedi ancak yakalanarak geri gönderildi ancak askerlik yapmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle okuldan ayrıldı. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavla son sınıfın bir altından Musiki Muallim Mektebine alındı.
1935-36 yıllarında Riyaseticumhur Filarmonik Orkestrasında (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) görev aldı.
1936 yılında Musiki Muallim Mektebini bitirdi ve kemanı bırakarak şana geçti. Daha sonra (1942) Devlet Konservatuarının şan bölümünü bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Ankara Radyosunda yayımlanan çeşitli türkü programları düzenledi.
Devlet opera sanatçısı olarak birçok operada görev aldı. Bu görevi 1952 yılında tutuklanmasına dek sürdü.
Ölümüne dek türkü söylemeyi sürdüren Ruhi Su, Pir Sultan***8217;dan Karac***8217;oğlan***8217;a değişik ozanların türkülerinden oluşan 12 uzunçalar hazırladı. Yazıları ve şiirlerini ise »Ezgili Yürek« adlı bir kitapta topladı. Ayrıca çeşitli halk oyunlarını notaladığı »Türk Halk Oyunları« adlı bir kitabı yayımlandı.
Kitaplari
Ruhi Su
Ezgili Yürek,1. Baskı, 1998
Ruhi Su
Ezgili Yürek,1. Baskı, 2006
Ruhi Su'nun dünyasının kapılarını aralamak için türküleri kadar önemli olan bir başka kapı da söyleşileri, yazıları. Kendi kaleminden, kendi ağzından düşündükleri, yaptıkları, yapmaya amaçladıkları.
Ezgili Yürek, Türkiye'nin kültür insanlarından birinin modern çağının en önemli kültür insanlarından birinin dünyasına çağırıyor sizi. Zamanın akışına direnmeyi başarmış bir ustanın dayandığı ve gücünü aldığı kaynakları bilmek, tüm kültürel hayatımız üzerine bulanıklaşmış görüşlerimizi berraklaştırmamıza yardımcı olacaktır mutlaka.
Birlikte Yaşamak (Cevat Çapan)
Şiirler
Türkü Sözleri ve Marşlar
Ruhi Su İçin Yazılan Şiirler
Yazılar
Konuşmalar
Günümüzde Türküler
Halk Türkülerinin Söylenişi
Türküler ve Türkü Söyleyenler
Köroğlu'nun Kimliği
Türküleri Nasıl Söylemeli?
Halk Türkülerinin Şiirle İlişkisi ve Derlenmesi
Plaktaki Yunus Emre
Ruhi Su
Türkü Halk Oyunları
Halk danslarının ortaya çıkışı, Anadolu'da gelişimi ve günümüz toplumundaki
yeri anlatıldıktan sonra Anadolu'nun çeşitli yörelerine ait halk oyunlarından
örnekler verilmiştir.
Ruhi Su
Türkü Halk Oyunları
Halk danslarının ortaya çıkışı, Anadolu'da gelişimi ve günümüz toplumundaki
yeri anlatıldıktan sonra Anadolu'nun çeşitli yörelerine ait halk oyunlarından
örnekler verilmiştir.
Bir Kactane Album isimleri
Ruhi Su
Seferberlik Türküleri
İmece
Ruhi Su
Yunus Emre
İmece
Ruhi Su
Karacaoğlan
İmece
Ruhi Su
Pir Sultan Abdal
İmece
Ruhi Su
Şiirler & Türküler
İmece
Ruhi Su
Köroğlu
İmece
Ruhi Su
El Kapıları
İmece
Ruhi Su
Sabahın Sahibi Var
İmece
Ruhi Su
Semahlar
İmece
Ruhi Su
Çocuklar ***9679; Göçler ***9679; Balıklar
İmece
Feyzullah Çinar
1937 - 24 Ekim 1983. Çamşıhı***8217;nın Çamağa köyünde doğdu. 5 yaşında bağlama öğrenmeye başladı.
1950***8217;den itibaren de yaygın olarak çalıp söyledi. İlk plağını 1966***8217;da doldurdu. Bu plağın satışı kısa sürede 200 bini aştı. Türkiye ve Türkiye dışında çeşitli konserler verdi.
1968 yılında katıldığı Hacı Bektaş***8217;ı anma toplantısında karşılaştığı Fransız Türkolog Irène Mélikoff tarafından Fransa***8217;ya davet edildi. Çeşitli Avrupa ülkelerinde Alevilik üzerine konferanslar verdi, örnekledi.
Alevi-Bektaşi deyişlerindeki yorumundan dolayı 1971 yılında Radyo France***8217;ın konuğu olarak Paris***8217;te bir uzunçalar doldurdu. Ayrıca birçok plak ve albüm hazırladı.
Albumleri kisa özet isim
Feyzullah Çınar
Chants sacrés d'Anatolie
Acora-Radio France, 1995
Feyzullah Çınar
Hü Dost
Şah, 1979
Feyzullah Çınar
Fazilet
Kalan, 2004
Feyzullah Çınar
Erenler Meclisi
Şah, 1978
Feyzullah Çınar
Kerbela'da Uçan Dertli Turnalar
Ozan, 1993
Feyzullah Çınar
Nefes
Kalan, 1997
Feyzullah Çınar
Gelemem
Şah, 1997
Feyzullah Çınar
Kuzular Bize Miraz BIrakdi Ezerlerinden Birtanesi
DeVaMi GeLiYoR..
|
Offline
|
|
|
Asik Veyse |
|
05.09.07, 15:31
|
#2
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Asik Veyse
Aşık Veysel
25 Ekim 1894 - 21 Mart 1973. Şarkışla***8217;nın Sivrialan köyünde doğdu. Asıl adı Veysel Şatıroğlu***8217;dur. 7 yaşında yakalandığı çiçek hastalığından dolayı bir gözünü, daha sonra bir kaza sonucu, az gören öteki gözünü yitirdi.
Evlerine sürekli olarak gelen aşıklardan dolayı türküyle ve bağlamayla ilgilendiğini gören babasının aldığı bağlama Veysel***8217;in yaşamına eşlik etti. İlk bağlama derslerini de babasının arkadaşı Çamşıhılı Ali***8217;den aldı. Yunus, Karac***8217;oğlan, Dertli, Erzurumlu Emrah gibi aşıklardan etkilendi ve türkülerinde onlarla olan duygu yakınlığını yansıttı.
Önceleri usta malı türküler söyleyen Aşık Veysel, 40 yaşlarına doğru kendi şiirlerine ağırlık vermeye ve türküleştirmeye başladı. 1931 yılında gerçekleştirilen Aşıklar Bayramında adı duyulan ve 1933 yılında Atatürk için söylediği bir türküden sonra özellikle Ahmet Kutsi Tecer***8217;in de yardımıyla giderek tüm Türkiye***8217;de tanınmaya başladı. Bu yıllar aynı zamanda Veysel***8217;in kendi türkülerini söylemeye yönelmesi anlamında bir geçiş dönemi olarak sayılabilir. Bu döneme dek köyünden hiç çıkmayan Aşık Veysel bunu izleyen yıllarda Türkiye***8217;nin birçok yöresini dolaşarak kendi yöresi dışında da insanlara türkülerini aktarma fırsatı buldu.
1952 yılında İstanbul***8217;da kendisi için büyük bir jübile yapılan Aşık Veysel***8217;e, 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi***8217;nin özel bir kararıyla aylık bağlandı.
Türkülerinde kendi özgü bir içtenlikle doğadan insan sevgisine hemen her konuyu işleyen Aşık Veysel, İstanbul Radyosunun ilk yayınlarında da türkü söyledi. 1941-46 arasında, Aşık Ali İzzet***8217;le birlikte Köy Enstitülerinde halk türküleri ve bağlama dersleri verdi. Zamanla Veysel ve Ali İzzet***8217;in temsil ettiği bağlama çalma ve türkü söyleme biçimi başlıbaşına bir tavır olarak yerleşti.
Önceleri yöresindekiler sonra Türkiye***8217;nin her yerinden aşıklarla karşılaştı, tanıştı. Ölümüne dek de sürekli olarak, yaşlı genç aşıklar tarafından ziyaret edildi.
Aşık Veysel***8217;in önemli sayılan ancak pek bilinmeyen bir özelliği de köyünde ilk kez meyve bahçesi kuran ve meyve yetiştiren kişi olmasıdır.
Araştırmacılara göre bağlamanın ilk düzeni olarak kabul edilen ve aslında Aşık Süleyman tarafından kullanılan ancak Aşık Veysel aracılığıyla yayıldığından dolayı aşıklama düzeni (la-re-mi), »Veysel Düzeni« olarak da bilinir.
