![]() |
Bırakıp gittiğin günden beri
Gözüme bir yudum uyku girmedi Dolaşıp hatıralar içinde Aradım bir çıkış gücüm yetmedi Ağlamak ister bazen ruhun, yapamazsın Bir bulut gibi yaşamazsın Hep o eskiler, eski kırık dökük günler Hatıralardan kaçamazsın Geri dön ne olur beni al buralardan Geri dön ne olur bitsin bu keder Yanıyor yüreğimdeki hatıralardan Yanıyor sensiz geceler |
Bir dağın başındayım,
yapayalnız, karanlık. Karlar var bembeyaz. Bir kapı önündeyim ardı nedir bilinmez, sevmek var zamansız. Ölüm kalanlarım uydurması, ateş yananların. Doğru bir yoldur ancak dönüşü olmaz yanlışa. Geceler bana seni anlatıyor, geceler bir ateştir yanıyor, geceler bir hüzündür sarıyor, geceler bir umudum yok mu? Bi yolun başındayım. Yorgun argın, kararsız. Karlar var, kuru dallar sapsarı. Bir aşkın buhranında sensizlik derdindeyim. Bitmek var, gitmek var çaresiz. |
ne hataların acısı
ne ayrılığın sancısı bu sabah mutlu uyandım bitti artık kendimle aşkın kavgası bedeli ödenmiş sevdamın acısı yamanmış dünyanın yinede gelince aklıma yağmurlarda bakışların ah bu gönül seni deli sevdi güzelim seni hep sevdi yağmurlarda solan yüzüne tutuşur bulutlu gözlerine |
Ben bir nazlı sandalda
Aklım fikrim yağmurlarda Bir o eski bulut bir sen Dönmediniz, dönmediniz, dönmediniz. Ağıtlardan dağlarım oldu Sabırdan denizlerim Ben bir nazlı sandaldayken nerelerdeydin Lodosum sendin belki ben farketmedim. Ooooo aşkından ölmedim ya! Ooooo aşkından ölmedim Hala bir şansım var bu dünyada aşktan yana |
Yasladım sırtımı
Gürpınar çayırına. Yükledim hayalleri yıldızlara. Bir çok şey tükendi zamanın elinde. Sana ne kaldı anlat şimdi? Bana ne kaldı sorma. Akan yılların pınarında hüzünlü gözlerim. Çocukluğumdan kalma bir güzel gün özlemim. |
Sormadım hiç kimseye
'şimdi nerededir? ' diye. İsmini söyletmedim dost sohbetlerinde. Kızmadım, kızamadım. Suçlu bendim belki de. Sadece seni çok, çok sevdim. Hepsi bu. |
Biz hep çocuk kalmalıydık aslında.
Üç taş, üç cam olmalıydı hayat. En büyük kavgamız gazoz kapağından çıkmalıydı ve en büyük acımız öğretmenimizin başka şehre tayini olmalıydı. Biz hep çocuk kalmalıydık aslında. Büyümeğe özenmeliydik büyümeden... İnsan dediğin, yürükçe yorulan, yoruldukça ağlayan bir taş değil mi? Çözmesi zor değil. Sen ansın, yaşanan zaman... |
Kumlar uçunca
eski evin sokağında. Yaz bitimi geldin aklıma. Tozlandı hayalin kırık pencerede. Hatıran derin ıslandı yanaklarım. Ne dünyalar yıktım seni bulmak için. Ne umutlar unuttum sana gelmek için. Sense ayrılık dedin en başında... Ağla, ağla şimdi yalnızlığına |
Dere aynı tepe aynı
Gece gündüz hep aynı Yaşamak bir işkence oldu sana Senin isteklerinden anlar mı Bu bahçe tarla Duramazdı artık buralarda Bir gün köyden çıktı artık Şehirli olacak aklına takmış Giymiş basma mor fistanı Yanaklarında güller açmış Ellerine kına yakmış ellerine Gözlerine sürme çekmiş gözlerine Dillerine mersi düşmüş dillerine sosyeteye girmiş köylü güzeli Sonunda işler girdi yoluna Zengin kocayı taktı koluna Bakındı durdu sağına soluna Şaşırdı kaldı filmin sonuna |
Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet! Ne söylemez, akan suların dili, Sessizlik içinde çağlama gurbet! Titrek parmağınla tutup tığını. Alnıma işleme kırışığını Duvarda, emerek mum ışığını, Bir veremli rengi bağlama gurbet Gül büyütenlere mahsus hevesle, Renk dertlerimi gözümde besle! Yalnız, annem gibi, o ılık sesle, İçimde dövünüp ağlama gurbet!.. |
Perdeler, hep perdeler...
