Hepsi Gerçekler Buraya
tüm olan biten gerçekleri buraya yazın eyer varsa böyle bir bölüm konuyu kapatın yoksa ben başlıyacam çünkü yazacağım şeyleri açıklıyayım bu tür insanlar dikat etsin
Fazla korkusu olanlar düşündükçe aklına gelen insanlar lütfenokumasınla |
17 ağustos depremindeki garip olaylar
17 ağustos depremindeki garip olaylar 1999 Gölcük depreminden sonra ortalıkta bir sürü esrarengiz olaylar anlatılmakta. Ne kadar doğru bu söylenenler bilinmez ama hayret edilmeyecek türden de değil bu anlatılanlar...(Buradan 1999 Gölcük depreminde hayatını kaybeden insanlarımıza YÜCE MEVLAMDAN rahmet diliyorum.) OLAY-1=> O gece bayanın birisi doğum için eşiyle beraber bir taksiyle hastahaneye gidiyorlarmış.Taksi tam Eyüp şehitliğinden geçerken doğum sancıları tutan bayan kafasını sağa sola çevirmeye başlamış.İşte tam bu sırada bayanın gözü şehitliğe ilişmiş.Bayan gördüğü manzara karşısında dona kalmış.Bütün şehitler kabirlerinden kalkmış elleri semada dua ediyorlarmış. OLAY-2=> Aynı saatlerde Eyüp Sultan Camisinin önünde taksicilik yapan bazı kişilerin anlattıklarıda insanı hayretler içerisinde bırakıyor. -Taksinin içerisinde oturmuş müşteri bekliyordum.Gözüm birden Cami'nin duvarına ilişti.Duvarları nurdan varlıklar kaplamış tutuyorlardı.Mezarlıklarda yatanlar kalkmış hep beraber dua ediyorlardı. OLAY-3=> Enkazdan 4 gün donra çıkan bir çocuğa su ikram etmişler.Çocuk; -Su ve yemek ihtiyacım yok.Yaşlı bir amca bana suda yemekte verdi. OLAY-4=> Denizden çok büyük bir ateş topu yükselmiş. OLAY-5=> O gece yıldızlar bir başkaymış.Çoğu insanın anlattığı - sanki elimi uzatsam yıldızları tutacak gibiydim |
İnternet hız rekoru, İsveçli babaannenin
İsveç'te 75 yaşındaki Sigbritt Lothberg internet hız rekorunu kırdı. Lothberg'in evinden internete saniyede 40 Gbit hızla bağlanılabiliyor. İsveç'in Karlstad şehrinde gerçekleşen, evden internet bağlantısı rekoru, şehrin internet ağlarından sorumlu birimi ve Lothberg'in aynı zamanda ağ uzmanı olan oğlunun ortak çalışması ile elde edildi. 2 saniyeden daha az bir sürede, bir sinema filminin tamamını, ev bilgisayarına indirmeye olanak tanıyan rekor bağlantı hızı, bağlantıdaki yeni bir modülasyon tekniği kullanılması ile elde edildi. Yeni modülasyon tekniği ile, aralarında yaklaşık 2 bin kilometre mesafe bulunan iki router arasında, arada bir işaret yineleyici bulunmadan data transferi sağlanabildiği belirtiliyor. Uygulamayı hayata geçirenler, amaçlarının internet bağlantı hızında bir limit olmadığını göstermekolduğunu belirtiyor. Bağlantının, internet ile çok haşır neşir olmayan ve sanal alemi günlük gazeteleri takip etmekten başka bir amaçla kullanmayan yaşlı bir hanımefendinin evinde hayata geçirilmesi ise internet oparatörlerine yapılmış hoş bir şaka gibi duruyor |
mezarlıktaki gelin!!!
Bir akraba dügününden dönen Kemal ve arkadasi Recep, 20 kasim aksami, yaklasik 00.30 sularinda sehir mezarligindan otomobille geçiyorlardi. Her iki tarafi mezarlik olan dar bir yoldu geçtikleri. Aniden soldaki duvarin üstünden, arabanin önüne beyaz bir sey atladi. Iki arkadas bunun beyaz bir ***** olabilecegini düsündü. Ancak normal sartlarda ona çarpmalari gerektigi halde her ikisi de çarpma sesi duymamis ve çok sasirmislardi. Arabayi durdurup arkalarina baktilar ama hiçbir sey görmediler. Her ikisi de garip bir seyler oldugunu fark etmislerdi. Mezarliktan çikmalarina çok az kalmisti ki, araci kullanan Recep bir çiglik atti. Dikiz aynasindan bakiyordu. Bunun üzerine arkaya dönüp bakan Kemal arka koltukta oturan gelinlik giymis bir kadin gördü. Kadin sessizce iki arkadasi izlemekteydi. Büyük bir korkuya ve telasa kapilan arkadaslar, mezarliktan nasil çiktiklarini ve arabadan nasil indiklerini hala hatirlamiyorlar. Ön cama yapismis bir sekilde arabayi durdurdular fakat kadin artik orada degildi. Bunun üzerine olayi arastirmaya baslayan Kemal, ayni gün ölen bir kadin oldugunu ögrendi. Kadin yakin bir köyde yapilan dügününden dönerken trafik kazasinda hayatini kaybetmisti. Ve öldügünde üzerinde gelinligi vardi. Ölen kadinin yakinlarini ziyaret eden Kemal , kadinin ayni kadin olup olmadigini ögrenmek istedi. Gittigi evde kendisine bir fotografi gösterildi. Fotograftaki kadin o gece otomobilin arka koltugunda gördügü kadindi. Ölen kadinin yakinlari da olaya sasirdilar. Bir daha o mezarliktan geçemeyen Kemal ve arkadasi, olayi bir süre daha irdelemelerine ragmen, o gün ölen kadinin neden onlara gözüktügünü ögrenemediler |
ÇANAKKALE´DE YOK OLAN ALAYI UFOLAR MI KAÇIRDI?