Aşık Veysel'in şiirlerinin toplandığı »Deyişler« (1944), »Sazımdan Sesler« (1950) ve »Dostlar Beni Hatırlasın« (1970) adlı kitaplar yayımlandı
Siirleri
Kara Toprak
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne faydalandım
Her turlu isteğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi sut verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır
Ademden bu deme neslim getirdi
Bana turlu türlü meyve yetirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır
Karnın yardım kazma ile bel ile
Yüzün yırttım tırnak ile el ile
Yine beni karşıladı gül ile
Benim sadık yarim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkesler gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır
Dileğin varsa iste Allahtan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş haktan
Benim sadık yarim kara topraktır
Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allaha
Hakkin gizli hazinesi kara toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır
Bütün kusurlarımı toprak gizliyor
Merhem calip yaralarımı tuzluyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yarim kara topraktır
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yarim kara topraktır
Hacı Bektaş
Medet mürvet deyip kapına geldim
İsteğim dileğim ver Hacı Bektaş
İndim eşiğine yüzümü sürdüm
Kusurum günahım var Hacı Bektaş
Kul olanın elbet olur kusuru
Nesli Peygambersin cihanın nuru
Alisin Velisin pirlerin piri
Kalma kusurlara pir Hacı Bektaş
Horasan***8217;dan ayak bastın Urum***8217;a
Mucizeler şahit oldu pirime
Bak şu vaziyete bak şu duruma
Eşin yok cihanda bir Hacı Bektaş
Geçmem dedin duvarımda sinekten
Yalan sadır olmaz ervahı pekten
Sana inanmışım ervahtan kökten
Sana inanmayan kör Hacı Bektaş
Sana yalvarıyor Veysel biçare
Yine senden olur her derde çare
Bir arzuhal sundum gani hünkare
Keremin ihsanın pür Hacı Bektaş
Gider (Derdimi Dökersem)
Derdimi dökersem derin dereye
Doldurur dereyi düz olur gider
Irakipler geldi girdi araya
Korkarım yar benden yoz olur gider
Ilgıt ılgıt yeller eser seherde
Yar beni düşürdü onulmaz derde
Yar ile buluşsak bir tenha yerde
Duyar düşmanlarım söz olur gider
Pervane ateşten sakınmaz canı
Uğruna koymuşum başı bedeni
Doldur tüfengini hedef al beni
Yaram doksan dokuz yüz olur gider
Veysel der çıkayım bir yüce dağa
Ağaçlar bezenmiş yeşil yaprağa
Bir gün olur tenim düşer toprağa
Karışır toprağa toz olur gider
Bir Dert Ehli
Bir dert ehli bulsam derdim söylesem
İy***8217; olmaz dertlerim halim n'olacak
Hekimler derdime derman bulamaz
Bir değil beş değil dert kucak kucak
El vurma yarama yaklaşma kardaş
Derdimi söylesem tükenmez baş baş
İçimde yanıyor tütünsüz ateş
Ceset soba gibi kalbim bir ocak
Aşıklar alemde gülmez dediler
Akar gözyaşlarım silmez dediler
El elin derdini bilmez dediler
Kimler gelip hatırımı soracak
Katlan bu cefaya sabreyle gönül
Bu dünyanın isi hep böyle gönül
Başından geçeni sen söyle gönül
Neler geldi geçti oldu olacak
Veysel'in derdine bulunmaz çare
Etseler vücudun hem pare pare
Bir arzuhal sundum hakiki yare
O yar gelip yaralarım saracak
Albumden Bir Kactanesi
Aşık Veysel
Benim Sadık Yarim
Harika, 1995
Aşık Veysel
Kara Toprak
Müziksan, 1997
Aşık Veysel
Bir Ulu Ağaçtan
Sivas Hizmet Vakfı, 2001
Aşık Veysel
Dostlar Seni Unutmadı
HAGEM, 2002 (1)
(2)
(3)
DeVaMi GeLiYoR
Konu SAHmerdan tarafından (05.09.07 Saat 17:18 ) değiştirilmiştir..
|
Offline
|
|
|
Aşık İzzet Savaş |
|
05.09.07, 15:48
|
#3
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Aşık İzzet Savaş
Aşık İzzet Savaş
EMLEK HÜYÜK KÖYÜ***8217;NÜN YETISTIRDIGI
BÜYÜK TÜRKÜ USTASI
IZZET SAVAS (AZIYET BABA)
HACI YETKIN
´
***8220;Anamdan dogali karali yazim
Dünyaya geleli gülmedi yüzüm***8221;
***8220;Daha anamdan dogarken baslamis çileli yasamim. O gün bugündür devam eder kem talihim kara bahtim. 70 yillik bir ömür boyunca geriye dönüp baktigimda hep acilar izdiraplar görünür gözüme***8221; diyor Emlek yöresinin büyük türkü ustasi Izzet Savas.
Gelecek kusaklara da kalmasi açisindan kendisi ile bir mini röportaj yapmak istedigimi söyledigimde önce duygulandi sonra da aglamakli bir tarzla ***8220; - Öyleyse su sazimi bana ver***8221; dedi. Onun bu konulardaki duyarliliklarini ve hassasiyetlerini bildigim için mümkün oldugunca onu kirmadan, üzmeden Onunla sazli - türkülü bir muhabbet ortami içinde böylesi bir söylesiyi gerçeklestirmenin daha dogru olacagini düsündüm. Soru/yanit seklinde geçecek bir söylesinin çok yararli olmadigi bir gerçekti. Zira Izzet Babanin abartisiz, yalin ve tümüyle gerçegi yansitan anlatimlarina karsin ilerlemis yasinin da verdigi unutkanlik her sorunun yanitini almamiza engel teskil ediyordu.
Söylesiye, raki kadehinden bir yudum aldiktan sonra, sözleri Asik Ali Izzet Özkan***8217;a makami kendisine ait olan bir türkü ile basladi:
Gece gurbet gündüz gurbet yil gurbet
Gurbet bana ben gurbete alistim.
Aksam agit, sabah agit ne hikmet
Firkat bana, ben firgata alistim..
...
O, kendine özgü otantikligi ve hak vergisi sesiyle türküleri ardi ardina okuyordu. Söyledigi bu türkü ve deyislerin kayda alindigini, belki de tümünün yaziya dökülecegini düsünerek okudugu eserleri daha bir özenle seçiyordu.
Bir ara soluklanmak için saza ve türküye mola verince kendisine ilk sorumu yönelttim.
- Üstadim, senin okudugun deyis ve türkülere zaten doyum olmaz. Bugün türkülerden daha çok senin konusmani dinlemek istiyorum. Dogumundan bu güne kadar olan yasamini özetle anlatir misin?
Yüzünde karsisindakine dikkatle bakan ama neler söyleyecegini pek kestiremeyen bir ifadeyle anlatmaya basladi;
***8220; 1928 yilinin bir kis gününde Emlek Hüyük Köyünde dünyaya gelmisim. Dogumumdan 5 yil sonra yani 1933 yilinda ancak nüfusa kayit ettirilmisim. Anam beni o günün sartlarinda, doktorsuz ebesiz gaz lambasinin bile olmadigi bir köy ortaminda dogurmus. Ben bir yana anam bir yana düsmüs. Anam beni bir kere bile emziremeden ölmüs. Benim öksüzlügüm dünyaya gelisimle baslamis.
Zavalli babam Haydar Aga analik edememis bana. Evdeki iki inegimizde sagilir durumda olmadigi için süt bulamamislar bana içirecek. Köydeki hisim - akraba emzikli kadinlardan süt emdirenler olmus. Bakmislar ki böyle olmayacak, çocuklari olmayan öz amcam Musa Kahya ve onun hanimi Hatica***8217;ya beni evlatlik vermisler.
20 yasina kadar, biri kiz üç erkek kardesten biri olan Musa Emmimin (Asik Ali Izzet***8217;in babasi) yaninda büyümüsüm. Bu süre zarfinda köylerde kitlik olmus, salgin hastaliklar bas göstermis, insanlar ölmüs, çok sayida çocuk ölmüs. Bu hastaliklara ben de yakalanmisim. Öldü ölecek denilmis, nasil olmussu ben ölmemisim.
Kendimi bildim bileli çok eziyetler çektim. Çok cefalar gördüm. Çektigim bunca azap ve acilari gören komsu kadinlari bana Aziyet (eziyet) adini yakistirmislar. Gerçekten de eziyetle geçen yasamim asker oluncaya kadar devam etti.
1954 yilinda askerlik görevine çagrildim. Askerlik dönüsü Sarikaya Köyünde Büyük Mustafa, Bacak Mehmet, ve Mehmet Ali isimli sahislara 12 yil azaplik ettim. Daha sonra Ali Izzet Özkan beni yanina aldi. Onun tesvikiyle saz çalip türkü söylemeye basladim. Ali Izzet bana ustalik etti. Onunla belli zamanlarda köyleri kentleri dolastik.
Yöre ozanlarindan basta Asik Veysel olmak üzere Asik Hüseyin, Asik Aziz Üstün, Asik Hasan Yüzbasioglu özellikle de köyümüzün yetistirdigi benim kader arkadasim Asik Hasan Devrani gibi Ozanlarla yol arkadasligi yaptim. Divanda dergahta ve asik meclislerinde onlarla birlikte oldum. Alakiliseli Mehmet Özkan, Sarikaya***8217;li Durmus Çetinkaya, Benlihasan***8217;li Arslan, Ilyashaci***8217;li Hasgül, Kavak***8217;li Fazli gibi Emlek Yöresinin saz ve türkü ustalari ile birlikte oldum. Cemlerde bulundum. Dügünlerde - bayramlarda katildigim asik meclislerinde bilhassa Emlek Yöresi sairlerinden usta mali türküler çalip söyledim***8221;.
Ela Gözlü Sevdim
http://izzetsavas.tripod.com/sitebui...u.sevdigim.mp3
Yitirdim Yavrumu
http://izzetsavas.tripod.com/sitebui...im.yavrumu.mp3
DeVaMi GeLiYoR
Konu SAHmerdan tarafından (05.09.07 Saat 16:03 ) değiştirilmiştir..
|
Offline
|
|
|
Asik Ali Izzet Özkan (1) |
|
05.09.07, 15:55
|
#4
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Asik Ali Izzet Özkan (1)
Asik Ali Izzet Özkan
1902 yilinda ozanlar diyari olarak bilinen Emlek Hüyük köyünde dogmustur. Emlek her ne kadar Seme, Güldede, Karababa ve Beserek Daglari'nin yer aldigi bir cografi bölgenin adi olarak biliniyor ise de, aslolan, Sarkisla, Gemerek, Akdagmadeni ve Yildizeli dörtgeninde yer alan kültürel bir yörenin adidir. Bu yörede yasayan tüm insanlar, aralarindaki cografi mesafe ne olursa olsun örf-adet, gelenek-görenek ve inanç olarak özdestirler. Ayni kültürle yogrulmuslardir. Bu kültürün odagini, Alevi-Bektasi felsefesine bagli olarak gelisen halk edebiyati ve siiri olusturur. Bu yörede halk edebiyati öylesine zengindir ki, salt Ali Izzet'in köyü olan Emlek Hüyük'ten Asik Palabiyik Mustafa, Asik Yusuf, Asik Kul Sabri, Asik Hasan Devrani gibi usta ozanlar yetismistir. Ekonomik olarak oldukça sinirli ama halk edebiyati yönünden essiz bir zenginlige sahip olan bu bölgede yüzün üzerinde halk ozani ve bir o kadar da türkü ustasiyla halk sanatçisinin yetistigi bugün bilinen bir gerçektir.
