A-Z ye Herkonu

A-Z ye Herkonu (http://www.herkonu.eu/index.php)
-   Genel Konular (http://www.herkonu.eu/forumdisplay.php?f=12)
-   -   Özel - Edebiyat(Hikaye) (http://www.herkonu.eu/showthread.php?t=40)

deniz_25710 21.04.08 15:33

Simdi Sukut Limanlarina Demirledim Gemilerimi...Sadece Bekliyorum
 
Sana doğrultuyorum yönümü* yüreğimi Saçlarımı okşayan rüzgarlara* dipteki acılara* çığ düşmüş yollara Sensiz kalmayı kaldırmıyor yüreğim kar yüreklim* ölümüne özlüyorum seni. Hasretin yaktığı günlerle geçip gidiyor ömrüm.
Seninle bir sokak başında buluşmak* sarılmak* saçlarının kokusundan öpmek* sarılmak* doyasıya kucaklamak istiyorum
Ama sevgim ihanetlere yazılıyor* yetmiyor gücüm* yeniğim* çaresizim* acizim.Suya düşüyor anılar* ıslanıyor duygu tellerim* düzen tutmuyor saz Yine de ümitliyim* yine de ümidimi yitirmeden yaşıyorum
Ateşi sönmüş bir küldeyim* her yer karanlık; yalnız bırakılmış çöllere dönüyorum Dön artık gittiğin diyarlardan ey sevgili.Yağmura hasret topraklar gibi çatlak çatlak dudaklarım. Çatlayan dudağım* susayan kalbim* gül kokan nefesine hasret
Gel* özlemde gül damlıyor* gülde özlem!.. Baktığım her kıyıda sevda kokuyor güller* ayrılıklar özlem kokuyor
Gel* nisan yağmuru gibi yağ üzerime* söndür içimdeki ayrılık ateşini Bil ki* sensiz hasretin ve acının yangınında kar yığını bir şarkıdır dudağımda zaman Bil ki sensiz bir yanı mecnundur kıyılarımın bir yanı leyla Bir yanı Yusuf tur kuyularımın bir yanı Züleyha Gel Allah aşkına yeter artık
Ey sevgili aşk ehlinin sultanı* ey aşk iksiri* güzelliklerin yüreği* sevda mevsiminin en güzel iklimi gel artık. Yıllardır ki* yüreğimi sana rehin tutuyorum sana saklıyorum içimin gizli yollarını.
Geniş ve yeşil çayırlar gibi seriyorum yüreğimi önüne ey kar gülüm* salkım söğütler gibi eğiyorum başımı önünde. Yürek tellerimde hasret ateşleri yakıp* yıllardır bu yangınla bekliyorum seni Gel Bir gün güneşin ardından. yağmuru içinden taşıyan bulutlar gibi gel çorak topraklarıma Gel artık ey çölleri cennete çeviren Bil ki* sabrımın son sınırındayım
Özlemin doruklarındayım* bir kanat uzaklığında gökyüzü. Oysa sen çok uzaklarda bir yerdesin ...belki hiç bir yerdesin.. Elimi uzatsam dokunamam Sesini özlesem duyamam Bil ki* her gece rüyalarımda sana geliyorum* gel demesende
Ah! neylersin kınalım, dağçiçeğim neylersin. Olan oldu işte ve olanın önüne geçilmiyor. Aradan uzun yıllar geçti* gözlerim uzaklarda* sanki hep çıkıp gelecekmişsin gibi yollara baktım
Her Ren nehrine baktığımda hep gözlerini anımsarım. Sevinçlerimizi* korkularımızı* acılarımızı anımsarım
* umutlarımızı* umutsuzluklarımızı. Bir flim şeridi gibi geçer gözlerimin önünde hatıralar
Hatırlar mısın bilmem? Her gün bu saatlerde gelip hastahanenin önünde çıkışını beklerdim. Kapıda çıkar çıkmaz koşarak gelir sarılırdın bana. Kokunu taa ciğerlerimin uc noktasına çeker sıkıca sarılırdım. Yavaş derdin. Beni içine mi alacaksın Oysa elimde olsa seni alır yüreğimin içine koyar hiç bırakmazdım
Ama şimdi hiç çıkmıyorsun içimden, her defasında dünya başıma yıkılmış bir şekil de geçiyorum o kapının önünde
Her gece gözyaşımın şiirini yazıyorum* içimin acıdığını* içimin kanadığını çiziyorum* seni ölesiye sevdiğimi* özlediğimi söylemek bir anlam taşır mı? Özlemin rengi var mı? sarı mı, yeşil mi, mavi mi, kırmızı mı özlemin rengi?
Her akşam bir şiirde kanarsa insanın kalbi* bin acı gelip saplanırsa yüreğine* çığ gibi büyürse yalnızlığı artık ne teselli edebilir ki
Yüregimde kopan firtinayi gönderiyorum sana sevgili, çocuksu
bakislarimin ardindan...
Ellerimi kesen ayazlarimi gönderiyorum sana; askin akip gidisini
seyret diye iç ülkemden iç ülkene.
Her seyi koca bir yokluk gören gözlerimi gönderiyorum sana, yesile
çalan yanindan umut bul diye.
Koca sehri bombos gören kalbimi gönderiyorum sana* içindeki
atesle isit diye.
Bütün mektuplarim geri dönüyor sevgili sehrime* yoksun.
Bu koca yoksunlugun içinde kaybolmussun.
Hayat bizi terk edeli çok olmus* ben aynalarda kaybolmusum* sen
hayallerime bile ugramaz olmussun.
Bir masalmis her sey bir bakmisim uyumussun.
Ne masalin sonunu dinleyecek kadar uyanik kalmayi basarabilmissin
ne de bana yeni masallar anlatacak kadar âsik olmayi.
Hasret yüklü gemilerim yollarini bulamadi. Ben Leylanin cisminde
tasidigim mecnun kalbi ile bir basina kaliverdim ask
diyarinda.
Ne gemilerimi indirecegim sahillerim oldu* ne de karadan
yüzdürebilecek cesaretim.
Ask bitti. Toprak oldu bakislarimda ki umut.
Kalmak gitmekten vazgeçmektir derdi atam.
Be ne gitmeyi becerebiliyorum topraklarindan ne de yasamayi senin
kurallarina göre.
Isyanlarim var* eylemsiz* sessiz isyanlarim.
Bir gök düslüyorum* mavisi adam gibi mavi , siyahi adam gibi
siyah..
Ama gündüzleri gri bulutlar kapliyor gögümü* geceleri sehrin
isi.
Mavisi griye çaliyor hüzünle gökyüzümün yildizlari gam
yansitiyor puslu bakislarla.
Her sey bir tebessümünde gizli kaliyor bazen.
Züleyha nin gülümsemesi kadar sicak* Yusufun durusu kadar
soguk.
Ask sana da bana da ne uzak sevgili.
Simdi sukut limanlarina demirledim gemilerimi.
Sadece bekliyorum.
Günesin dogusunu nasil beklerse yüce daglar* yagmurun
yagisini nasil beklerse çiçekler, öylece hasret gemilerimi
ask denizine indirecegin ani bekliyorum.
Beklemek sabretmektir Dedi ustam
* kalbim üstüne dedim*
büküldü boynum.

deniz_25710 23.04.08 10:28

Amerikali zengin isadami, bir is seyahati sirasinda kucuk bir Meksika kiyi kasabasina ugrar. Limanda gezerken, agzina kadar balik dolu kucuk bir teknenin icinde oturan bir balikci dikkatini ceker. Merakla yanina yaklasir ve sorar,
"Merhaba, bu baliklari yakalamak ne kadar zamanini aldi ?"
Balikci, tumunu bir-iki saate yakaladigini soyler. Isadami bu kez, nicin daha uzun sure kalip daha fazla balik yakalamadigini sorar. Balikci, ailesinin gecimi icin bu kadarinin yettigini soyler.
Amerikali isadami merakla balikciya kalan zamanini nasil gecirdigini sorar.
Balikci anlatir,
"Gec vakit yatarim, sabah birazcik balik yakalarim. Sonra cocuklarimla oynarim, oglende de karim Maria ile biraz siesta yaparim. Aksamlari, amigolarla beraber gitar calip sarap iceriz, egleniriz. Dolu ve mesgul bir yasantim var senyor."
Amerikali gerinerek, "Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardim edebilirim. Balik tutmak icin daha cok zaman ayirmali ve daha buyuk bir tekne ile calismalisin. Bu tekneden elde edecegin gelirle daha buyuk tekneler alirsin. Kisa surede bir balikci filosuna sahip olursun. Boylelikle, yakaladigin baligi aracilara degil dogrudan dogruya isleme tesislerine satarsin. Hatta kendi balik fabrikani bile kurabilirsin. Balikcilik sektorunde bir numara olursun."
Ve Amerikali devam eder, "Tabii bunlari yapman icin oncelikle bu kucuk balikci kasabasini terk edip Mexico City'ye, daha sonra Los Angeles'e ve en sonunda holdingini genisletebilecegin New York'a yerlesirsin."
Balikci dusunceli vaziyette sorar, "Peki senyor, bu anlattiklariniz ne kadar zaman alir ?"
Amerikali yanitlar, "15-20 yil kadar."
"Peki bundan sonra senyor?" diye sorar balikci. Amerikali guler, "Simdi anlatacagim en iyi tarafi! Zamani geldiginde, sirketini halka acarsin ve sirketinin hisselerini iyi paraya satarsin! Kisa zamanda zengin olup milyonlar kazanirsin!"
"Milyonlar?" der Meksikali, "Eee... sonra senyor ?"
Amerikali, "Ondan sonra emekli olursun. Gec vakitlerde yatabilecegin kucuk bir balikci kasabasina yerlesirsin, istersen zevk icin biraz balik tutarsin, cocuklarinla oynayacak, karinla siesta yapacak zamanin olur, aksamlari da arkadaslarinla sarap icip, gitar calarsin. Nasil, mukemmel degil mi?"

deniz_25710 29.04.08 23:16

O kadaR özlediM ki Seni .. Sesini kokunu ellerini sıcaklığını Dünyayı kendisinde toplamış deniz mavisi gözlerini .. Sen gittikteN sonra muhtaç kaldım ellerine .. gözlerine .. Sesine .. Bir tek sözüne .. Öyle isterdiM ki sana olan sensizliğimi senin kollarında gidermeyi .. Öyle isterdim ki Tek bir sözü senin ağzından duymayı .. Öyle isterdim ki ***8220;Seni SeviyoruM***8221; demeni ..
Yalvarsam ağlasam kapansam dizine .. Döner miyiz yine eski günlere..




Ahh gelmeN için bana .. DönmeN içiN .. Unutmak içiN eski günleri .. Sermez miyim dünyayı ayaklarının altına ***8230;YalvarsaM yakarsaM .. Duyar mısın hıçkırıklarımı .. Elimi uzatsaM tekrar tutar mısıN eski günlerdeki gibi .. Sana doya doya Seni SeviyoruM dememe izin verir misiN ? eski günlerdeki gibi .. Seni o kadar özledim ki .. Yine cam kenarındayıM .. Yine bir yıldıza takıldı gözüM .. En parlak ve bana en yakın olan yıldıza .. Her gece penceremden baktığımda hep gökyüzünde olan yıldıza ***8230;Ve yine her gece olduğu gibi dilek dilediM yaşlı gözlerimle .. SeniN bana gelmeNi .. Eski günlerdeki gibi olmayı dilediM .. Daha kaç gece dilek tutucam Mavi GözlüM .. Kç gece yalvarıcaM Tanrıya .. Kaç gece daha ıslak gözlerimle penceremin kenarında sabahlıycam .. Kaç gece mavi gözlüM .. Kaç gece...


Söyle buldun mu aradığın aşkı..Söyle***8230;
Hani giderkeN .. Son kez vedalaşırken seninle .. Son kez yaşlı gözlerimle yarı yolda bırakırkeN söylediğiN sözleri hatırladın mı?.. Daha büyük bir aşk arıyoruM demi$tiN .. Senin tahmiN edemiyeceğiN kadar büyük demiştiN..BulduN mu tahmiN edemiyeceğiM kadar büyük aşkı ..
Yoksa yalnız mısın sen yine..BeniM gibi boynu bükük gözü yaşlı tek başına..
Yalnız mısıN sende .. Her gece yıldızlardan dilek diliyor musuN .. Bir kişi için hayatını mahvediyor musuN .. bir yanın eksik mi ?.. AyrılığıN acısını anladıN mı ? .. ÇektiğiM acının çeyreğini yaşadıN mı?
Yine eskisi gibi beraber olsak***8230;Ne olur sanki geçenleri unutsak ***8230;Hayat bitse dünya dursa***8230;Ölüm bile olsa biz hiç
ayrılmasak..

masal_1 24.05.08 18:50

İşte Gerçek Sevgi...
 