Mustafa Kemal´in gizli gücü UFO´lar mıydı? Bermuda Üçgeni bizde de mi var? İngiliz gizli belgelerinden alıntılar.. Anadolu UFO tarihçesini önümüze aldığımızda, en eski örnek olarak tarihçi Plutarch´ın yazdıkları karşımıza çıkar; Roma Generali Lucullus´un emrindeki lejyonlar, Pontus Kralı VI. Mithridates´in ordusu ile İÖ 72. yılında, Çanakkale yakınlarında karşı karşıya gelirler. Pontuslular´ın galip geleceği kesin gibidir çünkü sayıca üç misli öndedirler tam Roma ordusuna saldırıya geçecekleri sırada, gökyüzünde bir parlama olur ve silindir biçiminde, parlak gümüş renginde dev bir cisim yere iner. Her iki ordu da olayın karşısında, şoka girerler ve savaşı bırakarak geriye kaçarlar. Ötesi bilinmiyor.. İkinci olayımız daha yakın bir tarihten, 12 Ağustos 1915; Çanakkale´de Gelibolu Savaşları´nın tam göbeğindeyiz; 29 Temmuz´dan beri Suvla Koyu kıyısında bulunan İngilizler´in 4. Norfolk Taburu, 60.tepeye doğru yola çıkıyor. Taburu karşı tepede bulunan Yeni Zelanda 1.Sahra Birliği izlemekte. Norfolk Taburu, dere yatağına tırmanırken tepelerinde yere kadar inmiş bir bulut vardır. İngiliz askerlerinin öte yana geçmeleri için bulutun içinden geçmeleri gereklidir ve yollarına devam ederler yani buluta girerler. Ya sonra? İnanılması çok güç, yaklaşık 250 asker, karşı tepedeki Yeni Zelanda´lı askerlerin gözleri önünde tepenin bir yanından buluta girerler ama hiç kimse tepenin öteki yanında ortaya çıkmaz. Evet, yanlış okumadınız yaklaşık 250 ingiliz askeri, Çanakkale´de bir tepede yere inmiş bir bulutun içine giriyorlar ve bir daha da çıkamıyorlar. Böyle birşey olabilir mi? Savaş denen o cehennemin içinde, bu askerler bir yerlerde ölüp gitmişler ve kimlikleri belirlenemeden unutulup olamazlar mı? Ya da başka birşey mi? Yoksa her savaşta raslanan mistik öykülerden biri mi? Ama değil. Çünkü ortada belgeler var. Norfolk Taburu´nu gönderen İngiliz Ordu Komutanı Sir Ian Hamilton,´dur. Ve Sir Ian Hamilton İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener´e gönderdiği günlük raporunda şöyle yazıyor; "..Türk direnişi yok gibiydi, bu arada Norfolk Taburu´nun Komutanı Albay Beauchamp´un 16 subayı ve 250 kadar askeriyle birlikte ilerlediği haberini aldım. Ama sonra hiçbir haber alamadım, kayboldular, hiçbir haber gelmedi ve hiçbiri geri dönmedi.." Bu askeri rapor, İngiltere Savaş Tarihi belgeleri arasında. Bir diğer belge ise İngiliz Savaş Tarihi Arşivi olan "Official History"nin Çanakkale bölümünden; Belgede Norfolk Taburu´nun adı geçiyor ve sonra devam ediliyor; " ..mevsimsiz ortaya çıkan bir sis tarafından birliğin hepsi yutuldu, bu sis, güneş ışınlarını güçlü bir biçimde yansıtıyordu hatta topçulara hedef gösteren gözcülerin gözleri kamaştı ve top ateşi kesildi. Bu 250 askeri bir daha ne gören, ne de duyan oldu.." Ne olmuştu? Bir albaya, 16 subaya ve 250 kadar askere ne olmuştu? Şimdi bir başka belgeye daha bakalım ama savaştan sonra yayınlanan bir belgeye. Biraz önce Norfolk Taburu´nun o garip buluta girip kaybolmasını gören Yeni Zelandalı askerlerden söz etmiştim, işte o bölüğe mensup üç askerin imzaladığı bir tutanak 1965´de askeri sansür kalktığı için açıklandı, tutanağın altında üç imza ve adresler vardı; Felix Reichardt: Künye no: 4165, Adres: Matata, Plenty körfezi. Robert Nevnes: Künye no: 13416, Adres: 157 King Street, Cambridge. Joseph Newman: Adres: 75 Freyberg Street, Octumoctai, TauranAcaba Yeni Zelanda´ lı bu üç istihkam askeri acaba ne yazmışlardı "12 ağustos 1915´de meydana gelmiş garip olayların bir dökümüdür. Bu olay, savaşın en şiddetli anlarında, gün ışığında Anzak Suvla koyu, 60.tepe´de meydana geldi. Gün ağarırken, gök berraktı, görünürde 7 veya 8 tane birbirinin tıpkısı, ekmek somunu biçiminde bulut vardı ve 60.tepe´nin üzerinde duruyorlardı. O sırada, 6 veya 8 kilometre hızda esen bir meltem olmasına rağmen, bulutların ne şekli, ne de yerleri değişiyordu. Tepenin 150 metre kadar üzerinde duruyorlardı. Bu bulut kümesinin tam altına gelen yerde, aynı biçimde bir bulut daha vardı, yaklaşık 250 m. uzunluğundaydı ve çok yoğundu, yapısı sanki katı madde gibiydi ve İngilizler´in bulunduğu savaş yerine 1 km kadar uzaklıkdaydı. Biz, 60.tepe´ye göre 90 metre daha yüksekte olduğumuzdan olayı üstten görebiliyorduk, bulutun rengi diğerleri gibi açık griydi, dere yatağına doğru ilerledikten sonra yere kadar indi, bu arada Norfolk askerlerinin 60.tepe´ye doğru yürüyüşe geçtiklerini ve duraksamadan alçalmış olan bulutun içine girdiklerini gördük. Ama bulutun içinden çıkan hiç kimse olmadı. Bu taraftan buluta girmeye devam eden askerleri görüyorduk ama öte yandan kimse çıkmıyordu, askerlerin sonuncusu da görünmez olunca, bulut yükünü alınca yerden yükselerek yukarda duran diğerlerine ulaştı. O ana kadar yukardaki bulutlar ilk andaki gibi yerlerinde duruyorlardı, yerden kalkan bulut, onların hizasına geldiğinde hepsi birden kuzeye doğru gitmeye başladılar ve üç çeyrek saat sonra gözden kayboldular... aşağıda imzası ve adresleri bulunan bizler, anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.." Çanakkale´de bulunan İngiliz şehitliklerinde Norfolk olayı ile ilgili sadece tek bir mezar bulunabildi. Ata Nirun ve ekibi yaptıkları araştırmalar