Iste büyük ozanimiz Ali Izzet Özkan, böyle bir yöre ortaminda dünyaya gelmistir. Anasinin adi Kamer, babasinin adi Musa'dir. Musa Aga, Asik Palabiyik Mustafa'nin ogludur. Musa Aga, Cumhuriyet öncesi uzun süre köyde muhtarlik yapmistir. Hali vakti yerinde, kismen de köy agasidir.
Ali Izzet henüz birbuçuk yasindayken annesi Kamer ölür. Üvey anne elinde büyüyen Ali Izzet, daha 12-15 yaslarina degince köyde bir kiza sevdalanir. Biraz da sevdalanmanin verdigi ask ve hevesle olacak ki baslar saz çalip sevda siirleri yazmaya. Yörede zengin bir siir, saz, söz ortami vardir. O da bu ortamdan uzak kalamaz. Baslar cem, cemaat ve asik meclislerine katilmaya. Anne tarafindan akrabasi olan Igdecikli Asik Veli ile Kiliççili Agahi'den, Kale köylü Kemter Baba'dan çok etkilenir. Yine kendi köyünün bir ozani olan Asik Garip Ali'den (bu ozanimizin mahlasi sonradan Kul Sabri olarak degistirilmistir) usta-çirak iliskisi içinde saz çalip siir yazma konusunda dersler alir, siir yazmaya tesvik edilir.
Her geçen gün kendisini biraz daha olgunlastiran ozan, akrani olan Sarikayali Hüseyin Gürsoy, Sivrialanli Veysel Satiroglu, Ortaköylü Aziz Üstün, Saraçli Hasan Yüzbasioglu gibi yöre ozanlariyla birlikte önce usta mali, giderek de kendi yazdigi deyis ve siirleri köy, kent, gezerek halk meclislerinde, bilhassa Alevi cemlerinde çalip söyler. Özellikle kis aylarinda Alevi-Bektasi geleneklerini izleyerek, sik sik cem törenlerine katilir, dede ile birlikte edep, erkan üzere semah çalar, cem yürütür.
O zamanki yasalarin birtakim dinsel faaliyetleri yasaklamasindan olacak ki, Ali Izzet 1936 yilinda Sivas Agir Ceza Mahkemesi'nce tutuklanir. Üçbuçuk aylik tutukluluktan sonra suçsuz bulunarak, serbest birakilir.
Ali Izzet'in bizzat bana söyledigine göre, bu tutuklama olayi, köyde kendisini çekemeyenlerin ihbari sonucu gerçeklesmistir. Fakat bu olay onu daha da kamçilar, gelistirir ve giderek de yazip söylediklerinin ilgi görüp begeni kazanmasina neden olur. Bu durum ise ozanin iyice isten güçten elini çekmesine, rençberlikten kendisini tamamen soyutlayip, sazini koluna takarak, Anadolu'yu bir uçtan bir uca gezmesine sebep olur.
Her yil birkaç kez Haci Bektas Dergahi'na ugrar. Yine böyle bir ziyaretinde kendisine törenle Izzet-i Kalem mahlasi verilir. O da bundan sonra siirlerinin büyük çogunlugunu Izzet-i mahlasiyla yazar.
Kisiligi ve Sanati Bizler, Ali Izzet'i gerek Ankara'ya geldiginde, gerekse köyde bulundugumuz muhabbet ortamlarinda hep aramizda görmek isterdik. Özellikle ustalardan okudugu siirlerden, anlattigi fikralardan, bazen de yaptigi küfürlü esprilerden müthis zevk alirdik. O, çok gezen, gören, bilgi dolu bir kütüphaneydi bizim için. Yalniz ne varki fazlaca alingandi. Bir de elestiriye pek gelmezdi. Elestirel yönden biraz üzerine gidecek olsak, darilip küser, bazen sofradan kalktigi bile olurdu. Ama sözünü asla çekmezdi. Çok yönlü bir kisiligi vardi. Kalbinde asla kin tutmazdi. Yörenin türkü ustalari (eski adiyla) Alakiliseli Mehmet Özkan'i, Benli Hasanli Aslan'i, Ilyas Hacili Hasgül'ü, Hardalli Hüseyin Özyazici'yi, Kavakli Fazli'yi, Sarikayali Durmus Çetinkaya'yi özellikle Hüyüklü Izzet Savas'i dinlemeye doyamazdi. Geçmiste yasayan usta sairlere olan hayranligin hiç gizlemezdi. Akrani olan ozanlardan, örnegin Veysel, Aziz Üstün, Hasan Devrani vb. gibi sairlerden siirler okununca begenmez, illaki bir kusur bulurdu. Saz, söz agirlikli bir sofrada Asik Devrani kulagima egilerek, "yeni bir siir yazdim, benim oldugunu çaktirmadan Asik'a oku bakalim görüsü ne olacak" dedi. Ben de sofradakilerin de onayiyla Devrani'nin "Babama" adli siirini mahlassiz olarak okudum. Ali Izzet, siiri dikkatle dinledikten sonra "bu siir kimin" dedi. Benim suskun kalmam üzerine Devrani "benim" deyince, "hadi lan, bunu ben bile yazamam, sen nasil yazacaksin" diyerek kendine özgü esprisini yapti. Asik Devrani de ona "sen koca Veysel'i bile begenmiyorsun kaldiki beni begeneceksin" dedi. Ali Izzet de dönüp "Ula zirlak, sana Devrani mahlasini ben taktim. Begenmesem takar miyim" diye karsilik verdi. Söze Veysel adi karisinca firsattan yararlanarak, "Asik Baba, Veysel ile aranizda bir sogukluk oldugu söyleniyor. Gerçekten küskünlügünüz veya herhangi bir çeliskiniz var mi" diye sordugumda aynen su cevabi verdi: "Bak evladim, elin agzi torba degil ki dikesin. Herkes her seyi söyler. Simdi ben bir sey söylüyorum el onu, 10'a 100'e katliyor, gidip ona söylüyor. Ondan da alip, bana getirip söylüyorlar. Bu isler hep böyle oluyor." -Peki Üstad, Veysel'i nasil buluyorsun, onu begenmiyor musun diye sorunca da; "Onu dünya begenmis, ben begenmesem ki kaç yazar. Hem Veysal'i begenmesem hakkinda siir yazip Hasan'inan (Asik Hasan Devrani) bizzat ziyaretine gider miydik
." Veysel hakkinda yazmis oldugu siir söyle:
Veysel'sin visale ereyim diye
Sen alimsin ustam irfana geldim
Kevser Irmagini göreyim diye
Bir kuru çesmeyim ummana geldim
Asiklar sultani ayan beyansin
Görmez derler ama gören duyansin
Mansur gibi kanli gömlek giyersin
Enelhak pazari meydana geldim
Sen bir Süleyman'sin ben bir karinca
Bayram eder dostlar dosta varinca
Selavat getirdim yüzün görünce
Küfrü terkeyledim imana geldim
Allah zati severse bir insani
Mülke malik eder yücelir sani
Sazin sözün hayran etti cihani
Muhabbet bülbülü gülsana geldim
Izzeti'yim ziyaretim kabul et
Mürsid-i kamilsin müskülüm hallet
Arafat dagisin lokmam kabul et
Koç gibi kapina kurbana geldim
Yine bir yaz günü bizim köyde bir grup arkadas ile yaptigimiz söylesi sirasinda kendisine "Usta, tanri gecinden versin ama her fani gibi birgün sen de göçüp gideceksin. Ondan sonra Veysel gibi senin de hakkinda bir seyler yazilip söylenecek. Gelecek kusaklara birakmak istedigin bir mesaj veya herhangi bir söylemin olacak mi? Varsa bunlari kalici bir duruma getirmeyi düsünüyor musun?" dedigimizde: "Vallahi ben simdiye kadar çok sey yazip söyledim. Ölünceye kadar da yazip söyleyecegim. Öldükten sonra da is herhalde size düser" deyip yanit olsun diye su siirini okudu:
Sagligimda mezarimi ben kazdim
Ölmeden kabire uzandim yeter
Kefenimi tabutumu ben dizdim
Al yesil irenge boyandim yeter
Ölümden korkum yok o benden korksun
Cehennem ver ise günahim yaksin
Cennet güzelleri seyrana çiksin
Sevgi muhabbete özendim yeter
Hak Muhammet Ali Ulu Hünkara
Onbes defa geldim yüz süre süre
Yedi sene hizmet ettim bir Pir'e
Bir Al'Izzet ismi kazandim yeter
Asik, "gerçekten yeter mi?" diye kendisine sorulunca da, geçmisteki anilarini ve yasam öykülerini kesitler halinde anlatmaya basladi:
"Oglum Cemal'in teybine çokca seyler anlattim. Siz de yabanci degilsiniz, açin teybinizi ne istiyorsaniz size de söyleyeyim" dedi ve basladi anlatmaya. 1930'lu yillarda Sivas'ta düzenlenen 2. Asiklar Bayrami'na katildigini, Asik Hüseyin Gürsoy'la Ankara'ya gelip Halkevlerinde konserler verdiklerini, Köy Enstitüleri'nde uzun yillar saz çalip türkü söyleyerek hizmet verdigini, yasaminda 3 kez tutuklandigini, bunlardan birisinin "köylerde dedelik yaparak halki dolandiriyor" diye ihbar edilmesi sonucu oldugunu, diger ikisinin ise komünizm propagandasi yaptigi iddiasiyla oldugunu anlattiktan sonra Demokrat Parti'nin önceleri halka daha çok adalet ve özgürlük getirecegini sandiklarini fakat giderek halki cephelere böldügünü, istibdat ve zulüm getirdiklerini görünce de asagidaki
"Parti Destani" siirini yazdigini söyledi:
Demokrat Partiyi gözel kiz sandik
Çirkin çikti kahbe çikti dul çikti
Alnim açik yüzüm ag dedi kandik
Yüzü kara çikti basi kel çikti
Hirsizi vatandan sürek dediler
Köylünün dilegin verek dediler
Son zamanda bir gün görek dediler
Afat çikti tufan çikti yel çikti Bakin hallarina su milletlerin
Açin kapisini adaletlerin
Mehdi diye gözledigimiz zatlarin
Koltugundan haç put çikti nal çikti
Bunlarin mevkii kazanmak fikri
Düsünen kim bizim gibi fakiri
Has kumasik dedi bize herbiri
Kendir çikti keten çikti çul çikti
Söz milletin dedi kendi söyledi
Hürriyet var dedi zulum eyledi
Altin paralari netti neyledi
Hazineden bakir çikti pul çikti Al'Izzet ne dersin git sazini çal
Hikmete karisma tez gelir zeval
Bozuldu adalet düzelmez ahval
Fitne çikti Deccal çikti mal çikti
Konu SAHmerdan tarafından (05.09.07 Saat 17:09 ) değiştirilmiştir..