Her yerde, her yerdeler. Pencerede, kapıda, Geçitte, kemerdeler... Perdeler, hep perdeler... Ya benim sevdiklerim, Şimdi nemde, nemdeler? Onu bomboş perdenin; İçerde, içerdeler! Perdeler, hep perdeler... Gönülde asil perde; Onu hangi göz deler? Surat maske altında, Sis altında beldeler. Perdeler, hep perdeler... Perdeye doğru akın; Atlılar, piyadeler. Yollar, yönler dolaşık; Değişik ifadeler. Perdeler, hep perdelere. Bir tohumda bin gömlek. Giyim fideler. Kalbiler dilini yutmuş; Bangır bangır mideler. Perdeler, hep perdeler... Son noktada son perde; Çevrilmiş seccadeler. Orada işte işte, Ölümden azadeler! Perdeler, hep perdeler... |
Anne girdin düşüme.
Yorganın olsun duam; Mezarında üşüme. Anlamam, anlatamam. Düşen düştü peşime, Artık vadeler tamam... |
Uyan yarim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir. Her sabah güneşi seyreden kızlar, Mahmur gözlerini oğmak üzredir. Uyan yarim, sesler geldi derinden, Karanlık oynadı, koptu yerinden; İlk ışık, kapının eşiklerinden, Şimdi bir gölgeyi koğmak üzredir. Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık, Baygın gözlerimi aldı aydınlık, İçimde tıkandı, kaldı ayrılık, Bu aydınlık beni boğmak üzredir. |
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç *****ler işitsin; Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi.. |
Falan, dağın ardında;
Seslen, seslen, işitmez Filan toprak altında; Göz yaşları diriltmez Neye vardın, vardın da? Ufuk varmakla bitmez. Bir şey göster kadında, Tılsımını eskitmez Yar o ki, hep yadında; Eskimez ve eskitmez. Muradı muradında, Seni bırakıp gitmez |
Karlı dağı tarttım ve söğütlerin
gölgelediği dereyi. Eşittiler yeşim taşının oluştuğu ve bebeğin memeden kesildiği vakitlerde. Göreli nicelikler ama kim emin niteliklerden? Geçti geçen: Anımsamıyorum artık kimdi ilk seviştiğim kadın? Belirsiz sarıldığım gövde. Kemikli miydi sırtı var mıydı öpüşünde yeni sulanmış bir bahçenin serinliği? Yitirdim anlamları çoktan; duyumsuyorum ama çürüyen kökü aşınan bazaltı, yırtılan damarını elmasın. Siliniyorum mevsimlerden sayfalardan, oyluklardan; uçucu bir kokuyum sanki. Dönen de benim ama gecenin hazinelerine. Giz dolu izbeler, yatak odaları açık unutulmuş musluklar: Yabanıl evren kapılarıdır hepsi. Dinlerken ve düşlerken, geçerim ormanların ve toprakların karanlığından. Büyütürüm beslerim ******ımı. Ten orda yırtılır ve kıpkızıl kesilir gül. "Dur gitme! Çok güzelsin" diyeceğimiz an yok hâlâ. Kara duygulu zamanın tohumu içimizde yeşeren. Kendisi için bile havada dağılan bir şarkı herkesin yaşaması. Biliyor, yine de ölemiyoruz. Sararan yaprağında dalın akmayan çeşmenin kararmış taşında bir ses tınlıyor masmavi. Bilici! Sına beni alevinle ve söyle: iğva mı bu Baht mı? |
Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda
kalandı çok eski günlerden bir bana yetsin, hıncımı arttırsın aşkımı pekiştirsin diye sevince. Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde gidilmemiş bir saklı deniz sandım. Kıpırdamazdı yapraklar geceyle tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak bana neydi gülmeler, şarkılar otobüs durakları, alandaki kalabalık geldi durdu, alana merhaba dedim. Bir göz bozgundur yerine göre vururdu pencereme rüzgâr, ben hep öyle bir gözdüm çığlığını kendine saklayan. Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda, çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi apansız geliverdi sokağıma. Hıncım bana kalsın gayrı sen yalnızlığımı götür. Bana çay demlemeyi öğret elimi yüzümü yıkamayı, ağzıma rakı koydurma. Hıncım bana kalsın diyorum çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm bir barbarın vahşi ateşiyle, çünki yapılarının taşında onulmazlığım çünki şarkılar kanımın bedeli. En sevdiğim kelimeler gibisin örneğin öfke gibi hani bir zamanlar dağda ve sokakta açan. Örneğin umut gibi günde, gecede yitip durduğumuz zeytin dalını dal eden. Örneğin aşk gibi denizlerin üzerinde yürüten. Örneğin kavga gibi yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan kayaları yumuşatan kavga gibi. Denizler benim kadar kıpırdayamaz bak şimdi parklardayım bir çocuğun menevişli gözlerinde. Hüzünleri bırakmanın günü günü çığlığı olmak dünyanın, hüznümü iki kat ediyor ama gecede alnıma dayalı alnın. |
Bir gün, bir uzun gün hep denize baktık
Miller ve ağırlıklar bitti Gelip geçmeler bitti, gemilerin Beyaz ve kocaman gövdeleri Gözün kahverengi suyuna geldik. Palamutlar yaktık, çalılar her zamanki gibi Süsledi bizi bu ufak değişiklik Çok ağır bir şeydi gün dörtgenleri üstümüze düsen Aydınlıktan kopan aydınlıktan kesilen Ağır mi ağır Kaldık ne kadar kaldıksa böyle Sonra gün diye bildiğimiz ne varsa akıtıldı Duvarlar, sarmaşıklar, evler akıtıldı Güneşler, hızarlar, kıymık taneleri Vinç sesleri, çekiç sesleri bir. Sokağın bitiminde donup arkama baktım Her şey nasıldı diye Sundurma hazin Çarsı kararsız Düzlerde yarlarda tepelerde Kurtlar, tavşanlar, yılanlar erimekte Herkes dünyayı bir yanından onarıyor sanki Meltem belli belirsiz birselleri kıpırdatıyor Gözümü kap atik sokağa baktığımda Sudur gün. Ah sudur, ne yandan baksam sudur Suyun imgesi sudur Trenlerin kalktığı her yerde Bavullar sudur Bir gün bir Erzurum çalkantısı Obur gün Konya pası Manikadan görünen İstanbul kıyıları Çantası açık duran bir kadının anisi ve Dudak boyası Ardahanlı bir kartal Kızılca hamamlı bir pirinç Tülbentler, yazmalar, krepler Hep sudur Askerin son defa memleketine baktığı Yüzünü çevirince bir bardak gibi düşüp kırılan memleket Ve gemilerin ağır ağır limanlardan çıktığı Ah sudur. Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim Kirpikler ve saclar bitti Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi Dalgın ve uzun Uzun ve sisli Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim Bir hurma, bir baş dönmesi Kokusu baş dönmesinin Güzel kaplar aldım bu yüzden, ne kadar güzel kap varsa aldım Bilmek için suyumu Ve hazırlıklı değildim ve bildim Ben suyun bir dakika durduğu Durunca boğulduğu bir yerdeyim. Bir kılımı yere sermek kadar güzel ne var Sonra püsküllerini düzeltmek kadar Ya sofraya dilim kesilmiş bir domatesi koymaktaki görkem Kamyon sürmek yükünü bilmeden Ve ikimiz bir akşam üstü sırasında Ve akşam üstünün Anadolu ya giden bir otobüs gibi kalkması sırasında Dağlarda, tarlalarda, köprü altlarında Sazların, taşların, yosunların arasından geçerek Bir akik gibi yansıyaraktan hem de Kırmızı bir karpuzun doğum sancısına Su akar ben akarım Ben akarım su akar Vakit yok bakışmaya Günlerden suya. |
Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde Ben bunlardan birini seviyorum en çok Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa Tutsam tanelerini Sevincin gözyaşları derdim buna. Bir süre bakışıyoruz karşılıklı Ben uykudan uyanır uyanmaz Benimle şiir gibidir bu Tam karşımda ama yazılmamış Durmadan bileniyor aklımda. Seni unutarak baktığımda bile Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun Yayılıyorsun kalabalıklara Yalnız yayılmak mı Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna. Özlenirsin, alabildiğine varsın da Daha da var oluyorsun gün günden Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin Bir kuş olsa mavilik derdi buna. |
Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz birşey Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği Kaybetti kumarda gözlerim Kaybetti kumarda gözleri. Bir kuru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine Yani her soluk alıp verişimizde bizim Bir mekik gibi kalbin Bir mekiki gibi kalbim İşleyip durdu bu yitikliği yeniden. Ne kaldı Farkinda mısın bilmem Gündüzler.. Gündüzler biraz azaldı. |
Kimseye karıştım mi? hiç karışmadım
Bu ki bana tuhaf sayılmadı Gözleyip sordum mu hiç? hayır sormadım Bu ki bana yalan sayılmadı Acımak isim miydi? hayır Bir evden olmak kötü müydü? hayır Zamana zamanla bakmak ne idi ki Baktım Tarlayı tarlayla ölçtüm Meyveyi mey mayla ölçtüm Denizi denizle ölçtüm Göğü gökle ölçtüm Zaten insanı insanla ölçtüm ki Buruk bir tat mı duydum Ve duydum Her şey ki bir yorumdu, sonuç değildi Sonuç ki zaten yoktu Sen ki kim Beni bütün bırakma. |
Bakmalar görüyorum bütün gün türlü bakmalar
Pencere bakması, sabahlar bakması, yeşil otlar bakması Hepsi de beni buluyorlar, hepsi de bir yağmur uysallığında Gördüm suyun ki yumuşak, gördüm ağacın ki katı Gördüm ama şey, gördüm ama nasıl, gördüm ama bu kadar göz Aynı bir gözler denizi, aynı bir o kadar canlı. Bakmalar görüyorum, gök ortası gibi karşımda Bulutta göz, uçakta göz, derinlikte göz Göz oluyorlar birden, bu gözler de yatağa iç yapanları Masaya üst yapanlar bunlar, atlara atca parlaklık Yılandan çöreklenmeyi, ****den uyuşmayı çıkaran bunlar da İşte uzunlardan ayak, işte beyazlar beyazından kalabalığı Bakmalar görüyorum durmadan göz olan bakmalar Başlama gözleri, çocuklu, masallı, sinemalı. Okşama gözleri vardı gel git eden parmaklarıma Aşklardan gelenleri aşkı da bir kullanışlı yapan Caz bakmaları, düğün bakmaları, dudaklar taşıyan bakmalar Bakmalar, ateşte, suda havagazında Ateşten, sudan, havagazındandı gözleri- Kar gözleri, soğuk -güzel,buğu gözleri hamamlarda En harlısı bu: savaşlarda, en ışısızı ölülerdeki Bitti gözleri onlar bitti. |
Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü Gece de olmuş, rıhtım da bomboş Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa Arkada, guvertede Ah, neresinden baksam sessizlik gene. Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye İçerde üç beş kişi Yalnızlık üç beş kişi Bir kadeh rakı söylerim kendime Bir kadeh rakı daha söylerim kendime -Söyle be! ne zamandır burda bu gemi -Denizin değil hüznün üstünde. Belki yarın gidecek Bir anı gelecek bir başka anının yerine. İnsan bazan ağlamaz mı bakıp bakıp kendine. |
Açılmamış bir şarap şişesiydim
