Tekil Mesaj gösterimi
 Uzağa gitmek isteyen yüz
Alt 27.09.07, 09:03   #55
sudenur
Herkonu.com Fanatik
 
sudenur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2006
Mesajlar: 114
Tesekkür etmis: 58
Tesekkür almis 66 -> 35 Konu
Standart Uzağa gitmek isteyen yüz

Bir şeyler söylemeli fotoğraf. Susmamalı. Öyle yüksek sesle, öyle özgür anlatmalı ki öyküsünü, az sonra unutulmamalı.

Uzundu yol. Renksiz, örtüsüz, çıplak tepelerin arasından düzensiz kıvrımlarla uzuyor, bitmiyordu. Diğer yolcular benim gibi yapmadılar. Hep yola bakmadılar. Birbiriyle tanıştılar. Sigaralar ikram edildi. Konuştular. Neyse ki, kimse bana nerelisin, kimlerdensin gibi sorular yöneltmedi. Düşüncelerim bende, gözlerim uzaklarda kalabildi. Yanlış mi bilmiyorum; nereli olduğumu önemsemedim hiç. Kimlerden olduğum ise, benim için hiç değerli olmadı.

Solumdaki koltukta konuşmayan, hiç konuşmayan iki kişi daha vardı. İlk bakışta kari koca olabile- çeklerini düşündüm. Başına örttüğü örtünün altında, kadının genç yüzünü, iri ve siyah gözlerini görebildim bir ara. Gözlerindeki belirgin acıyı izledim bir süre. Kucağında tuttuğu bez yığınını andıran bohçaya neden öyle özenle sarıldığını anlayamadım. Tırnakları ile bohçanın bir kösesini çekiştiriyor, gözleri gidebildiği kadar uzakla, bohça arasında gidip geliyordu. Başımı çevirip gözlerimi kapattığımda, o olabildiğince siyah gözleri taşıyan beyaz yüz, beynimde siyah beyaz bir fotoğrafa dönüştü. Acıyı yeniden gözlerime taşıdı. Fotoğrafın adini "uzağa gitmek isteyen yüz" koydum.

Adi olmamalı fotoğrafın. O kendisine istediği adi koyabilmeli. Ya da başka gözleri, başka öykü adlarına ***ürebilmeli.

Otobüs ilk mola yerine vardığında, henüz aksam olmamıştı. Başka bir otobüsün boşalttığı alana girip durduk. Lokanta bölümünün ağır kokusu ve yoğun sigara dumanı, otobüstekini aratmıyordu hiç. Çay içmekten vazgeçip dışarıya çıktım. Su içebilmek, yüzümü yıkayabilmek için bahçedeki musluğu olmayan, hep akan çeşmeye yöneldim. Bir torbanın içinden çıkardığı domatesleri yıkayan adamı beklerken, onun "uzağa gitmek isteyen yüz" ün kocası olduğunu fark ettim. Gözlerim çevremde onu aradı. Az ilerde bir tasın üzerinde oturuyordu. Kucağında yine özenle tuttuğu bohçası vardı. Yine uzaktaydı gözleri... Yine kupkuruydu...Yine siyahtı...Yine umutsuzdu...

Hüzünden övgü çıkarmak için yapılmamalı fotoğraf. Bazen yalnızca yaşanıp saklanmalı.

Teleobjektif, "uzağa gitmek isteyen yüzü" bana taşıdı. İşte o anda, bohçanın üzerinde, eski kumaş parçaları arasında kımıldayan minik eli gördüm. Nasıl da düşünememiştim!. Anne el, minik eli eski yerine taşıdı. Üzerini örttü. Esi getirdiği domateslerden birini bir parça ekmekle birlikte ona uzattı. O almadı. Adam sinirli bir biçimde yanına oturup yemeğe başladı. O sırada "uzağa gitmek isteyen yüz"le ilk kez karsılaştı bakışlarımız. Gözlerimiz kısa bir süre sonra birbirinden ayrıldı. Bohçadaki bebeğin üzerinde kaldı.

Karanlık geceyi getirdiğinde, şoför otobüsün tüm ışıklarını söndürdü. Okumakta olduğum kitabi çantama yerleştirip gözlerimi kapattım. Uyumaya çalıştım. Olmadı. Uzakta, pencerelerindeki cılız ışıkları ile bir köy göründü. Neresi olabileceğini düşündüm. Vazgeçtim...Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bir ara "uzağa gitmek isteyen yüzün" kocasının kalkıp şoförün yanına gittiğini gördüm. Kısa süren bir konuşma geçti aralarında. Adam dönüp yerine oturdu. Ona , "az kalmış ineceğiz" dediğini duydum. Oysa daha en az beş, altı saatlik yol vardı Ankara'ya. Adama dönüp "Siz" dedim, "Ankara'ya gitmiyor muydunuz?" "Döneceğiz biz" dedi. "Geri döneceğiz"...Yüzünü önüne çevirdi. "Uzağa gitmek isteyen yüze" baktım. Gözleri karanlığı deldi. Gözlerime baktı. "Öldü dedi" ... "Yetişmedi doktora"... Islak bir ışık deldi geceyi; bebeğin üzerine düştü.

Yüzümü geceye sakladım... Az sonra durdu otobüs. Şoförle birlikte indiler. Onları izledim. Şoför önce lokantada kasada oturan adamla konuştu, döndü. Lokantanın arkasındaki küçük toprak evlerin arasında bir dev gibi duran tas binaya, camiye yöneldi. Kapısını açtı. "Bekleyin burada" dedi. "Bir saat sonra gelir bizim firmanın arabası". "Uzağa gitmek isteyen yüz" büyük kapıdan girdi. Bebeği yerdeki halılardan birinin üzerine bıraktı, döndü. "Kapıyı açık bırakmayın" dedi şoför. "***** gelir ölüye". "Uzağa gitmek isteyen yüz" eşiğe çöktü... Esine yaklaşıp "başınız sağ olsun" dedim. "Siz sağ olun" dedi adam. Ona baktım. O bakmadı...

Otobüs yeniden yola hazırlanırken, uzaklardan bir çığlık eklendi geceye. Az sonra duyulmadı. Yanımdaki bos koltuk da bir sise su, kararmış bir çay kaşığı vardı..

O negatifi neden basmadığımı, neden küçük parçalara ayırıp attığımı bilmiyorum. Birileri görüp "iyi bir portre" demesin diye mi?. İyi bir portre değildi ki o! "Uzağa gitmek isteyen yüz" dü. Bir kart üzerinde bir ani olarak da kalmasın, gidebilsin diye mi attım? Bilmiyorum. Yoksa, başka gözlerde tüm gerçekliğini yitirmesin diye mi? Dedim ya, bilmiyorum...
__________________
__________________
Türküler söyledim sana duyuyormusun ?
Offline   Alıntı ile Cevapla