sınucunda kaybolan alayın askerleri adına konulmuş sembolik bir mezar taşı buldular çünkü kaybolan askerlerin cesetleri asla bulunamamıştı. Savaştan sonra, 1918´de İngilizler İstanbul´u işgal ettiklerinde, Türk Hükümeti´ne Norfolk Birliği´ni sordular ama Türkler ne böyle bir taburu esir almışlar, ne de onlarla bir çatışmaya girmişlerdi, hiç duymamışlar ve o birlikten hiçbir esir almamışlardı. Peki; Yeni Zelandalı üç asker doğru mu söylüyorlardı? Bu kez İngiltere´de arşivlerde bulunan bir başka askeri belge "Çanakkale Savaş Günlüğü" incelendi, günlüğün 3. Bölüm´ünde Yeni Zelanda birliğinin o bölgeye yollandığı ve birlikte bulunan askerlerin adları yazıyordu yani üç tanık orada gerçekten bulunmuşlardı. Ve ortada hiçbir iz yoktu, ne bir ceset, ne bir çatışma izi, ne de kalmış teçhizat. Görülüyordu ki, yaklaşık 267 kişilik bir askeri birlik iz bırakmadan yokolmuştu. O dönemin savaşlarında, savaşa muhakkak ara verilir, çarpışan tarafların sıhhıyecileri ölü ve yaralıları toplarlardı. Neredeydi Norfolk Taburu? Olayın bizi ilgilendiren bir yönü daha var. Acaba, bizim tarafta olaydan haberi olan kimse yokmuydu? Türk cephesinin başında 19.Tümen Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal bulunuyordu. Gazeteci yazar Ruşen Eşref Ünaydın´ın 1930 yılında yazdığı "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat" adlı kitabına bakıyoruz, bu kitapta Çanakkale Savaşı günbegün anlatılmıştır. Mustafa Kemal diyor ki; " ..8 Ağustos´da düşmanın yaptığı taarruzdaki kaybı büyük oldu.. şimdi gelelim 13 Ağustos savaşına.. 14 Ağustos´a kadar olan günlerde olan hadiselerden bahse lüzum görmüyorum.." Ünaydın´ın kitabında tüm Anafartalar Savaşı´nı gün gün anlatan Mustafa Kemal, Norfolk Taburu´nun kaybolduğu 12 Ağustos tarihinde kayde değer bir olay olmadığını söylüyor ve o gün koca bir İngiliz Taburu´nun yo****ldiğinden veya çatışmaya girildiğinden söz etmiyor. Öyleyse, 12 Ağustos günü bizzat Mustafa Kemal´in anlatımıyla Kayacık Deresi´nde bir çatışma olmamıştır yani Norfolk Taburu´nun kaybolmasından Türk tarafı sorumlu değildir. Öyleyse, 4. Norfolk Taburu´nun yaklaşık 270 subay ve askeri nerede? Ama en önemlisi o garip ışıklı bulut neydi? İşte ilginç bir olay; Birçok araştırmacıya göre Çanakkale olayı bir UFO olayıdır. Eğer, UFO´ların kaçırma olaylarının gerçekliğine inanırsak, acaba olabilir mi? Daha eski olaylardan söz edilse de, Türkiye UFO olaylarının çıkış noktası Çanakkale olabilir |
Çok farklı ve ilginç ölüm metotlarını keşfedin...
* Bir işçinin 600 tonluk pres makinesinin arasından emeklemek suretiyle geçerek ucundaki 2450 santigratlık fırında sigarasını yakmaya çalışması * Kurtarmaya gelen ambulansın suratınıza park etmesi * Tıraş olurken berberin ***8220;rahatlatır***8221; güdümlü boynu aniden sağa sola çevirme hareketi sonucu boynun kırılması * Kafasında mermer kırdırmaya çalışan medya tik karatecilerin travma sonucu ölümü * Kurban bayramında kaçan koçların boynuzları dötünüze başınıza sokması sonucu ölüm * Mideye kaçan sineği öldürmek için ağza sheltox sıkmak suretiyle ölüm * Bir arabaya 11 kişi binip viyadüğe uçmak -ölmüştü İstanbul***8217;da- * Katta olmayan asansöre binme teşebbüsü * Balkona 50 kişi çıkılması sonucu balkonun çökmesiyle oluşan toplu ölüm. * Ormanda zehirli mantarları ailece yiyerek anaa ne güzel diyip aksama evde olu bulunan Türk ailesi * Yatağındaki tahtakurusu veya bilumum haşaratı öldürmek için yatağı ilaçladıktan biraz sonra uykuya dalarak göçmek * Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısına kaçan taşı çıkartmak için ayağını silkelerken elektrik çarptığını sanan yardımsever bir Laz tarafından kafasına kürek, kalas vb vurularak ölmek * Denizcilik isletmesinin Gaziantep tankerinde gecen bir olay: geminin üçüncü mühendisi kontrol için geminin buhar kazanına girer (kimseye haber vermemiştir). Daha sonra işgüzarın biri ***8220;niye bu kazan kapağı açık***8221; der ve kapağı kapatır akabinde gemi sefere çıkar. * Yolda mutlu mesut yürürken kafaya balkon düşmesi * İşkence sonucu intihara meyil gösterip ayakkabı bağcığı ile kendini asarak ölmek * Para çekmek amacıyla girilen bankamatik gişesinde elektrik çarpması sonucu olum * Trafik kazasından yaralı olarak kurtarılıp, hastaneye kaldırılırken ambulansın kaza yapması sonucu olum * Bir marangozhanede çalışan işçiler iş çıkışı üzerlerindeki talaşları kompresör ile temizlemektedirler. Bu arada arkadaşına yardımcı olan işçi A şaka olsun diye, B***8217;nin neticesine doğru hava tutar. Buna içerleyen B ***8220;öyle şaka olmaz böyle olur***8221; diyerek hava tabancasını alır ve A***8217;nın makatına sokar. Bağırsakları patlayan A hastane yolunda ölür. * Balkondan aşağı işerken çisin elektrik tellerine gelmesi ve elektrik çarpması sonucu ölüm. * Nüfus sayımı nedeniyle bomboş olan otoyolda bir sayım görevlisinin bari yerlere girmesi sonucu ölümü. * Aynı işyerinde biri gündüz bir gece vardiyasında olmak üzere çalışmakta olan baba oğuldan; biri mobile motor ile işe gitmekte diğeri ise bir başka mobilette ile eve dönmekte iken, yol üzerindeki sert bir virajda karşılaşmaları ve birbirlerine selam vermek isterken çarpışıp beraberce |
AŞKINDAN 2.6 KİLO ****L YUTTU...