Ki öyle kaldım Acımı köpürtmedim İçime sağdım Gözyaşlarımı göstermedim Ki sildim Özgürlüğüm beni tutsak düşürdü Başaramadım İçimde kara kara bulutlar sallandı Ki sallandılar Dışarı yağamadım Ve yenildim ve sustum |
Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor Omzundan yukarıya üç polis Deli ediyor onları saçlarında Bir karanfil çok Bir karanfil azala. En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor Ansızın doğan ******lar gibi güzel Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor Gözlerinden içeriye üç polis Deli ediyor onları mısralarımda Bir karanfil az Bir karanfil çoğala çoğala. Bilmem mi ellerin vardır, umuttan yuvarlar çizerler Bakılan bir şeydir el, boşluğu dengede tutan Bir uzantıdır işte umutla insan arası Bir yönüdür ne belli, görmekle anlaşılan Geceden gün yapılan o sevişme yakınlığında Şimdi bir sevdayı izliyor Uluslararası üç polis Deli ediyor onları sonsuzda Çok isimli bir çay Çok yuvarlak bir masa. Sanki bir tarih içindeyiz, günaydın minyatürler! Üç köle uzanık bir dünyayı imzalayaraktan Ansızın dört köşe, ansızın ehram En duymalı yerlerinde bir sessizlik Güneşin çok parladığı bir arka Başları dünyadan dışarıya sarkıyor Bozgunda çiçekler örneği duyulmaz bağırtılarla Şimdi bir tarih sürdürüyor Şimdi bir tarih sürdürüyor Yüzünun gizlerinde üç polis Deli ediyor onları Mısır***8217;da Bir insan az Bir insan inana. Duymakla atların çıngıraklarından duyduğunu Bir ateş akımını dağda En korkulu çağ bu, onu altımızdaki şehirlerden çıkarıyoruz Küflü ev süsleri, geyik durmalı bir ****** Bizi bakmaya zorluyorlar ayrıca Şimdi bir aydınlığı durduruyor Beyazlar giyinmiş üç polis Deli ediyor onları boşlukta Bir pencere az Bir pencere kaybola kaybola. |
Alışılmış yerlerde alışılmış adam
Tuhaf adam, çok tuhaf adam, ya da bundan böyle tuhaf Bir tuhaflıktır ama doğrusu Omuza asılmış tüfek Bir tüfektir her sokağın ucu Siyaha kapalı at Patladı patlayacak İçine dönük pencere Sert adam Tek kelime Adının çıkardığı ses Bir çekmece, bir kutu Bir tüfektir bunlar doğrusu Dopdolu bir tüfek. İskemle kendini saklar -böyle de şaka olmaz- Ansızın görünmek için yapar bunu Bakarız odanın güttüğü bir şeydir iskemle Beyaza eğik, sarıya aç Bir olaydır belki de bir olay Hem ne güzel -eğer işiniz yoksa- Birden güzele yer ederiz, ben şapkamla Sen saçlarınla, adının çıkardığı seslerle sen Bir kalınlıktır hava Bir gelenidir şapka Birinde bine katlı güvercin Birinde çıplacık bir baş Bir tüfektir ama doğrusu Ansızın görünen bir şey Kesile kalmış bir ot Bir çıkıntı ay yuvarlağında Susmak, o ölüme denk susmak Var ya Bir tüfektir işte insanda Hem de pırıl pırıl bir tüfek Çocuklar korktuğuyla. |
Ölümden bir işaret var her şeyde
Ölümün sesini duyuyorum şarkılarda türkülerde: --- Kışlanın önünde redif sesi var Namluların ucunda ölümün sesi! --- Bir ay doğdu geceden oy oy Karanlığın ağzında ölümün sesi! --- Erzurum dağları kar ile boran > Vadilerin koynunda ölümün sesi! --- Ezo gelin durmuş bakar yollara Umudun ardında ölümün sesi! --- Bir ihtimal daha var Umuttan da öte ölümün sesi! |
Ey bir emre hazırlanan simsiyah gecede