|
Offline
|
|
|
Ali Izzet Özkan (2) |
|
05.09.07, 15:57
|
#5
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Ali Izzet Özkan (2)
Ali Izzet, bu siirini zaman zaman degisik ortamlarda okur. Okumakla yetinmez bazi yayin organlarinda da yayimlanmasini saglar. Bundan sonra da basina gelmedik kalmaz. O dönem D.P.'ye muhalefet eden tüm yazar çizer ve aydinlar gibi Ali Izzet de çesitli kovusturma ve baskilara maruz kalir. Ülkede yasanan bu gidisatin sonucunda ise 27 Mayis ihtilali gerçeklesir.
Sair Behçet Kemal Çaglar, Ali Izzet'i Cumhurbaskani Cemal Gürsel ile tanistirir. Cemal Gürsel Ali Izzet'ten Anadolu'nun köylerini dolasmasini ister. Ali Izzet de bu görevi kabul eder. Dolastigi yerlerde 27 Mayis Devriminin amaç ve özünü anlatmaya çalisir. Bu çalismalar sonucunda birçok sol görüslü aydin, yazar ve politikaci ile tanisir.
Türkiye Isçi Partisi'nin kurulmasi ile de Mehmet Ali Aybar ve Sefer Aytekin'in tesvikleriyle TIP'in o zaman kurdurtmus oldugu Ozanlar Dernegi'ne üye olur. Bu örgütte yaptigi çalismalar sonucu sosyalizm ve sol düsünce ile tanisir. Sosyal içerikli siirlerini daha çok bu dönemlerde yazar. TIP'in içinde bir takim görüs ayriliklari bas gösterince ozan bu örgütle baglarini koparir.
Ozan, bundan sonra Avni Dilligil ile bir tiyatro çalismasina baslar Anadolunun çesitli kentlerinde. Konusu Alevilik ve Bektasilik olan "Dört Kapi Kirk Makam" adli bir oyunu sergilerler.
Ali Izzet'in ilginç anilarindan birisi de sudur: "Ali Izzet köylülerle bir sohbet sirasinda Sovyet Devrimi'ni ve sosyalizmi anlatmaya çalisir. Bunun akabinde de bir ihbar sonucu komünizm propagandasi yaptigi iddiasiyla yargi önüne çikarilir. Ali Izzet sanik sandalyesinde, yargiç sorar: "Bak Ali Izzet, hakkinda sikayet var. Sen bu sahislara komünizm propagandasi yapmissin, dogru mu?" Ali Izzet "Hayir hakim bey ben asla öyle bir sey yapmadim." Hakim üsteleyince, orada tanik olarak bulunan Demokrat Partili eski köy muhtari sahis: "Yapti hakim bey, hem de nasil yapti. Bize anamizdan dogali duymadigimiz seyler söyledi" der. Hakim tekrar Ali Izzet'e döner: "Ali Izzet, bunlara neler söyledin, söyle bakalim." Ali Izzet "Hakim bey, ben ne söyledigimi hatirlamiyorum. Onlara ne demissem kendileri söylesinler." Hakim tekrar ihbarci sahsa dönüp: "Söyle bakalim size bu ne dedi?" deyince o da hiddetle diger taniga döner: "Ula dürzü bana bir sürü laf diyodun, onlari oldugu gibi hakim beye söylesene" der. Bunun üzerine tanik durumundaki sahis baslar anlatmaya: "Valla hakim beyim, söylediklerinin hepsi aklimda kalmadi, ama bazi kalanlari söyleyeyim. Bir kere Urusya'da Lenin diye büyük bir adam varmis. Anlatildigi gibi sapkayi as, istedigin eve gir derler ya öyle bir sey de yokmus. Bütün bunlar yalanmis. Biz de onlarin düzenini kabul edelim dedi. Hatta bunun için bize 300 bankonot para verdi." der. Bunun üzerine hakim Ali Izzet'e tekrar sorar: "Söyle bakalim Ali Izzet, buna ne diyorsun?" Ali Izzet "Ne deyim hakim bey su sahis yillarca muhtarlik yapti, sehirde bir isim görülecek deyi yillarca köyü Demokrat Partililere peskes çekti. Su da bir biber dolmasi yiyecegim diye bos yere ona buna yallozluk eder. Bunlari böyle bilin. Ama madem ki ben bunlara 300 bangonot para vermisim, parami geri versinler ben de cezama raziyim" der. Hakimin taniklara: "Bakin duydunuz. Asigin parasini geri verin" demesi üzerine taniklar iyice saskinlasir ve ifade degistirerek "para teklif edildi ama biz almadik hakim bey" derler. Taniklarin saçmaladiklarini ve ifade degistirdiklerini gören hakim, onlari bir güzel azarladiktan sonra Ali Izzet'i serbest birakir.
Ozan Ismet Pasa ile ilgili bir anisini da söyle anlatti: "Yine Ankara'da bulundugum bir gün Kemal Satir'la tanistim. O da beni Ismet Pasa ile tanistirmak istedigini söyledi ve iki gün sonra yapilacak C.H.P. büyük kongresine beni davet etti. Ben de bir hevesle o gün kongreye gittim. Salona geldigim duyulunca Ismet Pasa beni karsiladi, kolumdan tutup yanina oturtturdu. Hal hatirdan sonra: 'Bak Ali Izzet, halkin asil temsilcisi sizsiniz, anlat bakalim, memlekette bizim bilmedigimiz neler var?' dedi. Ben de, vallahi Pasam, sizin bilmediginizi ben nasil bilirim deyince gülüstük. Kongre boyunca yanina o kadar gelip giden olmasina ragmen benimle ilgisini devam ettirdi. Bir ara konusmalar ve alkislar kesilince kulagima egilip, 'Asik, senin meshur bir kitlik destanin var idi. Sunu bana bir oku bakalim' dedi. Dedi ama benim de sanki üzerime kaynar sular döküldü. Emrin basim üstüne Pasam, ama su anda o siirin hepsini hatirlayamam dedim. 'Bildigin kadarini oku Ali Izzet' diye israr etti. Bu siirin Ismet Pasa dönemine ait oldugunu bilmeme ragmen aklimda kalan kisimlarini okudum.
Bin dokuz yüz kirk ikinin yilinda
Nice tüccar nice zengin aç kaldi
Mal kalmadi irençberin elinde
Tükendi samanlar ****** aç kaldi
Çiftler sürülmedi kosumsuzluktan
Tarlalar bos kaldi tohumsuzluktan
Çok atlar tay atti bakimsizliktan
Arpa yoktu has küheylan aç kaldi
*****ler uludu yalim yok diye
Gitmedi davara halim yok diye
Asiret agladi malim yok diye
Göçmedi yaylaya Türkmen aç kaldi
Camuzlar mâ dedi bakti samana
Öküzler inekler meledi daha
Baska zaman degil hele bu sene
Asik Ali Izzet Özkan aç kaldi.
Ag bez bulamadik sal palaz giydik
Kefensiz çok ölü mezara koyduk
Un bulgur yok misir holagi yedik
Çoluk çocuk sabi sübyan aç kaldi
Dilenciler odalardan kesildi
Un çuvali seklemlere basildi
Dügün bayram bir köseye kisildi
Güveyler sagdiçlar gelin aç kaldi
Ekmek Isa oldu göge çekildi
Nice nazli kizlar otlar yayildi
Yolcular yoruldu düstü bayildi
Kesildi dermanlar insan aç kaldi
diyerek bitirdim. Ismet Pasa o anda, Ecevit de dahil yanindakilere dönerek: 'Iste o günlerin manzarasi... O zamanki memleketin gerçek resmini Ali Izzet çekmis' dedi."
