A-Z ye Herkonu

A-Z ye Herkonu (http://www.herkonu.eu/index.php)
-   Genel Konular (http://www.herkonu.eu/forumdisplay.php?f=12)
-   -   Özel - Din ve Kültür (http://www.herkonu.eu/showthread.php?t=39)

leonking90 02.09.08 08:10

Sual:

Günah işlememize şeytanlar sebep olduğuna göre, Ramazanda bağlı olan şeytanlar nasıl günah işletiyor?

Cevap:

Günah işlememize yalnız şeytanlar değil, kendi nefsimiz de sebep olmaktadır. Nefsin zararı, şeytanınkinden çok fazladır. Nefsin her istediği kendi zararınadır. Ramazanda günah işleten, nefsimizdir. Bu ayda, şeytanlar bağlı olduğu için vesvese veremezler. Ramazanda esnemeler de şeytandan değildir. Asabi esnemeler, yorgunluk, uykusuzluk gibi hallerde meydana gelir. (Mektubat-ı Rabbani)

leonking90 02.09.08 08:17

Oruç ve aç durmak

Sual :
Bazıları aç ve susuz durmanın ne faydası olur ki diyorlar. Oruç tutmaktan maksat nedir?

Cevap :

Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak değildir. Bir ******I veya inanmayan bir kimseyi bir odaya hapsedip aç, susuz bırakmakla oruç tutturulmuş olmaz. Orucun, sabır, şükür, nefs terbiyesi gibi diğer ibadetlerle irtibatı vardır. Onun için hadis-i şerifte, (Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetlerin kapısı ise oruçtur) buyuruldu. (İbni Mübarek)

Sinir sistemimizin vücuttaki yeri çok mühimdir. Dil sinirleri felç olan konuşamaz. Bacaktaki sinirler felç olursa, insan yürüyemez. Sinirimizin bozulması nispetinde hayatımız, az veya çok tehlike içindedir. Siniri bozuk kimse, huzursuz olur, sabredemez. Cemiyetteki kavgaların, cinayetlerin çoğu sinirli olmaktan, sabredememekten ileri gelmektedir. Hadis-i şerifte, (Oruç sabrın, sabır da imanın yarısıdır) buyuruldu. (Ebu Nuaym)

Böylece orucun imandan olduğu görülmektedir. İmanlı olan da, imanının kuvvetine göre suç ve günah işlemez. Sinirine hakim olur. Her şeyin bir zekatı vardır. Vücudun zekatı ise açlıktır. Oruç tutarak aç kalanın arzuları kırıldığı için sabretmesi kolay olur. Oruç tutan aç durur. Aç durmak iyidir: Aç duranın basireti açılır. Anlayış kabiliyeti artar. Hadis-i şeriflerde, (Aç duranın idraki artar, zekası açılır) ve (Tefekkür, ibadetin yarısı, az yemek ise tamamıdır) buyuruldu. (İ. Gazali)

Çok yiyen çok uyur, çok uyuyanın da ömrü boşa geçmiş olur. Çok yiyen sarhoş gibi olur, dimağı yorgunlaşır. Zekası, zihni dumura uğrar. Açlık, kalbde incelik doğurur. Hadis-i şerifte, (Az yiyenin içi nurla dolar ve Allahü teâlâ, az yiyip içen ve bedeni hafif olan mümini sever) buyuruldu. (Deylemi)

Açlıkta arzular kırılır, nefsimiz uysallaşır, serkeşliği kalkar. Çok yemek, gafleti doğurur. Azgın bir atı zaptetmek zor olduğu gibi, çok yedirmekle azan nefsi zaptetmek de zordur. Açlıkla terbiyesi kolaylaşır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsan kalbi tarladaki ekin, yemek ise yağmur gibidir. Fazla su ekini kuruttuğu gibi, fazla gıda da kalbi öldürür.) [İ.Gazali]

Her zaman tok olan şefkatsiz ve merhametsiz olur. Tok, acın hâlini bilmez. Çok yiyen sert ve katı kalbli olur. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmekle kalbinizi öldürmeyin!) buyuruldu. (İmam-ı Gazali)

Sinirlerine hakim olan kimse huzurlu olur. Açlık, günah işleme arzusunu kırar, kötülük etmeye mani olur. Hadis-i şerifte, (Açlık ve susuzlukla nefsle cihad etmek, Allah yolunda cihad gibidir) buyuruldu. (İmam-ı Gazali)

Çok yiyen çok su içer. Çok su içen çok uyur. Çok uyuyanın ömrü uyku ile geçtiği için dünya ve ahiret kazancına mani olur. Demek ki açlık, sinirleri uyanık, zinde tutar. Fazla tokluk ahmaklığa yol açar. Okuduğunu ezberlemesi ve hatırında tutması zor olur. Hadis-i şerifte, (Her gün bir defa yemek yenmesi itidaldir) buyuruldu. (Beyheki)

İki günde üç defa yemek yemenin normal olduğu bildirilmiştir. (Teshil-ül-menafi)

Hastalıkların çoğu çok yemekten ileri gelir. Hadis-i şerifte, (Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır) buyuruldu. (Dare Kutni)

Az yiyenin vücudu sıhhatli olur. Hadis-i şerifte, (Oruç tutan sağlıklı olur) buyuruldu. (Taberani)

Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzuları artar, harama dalar. Gayri meşru arzuları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Açlık şeytanın yolunu tıkar. Hadis-i şerifte, (Şeytan, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlık ile yolunu daraltın) buyuruldu. (İhya)

leonking90 02.09.08 08:46

Oruç tutmak faydalıdır.



Sual:
Oruç tutmak vücuda zararlı diyorlar. Doğru mudur?

Cevap:

Yanlıştır. Çünkü Allahü teâlâ, zararlı olan bir şeyi emretmez. Tıp uzmanları diyor ki:

Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolünü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Oruç tutan bünye, adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır, mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemeti artar.

Karaciğer, oruçlu iken, 3-5 saat istirahat eder, gıda depolama işine bir müddet ara vermiş olur. Bu arada, korunma sistemini güçlendirici globülinleri hazırlar. Midedeki kaslar ve salgı ifraz eden hücreler, oruç müddetince birkaç saat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalb rahatlar.

Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Yani bütün gıdalar yakılmış olur. Bu bakımdan bilhassa damar sertliği olanların sık sık oruç tutmaları iyidir. Oruç iken vücudun diğer organlarında da dinlenme olur. Az yemek ve oruç tutmak vücudun sıhhati için önemlidir. Zekat, malın kiridir. Zekat veren, malını kirden koruduğu gibi, oruç tutan da vücudun zekatını ödemiş, hastalıklardan onu korumuş olur. Peygamber efendimiz, (Her şeyin bir zekatı vardır. Vücudun zekatı ise oruçtur) buyurmuştur. (Beyheki)

Yine hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Oruç iç organları inceltir. Eti eritir ve Cehennem ateşinden uzaklaştırır. Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hatırına, hayaline gelmeyen Allahü teâlânın nimetleri ancak oruç tutana nasip olur.) [Taberani]

Orucun sevabı diğer ibadetlere göre daha fazladır. Hadis-i kudside, (Her iyiliğe, on mislinden 700 misline kadar sevap verilir. Fakat oruç bana mahsustur, onun mükafatını ben veririm) buyuruldu. (Buhari)

Her iyiliğin sevabını Allahü teâlâ verdiği halde, orucun sevabı için, (Ben veririm) buyurmasının hikmeti vardır. Yeryüzünün tamamı Allahü teâlânın mülkü olduğu halde, Kâbe***8217;ye Beytullah yani (Allah***8217;ın evi) denmesi ona şeref vermek içindir. (Oruç bana mahsustur) demekle de ona özel bir şeref vermiştir.

Oruç tutana verilecek sevabın muayyen bir ölçüsü yoktur. Oruçlunun durumuna göre, çok sevap verilecektir. Başkaları oruç yerken oruç tutmak daha sevaptır. Hadis-i şerifte, (Oruçlunun yanında oruçsuzlar yiyince, melekler, oruçluya dua eder) buyuruldu. (Tirmizi)

Herhangi bir sebeple nafile oruç tutamayan, şükretmeli; misafirlere, fakirlere yemek yedirmelidir. Hadis-i şerifte, (Şükredip yemek yediren, sabredip oruç tutan gibidir) buyuruldu. (Tirmizi)

Şükredenlere çok mükafat verilecektir. Şükür, İslamiyet***8217;e uymak demektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri, (Ramazanda nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu aya saygısızlık edenin, bu ayda günah işleyenin bütün senesi günah işlemekle geçer) buyurmaktadır.

O halde bilhassa Ramazan ayında günah işlemekten daha çok sakınmak gerekir. Mübarek yerlerde yapılan ibadetlere de daha çok sevap verilir. Hadis-i şerifte, (Mekke***8217;de bir Ramazan orucu tutmak, başka yerde tutulan bin Ramazan orucundan efdaldir) buyuruldu. (Bezzar)

Cuma günü yapılan ibadetlere de kat kat sevap verilir. Cuma günü işlenen günahlar da iki kat yazılır. Kıymetli günlerin değerini bilmek ve gereğini yapmak gerekir.

leonking90 02.09.08 08:50

Orucun farzları



Sual: Orucun farzı kaçtır?
CEVAP
Orucun farzı üçtür. Bunlar:
1- Niyet etmek.
2- Niyeti, ilk ve son vakitleri arasında yapmak.
3- İmsak vaktinden güneşin batmasına kadar olan zaman içinde, orucu bozan her şeyden sakınmaktır.

Sual: Oruca niyetin vakti ne zaman başlar?
CEVAP
Ramazan ve nafile oruçlara niyetin ilk vakti, güneş battıktan sonra başlar. Son vakti ise, ertesi günü öğleye bir saat kalıncaya kadardır. Kaza ve kefaret oruçlarında ise, akşamdan imsak vaktine kadardır.

Ramazanda oruca niyet ederken, akşamdan imsak vaktine kadar, ***8220;Yarın oruç tutmaya***8221;, imsaktan sonra ise ***8220;Bugün oruç tutmaya***8221; denir. Yanılıp yanlış söylense de, oruç tutulacak gün bilindiği için mahzuru olmaz. Ramazanda bir aylık oruca toptan niyet edilmez, her gün ayrı ayrı niyet etmek farzdır.

Gece yatarken yemeği yiyip veya yemek yemeden niyet edilse, sonra gece uyanınca, sahura kalkınca yemek yemekte mahzur yoktur. Akşam yemeği yerken niyet etmek iyi olur. Niyetten sonra da, imsak vaktine kadar yiyip içmekte mahzur yoktur. Ramazanda, ***8220;Yarın dişim ağrımazsa oruç tutarım, ağrırsa tutmam***8221; diye akşamdan niyet edilse, böyle şüpheli niyet ile oruç tutmak sahih olmaz.

Sual: Bozulursa kefaret olmasın diye, Ramazan orucuna imsaktan sonra niyet etmek caiz mi?
CEVAP
Caizdir, fakat böyle bir şeye lüzum yoktur.

Sual: Ramazanda gece niyet etmeyi unutan ne yapmalı?
CEVAP
Öğleye bir saat kalıncaya kadar niyet edilir. Sahura kalkmak niyettir, oruç tutmak niyetiyle yatmak da niyettir, sahura kalkılmasa da oruca niyet edilmiş olur.

Sual: Takvimlerde yazılı olan imsak ne demektir? Bu vakitte sabah namazı kılınır mı?
CEVAP
İmsak, gecenin bitimi, yiyip içmenin yasak olan vaktin başlaması demektir. Türkiye Takvimi***8217;nde yazılı olan imsak vaktinde, yiyip içmeyi kesmelidir! Türkiye'de, bundan 15 dakika kadar sonra sabah namazı kılınabilir! Yanlış takvimlere göre hareket edip de, yiyip içmeye ezan okununcaya kadar devam eden kimsenin, suçu yanlış takvime bulması, kendini mesuliyetten kurtaramaz!

Sual: Babam oruç tutarken, takvime göre değil, Kur***8217;ana göre hareket ediyor. Siyah iplikle beyaz iplik birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip içiyor. Ortalık ağardığı için şüpheleniyorum. Doğru mu?
CEVAP
Bekara suresindeki, (Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip için) mealindeki 187. âyetindeki iplikler, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığıdır. Âyet-i kerimenin anlamı, (Gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığı, iplik gibi birbirinden ayrılıncaya kadar yiyip için) demektir. Bu âyet-i kerimeyi duyan bir zat, (Ya Resulallah, ben gündüzün geceden ayrıldığını öğrenmek için yastığımın altına bir beyaz iplik ile bir siyah iplik koydum. Fakat gecenin bitişini yine de tespit edemedim) dedi. Bunun üzerine, Peygamber efendimiz, (O iplikler, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığıdır) buyurdu. Eğer Peygamber efendimiz açıklamasa idi, beyaz ipliğin aydınlık, siyah ipliğin karanlık olduğunu nereden bilecektik? Kur***8217;an-ı kerimden anladığımıza uyarak, gencin babası gibi, bilhassa bulutlu havalarda, daha ortalık karanlık diye, güneş doğana kadar yiyip içerdik.

leonking90 02.09.08 08:53

Günah işleyenin orucu



Sual: Bazıları, (Namaz kılmayan, içki içen, açık gezen veya başka günah işleyen bir kimse, boşuna oruç tutmamalı) diyorlar. Bu söz doğru mudur?
CEVAP
Hayır, dinimize aykırıdır. Birkaç günah işleyenin, diğer günahları da yapması gerekmez. Hem oruç tutup hem de günah işleyen kimse, oruç tutmakla hasıl olan büyük sevaba kavuşamaz. Fakat ahirette niçin oruç tutmadın diye hesaba çekilmez. Oruç borcunu ödemiş olur. Hatta orucun bereketiyle diğer günahlardan da kaçma imkanı olur.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. Bir şeyin bütünü ele geçmezse, hepsini de kaçırmamalı.) (Mektubat, 2.c. 66.m.)

Namazın dinimizdeki yeri, oruca göre daha önemli ise de, bir kimseye namaz kılmadığı için, (oruç da tutma) denmez. Aksine, (Namaz kılamıyorsan, orucu bari terk etme) denir. Namaz kılmamakla büyük bir günaha giren kimse, oruç tutmazsa günah miktarı daha da çok artar.

Birkaç günaha müptela olan kimse, birinden vazgeçmek isterse, ona, (Diğerlerini bırakmadığına göre bu günaha da devam et) denmez. Günah miktarı ne kadar azaltılırsa o kadar iyi olur. Allah***8217;tan korkup bir günahtan vazgeçmek iman alametidir. Hadis-i şerifte, (Ömründe bir defa Allahü teâlâyı anan veya Ondan korkan Müslüman, Cehennemden çıkar) buyuruldu. (Tirmizi)

Günah işleyen, oruç tutuyor veya zekat veriyorsa, (Aman bunları bari bırakma) demelidir! Bu ibadetleri de yapmazsa, dinden tamamen uzaklaşabilir. Korkutmaktan çok, müjdeleyici olmak gerekir. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlânın rahmetinden ümit kestirip, dinden nefret ettirenlere lanet olsun! Kolaylaştırın, güçleştirmeyin) buyurdu. (Müslim, Şir***8217;a)

Bir genç, Peygamber efendimize, (Şu üç günahı bırakamıyorum) dedi. O üç günah, yalan, zina ve içkidir. Resulullah efendimiz, (Bu üç günahtan yalanı benim için bırak) buyurdu. O genç, kabul edip gitti. Daha sonra, diğer iki günahı işlemek isteyince, (Bu günahları işleyip Resulullahın karşısına çıkınca, ***8220;Ben işlemedim***8221; desem yalan söylemiş olurum. Eğer işlediğimi söylersem, beni cezalandırır) diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçti. (Şir***8217;a)

Kelime-i şehadeti dil ile söyleyip kalb ile de tasdik eden Müslümandır. Günah işleyen Müslümanlıktan çıkmaz. Hadis-i şerifte (Cebrail aleyhisselam, ***8220;Ümmetine müjde ver ki, şirk üzere ölmeyen Cennete girer***8221; dedi. Ben, ***8220;Zina ve hırsızlık eden de mi Cennete girer?***8221; diye üç defa sordum. ***8220;Evet, zina ve hırsızlık eden de Cennete girer***8221; dedi. Daha sonra, ***8220;İçki içse de yine Cennete girer***8221; dedi) buyuruldu. (Buhari, Müslim, Bezzar) [Ancak bu günahların cezaları çekildikten sonra Cennete girilir.]

Bu müjdeler, insanı günah işlemeye sevk etmemelidir! Her günah, kalbi karartır, insanı küfre sürükler ve ebedi Cehennemde kalmaya sebep olabilir. Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Onun için her günahtan kaçınmalıdır. Belam-ı Baura, çok ibadet eden büyük bir âlim iken, bir günah yüzünden kâfir oldu. Günah işleyen hemen tevbe etmelidir! (K.Saadet)

leonking90 02.09.08 09:04

Oruç tutmamayı mubah kılan özürler





Sual: Oruç tutmamayı mubah kılan özürler nelerdir?
CEVAP
Oruç tutmamayı mubah kılan özürler şunlardır:

1- Hastalık: Hasta olan veya oruç tutunca hastalığı artan kimse, oruç tutmaz veya tutuyorsa bozabilir. Hastaya bakan da, hasta hükmündedir. Hastaya bakmak için sıkıntıya girerse, oruç tutmayabilir.

2- Seferilik: 104 km uzağa giden kimse, 15 günden az kaldığı yerde seferi olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, orucu kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Seferde, sıkıntı içinde oruç tutmak iyilik sayılmaz) buyuruldu. (Buhari)

3- Gebe ve emzikli olmak: Kendine veya çocuğuna bir zarar gelecekse, gebe ve emzikli kadın oruç tutmaz. Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, gebe ile emzikli kadına oruç tutmaması için ruhsat verdi, orucunu tehir etti) buyuruluyor. (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)
Emzikli kadın, ister kendi çocuğunu emzirsin, isterse başkasının çocuğunu emzirsin hüküm aynıdır.

4- Açlık ve susuzluk: Kendisinde şiddetli açlık ve susuzluk meydana gelen kimse, ölüm tehlikesi varsa veya aklı gidecekse yahut hastalanıp bir zarara uğrayacaksa, orucunu bozabilir.

5- İhtiyarlık: Çok yaşlı kimse, oruç tutamayacak halde ise, oruç tutmaz, iyileşme ihtimali de yoksa, tutamadığı günler için fidye verir. 30 günün fidyesi 53 kg. undur.

6- İkrah: Oruç tutan, (Orucunu bozmazsan seni öldürürüm veya bir uzvunu keserim) diye tehdit edilmişse, tehdit edenin dediğini yapmaya gücü yetiyor ve blöf yapmıyorsa, oruçlunun orucunu bozması mubah olur.

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. Ama dini bir mazeret varsa oruç tutmamak günah olmaz. (Tirmizi)

powerbmw5er 02.09.08 19:17

süper
 
cok süper

powerbmw5er 02.09.08 19:18

dini bilgi
 
mükemmel

dost 04.09.08 17:12

Bugun elime bir fotokopi getırdı arkadaslar cok guzel bılgıler var "Teravıh Namazı" hakkında eklemek ıstedım..Gunlere gore bır cok mukafatlara ayrılmıs..

Teravih Namazının Fazıletlerı

Hz.Ali(Ra) anlatıyor..Peygamberımıze(sav) ramazan ayında kılınan teravih namazının tasıdıgı üstünlükleri soruldu.Oda şöyle cevap verdi:"Her Günün Farklı Sevabı Vardır"buyurdular..

1.Gece: Mümin kıldıgı namaz ıle gecmıs gunahlardan arınarak anasından ilk doğmus gıbı gunahsız olur..

2.Gece: Kendisiyle birlikte eger iman sahbı ıseler anne ve babasıda affedilir..

3.Gece: Arşın altından bir melek seslenir ve şöyle der"Ey Mümin orucunu sırf Allah rızası için tut.Allah geçmıs gunahlarını bagıslasın"

4.Gece: Müminin sevap defterine Tevrat,Zebur,İncil,Kuran okumus kadar sevap yazılır.

5.Gece: Kabe de Medine de Mescidi Aksa da namaz kılan kadar sevap yazılır..

6.Gece: Allah Kabeyi tavaf eden ve tal toplamakla seytan taslayan hacının kazandığı sevap kadar sevap kazanır.Ayrıca hacının attığı her bir tas ve toprakta bu gecede teravih kılan kimseler için dua ve ıstıgfar eder..

7.Gece: Musa Peygambere yetişipte Firavun ve Haman karsısında ona yardım etmıs gibi derecesi yükselir..

8.Gece: Ulu Allah İbrahim Peygambere verdiği nimetleri verir..

9.Gece: Sevgili Peygamberimiz(sav) gibi Allah a ibadet etmıs sayılır..

10.Gece: Allah bu gecede teravih kılan kimseye dünya ve ahiretin en seçkin rızkını bahşeder..

11.Gece: Anasının karnından doğdugu gün ki gibi günahsız olarak ruhunu teslım eder..

12.Gece: Kıyamet günü Allah huzuruna yüzü aynı ayın Ondördü gibi parlak oldugu halde cıkar..

13.Gece: Kıyamet günü bütün kötülüklerden korunur..

14.Gece: Bütün melekler Teravıh Namazını tastamam kıldıgına sahıtlık eder..İşte o yuzden Allah kıyamet gubu o kımseyı sorguya cekmeyecektır..

15.Gece: Bütün melekler ars ve kürsidekiler dua ve rahmet olurlar..

16.Gece: Allah kişiye bir tane cehennemden kurtulus bir tanede cennete giriş beraatı yazar..

17.Gece: Peygamberlerın sevabına erısır..

18.Gece: Bir Melek şöyle seslenir:"Ey Allahın kulu şunu bil ki Allah senden ve ana babandan hosnuttur"..

19.Gece: Allah Firdevs Cennetindeki derecesini yükseltir..

20.Gece: Salihler Ve Şühedalar(sehıtler yanı) sevabı verır..

21.Gece: Allah ona cennette nurdan bir köşk hazırlar..

22.Gece: Kıyamet günü her türlü gam ve düşünceden uzak kalır..

23.Gece: Allah cennette onun için bir sehır insa eder..

24.Gece: Yirmidört duası Allah katında kabul olur..

25.Gece: Allah Kabir Azabını kaldırır..

26.Gece: Allah kırk yıllık sevabı bahşeder..

27.Gece: Kıyamet Günü Sırat Köprüsünü şimşek gibi hızlı geçer..

28.Gece: Allah cennet derecesını bir kat yükseltir..

29.Gece: Allah Teravih Namazı kılan mümine bir tane kabul olunan delil sevabı verır..

30.Gece: Ulu Allah teravihini tastamam kılan kuluna şöyle seslenir:"Ey kulum rengarenk Cennet meyvelerinden dilediğince ye..Sel Sebil suyuyla yıkan..Kevser Havuzundan kana kana iç..Ben senin Rabbin sende benim kulumsunn"

O kadarda zor degıl bazı seyler..Yeterkı bıraz gayret edılsın dimi ;) ...



leonking90 12.09.08 12:31






Efendim ,

Kitapsızlıktan değil, 'peygambersizlikten' kırıldık. Yokluğumuz peygamber yokluğu. Seni hatırlatan, seni andıran insanların hasretim çekiyoruz. Çocuklarımız peygamberi sorunca 'evladım onun ahlakı tıpkı falancanın ahlakı gibiydi' diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az.
İnsanlık destanıyla yaşıt olan vahiy sürecinde birçok kitapsız peygamber gelmişti de, bir tek 'peygambersiz kitap' gelmemişti. Sayemizde yaşlı dünya ona da şahid oldu efendim. Peygambersiz Kitab'a, Muhammed aleyhisselamsız Kur'an'a da şahid oldu. Şimdi Kur'an mahzun efendim , Kur'an öksüz. Seninle Kur'an'ın arasını ayırdık, etle tırnağın, toprakla tohumun, anayla evladın arasını ayırır gibi.
Gel de bir bak Efendim, bu mazlum ümmetin hali pür melaline. Bıraktığın din tanınmaz hale geldi. Bıraktığın sitenin harabelerinde baykuşlar tünedi.

Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın.

Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu.
Bıraktığın kutlu mirası hovarda mirasyediler gibi parçalayarak paylaştık Efendim . Nebevi mirasın irfani ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fikrî Boyutuna bir başka hizip, siyasî ve hareketi boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı. Yüzyıllardır tüm bu hizipler ellerindeki parçanın 'bütünün kendisi' olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler. 'Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu.' Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup 'hak benim' dedik.
Oysa ki Efendim, bazen parçalanan hakikat hakikat olmaktan çıkar. Ait olduğu bütün içerisinde anlamlı olan bir parça o bütünden ayrılınca anlamsızlaşabilir. Bunu farkedemedik Efendim .

Efendim ,

İsrailoğulları, peygamberlerini katlediyorlardı. Biz de senin güzel hatıratını, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Seni katlettik Efendim .
Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, o ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.
Kimilerimiz içinde sen hiç doğmadın. Onlar hep senden mahrum yaşadılar. Şol mahiler ki derya içreydiler, deryayı bilmediler.
Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler yokluğunun ıstırabını nasıl duysunlar Efendim ?
Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz.