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu,
öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir
kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı
otobüse bindiler. Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak
cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başrdılar. İkisi de her
sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı
arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise
ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden
evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına
geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...
Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki
yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor
getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında
da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen,
banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da
kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi
onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de
büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir
tedavi sürecine rağman çocuk sahibi olmayınca, ***8220;bütün mutlulukların
bizim olmasını beklemek, bencillik olur***8221; diyerek devam ettiler
hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler... ***8220;Senin için ölürüm***8221;
derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adma ***8220;Hayır, ben senin için
ölürüm***8221; diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, ***8220;Bir
tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....***8221; Kütüphanenin ikinci rafında
başka bir not olurdu, ***8220;Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok
sevdiğimi sakın unutma***8221; Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu
notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek,
kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla
karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun
hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı
yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.
Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı.
Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.
Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken,
harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde ***8220;satılık***8221; levhası asılı olan.
***8220;Ne dersin, bu evi alalım mı?***8221; dedi adama. ***8220;Bu viraneyi yıktırır, harika
bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan,
martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...***8221;
***8220;Sen istersin de ben hiç hayır diyebilirmiyim?***8221; diye yanıt verdi adam.
***8220;Amerika***8217;daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para
olursa olsun, burası bizimdir artık....***8221;

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor
oldu adam Amerika***8217;ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,
kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu
görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki
evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir
cevap aldı: ***8220;Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi
unut...***8221;

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da
çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini
söylemesi için yalvardı adama, ***8220;Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur
anlat***8221; diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve
sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton
duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği
arkadaşına dert yanarken, ***8220;Artık dayanamıyorum, sana söylemek
zorundayım***8221; diye sözünü kesti arkadaşı. ***8220;O, seni aldatıyor. İş yerimin
tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen.
Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....***8221;

***8220;Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları***8221; diye bağırdı kadın.
Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün,
öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve
peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı
hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde
ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona
sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkar
etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa
geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve
bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, ***8220;son bir kez kucaklamak
isterim seni***8221; diyecek oldu ama kadın, ***8220;defol***8221; dedi nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına
kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.
Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika***8217;ya yerleştiğini öğrendi. Bazen
yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri
geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin
alması için dua ediyordu.

Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile,
kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle
uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. ***8220;Sen, buraya ne
yüzle geliyorsun***8221; diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. ***8220;Lütfen, içeri
girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.***8221; dedi genç kadın.
Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: ***8220;Hiçbir şey
göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü.
Geçen yıl Amerika***8217;daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık
bir senelik ömrü kaldğını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi
onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden
uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de
haber vermedi. Birlikte Amerika***8217;ya yerleştiğimiz yalanını yaydı.. Oysa
ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi
görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış,
bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi
istedi...***8221; Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın.
Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden
sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda.
İlk kağıtta, ***8220;Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem***8221; diyordu...
Sırayla okudu; ***8220;Seni çok sevdim***8221;, ***8220;Seni sevmekten hiç vazgeçmedim***8221;,
***8220;Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.***8221; ***8220;Fakat benim
için ölmeni istemedim***8221; ***8220;Şimdi bana söz vermeni istiyorum.***8221; ***8220;Benim için
yaşayacaksın, anlaştık mı?***8221; son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar
olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar yazılıydı:

***8220;Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman
terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....***8221;

deniz_25710 27.05.08 23:21

Paşa gönlün bilir
Paşa gönlün bilir***8230; Hayat her an bir Mecnun çıkarmaz karşına***8230; Kızgın gözlerle nazar etsen de gök kubbenin arşına; bu seyyah-ı fakir artık zor uğrar, sevda alış-verişi bilmez gönül çarşına***8230;

Paşa gönlün bilir ey peri***8230; Zaman kıvrılarak akarken gözbebeklerimden, bir yalan da sen oluverirsin***8230; Gül çağını kuzgunlar devşirirken, köhne ışıkların umarsız gölgelerinde; bendeki ızdırabın bin misli ile doluverirsin***8230; Kim bilir? Tekerrür etmekten bıkmayan kaderin en kuytu köşesinde, açılmaksızın soluverirsin***8230;

Paşa gönlün bilir***8230; Israrın ikrarı getirdiğini kim söylemiş***8230; Kim demiş ki; yalvarmakla inatlar murâd, gözyaşları vuslata götüren sırat olur diye? Haklısın***8230; Yanmakla, bir murâdın sabahına uyanmak aynı şey değilmiş***8230; Belki de bu yüzden, yüreğimdeki o soyut çiçeğin boynu; böylesine eğilmiş***8230;

Paşa gönlün bilir***8230; Hislerimin tazyiki altında ezilmekten korkma hakkını gasbetmiş değilim***8230; Akıl dânesini, gönül toprağına ekmediğin için yadırgamam seni***8230; Kıskıvrak yakalandığım bakışlarından medet ummam bundan böyle***8230; Ellerini ellere uzatışında dokunmaz artık***8230; Beyhude güneşi getirme semalarıma***8230; Ruhumun o mahrem sırrı, hiç kimse tarafından okunmaz artık***8230;!

Paşa gönlün bilir***8230; Büyük davalarda küçük hesaplar gütmedim ben***8230; Belki de bu sebepten kanar hayallerim***8230; Yalnız başıma taşımaktan yüksünmediğim aşk yükünü, gayrı kimseyle paylaşmam korkma***8230; İlhamın kor soluğu ile yanan nidâlara sarmalamam ismini***8230; Âh da etmem ardın sıra***8230; Unutmayı da unuturum belki***8230;

Paşa gönlün bilir***8230; Manisi bol, gözleri sel, gönül esriten yel ve dahi bundan gayrı bana el güzel***8230;! Rast gelişlerin tesadüflerinde yitirdim aklımı***8230; Her hendesi şeklin bir köşesinde bekler oldu keder***8230; Sen benim cânım aldın***8230;! Ecel gelse kapıma***8230; Söylesene, ecel ne der?

Paşa gönlün bilir***8230; Kan tükürdüğüm gecelerin en kesif dakikalarında, perişanım tutar iki yakanı***8230; Gözyaşlarına neylesin, hodbinliğin buzdan kalkanı? Suallerim dizilir şafak vakti, dimağının puslu dağlarına***8230; Ben yetişemedim bu hâlin ifrit oluşuna***8230; Sen çözsen dahi baş gelebilir misin gönül bağlarına?

Paşa gönlün bilir***8230; Olmayanı oldurmak makamından indin diye, çöle dönmüş bahtıma yağacak bir bulutken ânsızın dindin diye kınamam seni***8230; Seni anlatmam artık Akdeniz akşamlarının, rutubet soluyan gecelerine***8230; Kıskandığım hayalini sürgün ederim gözlerimden***8230; Gözlerim takılı kalmış olsa da; gözlerinin öğrettiği sevdâ bilmecelerine***8230;

Paşa gönlün bilir***8230; Fani dünya da bir garip de ben olurum, ne olacak? Hâlimi soranlara anlatmam olanları***8230; Ben böyleyim işte der geçerim çok defa***8230; Mantık ile bir araya da gelmem hani***8230; Neme lâzım***8230;! Kırk yerinden hançerlenmiş gönlüm yeter bana***8230;

Paşa gönlün bilir***8230; Nasıl olsa el yüzüne gülmek kolaydır***8230; Unutulduğumu sezdiğim şu ân, cân meydanımda ateşlerin en son oyunu halaydır***8230; Davul kederin, zurna umarsızlığın***8230;

Paşa gönlün bilir***8230; Ben de kimim ki? Sen doruklarda uç bakalım***8230; Lâkin unutma yer çekimi kanunu ikimize de geçerli ey peri***8230;! Nasıl olsa gökyüzünü gören her mahlûkun sonu; çiğnediğim o kara, o göz göz yara toprakta nihayet bulacak***8230; Paşa gönlün bilir***8230; Her gece, saatler 03.20***8217;yi gösterirken o sefil hayalim uykularını çalacak***8230;

Paşa gönlün bilir***8230;

deniz_25710 28.05.08 12:49

Kapıyı vurup gidişinin ardından, bende "gitmelerin" üzerine kapadım tüm kapıları***8230;
Benden gittiğini sandın ya hani, kitledim umutlarımı sanmaların üzerine***8230;
Gitmemişsin gibi, hiç bitmemişsin gibi uyudum sana dün***8230;
Uykumda içim ürperdi***8230;
Rüyamda bile sen yoktun***8230;
Gerçekliğini yaşattığın her ne varsa alıp, düşlerime kattın ve öylece gittin***8230;
Beni karmaşıklığının içine hapsedip, ellerini çektin***8230;
Şimdi bir sen yoksun birde sendeki ben yok***8230;

Ve yine benim, yine sensiz yine bomboş yine darmadağın***8230;

Düşündüm de "yok" olan çok şey var artık***8230;
Önce sen yoksun***8230;
Sonra senin bana kattıkların yok***8230;
Her şey senden öncesi***8230;Senden sonrası hiç yok !
Bir hiçlik bana kalan !
Sorma yok olanları, dokunuyor !

Var olanların zamanı şimdi !
Sensiz bir "ben" var***8230;
Hüzüne karışmış umutlar var***8230;
Beni içime küstüren, sende tükenen bende bitmeyen sevgim var !
Dinmeyen yağmurlarım var***8230;
Anlattırma var olanları, canım yanıyor !

Kalemimin her darbesi gözyaşı misali***8230;

Kalbimde sayısız cam parçaları***8230;
Kırılmışım, dökülmüşüm***8230;
Kendi kendime kalmışım başı boş sokaklarda***8230;
Yok olanlara var olanları karıştırıp, susmuşum aynada ki halime***8230;

Ve yine;
Sessiz bir köşede, kendimden düşmüşüm***8230;
Ve yine;
Yüreğimde biryerlerde kaybolmuşum***8230;

helios_helios 28.05.08 17:28

BİR YALNIZLIK GECESİNİN VEHİMLERİ- Necip Fazıl KISAKÜREK
***8230;***8230;***8230;***8230;***8230;***8230;***8230;***8230;***8230;..
"Büyükbabam gözümün önünde öldü. Yorganın altından fırlamış, yeşile çalan sarı renkte kupkuru bir ayak... Buruşuk bir yorgan... Arkasına yastıklar doldurulan hasta, yatağa yarı oturmuş vaziyette, baygın gözleriyle uzak, göz alabildiğine uzak bir âleme dalmış...
Tam bu vaziyette, enseye incecik bir iplikle bağlı gibi duran kafanın göğse düşüşü...
Ne o? Gayet ufak bir hâdise!... Bir baş göğüse düştü... Bu adam öldü mü? Bu adam yok mu artık?
Nasıl olur? Ömrü buna göre ne hâdiselerle dolu olan bu adamın bu kadar ufak bir hareketle içimizden büsbütün gittiğine, yok olduğuna nasıl inanırız?
Mümkün değil, çıldırırız, yine inanmayız. Halbuki çıldırmayız. O halde inanır mıyız? İnanmayız da... Hattâ öyle anlarımız olur ki, "bak bak, deriz; şimdi, şimdi kapı açılacak ve büyükbabam içeriye girecek sanıyorum!" İnanmayız da, onsuz yaşamaya nasıl razı oluruz? Razı da olmayız. Herşeye rağmen onsuz yaşamaya alışmamak elimizde değildir. Ah, alışmak!... Hislerimizin şimşeğini bir saniyenin ummânında bir katre kadar yaşatıp yutan dipsiz uçurum...