Midesinde bir yığın ****l parçası bulunduğunu gören doktorlar Ayşin***8217;i hemen ameliyata aldı. Ayşin***8217;in midesinden; tırnak makası, çivi, pil, madeni para, ****l düğme, zincir ve çay kaşığından oluşan tam 2 kilo 600 gram ****l parçaları çıkarıldı. Ayşin***8217;in aynı vakadan 8 ay önce de ameliyat edildiği belirlendi. YİNE YUTACAĞIM Son 8 ayda 2 kilo 600 gram demir yuttuğunu söyleyen Ayşin, ***8220;İlham geldikçe ****l yutuyorum. 22 yıl önce bir kız sevdim, vermediler. İçki, sigara fayda etmedi, aşkımdan ****l yutmaya başladım. Alışkanlık oldu. Önceki gün çok karnım ağrınca ablamlar hastaneye kaldırdı. Ameliyattan sonra rahatladım ama yine yutacağım***8221; dedi. Tedavisi süren Ayşin hasta bakıcılardan da yutmak için bozuk para istedi. İsteği reddedilen Ayşin***8217;in kendisine getirilen yemek kaşıklarını yutacağını söylemesi üzerine yanına iki refakatçı ile bir hasta bakıcı görevlendirildi. |
Mezara niçin çiçek konulur?
İlk olarak Mısır Firavunu Tutamkamon'nun milattan önce 1346 da öldüğünde mezarının çiçekten tacçlarla kaplandığı saptanmıştır. Kuzey Avrupada ise M.Ö 2000 yıllara kadar mezara çiçek konduğu belirlenmiştir. O zamanlarda bu çiçeklerin amacı iyi ruhları çekme, kötaü ruhları kovma amacıylaydı. Sonradan ise asıl amaç cesetler çürürken çıkan kokuyu kamufle etme amacını taşır. Servi ağacı da bu nedenle mazarlıklarda kullanılır. Ağacın yaprakları rüzgarı önler, kendine özgü ferah kokusu vardır. Cenaze törenherinde siyah giyinmenin amacı da mezarlıklarda hayalletlerden sakınmak amacı taşımaktadır. |
1 Nisan şakasının kökeni nedir?
1564 yılında Fransa kralı IX Charles, yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe aldı. Daha önce Avrupada yaygın olan yıl başlangıcı Mart 25 idi. O zamanki iletişim şartlarında IX Charles'in bu kararı fazla yayılamadı. Duyanlar ise protesto amacıyla eski adetlerine devam ettiler.1 Nisan'da partiler düzenlediler. Diğerleri ise onları Nisan aptalları olarak nitelendirdiler.1 Nisan'a bütün aptalların günü adını verdiler. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler verdiler, yapılmayacak partilere davet ettiler, gerçek olmayan haberler ürettiler. Yıllar sonra Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin parçası görerek devam ettirdiler. Oradan da bütün dünyaya yayıldı |
Mezarlık Üstündeki Okul ve Yaşanan İlginç Olay
1991 ekim ayı Manisa Akhisar ilçesi Ticaret meslek lisesinde ilk görev yılımdı. İlk görevim olduğu için aldığım ilk aylıkla üst baş almış yerime gelmiştim. Yatacak yer olmadığı için mecburen okul kantininde kalmaya karar verdim. Kantin okul bahçesindeydi. Gece uyumak üzereyken bazı yazılarımı bitirdikten sonra uyuyayım dedim ama öyle uyuya kalmışım. Birden pencere sesi geldi kalktım baktım dışarda pencerenin önünde yaşlı bir amca elinde bastonu cama vuruyor. Haliyle ben buz kesildim saate batım 4 civarıydı. Amca bişiler diyor ama anlamıyordum biraz sonra amca bastonuyla öyle bir vurdu ki cama camda delik açıldı ve bağırarak seslendi. dedi ki evlat tuvaletlerinize bakın sularınız üzerimize akıyor ne yaptığınıza dikkat edin yoksa iyi olmaz sizin için. Ben rüya dedim kendi kendime ama amca tekrarladı ve ortadan kayboldu. O korkyla kendimden geçmişim. Sabah uyandığımda alelacele müdüre bu olayı anlattım arkadaşlarım bana rüya olduğunu söylediler. İçlerinden biri bana "sen amcanın camı kırdığını mı söyledin?" dedi. Bende "evet" dedim. "O halde gidip bakalım gerçekten kırıkmı" Gözlerimize inanamadık gerçekten adamın vurduğu yer kırılmış sanki koca bir mermi geçmiş sadece bir yuvarlak açmıştı camda. Okul idaresi olarak hemen elemanlar getirdik ve tuvalet borularından birinin çatlamış ve sırdırdığını gördük. Biraz daha derin kazıldığında insan kemikleriyle karşılaştık ve hemen orayı kapatıp düzelttik. Müdürün açıklaması daha korkunçtu. Okul yapılmadan önce orası bir mezarlıkmış ve mezarlık düzeltildikten sonra okul yapılmış. 3 yıl eğitim verdim ama hep o günün korkusuyla. |
cok korkuyorsanız okumayın (+18)
Geç saatleri kadar bilgisayar başındaydım internet ve oyun oynadıktan sonra saati fark ettim 4 civarıydı uyumak için bilgisayarı kapadım masa lambamı yaktım ve oda lambasını kapadım. Yataga uzandıktan sonra gozlerim daldı 1 buçuk saat sonra uyandım . Kapıda büyük abim duruyordu altını ve üstünü göremiyordum karanlıktı ama gogusu gobegine kadar açıktı ona seslendim . - Abii sonra tekrar - Abiii bana cevap vermiyor ve kapının tam hizasında başını bana göstermiyordu. Elini uzattı ve bilgisayarın fişini tuttu ve fişi duvarındaki yerinle beraber oynatmaya başladı sanki duvarı yarıyordu elektirik fişi ve o an ayağa kalmak istedim ve yüksek sesle - Abii diye bağırmak !!! ama kalkamıyordum bagırdıgı mı zannediyordum ama sesim çıkmıyordu ve orada onu görebiliyordum . Kendimi zorladım yataktan atmak için ilk i başarızsız dı ikincisi üçüncüsü ve dördüncüde yan donebildim yataktan ve ayakta duramayacak haldeydim bu tür yorgunlukta olabilmem için herhalde bu tün gün ağır bir şeyler taşımış olmam gerekirdi zorla ayaga kaltım masa lambam sonmüş odanı işıgı yanıyordu kafamı çevirip pirize baktım şükürler olsun ki yerinde ve kimse yoktu sonra olabildigince yan odaya abimin yanıda gittim 5 buçuk civarıydı abimin odası karanlıktı ışıgı açtım abimi uyandırdım ve olayı anlattım uyku sersemiydi biraz konuştuk sonra uyudu ben ise uyuyamadım ve ilk kez gördügüm bu şeyin karabasan oldugunu anladım .. Hala etkisindeyim eger gece uyurken gözleriniz açılırsa benim gibi garip bir şey görmemek için bolca dua edin ..... |