Bize kırgın mısın Efendim



leonking90 12.09.08 12:34






leonking90 12.09.08 12:36



Ey Yâr! Sen'in diyârında bülbül,
İkliminde açan gonca olabilmek hulyasıyla
Gözyaşlarımda dualarımı, dualarımda hep Sen'i istedim.
Beyt'ine damladı yanaklarımdan süzülen hasret.
Kevser'le suladım gülünü, neredesin?...



leonking90 12.09.08 12:41







YAKMA YARABBİ!!!

Seherde açılan güller hürmetine
Rukuda bükülen beller hürmetine
Zikrinle dönen diller hürmetine
Cehennem narına yakma Yarabbim..
Secdeye kapanan başlar hürmetine
Aşkınla sızlayan kalpler hürmetine
Gecelerde dökülen yaşlar hürmetine
Gazabınla bize bakma Yarabbim...
Yolunda kaim kullara bağışla,
Rızana giden yollara bağışla,
Arşına açılan ellere bağışla,
Cahilliğin içine sokma Yarabbi
Muhammet Mustafanın(s.a.v.) özüne bağışla,
Fatıma-tül zehra adlı kızına bağışla,
yetim yetemanın yüzüne bağışla ,
Huzurunda boynumuzu bükme Yarabbi,
Cemi peygamberlerin canı hürmetine,
Cihari yarin güzinin dini hürmetine,
Uhud şehidlerinin kanı hürmetine,
Suçlarımızı başa kakma Yarabbi,
Sualde bizleri fazla sıkma Yarabbi,
yakma Yarabbi...
Muhammed aşkına yakma Yarabbi,
kabe aşkına yakma Yarabbi,
Kur'an aşkına bizleri yakma Yarabbi....AMİN


dost 18.09.08 17:30

Namazdan Kurtulmanın 5 YoLu!!!!..

Bütün ibadetlerine yerine getirmeye çalışan bir adam varmış. Orucunu tutar, zekatını verir, insanlara yardım elini uzatmaktan hiç geri kalmazmış.Yalnız bu adamın bir kusuru varmış:
Namaz kılmak ona çok ağır gelirmiş, üşenirmiş.

Bir gün varmış gitmiş çok büyük bir hocanın yanına.

Demiş ki:
Hocam ne yap et beni şu namazdan kurtar. Namaz kılmamak için ne yapmam gerekse söyle yapayım.Yeter ki şu namazdan kurtulayım demiş.

Hoca:
Ya evlat ben hiçbir yerde ne duydum ne işittim bu namazdan kurtuluş yok, borcun kılacaksın demiş.

Adam yalvarmış bul hocam diye.Hoca müddet istemiş adam gitmiş.
Aradan haftalar geçmiş,adam gelmiş:
Buldun mu hocam demiş, kurtulacak mıyım?

Hoca: Buldum evladım eğer şu 5 şarttan biri sana uyuyorsa NAMAZ dan mesul değilsin:


1-Ölü İsen..

2-Deli İsen..

3-Çocuk İsen..

4-H*yv*n İsen..

5-Kafir İsen..

Tercih Senin...

muhammedali23 26.09.08 08:16

Kur'an-ı Kerim'in 97. suresi olan Kadir Suresi'nde Cenab-ı Hak, bu mübarek gecenin kıymet ve faziletini şöyle beyan buyurmaktadır:
"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Tâ fecrin doğuşuna kadar."
Resul-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz buyuruyor:

"Kim Kadir Gecesi'nde inanarak, ihlas ile o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır."

"Kadir Gecesi yatsı namazında cemaatte hazır bulunan, ondan nasibini almıştır."

Hazreti Aişe validemiz (ra) şöyle diyor:

- Dedim ki: Ya Resullullah, Kadir Gecesi'ni bilirsem onda ne şekilde dua edeyim? Şöyle buyurdu:

- Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü annî. (Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni affeyle.)

Bin Aydan Hayırlı Bir Gece[1]

Bu gecede kaderin bir çeşit istinsahı yapıldığı anlaşılıyor. Yani İmam-ı Mübîn'den, Kitâb-ı Mübîn'e istinsahı. Nazarı oraya ulaşanlar, kaderin bu kısmına da muttali olabilirler. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Mi'raç'ta seslerini duyduğu kalemler de bunlar olsa gerek...

Meselenin diğer bir yüzü de, Kadir Gecesi "kadr"den gelir. Yani o gece bir kadirşinaslık rûh ve manası nümayandır. Öyle ise o gecenin kadrini bilin ki, kadriniz bilinsin. Ayrıca Allah'ın (cc) fevkalâdeden atâsının verildiği şeyler de olabilir bu gecede. Tıpkı ulûfe gibi...

Bu gece, bin aydan hayırlı olmasına gelince bu kesretten kinayedir ve herkes için de söz konusu değildir. Belki her geceyi Kadir bilenler içindir. Evet sanki o, her geceyi ihyâ etmiş de, bu gecede bardağı taşıran rahmet damlayıvermiş... Derken kul, damla ile deryaya ermiş... Gizli olmasında da ayrı bir sır vardır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onu önce biliyordu, sonra unutturuldu. Ta ki, ihyâ edilsin. Sadece bu geceyi ihyâ eden de belki hissemend olabilir ama her geceyi Kadir bilip ihyâ edenin nasipdar olacağından şüphe yoktur.

kadir geceniz mübarek olsun.

masal_1 26.09.08 23:17

Sual: Kadir gecesinin önemi nedir?
CEVAP
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, Muhammed aleyhisselamın ümmetine mahsus bir gecedir. Başka Peygamberlere böyle bir gece verilmemiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, Kadir gecesini ümmetime hediye etti, ondan önce kimseye vermedi.) [Deylemi]

Peygamber efendimiz, daha önceki ümmetlerden bin sene cihad eden insanları düşünüp, benim ümmetimin ömrü kısadır, az ibadet ederler diye üzülünce, Allahü teâlâ, (Kadir gecesi senin ve ümmetinindir) buyurup Habibinin kalbini ferahlandırdı. Hem de Kadir gecesi, her Ramazan ayında gelir.

Resulullah efendimize kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ Ona bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti. (İ. Malik)

Resulullah efendimiz, (Beni İsrail Peygamberlerinden 80 yıl Allahü teâlâya ibadet eden oldu) buyurunca, Eshab-ı kiram hayret ettiler. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam gelip; ***8220;Ya Resulallah, senin ümmetin bu Peygamberlerin, 80 yıllık ibadetine şaşarlar. Allahü teâlâ sana ondan iyisini gönderdi***8221; diyerek, (Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu. (Tefsir-i Mugni)

Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]

(İnanarak ve sevabını Allahü teâlâdan umarak, Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhari, Müslim]

(Kadir gecesinde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur***8217;an-ı kerimi hatmetmekten daha sevabdır. Kadir gecesinde bir tesbih [Sübhanallah], bir tahmid [Elhamdülillah], bir tekbir [Allahü ekber], bir tehlil [La ilahe illallah] söylemek yedi yüz bin tesbih, tahmid, tekbir ve tehlilden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir.) [Tefsir-i Mugni]

(Kadir gecesi üç defa ***8220;La ilahe illallah***8221; söyleyen müslümanın, birincisinde bütün günahları bağışlanır. İkincisinde Cehennemden kurtulur, üçüncüsünde Cennete girer.) [Tefsir-i Mugni]

lia_2008 12.10.08 18:51

din güzel bir seydir uyguluyana göre

muhammedali23 03.11.08 14:07

Geç Kaldığın Yerde Bir Yusuf Sözlü Bekler Seni

Gül yüzlünün yüzünden kovulduğu andan sonra, hiç kimse ona bakmadı, hiç kimse onunla konuşmadı. Mekke'ye doğru yürüyen koca ordunun içinde, Ebu Süfyan ve oğlu yapayalnızdı.

Geç kalmıştı... Geç kalmaya dair lügatlerde, meydanlarda, köşelerde, şiirlerde ne kadar acı söz söylenmiş ya da yazılmışsa, hepsi birden amansız arı vızıltıları gibi doluştu kulaklarına. Kaçırılmış şeylerin hepsi, ama hepsi, bir gülücük belki, bir güzel kucaklaşma, bir tatlı bakış, kardeşçe bir dokunuş omuzlarına indi. Geç kalmışlıkların cümle pişmanlıkları alev alev cehennem olup yakasına yapıştı. Dudakları kurudu. Sesi iç çekişlerine söz olamadı utancından. Geç kalmışların, gafillerin, haksız yere unutanların, kadir kıymet bilmeyenlerin yanı başında, eşsiz bir kadirşinaslıkla suskunca bekleyen o 'Ah!' sesi bile, korkup geri çekildi dudaklarından. 'Ah ki, ah çekemediğime ah!' Çöllerin bile birbirine eklenerek anlatamayacağı, dağların omuz omuza verseler de güç yetiremeyeceği uğursuz bir uzaklığın beri ucunda kalakalmıştı

Görmek istediğine görünmemek için saklandı önce. Saklanmak zorundaydı. Çünkü dostluğuna geciktiğine göstereceği yüzü bir 'düşman' yüzüydü. Kimliğini taşıyan yüzü 'sevilmeyesi' bir yüzdü, bakışını besleyen gözü 'bakılmayası' bir gözdü, umutlarını besteleyen sözü 'güvenilmeyesi' bir sözdü. Saklanması o yüzdendi, o gözdendi, o sözdendi. Huzuruna vardı. Yüzünü mahçup gölgelerden çıkarıp usulca onun gözlerine bıraktı. Gül yüzünün coğrafyasında başını sokabilecek daracık bir kuytuya da razıydı ama....

Gülleri güldüren o yüz çevrildi yüzünden. Yüz bulamadı. 'Kardeşim!' deyip de sarılması ne büyük cennetti ona. Cennete alınmadı. Eskiden olduğu gibi aynı göğüsten aynı ılık sütü içer gibi mesafesiz bir yakınlıktı umduğu. 'Süt kardeşi'nin dudağındaki tek bir kıpırtı dağ gibi pişmanlıkları yıkabilirdi. Kirpiklerinin ucundan yol bulacak tek bir müşfik bakış, yüreğinin bütün yangınlarına su olabilirdi.

'Benden yüzünü çevirince, yüzünü çevirdiği tarafa geçtim. Yine yüzüme bakmadı, öbür tarafa çevirdi yüzünü. Utandım. Yakın uzak her şey beni sıkmaya başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ona çok sıkıntı vermiş, çok kırmıştım. O benden yüz çevirince, dostları da yüz çevirdi.'

Gülücüklerimizin hepsini borçlu olduğumuz o yüz, o sabah, Ebu Süfyan bin Hâris'e dönmedi. O gül yüzlünün yüzünden dostluk görmeyi en çok istediği, en çok hak ettiği kişiydi. Amca oğluydu. Süt kardeşiydi. Çocukluk arkadaşıydı. Ne yazık ki O'nun müjdeli çağrısını ilk reddedenler arasında oldu. Bu çağrıyı O'nu dostlarını aç ve susuz bırakarak susturmak isteyen zorbaların yanında yer aldı amcasının oğlu. Daha da ileri gidip O'nu aşağılayan şiirler yazdı.

O gül yüzlünün yüzünden kovulduğu andan sonra, hiç kimse ona bakmadı, hiç kimse onunla konuşmadı. Mekke'ye doğru yürüyen koca ordunun içinde, Ebu Süfyan ve oğlu yapayalnızdı.

Ebubekir'e [ra] koştu önce.. Sonra Ömer'e [ra]... Cevapları aynı oldu: 'Allah'ın elçisinin yüz çevirdiği kişiye ben dost olamam...' Olmadı. Amcası Abbas'a [ra] yalvardı. 'Sana yakınlık gösterirsem, onu üzmekten ve kırmaktan korkarım...' cevabı umutlarının kanatlarını kırdı. Ali'ye [ra] gitti en sonunda. Sızlandı. Sızlandı. Ali'den [ra] de çare yoktu. Utancı kaldı sadece yanında.

Neden sonra, Ali [ra] yaklaştı. Çareyi fısıldadı. Çöllerin hepsini kurutan, dağları yerinden oynatan bir umuttu dudağından dökülen: 'O'na arkasından yaklaş ve Yusuf'a [as] kendisini kuyuya atan kardeşlerinin en sonunda pişmanlıkla söylediğini söyle....'

Geç kalan adam, yüzünden yüzünü sakınan Gül Yüzlü'ye yaklaştı. Fısıldadı. Bir ayetti nefesine sımsıcak dolanan, sesine terü taze umutlar saran: 'Vallahi, Allah seni bize üstün kıldı; biz sana yaptıklarımızla hatta ettik, suçluyuz.' [Yusuf, 91]

Gül yüzlü ilk defa çevirdi yüzünü süt kardeşine. Geç kalan adam ilk defa sevindi. Ama utancı daha ağırdı. Yüzü yerdeydi. Yûsuf'un [as] kardeşlerine söylediği söz yeniden ete kemiğe büründü Muhammed [asm] diye göründü, utançla kanayan kardeş yüzüne serin bir gül tesellisi olup dokundu: 'Bugüne kadar yaptıklarınızdan kınanmayacaksınız. Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir.' [Yusuf, 92]

Geç kaldığın yerde bin Yûsuf tecellisidir; umutlarını kuyuya attığın demde bin Yûsuf tesellisidir o Gülsîma...

S.Demirci

dost 29.11.08 11:12

Bayram Günahlari Nedir Biliyo Musunuz?

Basliktaki 'Günahsiz bayramlar' dilegimize bakip da bayramda da günah olur mu' demeyiniz lütfen. Yaziyi okuyunca siz de, gerçekten de bayramlarda bu günahlar islenebilir, diyerek bize hak vereceksiniz. Isterseniz sözü uzatmadan konuya bir misalle girelim.

Büyüklerden biri yatsi namazindan sonra caminin avlusuna çikip herkese elini uzatarak: 'Bayramim mübarek olsun.' diyerek tokalasiyormus.

- Efendi demisler, bugün bayram degil, bekle de, bayram günü bayramlas!

- Hayir, demis büyük zat. Benim bayramim bugün. Ve eklemis, çünkü demis bugün ben günah islemedim. Günaha maruz kalmadigim gün benim bayram günümdür!.

Iste size gerçek bayram anlayisi! Daha dogrusu bizim de yasamak istedigimiz bayram günü.

Demek asil Bayram, günah islemeden tamamladigimiz günün bayrami.. Bundan dolayidir ki, bilhassa bayram günlerinde günaha maruz kalmamaya dikkat edilir. Çünkü günah islenen gün, bayram olmaktan çikar, matem günü haline bile gelebilir. Öyle ise bayram gününü günahlara girerek matem günü haline getirmemeye dikkat etmek gerek.

- 'Bayram günü de günaha girilir mi?' demeyesiniz. Asil günahlar maalesef bayram günü islenir. Hatta öyle günahlar vardir ki, sadece bayram günlerinde islenir. Onlara 'Bayram günahlari' adi verilir.

- Nasil mi olur bayram günahlari? Söyle siralayabiliriz bayrama günahlarini.!!

- Bayramda mutlaka ilgi göstermeniz gereken çocuklari ve hane halkini ihmal eder de sevindirmezseniz, akraba ve komsulari mutlaka ziyaret edip de gönüllerini kazanmak gerekirken mühimsemez de bayramlasmazsaniz, sahip oldugunuz imkandan ihtiyaç sahibi yakinlariniza, komsulariniza ulastirmaz, zekatinizi fitrenizi unutursaniz, küs ve kirgin olduklarinizi affetmez de küslügünüzü, kirginliginizi sürdürürseniz, telefonla olsun bir gönül alma nezaketi göstermez de 'bos ver' deyip geçerseniz. Baska günah aramaya hiç gerek yoktur bayram günü. Bu ihmal ve ilgisizlikler yeter de artar bile bayram günahlari olarak size.

Halbuki, bayrami hep birlikte yasayacaktik. Bilhassa çocuklarimizla, hane halkimizla, akraba ve dostlarimizla, komsularimizla yeniden bir daha kucaklasacak, gönül alacak, kalp kazanacaktik.. Sevgide, saygida cosmalar olacakti bayram günleri. Çevremizde sikinti içinde kivranan kalbi kirik, gönlü buruklar varken bizim tek basimiza bayramin mutlulugunu yasamamiz elbette mümkün olmayacakti. Efendimiz (sas), böyle örnek olmustu bizlere. Nitekim bir gün mescidin avlusunda bir sepet turfanda hurma ikram edilir kendisine: "Buyur ya Resulallah taze hurma!" derler. "Komsularimiz da su anda böyle taze hurma yemeye basladilar mi?" diye sorar.

- Hayir, derler, mevsimin ilk turfanda hurmasi önce bizim bahçede olgunlasir. En önce size getirdik. Herkesten önce siz tadasiniz diye düsündük.. Yolda oynayan çocuklari isaret ederek buyurur ki:

- Götürün bu taze hurmalari su çocuklar yesin. Ben komsularimin yemedigini yemem, giymedigini de giymem, onlardan ayri yasayan biri olmak istemem. Ne zaman konu komsu herkes turfanda hurma yemeye baslar, iste o zaman benim de onlarla birlikte taze hurmadan yemeye gönlüm razi olur..

Demek ki Islam bizi komsu ve çevre ile böylesine kucaklastirir, varlik ile yoklugu, zorluk ile kolayligi böylesine paylastirir. Yani birlikte aglar birlikte güleriz, bayrami da birlikte yasariz. Birimizin derdi hepimizin derdi olur.

Su hadis de bize Müslüman'i böyle tarif eder:

- Müslüman'in derdini dert edinmeyen bizden degildir!

***
Birlikte yasayacagimiz günahsiz bayramlar dilegimle efendim...

Alintı..(Ahmet Şahin Hocadan)


Elyasa 02.12.08 11:49

Peygamber Efendımız Hz.Muhammed(s.a.v)in Hayatı
Hz.Peygamber (s.a) kayıtsız şartsız yeryüzü halkının neseb yönünden en hayırlısıdır. Nesebinin şerefi en yüksek doruk noktasındadır. Buna düşmanları bile şahitlik ederlerdi. Bu yüzden düşmanı olan Ebu Sufyan, Bizans hükümdarının huzurunda bu şekilde tanıklıkta bulunmuştu. En şerefli kavim onun kavmi, en şerefli kabile onun kabilesi ve en şerefli aile onun ailesidir. Habibullah (sav), Mekke'de, Rebi'ül-evvel ayının onkinci Pazartesi gecesi sabaha karşı dünyaya gelmiştir (M.570). Böylece, Hz.Adem'den beri devam ede gelen peygamberlik nuru sahibini bulmuş oldu. Babası Abdullah, Peygamberin doğumun dan iki ay önce vefat etmiştir. Annesi Vehb kızı Amine, doğumunda diğer kadınlar gibi eziyet çekmemiş, hatta ağırlık bile hissetmemiştir. Hamileyken, bir gece rüyasında tanımadığı bir kimse gelip; "Sen alemlerin hayırlısına hamilesin; doğduğunda adını Muhammed koy", diye ikaz bulunmuş; doğum anında da heybetli bir ses duyarak irkilmiştir. Ne zaman ki Muhammed vücuda geldi; baktım, mübarek başını secdeye koydu; ellerini kaldırdı, duada bulundu", şeklinde anlatıyor. Hz. Muhammed (s.a.v) sünnetli doğmuştur. Doğduğunda sırtında ve omuzunda peygamberlik mührü vardı. Doğumuna arz şehadet etmiştir.
* Resulullah (s.a.v) doğduğu gece, yeryüzünde bir çok put düşüp kırılmıştır.
* İran hükümdarı Kisrai kemerli bir saray yaptırmıştı. On dört kulesi vardı. O gece kulelerin bütün şerefeleri yıkılmıştır.
O zaman Araplar arasında adet olduğu üzere, çocuğun süt anneye verilmesi kararlaştırıldı. Ancak hiçbir sütanne, yetim bir çocuğu almak istemiyordu. Bu arada amcası Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe, çocuğu bir müddet emzirdi. Kardeşinin oğlunun doğumuna sevinen Ebu Leheb'in, onun şerefine Süveybe'yi azad ettiğini ve bu yüzden Efendimizin doğduğu gün olan her pazartesi günü azabının biraz hafifletildiğini kaynaklar bize bildirmektedir.
Sonunda Beni Sa'd kabilesinden Halime binti Ebi Züeyb, Hz.Muhammed'i kabul etti. O sırada Beni Sa'd yurdunda kıtlık vardı. Hz. Halime bebeğin gelişi ile ineklerin sütünün artığını, çadırın etrafının yeşilliklerle dolduğunu, evine bereketin geldiğini ifade ediyor. Resulullah (s.a.v) ,bu göçebe süt anne'nin yanında oldukça sade bir hayat geçirmiştir.Gündüz otlakta sürülere bakıyor, aileye yardım ediyordu.Çoğu zaman ,yalnızca hurma ve süt ile yetiniyorlardı. Hz.Muhammed (s.a.v), süt kardeşleri ile kırlarda oynuyor,koyun güdüyordu. Bir defasında, süt kardeşi Şeyma'nın omuzunu bilinmeyen bir sebeple o kadar kuvvetli ısırmıştıki, ömür boyu izi silinmedi. Yıllar sonra bir savaşta esir düşen Şeyma'yı, Resulullah (s.a.v) bu yara izinden tanımış gözleri yaşarmıştı. Hz.Halime, Hz.Muhammed'i (s.av) kendi çocuklarından fazla seviyordu. Daha ilk günden ondaki farklılığı hisseden Halime, O'nu gözü gibi koruyordu. Resulullah, süt annesinin sağ göğsünden emer, sol göğsünü kardeşlerine bırakırdı. Ondaki bu üstün hallerden ve mucizelerden ürken Hz.Halime çocuğu annesine teslim etti. Kısa bir süre sonra annesi, zenci cariye Ümmü Eymen ve bir hizmetçi ile Medine'ye hareket ettiler. Neccaroğuları kabilesinden birinin evinde ikamet edildi. Resulullah'ın babasının kabrini de ziyaret etmişlerdi. Hz.Amine, dönüş yolu üzerinde Ebva denilen yerde vefat etti ve oraya gömüldü. Resullah (sav) o sırada altı yaşında bulunuyordu. Zenci cariye Ümmü Eymen ile Mekke'ye dönen Hz.Muhammed (sav), epeyce yaşlı olan dedesine teslim edildi. Şefkatli bir insan olan Abdulmuttalib'in, öksüz ve yetim torununa gösterdiği sevgi pek büyüktü. Dedesi vefat edince Hz.Muhammed (sav) diğer dört amcasına tercihen, Ebu Talib' emanet edildi. Çünkü güvenilir, zeki, cömert ve iyi kalpli biriydi. Diğer amcası Ebu Leheb kendisini içkiye kolay hayata vermiş bir ahlaksızdı. Esasen daha çocukluk devresinden itibaren Peygamberimiz ile Ebu Leheb'in arasının açık olduğu görülür Resulullah (sav) pek zengin olmayan fakat cömertliği ile tanınan amcasının yanında pek rahat içinde yaşamıyordu. Ancak Ebu Talib ve zevcesi, ona kendi çocuklarından daha iyi bakıyorlar, diğer çocuklar gibi sofra kurulur kurulmaz saldırmadığından ona ayrı yemek çıkarıyorlardı. Resulullah'ın yengesine olan sevgisi bir anne sevgisinden farksızdı. Ebu Talib Suriye'ye bir kervan götürmek üzere yola çıktığında Resulullah dokuz bir rivayete göre de on iki yaşında idi. Şam ile Kudüs arasında Busra denilen bir yerde kervan konakladı. Burası Bizans toprağı olduğundan yakında bir manastır bulunuyordu. Bu manastırda bulunan rahip Bahira, Hıristiyanlığı bilen, İncil'i derinlemesine incelemiş biriydi. Son peygamberin gelmesinin yakın olduğunu biliyordu. Ebu Talib'e çocuğun kim oduğunu sordu."oğlum" cevabını alınca,"O senin oğlun olamaz" Bu çocuğun babası ölmüş olmalı", dedi. Ebu Talib amcası olduğunu söyleyince, çocuğu hemen geri götürmesini tavsiye etti. Ebu Talib'te Mekke'ye dönmekte acele etti.