***8226; ***8226; ***8226;

Bu şeylerin üstünden yıllar geçtikten sonra o kadar korktuğum bu evde, yapayalnız, bir gece geçirdim. Yapayalnız bir gece, o kadar korktuğum bu evde... Eski uğultulu âlem sanki bacalardan ve pencerelerden süzülüp gitmişti. Ölenlerle kalanların birbirinden farkı yoktu. Mademki biri yaşadığı halde yok olabiliyordu, öbürü de yok olduğu halde yaşayabilirdi.
O gece hayâlimde sağlarla ölülerin birindeki varlık, ötekindeki yokluk esasları öyle bir birleşmişti ki, ateşi kırk dereceyi geçen bir hastanın vehim dediğimiz ölçüsüz hassasiyetiyle, ölüleri dirilerden daha mükemmel ve tam bir fiilin şartları içinde yaşıyor farzettim.
Odamın kapısını, küçüklüğümden kalma tabiî bir sevkle sımsıkı kapamış ve eski bir konsol üzerinde duran altı mumlu iki şamdanın bütün mumlarını yakmıştım. Odanın bir köşesinde bir koltuğa gömülmüş, düşünüyordum. Derin bir suda yüzerken bir anda altında kaç kulaç su bulunduğunu düşünüp bütün kuvvet ve cesaretini kaybeden bir yüzücü gibi, o anda benden başka içinde kimse bulunmayan yirmi odalı evi düşünüyor ve korkup korkmadığımı kendime soramıyordum. Ta karşımdaki duvarda, kızkardeşimin ufak bir fotoğrafıyla, büyük babamın adam boyu, yağlı boya bir resmi vardı. İki ölünün resimleri...
Gözlerim resimlerden mâziye aktı. Kızkardeşim elinde hafifçe ısırılmış bir elmayla yanıma geldi ve bir ayağını arkaya, bir elini omuzuma atarak yalvarmaya başladı: - Kuzum ağabeyciğim, büyükbabamın sana verdiği bir lirayı ver de, sana bu elmayı vereyim. Biraz ısırdım amma ziyânı yok..

***8226; ***8226; ***8226;

Büyükbabamın ölüsünü hamama koymuşlardı. İşte halamın oğluyla beraber ölüyü görmek için bahçeye çıktık ve hamamın yüksek penceresine bir merdiven dayayarak içeriye göz attık. Çocuk merakı... Büyükbabam, teneşirde upuzun yatıyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar baktığım ölüden bana çarpan şey, yalnız sakalları; sapsarı derisinin üstünde tane tane yapıştırılmış gibi duran seyrek ve beyaz sakalı oldu. Ölü bir tenden fışkıran, kurumuş otlar gibi ölü ve kıvırcık teller... Yıllar önce ölmüş bir insanın toprak altında çürümüş eczasını birleştiren muhayyilem, onu diriltti de... Birden sezdim ki, oturduğum oda büyükbabamın sağlığında hiç çıkmadığı, işte tam şu karşıki kanepede Fuzulî Divanını okuduğu oda... Büyükbabam köşesinde, Fuzulî Divanını okuyor... Aman Allahım, o sakal, o sakal... Seyrek, beyaz, kıvırcık... Gözlerinde gözlüğü... Kitabın, kenarları yenmiş siyah kabında tırnaklarının çizgisine kadar tanıdığım uzun, ince, fildişi gibi solgun parmakları duruyor. Elbisesi, ayakkabıları, o, o, Büyükbabam... Bir anda tam ve katı bir hakikât elbisesine bürünmüş zehirli bir duygu, tıpkı çukuruna giren bir bilye gibi beynime oturdu ve kulağıma şöyle fısıldadı:
- Kim demiş sanki, ölüler yaşamıyor? Şu anda sen Büyükbabanı ta karşında görmüyor musun? Yaşasaydı nasıl görecektin? Yine böyle, değil mi? O zaman belki biraz daha açık, daha tabiî, varlığına daha inanmış olarak görecektin! Mâdemki şimdi onu müphem de, bulanık da olsa yine görebiliyorsun, bu görüşün biraz daha tekâmül ettiğini farzet! Biraz daha tekâmül, biraz daha tekâmül... Tekâmülün hududu var mıdır? Boyuna tekâmül... Ne oldu? Büyükbaban bütün varlığıyla karşında, değil mi? Karşındaki vücuda inanıyorsun! Şimdi kalk ayağa, yürü Büyükbabana doğru! Yaklaş, uzat parmağını! Gözlerin öyle ayân görüyor ki, parmağını uzattığın zaman bir cisme değeceğinden eminsin! Dur şimdi, sakın bu emniyet hissini kaybetme; bu hissin üzerinde dur! Tekâmül, biraz daha tekâmül... Tekâmülün hududu yoktur. İşte elin bir maddeye değdi. Büyükbabanın ellerini tuttun! Sesini duymaya gelince, onun sesi çoktan beri kulağında... Dinle, sana ismini söylüyor! Kulak ver, buldun mu o sesin âhengini? Hiç kaçırma! Bu duygunun üzerinde ısrar et! Tekâmül... Ve işte konuşmağa başladın. Onunla konuşuyorsun! Görüyor, dokunuyor ve işitiyorsun! Demek ki, Büyükbaban yaşıyor. Bu kadar açık gördüğün, ellerini avucunda tuttuğun ve sesini beyninde dinlediğin bir vücut var değilse, o halde hiçbir şey var değil.. Bana var olan bir şey göster! Meselâ şu masa... Ben diyorum ki, masa yoktur! Gözünle görüyorsun, değil mi? Gözünle gördüğün şeyin o olduğunu ne biliyorsun? Çünkü elinle de dokunuyor, vurduğun zaman sesini kulağınla da duyuyorsun! Beş duygunla birden onun varlığını kaydediyorsun. Halbuki tutmak ayrı, görmek ayrı... Tuttuğun şeyi nasıl görebilirsin? Duymak ayrı, tutmak ayrı... Duyduğun şeyi nasıl tutabilirsin?
Bütün bu anlayış vâsıtaları, birbirini kontrol etmek hakkına mâlik değil... Hepsi kendi cinslerinden bir vâsıtayla ayrı ayrı kontrole muhtaç... Beş duygumuzun müşterek ve tek bir duygu halinde, bir varlığın künhüne yalnızca varabilen bir altıncısı nerede?
Farzet ki, gözün kör, kulağın sağır, uzviyetin de, donmuş bir parmak gibi dokunduğu yerin temasını hissetmeyecek kadar uyuşuk... Şimdi senin için dünya boşluk gibi bir şeydir. Fezanın ta kendisidir. Yere basmıyorsun, çünkü ayakların duymuyor. Gözün görmüyor ve kulağın işitmiyor. Havada yürür gibi yürü! Önüne bir duvar geldi. Çarp!... Ne malûm çarptığın? Çarptığını duymayacaksın ki, duvar yoluna engel olabilsin. Sen kendini yürür farzettikten sonra yürümediğini sana kim ispat edecek? Yere düştün! Ne malûm? Sen kendini, yerde yattığın halde bile göğe doğru bir yol istikâmetinde yürüyor bildikten sonra... Hissediyor musun? Bak, bir kaç duygunun iptaliyle kâinat ne hale giriyor? Fizik varlıklar nasıl hacimsiz bir satha ve sonra satıhsız bir fezaya doğru gidiyor? Hani bunların hepsi vardı? Birkaç hissimiz iptâl edilir edilmez nereye gittiler? O hâlde yok, değil mi, hiçbir şey yok... İster öyle diyelim, ister herşey var diyelim. Herhalde herşey var diyelim. Gözümüzün görmeyeceği ve kulağımızın duymayacağı şekilsiz vücutlar ve vücutsuz şekiller var... Bilhassa ölüler ve mâzi var... Hassasiyetimiz bir kere tabiînin üstüne çıkınca bizim için yepyeni bir âlem başlayacaktır. Girelim o âleme! Orada kaçırılmış bütün ânlarımızı, mazimizi ve ölülerimizi bulacağız. Sağır bir odaya kapandığımız zaman dışarıda uğuldayan şehirden ne kadar eminsek, ölülerimize de o kadar inanalım! İçinden bir kere geçip, bir daha görmediğimiz bir sokakla, bir ölünün farkı ne? O sokağı görmediğimiz ve bir daha görmeyeceğimiz halde yerinde sanıyoruz da, ölülerimizi, belki göreceğimiz halde yok biliyoruz. Bir inanış farkı...
Ölüler yaşıyor, ânlar yaşıyor; bütün hisler, fikirler, heyecanlar fezada, aklın gidemeyeceği kadar uzak ve başka bir iklimde ve muallâkta, dumandan buz haline geçmiş billûr ve sivri kayalıklar şeklinde yaşıyor, herşey yaşıyor..."

helios_helios 28.05.08 17:30

DÖRT KÖŞE MEYDAN- Necip Fazıl KISAKÜREK
***8230;***8230;***8230;.
Yarabbi; (11 Mayıs 1953 Pazartesi akşamı, Ankara Hapishanesi revirinde dişçi odası, saat 7.30) bu satırları karaladığım, şu anda, senden, bu dünya cehennemine bir kartpostala bakar gibi, yanmadan ve kavrulmadan, sadece ibret ve haşyet gözüyle baktıracak ruh kuvvetini istiyorum. Yarabbi, bu kuvveti bana ver; ve içinde yandığım alevleri, onlardan alınacak ders ve ahlâk mahfuz, içimde kartpostallaştır! Onu kendime ve bütün dünyaya, senin için, hikmetlerin adına, emniyet ve hâkimiyetle gösterebileyim...
Ah, bu dört köşe meydanın, çepçevre dört çizgi halindeki yollarında duyduklarım!.. Eğer Allah ile aramdaki sırların hududunu örselemek korkusu olmasaydı, birkaç kelimeyle sizi fena edebilirdim. Tek kelime dinleyemez hâle gelir ve etinizden kılçık çeker gibi, bu bahsi kafanızdan atmaya, çıkarmaya, itrah etmeye, kayyetmeye mecbur kalırdınız.
Var ne, yok ne, ayniyet ne, zıddiyet ne, tek ne, çift ne, adet ne?...
"- Hiçbir nefse takatından fazla yüklemem!"
Buyuran Hakka ne diyebilirdim?.. Çekiyordum, çekecektim. Halimden sadece (fizyolojik) bir iki tezahür kaydedeyim: Sinirlerim o hâle gelmişti ki, dört köşe meydanın pencerelerinden gözüme çarpan Malatya ışıklarını sarımtırak beyaz değil de, kırmızı, kan rengi kırmızı görüyordum. Süt beyaz kara baksam yine o renk... Ve dehşetler içinde görüyordum ki, yatağımda veya dışarıda ve daima herkesten gizliyordum ki, gözyaşları, artık gözümden, (firijider)den çıkmış gibi, buz gibi gelmektedir. Katiyen insanı kandırmıyan ve cümudî bir bünyeden sızdığı hissini veren bu soğuk, buzdan soğuk göz yaşlarını, 40 küsur yıllık hayatımda ilk defa olarak, Malatya'da görüyordum. Bir müddet sonra, Kâinatın Efendisine, Peygamberlerin Başbuğuna ait bir düstur olarak öğrendim ki, en makbul gözyaşı, ruhanî gözyaşı buymuş; gözden buz gibi gelen yaş... Fakat ben kendimi böyle bir hâle lâyık görmediğim için teselli hissemi çıkaramıyordum.
Bu hâlin, farkındasınız, ruhî arazlarını tam anlatamıyorum; onlar bende kalacak, belki tohumlaşıp, nice esere gövde verecek, fakat aslâ oldukları gibi gösterilmeyecek ve dudaklarımın ucunda kalmış olarak benimle mezara girecektir. Fakat sakın bunları, telâfisi derhal mümkün ve çoğu maddeye bağlı dünya sıkıntılarına ait şeylerden doğma sanmayın!
Elektrikleri kesilmiş evim, açlığa bırakılmış çocuklarım, matbuat isimli esatirî yalan ve tezvir makinesine duyduğum hınç, dâvamızı içeriden ve dışarıdan sürükledikleri çıkmaz, çamaşırlıktaki namaz takkelerine kadar didiklenen Müslümanların hâli, artık bana "Mektubunu aldım, fakat ürküyorum, cevap veremem" demekten bile korkan dostların vaziyeti... Bütün bunlar belki sıkıntılarımın başıydı, ilk kritikleriydi. Fakat yangın çıktıktan sonra bunlara yer kalmadı. Bunların hepsi birden ikinci plâna geçti. Sadece ilâhî hikmet, mücerred çile, yanmak için yanmak, Allah için yanmak... Bunlar kaldı. Bunlar ve ben... Bulunmazı bulmaya, düşünülemezi düşünmeye, muhali kurcalamaya mahkûm ben:
-Nokta ne, çizgi ne, satıh ne, cisim ne, renk ne, ışık ne, ruh ne?.."

tartanya 04.06.08 13:26

hiç bişi anlamadım :P

deniz_25710 07.06.08 14:20

erkek erkege
 
2 haftalık evli bir çift.. Adam bir akşam yalnız başına çıkıp arkadaşlarıyla eğlenmek ister.. Karısına; "Sevgilim, ben çıkıyorum" der.

Evden çıkmak üzere kapıya yöneldiği sırada karısı sorar; "Nereye gidiyorsun hayatım?"