7o Yil Sonra Erkek Oldugunu Ogrendii
Çin'in güneyindeki Guangşi Cuan özerk bölgesinde 70 yaşındaki bir kadında yapılan genetik testte yaşlı kadının gerçekte erkek olduğu ortaya çıktı. Çin'in güneyindeki Guangşi Cuan özerk bölgesinde 70 yaşındaki bir kadında yapılan genetik testte yaşlı kadının gerçekte erkek olduğu ortaya çıktı. Yerel medyanın haberine göre, 50 yıldır evli olan Can soyadındaki yaşlı kadının döl yolu (vajina)ve göğüslerinin normal bir kadındaki gibi olduğu kaydedildi. Haberde, Can'ın 2 yıl önce testis büyümesinden dolayı hastaneye başvurduğu ve yaşlı kadının ilk başta bunun bir tümör olduğunu zannettiği belirtildi. Hastanede yapılan genetik testlerde kromozomların Can'ın gerçekte bir erkek olduğunu gösterdiği bildirildi. Hastane doktorları Can'ın neden kadına özgü organlarının büyüdüğünün ise hala bilinemediğini söyledi. Can'ın çocuk doğurmadığı ve 30 yaşındayken bir evlat edindiği ifade edildi |
Dolunay insan davranışlarını etkiler mi
İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Eskilerin Ay'ın dönemlerine bağladıkları boş bir inancın günümüze uzanan bir varsayımıdır. Bilim adamlarının yaptıkları bütün çalışmalar bu görüşün boş olduğunu kanıtlamıştır. Ay, dünyadaki okyanusların gel-git denilen suların alçalması ve yükselmesi olayı üzerinde doğrudan etkisi vardır. Vücudumuzdaki suyun oranı , okyanuslardaki su miktarıyla kıyaslanamaz. Yani Ay'ın çekim gücü insanı etkileseydi yalnız dolunayda değil her gün olması gerekirdi. Dolunayda ayın parlaklığı da pek önemli bir etken değildir. Çünkü gönderdiği ışık miktarı Güneş'in gönderdiğinin 600 binde biri kadardır |
Cennete giremiyen Adam Tarih: Cmt Eyl 22, 2007 1:55 am
-------------------------------------------------------------------------------- Adam ve hayattaki tek dostu olan köpeği, bir kazada öldüler... Gökyüzüne çıktıktan sonra, bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar... Adam çok susamıştı... Biraz su bulabilmek umuduyla yürümeye devam ederlerken, birden kendilerini rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçenin önünde buldular... Bahçe kapısının önünde beyazlar içinde bir kadın vardı... Adam, köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: - Burası neresi?.. - Burası "cennet" efendim... Adam bunun üzerine sevinçle "Harika" dedi, "Peki bana biraz su verebilir misiniz... Gerçekten çok susadım..." Kadın cevap verdi... - Tabii efendim... İçeri girin, içeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz... Adam, köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz..." diyerek kapıya yürüdü... Kadın onu birden durdurdu... - Üzgünüm efendim... Köpeğiniz sizinle gelemez... ******ları içeri almıyoruz... Bu sözler üzerine adam düşündü ve geri döndü... Köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye başladılar... Yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapının önünde duran yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu: -Affedersiniz, bana biraz su verebilir misiniz?.. Dede, "İçeri gel" dedi, "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..." Adam sordu... "Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?" Dede, "Tabii" dedi, "çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..." Suyu içtikten sonra adam geri dönüp Dede'ye sordu: "Su için çok teşekkürler... Peki burası neresi?.. Dede, "Burası cennet oğlum..." dedi... "Ama nasıl olur" diye konuştu adam, "biraz önce, burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yerlere gittik... Orasının da Cennet olduğunu söylediler..." "Şu rengarenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?.." diye sordu Dede, "Ama orası Cehennem..." Adam iyice şaşırmıştı... "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz?.. Dede gülümsedi... "Hayır kızmıyorum... Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennetten uzak tutuyorlar..." |
Çinliler yiyeceklerini niçin çubukla yerler?
Çinlilerin yemek yeme alışkanlıklarının yiyeceklerini çok küçük parçalar halinde yemelerinden çubuk kullandıkları anlaşılıyor.Çinde eskiden yalnızca zenginler masada otururlardı. Halkın çoğunluğu tabakları ellerinde yemek yerlerdi. Bir elleriyle tabaklarını tutar, öteki elleriyle çubuk kullanarak beslenirlerdi. Hızla artan nüfus yüzünden yiyecek sıkıntısı çeken çinliler önlerindeki yiyeceği küçük parçalar halinde çoğaltarak yiyorlardı. O zamanlar ağaç sıkıntısı nedeniyle de tahta kullanımı kısıtlıydı. Masa kullanımı bu yüzden çok zordu. Çubuklar fildişinden ve kemikten yapılırdı. |
Dünyanın en çok söylenen şarkısı hangisidir?
Bu şarkı"Happy birthday to you" dur. Şarkının asıl kaynağı Amerika'lı iki kız kardeşe aittir. Orijinal adı " Good Morning to All" yani " hepinize günaydın"dır. Daha sonra güftesi değiştirilerek bütün dünyaya yayılmıştır. Fakat telif hakkı kardeşlere aittir, onlardan sonra da Warner/chappel müzik şirketine geçmiştir. Müzik ticari amaçlı kullanıldığı zaman şirkete ödeme yapma zorunluluğu vardır. |
Satrançta şah niçin o kadar pasiftir?