Peygamber Efendımiz Hz. Muhammed (s.a.v)' in Çocuklugu Ve Gencliği

Bir insanın hayatında anne babasının yeri tartışılmaz. Bu her insan için aynıdır. Daha doğmadan babasını çok küçük yaşta da annesini kaybeden Hz.Muhammed'in (sav) bütün sevgisinin odak noktasını Rabbi teşkil ediyordu. Anne ve babasından sonra çok sevdiği dedesi ve amcasını da kaybeden Hz. Muhammed'i (sav), Allah (cc) adeta kimse ile paylaşamıyor, Habibi'nin sevgisinin yalnız kendisine ait olmasını istiyordu. Resulullah (sav) aynı zamanda ummi idi. Zaten Kureyş'in aklına durgunluk veren de; okuması yazması olmayan bir insan dan dünya'nın en güzel sözlerinin duyulması idi. Eğer herhangi bir eğitim görmüş olsaydı, ona karşı olanlar ve inkarcılar bunu delil olarak kullanacak ve ayetleri kendisinin yazdığını iddia edeceklerdi. Ümmilik.O'nu savunduğu davada bu tür suçlamalardan koruyordu. Diğer bir husus; Resulullah'a ilk vahiy edilen ayet; "Seni yaradan Rabbinin adıyla oku", idi. Demek ki asıl aydın, asıl ilim sahibi, Allah'ı bilen, O'nun adıyla okuyan, O'nu tanıyan insandır. Resulullah'ın (sav) doğumundan itibaren her an, her saniye Allah (cc) tarafından korunduğunu görüyoruz. Ondaki farklılık, ondaki üstün haller ve seçilmişlik, bu ilahi himayenin sebebidir. O her haliyle diğer insanlardan farklıydı Alemlere Rahmetti. O'nda da nefis vardı ama O her türlü kötülük ve günahtan korunmuştu. Bir defasında kendine putlara adanan putlara adanmış ******ların etinden ikram eden Zeyd İbn Ammar'a; "Putlara adananı yemem", buyurmuştur. Yine her yıl düzenlenen bir putperest bayr***** halaları tarafından zorla götürülmüş, bayram yerinde bazı kişiler gelerek bu ayinlerin kendisine yasaklandığını ona bildirmişlerdir. Halaları da O'nu bir daha böyle yerlere götürmemişlerdir.

* Sahih hadislerden de anlaşılacağı gibi; Hz. Muhammed (sav) soyların en faziletlisinden dünyaya gelmiştir." Allah mahlukatı yarattı ve beni en hayırlılarının içinde kıldı.Sonra onları,Arap ve Arap olmayanlar diye iki fırkaya ayırdı ve beni en hayırlılarının içinde kıldı (Kureyş). Sonra, ailelere ayırdı ve beni en hayırlı aileden kıldı.Şahıs olarak da ailenin en hayırlısı kıldı", bu hadisi şerif bize bunu anlatmaktadır

Peygamber Efendımız Hz. Muhammed (s.a.v)' in Hz. Hatice İle Evliliği

Resulullah'ın (sav) ve ailesinin, tarım ve ziraatle uğraştığına dair hiçbir bilgi mevcut değildir.Hz.İbrahim(a.s) şu duasında da zikrettiği gibi "Ey Rabbimiz, Namazı dosdoğru kılmaları için ben; çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kabe) yanında, eksiksiz bir vadiye yerleştirdim.. "(İbrahim:37). Mekke vadisinde ziraat yoktur.Geriye yalnız ticaret kalıyor.Bu ticaret de daha çok; kumaş , yiyecek kuru yemiş ve güzellik malzemeleri üzerine idi. Habibullah (sav) gençlik dönemine girmesiyle beraber ticaretle uğraşmaya başlamıştır. Mekkeli tüccar, Kays b. es-Saib İslam'dan önce O'nunla ticari münasebetleri olduğunu ve ondan daha iyi bir ortağa rastlamadığını anlatır. Mekke'liler tacire (kadın tüccar) ve tahire ( temiz kadın ) adını verdikleri Hz.Hatice, Mekke'li zengin bir dul kadın idi. İki kez evlenmiş, iki eşini de kaybetmişti ( ilk eşi, Atik el-Aziz et-Tamime; ikinci eşi, Hind b.Zürare'dir her iki eşinden de birer çocuğu olmuştur. Birkaç sene kıtlığın ağır basması üzerine Ebu Talib, Yeğenini iş istemesi için Hz. Hatice'ye gönderdi Hz. Hatice'de,ahlakının güzelliğini ve ününü sık sık duyduğu Hz. Muhammed'e memnuniyetle kervanını teslim etti ve onu , kölesi Meysere'yi de yanına katarak Kudüs yakınlarındaki Busra denilen yere gönderdi. Hz.Muhammed (sav) burada Netura isimli keşişle karşılaştığı tarihçiler tarafından anlatılır. Her an onun başının üzerinde dolaşan bulut keşişin dikkatini çekmiş ve kendisi ile tanışmak istemiştir. Evvelce tanışmış olduğu Meysere'yi yanına çağırarak Hz.Muhammed hakkında bazı sorular sordu. Aldığı cevaplar karşısında irkilen keşiş; "O Peygamber'dir, hemde Peygamberlerin sonuncusudur", demekten kendisini alamamıştır. Hz.Muhammed (sav) alışverişlerini tamamladıktan sonra Mekke'ye döndüler. Meysere yolculuk boyunca tüm olanları Hz. Hatice'ye bir bir anlatır. Hz.Hatice'nin Peygamberimize karşı saygısı ve sevgisi bir kat daha artmıştır. Hz.Hatice iş bahanesi ile Hz . Muhammed'i (sav) sık sık evine davet etti ve hediyeler gönderdi. Allah Resulu ile evlenmeyi istiyordu. Sonunda meseleyi dostu Nüfeyse'ye açtı. Onun aracılığıyla Muhammed (sav) ile Hz. Hatice evlendiler (miladi 595) O sırada Hz.Muhammed (sav) 25, Hz.Hatice ise 40 yaşında bulunuyordu. Peygamber efendimiz daha sonra Hz.Mariye'den olan oğlu İbrahim hariç diğer çocukları Hz. Hatice ' dendi. Bunların isimleri: Kasım, Rukiyye, Fatıma, Ümmü Gülsüm ve Abdullah idi. Kasım ve Abdullah küçük yaşta vefat etmişlerdir.

Hz.Peygamber her sahada olduğu gibi aile hayatında da örnek ev reisi olmuş; hanımına ve çocuklarına karşı her halükarda müşfik davranmışlardır.

İlk Vahinin Gelişi Ve Risaletin Baslangıcı

Habibullah (sav) otuzsekiz yaşına girmişlerdi. Bir sene boyunca gaibden sesler duyup, bazı nurlar gördüler. Daha sonra Allah'ın sevgilisi, altı ay kadar süren sadık rüyalar görmeye başladılar. Gördükleri rüyalar apaçık ortaya çıkıyorlardı. Hz. Muhammed (sav) yaşadıkları bu haller üzerine, yalnızlık aramaya başladılar.Toplumun zülmetinden sıkılıyor; yalnız kalmayı arzuluyorlardı.
Resullah halvet yeri olarak Mekke'ye 5km kadar uzakta bulunan Hira mağarasını tercih etmişlerdi. Dedesi Abdulmüttalip'te Ramazan aylarında bu mağarada inzivaya çekilirlerdi. Allah Resulü sık sık bu mağaraya çekilip ceddi Hz.İbrahim'in dini üzere ibadet ve dua ediyor; insan ve kainatın yaradılış sebep ve hikmetleri üzerinde derin düşüncülere dalıyorlardı. 610 senesi, Ramazan ayının 27.gecesi idi. 40 yaşına gelmiş olan Hz.Muhammed (sav), o senenin Ramazan ayını bu mağarada geçiriyordu.Seher vaktine doğru, vahiy meleği Cebrail (as), Allah'ın Habibine insan süretinde gözükerek hitap etti ve Kur'an'ın ilk ayetlerini kendisine okudu.Resullah olayı şöyle anlatıyor; " Bana kendisinin Cebrail adlı melek olduğunu ve Allah'ın beni Peygamber olarak seçtiğini bildirmek için geldiğini söyledi. Bana abdest almayı ve istincayı öğretti.Temiz olarak dönünce; "OKU" diye emretti. 'Ben okumayı bilmiyorum' diye cevap verdim . Beni kollarının arasına alıp sıktı.Sonra yere bırakarak; " Oku" diye emretti. Ben yine okuma bilmediğimi söyledim. Beni tekrar ve daha kuvvetli bir şekilde sıktı.Tekrar "Oku" dedi. Ben okuma bilmediğimi tekrarladım. Be sefer beni üçüncü defa sıkarak bıraktıktan sonra dedi ki; " Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından (embriyo) yarattı. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten O'dur. İnsana bilmediğini O öğretti." (Alak1-5) Allah Resulu de, Alak süresinin bu ilk ayetlerini tekrar etti, inen ayetler, Resulullah'ın hem diline hemde kalbine yerleşmişti . Hemen ardından Melek kayboluverdi. Heyacan ve şaşkınlık içerisinde Hz.Resul mağaradan çıkarak evine doğru yola koyuldu.Yolda hayreti bir kat daha arttı. Zira ağaçlar, dağlar, taşlar , çiçekler; "Esselamü aleyke ya Resulüllah", diyerek kendisini selamlıyorlardı. Titreyerek eve dönen Allah Resulü, hanımına; "beni örtünüz! Beni örtünüz" diyerek yatağa girdiler. Uyandıklarında biraz sakinleşmişlerdi. Olanları Hz.Hatice'ye anlatarak, tedirginliklerini arz ettiler. Bu hadise ile beraber, Resulullah'ın özel hayatı kapanıyor, hayatının ikinci safhası olan Peygamberliği başlıyordu.

Elyasa 02.12.08 11:51

İlk Müslümanlar

Kainatın Efendisi Hira'da aldığı peygamberlik vazifesini ilk olarak eşi Hz.Hatice'ye anlatmıştı.Eşi böylesine ağır bir vazifenin mesuliyetini zerreden kürreye vücut ve gönül ülkesinde yaşar haldeyken ; Cenab-ı Allah'ın Hz.Hatice'ye yaşattığı hal çok manidardır.O büyük kadın 'bana ne oluyor bilmem?' diye endişe duyan Allah Resulüne; 'Müjdeler olsun sebat et.Canımı yed-i Kudretinde tutan Allah ' a yemin ederim ki, sen bu ümmetin peygamberisin. Allah seni asla bırakmaz. Sen sıla-i rahmedersin, sözün doğrusunu söylersin, meşekkatte sabredersin, misafirleri ağırlarsın, felakete uğrayanların yardımına koşarsın, Allah böyle kuluna kefildir.' şeklinde sözleriyle destek olmuş gönlünü açmıştır.
Bu sözler onun ne kadar yüce ruhlu, faziletli ve inançlı bir kadın olduğunu göstermektedir. Cenab-ı Hakk'ın kutlu Peygamberine verdiği büyük lütuflardan biri de. Kendisine Hz.Hatice gibi bir zevceyi nasip etmesidir.Resul-i Ekrem efendimiz, ilk müslüman olma şerefine de nail olan eşine Cebrail (as) ' dan öğrendiği şekilde abdest aldırdı ve imam olarak iki rekat namaz kıldırdı.Ulaştıkları gönül birliğini 'Mutlak Bir'in önünde ve O'na sığınarak perçinlediler.

Hz.Peygamberın ve İlk Müslümanların Maruz Kaldıgı İskenceler

Açıktan davetin başlaması ve Müslüman olanların sayısının günden güne artmasıyla beraber, Kureyşliler de Müslümanlara karşı düşmanlıklarını arttırmışlardı. Hareketin lideri olması hasebiyle, en büyük taarruzlar Allah Resulüne yöneltiliyordu. Hz.Peygambere düşmanlık edenlerin başında Ebu Leheb ve karısı gelmekte idi. Hz.Peygamber!in arkası sıra dolanır; o tebliğ ettikçe kendiside; 'Ben onun amcasıyım . Muhammed sizi atalarınızın dininden döndürmek istiyor, sakın ona inanmayınız diyordu.' Hz.Peygamberin başının taşla ezmeye yemin etmiş; taşı kaldırdığında kaskatı kesilmiş, muvaffak olamamıştı.Bir defasında da önünde ateşten bir çukur açılmış, Allah Resulüne yanaşamamıştı. Peygambere olan düşmanlığı o dereceye ulaşmıştı ki; Peygamberimizin kızları Rukiye ve Ümmü Gülsüm 'le evli olan oğulları Utbe ve Uteybe'ye onları boşattırmıştı. Ebu Cehil'de dili ve eli ile Peygamber efendimize ve Müslümanlara çok eziyet etmiştir . Ammar b. Yasir'in annesini öldüren bu zalim, Peygamberimiz harem'de namaz kılarken, boğazlanan bir devenin döl yatağını, içinin çirkinlikleriyle getirtmiş ve Resul-i Ekrem secde de iken sırtına koyuvermişti. Kureyş'in ulularından olan Velid b. Muğire de ; hac mevsimin de halk toplandığında Peygamberimize sıfatlar yakıştırıp, en uygun sıfatında sahir (büyücü) olduğunu, zira Muhammed'in kişi işe kardeşi ve karısı arasını ayırdığını söylüyordu.

O Allah Resulü'nü tek başına öldürmeye de teşebbüs etmiş, fakat; Allah'ın bi lütfü olarak, Peygamberimizin sesini Kabe'de namaz kılarken işittiği halde zatını görememiş, ne yana yönelse se arkasından gelmiş bu suretle muvaffak olamamıştır. As b. Vail Hz.Peygamber 'in oğlu Kasım öldüğünde en acılı anında kendisi ile 'etber' (erkek çocuğu olmayıp soyu kesilen) diyerek alay etmiştir.Kevser süresi As b. Vail hakkında nazil olmuştur. As b. Vail bir dağ geçidinde eşşeğinden düşüp bacağını kırmış, bu yaranın şişip mikrop almasıyla rezil bir şekilde ölmüştür.Şunu hemen belirtelim ki Allah Resulüne zarar verenlerin hepsi, habis bir ölümle ölmüşlerdir Ya hakaret ettikleri Müslüman'ların ellerine düşerek idam edilerek, ya da Hz. Peygamber'in 'Ya Rab ona bir itini musallat et ' diye beddua etmesiyle ölmüşlerdir. Nüfuzu olmayanların ve köle olanların durumu daha acıklı idi. Ayrıca Müslüman olanlara bizzat kendi aileleri türlü türü işkenceleri reva görebiliyorlardı. İslam'ın en azılı düşmanlarından olan Ümeyye b.Halef'in kölesi olan Bilal- Habeşi (ra) bazen 24 saat aç susuz bırakılıyor, bazen de boynuna ip takılarak Mekke de ücretle tutulan çocukların tarafında sokak sokak dolaştırılıyordu, buna rağmen taviz vermeyip yüzlerine karşı 'Allah birdir' diye haykıran Bilal-i Habeşi'yi efendisi Ümeyye b. Halef kavurucu sıcaklar altında sırtını güneşin sıcaklığından ateş parçası haline gelmiş kızgın taş ve kumlara sürttürüp yaktırır. ağzına güneşte kurumuş bir lokma et verdikten sonra göğsüne kocaman bir kaya parçası koydurur ve Lat ve uzza'ya tapmadıkça azaba devam edeceğini söylerdi. Hz.Bilal'in 'Allah birdir' demeye devam etmesi üzerine çileden çıkan Ümeyye b. Halef işkencesini Hz. Bilal bayılıp kendisinden geçene dek sürdürürdü. Hz.Ebubekir'in telkin ve vesilesi ile İslam'a giren Osman b. Afvan da, ilerlemiş yaşına rağmen, amcası tarafından işkenceye maruz bırakılmıştır.Yine Hz.Ebubekir'in delaletiyle Hz. Osman ' dan hemen sonra Müslüman olan Talha b. Ubeydullah Kureyş'in azılı pehlivanlarından Nevfel b. Adviye tarafından bir iple bağlanıp işkenceye tabi tutulmuştur.

Kureyş'in ileri gelen ve zengin ailesine mensup olan Halid b.Said (ra) bir gece rüyasında Allah Resulü'nün kendisini cehenneme atmaya çalışan babasından kurtardığını görmüş ve bu rüya üzerine Müslüman olmuştur.Oğlunun ibadet ettiğini duyan babası Ebu Uhayha vazgeçmesi için ısrar etti. 'Hz.Muhammed'in dinini asla bırakmam' şeklindeki cevap üzerine, elindeki sopa kırılıncaya kadar oğlunu döven Uhayha, onu iaşesini kesmekle tehdit etti.Oğlunun 'rızkı veren Allah'tır' şeklindeki mukabelesi üzerine iyice hiddetlenen Ebu Uhayha onu hapsettirerek günlerce aç susuz bırakmaktan çekinmemiştir. İlk Müslümanlardan olan Sa'd b.Ebi Vakkas da, annesi tarafından zulme uğratılmıştı.

Hüzün Yılı (M.620)

Üst üste gelen acı hadiselerin ilki, Hz. Peygamber'in dört yaşındaki en büyük oğlu Kasım'ın vefatı oldu
Allah Resulü çok müteessir olmuştu.Oğlunun cenazesini taşırken karşıda duran Kuaykıan dağına ; "Ey dağ! Benim başıma gelen şey, senin başına gelseydi, dayanamaz yıkılırdın.", demesi bu derin teessürünün bir ifadesidir. Henüz Kasım'ın vefatının hüznü dağılmadan Allah Resulü , diğer oğlu Abdullah'ı da kaybetti. Bu acı hadiseler sebebiyle Allah Resulü ve Müslümanların kalpleri kan ağlarken, müşrikler taziye etmek şöyle dursun, sevinçlerinden ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Hatta içlerinden Ebu Cehil ve As b. Vail işi daha ileri götürerek: " Artık Muhammed ebterdir, nesli kesilmiştir.", diye alay edecek kadar küstahlaşmışlardı.Bu lakaba oldukça alınan Allah Resulü'nü teskin etmek üzere, Allah(cc) Kevser süresini inzal buyurmuştur. " Doğrusu, biz sana kevseri ihsan etmişizdir. Öyle ise Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Asıl ebter, şüphesiz seni kötüleyendir."
Bir müddet sonra amcası Ebu Talib hastalandı. Artık ölüm döşeğinde idi. Allah Resulü bir yandan kendisini korumak uğruna herşeyini feda eden çok sevdiği amcasını kaybedeceğine üzülürken, bir yandan da Kelime-i Şahadet getirerek Müslüman olmasını istiyordu.Bu sebeple O hastalığı boyunca amcasının yanında pervane olmuş defaatle Kelime-i Şehadete çağırarak; " Ey amcacım, gel sen 'La ilahe illallah'de de ,onunla sana ahirette şefaat edebileyim ", teklifinde bulunmuştu. Amcası bu teklife : " Vallahi benden sonra sana ve atalarının oğluna, çok yaşlanmaktan dolayı bunaklık atfetmeleri korkusu olmasaydı. İstediğin şeyi söyleyip sana tabi olurdum. Kureyş, o istediğin sözü, ölümden korkarak söylediğimi zannedecekleri için söylemeyeceğim." dedi. Allah Resulü'nün ; " Ey amca, şunu bilmelisin ki ,Allah tarafından alıkonuluncaya kadar, senin affedilmeni isteyip duracağım." sözleriyle mukabele etmesi üzerine Allah (cc) Resulünün şahsında mü'minlere şu ölçüyü inzal etti ; " Hakikat sen ,her sevdiğin kişiye hidayete erdiremezsin. Fakat Alla'tır ki , kimi dilerse ona hidayet verir ve O hidayete erecekleri daha iyi bilendir." ( kassas,56 / Tevbe,113 )
Ebu Talib'in vefatından üç gün gibi kısa bir süre sonra da, hanımı Hz. Hatice'yi kaybetti.Teslimiyeti, itaati muhabbet ve merhametiyle Allah Resulü'nün kalbinde taht kuran Hz.Hatice'yi kaybetmek,Allah Resulünü derin bir teessüre boğdu.Ona karşı müstesna bir sevgisi vardı.En büyük destek ve tesellicisi idi.Vefatından sonra dahi onu hiçbir zaman unutmadı ve rahmetle andı. Öyle ki Hz. Aişe, hayatta olmadığı halde en çok Hz.Hatice'yi kıskandığını itiraf etmiştir. Allah Resulü'nün şu sözü onun Allah katında ve mü'minlerin gönlünde ne kadar ulvi bir yeri olduğuna delalet eder: " Kendi zamanındaki kadınların hayırlısı İmran kızı Meryem idi. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hatice'dir."
Doğmadan önce babasını,altı yaşında iken annesini kaybederek öksüz ve yetim kalan Allah Resulü, amcasını ve hanımını kaybetmekle belki de ikinci kez öksüz ve yetim kalmıştı. Yüklendiği bu çile ve hüzün dolu hadiselerden ötürü bu yıla " HÜZÜN YILI " denmiştir.
İnsanlığı hakka ve hakikata sev****p dünya ve ahiret saadetlerini sağlamak üzere Allah Teâlâ tarafından gönderilen peygamberlerin sonuncusu ve alemlerin rahmeti olan Peygamber Efendimiz, genellikle kabul edildiğine göre 20 Nisan (12 Rabiulevvel) 571 Pazartesi günü Mekke'de doğdu. İslâm tarihi kaynakları, Hz. Peygamber'in nesebi ta Hz. Adem'e kadar sıralanan Şecere tabloları ile belirlemişlerdir. Bu kaynaklarda Hz. Peygamber'in yirminci göbekten atası olan Adnan'a kadar ittifak edilmiş, ancak Adnan'dan sonra verilen isimlerde bazı farklılıklar ortaya çıkmıştır. Ama O'nun Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail soyundan olduğunda şüphe yoktur. Buna göre Adnan'a kadar Rasûlullah'ın şeceresi şöylece sıralanır: Muhammed b. Abdullah b. Abdülmuttalib b. Hâşim b. Abdümenâf b. Kusayy b. Kilâb b. Mürre b. Ka'b b. Lüeyy b. Gâlib b. Fihr b. Mâlik b. En-Nadr b. Kinâne b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudar b. Nizâr b. Me'add b. Adnan.