Adam soruya duraksamadan; "Bara gidiyorum bi tanem arkadaşlarımla bişeyler içeceğiz.." diye yanıt verir.

Karısı hemen sevecen bir ses tonuyla "Aman da aman benim kocacığım içki mi istiyormuş!" diye hemen minibar'a koşar ve 12 ülkeden 25 degisik içki çeşidini adamın karşısına koyar...

Adam bunun üzerine; "Benim düşünceli tatlı sevgilim. Çok teşekkür ederim, ama barda... Biliyorsun.. Buz gibi bardakta...."

Adam daha cümlesini bitiremeden kadın hemen mutfağa koşar, derin dondurucudan çıkardığı bardağı koşa koşa adama getirir.. "Aman da aman benim aşkım içkisini buz gibi bardakta mı içmek istiyormuş.. Al bakalım." diyerek bardağı adama verir.

Adam şaşırmış vaziyette; "Benim güzel kurabiyem. Ama barda buz gibi içkimi içerken yanında yediğim çerezler. Bilsen canım nasıl çekti. Sana söz, 2-3 saat içinde döneceğim."

Kadın; "Aman da aman benim canımın içi kocacığım çerez mi istiyormuş." der ve koşa koşa içeri gider.

Döndüğünde bir tepside 15 çesit çerez, fıstık, fındık, ne ararsanız tabaklara koyup adama getirir. Adam artık dudaklarını ısırmaya başlamıştır ve son bir güçle kadına der ki; "Ama benim güzel meleğim, barda biliyorsun hani arkadaş arkadaşa ortamda. Erkek erkeğe bi muhabbet vardır bilirsin, hani biz kendi aramızda biraz "rahat" konuşuruz.." der.

Ve bunun üzerine kadın ona gülümser; "Aman da aman benim bitanecik kocacığım erkek erkeğe rahat muhabbet etmek mi istiyormuş. O zaman... bana bak oğlum! al şu lanet olası ıçkini bardağına doldur ve çerezlerini de ye zıkkımlan, hiçbiryere gitmiyorsun anladın mı? koççççum!!!!!"

adriamis 07.06.08 15:12

'düşündümde yok olan şey var artık ' gerçekten çok güzel ve etkileyici bir söz yazının tamımıda çok güzel bizimle paylaştığın için teşekkürler.

deniz_25710 08.06.08 17:16

yalnız'ın durumları
sen herşeyi süpürebilirsin; sonbaharı süpüremezsin,
yalnızsa, sürekli bir sonbaharı süpürür hep.. düşünemezsin.

yanar sobasında yalnız'ın üşüyen bakışları.
lambasında karınlığa dönük bir ışık titrer sönük-sönük.
penceresi dışına kapanmıştır, kapısı içine örtük.

yalnız, bin yıl yaşar kendini bir an'da.

yalnız'ın nesi var, nesi yoksa tümü birdenbire'dir.

yalnız, bir ordudur kendi çölünde..
sonsuz savaşlarında hep yener, kendi ordusunu.

yalnız'ın sakladığı bir şey vardır;
boyuna yerini değiştirir, boyuna onu arar...
biri bulsa diye.

yalnız, hem bilgesi, hem delisidir kendi dünyasının.
ayrıca; hem efendisi, hem kölesidir kendisinin.
tadını çıkaramaz görece'siz dünyasında hiçbirisinin.

yalnız, sürekli dinleyendir söylenmemiş bir sözü.

sözünde durması yalnız'ın yalancılığıdır kendisine..
hep yüzüne vurur utancı. o yüzden gözlerini kaçırır
gözlerinden.

yalnız'ın odasında ikinci bir yalnızlıktır ayna.

yalnız, hep uyanır ikinci uykusuna.

yalnız, kendi ben'inin sen'idir.

bir sözde saklanmış bir yalanı, bir gözde
okuduğundan bakmaz kendi gözlerine bile.

her susadığında o, kendi çölündedir.

kendi öyküsünü ne anlatabilen, ne de dinleyebilen.
kendi türküsünü ne yazabilen, ne söyleyebilen.

bir zamanlar güldüğünü anımsar da...
yoğurur hüzün'ün çamurunu avuçlarında.

yalnız, aranan tek görgü tanığıdır
yargılanmasında kendi davasının..
her duruşması ertelenir kavgasının.

yalnız, hem kaptanı, hem de tek
yolcusudur bakmakta olan gemisinin..
onun için ne sonuncu ayrılabilir gemisinden,
ne de ilkin.

yalnız'ın adı okunduğunda okulda ya da yaşamda..
kimse, (burada) diyemez.. ama yok da..

uykunun duvarında başladı..
önceleri bir toz gölgesi sanki; sonra bir yumak yün gibi.
ama şimdi iyice görüyor örümceğin ağını gün gibi.

yalnız, duymuş olduğunun sağırı, görmüş olduğunun körüdür..
ölür, ölür öldürür.. öldürür, öldürür ölür.
duyduklarını unutur, duyacaklarını düşünür.

yalnız'ın adına hiç kimse konuşamaz..
o, kendi kendisinin sanığıdır.

yalnız, önceden sezer sonra olacakları..
paylaşacak biri vardır; anlatır, anlatır ona olanları,
olmayacakları.

her leke kendisiyle çıkar.

yalnızlık paylaşılmaz.
paylaşılsa yalnızlık olmaz.


özdemir asaf

dost 13.06.08 17:51


Bana Mutlu Olmak Yaramıyor Anne....

Bütün vitaminlerimi aldım söylediğin gibi;A-vitamini,B-vitamini,C-vitamini...Senin sevdiğin gibi topladım saçlarımı..Aynaya baktığımda ağlamamaya çalıştım..Ama olmadı...Hergünkü gibi,bugünde hayatın yan etkileri devam etti üzerimde....

Bir elimde özlemlerim,bir elimde yitirdiklerimin enkazları...Sabun köpüğü gibi kayıp gitti avuçlarımdan sevinçlerim..Yine başaramadım anne..Yine sevmek boğazımda düğümlendi...Ne yaptımsa gideremedim acısını...

Sadece bir gün istemiştim...Mutlu olmak için bir gün çokmuydu sence..Bir kelebeğin ömrü kadar kısa sürsede inadına yaşamak istemiştim...Oysa ne büyük bir özlemle kucaklamıştım,beklemeyi bile onunla sevmiştim..Şimdi yarım kalmışlıkların gölgesinde ince ince sızlıyor içim...Benim mutluluklarım camdan...En ufak bir esintide parçalanıyor..Kırıkları yüreğimi kanatıyor...Bana mutlu olmak yaramıyor anne...

Bir mezar taşı kadar soğuk bedenim...İçimde kasırgalar,fırtınalar kopuyor..Daha ne kadar dayanabilirim sence...Senin ördüğün hırka var üzerimde..Hep sıcak tutar demiştin verirken gülümseyerek...Yüreğim üşüyor ısıtamıyorum...

Sevmek Bana Yaramıyor Anne...

................................

leonking90 04.07.08 16:16

Akrep ve Ahtapotun Dillere Destan Aşk Hikayesi
 
Akrep ve Ahtapotun Dillere Destan Aşk Hikayesi


Çok uzak bir adada yaşayan güzeller güzeli ahtapot ve çok yakışıklı bir akrep birbirlerine aşık olmuşlar. Fakat ikisi de birbirinden korkuyormuş. Ahtapot akrepden onu zehirli iğnesiyle sokar diye , akrep ise ahtapotun uzun kolları onu boğar diye***8230;Fakat daha fazla dayanamayarak ikiside birbirlerine kollarını uzatmışlar. Ahtapot ***8220;en kötü ihtimalle bir kolumu veririm, nasıl olsa yerine yenisi gelir***8221; diye düşünmüş. Akrep ise ***8220;Onun için kendimi feda edebilirim***8221; demiş. Birbirlerini çok seviyorlarmış. O kadar mutlularmış ki bütün ******lar çok kıskanıyormuş onları...
Zamanla akrepden sıkılmaya başlamış ahtapot, aklında açık denizler varmış hep. Oralara gidip başka ******larla tanışmanın hayalini kuruyormuş. Güzelliğini bu şekilde geçirmemek için Okyanuslara doğru yüzmeye başlamış. Terk edilen akrep günlerce sahilde onun dönmesini beklemiş. Ardından çok ağlamış fakat göz pınarları olmadığı için, hep içine akmış göz yaşları. Okyanusların en güzel sularında süzülen ahtapot yeni yerler gördükçe işte gerçek mutluluk diye düşünüyormuş içinden. Akrebi çoktan unutmuş. Derken birden bir balıkçı ağına dolanmış olarak bulmuş kendisini. Kurtulmaya çalıştıkca daha çok dolanıyormuş. Onu gemiye çekmişler. Balıkçılar ahtapotun kollarını kesip geri denize atmışlar. Kesilen kollarıysa içki masalarında meze olarak kullanılmak üzere bir restorana satılacakmış. Canı çok yanan ve ne yapacağını bilemeyen ahtapot eski aşkı akrebe dönmeye karar vermiş fakat kolları olmadığı için yüzemiyormuş artık. Terk edilen akrepse onsuz olmaktansa ölmeyi tercih etmiş ve zehirli iğnesiyle kendisini sokmuş. Diğer ******lardan yardım isteyen ahtapot akrebe ulaşmak üzereymiş. Akrebin yanına vardığında ise akrebi ölmek üzereyken yakalamış. Akrep son nefesini verirken ***8220;evet işte ben bu güzellik için kendimi feda ettim***8221; demiş içinden. Gerçek aşkının akrep olduğu anlamış ahtapot. Ama artık ne ahtapotun onu saracak kolları kalmış , ne de akrebin onu tekrar sevebilecek kalbi...
Herşey zamanında yaşandığında güzeldir...

masal_1 07.07.08 13:33



ŞAİR HASAN HÜSEYİN İLE ÖĞRETMEN AZİME'NİN AŞK HİKAYESİ
Büyük Türk şairi Názım Hikmet***8217;in ölümüyle yolları kesişen iki insanın aşk hikáyesini... O yıllarda bir edebiyat öğretmeninin solcu bir şaire áşık olması, öyle sıradan bir şey değildi. İnsanın aşkının arkasında dimdik durması ise, pek çok kişiyi öfkeye boğmaya yetiyordu. Mücadelelerle geçen bir hayatın ortasında Hasan Hüseyin***8217;in şiiri gibi tertemiz bir aşk...

TARİH 3 Haziran 1963.Yer Uşak. Akşam saatleri... 30 yaşındaki Azime Karabulut, Uşak Lisesi***8217;nde edebiyat öğretmeniydi. Evliydi. Eşi Hulusi, ilköğretim müfettişiydi; bir aydır evinden uzaktı; Eşme***8217;deki okulları denetliyordu.

İki çocukları vardı; oğulları dört yaşındaki Ufuk ve kızları iki yaşındaki Barış.

Çocukların karnını doyurup uyuttuktan sonra bahçeye çıktı Azime.

Türlü türlü kuşlarla bezeli yörük kilimine bağdaş kurup oturdu. İçi sıkkındı. Neden olduğunu bilmiyordu. Kalktı, kuyudan su çekip çiçeklerini suladı. Saatler gece yarısını gösteriyordu. Hálá uykusu yoktu. Evin salonundaki radyoyu açtı, sürekli kanalları değiştirdi.

Birden...

Kanallardan birinde bir haber:

Büyük Türk şairi Názım Hikmet öldü.

Donup kaldı. Kendine gelince bahçeye zor attı kendini. Çocukluğundan beri şiirlerini her yerde arayıp okuduğu büyük şair ölmüştü işte.

Sessizce ağlamaya başladı. Öksüz kaldığını hissetti. O anda aklına, son dönemlerde sık sık okuduğu, korkusuzluğunu Názım Hikmet***8217;e benzettiği bir şairin adı geldi: Hasan Hüseyin.

"BU ŞAİRİ TANIMALIYIM"

Hasan Hüseyin adını ilk, 1959 yılında Dost Dergisi***8217;nin şubat sayısında yer alan "Ağustos Şiiri"nde görmüştü.

Azime o gece, ayın ve yıldızların altında Hasan Hüseyin ve Názım***8217;ın şiirlerini okudu.

Şafak sökmeye başlayınca korktu; ya Názım Hikmet gibi Hasan Hüseyin***8217;i de yok ederlerse, ya sustururlarsa?

Kızı Barış***8217;ın sesiyle kendine geldi. Sabah olmuştu. Çocuklarıyla kahvaltı yaptı.

O gün okulda ders yılı sonu sınavları vardı.

Okula gitti. Acısını konuşacak kimsesi yoktu.