Çünkü şah koruma altındadır. Zaten satrançta amaç şahı almaktır. O yüzden bütün taşlar onu korumakla görevlidir. Vezir ise başkumandan gibi şaha yardım eder. İleri geri, çapraz her yöne gidebilir. Batıda vezire Kraliçe adı verilmiştir. Bununla Kraliçe'nin Kralın en büyük desteği olduğunu işaret etmektir. Satranç 6. yüzyılda Hindular tarafından oynanmaya başlanmış, oradan dünyaya yayılmıştır. |
İnsan korkunca niçin dişleri birbirine vurur?
Bir insan büyük bir tehlike veya korku verici olayla karşılaşınca vücudu otomatikman savunmaya geçer. Diğer canlılarda olduğu gibi dişler ve çene savunmanın ana mekanizmalarıdır.İşte bu nedenle ilk insanlardan gelen kalıtımsal yapıdan dolayı önce çene ve dişler harekete geçer. Çenedeki kaslar titrer, bu da sanki dişler birbirine vuruyormuş gibi görüntü verir. |
Niçin gözyaşı dökeriz?
Dünyadaki canlılardan sadece insan ruhsal nedenlearle ağlar. İnsanı farklı kılan bu durum şüphesiz yaşam tarihindeki evrimin bir sonucudur. Aslında gözlerimize sürekli gözyaşı koruma amaçlı olarak salgılanmaktadır. Fakat ağlama ruhsal bir boşalmadır. Bu konuyu ilk inceleyer Darwin'dir. Daha sonra yapılan deneyler sonucu görüldü ki soğan doğrarken akan gözyaşlarının kimyasal yapıları farklıdır. Ruhsal gözyaşları daha çok protein içermektedir. Fakat henüz bu farkın nedeni açıklanamamıştır. |
Üç yaşından daha önce olanları için hatırlamıyoruz?
Bilim adamları geçmiş deneyimlerimizi saklayan hafızamızın beynimizde anıveya öykü şeklinde organize olduğunu ileri sürüyorlar. Üç yaşından küçükler bu şekilde iletişim kurma yeteneğine sahip değiller.Öykü ve anılarını anlatamıyorlar. Yer ve karakter kavramlarını anlamıyorlar. Üç yaşından küçükler düzgün konuşabildikleri,anlayış, seziş ve hafıza yeteneklerine sahip oldukları halde tüm olanları bir bütün olarak şekillendiremiyor, öyküye dönüştüremiyorlar.Hafızamız ne yaptığını ne yapıldığını 3-4 yaşlarında kaydetmeye başlıyor |
Yumurtanın niçin bir tarafı yuvarlak, diğer tarafı sivridir?
Eğerköşeli olsalardı kenarları dayanıklılık bakımından çok zayıf olurdu. En dayanıklı geometrik şekil küredir ama bu şekildeki yumurta yuvarlanacak olursa nerede duracağı belli olmaz. Yumurta yuvarlanınca düz gitmez. İnce tarafı üstünde dairesel bir yol çizer. Başladığı yere yakın bir noktada durur. Yani düz bir yerde kaybolması olanaksızdır. Yumurta, tavuğun yumurta kanalında küre şeklindedir. İlerlemesi sırasında arkada kalan dairesel kasların büzüşerek hem yumurtayı ileri iterler hem de bu kısmına baskı yaparak konik biçimini sağlarlar. Yumurtanın şeklinin nedeni de budur. Sürüngenlerde bu düzenek olmadığından yumurtaları küresel biçimdedir. |
Develerin hörgüçlerinde ne var?
Genelde hörgüçlerinde su olduğu ve uzun yolculuklarında bu suyu kullandıkları söylenir ama doğru değildir. Develerin hörgüçlerinde 30-35 kg kadar yağ bulunur. Yiyecek bulamadıkları zaman bu enerjiyle hareketlerini sağlarlar ayrıca yağ çöl sıcağına karşı koruma görevi de yapar. Develer suya az gereksinim duyarlar. Burun mukozaları insana göre 100 kat daha büyüktür. Soluk alırken havadaki nemin üçte ikisini kazanabilirler. Su kaybını da dokularından kaybederler, kandaki su etkilenmez. |
Çinlilerin gözleri niçin çekiktir?
Yalnız çinlilerin değil, Orta ve Güneydoğu Asya'da yaşayanların, japonların hatta Eskimoların da gözleri çekiktir. Aslında göz yapısı bütün dünyada aynıdır. Farkı yaratan göz kapaklarıdır. Çekik gözlü diye nitelendirilen ırklarda gözün üzerindeki göz kapağının ikinci kıvrımı, gözün üstüne daha çok inmiştir. Bazı teorilere göre bu kıvrım insanların gözlerini yoğun kar tabakasının, göz kamaştıran ışığından korumak için bir çeşit kar gözlüğü gibi gelişmiştir. Çinde ve öteki bölgelerde her ne kadar yoğun kar yağmıyorsa da onların atalarının buzul çağında kuzeyde yaşadıkları daha sonra güneye indikleri kanıtlanmıştır. Yalnız gözleri değil, burunları da rüzgara karşı korunmak için küçülmüş, burun delikleri soğuğu engellemek için daralmıştır. Ciltleri de koruma amaçlı olarak yağlıdır. Göz kapakları da yağlıdır. Gözü ve iç tabakalarını kara ve buza karşı korur. Yani çekik gözlü değil, düşük göz kapaklı, demek daha doğrudur. |
Ateş böceği nasıl ışık saçıyor?
Aslında bu böceğin verdiği ışığın ateşle de sıcaklıkla da bir ilgisi yoktur. Bilimsel adı "Soğuk Işık"tır. Bu ışık olayı, moleküler seviyede kimyasal bir işlemdir. Bazı moleküllerin ayrışarak daha yüksek enerjili hale geçebildikleri ve bu fazla enerjiyi ışığa dönüştürebildikleridir. Ateş böceğinin karın bölgesindeki ışık organında bulunan guddelerden ışık elde etmede rol alan iki ana kimyasal madde üretilmektedir. Fakat onlar da tam olarak ışık vermeye yetmediği için böceğinışık bölgesine yakın solunum organının ışık verme anında burayı oksijenle beslemesi gerekmektedir |
Kumaşlar yıkandıktan sonra niçin çeker?