Elyasa 02.12.08 11:52

PEYGAMBERIMIZIN DOGUMU
Peygamberimiz Fil vakasından 50 gün sonra ,Rebiullevvel ayinin on ikinci Pazartesi günü,tan yeri ağarırken, Mekke`de doğdu.
PEYGAMBERIMIZ DOĞDUĞUNDA BAZI HADISELER VUKU A GELDI
Peygamberimiz doğduğunda bazı hadiseler vuku a geldi,bunlardan bazılarını söyle sıralayabiliriz:Peygamberimiz ,Anadan Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğdu. Peygamberimiz doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmeyip ellerini ,yere dayamış başını semaya kaldırmış olarak doğdu.Peygamberimiz doğduğu zaman ,bir yıldız doğmuş ve bilginler, bu yıldızın doğduğu gece,Ahmed doğmuştur Dediler.Bir çok Yahudi Alimi Tevrat tan inceleme ile peygamberimizin bu gecede doğduğunu yakınlarına bildirmişlerdir.
Peygamberimiz doğduğu gece Kisranin sarayından on dört şerefe yıkıldı İranlıların,bin yıldan beri hiç sönmeden yanan Atesgedeleri sönüverdi.Save Gölünün suyu çekildi.Sema ve Vadisini su bastı.Iran Sahi, Arapların, ülkesini istila edeceğini rüyasında gördü,ve telaşa düştü.
PEYGAMBERIMIZIN BABASI HZ.ABDULLAH
Peygamberimizin babası Hz. Abdullah Kureyş***8217;in ileri gelen delikanlılarından idi. Güzel yüzlü,iki gözü arasında peygamberlik nurunu taşıyordu.Mekkenin bütün genç kızları onunla evlenmek için can atarlardı.Babasına o kadar itaatliydi ki babasının izinden hiç çıkmazdı.Hatta birinde babası Abdulmuttalip Allaha dua etmiş ve ``Allahım eğer bana on erkek evladı verirsen onlardan birini senin için kurban edeceğim``demiş ,on evladı olunca da Allaha verdiği sözü tutmak için oğlu Abdullahı kurban etmek istemiştir.Oğlu Abdullah babasına itiraz etmemiş ve boyun eğmiştir Etraftan yapılan eleştirilerle oğlunu kurban etmekten vaz geçmiş onun yerine 100 Adet Deve kurban etmiştir. Hz. Abdullah hz. Amine ile evlendikten Kısa bir müddet sonra gittiği ticaret kervanından dönerken yolda hastalandı. Medine***8217;de dayısı Beni Adiy bin. Neccarin yanında bir ay hasta aldıktan sonra vefat etti.Hz. Abdullah vefat ettiği zaman Peygamberimiz henüz Anne karnında altı aylıktı.
PEYGAMBERIMIZIN SÜT ANNEYE VERILISI
Yeni doğan çocukları süt anneye vermek; Kureyş ve sair Arap eşrafının adeti idi.
Bu da; kadınların kocaları ile daha iyi meşgul olmalarını ve çocuklarında ,özellikle ,havasının güzelliği, rutubetinin azlığı ve suyunun tatlılığı ile tanınan yerlerde yasayan şerefli kabileler arasında, sağlam vücutlu,siki etli, cesaretli yetişmelerini ve düzgün, pürüzsüz konuşmayı öğrenmelerini sağlamak içindi.
Mekke çevresinde ve Harem içinde oturan kabilelerden Süt annesi olanlar, her yıl iki defa, yaz ve güz olmak üzere Mekke`ye gelirler,çocukları alıp götürürlerdi.
Peygamber efendimizi(A.S) Ben`i Sa`d b.Bekr kabilesinden Süt annesi Halime hatun götürdü.
Peygamberimizin Süt kardeşleri şunlardır::
Abdullah b. Haris,Üneyse binti.Haris,Şeyma bint-i Haris.
Peygamberimizi Yetim olduğu için Arap kadınları kabul etmemiş; sadece kabilesine götürecek çocuk bulamayan Halime, eli bos gitmemesi için peygamberimizi kabul etmişti.Peygamberimizi aldıktan sonra Halime ve Ailesinin yaşam tarzı bir anda değişti.
Bunlardan bazılarını Halimenin dilinden dinleyecek olursak; Halime Hatun der ki;`` İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Ben, kır merkebimin üzerinde idim.Yanımızda, yaşlı bir devemiz vardı,bize bir damla süt vermiyordu.
Üzerinde bulunduğum merkebin ağır yürümesi yol arkadaşlarımı çileden cıkartıyordu.Nihayet Mekke***8217;ye varıp emdirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizden hiç bir kadın Muhammedi almak istemiyor,ondan uzak duruyorduk. Çünkü, bizler emdireceğimiz çoçuğun babasından bahisse kavuşmayı ve ondan armağanlar almayı bekliyorduk.
Bir ara Muhammed in dedesi Abdulmuttaliple karşılaştım,bana; İsmin nedir ?diye sordu.
Halime dedim. Bana;Ey Halime! Benim yanımda bir yetim çocuğum var onu emzirmek için Beni Sa`d kabilesi kadınlarına teklif ettim öksüz olduğu için kabul etmediler. Sen kabul eder misin? Ben ,``bana biraz müsaade ette kocama bir danışayım``dedim.
Hemen kocamın yanına döndüm,ona haber verdim. Kocam izin verince Muhammedi aldım.
Muhammed bize gelince,evimiz öyle bereketlendi ki kocam la hayretler içinde kaldik.Sütü çekilmiş olan devemizde sütler fazlaca akmaya, zayıf olan merkebimizi,yolda başka hiç bir binek ****** geçememeğe,davarlarımıza inen süt hiç bir davara inmemeye başladı.
Peygamberin Çocukluğu daha değişikti. Daha iki Aylık iken,her tarafa yuvarlanmaya çalışıyordu.Üç Aylık olunca Day durmaya çalışıyordu.Dört Aylık olunca, duvara tutunup yürüyordu.Beş Aylık olunca bir yere tutunmadan yürüyebiliyordu.Altı Ayı tamamlayınca, yürümeyi hızlandırmıştı.Yedi Aylık iken her tarafa gidebiliyor,koşabiliyordu. Sekiz Aylık iken,konuşuyor,konuşulanı anlayabiliyordu.On Aylık iken Ok atabiliyordu. İki Yılı doldurduğu zaman,oldukça, iri ve gösterişli bir çocuk olmuştu.Onu Annesine götürdük, Amma,biz,Onun yüzünden gördüğümüz hayır ve bereketten dolayı, Yanımızda bir müddet daha tutmaya çok istekli bulunuyorduk.
HZ.AMINENIN MEDINE ZIYARETI VE VEFATI
Hz. Amine Peygamberi de yanına alarak Medine***8217;deki Neccar oğullarından olan Dayılarını ziyarete gitti. Orada peygamberle, bir ay kadar misafir oldular.
Yahudi kavmi peygamberimizi orada görünce onu devamlı kontrol edip hal ve hareketlerine dikkat ediyorlardı. Hz. Amine Yahudilerin Peygamberimiz hakkında takındıkları tavırlardan korkmaya başladı Ve acilen Mekke ye dönmek için yola koyuldular.
Hz. Amine, Mekke***8217;ye gelirken, yolda hastalanıp Evba köyünde durakladi.Başucunda duran Peygamberimizin yüzene baktı.Sonra da söyle hitap etti:
``Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, Allah in lutfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zatin oğlu!Allah, Seni,mübarek ve devamlı kilsin! Eğer rüyada gördüklerim doğru çıkarsa,Sen Celal ve bol ikram Sahibi tarafından,Adem oğullarına helal ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin! Allah, Seni milletlerle birlikte devam edip gelen putlardan, putperestlikten de, esirgeyecek,alıkoyacaktır.
Her canlı varlık ölecektir. Bende öleceğim.Fakat temelli anılacağım Çünkü, temiz bir oğul doğurmuş,arkamda hayırlı bir anı bırakmış bulunuyorum demiştir.
Ve hz. Amine Ebva da vefat etti.Hazret-i Amine vefat ettiğinde 30 yaşlarında idi.
Dünyada,böylece Babasız ve Annesiz kalan Peygamberimizi,yüce Allah,hamisiz bırakmadı: Önce dedesi Abdulmuttalibin yanında, sonra da amcası Ebu Talib-in yanında kaldı. Peygamberimiz, sekiz yaşına kadar,Dedesi Abdulmuttalibin yanında,sekiz yaşından sonra da Amcası Ebu Talib-in yanında kaldı.
PEYGAMBERIMIZIN TICARET HAYATINA ATILISI
Kureyşliler, öteden beri ticaretle uğraşırlardı. Ticaretle uğraşmayanların ise,ellerinde hiç bir şeyleri bulunmazdı. Peygamberimizin de, hazreti Hatice hesabına ticarete başlamadan önce, ticaretle uğraştığı olmuştur. Nitekim, Said b.Ebu Saib, Islamiyetten önce Peygamberimizin ticaret ortağı idi.Peygamberimizin,ticaret yapmak için, sermayesi olmadığından,hazreti Hatice peygamberimizi ücretle tuttu ve Kureyşilerden tuttuğu, başka bir zatıda, Peygamberimizin yanına kattı. Hazreti Hatice yapacağı her sefer için, Peygamberimize, ücret olarak genç ve yiğit birer erkek deve veriyordu. Peygamberimiz, Hazreti Hatice`nin ticaret Malını Şam`a götürmek için ,ilk defa dört tane erkek ve genç deveye anlaştılar. Peygamberimizle Kervan halkı Şam`a gitmek için yola koyuldular: Şam topraklarından Busraya vardıklarında peygamberimiz orada getirdiği bütün malları çok karlı bir şekilde satıp alacaklarını aldıktan sonra,Mekke***8217;ye yardımcısı olan Meysele ile birlikte geri döndü.
PEYGAMBERIMIZIN EVLENMESI
Peygamberimiz hazreti Hatice adına ticaret yaparken, Peygamberimizdeki harikulade halleri görmüş ve yardımcısı Meysele ile Peygamberimize evlilik teklif etmişti. Peygamberimiz bu teklifi kabul ederek Kureyşlilerin en soylu kadınlarından olan hazreti Hatice ile evlendi.
PEYGAMBERIMIZIN COCUKLARI
Peygamberimizin, hazreti Haticeden,iki erkek çocuğu,dört kız çocuğu doğmuştur Isimleri şöyleydi: Kasim, Abdullah, Zeynep,Rukayye ,Ümmü Külsüm,Fatima ve Cariyesi Mısırlı Maria`dan doğan Ibrahim`dir.
KABENIN KUREYŞILERCE YENIDEN YAPILISI VE PEYGAMBERIMIZIN HAKEMLIGI
Bir Kadın, Kabe Hareminde buhurdanlıkta Öd ağacı yaktığı sırada , buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcımdan Kâbenin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamı ile yanmış, bu yüzden duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu. Zaman, zaman sahilden gelen sel baskınları ilede Kâbenin tabanı ve duvarları da iyice yıkılacak duruma gelmişti.
Bunun icin,Kureysliler Kabenin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerinede,tavan çatmak istiyorlar,fakat, yıkmağa kalkarlarsa azaba ugrayabileceklerinden korkuyorlar,aralarinda meşvere ediyorlardı.
Am bu sırada Rum tüccarlarından birisine Ait olan inşaat malzemesi yüklü bir gemi Cüdde sahillerinde parcalandi,bunu fırsat bilen Kureyşliler aralarında yardımlaşarak bu batan gemiden Kabe inşaası için gerekli malzemeleri almış oldular.Ve Kâbenin inşaatına başladılar.
Hacerül Esved taşı yerine konulacağı zaman kabileler ,birbirleriyle anlaşamadılar. Hatta işi okadar ilerlettiler ki aralarında kavga yapmaya çok az bir zaman kaldı. Kureyşiler, Bu iş üzerinde, dört veya beş gece durdular. Sonra Kureyşin yaşlılarından Ebu Ümeyye b. Mugire bir teklifte bulundu;
Teklifine göre ,mescidin kapısından giren ilk kişi bu taşı koymak için hakem olacaktı. Bütün kavmin uluları bu teklifi kabul ettiler.
Tam bu sırada peygamberimiz içeri girdi, bütün kureyşliler el çırparak El-Emin`in hakemligine razıyız dediler.
Peygamberimiz de hakemlik yaparken bütün kabilelerden birer kişi alarak Hacerul Esved-i bir beze koydurdu,ve onu konulacak yere getirttikten sonra besmele çekerek kendi elleriyle Hacerul-Esvedi yerine koymuş oldu.
hayatı
Hz.Muhammed***8217;in (s.a.v) Hayatı Resulullah (s.a.v), Fil yılı Rabi***8217;ul Evvel ayının on yedisinde (M.570***8217;de) Cuma günü şafak vakti Mekke şehrinde dünyaya geldi.(1) Resulullah (s.a.v)***8217;in değerli babası, Abdullah bin Abdulmuttalip bin Haşim bin Abdumenaf***8217;dır. Değerli annesi ise Veheb bin Abdumenaf***8217;in kızı Amine***8217;dir. Görüldüğü gibi her iki şahsiyetin akrabalık bağı Abdumenaf***8217;da birleşiyor. Hz. Peygamber***8217;in mübarek ismini İlahi emir gereği Muhammed, (2) künyesini ise Ebu***8217;l Kasım (3) koyuyorlar. İmam Bakır (a.s) buyurmuşlardır ki, Hz. Peygamber doğumunun yedinci günü Hz. Ebu Talib, Hazretin dünyaya teşrifinden dolayı bir kurban keser ve akrabalarını misafirliğe davet ederek şöyle der: "Bu Ahmed***8217;in akikasıdır.***8221; Misafirler; ***8220;Onun ismini neden Ahmed koydun?***8221; diye sorduklarında, ise Ebu Talib; ***8220;Yer ve gök ehlinin övgüsünden dolayı onun ismini Ahmed koydum.***8221; der.(4) (4)İşte bundan dolayı Hz. Emir-ul Mü***8217;minin Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.v)***8217;ın iki ismi bulunan peygamberlerden olduğunu söylemiştir.(5) (5) Peygamber (s.a.v) henüz daha dünyaya gelmeden babasını kaybetti; (6) (6)dünyaya geldikten sonra da onu süt emmesi için Halime-i Sadiyye***8217;ye emanet ettiler. İbn-i Sad***8217;ın yazdığına göre, Halime Hazreti kucağına alır almaz döşü sütle doldu; öyle ki, Peygamber ve Halime***8217;nin açlıktan uyumayan çocuğu da o sütten doydular.(7) (7) Peygamber (s.a.v) üç yaşına kadar annesi Amine***8217;nin de gözetimiyle süt annesi Halime***8217;nin yanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine getirilerek annesine teslim edildi.

Elyasa 02.12.08 11:53

Bir Yeğen Olarak Hz.Muhammed (s.a.)

20.4.2006- Yeni Şafak

Vecdi AKYÜZ

Hz.Muhammed (s.a.), akrabalık bağlarının (sıla-i rahim) gözetilmesini çeşitli vesilelerle belirtmiş, uygulama örneklerini de göstermiştir. Bir yeğen olarak amcaları, halaları ve teyzeleriyle, bu çerçevede ilişkiler kurmuştur.

Amcanın yeğen açısından konumunu, Hz.Muhammed (s.a.), amcası Abbas'ın yaşadığı bir olay dolayısıyla belirtmiştir. Hz.Abbas, öfkeli bir şekilde Hz.Muhammed'in yanına girdiğinde, bu öfkenin sebebini sordu. Kureyş'in kötü davranışı olduğunu söyleyince, bu duruma öfkelenen Hz.Muhammed (s.a.) şöyle buyurur: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, Allah ve peygamberi için sevmediğiniz sürece, hiçbirinizin kalbine iman girmez. Ey insanlar! Her kim amcama eziyet ederse, bana eziyet etmiş demektir. Çünkü, kişinin amcası, babası yerindedir." (Tirmizî, fiten, 28)

Yanında iki yıl kadar kaldığı dedesi Abdülmuttalib ölünce, dedesinin vasiyeti gereği, Mekkelilerin "Abdülmuttalib'in Yetimi" dedikleri, sekiz yaşındaki Hz.Muhammed (s.a.), babasıyla ana-baba bir öz kardeş olan amcası Ebu Tâlib'e emanet edilmişti. (577) Ebu Tâlib, kişilikli, ahlâklı, eli ve gönlü açık biriydi. Dürüst ve çalışkan bir tüccardı. Yeğenini de ticaret hayatına, amcası Ebu Tâlib alıştırmıştı. Ebu Tâlib de, babası Abdülmuttalib gibi, öksüz yeğenine büyük sevgi ve şefkat göstermişti. Ebu Tâlib'in evinde yemekleri hep birlikte yediklerinden, sofrada yeğen Hz.Muhammed (s.a.) yoksa, Ebu Tâlib "Biraz bekleyin de oğlum gelsin" deyip yemeğe başlamazdı. Bazen yemekler, özellikle kahvaltı sofraya geldiğinde, ağırdan aldığından yeğen Muhammed'e yemek kalmazdı. Bu yüzden amcası, bazen ona ayrı sofra kurdururdu.

Dedesi Abdülmuttalib'in son evliğinden doğma diğer iki amcası olan Abbas ile Hamza, Hz.Muhammed'in (s.a.) birlikte büyüdüğü yaşıtlarıydı. Peygamberimiz 17 yaşındayken (586), amcaları Zübeyir ve Abbas'la birlikte, Yemen'e ticaret yolculuğu yaptı. 20 yaşındayken (589/90), amcalarıyla birlikte, Ficar Savaşı denilen 4. defa patlayan kabileler arası iç savaşa katılmış, çatışmada kimseye ok atmamış ve kan dökmemişti. Yalnızca düşman tarafından atılan okları toplayıp, amcalarına vermişti. Yine 20 yaşlarındayken (590), hılfu'l-fudûl adıyla bilinen insan hakları örgütünün yeniden kuruluşunda akrabaları olan Haşimoğullarıyla birlikte etkili olmuştu.Yakınlarını yeni dine çağırmasıyla ilgili âyetler inince, bu konuda biraz zorluklar yaşadı ve nasıl tepki göstereceklerinden bayağı kaygılandı. Bundan dolayı evine kapanıp kaldı. Dine davetin ilk günlerindeki gibi, korku ve kaygı içindeydi. Halaları, hastalandığı düşüncesiyle ziyaretine geldiler. Yeğenlerini sağlıklı görünce, son günlerdeki sıkıntılı ve garip durumunun sebebini sordular. Bu soruya, şu karşılığı verdi: "Benim hiçbir rahatsızlığım yok. Hasta değilim. Allah, akrabalarımı azabıyla uyarmamı emretti." Bu cevap üzerine halaları, "Sen yakınlarına çağrı yap. Fakat Abdüluzzâ'yı (Ebu Leheb) çağırma. Çünkü o senin davetini kabul etmez" diyerek, tavsiyelerini bildirdiler. Hz.Muhammed'in (s.a.) hala ve teyze sevgisinden, süt halaları ve süt teyzeleri de nasip sahibi olmuştur. Taif Savaşı'ndan sonra, Huneyn'de Hevâzin kabilesinden çok sayıda (6.000) kişi esir olarak ele geçirilmişti. Hz.Muhammed (s.a.), esirler arasında bulunan süt hala ve süt teyzeleri hatırına, öncelikle kendisinin ve Abdülmuttaliboğullarının payına düşen esirleri serbest bırakmıştı, ardından da diğer sahâbenin paylarına düşen esirleri, fidye almaksızın salıvermişlerdi. Kaza umresinden Medine'ye dönüldüğü gün, Hz.Muhammed'in (s.a.) üç yakını arasında, bir tartışma çıktı. Ali, Cafer ve Zeyd, Hz.Hamza'nın kızı Ümâme'nin velisi olma konusunda tartışıyorlardı. Yanlarına giden Rasulullah, durumu öğrendi. Her üçünün de gerekçelerini dinledikten sonra, hepsini övdü ve sevgilerini belirtti: "Ey Zeyd! Sen Allah'ın ve Rasulü'nün dostusun. Ey Ali! Sen benim kardeşim ve arkadaşımsın! Ey Cafer! Sen bana yapıca ve huyca en çok benzeyensin." Ardından kararını şöyle bildirdi: "Ey Cafer! Ümâme'yi görüp gözetmeye sen daha lâyıksın. Çünkü onun teyzesi, senin eşindir. Teyze, anne yerindedir." Cafer, bu karara çok sevinerek, Ümâme'yi aldı. (Buhârî, sulh, 6, megâzi 43; Müslim, Cihad 90; Ebu Davud, talak, 35; Tirmizî, birr, 6) Teyzenin konumuyla ilgili benzer bir açıklamayı, bir günahın af vesilesi olarak da yapmıştır. Bir adam, Hz.Muhammed'e (s.a.) gelerek, "Ey Allah'ın elçisi! Büyük bir günah işledim. Tövbe etsem, kabul olur mu?" dedi. Hz.Muhammed (s.a.), ona sordu: "Anan baban var mı?" Adam "Hayır, yok" dedi. "Teyzen var mı?" diye sordu. Adam "Var" dedi. Hz.Muhammed (s.a.) "Öyleyse, ona iyi davran" buyurdu. (Tirmizî, birr, 6)
Bir kardeş olarak Hz. Muhammed(s.a.)

kadir4349 01.05.09 16:20

allah kimseyi müslümanlıkdan mahrum etmesin (AMİN)

GüLce 06.05.09 17:59

Çok yalnızım dedim..."Ben ki sana çok yakınım" dedin.
 
Dedim: Çok yalnızım.

Dedin: ... ***1601;***1614;***1573;***1616;***1606;***1617;***1616;***1610; ***1602;***1614;***1585;***1616;***1610;***1576;***1612;

Ben ki sana çok yakınım. Bakara-186.


Dedim: Evet biliyorum sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedin: ***1608;***1614;***1575;***1584;***1618;***1603;***1615;***1585; ***1585;***1617;***1614;***1576;***1617;***1614;***1603;***1614; ***1601;***1616;***1610; ***1606;***1614;***1601;***1618;***1587;***1616;***1603;***1614; ***1578;***1614;***1590;***1614;***1585;***1617;***1615;***1593;***1575;***1611; ***1608;***1614;***1582;***1616;***1610;***1601;***1614;***1577;***1611; ***1608;***1614; ***1583;***1615;***1608;***1606;***1614; ***1575;***1604;***1618;***1580;***1614;***1607;***1618;***1585;***1616; ***1605;***1616;***1606;***1614; ***1575;***1604;***1618;***1602;***1614;***1608;***1618;***1604;***1616; ***1576;***1616;***1575;***1604;***1618;***1594;***1615;***1583;***1615;***1608;***1617; ***1608;***1614;***1575;***1604;***1570;***1589;***1614;***1575;***1604;***1616;

Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Araf-205


Dedim: Bu da senin yardımını ister

Dedin: ***1571;***1614;***1604;***1614;***1575; ***1578;***1615;***65533;-***1616;***1576;***1617;***1615;***1608;***1606;***1614; ***1571;***1614;***1606; ***1610;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1615; ***1604;***1614;***1603;***1615;***1605;***1618;

ALLAH***8217;ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Nur-22


Dedim: Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.

Dedin: ***1608;***1614;***1575;***1587;***1618;***1578;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1615;***1608;***1575;***1618; ***1585;***1614;***1576;***1617;***1614;***1603;***1615;***1605;***1618; ***1579;***1615;***1605;***1617;***1614; ***1578;***1615;***1608;***1576;***1615;***1608;***1575;***1618; ***1573;***1616;***1604;***1614;***1610;***1618;***1607;***1616;

(Öyleyse)Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir. Hud-90


Dedim: Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?

Dedin:***1571;***1614;***1604;***1614;***1605;***1618; ***1610;***1614;***1593;***1618;***1604;***1614;***1605;***1615;***1608;***1575;***1618; ***1571;***1614;***1606;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1607;***1614; ***1607;***1615;***1608;***1614; ***1610;***1614;***1602;***1618;***1576;***1614;***1604;***1615; ***1575;***1604;***1578;***1617;***1614;***1608;***1618;***1576;***1614;***1577;***1614; ***1593;***1614;***1606;***1618; ***1593;***1616;***1576;***1614;***1575;***1583;***1616;***1607;***1616;

ALLAH'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini.. ve ALLAH'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi? Tevbe-104.



Dedim: Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.

Dedin: ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1616; ***1575;***1604;***1618;***1593;***1614;***1586;***1616;***1610;***1586;***1616; ***1575;***1604;***1618;***1593;***1614;***1604;***1616;***1610;***1605;***1616; (2) ***1594;***1614;***1575;***1601;***1616;***1585;***1616; ***1575;***1604;***1584;***1617;***1614;***1606;***1576;***1616; ***1608;***1614;***1602;***1614;***1575;***1576;***1616;***1604;***1616; ***1575;***1604;***1578;***1617;***1614;***1608;***1618;***1576;***1616;***1616;

ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve kullarının tövbesini kabul edendir. Ğafir-2/3.


Dedim: Bunca günahım var,hangisinin tövbesini yapayım?!

Dedin: ***1573;***1616;***1606;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1614; ***1610;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1615; ***1575;***1604;***1584;***1617;***1615;***1606;***1615;***1608;***1576;***1614; ***1580;***1614;***1605;***1616;***1610;***1593;***1611;***1575;

ALLAH bütün günahları bağışlayandır. Zümer-53.


Dedim: Yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın?

Dedin: ***1608;***1614; ***1605;***1614;***1606; ***1610;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1615; ***1575;***1604;***1584;***1617;***1615;***1606;***1615;***1608;***1576;***1614; ***1573;***1616;***1604;***1575;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1607;***1615;

ALLAH ***8217;tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur. Ali İmran-135.


Dedim: Ne kadar güzelsin ALLAH***8217;ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.

Dedin: ***1573;***1616;***1606;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1607;***1614; ***1610;***1615;***65533;-***1616;***1576;***1617;***1615; ***1575;***1604;***1578;***1617;***1614;***1608;***1617;***1614;***1575;***1576;***1616;***1610;***1606;***1614; ***1608;***1614; ***1610;***1615;***65533;-***1616;***1576;***1617;***1615; ***1575;***1604;***1618;***1605;***1615;***1578;***1614;***1591;***1614;***1607;***1617;***1616;***1585;***1616;***1610;***1606;***1614;

Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.


Birden ***8220;İlahım ve Rabbim benim senden başka kimim var***8221; dedim.

Sen de ***1571;***1614;***1604;***1614;***1610;***1618;***1587;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1615; ***1576;***1616;***1603;***1614;***1575;***1601;***1613; ***1593;***1614;***1576;***1618;***1583;***1614;***1607;***1615;

***8220; ALLAH kuluna yetmez mi?***8221; (Zümer-36) dedin.


Dedim: Sen ki beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?

Dedin: ***1610;***1614;***1575; ***1571;***1614;***1610;***1617;***1615;***1607;***1614;***1575; ***1575;***1604;***1617;***1614;***1584;***1616;***1610;***1606;***1614; ***1570;***1605;***1614;***1606;***1615;***1608;***1575; ***1575;***1584;***1618;***1603;***1615;***1585;***1615;***1608;***1575; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1614; ***1584;***1616;***1603;***1618;***1585;***1611;***1575; ***1603;***1614;***1579;***1616;***1610;***1585;***1611;***1575; (41) ***1608;***1614;***1587;***1614;***1576;***1617;***1616;***65533;-***1615;***1608;***1607;***1615; ***1576;***1615;***1603;***1618;***1585;***1614;***1577;***1611; ***1608;***1614;***1571;***1614;***1589;***1616;***1610;***1604;***1611;***1575; (42) ***1607;***1615;***1608;***1614; ***1575;***1604;***1617;***1614;***1584;***1616;***1610; ***1610;***1615;***1589;***1614;***1604;***1617;***1616;***1610; ***1593;***1614;***1604;***1614;***1610;***1618;***1603;***1615;***1605;***1618; ***1608;***1614;***1605;***1614;***1604;***1614;***1575;***1574;***1616;***1603;***1614;***1578;***1615;***1607;***1615; ***1604;***1616;***1610;***1615;***1582;***1618;***1585;***1616;***1580;***1614;***1603;***1615;***1605; ***1605;***1617;***1616;***1606;***1614; ***1575;***1604;***1592;***1617;***1615;***1604;***1615;***1605;***1614;***1575;***1578;***1616; ***1573;***1616;***1604;***1614;***1609; ***1575;***1604;***1606;***1617;***1615;***1608;***1585;***1616; ***1608;***1614;***1603;***1614;***1575;***1606;***1614; ***1576;***1616;***1575;***1604;***1618;***1605;***1615;***1572;***1618;***1605;***1616;***1606;***1616;***1610;***1606;***1614; ***1585;***1614;***65533;-***1616;***1610;***1605;***1611;***1575;

Ey inananlar! ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur. Melekleri de size istiğfar eder. ALLAH , müminlere karşı çok merhametlidir. Ahzap-41/43.

falcon_019 14.07.09 20:18

Bunların hepsi çok güzel,
Adam veya kadın 3 aylar tutuyor, namaz kılıyor,
AMAAA,
Gıybet var, koğu var, yalan var, iftira var,
ŞİMDİ içki içen mi daha zararlı ve günahkar yoksa bu insanlar mı,
Ki hayal olarak yazmıyorum , birkaç gün önce böyle birine rastladığım için,
ne dersiniz...

dost 15.07.09 16:56

Al***305;nt***305;:

falcon_019´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 82308)
Bunların hepsi çok güzel,
Adam veya kadın 3 aylar tutuyor, namaz kılıyor,
AMAAA,
Gıybet var, koğu var, yalan var, iftira var,
ŞİMDİ içki içen mi daha zararlı ve günahkar yoksa bu insanlar mı,
Ki hayal olarak yazmıyorum , birkaç gün önce böyle birine rastladığım için,
ne dersiniz...