Eve dönerken kararını verdi; Ankara***8217;ya gidecekti; Hasan Hüseyin***8217;i görecekti. Hiç tanımadığı, yüzünü görmediği, kim olduğunu bilmediği bir şairin elini tutacak, ona yalnız olmadığını söyleyecekti.

Bir de merakı vardı; kanını tutuşturan sıcaklığı yaratan bu şiirlerin arkasındaki adam kimdi? Hemen o akşam gidecekti, gitmeliydi, yarın geç olabilirdi.

Barış***8217;ı omzuna aldı, Ufuk***8217;un elinden tutup tren istasyonunun yolunu tuttu. Kanatlanmış gibiydi. 5 Haziran sabahı Ankara***8217;daydı.

Ankara kocaman bir kent. Hasan Hüseyin***8217;i nasıl bulacak? Solcu şairi kim bilir; olsa olsa Türkiye İşçi Partililer.

Polise sordu: "TİP Genel Merkezi neredeydi?" Polis tarif etti.

Parti binasından içeri girerken heyecanlıydı, saçlarının dibi, burnunu ucu terliyordu.

Barış kucağında, Ufuk yanındaydı. Partililer bu manzara karşısında şaşırdı. Şairin nerede olduğunu bilemediklerini söylediler.

Tam çıkacakken, adını sonradan öğreneceği şairin yakın arkadaşı Kemal Çiftler ile karşılaşması hayatının yönünü değiştirecekti.

Hasan Hüseyin iki hafta önce Ankara***8217;dan gitmişti. Ne zaman geleceği belli değildi. Azime, tren istasyonunun yolunu tuttu, Uşak***8217;a döndü.

MEKTUPLAR... MEKTUPLAR

Temmuz ayının sonu; 27 Temmuz.

Hasan Hüseyin***8217;den mektup vardı.

"Azime Karabulut merhaba!"

Mektup beş sayfaydı.

"Sana ve senin gibi duyup düşünenlere binlerce selam. Sizlere layık olamamak korkusuyla titrediğimi duyuyorum. Ah, ne iyisiniz, ne yiğitsiniz sizler..."

Azime şaşkındı. Hem mektuba hem de coşkun bir sel gibi akan mektuptaki dizelere. Heyecandan ağladı. Hemen oturup yanıt yazdı. Bir de oğlu ve kızıyla çekilmiş fotoğrafı koydu zarfa. Yanıtı gecikmedi.

Üstelik o da bir fotoğraf göndermişti.

Azime, Hasan Hüseyin***8217;i o fotoğrafta gördü ilk; gür beyaz saçları, basık izlenimi veren burnu...

Heyecandan titriyordu. Yanıtını beklemeden ardı ardına mektuplar yazdı. Hasan Hüseyin de ilgisiz değildi.

Şairin ikinci mektubu "Sevgili Azime" diye başlıyordu.

Üçüncü mektubunun tarihi 7 Ağustos 1963 idi. Şair mektubunu saat 03.00***8217;te kaleme almıştı.

Ve mektup, "Benim Azimem!" diye başlıyordu.

"Seni sevdim, seviyorum. Seni anlayarak seviyorum. Bunu bugün söylüyorum sanma. Ben sevmem böylesi laflar etmeyi. Hele, hiç sevmem mektup yazmayı. Seni seviyorum diyorum, anlıyorsun değil mi? Bu benim için zor bir itiraf...

Sen biraz yarınımsın benim. Biraz değil yarınımsın Azime. Sana Azimem diyorum anlasana! Seni anlayarak seviyorum Azime. Düşün ki yüzünü görmedim daha. Kimseden de sormadım seni. Seni kendi sözlerinle tanıyorum, bir de yolladığın resimden...

Geç mi kaldık? Yoo... Bu da bizim gerçeğimiz."

"SESİNİ DUYMALIYIM"

Şairin son mektubundan sonra Azime bir yol ayrımına geldi. Kaçışı yoktu, koşa koşa polis karakoluna gitti. Telefon sadece karakolda vardı.

Sesini duymak istiyordu sevdiği adamın.

Akis Dergisi***8217;ni aradı; Hasan Hüseyin dergide redaktör olarak çalışıyordu.

20 dakika bekledi telefonun bağlanmasını. Sonunda bağlandı. Kendini su içinde hissetti. Korkuyordu: "Ya sesim çıkmazsa?"

Toparlandı hemen:

Sonunda konuşuyor muyuz, senin sesin mi bu? Evet, benim, ben Hasan Hüseyin Korkmazgil.

Bu kadar sıcak mıydı sesin?

Ufak bir kahkaha sesi. O sıcak gülüş aklını başından aldı Azime***8217;nin.

Ama yine de kontrolü kaybetmek istemiyordu; şiirini, yazdıklarını yıllarca izlemek başka, giderek sevmek de başkaydı, ama...

Evliydi, iki küçük çocuğu vardı ve 30 yaşındaydı.

Şair, "Atla gel, çocuklarını yanına al gel, yeni bir hayat kuralım" diye ısrar ediyordu.

Fısıltıyla "Düşüneceğim" diye telefonu kapattı Azime. Ter içindeydi. Bitkindi. Eve dönerken, gömlek cebindeki şairin fotoğrafını çıkarıp baktı. Ağladı.

Hasan Hüseyin***8217;i sevmekle, şimdiye dek sahip olduğu sevgileri yitirecek miydi? Birkaç gün Azime ne mektup yazdı ne telefon etti.

Şair Hasan Hüseyin ise mektup yazmayı sürdürdü. "Gel" diyordu hep. "Gel birlikte düşünelim."

Azime çocuklarını düşünüyordu. Kocasını düşünüyordu. Anlayabilecek miydiler bu aşkı. Kocası, onuruna yedirip de "Haydi git" diyebilecek miydi? Ya babalar, anneler, akrabalar... Göze almak kolay mıydı, çekip gitmeyi?

Günler boyu kendini kırlara attı. Deliler gibi dolaştı akarsu kıyılarında, pınar başlarında. Ürpererek uyandığı rüyalar gördü. Artık dayanamıyordu. Kararını önce ailesine açmaya karar verdi.

Kardeşleri ilkokul öğretmenleri Necati, Ömer, Mustafa ne olursa olsun yanında olduklarını söylediler. Babası pek sesini çıkarmadı. Annesi, "İnsanın başına kar da yağar, boran da savrulur" dedi. Yüreklendi.

Hemen koşup telgraf çekti sevdiğine: "Geliyoruz!"

İLK KARŞILAŞMA

17 Ağustos 1963.

Ankara Tren İstasyonu.

Azime***8217;nin kalbi duracak gibi. Annelerinin içindeki yangından habersiz çocuklar sevinçliydi, yine Ankara***8217;ya geldikleri için.

Tren istasyona girdi.

Azime***8217;nin yüreği kıpır kıpır; şiir ile başlayıp mektupla devam eden bir sevdanın peşinden koşup Ankara***8217;ya geldiğine inanamıyordu. Üstelik daha yüzünü bile görmemişti sevdiceğinin...

İşte gördü onu Azime; gri kabarık saçları, genç enerjik yüzlü, ince bedenli bir adam telaşla tren vagonlarına bakıyor.

Emindi, "Kesin bu o" dedi içinden.

El sallarken, utanarak seyretti aşkını; ince dal gibi boylu boslu bir adamdı şair.

Azime telaşlıydı, bu kez iki elini de sallamaya başladı. Hah o da gördü işte. Göz göze geldiler.

Tren istasyonunun lokantasına oturdular.

Çocuklar kendi aralarında oynuyordu.

Sessizliği Azime bozdu:

"Yalnız mısın?"

Hasan Hüseyin güldü: "Ara sıra Hollandalı bir kızla..."

Azime***8217;nin yüzü duştu. Şair ekledi: "Hiç canım... Çilli bir kız işte!"

Gün boyu Ankara***8217;yı gezerek sohbet ettiler.

Azime çocuklarla Ulus***8217;taki Buhara Otel***8217;e yerleşti. Sohbetleri sabaha kadar otel lobisinde de sürdü. Ertesi gün yine buluştular. Birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı.

Azime henüz eşinden ayrılmadığı için, o ilk ziyarette Hasan Hüseyin***8217;in elini bile tutmadı.

EVLENİYORLAR

Birkaç gün sonra Uşak***8217;a döndü. Okuldaki görevini sürdürdü. Bu arada zor bir süreç sonunda eşinden boşandı.

Sadece evinde değil, Uşak***8217;ta da sorunlar çıktı. Edebiyat öğretmeninin bir solcu şaire áşık olması, halk arasında yer yer öfkeli çıkışlara neden oldu. O, aşkının arkasında dimdik durdu.

Uşak***8217;ta sorunlarla boğuşurken, 10 Haziran 1964 günü hayatını değiştirecek teklifi aldı. Hasan Hüseyin evlilik teklif etti. Aynı gece çocuklarla yine Ankara***8217;nın yolunu tuttu.

11 Haziran***8217;da Altındağ Evlendirme Memurluğu***8217;nda evlendiler. Törende sadece beş arkadaşları vardı. Azime çocuklarını alıp Ankara***8217;ya yerleşti. Bir yıl sonra oğulları Temmuz doğdu.

Ve Azime, eşi Hasan Hüseyin ve çocukları Ufuk, Barış ve Temmuz ile kirletilmemiş mutlu bir hayat yaşadı...

SONER YALÇIN

masal_1 07.07.08 17:07

Aşk Üstüne

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargı*ırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. ((((Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil)))). Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....
NAZIM HİKMET

dost 07.07.08 18:01

Ben Daha Çok........

Ben daha çok uçurum kenarlarinda açan diri yaban çiçeklerini sevdim.
Uzanip kokusunu içine çekerken, uçuruma düsme tehlikesiyle karsi karsiya kalindigi için.

Ben daha çok sonbaharlari sevdim.
Olgun asklara yataklik yaptigi için.

Ben daha çok sonu hüsranla biten asklari sevdim.
Yepyeni asklara bereketli bir toprak olacak kadar yikimi sagladiklari için.

Ben daha çok masum günahlari sevdim.
En dehsetli hazlarin ardindan girilen günahin vicdana yapacagi baskilarla bogusulmasi gerektigi için.

Ben daha çok aci çeken insanlari sevdim.
Acilarin onlari olgunlastirip daha iyi bir insan haline getirecegini bildigim için.

Ben daha çok kalabaliklari degil yalnizligi sevdim.
Içimdeki benle rahatça arkadaslik edebilmemi sagladigi için.

Ben daha çok bahtsiz insanlarin kahramani oldugu kitaplari sevdim.
Mutluluklarin büyük bedelleri oldugunu bana çok iyi anlatabildikleri için.

Ben daha çok derinlikleri sevdim.
Hayatin gizleri ve mutluluklarin ipuçlarini orada buldugum için.

Ben daha çok ölüme yakin duran ve ondan korkmayan insanlari sevdim.
Hayatin ne kadar ***** bir sekilde yasanmasi gerektigini iyi bildikleri ve keskeleri az oldugu için.

Ben daha çok gerçekleri degil, hayalleri sevdim.
Hiçbir gücün hayallerime kelepçe vuramayacagi için.

Ve ben daha çok güvenin yerine özgürlügü sevdim.
Güvensizlik içinde bile özgürlügün insana daha çok yakistigina inandigim için....

...........................

eylul64 07.07.08 23:16

dost,leonking, masal hepinize cok tskler emeginize saglik yüreginize saglik cok begendim ,cok cok tskler arkadaslar:) saolun yeni paylasimlainizi bekliyorum.....

dost 16.07.08 18:31

Sevgi Emekmiş..

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda
anladım...

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak, dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..

Fakat,hakkedermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..

''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..

Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş
sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl zırıl
ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..

Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş
pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün
affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş...

...................

SAHmerdan 16.07.08 21:46

Bİr Kadını Ağlatmak..
 
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir
Aslında.Kadınlar her şeye ağlayabilir,
Bir filme,bir şarkıya,bir yazıya,..En az erkekler
Kadar yani.! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Ama o yüreğin değerini bilmemiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan
Teker teker batırır iğneleri yüreğe..!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının..!
Yutkunamaz, nefes alamaz; çünki o koca yumruk canını çok acıtır.
Gözleri buğulanır kadının sonra,Ağlamayacağım der içinden. Ama engel
Olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplanmaktadır birileri ne
Kadar karşı koyabilir kibir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden önce
Birkaç damla, sonra bir yağmur seli..Ve
Kadın ağlar; hemde çok..!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın!
Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın,,
O yüzden ağlar, ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla
daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez
Onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan
Kadınlar ağlamazlarsa ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren.!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki..!
Çünkü bilirler bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini .
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine
Sarılmayı***8230;..
Çok ağlayankadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça
İnandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.
Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni
Bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü,yenilmez,mağrur ve aşka inanmayan..
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
Hepsi kariyer derdinde olan. Çünki inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki.!
Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine
Sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi;
Hemde hiçbir zaman..! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.
E..O zaman niye sarılsınlar ki..!
O da kim , ne diye sormayın artık.
Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda KENDİLERİNE SARILIRLAR..?
Çünkü..!