Karanlığı emip emip de gebe kalan Ey her depremden sonra biraz daha doğrulan Herkesin Veba girmiş bir şehrin hem halkı Hem seyircisi olduğu bir günde Ey düştüğü yerden kalkmaya hazırlanan ülke. Her damlası bir zafer müjdecisi Bir posta eri gibi Yağmur yüzümüze değince Çıkacağız yola. Çıkacağız yola Hesap günü gelince Yağmur yüzümüze değince Güneş bir mızrak boyu yükselince. |
Bir an kayboldun gibi. Yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine Kapılıp gidiyorum saçının sellerine Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm |
Onlar gittiler
Yalnız bir yemin kaldı aramızda Ben şimdi bu yanda Kasılmış çıplak bir kurşun gibiyim Namluda. Onlar gittiler Topraktan bir işaret taşıyarak alınlarında Ben şimdi bu yanda Gerilmiş bir an gibiyim Doğumla ölüm arasına. Onlar gittiler Gelen zamandan bir haber gibiydiler. Ben şimdi bu yanda İçilmiş bir and için bekleyenim Kurulmuş saat gibi. Onlar gittiler |
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden Korkuyorum yanınsıra gidenden Pencerelere doğru akşam üzeri El kol oynatışından Söylenmeyen sözlerden Korkuyorum hızlı-yavaş zamandan Korkuyorum senden Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları Ölmek daha kolaydır, sevmekten Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam sevgilim... |
En mutlu gün en mutlu saat
Kurumuş körelmiş yüreğimin bildiği, en büyük umutları gücün ve gururun Hissettiğim, geçip gitti. Güç mü dedim? Evet öyle düşünmüştüm Ama yazık! Çoktan yitip gitti hepsi Gençliğimin hayalleri- Ama boşver şimdi. Ya gurur, ne yapacağım senle şimdi sakin ol ruhum! Belki bir diğer baş devralır Üzerime döktüğün zehri. En mutlu gün-en mutlu saat gözlerimin gördüğü göreceği, En paralk ışıltısı gücün ve gururun Hissettiğim: Ama o zaman çektiğim acıyla Gücün ve gururun umudunu verselerdi, Yaşamazdım o parlak saati tekrar Çünkü onun kanatlarındaydı kara alaşım Ve çırptıkça-bir öz dökülüyordu Öldürmeye yeterli Onu bilen bir ruhu. |
Bir anahtar verdindi bana
Kabaran yüreğimi bilerek. Kullanıp durdum onu gönlümce, Aşkıma kenar süsü diyerek; Aşındırdım dişlerini zamanla. Geriye ben kaldım işte. Yalan olur sevmedim dersem; Ama yolcu yolunda gerek. Ey ömrümün uğuldayan durağı; Yanlış hesaptan dönerek, Benli günlerini sil istersen. Geriye sen kaldın işte. |
Ben alıştım elin
Alkış tutmasına, Küfüne emeğin, Akarsuyun pasına; Yüreğime ısırgan Bir hüzün de dolsa Benim sevdamın Burgaçlanan yarası, Bu yetim güzle, Öksüz kış arası; Güldürür ancak Bir piçi olsa olsa |
Öyle yıpranmış ki
Bir forması eksik içinden, Sahafa düşmüş bir kitap Gibi sararmış üzüntüsünden. Bir ay doğuyor usul usul Karanlığın göğsüne, Dünden bugüne kendini Biraz daha eksilterek getiren Küsmüş göğüne besbelli Geleceği göremediğinden Taşıyor oysa hüzünlü bitişinde Doğuşunu yeniden |
Üstümde bu ütüsüz gökyüzü,
Altımdaki tarazlanmış yol benim Hep yanımdaydı zaten, Kendimi bildim bileli. Zaman zaman katlayıp bazen açardım, Cebimde taşıdığım bir mendil gibi. Yani bilirdim bir kamyon şoförünün Göğsündeki motor sesini, Uykuda bile dinlediğini. Yüzünde hasret belirtileri bulunan biri, Koynunda taşırdı bir aşk hikâyesini Kabuk bağlamış muska gibi. Ama yine de yaralıyor beni, Yüzümün gölgesinde kırılan bu dal sesi; Ürkütüyor bir şiirin içinden, Göçebe kuş sürülerini Ve ben böğrümde bir avlu serinliği, Sessizce dinliyorum akıp giden geceyi. |
İşte yine kapıldım
