Merhabalar,
17 Ağustos 1999 çoğumuzun kabusu olmuştur. Yakınlarımızı, dostlarımızı, insanlarımızı, memleketlilerimizin çoğunu kaybetmişizdir. Üzüldüğüm şudur ki, depremlere önlem alınmıyor. Doğal felaketler mutlaka olacak, ama bir insan bile bile zehirli sebze yemez. Bu kadar basit mi?
17 Ağustos 1999 yılında ben ailemle İstanbuldaydım. Kapıların hepsi açıktı havanın sıcaklığından. O gün kanepede yatmıştım. Saat 3 gibi sallanmayı İstanbul hissedebiliyordu. Apartman depreme dayanıklı doğrusu. Bilinçli yaptırılmış. Herkes kalktı, ben uyandığımda kendimi balkonda buldum.
O gün birbirine düşman olan hayvnlar (kdi, köpk, fare, kuş) bile birbirine muhtaç bir şekilde bakıyordu. Birbirlerine ihtiyaçları vardı sanki. Zaten deprem öncesi çok havlıyorlardı. Yani biz İstanbul'da bu kadar hissetmişsek, Marmara'da Gölçük'te yaşayanlar kim bilir ne haldeydi. Hollanda'ya dönmemize 4 gün kalmıştı. 21 Ağustos dönecektik. Tatil için oradaydık. Artık 4 gün sokakta yatmıştık.
Mümkün olmasada şöyle düşünmek lazım: Bir evladınız olursa tabi ismi deprem olamaz ama. Siz ona deprem deyin yinede. Her deprem deyişinizce o masum çocuğun gözlerinde tüm kaybettiklerimiz anısın ve ömür boyu yaşasınlar.
Bu video'yu izlemenizi tavsiye ederim.
http://nl.youtube.com/watch?v=IRuIddJBiqM
Allah Rahmet Eylesin, tüm insanlarımıza sabır versin.
Barış Ve Sevgi Dileklerimle