Aslında kumaş ıslanınca lifler şiştiğinden kumaşın az biraz uzaması gerekmektedir. Ama bükümlerin açılarındaki deformasyonun yarattığı çekme kuvveti daha fazla olduğundan sonuçta kumaş boydan kısalır. Kumaş yıkandıktan sonra kurutulduğunda şişmiş lifler eski durumlarına gelirler. Ama kumaş ilk ölçülerine dönemez. Su, yüksek ısı, çalkalama, sabun hepsi kumaşın çekmesini kolaylaştırır. Kumaş birkaç kez yıkandıktan sonra ölçüleri belli bir dengeye ulaşır ve ondan sonra yıkandığında çekmez. |
Bir hafta niçin 7 gündür?
Babilliler 7 günlük haftayı zaman birimi olarak kullanıyorlardı. İlk çağlarda bilinen beş gezegen ile güneş ve ayın sayısı nın 7 oluşu bu sayıyı gizemli ve uğurlu kılıyordu. Daha sonra dinlerde göğün 7 kat oluşu ve doğadaki ana renk sayısının 7 oluşu, müzik notalarının 7 oluşu sayının önemini daha çok belirtti. Daha sonra Fransa takvim yapısını değiştirerek hafta sayısını 10 yaptı ama kabul görmedi. Rusya 5 günlük hafta uygulamasına geçti, o da tutulmadı. Sonunda yine hafta 7 gün olarak kaldı. |
Niçin otellerin kapıları döner kapıdır?
Döner kapıların tek amacı enerji tasarrufudur. Büyük binaların içerleri devamlı olarak ısıtılır. Açılan normal kapıdan içeri soğuk hava rahatlıkla girer. Eğer normal kapı kullanılırsa hava değişimi nedeniyle klimalar veya motorlar yeniden çalışacaktır. Özellikle çok kişinin girip çıktığı otel veya benzeri binalarda enerji tasarrufu için döner kapı kullanılır. Döner kanatlar sıcak havanın dışarı çıkmasına, soğuk havanın da içeri girmesini engeller. |
İmdat çağrısı S.O.S 'in anlamı nedir?
Çok kişi "Save our Ship" gemimizi kurtar; "Save our Soul" ruhumuzu kurtar; "Stop Other Signals" diğer sinyalleri sözcüklerinin kısaltılmışı sanır. Oysa hiçbiri değildir. Tamamen telgraf zamanından kalma mors alfabesiyle ilgilidir. İmdat çağrısının çok kolay akılda tutulabilmesi için 1908 de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S seçildi. |
Doktorlar niçin dizimize çekiçle vurur?
Bir sandalyeye rahatça oturup bacak bacak üstüne atarken doktor dizkapağının hemen altına, kası kemiğe bağlayan tedoma minik lastik bir çekiçle vurduğu zaman bacak ileri fırlar. Bu reflekste baldır kaslarındaki duyu sinirleri kasın genişlemesine tepki verir ve yeni sinir sinyalleri oluşturarak kaslara hafif bir basınç uygulandığını ve gerildiklerini omuriliğine iletirler. Omirilik ise bu basınca dayanabilmesi için kasların kasılması gerektiğini bildirir, bacak tekrar geri hareket eder. Refleks, beyin denetiminden geçmeksizin, yani beyin devrede olmadan doğrudan omuriliğin komutlarıyla gerçekleşmektedir. Diz kapağı refleksi omuriliğin işleyişi konusunda bilgi veren önemli bir tanı yöntemidir. |
Tükenmez kalemin dolmakalemden farkı nedir?
Kalemin tarihi yazınınkinden de eskidir. İlk insanlar sivriltilmiş çakmak taşlarıyla duvar resimleri yapmıştır. Mürekkepli ****l kalemler Romalılar tarafından biliniyordu. Tükenmez kalem adı ile bilinen bilye uçlu kalemin ilk modeli 1880 yılında yapılmıştır fakat rağbet görmemiştir. Uçakların gelişmesiyle gündeme tekrar gelir. Uçaklar 2-3bin metreye çıkınca hava basıncı oldukça azalır. Dolmakalem mürekkebi basınç nedeniyle dışarı akarak kağıdı ya da giysiyi lekeler. 2.Dünya Savaşı'nda askeri uçaklarda kullanılan tükenmez kalem sonradan yaygınlaşmıştır. Tükenmez kalemlerde mürekkep kağıda pirinç uçtaki yuvaya yerleştirilmiş minik bir bilye aracılığıyla aktarılır. Fakat dolmakalemin özelliği seçkin ve yazıyı kaliteli kılmasıdır. |
Radyonun sesi açılınca pil daha çabuk mu biter?
Pille çalışan portatif radyolarda sesin yüksekliği pilin ömrünü etkiler. Radyo açık, sesi kapalı durumu ile sesin sonuna kadar açık durumu arasındaki fark pillerin ömürlerinin kısalmasına neden olur. Ses sonuna kadar açıldığında pillerden çekilen akım yüzde 30 artmaktadır. Bu durum, küçüğünden büyüğüne, pille çalışan ve ses yükselticisi olan bütün radyo, teyp, volkmen vb. için aynıdır. |
Horozlar niçin sabahları erkenden öterler?
Sabah güneş doğarken ötmek yalnız horozlara özgü değildir. Kulağa en çok horozun sesinin gelmesi, onun sesinin diğerlerinden daha güçlü olmasıdır. Kuşların büyük çoğunluğu da aynı saatlerde ağaçlarda koro halinde öterler. Gün boyu hem horozlar hem kuşlar bu ötüşü sürdürürler ama seslerinin en güçlü çıktığı zaman sabah saatleridir. Horoz ve kuşların sabah gün doğarken ötmeleri biyolojik saatleriyle ayarlanmıştır |
Evlerimizdeki sinekler kışın nereye gidiyor?