Aziz NESİN..

SAHmerdan 17.07.08 01:16

Elveda Bitanem..
 
Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti yanmanin nedeni aksam yedikleri degil uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi. Bugün 2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti aslinda bunda geç bile kalmisti. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsiz uyanis bitmeli... Içinde bir muhakeme baslamisti, kendi kendine söyleniyordu:

***8220;Ona da haksizlik etmek istemiyorum belki hatali olan benim.... Bulunmaz Hint kumasi degilim ya, görünüs olarak himmm yakisikli çocuk denilecek biri hiç degilim.... Ama yaptim çok çalistim bitmesin diye kendimle mantigimla çok kavga ettim olmadi....***8221; Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekille giriyordu. Süratle giyinerek disari çikti, bugüne kadar hiç bekletmemisti onu simdide bekletmemeliydi. Istanbul soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu.Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yasayacaklarimizi biliyor onlar bile agliyor halimize.

Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadiköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmisti bulusma yerine. Birkaç dakikalik beklemeden sonra karsidan kiz arkadasinin geldigini gördü, simdi midesindeki agri daha da artmisti. Karsilama faslindan sonra Besiktas'a gitme karari aldilar, yolculuk sirasinda hiç konusmadilar; genç adam günesin yoklugunda grilesen denize bakiyordu. Genç kiz arkadasinin bu durgunluguna anlam verememisti, öyle ya nereden bilecekti bu gün ayrilik çanlarini çaldigini.

***8220;Üsüdüm***8221; dedi genç kiz, bu yolculuk boyunca edilen tek lafti. Besiktas'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kiz anlamisti kendisine bir sey söylenmek istendiginin... ***8220;Bana bir sey mi söylemek istiyorsun***8221; dedi, genç adamin gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçirarak ***8220;evet***8221; seklinde basini salladi.

Genç kiz daha da heyecanlanmisti. Biraz da sinirlenerek ***8220;söyle öyleyse ne diye bekliyorsun.***8221;

Genç adam içini çektikten sonra ***8220;sence biz nereye kadar gidecegiz, daha dogrusu biz iyi bir ikiliyiz***8221;

***8220;Bunlari sorma geregini neden duydun.***8221; dedi genç kiz.

Genç adam söze basladi: ***8220;bak canim bundan birkaç ay önce aksam saat 11:00 civariydi sanirim, hatirladin mi?

Genç kiz ***8220;evet hatirladim***8221; dedi, ama genç adam genç kizin sözünü bitirmesini beklemeden ***8220;o aksam seni düsünüyordum diger aksamlarda oldugu gibi senin için bir siir yazmistim onu o an sana okumak istemistim, sana telefon açtigimda siirimi bile dinlemeden simdi sirasi mi canim ya senin de isin gücün yok mu demistin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düsen bir boksör gibi olmustum sessiz kalip özür dileyerek telefonu kapatmistim. Daha sonra bu siiri benden hiç istememistin. Ve bunun gibi bir çok defa tartismamiz oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düstügümde arkadaslarimla birlikte sen de gelmis, Meral'in bana sen sanslisin Nalan sana bakar sözüne karsilik sinirli bir edayla ***8220;aaaa banane isim yok da sana bakacagim, annen baksin demistin bunu da hatirladin mi?***8221;

Genç kiz tekrar ***8220;evet***8221; dedikten sonra saskin saskin ***8220;evet ama bunlari neden hatirlatiyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kisiligim böyle, duygusalligi sevmiyorum . Ve hasta bakici gibi göründügümü de kimse söyleyemez.***8221;

Genç adam güldü ***8220;Evet canim bak burda haklisin, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi tasidigin müddetçe hasta bakici hemsire falan olamazsin.***8221;

Genç adam devam etti ***8220;bana simdiye kadar kaç kere sabahin erken saatlerinde güzel sözcüklerden olusan bir mesaj çektin, hiç hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusalligi sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanlari mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanlari mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah aksam, gece yani seni andigim her saat tatli sözcük mesajim vardi senin için biliyor musun? seninle ben ak ile kara gibiyiz***8221;

Genç kiz anlamisti, ***8220;yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?***8221;

Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdigin ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu düsünüyordu.

***8220;Hayir dedi sair olmani istemiyorum zaten olamazsin da; yalniz biz ayrilmaliyiz, ayrilirsak ikimiz içinde en hayirlisi bu olacak.***8221;

Genç kiz sasirmisti, ***8220;Neden ama ben seni seviyorum, senin de beni sevdigini saniyordum.***8221;

Genç adam iç çekerek ***8220;hayir canim sen esas beni sevdigini saniyorsun, eger beni sevseydin simdi burda baska seyler konusuyor olurduk.***8221;

Genç kizin gözleri yasarmisti, Genç adam cebinden çikardigi mendili uzatti, genç kiz göz yaslarini silerek kesik bir sesle ***8220;Sen bilirsin, umarim beni baska biri için birakmiyorsundur.***8221;

Genç adam ***8220;Nasil böyle bir seyi düsünürsün, senden baska olmadi ve uzun sürede olacagini sanmiyorum.***8221; Genç adam ve genç kiz iki sevgili olarak oturduklari masada artik iki yabanci gibi duruyorlardi. Istanbul yagmurlarla yikanirken yagmura iki sevgilinin umutlari da karisiyordu.

Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kiz ***8220;kalkalim istersen***8221; dedi.

Genç adam ben biraz daha burda kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kiz ***8220;tamam o zaman sana mutluluklar dilerim***8221; diyerek elini uzatti. Genç kizin sesi ve eli titriyordu genç adam ***8220;arkadas olarak beraberiz ama sen istersen tabi***8221; dedi. Genç kiz evet***8221; anlaminda basini salladi ayrilirken son kez sarildilar birbirlerine.

Genç kiz uzaklasirken genç adam masada dondu kaldi vakit ögleni bulurken yagan yagmur yerini günese birakmisti, ama genç adam titriyordu onu titreten açan günese ragmen esen rüzgar miydi, yoksa kalbindeki ayrilik acisi miydi. Saatlerce dolasti devamli kendini sorguluyordu hatayi bastan yaptim diyordu, ama yasadigi güzel günlerde olmustu.***8221;allahim***8221; dedi ***8220;allahim güç ver bana***8221;.

Dostlarini düsündü onlarin dediklerini düsündü. Arkadaslari sizler birbirine zit insanlarsiniz yol yakinken dönün bu yoldan dememis miydiler. Tabi ya dogru olani yapmisti. Saatler geçtiginde artik günes yerini yildizlara birakmisti, eve döndügünde yürümekten bitap duruma düsmüstü. Kendisini karsilayan annesine hiçbir sey söylemeden kendi odasina gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anilarin agirligi altinda eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkip ajansa gidecekti, bunun için uyumasi gerekiyordu.

Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayi basarmisti ve sabah 7'de saatin zirlamasiyla uyandi genç adam. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti, mesaj ve 10 tane cevapsiz arama vardi. Genç adam yorgun oldugu için duymamisti telefonunun sesini. Cevapsiz arama ve mesaj canimcim'dan gelmisti canimcim onun Nalana taktigi isimdi, heyacanla mesaji açti mesajda sunlar yaziyordu.......

***8220;Sadece onlari sevmeyi sevdim Hepsini onlarsiz yasadim da Bir seni sensiz yasayamiyorum Bu aski tek kalpte tasiyamiyorum Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek ölecegim, ELVEDA BIRTANEM.......***8221;

evet, genç adam sasirmisti, mesajin gelis saatine bakti sabahin besini gösteriyordu güldü kahkahalar atarak güldü onu tanidigi ve arkadas oldugu günden beri ilk defa bir siir aliyordu ve ilk defa bu saatte araniyordu....

Heyecanla hizli arama yapti, çalan telefonu yabanci bir ses açti.

Genç adam ***8220;Nalan ile görüsebilirmiyim***8221; dedi. Fakat karsidaki agliyordu, hiçkira hiçkira agliyordu; ***8220;Ben onun annesiyim yavrum, canim kizim bu sabah intihar etti. Gece odasinda birilerini arayip durdu, sabah odasinin isigini sönmemis görünce merak ederek odasina girdim, ama yavrum kendini asmisti.***8221;

Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin iki katini çekiyordu simdi. Oldugu yere yigilip kaldi.............

Birkaç ay sonra...

Iki doktor konusur. Doktorlardan biri digerine karsidaki hastanin durumunu soruyor ....

- haaa o mu, üç ay önce getirdiler elindeki cep telefonunu hiç birakmiyor, kendisi yüzünden bir genç kiz intihar etmis, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamli bir seyler yazip birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdigi numarayi aradim hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmis, ve gelen mesajlarda bir siir:
sadece onları sevmeyi sevdim.
hepsini onlarsız yaşadımda
bir seni sensiz yaşayamıyorum
bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum
sana yemin güzel gözlüm
sana yemin.
birtek seni sevdim
seni severek ölecegim.
elveda bitanem

perihan 17.07.08 01:28

sonu cok kötü, keske bu sekilde bitmeseydi, mutlu son olsaydi :(:(

paylasim icin tesekkürler

SAHmerdan 17.07.08 01:53

Karlar Prensi ve Güneşin Kızı..
 
Karlar prensi Güneşin kızına aşık olmuş, lakin birleşmelerine olanak yokmuş..
Biri soğuğun prensi Biride ateşin kaynağı..
Karlar prensi Birgün dayanamamış koşmuş sevgilisine kucaklamış onu, Oanda'da eriyi vermiş sevgilisinin kollarında..
Işte dünya ya ilk yağmur ozaman yağmış.. Bundan sonrada ne zaman yağmur yağsa güneş matem tutup ortadan kaybolurmuş..

Yağmur bitiminde ise gök kuşağı dünyanın bu en büyük aşkı anısını gökyüzüne boydan boya sararmış..

Gerektiğinde aşk uğruna insanın göze alamayacağı şey yoktur..!!

Anlayan Anladi bu Yazim mi..!!

perihan 17.07.08 02:02

Al***305;nt***305;:

SAHmerdan´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 67689)
Karlar prensi Güneşin kızına aşık olmuş, lakin birleşmelerine olanak yokmuş..
Biri soğuğun prensi Biride ateşin kaynağı..
Karlar prensi Birgün dayanamamış koşmuş sevgilisine kucaklamış onu, Oanda'da eriyi vermiş sevgilisinin kollarında..
Işte dünya ya ilk yağmur ozaman yağmış.. Bundan sonrada ne zaman yağmur yağsa güneş matem tutup ortadan kaybolurmuş..

Yağmur bitiminde ise gök kuşağı dünyanın bu en büyük aşkı anısını gökyüzüne boydan boya sararmış..

Gerektiğinde aşk uğruna insanın göze alamayacağı şey yoktur..!!

Anlayan Anladi bu Yazim mi..!!

Anladiysa eger o kisi o zaman sorun yok, süper bir anlatim olmus arkadasim bol sanslar ;)

eylul64 17.07.08 18:23

cok tskler kardesim:( yarinlarin aydinlik günesli olsun:)

cimbomlukiz87 17.07.08 22:08

Al***305;nt***305;:

SAHmerdan´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 67661)
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir
Aslında.Kadınlar her şeye ağlayabilir,
Bir filme,bir şarkıya,bir yazıya,..En az erkekler
Kadar yani.! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Ama o yüreğin değerini bilmemiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan
Teker teker batırır iğneleri yüreğe..!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının..!
Yutkunamaz, nefes alamaz; çünki o koca yumruk canını çok acıtır.
Gözleri buğulanır kadının sonra,Ağlamayacağım der içinden. Ama engel
Olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplanmaktadır birileri ne
Kadar karşı koyabilir kibir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden önce
Birkaç damla, sonra bir yağmur seli..Ve
Kadın ağlar; hemde çok..!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın!
Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın,,
O yüzden ağlar, ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla
daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez
Onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan
Kadınlar ağlamazlarsa ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren.!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki..!
Çünkü bilirler bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini .
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine
Sarılmayı***8230;..
Çok ağlayankadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça
İnandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.
Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni
Bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü,yenilmez,mağrur ve aşka inanmayan..
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
Hepsi kariyer derdinde olan. Çünki inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki.!
Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine
Sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi;
Hemde hiçbir zaman..! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.
E..O zaman niye sarılsınlar ki..!
O da kim , ne diye sormayın artık.
Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda KENDİLERİNE SARILIRLAR..?
Çünkü..!