Bunun kararını Allah verır biz değil..Kaldıkı her seyın günahı ayrı ayrıdır..Adam oruc tutuyodur oruc sevabı alır ama baska hatası vardır onunda gunahı ayrı sorulur..Yanlısı dogruyu goturmez yanı..Ama dogrusu hatasız yapmak tabıkı..Tabıkı namaz kılan musluman elınden dılınden her sekılde musluman kardesıne zararı olmayandır..Ama hatası var dıyede atıp kesmek olmaz..Sonucta oruc tutan da insan o vatandasında hataları olabılır ama onun hatası hiç ibadet yapmayanı masum göstermez!!..Herkes mılletı elestırmeden evvel kendını elstırmeyı ogrenmelı en basta..

sasa 03.08.09 02:17

Tanrının Zerrecikleri...
 
..
Tanrının Zerrecikleri



Haber: Nesrin Dabağlar

Tanrının Zerrecikleri



[i]
Paralel evren teorisinin belki de ispatı için bir basamak olacak olan anti-madde deneyi devam ederken bilim adamları yepyeni bir konuyu açıkladılar: İnsan hücrelerinin yıldırımdaki kadar güçlü içsel elektrik alanlarına sahip olduklarını keşfedildi.

Tanrı, Allah, Eloha, Yaradan, Brahma, Rab, Rahman, Kadir***8217;i Mutlak***8230;

Bu kelimeler; bizi yarattığına inandığımız, her şeyin sahibi, ezeli ve ebedi, her şeyi görüp duyan, cennetin, cehennemin ve tüm alemin tek hükümdarı olduğuna inandığımız o büyük gücün değişik dillerde isimleridir. Sonunu ve başını merak edip, gizemlerini bulmaya çalıştığımız evrenimizin çözemediğimiz pek çok özelliği var. Bazen bizim algılarımız ve idrakimizin çok üstünde olan kâinatın sırlarına eremediğimiz noktalarda onun adının altında çaresizce bitiririz sorgulamalarımızı ve teslim oluruz Tanrının bilinmezliğine***8230;

Güya ona ulaşma ve bilme yolunda geçilen yollarda neler yoktur ki yerlere serilen***8230; Milyonlarca insanın kanı, acılar, adaklar, savaşlar, kinler, bölünmeler, parçalanmalar***8230; Ve sonuçta ortaya çıkan bugünkü dünyamız***8230; Bir yanı (güya) aydınlık, güllük gülistanlık, bir yanı açlık, susuzluk ve karanlık***8230;

Tanrıcılık yani Teizmin tarihçesine baktığımızda önceleri her olağanüstü olayın kahramanı olan farklı tanrılar üretildiğini görürüz***8230; (Politeizm)

Güneş, ay, rüzgar, gökyüzü, yeryüzü, adalet, zafer, bahar, şimşek, deniz gibi isimler alan tanrılar var edilmiş tapınmak ve inanmak için. Çözülemeyen olay ve nesneler korkudan tanrısallaştırıp tapınılmış. Gazaplarından korunmak ve ödüllendirilmek için ******, eşya, çiçek ve hatta insanlardan kurbanlar sunulmuş. Sırları çözülüp korkular bittikçe hepsine ayrı ayrı inanmak terk edilip her şeyin sahibi ve yaratıcısı diye düşünülüp tek tanrı ( Monoteizm) inancına dönülmüş. Bu sefer de tek tanrıya inanmayanları inanmaya ikna etmek için inanılmaz kanlar akıtılmış yüzyıllarca.

Bilinen ve kabul gören ilk yaygın tek tanrılı din olarak Musa***8217;nın dini kabul edilir. (Kadim uygarlıklardan, MU kıtasında tek tanrı inancı olduğu iddia ediliyor olsa da kıtanın varlığı henüz bilimsel olarak ispat edilmiş sayılmıyor.) Tek tanrının kurallarıyla insanoğlunu doğru davranmaya yönlendiren bu ilk din olan Museviliğin ardından İsa***8217;nın dini Hıristiyanlık, onun ardından da Muhammed***8217;in dini Müslümanlık sıralanır.

Dünya nüfus çoğunluğunun inandığı bu üç büyük dinin inandığı tek Tanrı, bütün kainatın yaratıcısı, maddenin ve ruhun hâkimi olarak kabul edilir. Özellikle son din olan Müslümanlıkta, Allahın bir olma ve her şeye kadir olma özelliği son derece belirgin olarak vurgulanmıştır. Allahın özellikleri olarak tanımlanan Esma-ül Hüsna***8217;da doksan dokuz isimle; tanrının varlık, birlik ve teklik olgusu zirvededir.



Esirgeyen, bağışlayan, koruyan, yaratan, doğmayan, doğurmayan, ezeli, ebedi, her yerde, her şeyde var olan, cezalandıran, ödüllendiren, cennetin ve cehennemin sahibi, evrenin, canlının, insanın yaratıcısı ve koruyucusu gibi doksan dokuz özelliğin tanımlanması gerçek anlamda düşünüldüğünde her beyinde farklı anlamlara bürünür Tanrı aslında. Çoğunlukla bu yüzden dinler kendi içlerinde bile bölünmeler yaşamış ve mezhepler ortaya çıkmıştır. Farklı din kavgaları yetmezmiş gibi, dinler içi mezhep kavgaları yüzünden yanan canların acısını en iyi ülkemiz bilir.

Teistlerin hepsinin tek tanrıya inanma olguları ortak olmasına rağmen, aralarında güya kendi ***8220; tek tanrı***8221;larını diğerlerine kabul ettirmek için yaptıkları savaşların ganimetleri ise; inanç değişikliklerini sağlamaktan çok ***8220; madde***8221; kazanımı olmuştur nedense!

Baskın gelen tarafın silahları altında din değiştirmiş görünen pek çok topluluk, ellerindeki eşya, hazine ve toprak gibi maddeleri teslim etseler de ruhlarındaki kendi tanrılarının inancını teslim etmemişlerdir kolayca. Dünya tarihi bunun değişik örnekleriyle doludur. Başka dinin ve milletlerin hakimiyeti altında olsa da kendi din ve inanışını korumak için türlü hileye ve yönteme başvurmuştur pek çok insan***8230;

Maddenin de asıl sahibi olduğu söylenen Tanrı, manada arandığı kadar maddede de gizlidir aslında. Bütün büyük dinler insandan madde ve malın bağımlısı olmamasını ister ama tatlıdır madde denilen şey, kolay vazgeçilmez ondan***8230;

Ona sahip olmak bazen bir ibadet gibi huzur verir insana nedense. Kolay değildir mal***8217;dan vazgeçmek, canın yongasıdır çoğunlukla***8230; Sanki tanrısal bir büyüsü vardır maddenin. Belki de asla ***8220;madde***8221; olmadığı iddia edilen Tanrının sırrı yine maddede çözülecek bir gün***8230; ***8220;Dünyaya in, maddeye yani vücuda bürün ama maddenin kölesi olmaktan kurtulup, beni manada bul ve sonunda bana dön***8221; diyen Allah ne demek istedi acaba bize?

Maddenin manyetik alanından çıkıp kölesi olmaktan kolay kurtulamayan insan, maddenin oluşumunun sırrını çözme yolunda ilginç bir noktaya geldi ve bir zerrecik madde yaratıp bir an bile olsa ya Tanrının kimliğine bürünecek, ya da kendi kendini yok edecek***8230;



İnsan, tanrıcılık oyununu başaracak mı?

Dünya üzerinde var olan ve tanrının yarattığına inanılan maddeler bir insandan diğer insana el değiştirerek savaşlara, acılara neden oluyor binlerce ve hatta milyonlarca yıldır. Madde, elinde olana aslında geçici mutluluk yaşatırken, bir zerrecik yeni madde yaratabilmek ve ***8220; tanrıcılık***8221; oynamak için dünyanın bir köşesinde uzun yıllardır ilginç bir çalışma yapılıyor ve beklenen sonuca az kaldı artık.

Bütün maddelerin yapı taşı olan atom çekirdeklerinde elektrondan daha küçük maddeler vardır. Bunlar çekirdek içerisinde bazen var, bazen yok olabiliyor ; başka boyuta geçiş yapabiliyor, maddeden çıkıp kayboluyor ve tekrar maddeye dönebiliyor. Bir takım titreşimler, ışık hızının üç dört katını aşıyor. Işık hızı aşıldığında da, maddeden çıkıp madde ötesine geçiliyor. İnsan; en, boy, zaman, mekan gibi dört boyutu aşıp beşinci boyuta (manyetik eylem boyutuna) geçerse zamana tabi olmadığını görecek yüksek ihtimalle. Atom altı parçacıklar denilen bu küçük partiküllerle ilgili hesaplamalarda anti-madde denilen bir olguya ulaşıldı kırk yıl önce.

Sırrı henüz çözülmeyen, hatta var olup olmadığı kesinleşmeyen,evrenin ve fizik biliminin en gizemli sorunlarından biri olan anti-madde***8216;nin İsviçre`in atom altı parçacık hızlandırıcı laboratuarında elde edilmesi için çalışmalar son hızla sürüyor.

CERN Laboratuarları

Kısa adı CERN (Conseil Europeen pour la Recherche Nucleaire: Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu) olan, Cenevre`deki Avrupa Atom altı Parçacık Fiziği Laboratuarında bilim adamları, anti-madde gizemini çözmek için büyük uğraş veriyorlar. Fizikçilerle astrofizikçiler, anti-maddenin evrendeki geleneksel maddenin karşıtı olmanın yanı sıra aynası olduğunu düşünüyorlar.



Evrenin doğum anına ilişkin kuram olan Büyük Patlama ile birlikte eşit oranda madde ve anti-maddenin boşluğa (uzaya) bir noktadan yayıldığını düşünen bilim adamları, yalnız maddeden oluşmuş görünen bugünkü evrende kayıp anti-maddenin nereye gittiğini araştırıyorlar. Modern fizikte ilke olarak madde ve anti-maddenin birbirini yok etmiş olması gerektiği de düşünülüyor. Büyük Patlamadan sonra evrenin yapımı için yeterli madde kalmıştı diyen astrofizikçiler, kaybolan anti-maddeye ait izlerin bugün sadece evrenin derinliklerinden gelen kozmik ışınlarda ve yeryüzündeki parçacık hızlandırıcılarında görülebileceğini hesaplıyorlar.

Tam 27 kilometre uzunluğunda çevresi olan dev laboratuar aygıtı atom altı parçacık hızlandırıcısıyla ünlü CERN`de, anti-maddenin inceleme kaydı için uzun süreli anti-madde elde edilmesi amacıyla çalışıyor. CERN yetkilileri; bir amacımız, Evren sırf anti-maddeden yaratılmış olsaydı bugünkü evrenle aynı olur muydu sorusunun yanıtını da almaktır diyor ve şunu ekliyor: Anti-madde, maddeden yüz milyarda bir oranında bile değişik çıkarsa, bu evrenin neden maddeden yapıldığını, anti-maddenin niçin yok olduğunu açıklayabilecektir.

Tanrının zerrecikleri ya da tozu da denilen, bilimsel adı Higgs Boson zerreciği olan bu anti-madde partikülleri deneyle bulunursa, bilim belki de uygarlığın en önemli keşfini yapacak; evrenin ve maddenin temel yapı taşı saptanacak

Son teknoloji ürünü süper iletkenlerin bulunduğu 27 km***8217;lik bir tünelde, eksi 271 derecede yapılan çalışmalarda elementin atom altı parçacıkları ışık hızına çıkarılarak, tünelin ortasında kafa kafaya çarpıştırılacak. Uzun borular içinden geçirilen hızlandırılmış partiküllerin çarpışması, tıpkı evrenin oluşmasına yol açan Big Bang (Büyük Patlama) gibi bir durum yaratacak.

Kara Madde***8217;nin ipuçları

Muazzam proje kapsamında gerçekleştirilecek deneyler esnasında minyatür kara deliklerin ortaya çıkması ve evrenin sürekli genişlemesine neden olan kara maddeye dair yeni ipuçlarının elde edilmesi hedefleniyor. Cihaz çalıştırıldığı zaman, mıknatısla tünelde hızlandırılarak yaklaşık ışık hızına ulaşacak protonlar, karşı yönden gelen protonlarla çarpışacak. Bir saniyede 800 milyon çarpışmanın beklendiği deney esnasında her proton, saatte yaklaşık 200 km hız yapan 400 ton ağırlığında bir trenin çarpmasına eşit bir darbeye maruz kalacak. Çarpışma sonrasında ortaya çıktığı öne sürülen Tanrı***8217;nın zerrecikleri tünelin içine yerleştirilen Atlas dedektörü tarafından tespit edilecek. Bu asrın en iddialı bilimsel projesi olan deneyde Tanrı zerreciklerinin varlığının ispat edileceği an, Tanrı***8217;ya muhtemelen en çok yaklaşılan an olacak.

Higgs Boson nedir?

Edinburgh Üniversitesi teorik fizikçilerinden Peter Higgs`in 60`lı yıllarda ortaya attığı Higgs Boson (Tanrı***8217;nın zerrecikleri), Büyük Patlama***8216;dan sonra ortaya çıkan parçacıkların adıdır. Higgs `e göre kainat; Higgs Alanı adını verdiği bir enerji tarafından yaratıldı. Söz konusu enerji, Büyük Patlama sonrası ortaya çıkan parçacıklarla etkileşime girerek Higgs Boson adı verilen zerreciklerin meydana gelmesine neden oldu. Bu zerrecikler maddeye kütle kazandırdı. Higgs`in bu teorisi o dönemde klasik fizik dünyasının bazı kesimlerinde ilgi görmemişti. Aradan geçen kırk yıllık sürede onun ortaya attığı parçacık teorisi CERN***8217; deki çalışmayla önümüzdeki mayıs ayında belki gerçeğe dönüşecek.

Bu deney; tam olarak gerçekleştiğinde büyük patlamanın küçük bir örneğini yaratacağından dünyanın sonunu getirebilir endişesini taşıyan bir sürü kişiye rağmen son hızla çalışmalar sürüyor ve yapılan açıklamalarda zerreciklerin çarpışmalarında ortaya çıkacağını düşünülen yüksek enerjinin zararını engelleyebilecek bir yöntem geliştirildiği bildiriliyor.

Kuantlar arası tünel

Antik Yunan filozofları ve ezoterik kadim okullar ise var oluşun özü kabul ettikleri ve ***8216;Hill***8217; adını verdikleri, ilksel bir enerjinin varlığından ve bu enerjinin ne olduğunu anladığımızda yaradılışın sırrını çözeceğimizden hep söz ettiler. Sürekli dönüşen kara enerjinin kara delikler yaratarak, paralel evrenlere geçiş kapısı olduğunu, enerjinin o çökme anında başka bir evrende yeni bir başlangıca neden olduğunu ve tek bir evren değil, evrenler olduğunu iddia eden bilim adamları da var.

Isparta uçağı kazası

2008 yılının mayıs ayında sonuçlanacağı düşünülen CERN çalışmasının üyesi olan yirmi ülkeden altı bin bilim adamının değerli çalışmaları tüm dünya tarafından merakla bekleniyorken geçtiğimiz ay ülkemizde bu konuda çalışan değerli bilim insanları hayatını kaybetti. Isparta***8217;da düşen uçağın içinde bulunan yeri dolmaz isimlerin geçirdikleri kaza gerçekten enteresan bir tarihte ve şekilde oluştu. Akıllara değişik senaryolar getiren kaza hakkında gerçeği sanırım hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Onları rahmet ve üzüntüyle anmadan geçemezdik Tanrının zerreciklerinde.

Paralel evren teorisinin belki de ispatı için bir basamak olacak olan anti-madde deneyi devam ederken bilim adamları yepyeni bir konuyu açıkladılar:

İnsan hücrelerinin yıldırımdaki kadar güçlü içsel elektrik alanlarına sahip olduklarını keşfedildi.

İnsanoğlunun en küçük zerreciği diyebileceğimiz hücre ile yapılan deneylerde yeni bir noktaya gelindi.

Daha önce, hücre zarlarındaki elektrik alanlarını ölçebilmek mümkün olmuştu, hücrelerin ana gövdesi içindeki elektrik alanları ölçülememişti. Bilim adamları hücrelerin içsel bir elektrik alanına sahip olduklarını bile bilmiyordu.

Bu keşif hücre araştırmacıları için şaşırtıcı oldu. Bilim adamları inanılmaz güçlü alanlara neyin neden olduğunu veya neden orada olduklarını bilmiyor. Ama şimdi yeni voltaja ***8211; hassas boyalar gibi nano aletler kullanarak, en azından bu elektrik alanlarını ölçmeye başlayabiliyorlar. Araştırmacılar bu minik ama güçlü elektrik alanlarını inceleyerek kanser gibi hastalık durumları ile ilgili daha fazla bilgi öğrenebileceklerine inanıyorlar.

Profesör Raoul Kopelman***8217;ın başkanlık yaptığı Michigan Üniversitesi araştırmacıları voltaja ***8211; hassas boyaları sadece 30 nanometre çapındaki polimer kürelere yerleştirdiler. Bu nano parçacıkları beyin ***8211; kanseri hücrelerinin içsel sıvısında test ederek, Kopelman elektrik alanlarının 15 milyon volt/mt kadar güçlü olduğunu keşfetti, bu alan yıldırımda bulunan elektrik alanından beş kat güçlü. Ancak, bu keşif inanılmaz ilginç olmanın ötesine geçiyor; bulgu muhtemelen araştırmacıların hastalıklara bakma şeklini değiştirecek. Kopelman bulduğu sonuçları bu ay Amerikan Hücre Biyolojisi Topluluğunun yıllık toplantısında sundu. Kopelman ***8220;Ölçümler ile ilgili şüpheler olmadı***8221; diyor. ***8220;Ama bir yorumumuz yok.***8221;

Hücre ile ilgili bölüm Sevgili Saffet Güler***8217;in çevirisinden taze taze alıntıdır. Bu yazıya başladığımda Isparta uçağı henüz düşmemişti, Saffet***8217;in çevirisi geldiğinde ise yazı bitmek üzereydi. Derler ya aslında hiçbir şey tesadüf değildir***8230; Ben izninizle hücre enerjisi keşfiyle ilgili naçizane bir yorum yapmak istiyorum şimdi.

CERN***8217;de tanrının zerrecikleri yaratılıp beşinci boyuta geçmeye çalışılırken insanoğlunun zerreciklerindeki enerjinin, hücrenin içinde Big Bang yaratmak ve paralel evrene geçişini sağlamak için insan tarafından kullanılmadığını veya kullanılmayacağını kim bilebilir ki?

Tanrının Mucize Zerrecikleri İşte
Kaynak : İndigo Dergisi

NSX 03.08.09 18:40

emeğine sağlık

dost 28.08.09 17:30

Ramazan'ın Nasıl Bir Ay Olduğunun Farkında Mıyız?

Çocukluğumda hep merak eder dururdum:-Sene boyunca ilgisiz ve bilgisiz duran bir kısım insanlar Ramazan gelince neden büyük bir heyecanla ibadete yöneliyorlar, en cimriler bile bu ayda neden cömertleşiyor, hayır hasenatta, yoksula yardımda en ön saflara geçebiliyorlar?

Halbuki senenin bütün aylarını Rabb'imiz yaratmıştır. Hepsi de yaradılışta eşittir. Ama Ramazan ayına ilgi çok farklı.

Demek ki, Yaratan, Ramazan ayına öyle bir özellik ve güzellik koymuş ki, onda yapılan ibadetler, hayır hasenatlar sene boyunca yapılan ibadetlerle, hayır hasenatlarla kıyaslanamayacak derecede üstünlük ve kutsiyet arz etmektedir. Hatta denebilir ki, Ramazan öyle bir aydır ki, sene boyunca kaybettiğini, bu bir ay içinde kazanman söz konusu olabilir. Nitekim Ramazan ayı boyunca Rabb'imiz her gece kullarına hitap ediyor:

-Yok mu günahlarına tövbe istiğfar eden, affedeyim? Yok mu, ihmal ettiği ibadetlerini yapmaya başlayan, fazlasıyla kabul edeyim? Yok mu yoksula, kimsesize iyilik ve ikramlarda bulunan kat kat karşılık vereyim?

Bundan dolayı senenin her ayında verilmesi caiz olan zekatlar özellikle bu ayda verilir, bütün çeşitleriyle hayırlar, hizmetler bu ayda daha fazla muhatabını bulur. Çünkü bu öyle bir aydır ki, onda bir verirsiniz (ihlasınızın derinliği nispetinde) bin alırsınız. Ramazan'ın içine konulmuştur böyle özellik ve güzellikler.

Bu sebeple en ilgisiz insanlar bile Ramazan ayında kendilerine gelirler, geçmişlerindeki hatalarını Ramazan'a gösterecekleri hürmetleri nispetinde bağışlatabilirler, bayramdan sonra da Ramazan'da açtıkları bu beyaz sayfayla devam etme azim ve alışkanlığını sürdürebilirler.

Akla gelen mühim bir soru:

-Neden bu aya böylesine büyük mükafatlar, özel af ve bağışlamalar koymuştur Rabb'imiz?

Çünkü Rabb'imiz kullarının cehenneme gitmesinden memnun olmuyor, Ramazan vesilesiyle kendilerine çekidüzen versinler de Cennete layık hale gelsinler istiyor. Bundan dolayı bu aydaki ibadetlere, hizmetlere, yardım ve sadakalara sene boyu yapılanlarla kıyaslanamayacak sevaplar ihsan ediyor, af, mağfiretini coşturuyor.

-"Benim affım gazabımı geçmiştir, haberiniz olsun!.." buyuran Rabb'imiz, Ramazan'a verdiği bu eşsiz değeri şu müjdesiyle de haber veriyor:

-Kim Ramazan'ın farklılığına inanarak sabırla orucunu tutar, imanla ibadetlerini yapar, hayır hasenatlarını yerine getirirse, o kimsenin geçmişteki günahları af içine alınarak bağışlanır!

İşte Ramazan'ın böylesine sel gibi akan af ve mağfiret ayı oluşundan dolayıdır ki, mahşerde bir kısım insanlar elleri bağlı olarak Cehenneme doğru götürülürken onları geriden seyreden cennetlikler, hayretle soracaklar:

-Siz de bizim gibi ümmet-i Muhammed'den değil miydiniz? Evet, diyecekler, biz de Muhammed ümmetindeniz.. Bu defa şaşırmış halde soracaklar:

-Nasıl olur, hem Muhammed ümmetindensiniz hem de Cehenneme götürülüyorsunuz?. Yoksa siz hiçbir Ramazan ayına girmediniz mi, özelliğinin farkına varmadınız mı? Cevap üzücü:

-Ramazan ayına girdik ama özelliğinin farkına varmadık, umumi af ve mağfiret ayı olduğu üzerinde hiç durmadık! Diğer aylardaki ilgisizliğimizi bu ayda da sürdürdük! Eyvah ki eyvah diyecekler...

Ümmet-i Muhammed olarak , akşam teravih kılacak, gece de sahura kalkacağız, böylece Ramazan'ın farkına varanlardan olduğumuzu gösterecek, 'Eyvah ki eyvah!' diye pişmanlık duyanların arasında kalmayacağız inşallah. Şimdiden iyilik ve ibadetlerle dolu mutlu Ramazanlar dileğimizle...

Ahmet Şahin Hocadan Alıntı...

Elyasa 19.09.09 09:17

Bismillahirrahmanirrahim..

