![]() |
Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne
Ana bu sabah yine erken uyandık Botları boyadık,düzeni yaptık Sabah sabah iştimada dimdik ayaktaydık Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne Bir emir geldi babacan komutandan Araçlara bindik tam teşhizat hep bir andan Karamanlı başladı dua okumaya ağzından Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne Mataramda ki su sanki zem zemdi Tetiğim gül oya,süngüm bir çiçekti Yüreğimde ki sevda daha bir depreşti Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne Sen geldin aklıma giderken göreve Sivaslının gözündeki yaşa takıldı aklım Sordum kendi kendime acep niye Biliyordu o da kavuşmayacaktı nişanlısı Emine'ye Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne Bir ses duyuldu önce kulaklarım oldu sağır Az sonra geldim kendime koştum cenke Arkadaşlar dökülüyordu tek tek yere bağır ALLAH diye bağır Gözümde ki yaş düşmüştü gönlüme orda oldu kahır Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne Vatan içindi dökülen kanlar yere Çakallar karşı cephede mehmetçikler yerlerde Tokatlı,Yozgatlı düşmüş kalmışlar üst üste Allahım sen onlarında gazasını mübarek eyle Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne Doğduğum anı bilmem ama anam Ölürken son sözüm oldu VATAN Helaldir ona bu uğurda verilen her can Ana ağlamaysın oğlun oldu şehit OSMAN Ben şehit olacağımı hissetmiştim anne VATAN SAĞOLSUN ![]() |
İŞTE O ŞİİR
![]() Oğlun Şehit... çatma kaşını Anne Metin ol da dik tut başını Anne Gel; öp... kokla... mezar taşımı Anne Akıtma gözünden yaşını Anne! Olsa da bu dünyada gönlün ezik Eğilme kimseye tut başını dik! Bu duygular bize tanıdık bildik Akıtma gözünden yaşını Anne! Ölüm vaktin gelsin kavuşacağız Albayrak altında buluşacağız Mahşerde birleşip sarılacağız Akıtma gözünden yaşını Anne! Bitmedi soysuzlar ona yanarırm Dökülen bunca masum kana, yanarım Öldüğüme değil, sana yanarım Akıtma gözünden yaşını Anne! Bizler bedeni olmayan diriyiz Şanlı Peygamlerin Askerleriyiz Kanımızla vatanın vergileriyiz Akıtma gözünden yaşını Anne! Ya devlet başa ya kuzgun leşe Vermeyiz kimseye vatanı beleşe Hele hele üç beş soysuz gebeşe Akıtma gözünden yaşını Anne! Siyasiler çıkar adlı oyunda Oyunlar oynandı hep bizim kanda Babam, gardaşlarım, yarim bir yanda Akıtma gözünden yaşını Anne! Oyunlar oynanıyor kanımızda Feryatlar kopar yürek kapımızda Cenazede olurlar yanımızda Akıtma gözünden yaşını Anne! Sen Şehit Anasısın gurur duy Anne Bugün bizim için hem şölen hem toy Anne Türk; tarihe yön veren o asil soy Anne Akıtma gözünden yaşını Anne! |
Ey Nebi -Naat-
Ey nebi, Sen yürürken dağlar titrerdi Bulutlar üzerinden hiç eksilmezdi Yağmur senin eserindi Çöldeki güller seninle yeşerdi Ey Resul, hüzzam çiçeklerinin yağmurusun Ruhunla Fethettiğin diyarlardan geliyorsun Buram buram terleyen şarkılar seni konuşsun Ölümsüz sevdaların, mutlu sonusun, sembolüsün Hasretin vuslata döner mi bilemem Ağlasam gözyaşları mı silemem Kalbimde filizlenen aşkını söndüremem Ey nebi, seni rüyamda görmek yetmez bana Gönül çölümde açan bir gülsün Bana da şefaat eyle, yüzüm gülsün Ben sevdaların yenik süvarisi Senin yolunda kılıcım demirde dövülsün Islak bakışında, yağmura gebedir gözlerin İmanı çağırır gönlüme sözlerin Allah için yanar sönmez közlerin Ey nebi, kuşlar kanadında taşır seni