Ali Izzet'in benim de tanik oldugum ve yazilmasinda yarar gördügüm bir anisi da söyle: Asik Ankara'ya geldiginde ya ben onu bulmaya çalisirim, ya da aklina düstükçe veya firsat oldukça o bana ugrardi. O gün Seyranbaglari***8217;nda bizde kaldi. Ertesi gün Halkevleri Genel Merkezi'nde Atatürk'le ilgili bir anma toplantisina davetli oldugunu, kendisi ile benim de gelmemi istedi. Sabah kalktik gittik. Salon hinca hinç dolu. Atatürk hakkinda çesitli konusmalar yapildi, siirler okundu. Bir ara rahmetli Behçet Kemal Çaglar söz aldi. Atatürk konusunda oldukça etkili bir konusma yaptiktan sonra izleyenlere hitaben, "Atatürk hakkinda siirler yazan, güzel sözler söyleyen elbette çok kisi var. Bunlardan birisi de benim. Hatta herkes beni Atatürkçü ozan olarak lanse eder Ama siz bilir misiniz? Atatürk'ü benden daha iyi anlatan iki büyük sair vardir. Bunlardan birisi Nazim Hikmet'tir. Bir digeri ise su anda aramizda bulunan Asik Ali Izzet Özkan." Zaman, Nazim'dan siirler okumayi her babayigidin göze alamadigi bir zaman. Ve Behçet Kemal Çaglar, Nazim'dan su siiri okudu.
Sarisin bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmakti
Yürüdü, uçurumun basina gelip durdu
Karanlikta bir yildiz gibi kayarak
Ince uzun bacaklari üzerinde yaylanarak
Biraksalar Kocatepe'den
Afyon Ovasi'na atlayacakti.
Siiri bitirince; "Nazim'dan sonra Atatürk'ü en görkemli sözcüklerle siirlestiren Ali Izzet'i kürsüye davet ediyorum." dedi. Ali Izzet'e daha mikrofonu vermeden, Ali Izzet'in omuzuna elini koyup, "Soruyorum sizlere Atatürk için:Mavi gözlü dev adimli ejderha
Altin saçli günes yüzlü ejderha
diyebilen kaç kisi vardir Ali Izzet gibi?" dedikten sonra mikrofonu Ali Izzet'e birakti...
Sanati ve Eserleri
Halk siirimizin tarihi çok eskilere dayanmakta. Kimi tarih bilimcilere göre Dede Korkutlarla baslar, kimilerine göre de çok daha ötelere, yani insanoglunun topluluklar halinde yasamaya basladigi evrelere kadar uzanir.
Bizi asil ilgilendiren süreç, Haci Bektas Veli Dergahi'nda Yunuslarla baslayip, Pir Sultanlarla, Asik Dertlilerle, Karacaoglanlarla devam ederek Agahilerle, Asik Velilerle, Veysellerle, Ali Izzetlerle bizlere ulasan tarihsel süreçtir.
Bilindigi üzere Türk topluluklari, kendi öz kültürleri olan Saman kültürü ile Anadolu'ya ayak bastilar. Bir kavimler kapisi olan bu cografyada gördüler ki, büyük uygarliklar, büyük kültürler yatiyor. Böylesine genis ve köklü kültürlerin, uygarliklarin karsisinda elbette göçebe agirlikli bir toplum düzeninin gelistirdigi Saman kültürünün sinirlari içinde kalinamazdi. Bir toplum kendi benligini yitirmeden sonsuza dek yasayacaksa, kendine özgü kültürünü yaratacak, tüm yabanci kültürler karsisinda dogal olarak kendi kültürel bagimsizligini koruyacakti.Anadolu'ya gelen Türk halki da bu topraklarda onu gerçeklestirdi.
Bugün ulusal kültürümüzün omurgasini olusturan Alevi-Bektasi kültürü, yüz yillardir bu topraklarda, yabanci kültürlere teslim olmadan (Islamiyet de dahil) tüm inanç ve kültürlere karsi kendi sentezini yaratip gelistirmek suretiyle ayakta kalabildi.
Tümüyle adlarini burada sayamadigimiz nice Türkmen dervisleri, nice Anadolu erenleri ve nice ulu ozanlariyla yasadiklari düsünceye bagli olarak felsefeden sanata, dünyaya bakis açisindan insana verilen öneme degin tüm degerleri yaratarak dogamizda varolan köklü kültürler arasina bizim ulusal kültürümüzü de yerlestirebildiler.
Iste bizim halk siiri gelenegimiz böylesine soylu bir kültürün koludur. Asik Ali Izzet Özkan da bana göre bu zincirin bir halkasidir. Çünkü O, yazdigi eserlerle bu gelenege katkilarda bulunmus, halk siirine yeni bir soluk ve canlilik getirmistir.
Ali Izzet gelenege bagli olmakla birlikte arastirmaci, sorgulayici, kapi açicidir. Konulara yaklasirken korkusuz ve evrenseldir. Örnegin:
"Bir Allah'i taniyalim
Ayri gayri bu din nedir"
gibi siirleriyle tüm insanligin birlikteligini savunur.
Ask ve sevda siirlerinde coskuludur. Denebilir ki Karacaoglan'dan sonra yetisen ikinci güzellik ozanidir. Güzellik onun gözünde ölümsüzlüktür.
"Güzellere bakan gözler agrimaz
Güzel seven ölür amma çürümez"
|
Offline
|
|
|
Asik Ali Izzet Özkan (3) |
|
05.09.07, 16:01
|
#6
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Asik Ali Izzet Özkan (3)
"Allah bile güzellere a******
Peygamber bakisli Allah yüzlü yar."
Ali Izzet halkin öz diliyle konusur, yenicidir. Halk siirimize yeni terkipler, yeni deyimler kazandirmistir. Derledigi yeni simgeleri ve degerleri siire nakis nakis isler:
"Atatürk bakislim, hey mermi gözlüm
Ta can damarimdan vurdun ölüyom
Gazi yürüyüslüm, kahraman yüzlüm
Zalim yar kanima girdin ölüyom."
.................
"Kurtulus destani Nazim Hikmet'in
Okur gelir bir gözleri sürmeli"
..................
"Bir güzelin sarhosuyum mestiyim
Yanaklar üstünde meyhanesi var"
..................
"Kehribar kaslarin büyü yaziyor
Sanki günes yere düsmüs geziyor" gibi örnekleri çogaltabiliriz.
Vahdet-i Vücut inanisina bagli olan ozanin tasavvufi yönü ile birlikte, hiciv ve tasvir sanati da güçlüdür. Tanriya ve dinsel konulara yaklasiminda baska ozanlarda göremedigimiz özelliklere sahiptir. Tanriyi söylerken veya hicvederken adeta karsisinda yakin bir dostu veya arkadasi vardir. Onunla tümüyle insancil iliskiler içindedir. Örnegin:
"Allahgilin adresesi
Sende de var bende de var"
................
"Tanriyi da davet ettik getirdik
................
Allahgilin bana gelse haberi
................
Allah kula benzer kul da Allah'a" gibi dizelerde bunu görebiliyoruz.
Ali Izzet; sosyal, toplumsal ve siyasal yönden de kendisinden önceki ve çagdasi ozanlardan farkli bir çizgiye sahiptir. Yobazliga karsi ödünsüz bir savasçidir. Demokrasi, Millet Meclisi ve parti gibi kavramlar Onun son dönemlerde yazdigi siirlerde sikça görülür. Atatürkçü ve toplumcudur.
"Zulüm var hürriyet göge çekildi
Bakimsiz köylünün beli büküldü."
Deniz Gezmis'lerin idamindan sonra yazdigi bir siirinde söyle sesleniyor:
"Zulümün adini hürriyet koyduk
Idam oldu yigidimiz merdimiz."
T.I.P.'in kapatilmasindan sonra da:
"Ser yagmuru yagdi bu yil daglara
Yaman oldu hallerimiz partimiz" diye yazmistir.
* 1984 yilinda yasama gözlerini yuman Ozanimizin
basilmis 12 adet eseri bulunmaktadir.
Yayinlanmis Kitaplari
***8220; Bugünkü Anadolu Halk Siiri***8221; 1942 / Istanbul
***8220; Türk***8217;ün Sazindan***8221; 1951 / Ankara
***8220; Asik Ali Izzet Agliyor***8221; 1955 / Istanbul
***8220; Kitap Küçük Dert Büyük***8221; 1956 / Sivas
***8220; Teller de Muradin Alsin***8221; 1958 / Ankara
***8220; Siirler***8221; 1963 / Ankara
***8220; Ali Izzet Kibris Adasinda Neler Görmüs***8221; 1964 / Ankara
***8220; Sürmeli***8221; 1966 / Istanbul
***8220; Mühür Gözlüm***8221; 1967 / Sivas
***8220; Mühür Gözlüm-Genisletilmis Baski***8221; 1969 / Ankara
***8220; Kirkambar***8221; 1974 / Istanbul
***8220; Asik Ali Izzet***8217;in Hayat ve Siirleri, Asik Bali***8217;nin Demeleri***8221; Yil ve Yer adi yok.
***8220; Asik Ali Izzet Özkan***8221; Prof..Dr. Ilhan Basgöz 1979 / Ankara
Atatürk
Konu SAHmerdan tarafından (05.09.07 Saat 16:05 ) değiştirilmiştir..
|
Offline
|
|
|
Asik Mahsunu Serif (1) |
|
05.09.07, 16:21
|
#7
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Asik Mahsunu Serif (1)
Asik Mahsunu Serif
Mahzunin hayatını sayfalarca anlatmak yerine kendi ağzından kısaca dinleyelim.
Babamın dediği doğruysa ,anamın da dediği doğruysa 1943 yılının ocak 3'ünde Afşin'e bağlı Berçenek köyünde doğmuşum.
Köyde ilkokul yokmuş o zamanlar.Belli bir yaşa gelen çocuklar Elbistanın Alembey Köyü'nde Hacı Lütfi Efemdinin açtığı Hafız Kuran kursuna gidermiş.Yaşım,öğrenim çağına geldiğinde babamın isteği üzerine ben de Lütfi Efendinin medresesinde hafız kursuna devam etmek üzere Alembey köyüne gittim,geldim...Bizim çevremizde kocaman bir yobaz bulutu döner.Hacı Lütfi Efendi hiç çekinmeden,canının istediği şekilde,bilmediğimiz dillerle,bilmediğimiz isimlerle fetvalar verirdi durmadan.Arapçayı o zaman öğrendim.Şimdi Arapça yazıp okuyabiliyorum. Lütfi Efendinin medresesinde üç buçuk sayfada kaldım...