Aziz NESİN..


coook güzel....kadinlari aglatan beter olsun.

dost 21.07.08 18:11

VazgeçtiM.....

Kaç gece yatağımda uykusuz,
Bir oyana bir bu yana dönüp durdum.
Görmek için düşümde hayalimde,
Duymak için sesini.
Kaç kere ellerim uzandı telefona.
Aşkı oyun bilirdin sen,aklıma geldi.
VAZGEÇTİM....

Gezip durdum perişan halde,
Kah sahillerde,kah cadde boylarında.
Hayal kurup sen diye,
Ağaçlara dağlara taşlara sarıldım.
Elleri güldürecektim halime,
İhanetin aklıma geldi.
VAZGEÇTİM....

Kahırdan başka ne vardı sanki verdiğin,
Acılardan zevk alır hale getirmiştin.
Yine de görmek için seni,
Şeytana uyup,bir daha bozacaktım yeminimi.
Vedalaşmadan gidişin aklıma geldi.
VAZGEÇTİM....

Açıp ellerimi yalvardım Tanrıya,
Bir defacık tutmak için ellerini,
Koklamak için saçlarını.
Adaklar adayacaktım evliyalara,
Umursuzluğun aklıma geldi.
VAZGEÇTİM....

Paylaştığımızı sandığım güzel günlerin hatrına,
Suçlu benmiş gibi,
Af dileyecektim gözlerine bakıp.
Her türlü cezana razı olacaktım.
Boynumu büküp,bi daha gelecektim kapına.
Başkasını sevdiğin aklıma geldi.
VAZGEÇTİM....

.............

dost 24.07.08 18:25

Sen Benim Hüzün Yanımsın..

Sen benim hüzün yanımsın... Güneşin vurmadığı gölgede kalan yanım. Kimselerin bilmediği kendime sakladığım. En çok ayazda kalmış olup da rüzgara savuramadığım, alıp alıp defalarca sineme sardığım yanımsın. En çok kanayan yarama sarmaya çalıştığımsın. Sardıkça kanayan kanadıkça sardığımsın***8230;

Sen benim hüzün yanımsın.. Her doğan günle bir kez daha ümidimi yıkan tarafımsın. ***8220;Olmadı olmayacak***8221; dedirten hain düşmanımsın. ***8220;Ah çıksa gelse şimdi***8230;***8221; diyecek kadar kendimi kaptırdığım saflığımsın. ***8220;Çıksa ve gelse, alsa ve ***ürse***8230;***8221; diye çırpan kanadımsın. Ve her defasında kendime kırk kez söyleyip kırk kez yanıldığımsın...

Sen benim hüzün yanımsın.. Söküp atamadığım umut çiçeklerini gömdüğüm toprağımsın...Bahar gelir yeşerir diye yağmur, çamur, kar kış demeden suladığımsın...Olur da bir gün açarsın diye beklediğim sevdamsın...Sevda çiçekleri açar mı bilinmez ama umuduna umudumu bağladığımsın...

Sen benim hüzün yanımsın... Dar vakitte bulup tez zamandaki kaybımsın.. ***8220;Ne olur kal benimle***8221; dedirtecek kadar yalvardığımsın... ***8220;Sensiz hayatı istemiyorum***8221; diyecek kadar uçurumdan kendimi attığımsın...Geceyle gündüzümü, yanlışla doğrumu karıştıran arafımsın. Sahi sen benim soldan soldan vuran yanımsın...

Sen benim hüzün yanımsın.. Sensizken anlamını yitirdiğim hayatımsın.. Bütün kelimelerime yüklediğim anlamsın.. ***8220;Sen***8221; diye başlayıp da bitiremediğim üç noktamsın..***8220;Sen, sen ille de sen***8221; diye durup durup nefes aldığımsın.. ***8220;Sen varsan ben varım***8221; dedirtecek kadar kendimi hiçe saydığımsın..Kaderi kaderime yazılsın diye her gün Yaratıcıya yalvardığımsın..Aklımda, yüreğimde ve duamda olansın..

Sen benim hüzün yanımsın.. Bakışına hasret kaldığım, sesine özlemle bağlandığımsın..Özlemim, hasretim, bakmaya doyamadığımsın..Bahtıma doğanımsın..Olmazsa olmazsımsın..Nefretim, öfkem, kinim, sevincim, umudum, düşüm, rüyam, hayalim en çok da ağlayan, en çok da ağlatan yanımsın***8230;

....................

dost 25.07.08 18:03

Sen Gitmeyi Bilirsin!..Ben Sevmeyi!..

Görmediğimden değil,

Yanımda olsan yine özlerdim...
Ve bil ki! Bu kadar sevmem senden değil,
Gitsen benden,
Ben gidişini bile severim.
Aramızda hep aynı fark,

Sen gitmeyi bilirsin...!
Ben sevmeyi...!

Kimseye soramıyorum seni.
Kirlenme diye hiç öpmedim ya!
Belki başkasını seversin diye,
Hiç söylemedim sana sevdiğimi.
Bilmiyorsun, boğazımda düğümsün.
Yutkunsam gideceksin,
Yutkunmasam, ölürüm.

En mutlu anlarımda bir dert içimde,
Gülsem kahkaham sırıtır tebessümlerin içinde,
Anlatsam derdimi anlatamam ki...!
Herkesin güldüğünü bilmek kolay ama,
Kimsenin ıslanmadı ki gözleri benim kadar.

Aksamın matem rengine büründüğü saatlerde,
Gökyüzündeki kandiller tek tek yanmaya başladığında,
İçimde sessiz bir çığlık,
Özlemeyi özledim, özlemeye değer ne kaldıysa...
Boşluğunu dolduramaz demiştim giderken,
Gelme...!

Sana bol gelecek artık bu aşk.
Düşün ki esmeye hakkı olmayan bir bahar meltemiydi bizimki.
Yüreğimize sadece eli değdi,
Değdi ve geçti...
Sen benim kalbimi parçalardında,
Yinede ben toplardım yerlerden kalbimin kırıklarını.
Sırf ayaklarına batmasın diye...!

Bir sönüşe sığmadım sönmedim.
Bir gidişe sığmadım gitmedim.
Öyle korkunçtu ki sesi sessizliğin,
Bir haykırışa sığmadım.
Sustum...!
Gelmeni bekledim, gönlümün boş koridorlarında
Gelmedin...!

Sen gitmeyi bilirsin...!
Ben sevmeyi...!

Umutlarımın boynu bükük şimdi.
Gelme...
Alıştım yokluğuna.
Gittin...
Ben ardından sadece baktım.
Oysa söyleyecek o kadar şeyim vardı ki!
Gidersen iyiye dair ne varsa içimde,
Yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş,
Ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi,
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim.

Diyecektim sana,
Konuşamadım.
Yüreğim ıslaktır benim, kuytularda ağlamaktan.
Ve hafif uçuktur rengi,
Kurusun diye kaç kez, güneşe asılmaktan her kıtada.

Gün penceremde gecenin siyahını eritirken,
Ben uyumamış gözlerimle sensizliğimi biriktiriyorum.
Kaç sitem,
Kaç boşvermişlik indiriyorum yüreğime.
Öyle çok konuşacaktım ki...!
Anla o kadar sustum işte...
Geldiğin gün ancak o zaman anlayacaksın,
Beklendiğini,
Ve ancak o zaman anlayacaksın geciktiğini...!

Uzağında kaldım herşeyin,
Senin sevginin uzağında.
Direnemedim sensizliğe,
Kahırla isyanla geçti her günüm.
Alıkoydu herşeyimi sensizlik nöbetleri.
Bakma öyle birşey olmamış gibi,
Sen gittin Ben bittim...!

Sen gitmeyi bilirsin...!
Ben sevmeyi...!

............

abuzer52 27.07.08 15:14

ben her seni düşünürken
kimbilir sen kimi düşünüyorsun
hayallerimde kendimi avuturken
kımbilir sen kimi hayal ediyorsun
her zaman yanın da olmak isterken
kim bilir sen kımınle olmak ısterdın
ben sen le olmek ısterken
kımbılır sen kımınle olmek ısterin...

masal_1 27.07.08 16:13




Genç adam , hergün işe giderken , yolunun üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan geçemezdi . Her sabah o rengarenk güller , içini neşeyle , sevinçle dolduruyordu .

Günler geçtikçe güllere bakan gözleri , bahçedeki eve takılmaya başladı . Çünkü son günlerde o evde , tül perdenin gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu . Her geçişinde güllere ve pencerede belli-belirsiz görünüp kaybolan genç kıza bakmadan edemiyordu .

Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı . Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini , içinin ürperdiğini hissetti ; her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız , bahçede gülleri suluyordu . Güzel kız , genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı . Adam , genç kızın hayali gözlerinden kaybolmasın diye gayret eder gibi , gözlerini bir güle dikerek öylece kalakaldı . Gördüğü güzelliğin etkisinde kalmış , sevdalandığını düşünüyordu .

Genç adam , artık hergün bir öncesine göre biraz daha erken geçiyordu , kızı tekrar görürüm , umuduyla . Fakat tüllerin gerisinde görünüp kaçan bir silüetten başka şey göremiyor , kahroluyordu . Genç kız da her sabah heyacanla tüller arkasına geçiyor , genç adamın gelmesini bekliyordu .

Bir gün , genç adam bahçenin önünden geçmedi . Genç kız gün boyunca boşuna bekledi . Ertesi gün , daha ertesi gün yine boşuna bekledi , genç adam gelmedi . Genç kızın yüreğine hüzün doluyordu . Başka bir gün, yine umutsuz gözlerle yola bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü genç kız. Aklından geçen korkunç düşünceden tüm vücudunun titrediğini hissetti,yüreği sıkıştı ; yoksa genç adam ölmüş müydü !.. Genç kız yine hergün tüllerin arkasına geçiyor , boş gözlerle dışarı bakıyordu .Yüzü de , artık bakmadığı , sulamadığı gülleri gibi soluyordu .





Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden . Kaza geçirip , aylardır yattığı hastaneden sonunda çıkmış , ilk iş olarak ta , güllü bahçenin önüne gelmişti . Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde , gülen yüzü asıldı ; bahçedeki güller solmuş , pencere kara perdelerle sımsıkı kapatılmıştı . Genç adam yolda oynayan çocuklara sordu :
" - Bu evde kimse yaşamıyor mu ? ". Bir çocuk :
" - İhtiyar bir kadın yaşıyor ." dedi .Genç adam cevabını duymaktan korkarcasına , başka bir soru sordu :
" - Burda yaşayan genç kız ne oldu ? " Çocuklardan biri atıldı :
" - O öldü . " dedi , genç adamın yana düşen kollarını , yaşaran gözlerini görmeden başka bir çocuk atıldı :
" - Verem olmuş , dün öldü . "





Yıllar sonraydı , küçük bir çocuk heyacanla annesiyle babasının yanına koştu , güller arasında , sallanan sandalyede oturan ihtiyar adamı göstererek bağırdı :
" - Dedem gülüyor , dedem gülüyor baba !.." Koşarak ihtiyarın yanına gittiler , gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar . Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne , gerçekten bir gülümseme yayılmıştı ; biten bir hasrete seviniyormuş gibi , yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu . Fakat gözleri kapalıydı ...


eylul64 27.07.08 18:53

tskler,hüzünlü ama harikaydi saol canim:)

bhb1999c 08.08.08 12:40

Al***305;nt***305;:

Scorpio´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 8662)
edebiyatı seviyosun sannırım

Bu adam nie banlandı 2000 e yakın mesajı var
300 küsür konusuna yüzlerce tşk almış ne etti de banladınız adamı?

Sorum yanlış anlaşılmasın eleştirmek değil amacım.
Sadece merak ettim:sm18: :sm18:

dost 14.08.08 01:10

Senin OLmayan Biri..

Sen hiç duydun mu? Başka bir yüreği kendi göğsünde atar gibi...

Üzüldün mü, , , , ??

Yanaklarından süzüldü mü?Hiç bir başkasının gözyaşları...

Yabancı hıçkırıklar gelip düğümlendi mi? Göğsünde...

Düşündün mü? Geceleri...!!!

Senin olmayan rüyalar gördün mü...??

Senin olmayan birini sevdin mi?

Gökyüzüne baktın mi?Yıldızlar düştü mü güneş doğdu mu her gecenin sonunda?