Ey Rabbim,

Her şeyi kaplayan rahmetinden
Her şeye gücü yeten kuvvetinden
Önünde her şeyin boyun eğdiği kudretinden
Karşısında hiçbir şeyin duramadığı izzetinden
Her şeyi kaplayan azametinden
Her şeyi kuşatan ilminden
Her şeyi aydınlatan nurundan
İstiyor ve bekliyorum

Ey nur, Ey Kuddüs, Ey ilklerin ilki ve sonların sonu
Rabbim, İsmet perdesini yırtan günahlarımı affet
Nimetleri değiştiren hatalarımı affet
Duaların kabulünü engelleyen
Belalar getiren
İşlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları affet.
Rabbim, zikrinle sana yaklaşabilirim, biliyorum.
Rahmetinden beni kendine yaklaştırmanı diliyorum.
Bana şükrü öğretmeni
Zikrini ilham etmeni diliyorum.
Bana merhamet etmeni
Beni, verdiğine razı ve kanaatkar kılmanı diliyorum.
Sen ki ihtiyacı olana verirsin
Kapına geleni geri çevirmezsin.
Ey rabbim senin saltanatın yücedir.
Kimine gizli, kimine apaçıksın

Rabbim, biliyorum ki
Senden başka günahlarımı bağışlayacak
Suçlarımı örtecek kimse yok.
Biliyorum ki ben nefsime zulmettim.
Sana itaat etmedim.
Bütün bunlara rağmen beni unutmadığından
Ve bana lütfettiğinden dolayı
Kalbim sana kavuşma arzusuyla yanıyor
Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun
Her kötülüğümü örtersin
Başıma gelen her belayı hafifletirsin

Rabbim görüyorsun ki
Zincirlerim beni çökertti.
Çirkin ve boş emellerim beni senden uzaklaştırdı.
Dünya beni aldattı.
Gururum ve kayıtsızlığım kalbimi katılaştırdı
Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun
Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar
Affet beni ey Rabbim

Farz edeyim ki senin ateşine dayandım.
Her acıya göğüs gerdim
Ama senin rahmetinden bir an bile uzak kalmaya dayanamam biliyorsun

Ey Kerim ve Rahim olan Rabbim
Yemin ediyorum ki eğer konuşmama izin verirsen
Senin kapında her an coşarım
Feryat edenlerin feryadı gibi kapında feryat ederim,
Kaybedenlerin ağlaması gibi ağlarım.
Nerdesin? Çağırıyorum seni ey müminlerin dostu
Ümitsizlerin ümidi
Güçsüzlerin dayanağı
Ağlayanların sevgilisi
Seni vücudumun tüm zerreleriyle çağırıyorum.
Rahmetine ümitle koşuyorum.
Görüyorsun ki bu kalp senden ayrılmanın acısını duyuyor.
Bu dil seni anıyor.
Bu kalp seni arıyor ve ağlıyor.
Ah Rabbim o nasıl azapta kalabilir?
O senin affedeceğinden ümitlidir, emindir.
Senin sevgini arzuladığı halde ateş onu nasıl yakabilir.
Onun güçsüzlüğünü biliyorsun.
O bu acıları daha ne kadar taşıyabilir?
Sen ona yol gösterirsen ateşin sıcaklığı ona nasıl zarar verebilir?
O seni Rabbim diye çağırmaktadır.
Ruhunda senin izlerin varken onu nasıl ateşe atabilirsin?
Hayır asla sen bunları yapmazsın
Ben senin keremini biliyorum.
Merhametini biliyorum.
Senin isimlerin mukaddestir.
Sen insanlara kendini tanıttın
Rahmetinle kalplerini okşadın
Rahmetini benden esirgeme Ey Rabbim
Bil ki sana muhtacım

Gizlice yaptığım günahlar senin ilmindedir.
Beni gizli günahlarımın ağırlığından kurtar.
Sen her şeye şahitsin.
Günahlarımı rahmetinle gizledin, biliyorum.
Rabbim sen her günahı bağışlayan ve her hatayı örtensin.
Sen benim fakirliğimden ve güçsüzlüğümden haberdarsın.

Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi

Yüceliğin adına seni anmama yardım et
Boş emellerim, günahlarım, aşırılıklarım, bilgisizliğim ve gafletimden dolayı senin af kapını gözyaşımla çalıyorum.
Biliyorum ki derdimin ilacı sensin.
Ey Rabbim, benim kimim var senden başka
Affı ve rahmeti başka kimden isteyeyim.
Bu kadar günah ve aşırılıktan sonra sana geldim
Pişman ve perişanım
Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar.
Gözyaşımla sana dönüyor, günahımı itiraf ediyorum.
Yalnız sana sığınıyor, özrümün kabulü için af diliyorum.
Beni affet Rabbim, beni affet.

Ey Rabbim senin rahmetini gördükten sonra beni yakacağına inanayım mı?
Keşke bilseydim
Sen benim dünya ve ondan gelecek belalara direncimin azlığını biliyorsun.
Ve biliyorsun ki ben senin ayrılığına dayanamam.
Gözyaşımla çağırıyorum seni ey Müminlerin dostu.
Feryat edenlere cevap veren
Ey sadık yüreklerin dostu
Beni bu gece ve her saatte affet
Her günahı işlemiş ve her günde bulaşmışım
Sen hepsine şahitsin
Gizli olanı sen rahmetinle gizledin
Beni çirkin günahlarımın ağırlığından kurtar
Yüreğim dostluğunu kaldıramaz
Ama kalbim sevgini hissedebilir.
Rabbim sana böylece inanamamıştık ve senin sevginden habersizdik

Ey Kerim ve Rahim olan Rabbim
Sen benim dünya ve ondan gelecek belalara karşı gücümü arttır.
Bana kudretinle güç ver.
Biliyorsun ki ben sana muhtacım
İlahi
Bilmiyorum sana neleri şikayet edeyim.
Zorlukları mı?
İnsanları mı?
Üzerime gelen günah ve belaları mı?
Beni affet Rabbim.
Her şeye sabrettim ama senin ayrılığına sabredemem.
Beni hizmetine al.
Sana sürekli bir kul olayım
Güvencim, dayanağım, dostum sevdiğim sensin.
Her halimde sana koşarım.
Bana kuvvet ver.
Kapına gelmeme yardım et
Uğrunda her şeyimi vermem için bana güç ve nur ver.
Huzurunda değişmez olayım.
Sana koşanlarla birlikte sana koşayım.
Seni sevenlerle birlikte seni seveyim
Rahmetin ve kudretinle koru beni
Hatalarımı affet.

Değil mi ki sen kullarına bu hükmü verdin.
Bana yönelin, benden isteyin, kabul edeyim dedin
Ben de yüzümü sana çevirdim
Elimi sana uzattım
Silahı, ağlamak ve sermayesi ümit olan şu kulun
Senin kapına geldi
Eğer affedersen bu senin şanındır.
Eğer bağışlamazsan hangi kapıya gideyim.
Hangi kapı var.
Senden başka Rab yok ki onun kapısına gidilsin
Tüm zerrelerimle sana sığınıyorum Rabbim,
Rahmetinle, şefkatinle beni kucakla***8230;

Amin***8230;Amin***8230;Amin***8230;.

Elyasa 22.09.09 19:55

ESMÂÜ'L-HÜSNÂ



Cenâb-ı Allah'ın güzel isimleri.

Yasadığımız dünya, felekler, yıldızlar, ay ve güneş birer âlemdir. Bütün bu âlemler bir ahenk içindedirler. Bu, Allah'ın Rab sıfatının bir tecellisidir. Dünyadaki düzenin kaidelerini koyup, varlıkları bir ahenk içinde yaşatma da Rab sıfatının gereğidir.

Doğmamız, büyümemiz, ölmemiz, insanlardâki yücelik, ahlâk, terbiye, kemal hep Rubûbiyet sıfatının yansımasındandır. Gözün görmesi, aklın ermesi, bütün iş ve hareketler, olma ve oluşma Rab sıfatının bir tecellisidir. Onsuz bir hareket ve düşünce yoktur.

Gerek Kur'ân-ı Kerîm'de gerek hâdis-i şeriflerde gecen birçok güzel ismi vardır. Aslında bu isimleri iki grupta ele almak mümkündür:

a) Hak Teâlâ'nın zatına mahsus bir özel isim olan "Allah" lâfz-ı şerifi Ondan başka bir varlık hakkında kullanılmamıştır. Kullanılması caiz değildir. Bu ismin tesniyesi (ikil siğası) ve çoğulu da yoktur. Bir başka dile tercüme edilemez, hiçbir kelime onun yerini tutamaz.

b) Allahu Teâlâ'nın ikinci gruba giren isimleri, sıfatlarından alınan isimlerdir. Ayet ve hadislerde Cenâb-ı Hakk'ın pekçok güzel isminden bahsedilir. Bunlardan her biri O'nun sıfatları ile ilgili ve onlardan alınan isimlerdir. Rahman, Rahîm, Âlîm, Hâlik vs. gibi. Bu isimler bir başka dile tercüme edilebilir. Meselâ, Hâlik ismi, yaratan veya yaratıcı olarak söylenebilir. Müminin Allah hakkındaki inancı, O'nun zâtının mukâddes olduğu, diğer zat ve eşyâyâ benzemediği, yüce sıfatlarla sıfatlandığıdır. Allah kendisini Esmâü'l-Hüsnâ en güzel isimler ile isimlendirmiştir (el-A 'râf, 7/180; el-İsrâ, 17/1 10; Tâhâ, 20/7; el-Haşr, 59/24). Doksan dokuz adet olan bu isimlerin basında "Allah gelir. Diğer isimlerin hiçbiri anlam ve içerik itibarıyla "Allah" isminin yerini alamaz. Bu nedenle, İslâm'a girecek kişi, "Lâ ilâhe İllâllah" der; "Lâ ilâhe illarahman" demez. Namaza başlarken, "Allahü Ekber"der; "Rahman Ekber" diyemez. Allahu Teâlâ'nın bütün isimleri güzeldir. Kur'an-ı Kerîm'de, "Allah'ın güzel isimleri vardır. O halde Allah'a o güzel isimlerle dua edin" (el-A'râf, 7/180);

"De ki: "İster Allah deyip dua edin, ister Rahman deyip dua edin; hangisi ile dua ederseniz edin, onun güzel isimleri vardır '' (el-İsrâ, 1 7/110) buyurulmuştur

Peygamber efendimiz de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın doksan dokuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daavât, 68). Allahu Teâlâ'nın isimleri doksandokuz isimden ibaret değildir. O'nun ayet ve hadislerde gecen başka isimleri de vardır. Yalnız Tirmizî ve İbn Mâce'de geçen bir hadiste bu doksandokuz isim teker teker sayılmıştır. Bu isimler şunlardır:

1-)ALLAH:-Tüm isim ve sıfatlan kendinde toplayan yüce Allah'ın zatının, başka hiçbir varlığa verilemeyen ismidir.

2) RABB: Terbiye eden, yaratan, besleyen, mâlik, en mükemmel, sahip tutan ve idare eden anlamlarına gelir. Rabb ismi, yüce Allah'ın umûmî isimlerindendir. Âlemlerin devamını sağlayan yüce Allah, onların Rabbi'dir. Allah'ın her türlü eksiklikten münezzeh olan Rubûbiyeti ve O'nun neticesi olan terbiyesi, besleyip büyütmesi olmasaydı, kainatta ne varlıktan, ne de tekâmül'den hiçbir eser bulunmazdı. Eğer bir kemâlimiz, bir terbiyemiz, ölçülü bir şekilde doğmamız, büyümemiz, yaşamamız ve ölmemiz varsa bunlarda yüce Allah'ın Rab sıfatının yansımasını görmemek mümkün değildir. Bu âlemde görülen ve bilinen her şeyde yüce Allah'ın sıfatlarının belirtisi vardır.

3) RAHMAN: Allah'ın pek merhametli, çok rahmet sahibi olması anlamlarına gelen bir sıfat ismidir. Sıfat ismi olmakla beraber, bu ismin Allah'tan başkasına verilmesi uygun görülmez. "Çok rahmet sahibi, gayet merhametli ve sonsuz rahmeti bulunan" diye tefsir edilip açıklanabilirse de, yalnız yüce Allah'ın özel bir ismi olduğundan dolayı tam anlamıyla tercüme edilemez. Dilimizde onun tam karşılığı olan bir kelime yoktur. "Esirgeyici" olarak tercüme edilmesi de doğru değildir. Dolayısıyla bu anlam Rahman isminin tercümesi olamaz. "Acıyan" diye tercüme edilmesi de onun tam anlamını vermekten uzaktır. Çünkü kuru bir acıma merhamet değildir. Bilindiği gibi, merhamet acıyı giderip yerine sevinç ve iyiliği getirmektir. Bu itibarla merhametli sözcüğünden anladığımız anlamı, diğerlerinden anlayamayız. Rahman, "pek merhametli" şeklinde eksik olarak tefsir edilebilirse de tercüme edilemez. Yüce Allah'ın rahmeti, sadece bir iyilik duygusundan ibâret değildir. O'nun rahmeti, insanlara iyilik dilemesi ve sayılamayacak kadar nimetler vermesidir. O halde "Rahman" ismini böylece bilmek ve anlamak gerekir. Her gün karşılaştığımız ve içinde bulunduğumuz nimetler, aslında bize Rahman'ın en güzel açıklamasıdır.

4) RAHÎM: "Çok merhamet edici' anlamında bir isimdir. Allah'ın sıfat ismi olmayıp, Allah'tan başka varlıklara da verilebilen bir isimdir. Bu iki sıfat "Rahmet" mastarından türemiş olmakla beraber, aralarında ifade ettikleri anlam bakımından farklar vardır. Rahman ve Rahîm arasındaki bu farklar şöylece belirtmek mümkündür:

a) Rahman sıfatı; daha ziyâde ezelle; Rahîm sıfatı ise daha çok ebedle ilgilidir. Bu nedenle hadislerde yüce Allah'ın hakkında "Dünyanın Rahman'l ahiretin Rahîm'i" ifadelerinin kullanıldığını görüyoruz. Rahman sıfatı bütün insanları; Rahîm sıfatı ise yalnız müminleri kapsar.

b) Rahman sıfatı; hiçbir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın varlıkları yaratmak, meydana getirmek, onların çalışıp çalışmadıklarına bakmadan sayısız nimetlerle nimetlendirmek anlamına gelirken; Rahîm sıfatı Allah'ın emirleri doğrultusunda çalışanlara, çalıştıklarının karşılığını vermek anlamına gelmektedir.

c) Rahman sıfatı; ümitsizliğe, karamsarlığa imkan bırakmayan kesin bir ümit ve ezelî bir yardım ifade eder. Rahîm sıfatı ise, yaptığımız işlerimizin Allah tarafından mükâfatlandırılacağını ifade etmektedir. Bu nedenle Rahman sıfatının ifade ettiği mânâda mü'min ve kâfir eşit tutulup ayırım yapılmamış; Rahîm sıfatının belirttiği manada ise, mü'min ve kâfir açık bir farkla ayrılmışlardır.

5) el-MELİK: Yüce Allah Melik'tir. Yani mülk sahibi, bütün eşyanın ve yaratılanların tek mâlikidir. Bütün varlıklar üzerinde emretme, istediği gibi tasarruf etme, hiçbir şarta bağlı olmaksızın sahip olma O'na mahsustur. Yarattıklarına emretme, sakındırma, cezalandırma, istediğini zelil, dilediğini de aziz etme kudretine sahip olan yalnız yüce Allah'tır. O yarattığı mülkünde ve orada olanların hepsinde yegane hükümdardır. Sonsuz kudretiyle onları idaresi altında tutan tek yaratık Allah'tır..

6) el-KUDDÛS: Her türlü hata, gaflet ve acizlikten uzak, eksiklikten beri, mutlak kemâl sahibi anlamında. Allah, sonradan olma ve hiçbir tasvir kayıtlarına sığmayan, hakkında hiçbir eksiklik düşünülemeyen en mukaddes olan en yüce varlıktır (el-Haşr, 59/23; el-Cum'a, 62/1).

7) es-SELÂM: Allah, her türlü eminliğin, salimliğin aslı olup, ayıptan kusurdan ve her çeşit eksikliklerden uzak olan yüce yaratıcı anlamındadır. Allah, yok olmaktan ve hatıra gelen her türlü eksikliklerden uzaktır. Buna göre dünyadan ve ahiretten emin olmak isteyenleri ve kurtuluşa ermek dileğinde bulunanları, kurtuluşa erdirecek olan da yalnız Allah'tır (el-Haşr, 59/23).

8) el-MÜMİN: Allah'ın iman ve güven veren her türlü şüphe ve tereddütleri kaldıran anlamında bir ismidir. Allah, korku içinde olanlara emniyet ve güven verendir. Bu bakımdan her türlü korkudan emin olmak için Allah'a iltica edilmeli, O'na sığınılmalıdır.

9) el-MÜHEYMİN: Allah'ın görüp gözeten, her şeye şahit olan, her şeyi koruması altına alan, onları muhâfaza edip saklayan olduğu anlamına gelir.

10) el-AZİZ: Allah'ın, hiçbir yönden mağlup edilemeyen, her işinde mutlak gâlip gelen, son derece izzetli ve yüce olduğu manasına gelir. Hiçbir yönden benzeri olmayan dilediğini yapan ve buna güç yetiren, yüce varlığını ve kudretini hiçbir gücün mağlup edemediği tek yaratıcı Allah'tır.

11) el-CEBBAR: Allah'ın, yarattığı tüm varlıklarının ihtiyaçlarını karşılayan, her konuda çok güçlü ve kudretli olduğu anlamındadır. Ayrıca Allah'ın yarattıklarının tümünü kendi iradesine mecbur eden, dilediğini de zorla yaptırmaya gücü yeten, kesin hükmüne karşı gelinemeyen yaratıcı olduğu anlamına da gelir. Yüce Allah'ın "Cebbâr" sıfatı sebebiyle insanların, işlerine kendi iradeleri ve serbestlikleri olmadığı sanılmamalıdır. Çünkü Allah, bildirdiği emir ve yasaklarına uyup uymama konusunda insanları kendi iradelerinde serbest bırakmıştır. Şüphesiz insanların, Allah tarafından akıllı ve iradeli yaratılmalarının bir anlamı vardır. Allah, insanı O'nun hükümlerini tanıyıp bilmesi için akıllı, kendi irade ve istekleri ile O'nun emrine uymaları ve gösterdiği bu yolda yürümeleri için de serbest iradeli yaratmıştır.

Ancak Allah'ın, insanlara işlerinde serbestlik tanımış olması, onların bütün isteklerini yerine getirmeye mecbur olduğu anlamına gelmez. Örneğin Allah'ın emirlerini dinlemeyip O'na karşı gelen asiler, günahkârlar cezaya yanaşmak istemeseler de vakti gelince cezalarını çekmeye mecbur olacaklardır. Allah'ın mutlak iradesi ve kudreti altına girmeyen hiçbir varlık düşünülemez. "Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülüp götürüleceklerdir" (Âlu İmrân, 3/83).

12) el-MÜTEKEBBİR: Allah'ın her hususta çok büyük ve azamet sahibi ulu bir yaratıcı olduğu anlamındadır. Büyüklük O'nun hakkıdır. Yaratılmışların hiçbirinin böyle bir hakkı yoktur. Allah, zatında sıfatlarında ve işlerinde, mutlak manada büyüklüğün tek sahibidir. Hiçbir insan için bu mânâda bir büyüklükten söz edilemez. Kendilerini büyük sanan nicelerinin, Allah'ın sonsuz kudreti ve büyüklüğü karşısında ne kadar küçüldükleri imkân imkânsız olan bir gerçektir. Büyüklük sevdasına kapılanların yok olmalarına, bazen küçücük bir olay hattâ çok küçük bir yaratık, bir mikrop bile yetmiştir. Bu gerçek karşısında insanlar hangi büyüklükten söz edebilirler?..

13) el-HÂLİK: Allah'ın yaratıcı olduğunu belirten bir sıfattır. Yaratmak ise bir şeyi var etmek, hiç benzeri olmayan bir şeyi meydana getirmek demektir. Bu manada Allah'tan başka hiçbir yaratıcı yoktur. Herşeyi yaratan O'dur. İnsanların ortaya koydukları şeyler yaratma değildir; var olanlardan yeni bir şey elde etmektir. Allah, yaratandır; O'nun dışındaki tüm varlıklar ise yaratılmıştır.

14) el-BÂRÎ: Allah'ın, yarattıklarını temiz ve sağlam bir nizâm üzere yaratması, olgunlaştırarak birbirinden farklı niteliklerde meydana getirmesi mânâsındadır. Şüphesiz varlıkları seçip, düzenleyip olgunlaştırarak her birini ayrı bir özellikte yaratan Allah'tır.

15) el-MUSAVVİR: Allah'ın yaratmış olduğu varlıkların şekil ve durumlarını takdir edip, dilediği şekilde meydana getirmesi, şekillendirmesi anlamına gelir.

16) el-GAFFÂR: Kullarının günâhlarını affeden ve çok bağışlayan yüce varlık anlamına gelir. Günâh işlemek insanların özelliği olduğu gibi, onların günâhlarını örtmek ve bağışlamak da yüce Allah'ın ayrılmaz sıfatlarındandır.

17) el-KAHHÂR: Allah'ın ziyadesi ile kahredici, yok edici yüce bir varlık olduğu manasına gelir. Sonsuz kudretinin karşısında hiçbir kimsenin gücü ve kudreti olamaz. Ama serbest iradeleriyle O'nun karşısına çıkma cüretini gösterenlere de lâyık oldukları cezaları tam olarak verecektir. Allah'ın kayıtsız üstünlüğüne sınır koyacak hiçbir varlık yoktur.

18) el-VEHHÂB: Allah'ın çok hibe eden, çok fazla bağışlayan olduğu anlamına gelir. Hak sahibi olmadıkları halde yarattıklarına çok çok verendir.

19) er-REZZÂK: Allah'ın bütün yaratıkların rızıklarını veren olduğunu ifade eder. Her canlı için gerekli gıdayı bahşedip yaratan ve bol bol veren Allah'tır.

20) el-FETTAH: Kulların, her türlü güçlük ve sıkıntılarını açan ve kolaylaştıran manasına gelir. Faydalı ilimlere karşı insanların kalbini açarak, onların islerini kolaylaştıran, bütün zorluklarını ortadan kaldıran yüce Allah'tır. Her işinde üstün gelen O'dur.

21) el-ÂLİM: Allah'ın, çok bilen, bilgisi ezelî ve ebedî olan, her şeyi her yönüyle bilen tek yaratıcı olduğu manasını ifade eder.

22) el-KÂBIZ: Allah'ın, her şeyi sonsuz kudreti altına alan, bu kudretiyle kuşatıp kavrayan, her şeyi emri altına alıp tutan en yüce varlık oldu

Bu anlamına gelir.



Elyasa 22.09.09 19:56

Devamı
23)el-BÂSIT: Allah'ın, her hayrı veren, lütuf ve rahmetini kullarına yayan yüce yaratıcı olduğunu ifade eder. Allah, insanlara rızık, neşe, rahatlık ve bolluk vererek onlara lütuf ve rahmetiyle muâmele etmektedir.

24) el-HÂFID: Allah'ın, emirlerini dinlemeyen, başkalarını beğenmeyen, büyüklenip hak ve hukuk tanımaz zorbaları rezil, perişan eden anlamına gelen bir ismidir.

25) er-RÂFİ: Kaldıran, yükselten ve yüksek olan anlamlarına gelir. Gönülleri iman ve irfan ışığıyla parlatan, yüksek gerçeklerden haberdar eden yüce Allah'tır. Her yönüyle yüce ve yüksek olan O'dur.

26) el-MU'İZZ: İzzet ve ikrâm edici, şeref sahibi anlamına gelir. Yalancılığa, samimiyetsizliğe itibar etmez.

27) el-MÜZİLL: Yüce Allah'ın, lâyık olanları zillete düşüren, zelil kılan, onları hor ve hakir eden anlamına gelen bir sıfat isimdir.

28) es-SEMI': İşiten, işitme kuvve tine sahip olan ve işitme gücünü verendir. O, hiçbir şartla ve kayda bağlı olmaksızın işitir.

29) el-BASÎR: Herşeyi her yönüyle eksiksiz gören, yaratıklarına da görme duyusunu veren anlamını taşır.

30) el-HAKEM: Hüküm koyan, emir veren, varlıklar hakkında hükmünü tamamen icra eden anlamına gelir.

31) el-ADL: Allah'ın herkese hakkını veren, koyduğu âdil hükümleriyle zulme razı olmayan, zulmü ve zâlimi sevmeyen anlamına gelen sıfatının ismidir. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır (el-A 'raf, 7/85; Yûnus, 10/109; Yûsuf, 12/80).

32) el-LATÎF: En ince işlerin bile bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri de yapan, seçilmez yollardan da kullarına çeşitli faydalar ulaştırandır (el-En'âm, 6/103).

33) el-HABÎR: Herşeyden haberdar olan, her şeyin iç yüzünden ve gizli tarafından her yönüyle haber sahibi bulunan, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye bırakandır.

34) el-HALİM: Acele etmeyen, günahkârların cezasını vermeye güç yetirdiği halde bunu acele yapmayıp, onlara yumuşak davranarak cezalarını geriye bırakandır.

35) el-AZİM: Çok yüce ve çok büyük olan; sınırsız ve kayıtsız büyüklük, üstünlük de yalnız O'ndadır.

36) el-GAFÛR: Mağfiret eden, yargılayan, suçları bağışlayan, affeden, insanların beğenilmeyen taraflarını gizleyendir.

37) eş-ŞEKÛR: Çok şükre lâyık olan, kendi rızası için şükredilen, şükür olarak yapılan iyi işlerin daha fazlasıyla karşılığını veren, insanlara nimetlerini artırarak şükür muamelesi yapandır.

38) el-ALİYY: Yüksek, büyük ve yüce olan; kudrette, bilgide, hükümde, irâdede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstün olandır. Herşey O'nun hükmü ve emri altındâdır.

39) el-KEBİR: Büyük, yüce anlamında olup, Allah'ın kâinatı ve ondâkileri hüküm ve kudretiyle idâre eden, her şeyi hükmü altına alan sıfatının ismidir.

40) el-HAFIZ: Muhafaza eden, koruyup saklayan, yapılan işleri bütün ayrıntılarıyla saklayıp, her şeyi belli vaktinde afet ve belâlardan koruyandır.