Derken köye eğitmen,ardından öğretmen verildi.Devam ettiğim ilkokulu süresinde bitirdim.
Gün oldu gönül bir şeye takıldı.O da şu:Arada sırada Afşine,Elbistana subay kıyafetiyle dolaşan genç çocuklar görürdüm.Bunlar assubay okulu öğrencileri idi.Çevrenin etkisiyle olacak,askerliğe karşı büyük ilgim vardı.Tutturdum,ille ben de assubay olacağım,diye.Bu isteğim yerine geldi.Öğrenim görmek,"subay olmak"için Mersin 3.Assubay Hazırlama Okuluna başladım.
Bu arada şunu da belirteyim:Ben daha 10-12 yaşında önlüklü bir ilkokul öğrencisi iken dayımın kızı Emine ile nişanlanmıştım,yine babamın ve akrabaların isteğiyle.
1956 yılında girdiğim Mersin Assubay Hazırlama Okulunu 1959da iftiharla bitirdim.Ordonat Tekniker sınıfına ayrılarak sınıfına ayrılarak Ankaraya Ordonat Tekniker Okuluna geldim.Bu okul şimdi benim yargılandığım okuldur;işin daha ilginç yanı,bugün yargılandığım salon benim sınıfımdı.Burada çok kısa süren bir eğitim-öğretimden sonra Sivasa gönderildim.Ekreol Tepede beş ay stajerlik yaptım.
1960'ta ihtilalde payımız oldu.Cemal Babanın emrinde biz bir grup genç silahlandırıldık.Dışkapı bölgesi bize verildi.Yıl 1960ın kasımı oldu.Bugün yargılandığım eski okulumun meydanında bana ilk Atatürk ödülü verildi.O günün hatırası olarak.Günün Ordonat Daire Başkanı Reşat Ülgenalp in imzaladığı ve gözlerimi öperek verdiği kitabı hala saklarım.
27 Mayısın verdiği ruhla olacak askerliği daha da sevmeye başladım.Başarılarım beni bir yere doğru hızla sürüklüyordu.
Gün geçti ben de "HALKÇILIK" ruhu daha ağır basmaya başladı.Bu arada dayımın kızı Emine ile evlenmiştim.Bir kızımız olmuştu.Mutlu değildim ,anamın babamın kararı ile zorla evlenmiştim.Çok sürmedi bu.İmam nikahı ile evlendiğim karımı bir mektupla boşadım.
Şimdi bağımsızdım bir ölçüde.Halçılık ruhu beni başka yerlere sürüklemeye başlamıştı.Sazı 1955-56 yıllarında okuldayken öğrenmeye başlamıştım.Şiirler yazmağa,türküler söylemeye başladım.Buda pek uzun sürmedi.Okulu terk etmek zorunda kaldım.Ve bugün hala terk ettiğim okulun tazminatını ödüyorum.
Yıllar yılları kovaladı.Sazımla baş başa kaldım.Ankarada oturuyordum.Saz çalarak,şiir yazarak kendimi yetiştirmeye çalışıyordum.
Serüven serüven üzerine geldi,geçti..Yıl 1963 oldu."Doğuda Kıtlık Var"ın yazarı Halil Aytekineltanıştık.Onun aracılığı ile Fikret Otyamı bulduk...Benim ilk gazeteci dostum Fikret Otyam oldu.Yardım etti bize.Hürriyet Gazetesinden Cüneyt Arcayüreke gönderdi.Basından benim hakkımda ilk yazı Cüneyt Arcayürekin imzası ile Hürriyette çıktı.
Bu dönem TİP'in kuruluş yıllarına rastlıyordu.TİP yöneticileriyle ilişki kurduk.Bize yalnız onlar sahip çıkıyordu.Başka kimseyi tanımıyorduk,bizimle ilgilenen yoktu.
Bir Aşıklar Derneği kurmamız gerekti.Nedeni de şu idi.Türkiye de halk ozanalrı sürekli ezilmişlik,yoksulluk içinde yaşamışlardı.Bu durumdan tamamen olmasa da kurtulmaları gerekti.Örgütlenmeleri gerekiyordu.Biz bu gerekeni yaptık.Aşıklar Derneğini kurduk.Sesimizi duyurmaya,çeşitli yerlerde konserler vermeye çalıştık.Bu çabalarımızda da başarılı olduk.Dost Fikret Otyamın ve Gazeteciler Sendikasının desteği ile konserler verdik.Zamanın turizm bakanı Nurettin Ardıçoğluna çıktık,yardım istedik.O zaman TRT doğrudan turizm bakanlığına bağlı idi.Radyodan N.Ardıçoğlunun direktifi üzerine Aşık İhsani'ye Kul Ahmede ve bana söyleme izni verildi.Sendikanın desteği ve yardımıyla konserler verdik.Bunların en önemlisi Büyük Sinemada verdiğimiz konserdi.Büyük ilgi toplamıştı.Çabamıza destek oldu.Ondan sonra sesimizi yavaş yavaş duyurmaya başladık.Ve bu da uzun sürmedi sonunda...Önceleri ozanların seçildiği Türk Halk Ozanları Derneğinin başına avukatlar getirimeye başladı.İlk kadersizliğimiz bu oldu.Dağıldık ondan sonra da...
Bana bir mücadele gerekiyordu.Kime ve neye karşı?Gün geçtikçe görerek,duyarak,sezinleyerek,okuyarak bunu daha iyi anlamaya başladım.Bütün benliğimle kendimi saza verdim.Çalıyordum,söylüyordum ama çalışmalarıma bir yöntem vermem gerekiyordu.
Geçmişteki ozanları,yaşayan ozanları bir bir inceledim.Kendime yol gösterici,eylem kılavuzu olarak seçtiğim Pir Sultan oldu.Ses olarak da etkilendiğim Davut Sulari'dir.Toprak çocuğuyuz,toprağa karşı büyük bir özlemimiz vardır.Bunu da en iyi dile getiren Veysel Baba idi.Belirli bir derecede onun da etkisinde kaldım.Sulari'den etkilendiğim sese,Aşık Veysel mülayimliğini kattım.Düşün felsefemi de yukarda belirttiğim gibi Pir Sultandan aldım...Ve şunu anladım:O güne kadar halk ozanlığı sürekli olarak istismar edilmişti.Halk şiiri geleneği gül,bülbül,çiçek,edebiyatı ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı.İlk amacım bugüne kadar gelen bu kalıpları kırıp,yıkmak oldu.Olaylardan ve halk yaşamından aldığım gerçekleri konu olarak işledim..Ve bugüne kadar böyle geldik....
(12 Ekim 1973 Yeni Ortam -Ali Haydarın Mahzuniyle yaptığı konuşmadan)
Konu SAHmerdan tarafından (05.09.07 Saat 19:20 ) değiştirilmiştir..
|
Offline
|
|
|
Asik Mahsuni Serif (2) |
|
05.09.07, 16:25
|
#8
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Asik Mahsuni Serif (2)
Ali Izzet, bu siirini zaman zaman degisik ortamlarda okur. Okumakla yetinmez bazi yayin organlarinda da yayimlanmasini saglar. Bundan sonra da basina gelmedik kalmaz. O dönem D.P.'ye muhalefet eden tüm yazar çizer ve aydinlar gibi Ali Izzet de çesitli kovusturma ve baskilara maruz kalir. Ülkede yasanan bu gidisatin sonucunda ise 27 Mayis ihtilali gerçeklesir.
Sair Behçet Kemal Çaglar, Ali Izzet'i Cumhurbaskani Cemal Gürsel ile tanistirir. Cemal Gürsel Ali Izzet'ten Anadolu'nun köylerini dolasmasini ister. Ali Izzet de bu görevi kabul eder. Dolastigi yerlerde 27 Mayis Devriminin amaç ve özünü anlatmaya çalisir. Bu çalismalar sonucunda birçok sol görüslü aydin, yazar ve politikaci ile tanisir.
Türkiye Isçi Partisi'nin kurulmasi ile de Mehmet Ali Aybar ve Sefer Aytekin'in tesvikleriyle TIP'in o zaman kurdurtmus oldugu Ozanlar Dernegi'ne üye olur. Bu örgütte yaptigi çalismalar sonucu sosyalizm ve sol düsünce ile tanisir. Sosyal içerikli siirlerini daha çok bu dönemlerde yazar. TIP'in içinde bir takim görüs ayriliklari bas gösterince ozan bu örgütle baglarini koparir.
Ozan, bundan sonra Avni Dilligil ile bir tiyatro çalismasina baslar Anadolunun çesitli kentlerinde. Konusu Alevilik ve Bektasilik olan "Dört Kapi Kirk Makam" adli bir oyunu sergilerler.