O can sıkıntısına; İçimde bir tozlu Sarnıç boşluğu, Gitmekle kalmak Arasında karasız Yürüdüm kederle Dağlara doğru. Yüzlerce soru Vardı aklımda, Kulaklarımda Bir garip uğultu Ölümü kullanamazdım; Bir yerlerde Bilmediğim birilerine Belki ayıp olurdu. Belki de hiç Ummadığım Sevgisi tarazlı biri; Koparıp bana ilişik Umudunu Bir kitabın arasında Yamyassı Kuruturdu Bir gazetenin Ölüm ilanlarında Okuyup adımı, Öfkeye dönüştürürdü Sandık kokulu Hüznünü Ve ölümü inatla, Yok yere savunurdu. Ben bunca yıl Bunca insan tanıdım Yüreği zehir dolu; Yine de insanlardan Kesmedim umudu. İnsan dedim Yekindim; Paylaştım varı yoğu. Ben neden Dudaklarının arasında İğneler tutan Bir terzi suskunluğunu Prova ediyorum Şimdi bu yol boyu Kederle yürürken Dağlara doğru? Neden **** seven Bir insan Olduğumu Biliyorum da ****siz ve sevgisiz Getiriyorum Yaşadığım günlerin Yaprak döken sonunu? Cevapsız sorunun Boynu büküktür, Hemen anlar Yetim olduğunu. Ben neden hala Duyuyorum avucumda Bir çocuk elinin Sızlayan boşluğunu? Hipodromda yatıp Kalkan bir adamın Ölü bulunduğunu Yazdı gazeteler Geçenlerde Haber olarak. Tokatlıymış Ya da Çorumlu. Bıraktığı nottan Öğrenilmiş Son isteğinin Ölürse terminale Götürülmek olduğu. Hipodromda yatıp Kalkan bir adam Kimin umuru! Acılarla sorularla Tiftikledim Bunca insanın Mutsuzluğunu. Düşündüm kendi sonumu. Hayrettir; İçim içime Nasıl da sığıyordu! Oysa ben kaç yıldır Kaç acı eskittim Unuttum Kaç ölüm gördüğümü. Bir omzumun Alçaklığı ondandır; Taşıdım kaç kişinin Kanayan tabutunu. Yıllar önce Ölümü seçen sevgilim Bunca sevgisizlik içinde İyi biliyordu Yetmeyeceğini İki kişinin birbirine. Bu yüzden döşeğinde Ölümle buluştu. Gömdük onu geçiştirip Polis sorgusunu. Onunla birlikte Neleri gömdük; Bir akşam içkisinin Coşkusunu, Sevincimizi gömdük Kürek dolusu Yüzlerce soru Vardı aklımda, Kulaklarımda Bir garip uğultu Ölümü kullanamazdım; Biryerlerde Birilerine Mutlaka ayıp olurdu. Dostlardan uzakta Bir bozgun akşamında Gerisingeri Dönerken kasabaya; Baktım gökyüzü Birden yıldızla doldu. Akşamın serinliği Alnıma vuruyordu... |
Şimdi aşk kaçmış bir ilmektir gövdenin örgüsünde
Uykusuz bir gecenin çitlerine takılan. Sökülür durmadan uzayan ipliğiyle, Sarılır mekiğine sabahın Ürkek bir güvercin halinde. Ve sen eksildikçe o güvercin tamlanır, Kanatlanır böylece köpüren özlemiyle. Uçar gider geçmiş bir günün ardından, Bir tüy kalır geriye senin bittiğin yerde. |
Konuş, durmadan konuş
Sesinin yumuşak kavı Sevgiyle parlatsın Bütün anlamları. İşte bak sözcükler, Bekliyorlar sıralarını Konuş, durmadan konuş Köpürtsün aşkı ve hayatı Dişlerinin ışıldayan beyazı, Adım da bekliyor unutma, Benimle birlikte Sesinle birlikte parlatılmayı |
İçimde uzayan her yol
Çıkar gider dosta doğru Nergis. ıtır, menekşe, gül Kokar gider dosta doğru Zamanım yoğrulur gamla Birleşir sabah akşamla Ilık kanım damla damla Akar gider dosta doğru Gel bende gör, sen gel beni Durduramaz engel beni Görmediğim bir el beni Çeker gider dosta doğru Beynim fırın, bağrım tandır Yanarım hayli zamandır Sevgim bir yavru ceylandir Çeker gider dosta doğru Ne saklarım ne gizlerim Yalnızca onu özlerim Tabutta bile gözlerim Bakar gider dosta doğru |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 18:04 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team