41) el-MUKÎT: Rızıkları yaratıcıdır.

42) el-HASÎB: Herkesin yaptıklarını takdir eden, yapılanları bütün ayrıntılarıyla bilip her insanı hesaba çekerek yaptığının karşılığını verendir (el-Ahzâb, 33/39).

43) el-CELÎL: Büyüklük ve ululuğu pek yüce olandır. Sıfat ve-isimleriyle her türlü büyüklük kendine ait olandır.

44) el-KERÎM: Cömert, kerem sahibi; muktedir iken affeden, cömertlik duygusunu veren, va'dini yerine getirendir.

45) er-RAKÎB: Görüp gözeten, murâkebe eden, bütün varlıklar üzerine gözcü olup bütün işlerini kontrol altına alandır (en-Nisâ, 4/1).

46) el-MUCÎB: İcâbet eden, isteyene karşılık veren, teklifleri bilen ve O'na yalvaranların isteklerine icâbet eden ve karşılık verendir (el-Bakara, 2/186).

47) el-VASİ': Bağışlaması bol ve rahmeti çok olandır. Yarattıklarına maddi ve manevigenişlik verendir (el-Bakara, 2/247).

48) el-HAKIM: Herşeyi inceliğiyle bilen, bu bilgisine göre emir ve yasakları vâzeden, buyrukları ve bütün işleri yerli yerinde olandır.

49) el-VEDÛD: Çok şefkatli, muhabbetli, salih kullarını çok seven ve onlarca çok sevilen, onları rahmet ve rızasına erdiren; sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya yegane lâyık olandır. Sevgi ve dostluk hissini yaratandır (Hud, 1 1/90).

50) el-MECÎD: Şan, şeref, büyüklük ve kudretinden dolayı yüce olan ve güzel işlerinden dolayı da sevilip övülendir. Şeref, ancak kendi emir ve yasaklarına uymakla elde edilebilir (Hud, 11/73).

51) el-BAİS: Sebepleri yaratan ve ölüleri diriltendir. İhtiyaçlarma göre insanlara peygamberler gönderendir.

52) eş-ŞEHÎD: Herşeye şahit olan, her şeyi hakkıyla gören, bilen ve muamelesini de buna göre yapandır.

53) el-HAKK: Varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan ve gerçek olandır (el-Hacc, 22/6).

54) el-VEKİL: Hayatını, O'na tevekkül ederek düzenleyen ve böylece O'na sığınanların işlerinde kendilerine yardım edendir; İdaresinde hiçbir kayda ve şarta bağlı olmayandır.

55) el-KAVÎ: Kudretli, güçlü ve sınırsız kuvvet sahibi olandır. Herşey O'nun kudret ve kuvveti karşısında güçsüzdür; O'na boyun eğmek zorundadır.

56) el-METİN: Metânetli, kuvveti çok şiddetli olup hiçbir iş O'na zor değildir.

57) el-VELÎ: Emir sahibi ve iyi insanların yani müminlerin dostu (velisi) olup onlara yardım ederek işlerini yönetendir.

58) el-HAMÎD: Çok övülen, övgüyle değer sıfatlarıyla hamd edilendir. Bütün varlığın diliyle övülmeye lâyık ve her an hamd edilen tek yüce varlıktır.

59) el-MUHSÎÎ: Allah, çokça veren, sonsuz düşünülse bile her şeyin sayısını her yönüyle bilendir.

60) el-MÜBDÎ: Hiç yoktan ortaya koyan, vareden, yaratandır. O'ndan başka yaratıcı yoktur.

61) el-MU'ÎD: Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratandır. O'ndan başka yaratıcı olamaz.

62) el-MUHYÎ: Dirilten, canlandıran ve hayat verendir. O'nun öldürdüğüne kimse hayat veremez (Fussilet, 41/39)

63) el-MÜMÎT: Öldüren, ölümü her canlıya takdir edip bunu uygulayandır.

64) el-HAYY: Diri, canlı hiç ölmeyen, hayatı ezeli ve ebedi olandır.

65) el-KAYYÛM: Baki ve ebedi olan; her şeyin O'nun kudret ve iradesiyle varlığını sürdürebildiği tek varlıktır (el-Bakara, 2/250; Âlu İmrân, 3/1).

66) el-VÂCİD: Var olan ve her şeyi vareden, icad eyleyen; varlığı kendinden olan; dilediğini istediği anda var edip yaratandır. O'na karşı hiçbir şey kendini gizleyemez.

67) el-VAHİD: Tek, bir olmak, Allah ikincisi olmayan tek birdir. Zatında, sıfatlarında, işlerinde ve hükümlerinde asla ortağı-dengi ve benzeri bulunmayandır.

68) es-SAMED: Hiçbir şeye muhtaç olmayan, tüm yaratıkların ihtiyacını gideren ve her türlü istekte doğrudan kendisine başvurulandır.

69) el-KADÎR: Kudret sahibi, tükenmez kudreti olan, istediğini dilediği gibi yapmaya muktedir olandır. Her türlü güç ve kuvvet de O'ndandır (el-Bakara, 2/20).

70) el-MUKTEDİR: Gücü her şeye yeten, her şeyi dilediği duruma getiren, kuvvet sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf edendir.

71) el-MUKADDİM: Herşeyden önce olan, dilediğini öne alan; dilediğine maddi ve manevi nimetler verip yükselten, öne geçiren, ilerlemelerini sağlayandır.

72) el-MUAHHİR: Herşeyden sonra yine var olan; emir ve yasaklarına uymayanları zelil edip arkaya bırakan, istediğini geri koyandır. Sonunda yine sadece O var (olarak) kalacaktır.

73) el-EVVEL: Herşeyden önce, öncelerin öncesi, başlangıçların yaratıcısı ve varlığının öncesi olmayandır.

74) el-AHİR: Herşey son bulunca O, var olarak kalacaktır. Varlığının sonu yoktur.

75) ez-ZÂHİR: Görünen, varlığında hiç şüphe olmayan, varlığı her şeyden aşikâr olandır. Her yaratık yaratanının görülen bir şâhididir.

76) el-BATIN: Gizli, cisim olarak görülmeyen, varlığı gizli olan, ancak varlığı da kesin olarak bilinendir. (Hayal, duygu, akıl ve düşüncenin de görülmeyip eserle varlıklarının kesin olarak bilinmesi gibi).

77) el-VALÎ: İdare eden bu büyük kâinatı ve onda her an olup bitenleri idare edip yönetendir. İdare etme yeteneği O'nundur.

78- el-MUTE'AL: Yüksek ve yüce varlık... Bilinenlerin en üstün olanı... Akım yaratılmışlarda mümkün gördüğü her şeyden çok yüce olandır.

79) el-BİRR: İyilik ve güzellik, bağışta bulunma, kullarına yardımcı olma anlamlarında Yüce Allah'ın bir sıfat ismidir. İyiliği ve ihsânı çoktur. İyilik ve ihsan gibi hisler de sadece ondadır (et-Tûr, 52/28).

80) et-TEVVÂB: Tövbeleri çok kabul eden, tövbe kapısını açık tutarak tövbe etme imkânı verendir. Samimi olarak günahlardan dönüp tövbe edenleri bağışlayandır.

81) el-MÜNTEKİM: İntikam alan, günahkârları, adaletiyle yargılayarak lâyık oldukları cezaya çarptıran demektir.

82) el-AFÜV: Merhametli, daima affeden, günâhlardan dilediğini affedip suçları bağışlayandır.

83) er-RAÛF: Çok merhamet eden, insanları yükümlü tutmada pek müsâmahalı ve yumuşak davranandır.

84) MALİKÜ'L-MÜLK: Herşeyin tek sahibi, her ne varsa O'nundur. Herşey üzerinde mutlak tasarruf yetkisi sadece O'na aittir. O h;llde Ondan başkasına kulluk edilmez.

85) ZÜLCELÂL-İ VE'L-İKRÂM: Celâl ve ululuk sahibidir. İkrâm ve ihsân edicidir. Hürmet ve saygıya yegane lâyık ve tüm büyüklüklere sahip olandır.

86) el-MUKSİT: Doğru hareket eden, bütün işlerini birbirine uygun ve yerli yerinde yapandır.

87) el-CÂMİ: Derleyen, toplayan, her şeyi kudreti içinde bulundurup dilediğini istediği anda ve istediği yerde toplayandır.

88) GANÎ: Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hakkında noksanlık ve ihtiyaçtan sözedilemeyendir.

89) el-MACİD: Kerem ve müsâmahası sınırsız olandır. İnsanlara iyilikle muamele edip onları himâye etme lütfunda bulunan, her türlü sıkıntılarını giderendir.

90) el-MÂNİ': Herşey O'nun emir ve korumasına bağlıdır. O'nun emri olmadıkça hiçbir şey olamaz. İstemediği şeyin, yani takdir etmediğinin olmasına imkân yoktur.

91) en-NÛR: Alemleri, bütün kâinâtı nurlandıran, aydınlatan; istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur, aydınlık ihsan edendir.

92) el-HADÎ: Hidâyet eden, doğru yolu gösteren; hidayet yaratan; istediğini iyi işlerde başarıya ulaştıran, kullarına doğru yolu gösterendir.

93) el-BEDÎ: Eşi ve benzeri olmayan, bir şeyi en mükemmel yapan, yaratan, eşsiz ve görülmemiş şeyleri varedendir. Varlıklar âleminde O'nun eşi ve benzeri yoktur. Hayret verici âlemleri yoktan var eden, icad eden O'dur.

94) el-BÂKÎ: Sürekli var olan ve var olacak olandır. Sonu olmayandır. Allah'ın varlığının sonu yoktur.

95) el-VARİS: Tüm varlıkların gerçek sahibi, varisidir. Servetlerin geçici sahipleri yok olduktan sonra da varlığı devam eden ve o servetlerin sahibi olandır.

96) er-REŞÎD: Doğru yolu gösteren: İnsanları, peygamberlerin getirdiği ve tebliğ ettiği kitaplar vasıtasıyla doğru yola iletendir. Allah, bütün işleri ezeli takdirine göre yönetip, dosdoğru bir düzen içinde sonuca ulaştırandır.

97- es-SABÛR: Çok sabırlı, hiçbir şeyde acele etmeyen; kendine isyan edenleri cezalandırmada acele etmeyip, onlara süre verendir.

98- ed-DAR: Elem ve zarar verici şeyleri hikmetinin gereği olarak yaratandır. Yüce Allah, zarar veren şeyleri yaratmıştır. Fakat onlardan zarar görmemizi değil, akine maddi-manevi bütün zararlardan sakınarak korunmamızı emretmiştir.

99) en-NAFİ: Hayır ve fayda verici şeyleri yaratandır. Bütün olaylar sebepleriyle meydana geliyorsa da, sebepler yok'u var edemez. Onlar ancak insanların elinde birer vesîle ve Hakk'tan isteme vâsıtası olmak üzere yaratılmışlardır.

Allah'ın zâtı, bir: güzel isimleri (esmâü'l-hüsnâ) ise çoktur. Allah'ın doksan dokuz ismi hadis-i şeriflerde de bildirilmiştir. İbn Kesir, tefsirinde, Buhâri ve Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'den naklettikleri bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s.)'den şöyle buyurduğu rivâyet ediliyor:

"Yüce Allah'ın bir eksiğiyle yüz ismi vardır. (yani doksandokuz). Kim onları sayarsa cennete girer. O tektir, tek 'i sever. "

Elyasa 22.09.09 20:36

Hz HIZIR (as)




Hz Mûsâ döneminde yasamis ve peygamber olmasi kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir sahsiyet
Kur'ân-i Kerîm'de, Hizir (as)'in isminden açikça bahsedilmez Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82 âyetlerinde yer alan Hz Mûsâ ile ilgili kissadan "Katimizdan kendisine bir rahmet verdigimiz ve kendisine ilim ögrettigimiz kullarimizdan bir kul" (18/65) diye sözü edilen sahsin Hizir (as) oldugu anlasilmaktadir Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu sahsin Hizir oldugu açikça belirtilmistir (bk Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174)
Bu rivayetlere göre bir gün Hz Mûsâ isrâil ogullari arasinda vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadigi sorulmustu Hz Musâ: "Hayir, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-i Hak bir vahiyle Hz Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavusum yerinde) kullarindan salih bir kul olan el-Hadir (Hizir)'in kendisinden daha âlim oldugunu bildirdi Bunun üzerine Hz Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanli ile Hizir'i bulmak üzere uzun bir yolculuga çikti ikisi, iki denizin birlestigi yere ulasinca, yolculukta yemek üzere azik olarak yanlarina aldiklari baliklarini unutmuslardi ve balik bir delikten kayip denizi boylamisti Hz Mûsâ oradan bir süre uzaklastiktan sonra yemek için delikanlidan baligi çikarmasini istedigi zaman baligin denize dalip kayboldugunu fârkettiler Hz Mûsâ'nin Hizir'i bulmasinin alâmeti, bu baligin kaybolmasi oldugundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hizir (as)'i buldular Bundan sonra Hz Mûsâ'nin Hizir ile, Kehf Sûresi 66-82 âyetlerinde anlatilan yolculugu basladi
Hz Mûsâ'nin yolculugunda azik olarak tasidigi baligin Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalip kaybolmasi, bazi rivayetlerde ve çesitli islâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat oldugu, ölüleri bile canlandiran, içenleri ölümsüzlestiren bir hayat iksiri oldugu seklinde izah olunmus, burada baligin canlanip denize dalmasi meselesinde bir peygamberin hayatinin ve Cenâb-i Hakk'in kudretinin söz konusu oldugu unutulmustur Buna bagli olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yasayan birisi olarak Hizir (as)'a da ölümsüzlük isnâd edilmis ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmistir
Hizir aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (as) ile olan yolculugunu Kur'ân-i Kerîm kisaca söyle anlatir: Hizir (as), yolculukta karsilasacaklari olaylara Musa peygamberin sabredemeyecegini kendisine hatirlatmis ve O'ndan sabir için söz almistir (el-Kehf,18/66-70) Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmislerdi Hizir (as) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmistir Musa (as) sabredemeyip söyle demistir: "Gemiyi, yolcularini bogmak için mi deldin? Dogrusu çok kötü bir is yaptin" (el-Kehf; 18/71) Yolculugun sonunda, ilk bakista görünmeyen ve perde arkasi bilgi niteligindeki sebebi Hizir (as) söyle belirtir: "O, deldigim gemi, denizde çalisan birkaç yoksulundu Onu kusurlu yapmak istedim Çünkü gemi yolculuga devam ederse, ileride her saglam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanlari) vardir" (el-Kehf, 18/79) Yolculuk sirasinda, diger çocuklarla oynamakta olan bir çocugu öldürdü Musa (as): "Kisas olmadan, masum bir cana nasil kiyarsin? Dogrusu çok kötü bir is yaptim, dedi" (el-Kehf,18/74) Küçük çocugun bu erken yasta vefat ettirilme sebebi Hizir (as) tarafindan söyle açiklandi: "Öldürdügüm erkek çocuga gelince; onun anne ve babasi mü'min kimselerdi ileride onlari isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81) Burada Cenâbi Hak'kin, anne-babanin hayirli kimseler olmasi sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sikintilara sokacak bir çocugu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayirli bir evladin verilmesinin, gerçekte o aile için " hayir" olduguna isaret ediliyor
Yolculugun üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatilir: "Musa ve salih kul yollarina devam ettiler Sonunda bir köye varip, halkindan yiyecek istediler Halk ise onlari misafir etmek istemedi Musa ve salih kul, orada yikilmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu dogrultuverdi Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karsilik bir ücret alirdin, dedi Salih kul söyle dedi: iste bu seninle benim aramizin ayrilmasi demektir Sabredemedigin seylerin içyüzünü sana anlatacagim" (el-Kehf, 18/77,78) Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (hizir) söyle açiklar: "Bu ev, sehirde iki yetim çocugun idi Duvarin altinda kendilerine ait bir hazine vardi Bunlarin babalari salih bir kimseydi Rabbin, onlarin rüstlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çikarmalarini istedi Bu Rabbinden bir rahmettir Ben bunlari kendiligimden degil, Allâh'in emriyle yaptim iste, sabredemedigin seylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82)
Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanlarin günlük hayatta karsilastiklari bir takim olaylarin, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asil perde arkasinin bulundugu anlasilmaktadir Bazan ser olarak görülen olaylarin arkasindan büyük hayirlarin ortaya çiktigi görülmektedir Âyet-i Kerîmelerde söyle buyurulur: "Hosumuza gitmedigi halde, savasmak size farz kilindi Belki de hosumuza gitmeyen bir sey sizin için daha hayirlidir belki hosunuza giden bir sey de sizin için daha kötüdür Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216) " Eger karilarinizdan hoslanmiyorsaniz olabilir ki, hosunuza gitmeyen bir seyde Allah, sizin için çok hayir takdir etmistir " (en-Nîsâ, 4/19) Rasûlullah (sas), Hizir (as)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculugu sirasindaki bir konusmayi söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasiyla su alip, gemiye konmustu Hizir (as) bunu Hz Musa'ya göstererek söyle dedi: Allâh'in ilmi yaninda, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttigi su kadar bir seydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk Ibn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, istanbul 1985, V,172-185)


Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

Elyasa 22.09.09 20:38

HZ İBRAHİM VE HZ İSMAİL ALEYHİMASSELAM'IN KISSASI


- İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor:
"Hz İbrahim beraberinde Hz İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi Kadının yanında bir de su tulumu vardı Hz İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu

İşte Hz İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktıHz İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı İsmâil'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Kedâ'da yetişti)"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi bu sözünü birkaç kere tekrarladı Hz İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi Hz İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu Kadın:"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü Hz İbrahim de yoluna devam etti Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı:
"Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vâdide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye- Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37)
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi) Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı

Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı Vadiyi geçti Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı Ama kimseyi göremedi bu gidip-gelişi yedi kere yaptı İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelirAnne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi O sesi yine işitti Bunun üzerine:"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti) Bu Cebrail'di Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hâcer'im, İbrahim'in oğlunun annesi"
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teâla'ya""her ihtiyacınızı görecek Zât'a tevkil etmiş"Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu Nihayet su çıkmaya başladı Kadın (boşa akmaması için) suyu eliyle havuzluyordu Bir taraftan da sudan kabına doldurdu Su ise, kadın aldıkça dipten kaynıyordu"İbnu Abbas radıyallahu anhüma dedi ki: "Allah İsmail'in annesine rahmetini bol kılsın, keşke zemzemi olduğu gibi akar bıraksaydı da avuçlamasaydı Bu takdirde (zemzem, kuyu değil) akar su olacaktı"Kadın sudan içti, çocuğunu da emzirdiMelek, kadına:"Zayi ve helak oluruz diye korkmayın! Zira, Allah Teâla Hazretleri'nin burada bir Beyt'i olacak ve bunu da şu çocuk ve babası bina edecek Allah Teâla Hazretleri o işin sahiplerini zayi etmez!" dedi
Beyt yerden yüksekti, tıpkı bir tepe gibi Gelen seller sağını solunu aşındırmıştıKadın bu şekilde yaşayıp giderken, oraya Cürhüm'den bir kâfile uğradı Oraya Kedâ yolundan gelmişlerdi Mekke'nin aşağısına konakladılar Derken orada bir kuşun gelip gittiğini gördüler"Bu kuş su üzerine dönüyor olmalı, (burada su var) Halbuki biz bu vadide su olmadığını biliyoruz!" dediler Durumu tahkik için, yine de bir veya iki atik adam gönderdiler Onlar suyu görünce geri dönüp haber verdiler Cürhümlüler oraya gelip, suyun başında İsmail'in annesini buldular"Senin yanında konaklamamıza izin verir misin?" dediler Kadın:"Evet! Ama suda hakkınız olmadığını bilin!" dedi Onlar da:"Pekala!" dediler Aleyhissalâtu vesselam der ki:"Ünsiyet istediği bir zamanda bu teklif İsmail'in annesine uygun geldi Onlar da oraya indiler Sonra geride kalan adamlarına haber saldılar Onlar da gelip burada konakladılar Zamanla orada çoğaldılar Çocuk da büyüdü Onlardan Arapça'yı öğrendi Büyüdüğü zaman onlar tarafından en çok sevilen, hoşlanılan bir genç oldu Büluğa erince, kendilerinden bir kadınla evlendirdiler Bu sırada İsmail'in annesi vefat ettiDerken Hz İbrahim aleyhisselam, İsmail'in evlenmesinden sonra oraya gelip, bıraktığı (hanımını ve oğlunu) aradı İsmail'i bulamadı Hanımından İsmail'i sordu Kadın:"Rızkımızı tedarik etmek üzere (avlanmaya) gitti" dedi Hz İbrahim, bu sefer geçimlerini, hallerini sordu Kadın:"Halimiz fena, darlık ve sıkıntı içindeyiz!" diyerek şikayetvari konuştu Hz İbrahim:"Kocan gelince, ona benden selam etve "kapısının eşiğini değiştirmesini" söyle!" dedi İsmail geldiği zaman, sanki bir şey sezmiş gibiydi:"Eve herhangi bir kimse geldi mi?" diye sordu Kadın:"Evet şu şu evsafta bir ihtiyar geldi senden sordu, ben de haberini verdim, yaşayışımızdan sordu, ben de sıkıntı ve darlık içinde olduğumuzu söyledim" dedi İsmail:"sana bir tavsiyede bulundu mu?" dedi

Kadın:"Evet! sana selam söylememi emretti ve kapının eşiğini değiştirmeni söyledi!" dedi İsmail:"Bu babamdı seninle ayrılmamı bana emretmiş Haydi artık ailene git!" dedi ve hanımını boşadı Cürhümlülerden bir başka kadınla evlendiHz İbrahim onlardan yine uzun müddet ayrı kaldı Bilahare bir kere daha görmeye geldi Yine İsmail'i evde bulamadı Hanımının yanına gelip, İsmail'i sordu Kadın:"Maişetimizi kazanmaya gitti!" dedi Hz İbrahim:"Haliniz nasıldır?" dedi, geçimlerinden, durumlarından sordu Kadın:"İyiyiz, hayır üzereyiz, bolluk içindeyiz" diye Allah'a hamd ve senada bulundu"Ne yiyorsunuz?" diye sordu Kadın:"Et yiyoruz!" dedi"Ne içiyorsunuz?" diye sorunca da:"Su!" dedi Hz İbrahim:"Allahım, et ve suyu haklarında mübarek kıl!" diye dua ediverdi" Aleyhissalatu vesselam der ki:"O gün onların hububatı yoktu Eğer olsaydı Hz İbrahim, hububatları için de dua ediverirdi"İbnu Abbas der ki: "Bu iki şey (et ve su) Mekke'den başka hiçbir yerde Mekke'deki kadar sıhhata muvafık düşmez (karın sancısı yaparlar) (Bu, Hz İbrahim'in duasının bir bereketi ve neticesidir)(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz İbrahim'den anlatmaya devam etti)
"İbrahim (İsmail'in hanımına) dedi ki:"Kocan geldiği zaman, benden ona selam söyle ve kapısının eşiğini sabit tutmasını emret!" (Çünkü eşik, evin dirliğidir)"Hz İsmail gelince (evde babasının kokusunu buldu ve) "yanınıza bir uğrayan oldu mu?" diye sordu Kadın:"Evet, bize yaşlı bir adam geldi, kılık kıyafeti düzgündü!" dedi ve (ihtiyar hakkında) bir kısım övgülerden sonra:"Benden seni sordu Ben de haber verdim Yaşayışımızın nasıl olduğunu sordu, ben de hayır üzere olduğumuzu söyledim!" dedi İsmail:"Sana bir tavsiyede bulundu mu?" diye sordu Kadın:"Evet sana selam ediyor, kapının eşiğini sabit tutmanı emrediyor" dedi Hz İsmail:"Bu babamdı Eşik de sensin, seni tutmamı, evliliğimizin devamını emrediyor! (Sen yanımda değerli idin, kıymetin şimdi daha da arttı" der ve kadın İsmail'e on erkek evlad doğurur)Sonra, Hz İbrahim Allah'ın dilediği bir müddet onlardan ayrı kaldı Derken bir müddet sonra yanlarına geldi Bu sırada Hz İsmail Zemzem'in yanındaki Devha ağacının altında kendisine ok yapıyordu Babasını görünce ayağa kalkıp karşılamaya koştu Baba-oğul karşılaşınca yaptıklarını yaptılar (kucaklaştılar, el, yüz, göz öpüldü)Sonra Hz İbrahim:"Ey İsmail! Allah Teâla Hazretleri bana ciddi bir iş emretti" dedi İsmail de:"Rabbinin emrettiği şeyi yap!" dedi Hz İbrahim:"Bu işte bana sen yardım edecek misin?" diye sordu O da:"Evet sana yardım edeceğim!" diye cevap verdi Bunnun üzerine Hz İbrahim:"Allah-Teâla Hazretleri, bana burada bir Beyt yapmamı emretti!" diyerek etrafına nazaran yüksekçe bir tepeyi gösterdi"(İbnu Abbas) dedi ki: "İsmail'le İbrahim işte orada Ka'be'nin (daha önceki) temellerini yükselttiler Hz İsmail taş getiriyor, Hz İbrahim de duvarları örüyordu Bina yükselince, Hz İsmail, babası için (bugün Makam olarak bilinen) şu taşı getirdi Yükselen duvarı örerken, Hz İbrahim (iskele olarak) onun üstüne çıkıyordu İsmail de ona (aşağıdan) taş veriyordu Bu esnada onlar:"Ey Rabbimiz! (Bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" diyorlardı"İbnu Abbas der ki: "Hz İsmail ve Hz İbrahim binayı yaparken (zaman zaman) etrafında dolaşarak: "Ey Rabbimiz (bu hizmetimizi) bizden kabul buyur! Sen gören ve bilensin!" (Bakara 127) diye dua ediyorlardı"Buhari, Enbiya 8