Ali Izzet'in ilginç anilarindan birisi de sudur: "Ali Izzet köylülerle bir sohbet sirasinda Sovyet Devrimi'ni ve sosyalizmi anlatmaya çalisir. Bunun akabinde de bir ihbar sonucu komünizm propagandasi yaptigi iddiasiyla yargi önüne çikarilir. Ali Izzet sanik sandalyesinde, yargiç sorar: "Bak Ali Izzet, hakkinda sikayet var. Sen bu sahislara komünizm propagandasi yapmissin, dogru mu?" Ali Izzet "Hayir hakim bey ben asla öyle bir sey yapmadim." Hakim üsteleyince, orada tanik olarak bulunan Demokrat Partili eski köy muhtari sahis: "Yapti hakim bey, hem de nasil yapti. Bize anamizdan dogali duymadigimiz seyler söyledi" der. Hakim tekrar Ali Izzet'e döner: "Ali Izzet, bunlara neler söyledin, söyle bakalim." Ali Izzet "Hakim bey, ben ne söyledigimi hatirlamiyorum. Onlara ne demissem kendileri söylesinler." Hakim tekrar ihbarci sahsa dönüp: "Söyle bakalim size bu ne dedi?" deyince o da hiddetle diger taniga döner: "Ula dürzü bana bir sürü laf diyodun, onlari oldugu gibi hakim beye söylesene" der. Bunun üzerine tanik durumundaki sahis baslar anlatmaya: "Valla hakim beyim, söylediklerinin hepsi aklimda kalmadi, ama bazi kalanlari söyleyeyim. Bir kere Urusya'da Lenin diye büyük bir adam varmis. Anlatildigi gibi sapkayi as, istedigin eve gir derler ya öyle bir sey de yokmus. Bütün bunlar yalanmis. Biz de onlarin düzenini kabul edelim dedi. Hatta bunun için bize 300 bankonot para verdi." der. Bunun üzerine hakim Ali Izzet'e tekrar sorar: "Söyle bakalim Ali Izzet, buna ne diyorsun?" Ali Izzet "Ne deyim hakim bey su sahis yillarca muhtarlik yapti, sehirde bir isim görülecek deyi yillarca köyü Demokrat Partililere peskes çekti. Su da bir biber dolmasi yiyecegim diye bos yere ona buna yallozluk eder. Bunlari böyle bilin. Ama madem ki ben bunlara 300 bangonot para vermisim, parami geri versinler ben de cezama raziyim" der. Hakimin taniklara: "Bakin duydunuz. Asigin parasini geri verin" demesi üzerine taniklar iyice saskinlasir ve ifade degistirerek "para teklif edildi ama biz almadik hakim bey" derler. Taniklarin saçmaladiklarini ve ifade degistirdiklerini gören hakim, onlari bir güzel azarladiktan sonra Ali Izzet'i serbest birakir.
Ozan Ismet Pasa ile ilgili bir anisini da söyle anlatti: "Yine Ankara'da bulundugum bir gün Kemal Satir'la tanistim. O da beni Ismet Pasa ile tanistirmak istedigini söyledi ve iki gün sonra yapilacak C.H.P. büyük kongresine beni davet etti. Ben de bir hevesle o gün kongreye gittim. Salona geldigim duyulunca Ismet Pasa beni karsiladi, kolumdan tutup yanina oturtturdu. Hal hatirdan sonra: 'Bak Ali Izzet, halkin asil temsilcisi sizsiniz, anlat bakalim, memlekette bizim bilmedigimiz neler var?' dedi. Ben de, vallahi Pasam, sizin bilmediginizi ben nasil bilirim deyince gülüstük. Kongre boyunca yanina o kadar gelip giden olmasina ragmen benimle ilgisini devam ettirdi. Bir ara konusmalar ve alkislar kesilince kulagima egilip, 'Asik, senin meshur bir kitlik destanin var idi. Sunu bana bir oku bakalim' dedi. Dedi ama benim de sanki üzerime kaynar sular döküldü. Emrin basim üstüne Pasam, ama su anda o siirin hepsini hatirlayamam dedim. 'Bildigin kadarini oku Ali Izzet' diye israr etti. Bu siirin Ismet Pasa dönemine ait oldugunu bilmeme ragmen aklimda kalan kisimlarini okudum.
Bin dokuz yüz kirk ikinin yilinda
Nice tüccar nice zengin aç kaldi
Mal kalmadi irençberin elinde
Tükendi samanlar ****** aç kaldi
Çiftler sürülmedi kosumsuzluktan
Tarlalar bos kaldi tohumsuzluktan
Çok atlar tay atti bakimsizliktan
Arpa yoktu has küheylan aç kaldi
*****ler uludu yalim yok diye
Gitmedi davara halim yok diye
Asiret agladi malim yok diye
Göçmedi yaylaya Türkmen aç kaldi
Camuzlar mâ dedi bakti samana
Öküzler inekler meledi daha
Baska zaman degil hele bu sene
Asik Ali Izzet Özkan aç kaldi.
Ag bez bulamadik sal palaz giydik
Kefensiz çok ölü mezara koyduk
Un bulgur yok misir holagi yedik
Çoluk çocuk sabi sübyan aç kaldi
Dilenciler odalardan kesildi
Un çuvali seklemlere basildi
Dügün bayram bir köseye kisildi
Güveyler sagdiçlar gelin aç kaldi
Ekmek Isa oldu göge çekildi
Nice nazli kizlar otlar yayildi
Yolcular yoruldu düstü bayildi
Kesildi dermanlar insan aç kaldi diyerek bitirdim. Ismet Pasa o anda, Ecevit de dahil yanindakilere dönerek: 'Iste o günlerin manzarasi... O zamanki memleketin gerçek resmini Ali Izzet çekmis' dedi."
Ali Izzet'in benim de tanik oldugum ve yazilmasinda yarar gördügüm bir anisi da söyle: Asik Ankara'ya geldiginde ya ben onu bulmaya çalisirim, ya da aklina düstükçe veya firsat oldukça o bana ugrardi. O gün Seyranbaglari***8217;nda bizde kaldi. Ertesi gün Halkevleri Genel Merkezi'nde Atatürk'le ilgili bir anma toplantisina davetli oldugunu, kendisi ile benim de gelmemi istedi. Sabah kalktik gittik. Salon hinca hinç dolu. Atatürk hakkinda çesitli konusmalar yapildi, siirler okundu. Bir ara rahmetli Behçet Kemal Çaglar söz aldi. Atatürk konusunda oldukça etkili bir konusma yaptiktan sonra izleyenlere hitaben, "Atatürk hakkinda siirler yazan, güzel sözler söyleyen elbette çok kisi var. Bunlardan birisi de benim. Hatta herkes beni Atatürkçü ozan olarak lanse eder Ama siz bilir misiniz? Atatürk'ü benden daha iyi anlatan iki büyük sair vardir. Bunlardan birisi Nazim Hikmet'tir. Bir digeri ise su anda aramizda bulunan Asik Ali Izzet Özkan." Zaman, Nazim'dan siirler okumayi her babayigidin göze alamadigi bir zaman. Ve Behçet Kemal Çaglar, Nazim'dan su siiri okudu.
Sarisin bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmakti
Yürüdü, uçurumun basina gelip durdu
Karanlikta bir yildiz gibi kayarak
Ince uzun bacaklari üzerinde yaylanarak
Biraksalar Kocatepe'den
Afyon Ovasi'na atlayacakti.
Siiri bitirince; "Nazim'dan sonra Atatürk'ü en görkemli sözcüklerle siirlestiren Ali Izzet'i kürsüye davet ediyorum." dedi. Ali Izzet'e daha mikrofonu vermeden, Ali Izzet'in omuzuna elini koyup, "Soruyorum sizlere Atatürk için:Mavi gözlü dev adimli ejderha
Altin saçli günes yüzlü ejderha
diyebilen kaç kisi vardir Ali Izzet gibi?" dedikten sonra mikrofonu Ali Izzet'e birakti...
Sanati ve Eserleri
Halk siirimizin tarihi çok eskilere dayanmakta. Kimi tarih bilimcilere göre Dede Korkutlarla baslar, kimilerine göre de çok daha ötelere, yani insanoglunun topluluklar halinde yasamaya basladigi evrelere kadar uzanir.
Bizi asil ilgilendiren süreç, Haci Bektas Veli Dergahi'nda Yunuslarla baslayip, Pir Sultanlarla, Asik Dertlilerle, Karacaoglanlarla devam ederek Agahilerle, Asik Velilerle, Veysellerle, Ali Izzetlerle bizlere ulasan tarihsel süreçtir.
Bilindigi üzere Türk topluluklari, kendi öz kültürleri olan Saman kültürü ile Anadolu'ya ayak bastilar. Bir kavimler kapisi olan bu cografyada gördüler ki, büyük uygarliklar, büyük kültürler yatiyor. Böylesine genis ve köklü kültürlerin, uygarliklarin karsisinda elbette göçebe agirlikli bir toplum düzeninin gelistirdigi Saman kültürünün sinirlari içinde kalinamazdi. Bir toplum kendi benligini yitirmeden sonsuza dek yasayacaksa, kendine özgü kültürünü yaratacak, tüm yabanci kültürler karsisinda dogal olarak kendi kültürel bagimsizligini koruyacakti.Anadolu'ya gelen Türk halki da bu topraklarda onu gerçeklestirdi.
Bugün ulusal kültürümüzün omurgasini olusturan Alevi-Bektasi kültürü, yüz yillardir bu topraklarda, yabanci kültürlere teslim olmadan (Islamiyet de dahil) tüm inanç ve kültürlere karsi kendi sentezini yaratip gelistirmek suretiyle ayakta kalabildi.
Tümüyle adlarini burada sayamadigimiz nice Türkmen dervisleri, nice Anadolu erenleri ve nice ulu ozanlariyla yasadiklari düsünceye bagli olarak felsefeden sanata, dünyaya bakis açisindan insana verilen öneme degin tüm degerleri yaratarak dogamizda varolan köklü kültürler arasina bizim ulusal kültürümüzü de yerlestirebildiler.
Iste bizim halk siiri gelenegimiz böylesine soylu bir kültürün koludur. Asik Ali Izzet Özkan da bana göre bu zincirin bir halkasidir. Çünkü O, yazdigi eserlerle bu gelenege katkilarda bulunmus, halk siirine yeni bir soluk ve canlilik getirmistir.