Uyandın mi başka birinin sabahına?

Hiç sevdin mi sen, Duydun mu başka bir yüreği kendi göğsünde atar gibi...

Gülümseyişini hissettin mi belli belirsiz senin dudaklarındaymışçasına yakın... Sıcak...

Hiç sevdin mi senin olmayan birini?

Senin olmayan bir şehirde, bir gecede, bir bedende Senin Olmayan Birini yaşadın mi hiç?

Sen Hiç Gerçekten Sevdin Mi? Senin Olmayan Birini?...

....................

dost 20.08.08 15:04

Lâl oldum...

Gece olduğunda seni aydınlatan hilal oldum..
Uykuya daldığında rüyanda gördüğün hayal oldum..

Sana yakın olayım diye, damarlarında dolaşan kan oldum;
Bir hâl oldum sana kavuşayım diye,
Hamal oldum seni taşıyayım diye,
Ve saçlarına dokunayım diye, tenini okşayan rüzgar oldum..

Lâl oldum...

Mum gibi eriyip aktığında seni saran alev oldum..
Kışın soğuk ayazlarında seni koruyan duvar oldum..

Yazın sıcak günlerinde, hastalanmayasın diye, gölgen olan bulut oldum..
Hayat oldum yaşayasın diye,
Nefes oldum soluklanasın diye,
Ve beni unutmayasın diye, benliğine kazınan isim oldum..

Lâl oldum...

Gök yüzüne bakıp bir dilek tuttuğunda kayan yıldız oldum..
Sığınacak gölge aradığında, iri cüsseli bir meşe oldum..

Susuzluğunu gideresin diye, sokak başında çeşme oldum..
Soru oldum cevabını arayasın diye,
Tasa oldum düşünesin diye,
Ve hislerini yazasın diye, kalem oldum kağıt oldum..

Lâl oldum...

Hüzünlenip ağladığında akan gözyaşın oldum..
Gülümsediğinde etrafında uçuşan pervane oldum..

Mest olasın diye, kulaklarında yankılanan nağme oldum..
Kitap oldum okuyasın diye,
Çiçek oldum koklayasın diye,
Ve sevdiğimi söylemeden bilesin diye, ağzı kilitli,

Lâl oldum...

...................

ozanyazar 22.08.08 19:56

Şiir ve öykülerimi eklerken ismimi de ekleyiniz lütfen.
(Sonra 6 kitapta olduğu gibi) başkaları izinsiz kullanmaya kalkıyor.
Bense amatör bir yazar olarak kitap bastırmak için çırpınıp duruyorum.
Anlayış göstereceğiniz umuduyla

Şair - Yazar : Ahmet Ünal ÇAM
ahmetunalcam@gmail.com



dost 18.09.08 17:50

Biraz Susmaya Ne Dersin???..

Söylenecek hiçbir şeyin yoksa, susmaya ne dersin?

Söyleyecek sözü olanları dinlemeye, anlamaya ne dersin?

Kitap sayfalarının arasında dolaşmaya...

Kâinatı okumaya...

Suratını okşayan rüzgârı, saçlarını ıslatan yağmur damlasını, ayaklarındaki kum tanelerini hissetmeye...

Güneşin batışını, hayata dair anlatacakları olan bir filmi, yıldızları, uzaklaşan bir gemiyi izlemeye...

Hastanedeki hastaları, cezaevlerindeki mahkûmları, kabristandaki mezar taşlarını görmeye...

Yollardaki bir taşı, bir düşeni, bir kendini kaybedeni kaldırmaya ne dersin?

Biraz düşünmeye, geçmişe, geleceğe gitmeye...

Sorular sormaya, hayata, kendine, dünyaya dair...

Kafa yormaya, hep ertelediğin konularda...

Bir cevap bulmaya, bir cevap veren bulmaya; içinden çıkamadığın problemlere dair...

Söyleyecek hiçbir şeyin yoksa, söyleyecek bir şeyi olanlardan bir şeyler öğrenmeye ne dersin?

Bugüne kadar söylenmiş sözlerin üzerinde durmaya;
kiminin altını kırmızı, kiminin mavi, kiminin siyah kalemle çizmeye; kiminin üstünü çizmeye,
kimine bir harf, bir kelime, bir ünlem eklemeye ne dersin?

Yeni bir şey söylemeyeceksen, daha önce söylenmiş sözleri bu kadar yüksek sesle,
bu kadar kendi keşfinmiş gibi bağıra bağıra söylememeye ne dersin?

Kendini biraz hesaba çekmeye, cevaplarının doğruluğunu kontrol etmeye, hatalarını kabul etmeye...

Biraz bozmaya ezberlerini...

Biraz değiştirmeye kurduğun cümleleri...

Teslim bayrağını çekmeye...

Yeni şeyler öğrenmeye...

Yeni şeyler söylemek için susmaya...

----Ama susarken de içine hiçbir ima katmadan, sadece susmaya...

---Bir şey biliyormuş gibi değil..

---Kâle almıyormuş gibi değil..

---Kendini ağırdan satıyormuş gibi de değil..

---Gümüş olan söze tercih edilesi bir altın değerinde olduğundan hiç değil...

----Daha yolun başındaymış, daha öğrenecek çok şeyi varmış, söyleyecek hiç ama hiçbir şeyi yokmuş gibi susmaya...

---Bir "Konuşursam yer yerinden oynar havasında" değil.

---"Fırtına öncesi sessizlik" gibi de değil.

----Sesini akort ediyormuş gibi hiç değil.

---Söyleyecek sözü olmayan herhangi bir insan gibi...


Susmaya Ne Dersin?...

..............................

dost 29.11.08 11:28

Hayat Herseyı Ogrettı Anne
.............
Hayat değer verirken değersizleşmenin ne olduğunu öğretti ANNE..
Bana her nasihatinde
YAVRUM;
Değerli insanlar, karşılarında ki insanlara değer verir derdin
Bu sözünü hiç unutmadım ANNE
İnsan ne olursa olsun değerlidir dedim
Bana attıkları bütün kazıklara rağmen değer verdim
Değer verdikçe, bazen küçüldüm bazen horlandım
Ben değer verirken, onlar beni ahmak yerine koydular
Ben yine sesimi çıkarmadım
Ama yıprandım, yoruldum ANNE...

Hayat kırılganlığın ne demek olduğunu öğretti ANNE..
Bana her nasihatinde,
YAVRUM;
Fedakâr insan, kırılgan ve alıngan olmayandır derdin
Bu sözünü hiç unutmadım ANNE..
Her işimde fedakârlığı en ön planda tuttum
Hiç kimsenin olamayacağı kadar fedakâr oldum
Kendi haklarımdan her türlü feragat ettim
Ama karşımda ki insanlar beni mecbur zannettiler
Onlara mecburmuşum gibi muamele ettiler ANNE..
Hiçte fedakârlığımı göz önünde bulundurmadılar
Hiçte üzülmediler biraz olsun bana
Alaycı oldular kimi zaman
Kimi zaman bardaktaki son damlayı taşırdılar
Buna rağmen ben fedakâr oldum
Beşer şaşar dedim
Bir gün yaptıklarını anlarlar diye sabrettim
Hiç anlamadılar yaptıklarını ANNE..
Aksine ben fedakâr oldukça,
Onlar daha çok haklı buldular kendilerini
Kendimi anlatamadım, beni anlamadılar ANNE..

Hayat bana sabretmenin kaybediş olduğunu öğretti ANNE..
Bana her nasihatinde
YAVRUM;
İstikrarlı insanlar sabretmesini bilenlerdir derdin
Bu sözünü hiç unutmadım ANNE..
Her işin başı sabırdır diye tefekkür ettim
Mümkün oldukça bekledim
Bu gün olmazsa yarın olur düşüncesiyle
Devamlı erteledim umutlarımı
Her yeni güne yeni bir umut ekledim
İnsanların sabırsızlığına sabır ile karşılık verdim
Azarlandığım zamanlar bile ya sabır demesini bildim
Sabır kılıcıyla yılları dövdüm
Her şeye rağmen sabrettim
İnsanlar kimi zaman beni vurdumduymaz sandılar
Kimi zamanda ne kadar sabırlısın demelerine rağmen
İşlerine gelmediği zaman farklı yorumladılar
Kırıp incitmelerine rağmen korudum sessizliğimi
Şeytana prim vermemek için direndim
Ama direndikçe kaybettim ANNE..

Hayat bana sevginin kendimden geçmek olduğunu öğretti ANNE..
Bana her nasihatinde,
YAVRUM;
Seven insan, kendinden daha çok sevdiğine değer verendir derdin
Bu sözünü hiç unutmadım ANNE..
Sevdim; hem de herkesten daha farklı, daha güzel
Sevdiğim insan için her şeyden vazgeçtim
Önce gururumu bıraktım ayaklarımın dibine
Sonra gözyaşlarımı toprağın göz bebeklerine
Ardından bütün kalbimle yürüdüm ona
Beni anlamadığı zamanlarda bile sustum
Her söylediğine inandım
Bütün yıkımlara rağmen tamir etmesini bildim ANNE..
Seven her şeye rağmen sevmelidir dedim
Kendimden daha çok ona zaman ayırdım
Onu düşünmeden yemek yemedim, su içmedim
Girdiğim her mekâna onunla girdim
Çıktığım zamanda mutlaka yüreğimi yanıma aldım
Hayat bazen bir gölge misali beni kovaladı
Bazen de ben kovaladıkça o benden kaçtı
Emin değilim ama
Bazen ben sevdikçe sevdiğimde benden kaçıyor gibi ANNE..
Değer verdikçe,
Sanırım oda beni ona mecburmuşum gibi değerlendiriyor
Oysa zaten vazgeçilmezdir benim sevgim
Sadece durmam gereken yerde durmalıyım sanırım
Durmak vazgeçmek değildir ANNE..
Onunla bir ömrü değil, ebediyeti yaşamak istiyorum
Sakın üzülme şikâyet etmiyorum ANNE..
Ben sevgimden asla vazgeçmedim
Olmasa bile yinede yaşarım kendimce bu sevdayı
Ama zoruma gidiyor ANNE..
Gerçekten sevmekte, sevilebilmek değilmiş
Öyle bir zamandayız ki
Sevmek bile küçültüyor insanı
Severken küçülüyorsun be ANNE..

............

ezo06 03.12.08 17:43

unutmak istemediğimi anladım...
 
unutmak yitirmektir derken yitirmenin unutmak olduğunu anladım...yitirmek istemediğimi de...olmayışının.. yani yanımda...bir anlamı yok..öyle bir yerdeyim ki..yokluğun diye bi'şey yok.bu şehir ...acıdığım yandığım bu şehir.bu kadar sana benziyorsa..herşeyiyle..herkesiyle..unutmanın da bir anlamı yok...
............
........
.....
..
...ne çok istiyorum seni görmeyi.. seni görmemeyi ne çok ...sesini duymayı ne çok istiyorum..sesinden uzak olmayı ne çok...aradayım..arasında duvarların...çelişkili,çaresiz..kararsızım...içtiğ im sigara kadar anlamsızım...
sözlerin seni değil aczimi anlattığı bir zamanda..kendimi avuttuğum bir yalandayım...
söylemeninde aslında bir anlamı yok.
..ne söylesem o kadar yakın sana...ne söylesem... o kadar uzak..
anlamı yok..çaresi yok...
.......
yitip gitmek varsa da..yitirmek yok..
unutmak....
yok....

........................



dostlukla....

masal_1 08.12.08 01:29

....
 
Sarılıncaya kadar,
Susuncaya kadar,
Sana varıncaya kadar bitti ömrüm.
Hiç saymadım kaç mevsim geçti.
Elini elimde hissetmeyi özlemek kadar uzun sürer mi bir mevsim?
Susuşunu dinlemek kadar dolu geçer mi bir insanın dakikaları?
Kaç göz açıp kapaması kadardır ki o tarifi ve kokusu imkansız perçemin alna düşüşü?
Bir küçük inci tanesi düşebilir mi göz pınarından?
Düşer...
Düşermiş, öğrendim.
Ama en fazla kaç kere önleyebilirsin yanaklarının ıslanmasını?
İstikamet orasıdır,
Düşer...
Islanır...
Tutamazsın.
Her ayrılık büyüktür.
Başını öne eğip, dönüp gitsen de,
Hiç bakmasan da arkana,
Saklayamazsın,
Önleyemezsin, üşürsün.
Her ayrılık büyüktür...
Anlarsın, bilirsin
ama
Öyle susarsın ki kendine giderken,
Kaldırımlarca küçülürsün...


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 20:14 .

Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Powered by Herkonu team