Sineklerin her türü kışın ortadan kaybolur. Havaların ısınmasıyla birlikte ansızın ortaya çıkarlar. Sinekler ısıya karşı çok hassastır. Güneş bulutun arkasına girdiği zaman oluşan ısı düşmesinden etkilenirler. Kış günlerinde yaşama şansları yoktur. Ölmeden önce yumurtalarını toprağa veya kuytuya gömerler. Lavra ve yumurtalar soğuktan etkilenmez. Yaz sıcakları başlayınca yumurtalar çatlar ve yine sinekli günler başlar. |
Termos nasıl sıcağı sıcak, soğuğu soğuk tutuyor?
Tek nedeni vardır, vakum.Yani boşluk.Bir termosta içiçe geçmiş iki kap vardır.Dıştaki ****l bir kap olup içteki genellikle bir cam şişedir.İkisinin arasındaki hava ise boşaltılmıştır.Tam olmasa da üreticiler tarafından elde edilebilen tama yakın bir boşluk vardır.Vakumlu bir ortamda hava molekülleri de ılmadığından ısı iletilemez.Cismin ısısı başlangıçta ne ise o halde kalır.İçerden dışarıya, dışardan içeriye ısı geçişi olmaz.Böylece termosa konan sıvı sıcaksa sıcak, soğuksa soğuk kalır. |
Kuşlar nasıl konuşabiliyor?
Her insan ağzıyla konuşur ama konuşabilmeyi sağlayan asıl organ beyindir. Beyinde oluşan düşünceler dilimize ve dudaklarımıza aktarılır. ******lar bu nedenle konuşamaz. Papağan ve benzeri kuşların yaptıkları konuşma değil, mükemmel bir ses tınısı ezberi ve tekrardır. Sesleri ezberler ve taklit ederler. Kuşların ses organları memeli ******lardan farklı olarak gırtlakta değil göğüs kafeslerinn dibinde, karın boşluğunun derinliklerindedir. Kuşların doğasında ses taklit yeteneği vardır. Doğayla içiçe yaşarken diğer kuşların seslerini taklit ederek bir çeşit iletişim sağlarlar. |
****ler balık ve sütü niçin severler?
****lerin sudan hoşlanmadığı bilinir. Ama aslında ****ler çok iyi yüzerler. Hava şartlarından dolayı ve de tembelliklerinden suya girmeyi sevmezler. Ev****sinin balık sevmesinin yanında kuşlara ve farelere olan düşkünlüğünün nedeni evcilleştirilmeden önce Mısır'da Nil vadisinde balık, kurbağa, küçük kuş ve fareleri avlayarak yaşamış olmasıdır. Zaten eski Mısırlılar ****lerifare avcıları olduğu için evcilleştirmişlerdir. Günümüzde ****nin kuzey Hindistan ve Güneydoğu Asya'da yaşayan türleri ırmakların kenarlarında balık avlayarak yaşamaktadır. Patileriile balıkları sudan dışarı atar, gerekirse suya tamamen girerler. Eski Mısır'da **** bakıcıları onları ekmek ve sütle beslemişlerdir. ****lerin süt zevkinin de Mısırlı bakıcılarının yarattığı beslenme alışkanlığından kaynaklanmaktadır. |
Bardaktaki buzlar niçin birbirlerine yapışırlar?
Buzun erimesi için yalnızca sıcaklık değil basınç da önemlidir. Dağlardaki buzulların kayma nedeni de budur. Basınçla alt tabaka erir ve kayma oluşur. Bir kabın içinde ya da bir bardakta üstüste duran buzların herbiri altındakine değdiği noktada bir basınç oluşturur ve bu noktada çok küçük kısım erir.Buradan hareket eden su çok az yanda iki buz küpçüğünün birleştiği noktada tekrar donar. İki buz parçası kaynak yapılmışcasına birbirlerine yapışır ve orada bir daha erime olmaz. |
ZİHİN BAĞLANTISI
Bir efsaneye dönüşen ***8216;plasebo etkisi***8217; zihinle beden arasındaki muhteşem ilişkinin en basit kanıtı. Bu etki kendini şöyle gösteriyor: Sahte, yani aslında ilaç olmayan bir ilaç aldıklarından habersiz denekler, dertlerine derman olacak bir hap ya da şurup içtiklerini düşündüklerinden kendilerini daha iyi hissediyorlar. Üstelik etki kimi zaman bununla da kalmıyor, tıbbi belirtilerde de düzelme görülüyor. Bazen de bu ***8216;yalancı***8217; ilaçların işe yaradığını kanıtlamak istercesine, içtiklerinin etkisiyle acı çekiyorlar. Plasebo deneklerine bakınca, insan ister istemez, zihin neye inanırsa bedeninin de onu yaşadığına hüküm getiriyor. Pek çok uzman, zihnin yardımıyla bedenin kendi kendini iyileştirebilme kabiliyetinin, modern tıbbın yaratabileceği bir ***8216;mucize***8217;den kat be kat büyüleyici olduğuna inanıyor. |
HAYALETLER
***8220;Ölü insanlar görüyorum***8221; repliğiyle zihnimize kazınan ***8216;Altıncı His***8217; filminden, lisedeyken ev partilerinde pek çoğumuzun katıldığı masum ruh çağırma seanslarından, çocukken masal gibi dinlediğimiz korkulu hayalet hikâyelerine kadar ruhlar üzerine hep konuşulur. Hayaletlerin varlığı hakkında ciddi bir kanıt olmamakla birlikte, onları gördüğünü, onlarla konuştuğunu, onların fotoğraflarını çektiğini ısrarla anlatan -içten ya da değil- şahitler, pek çoğumuzun yakın çevresinde bile mevcut. |
DEJA VU
Fransızca bir kelime olan ***8216;déjà vu***8217;, Türkçede ***8216;daha önce görülmüş***8217; anlamını taşıyor. Açıklamak istediği durum ise şu: Özel bir anı ya da birtakım koşulları, aynı şekilde daha önceden de yaşamış olduğunuzu hissetme hali. Herkesin hayatında bir ya da birkaç kez yaşadığı bu duygu, şaşırtıcı, anlaşılmaz, gizemli ve evet ürkütücüdür. Birçok kişi ***8216;déjà vu***8217; hissini psişik bir deneyim olarak algılar. Birçok kişiye göre ise bunlar, önceki hayatlarımızdan davetsiz çıkıp gelen anlık karelerdir. Araştırmacılar ***8216;déjà vu***8217; ile ilgili bazı açıklamalar yapmaya çalışsalar da, bu tuhaf hissin nedeni, bir gizem olmayı sürdürüyor. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:07 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team