Ali Izzet gelenege bagli olmakla birlikte arastirmaci, sorgulayici, kapi açicidir. Konulara yaklasirken korkusuz ve evrenseldir. Örnegin:
"Bir Allah'i taniyalim
Ayri gayri bu din nedir"
gibi siirleriyle tüm insanligin birlikteligini savunur.
Ask ve sevda siirlerinde coskuludur. Denebilir ki Karacaoglan'dan sonra yetisen ikinci güzellik ozanidir. Güzellik onun gözünde ölümsüzlüktür.
"Güzellere bakan gözler agrimaz
Güzel seven ölür amma çürümez"
|
Offline
|
|
|
Asik Mahsuni Serif (3) |
|
05.09.07, 16:42
|
#9
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Asik Mahsuni Serif (3)
Mahsunu Serifi Anlamak
Çağına damgasını vurmuş sanatçıların, yaşadıkları süreçte anlaşılmaları
kolay olmamıştır...
...Âşık Mahzuni'yi anlamak ve yorumlamak başka açılardan da zordur.
Bunlar nedir sorusuna yanıt ararsak; öncelikle Türkiye gibi aşırı
siyasallaşmış bir toplumsal coğrafyanın insanları olarak, sanatcıyı
yüklediğimiz misyonla algılama beceri(sizliği)miz, kavramları güncel
içerikleriyle yorumlamadaki ustalığımızla birleşince, Mahzuni'yi anlamamız
güçleşecektir.
..Mahzuni, sözlü kültürün zengin toplumsal ortamın yetiştirdiği bir sanatçı.
O da bu geleneğin büyük ustaları Yunus, Şah Hatayi, Pir Sultan, Kul Hikmet,
Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu, gibi ürünlerini sözel yolla topluma
ulaştırılıyordu. Gerçi, Mahzuni, bu ürünlerini müzikleriyle birlikte ses kayıt
araçları kanallarıyla, radyo ve televizyon yoluyla kayıtlara geçiyordu ama,
toplumun algılama biçimi, büyük kesimiyle, bu geleneksel duyma biçimini
geçmiyor.
En doğrusu, Mahzuni, bu yolla çok daha iyi anlaşılmıyordu. Çünkü O'nun
büyük çoğunluğuyla sadece müziklendirilmiş parçaları, hatta onların da
popüler olanları belleklerde kalıyordu. Oysa, bir büyük geleneğin birikimiyle
kendisini donatmış bu usta sanatçı, felsefi derinliği yoğun ürünlerin
sahibiydi. Aşık Mahzuni'yi bir bütün olarak tanımanın, anlamanın yolu
onun bu ürünlerini algılamaktan geçiyor.
Mahzuni ve O'nun öncüleri yeterince anlaşılabilseydi, bu toplumda hâlâ
barbarlığın, ortaçağ karanlığına ait nidâların esamesi okunabilir miydi?
KİMLİĞİ ...Buraya "Hasan Obası" denmektedir. Burası göçer Çilingirler'in bulunduğu,
otlak bir arazidir. Bunun için adına "Çilingir Çayırı"da denir. Bu gün burası
hala Çilingir Çayırı olarak anılmaktadır. Seyyit Mehmet'in türbesinin
bulunduğu bu köye şimdi ise, "Hasan Köyü" denilmektedir. Bütün Elbistan /
Malatya ovalarında ve dağlarında o günün büyük mürşidi ve evliyası olarak
bilinen Seyyid Hacı Mehmet Dede, Aşık Mahzuni Şerif ' in babası Zeynel'in,
öz dedesidir.
Seyyid Mehmet'in 1800'li yılların başında vefat etmesiyle, Hasan Köy'de
asimile edilerek Sünniliği kabul eden Cırıklı ve Ağuçan Türkmenleri burada
kalır. Ancak, Oniki İmam'a bağlılığını sürdürmek isteyen, Kocalar ve bir
kısım Ağuçan Türkmenleri, Koç Obası ve Alhaslı yaylalarına dağılır.
Sonunda, Afşin'in 15 km. kuzeydoğusunda, küçük bir tepe üzerine gelirler ve
Hozat / Barginek Köyü'nün anısına Berçenek Köyü'nü kurarlar. Elbistan'a;
Dersim'den, Horasan'dan, Hatay'dan akın etmiş bütün Türkmen ve Yörük
Alevileri asimileye uğrar ve köylere; camiler, imamlar tahsis edilir. Bu arada
Berçenek köyü de üç-dört çeşit aşiretin karmasından meydana gelir
(Ağuçan, Cırıklı, Kocalar, Savranlar, Ellezler). Bu aşiretler uzun zaman kök
kültürlerini devam ettirirler. Ancak, bunlarla birlikte, Maraş Sünni Türkmen Köyleri'nden gelen bir kısım Sünni Yörük uzantılar da bu köye yerleşirler.
1940'ın başlarında Mahzuni Şerif bu köyde doğar. Barginekli Ağuçan
Türkmenleri'nden olup, nene tarafı Varto / Hormekan Aşireti'nden
Razey'e (Irazca hatun) mensuptur.
1940'lı yıllarda, Berçenek'te ilk okul olmadığı için Mahzuni, Elbistan'ın
Alembey Köyü'nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur'an eğitimi alır, Eski
Türkçe okur, yazar. Ancak, 1956 yılında köye gelen ilk okuldan, mezun
olduktan sonra Mersin Astsubay Okulu'na gider. 1960 yılında Ankara Ordu
Donatım Teknik Okulu'nu bitirir. Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi'ni
aynı yıllarda hak etmesine karşılık, toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül
verdiği ve Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir.
1961 yılından itibaren yüzlerce plak, kaset yapar.
Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu
olur ve 1998 yılında dünyanın, yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci
sırayı alır.
...1940'lı yılların başında doğan Mahzuni Şerif, elini sazına attığı günden
itibaren bu tarihi bilmekte gecikmemiş ve sürüp geldiği ecdadı yolunda fire
vermemiştir. Geçmişinde yapılan zulüm ve adaletsizliğe kin beslememiş
olup, Yezit sözcüğünü yalnız Hz.Hüseyin'i şehit eden Emevi zalimi için
kullanmış ve hiç bir sünni dostuna Yezit yakıştırmasını reva görmemiştir.
Mahzuni'nin, Orta okul yıllarından itibaren beğendiği, demokrasi ve
sosyalist mantık onu geleceğin en tutarlı terbiye kalıpları olarak
muhafaza etmişlerdir.
...Mahzuni Şerif, kendisini dünya kültürleri içinde bir parça
mazlum milletler içinde bir birey olarak tanımlamış ve bu iki gerçekten
yola çıkarak, dönmeden devam etmiştir.
...Mahzuni'yi yakından tanımak, O'nun eserlerini çok iyi dinlemekten ve
özümsemekten geçer. Kendisinin söylediği gibi "benim söylediklerim ne ise
ben oyum". Gerçekten de Mahzuni ürettikleri eserlerle topluma ve dünyaya
çok önemli iletiler vermiştir. Önemli olan bu iletiyi algılamak ve bu iletileri
topluma sunmaktır.
Mahzuni ordudan ayrıldıktan sonra toplumsal, siyasi konuları ele alan;
geleneksel halk şiirini devam ettiren ve diğer yanda protest şiirlerle halkın
sorunlarını dile getiren; halk aşığı veya halk ozanlığına başladı.
12 yaşından bu yana bu geleneği devam ettirmektedir.
Saz çalmayı amcası Aşık Fezali (Behlül Baba) dan öğrendi.
- Devlet Sanatçisi" teklifi almadınız mı?
- Devlet benim ödülümü sıkıyönetim dönemlerinde tırnaklarımı çekerek verdi!
- Kaç yıl yattınız?
- Peyder pey beş yılın üstünde.
- Çok işkence gördünüz mü peki?
- Çook. Benim mesela gördüğüm iskenceden dolayı on tırnağımın onu da düştü.
- Başka?
- Ayağımdan asılmalar, cereyan vermeler, gözü bağlı olarak her türlü hakaretlere maruz kaldım. Ama bir gün ben kalkıp o sopadan bahsetmedim.
- Neden?
- Çünkü o bahsetmem gereken sopa, devletin kendi sistemiydi
- Pişmanlık duydunuz mu hiç?
- Eğer pişmanlık duysaydım, Aşık Mahzuni Şerif olmazdım
- Peki bunca acı, işkence, dışlanma, korku sizi "uslandırma"dı mı?
- Aksine daha da bileyledi. Çünkü eğer gerçekten halk ozanıysanız yasadığınız toplumsal gerçeklere dikkat çekmek ve o acıları paylaşmak zorundasınız.
Evet elektrik verdiler, tırnaklarını çektiler, dişlerini söktüler, küfürler savurdular.Kolay değildi ozan olmanın bedeli:
"BİZİM SUÇUMUZ ŞEREFİMİZDİR"
|
Offline
|
|
|
Neset Ertas "Belgeseli" |
|
05.09.07, 17:05
|
#10
|
Herseyden Haberi Var
Üyelik tarihi: Dec 2005
Mesajlar: 1.685
Tesekkür etmis: 117
Tesekkür almis 330 -> 106 Konu
|
Neset Ertas "Belgeseli"
(1)
(2)
(3)
(4)
(5)
(6)
(7)
(8)
(9)
(10)
(11)
(12)
(13)
(14)
Sözlere Gerek Yok..
Konu SAHmerdan tarafından (05.09.07 Saat 19:47 ) değiştirilmiştir..
|
Offline
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
|
|
Seçenekler |
|
Stil |
Normal
|
Yetkileriniz
|
Yeni Mesaj yazma yetkiniz aktif değil dir.
Mesajlara Cevap verme yetkiniz aktif değil dir.
Eklenti ekleme yetkiniz aktif değil dir.
Kendi Mesajınızı değiştirme yetkiniz aktif değil dir.
HTML-KodlarıKapalı
|
|
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:43 .
|
|