Elyasa 22.09.09 20:40

KISSALAR VE İBRETLERİ

Lut aleyhisselam***8217;ın kavmiyle mücadelesi Ankebut suresinin 28-35 ayetleri arasında anlatılır
Lut kavmi cinsi bir sapıklık olan, şimdilerde eşcinsellik ve homoseksüellik diye tabirler kullanarak insanların gözünde hafifletmeye çalıştıkları erkek erkeğe ilişki gibi ağır bir cürüm işliyorlardı
Kur***8217;an-ı Kerim bu cürmü ***8220;Daha önce dünyada kimsenin yapmadığı iğrençlik***8221; olarak tasvir eder HzLut, kavminden yaptıkları bu iğrenç işi terk etmelerini isteyince onlar da, ***8220;Eğer senin dediğin doğru ise, biz yanlış yolda isek, haydi başımıza bela gelsin***8221; diye karşılık verdiler Bunun üzerine de Hz Lut Allah***8217;a dua etti ve Lut kavmine bela geldi Belayı getiren melekler önce Hz İbrahim***8217;e uğradılar Hz İbrahim meleklere mani olmak istediyse de melekler artık hükmün verilmiş olduğunu, Lut kavminden sadece Hz Lut ve ailesinin (karısı hariç) kurtulacağını ifade ederler
Sodom ve Gomore olarak tarihin kaydettiği Lut kavmi, iman etmeyen Hz Lut***8217;un hanımı ile beraber helak olur
İBRETLER
1 Erkek erkeğe ilişki çok ağır bir cürümdür Hiçbir şekilde hafifletilemez Fıtrata tamamen aykırıdır Hiçbir yorum bu fiili meşru gösteremez
2 Allahu Teala sevdiği bir kulunun duası ile bir kavmi helak eder Allah indinde salih bir kul, kafir, fasık bütün bir kavimden değerlidir
3 Lut kavminin fiili şu anda yaygın şekilde işlendiği halde toplu bir helak olmuyorsa bu, Efendimiz***8217;in hürmetinedir
4 Bir Peygambere akrabalık, o kişi mü***8217;min olmadıkça bir değer ifade etmez Ayrıca iman bir nasip ve bir kalp işidir Peygamber hanımı da olsa bir kişi kafir olarak kalıp kafir olarak ölebilir
5 Bela hükmü kesinleştikten sonra salihlerin duası da belayı defedemez Bela hükmü kesinleşmeden dua ve sadakalarla belayı uzaklaştırmak gerekir
***8226;***8226;***8226;
Bakara suresinin 67 ile 74 ayetleri arasında, sureye de adını veren Beni İsrail***8217;e Hz Musa tarafından bir sığır kesme emrinin verilmesi anlatılır Sığırı kesme emrinin Beni İsrail***8217;den bir kişinin öldürülmesi üzerine verildiği rivayet edilir Hz Musa kavmine, ***8220;Allahu Teala bir sığır kurban etmenizi emrediyor!***8221;deyince Beni İsrail (yahudiler) hemen emri yerine getireceklerine ayrıntı istiyorlar ve her ayrıntı istediklerinde emir biraz daha zorlaştırılıyor, sonunda emri yapıyorlar ama rivayetlere göre çevrelerinde tarife uyan sadece bir tane inek bulabiliyorlar
İBRETLER
1 Allahu Teala***8217;nın emirlerine hemen ve sorgusuz teslim olmak gerekir Dinin umumi emirlerinde ince ince ayrıntıya inmeye çalışmak dini zorlaştırmayı beraberinde getirir Din, şeriat kolaydır Her insanın yapacağı hükümleri ihtiva eder İyi niyetle de olsa dini zorlaştırmaya çalışılmamalıdır
***8220;İslam, kıldan incedir, onu yaşamak zordur***8221; gibi ifadeler yanlıştır İslam dinini giriftleştirmeye kimsenin hakkı yoktur Allah***8217;u Teala kulları hakkında kolaylık dilemiştir
2 Beni İsrail (yahudiler) inatçı ve muteriz bir kavimdir
3 Sığır Mısırlıların (firavunların) kutsal saydığı bir ******dır Beni İsrail arasında da neredeyse sığırın kutsallığına dair bir düşünce oluşmuştu Hatta Samiri de bunu kullanarak altından buzağı yapıp kavminin tapmasını istemişti İşte Hz Musa bu emirle bu düşünceyi de kökten yok ediyordu Her birimiz de içimize sinmiş olabilecek gayri İslamî tesirleri tesbit edip onlardan kurtulmalıyız
4 Allahu Teala 74 ayette emirlerine ittiba etmeyen, yüz çeviren kimselerin kalbini kayadan daha katı olarak tasvir ediyor Demek ki asıl kalp yumuşaklığı İslam***8217;ı yaşamak ile mümkündür
***8226;***8226;***8226;
Enam suresinin 74 ile 83 ayetleri arasında Hz İbrahim***8217;in çeşitli temsillerle kavmine, tevhidi ve şirkin batıllığını nasıl anlattığı hikaye edilir
Hz İbrahim önce babasına sonra da kavmine neye taptıklarını sormuş ve ardından kavminin kutsal saydığı, yıldız, ay ve güneşin ilah olamayacağı, hepsinin de geçici olduğunu delilleriyle anlatmıştır
Bazıları Hz İbrahim***8217;in yıldız, ay ve güneş için ***8220;İşte benim Rabbim bu***8221; ifadesini gerçek manaya anlamıştır ki büyük bir hatadır Peygamberler peygamberlikten önce de sonra da şirkten uzak kalmışlardır
İBRETLER
1 Allah***8217;a ve birliğine ya da çeşitli sıfatlarına inanmayanları mantıkî delillerle İslam***8217;a davet etmek Kur***8217;anî bir metottur Ama sağlam bir mantık kurgusu ve sağlam deliller olmalıdır
2 Tebliğe önce yakınlardan başlanır Hz İbrahim en yakınından, babasından başlamıştır
3 Mü***8217;min hiçbir müşrik ve kâfirden korkmamalıdır İslam***8217;ı tebliğden de hiçbir zaman çekinmemelidir
4 İnsanların güç vehmettikleri, ilah yerine koydukları hiçbir mahluk, düşünce, ideoloji müslümanı korkutamaz, yıldıramaz
5 İman emniyet, şirk korku getirir
***8226;***8226;***8226;
Hz İbrahim kavminin taptığı putları devirmesi ve yine çeşitli delillerle putları terketmeleri gerektiğini kavmine anlatması Enbiya suresinin 51 ile 71 ayetleri arasında anlatılır
Hz İbrahim babasına ve kavmine, niçin kendilerine fayda ve zarar vermekten aciz nesnelere taptıklarını sorar Onlar da, atalarının da bu nesnelere (putlara) taptıklarını, kendilerinin de bunu devam ettirdiklerini söylerler Hz İbrahim hem kendilerinin hem de atalarının sapıklık içinde olduğunu ifade edince, kavmi Hz İbrahim***8217;in karşı çıkışına inanamaz ve Hz İbrahim***8217;e şaka ediyorsun herhalde derler Hz İbrahim de bunları şaka kasdıyla değil, ciddiyetle söylediğini ve herşeyi yaratan, yaşatan, nizam verenin Allah olduğunu ifade eder Ardından insanların bayram münasebetiyle puthaneyi terkettiği bir günde bir balta alarak puthanedeki en büyük put hariç hepsini kırar ve baltayı da getirir, en büyük putun boynuna asar Kavmi puthaneye gelip de putların kırıldığını görünce çılgına dönerler ve bu işi kimin yaptığını soruştururlar Bir kısmı, daima putlar aleyhine konuşan İbrahim adında bir genç vardı o yapmıştır, derler Hemen Hz İbrahim getirilir ve bu işi kendisinin yapıp yapmadığı sorulur Hz İbrahim de boynunda put asılı heykeli göstererek, bakın en büyükleri olan bu put belki diğerlerini kızmış yapmıştır Hem balta da onun boynunda, der Kavmi Hz İbrahim***8217;e, biliyorsun bu heykeller hiçbir şey yapamaz, deyince zaten bu cümleyi bekleyen Hz İbrahim kendilerine hiçbir faydaları olmayan bu putları ter****p tevhide gelmeleri, sadece Allah***8217;a inanıp O***8217;na ibadet etmelerini söyler Hz İbrahim***8217;e delil getiremeyen kavmi, onu yakmakla, başına büyük belalar getirmekle tehdit ederler ama Allahu Teala peygamberini kavminin şerrinden muhafaza eder
İBRETLER
1 Vahiyden, hak dinden uzaklaşan insanlar bir sürü şeyi kutsallaştırabilirler ve bunda da en büyük delilleri, atalarının veya başkalarının aynı işi yaptığıdır
2 Ataların her yaptığı doğru değildir Herşeyin ölçüsü İslam***8217;dır
3 İnsanları bazen çok sarsıcı şekilde İslam***8217;a davet etmek gerekebilir Böyle durumlarda çekinmemek gerekir
4 Tebliğ, İslam daveti zamana ve zemine göre değişiklik arzeder İnsanların batıl inançlarına, ilah edindikleri şeylere sövmemek gerekir ama onların batıllığı da söylenmelidir Gerekirse o putlar yerden yere vurulmalıdır
5 Allah***8217;tan başkasını ilah edinenler aslında ilah edindikleri şeylerin hiçbir şey yapamayacağını bilirler Ama çeşitli sebeplerle o inanç işlerine gelir ve inancı terketmek istemezler
6 Delil getiremeyen, insanları ikna edemeyen her gücün, iktidarın yapacağı iş zorbalıktır, tehdittir Kendilerince insanları cezalandırmakla tehdit ederler
7 Allahu Teala kendi yolunda çalışanları belalardan muhafaza eder O dilemedikçe bir şey olmayacağı için, yakma hassası olan ateş bile O isterse yakmaz İnsana ızdırap vereceği düşünülen işkence, hapis veya türlü belalar, O***8217;nun lütfuyla huzura dönüşür
Acizane bu kıssalardan bizim çıkarabildiğimiz ibretler bunlardır belki üyeler çok daha farklı ve güzel tesbitlerde bulunacaklar, ibretler çıkaracaklardır En doğrusunu bilen Allah***8217;tır

dost 04.12.09 15:27

Dikkatt=Mutlu Ve Huzurlu Olma Sebebi Sizdede Mevcut!.....

Bunca zorluk ve sikintilariniza ragmen siz de mutlu ve huzurlu olabilirsiniz. Yeter ki bu yaziyi sonuna kadar okuyun, sahip olanlari mutlu kilan seye sizin de sahip oldugunuzun farkina varin.

Gözleri görmeyen, ayaklari yürümeyen kötürüm adami mutlu kilan varligin sizde daha fazlasiyla mevcut oldugunu unutmayin!

Iste hepimize mutluluk dersi veren kötürüm adamin muhtesem hayat anlayisi! Birlikte okuyoruz:

Gözleri yumuk, ayaklari çarpik kötürüm adam, yol kenarindaki agacin gölgesinde ellerini açmis, göremeyen gözlerle bosluga yönelerek dua ediyor:

- Ey birçok zengine vermedigi nimetleri bana veren Rabb'im, yapraklarin, yildizlarin sayisinca Sana sükürler olsun!

Oradan geçmekte olan Isa aleyhisselam, bu mutlu adama yaklasip sorar:

- Ey Allah'in kulu, senin üzerinde ne nimetler vardir ki, birçok zengine vermedigi nimeti bana veren Rabb'im, diye dua ediyorsun?

Kapali gözlerle sesin geldigi tarafa yönelerek cevap verir kötürüm adam:

- Rabb'im bana öyle bir kalp vermistir ki, o kalple O'nu taniyorum. Öyle de bir dil vermistir ki o dille de O'na sükrediyorum. O'nu tanimaktan daha üstün nimet, O'na sükretmekten daha büyük hidayet olur umu? Halbuki, nice zenginler, sihhatliler var ki, kalbinde O'nu tanima sevinci, dilinde de O'na sükretme mutlulugu yoktur. Iste bunu düsününce kendimi tutamiyor da:

- Nice zenginlere vermedigi hidayet nimetini bana ihsan eden Rabb'ime, yapraklarin, yildizlarin sayisinca sükür etmekten kendimi alamiyorum!..

Bu cevap üzerine adamin önünde diz çöken Isa aleyhisselam, yumuk gözlerinden sevgi ile öper.

Peygamberin dudaklari degen gözler aninda cam gibi açilir. Sasiran adam, tebessümle baktigi Isa aleyhisselama:

'Sen, der su ölüleri diriltip hastalara sifalar veren mucizelerin sahibi Isa Peygamber olmayasin?'

'Belli olmuyor mu?' deyince de; 'Gözlerimden belli oldu ama ayaklarimdan henüz belli degil.' cevabini verir. Bunun üzerine: 'Silkinip kalk bakalim, belki ayaklarindan da belli olur.' der. Hemen silkinip kalkan adam ayaklarinin da düzeldigini anlayinca ilk sözü su olur:

- Ey Allah'in Nebisi, izin ver de sahip oldugum su essiz nimetlerin sükrü için hemen sükür secdemi yapayim.' diyerek secdeye kapanir ve der ki:

- Ey Rabb'im, seni taniyan bir kalple sükreden bir dil nimetinin sükründen acizken, simdi Sen bana gören iki tane göz, yürüyen iki tane de ayak ihsan ettin, bu nimetlerin sükrünü nasil ödeyecegim simdi ben?..

Bu sirada toplanan halk, Isa aleyhisselamin elini öpmek ister. Ancak Allah'in Nebisi der ki:

- Eli öpülecek insan, sahip oldugu nimetlerin farkina varan sükür secdesindeki su insandir. Onun elini öpün! Derler ki:

- O'nu secdeye indiren nimetlere bizler taa dogustan sahibiz, ama böyle sükür secdesine varacak derecede sevindirici bir nimete sahip oldugumuzun biz hiç farkina varmadik.

Isa Nebi'nin muhtesem cevabi söyle gelir:

- Düsünen insan, sahip oldugu nimetlerin farkina varir, düsünmeyen insan da kendini o nimetlerden mahrum sanir!.. Kitaplik çapta bir cevap.

- Ne dersiniz? Isa Nebi'nin kitaplik çaptaki son cümlesi bize de bir seyler söylüyor mu? "Düsünen insan, sahip oldugu nimetin farkina varir mutluluk duyar, düsünmeyen insan da kendini o nimetten mahrum sanir, mutsuzluk hisseder!." Biz de düsünsek, O'nu taniyan bir kalple sükreden bir dil nimetine bizim de sahip oldugumuzun farkina varacak, kötürüm adamin duydugu mutluluk ve huzurun daha fazlasini biz de duyacak miyiz? Öyle ise yazimizin basligi dogru mudur?

"Dikkat: Mutlu ve huzurlu olma sebebi sizde de mevcut!" Ne dersiniz, düsünmeye deger................

...........Ahmet Şahin Hocadan Alıntıdır.....

golge54 30.01.10 14:30

Al***305;nt***305;:

Yakupp´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 83911)
Bismillahirrahmanirrahim..

Ey Rabbim,

Her şeyi kaplayan rahmetinden
Her şeye gücü yeten kuvvetinden
Önünde her şeyin boyun eğdiği kudretinden
Karşısında hiçbir şeyin duramadığı izzetinden
Her şeyi kaplayan azametinden
Her şeyi kuşatan ilminden
Her şeyi aydınlatan nurundan
İstiyor ve bekliyorum

Ey nur, Ey Kuddüs, Ey ilklerin ilki ve sonların sonu
Rabbim, İsmet perdesini yırtan günahlarımı affet
Nimetleri değiştiren hatalarımı affet
Duaların kabulünü engelleyen
Belalar getiren
İşlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları affet.
Rabbim, zikrinle sana yaklaşabilirim, biliyorum.
Rahmetinden beni kendine yaklaştırmanı diliyorum.
Bana şükrü öğretmeni
Zikrini ilham etmeni diliyorum.
Bana merhamet etmeni
Beni, verdiğine razı ve kanaatkar kılmanı diliyorum.
Sen ki ihtiyacı olana verirsin
Kapına geleni geri çevirmezsin.
Ey rabbim senin saltanatın yücedir.
Kimine gizli, kimine apaçıksın

Rabbim, biliyorum ki
Senden başka günahlarımı bağışlayacak
Suçlarımı örtecek kimse yok.
Biliyorum ki ben nefsime zulmettim.
Sana itaat etmedim.
Bütün bunlara rağmen beni unutmadığından
Ve bana lütfettiğinden dolayı
Kalbim sana kavuşma arzusuyla yanıyor
Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun
Her kötülüğümü örtersin
Başıma gelen her belayı hafifletirsin

Rabbim görüyorsun ki
Zincirlerim beni çökertti.
Çirkin ve boş emellerim beni senden uzaklaştırdı.
Dünya beni aldattı.
Gururum ve kayıtsızlığım kalbimi katılaştırdı
Rabbim biliyorum ki sen benim dostumsun
Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar
Affet beni ey Rabbim

Farz edeyim ki senin ateşine dayandım.
Her acıya göğüs gerdim
Ama senin rahmetinden bir an bile uzak kalmaya dayanamam biliyorsun

Ey Kerim ve Rahim olan Rabbim
Yemin ediyorum ki eğer konuşmama izin verirsen
Senin kapında her an coşarım
Feryat edenlerin feryadı gibi kapında feryat ederim,
Kaybedenlerin ağlaması gibi ağlarım.
Nerdesin? Çağırıyorum seni ey müminlerin dostu
Ümitsizlerin ümidi
Güçsüzlerin dayanağı
Ağlayanların sevgilisi
Seni vücudumun tüm zerreleriyle çağırıyorum.
Rahmetine ümitle koşuyorum.
Görüyorsun ki bu kalp senden ayrılmanın acısını duyuyor.
Bu dil seni anıyor.
Bu kalp seni arıyor ve ağlıyor.
Ah Rabbim o nasıl azapta kalabilir?
O senin affedeceğinden ümitlidir, emindir.
Senin sevgini arzuladığı halde ateş onu nasıl yakabilir.
Onun güçsüzlüğünü biliyorsun.
O bu acıları daha ne kadar taşıyabilir?
Sen ona yol gösterirsen ateşin sıcaklığı ona nasıl zarar verebilir?
O seni Rabbim diye çağırmaktadır.
Ruhunda senin izlerin varken onu nasıl ateşe atabilirsin?
Hayır asla sen bunları yapmazsın
Ben senin keremini biliyorum.
Merhametini biliyorum.
Senin isimlerin mukaddestir.
Sen insanlara kendini tanıttın
Rahmetinle kalplerini okşadın
Rahmetini benden esirgeme Ey Rabbim
Bil ki sana muhtacım

Gizlice yaptığım günahlar senin ilmindedir.
Beni gizli günahlarımın ağırlığından kurtar.
Sen her şeye şahitsin.
Günahlarımı rahmetinle gizledin, biliyorum.
Rabbim sen her günahı bağışlayan ve her hatayı örtensin.
Sen benim fakirliğimden ve güçsüzlüğümden haberdarsın.

Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi

Yüceliğin adına seni anmama yardım et
Boş emellerim, günahlarım, aşırılıklarım, bilgisizliğim ve gafletimden dolayı senin af kapını gözyaşımla çalıyorum.
Biliyorum ki derdimin ilacı sensin.
Ey Rabbim, benim kimim var senden başka
Affı ve rahmeti başka kimden isteyeyim.
Bu kadar günah ve aşırılıktan sonra sana geldim
Pişman ve perişanım
Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar.
Gözyaşımla sana dönüyor, günahımı itiraf ediyorum.
Yalnız sana sığınıyor, özrümün kabulü için af diliyorum.
Beni affet Rabbim, beni affet.

Ey Rabbim senin rahmetini gördükten sonra beni yakacağına inanayım mı?
Keşke bilseydim
Sen benim dünya ve ondan gelecek belalara direncimin azlığını biliyorsun.
Ve biliyorsun ki ben senin ayrılığına dayanamam.
Gözyaşımla çağırıyorum seni ey Müminlerin dostu.
Feryat edenlere cevap veren
Ey sadık yüreklerin dostu
Beni bu gece ve her saatte affet
Her günahı işlemiş ve her günde bulaşmışım
Sen hepsine şahitsin
Gizli olanı sen rahmetinle gizledin
Beni çirkin günahlarımın ağırlığından kurtar
Yüreğim dostluğunu kaldıramaz
Ama kalbim sevgini hissedebilir.
Rabbim sana böylece inanamamıştık ve senin sevginden habersizdik

Ey Kerim ve Rahim olan Rabbim
Sen benim dünya ve ondan gelecek belalara karşı gücümü arttır.
Bana kudretinle güç ver.
Biliyorsun ki ben sana muhtacım
İlahi
Bilmiyorum sana neleri şikayet edeyim.
Zorlukları mı?
İnsanları mı?
Üzerime gelen günah ve belaları mı?
Beni affet Rabbim.
Her şeye sabrettim ama senin ayrılığına sabredemem.
Beni hizmetine al.
Sana sürekli bir kul olayım
Güvencim, dayanağım, dostum sevdiğim sensin.
Her halimde sana koşarım.
Bana kuvvet ver.
Kapına gelmeme yardım et
Uğrunda her şeyimi vermem için bana güç ve nur ver.
Huzurunda değişmez olayım.
Sana koşanlarla birlikte sana koşayım.
Seni sevenlerle birlikte seni seveyim
Rahmetin ve kudretinle koru beni
Hatalarımı affet.

Değil mi ki sen kullarına bu hükmü verdin.
Bana yönelin, benden isteyin, kabul edeyim dedin
Ben de yüzümü sana çevirdim
Elimi sana uzattım
Silahı, ağlamak ve sermayesi ümit olan şu kulun
Senin kapına geldi
Eğer affedersen bu senin şanındır.
Eğer bağışlamazsan hangi kapıya gideyim.
Hangi kapı var.
Senden başka Rab yok ki onun kapısına gidilsin
Tüm zerrelerimle sana sığınıyorum Rabbim,
Rahmetinle, şefkatinle beni kucakla***8230;

Amin***8230;Amin***8230;Amin***8230;.

allah razı olsun bu paylaşım için

Pekin 11.11.12 17:06

Dualarin gucune inanirim. Dogru sekilde istenilen ve ha****len herseyi Allah verir. Hangi amac icin hangi dua nasil okunmali ve etkili denenmis dualar konusunda bilgisi olan varsa paylasabilir mi?

BillieDilk 07.03.15 18:19

Find Best Price
 
Your Master should have worked hard and long to know every single detail that comprises the art of healing. There are two types of string muting, the palm mute with your picks hand and the string mute with your fret hand. - 3 PreOuts (4 volt). Logical thinking is, sadly, a skill that seems to be mostly ignored in public education these days. It’s best to. The procedure only eats up a few seconds. Stop Spending. Plant the size of your. A good way to improve your singing is start singing along with your favourite artists. It’s a known fact that some of the most romantic scenes show being with a loved one, on the beach, guitar in hand, and singing a way.
additional reading
Find Out More
Read A great deal more
Driver Robot Shows You How To Update Your Drivers
you can try these out

You use common sense and the right materials and you shouldn’t have a problem. If you live in an area that is polluted, move somewhere else. This means that the ring should.
ftp://ftp.vicop.pl/upload/engpdf/m/machoalfa.pdf
ftp://ftp.vicop.pl/upload/engpdf/t/t...+Agent+Toolkit
ftp://ftp.vicop.pl/upload/engpdf/q/qiman.pdf

This does not answer the question, though. Basically, kayak fishing is gradually making a name in the industry. Most of the renting firms prefer credit card payments because it is secure and fast. You should consider the appearance and ******** of the home, safety, access to the freeway, schools nearby, commute time to work, local shopping, and even recreational activities. Her feelings are very rich and Alyssa Milano has an enormous capacity to express her love.
Fast Electric Bike - Diy 50mph Electric Bike
Read Significantly more
Christmas Light Business Package & Training Video

made, you met each other, so confusion off. In addition to the unique yet innovative ball design,. Lately this is one of the brilliant aspects of film. The lender or bank does not have to assume the property. This list could go on and on, but lets look how you can keep your score up. Pen and pencil drawings of flowers usually work well especially when drawn cleanly and smoothly. factors like ********, weather, time of the day and. you’re back at your cart. Staunton style chess sets were first seen in 1849 and. The food you eat, how you administer your health regime, the social activities you have and how you basically run your life is a vital factor which can contribute to the way you will respond towards male menopause.

Other links:
http://bankstacks.com/profile.php?id=516

these details
browse around this site
Payday Loans In Auburn Alabama


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 23:39 .

Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Powered by Herkonu team