Güller yaprağında kokunu saklar. Sana aşıkların yanaklarında Gözyaşları ırmak gibi vadi yapar Sana kavuşmayı özlemek özlem topraklarında Cömert dünyanın bencil insanlarıyız Merhamet denizini kurutanlarız Senin rahmetinden çok uzağız Ey Nebi! Bizi affet senin duana muhtacız Ey Nebi, bulutlar ağlardı sen ağladığında Aynı secdeye baş koyduğun Haticenin mezarında Ama davan öyle büyüktü senin Bu acı neydi ki karda ateş kalırdı Baktığın aynada hayalin olmak En çok neyi isterdim, bilir misin? Peygamber Mescidi yapılırken, taşıdığın taş olmak Güneş olup seni terletmekten korkmak Sen gitmedin ey sevgili Elim gitti, ayağım gitti Bedenime can veren yüreğim gitti Sensiz öksüz, yetimim şimdi. Ey mübarek kutlu beldenin efendisi Soldu bahçemizde güllerin al rengi Dikenler kanatır oldu sözlerini unutalı İmanımız buz kalıbı, kin sevgiyi esir aldı Nefis denen azgın at, bize hakim oldu Hırs,ihtiras bütün benliğimizi yuttu Kur-anın sureti, siretinin yollarını tuttu Ey Resul, kalbimiz seni anmayınca pas tuttu Çöl gecelerinde Ashabının okuduğu Kur-anla Mest olurdu onu dinleyen nice melekler Yürürken bile ağlardı Allah korkusuyla Müşriklerin korktuğu korkusuz Ömer Bütün cehennemi içine alacak kadar Genişti Ebu Bekir Sıddıkın yüreği Çünkü kalbini böyle güçlü yapan kor Sana duyduğu aşkın meyvesiydi Ya Resulullah Onu andıkça kılıcının pası silinirdi Alinin Zülfikar kılıcı, kınından Allah için çıkardı Hayber Kalesinin kapısını elleriyle kırmıştı. Sen Müşriklerin önünden görünmeden geçerken Senin yatağında senin yerine yatıyordu Yürekliydi Ali Allahın arslanıydı Sana biat eden yaşı en küçük yiğitti Ey Nebi, sana inanmak bile bir başkaydı Osman gibi servetimi senin yolunda Senin davan için harcamak vardı Değil bir kere, bin kere ölmek bile az gelirdi Hamza kadar olmasa da Senin yanında savaşmak vardı Ya Resulullah Ey Nebi; ne zaman o gül şehrine gelsem Bastığım her yer gül kokar Gönül ayrılmak istemez senden Ömrümde bir kez yollarında ölsem Bismillah demen kafiydi silerdi kılıçların pasını Ashabın yarışırdı vermek için senin yolunda canını Namazdayken bile omzunda taşırdın Hüseyinle Hasanı Ey Nebi, sen bülbülün gülü, sen sevdaların gönülüsün Ey nebi sesini duyur bize Sesini duyur hasretinle inleyen gönüllere Bir bengisu ol kurak kalbimize Çöle dönüşmeden ruhumuz Sevginle yeşersin umudumuz Ey nebi, sen Medineye hicret etmiştin Ben sana senin yoluna hicret ediyorum Gül sözlü, gül yüzlü efendim, peygamberim Varlığınla ruhuma nur salan güneşim Şehitlerin arzusu gibi senin için bin kere öleyim Senin hürmetine kabul edilir dualar Seni anan kasideler gönüllere huzur sunar Güllerin en güzeli senin ismindir ya Muhammed Şefaatinle affedilir günaha batmış insanlar Ey Nebi, seni bekleyen kuşlar özleminle dile gelir Bülbüller susar, güller kırmızı rengiyle konuşur Çölde dara düşen ceylan seni duyunca kurtulur Boynu bükük güvercin senin zafer muştunla sevinir Nur yüzünde, güneş kalbinde aydınlık sende Hira mağarasında tefekküre dalıp gittiğinde Uyanırsın aniden Hakkın "oku" emriyle, Cebrailin kanatlarında okumayı bilmesen de Ve sonra bir okuyuşta Kur-anı ezberlediğinde Güvercinden bekçi olsam mağaranda Seni saklasam ben yüreğimde İzini örümcek, yüzünü güvercin gizler Sana bir şey olsa Ayşenin kalbi sızlar Vuslatınla açılır, kör karanlığa alışkın gözler Ey Nebi, denizler ikiye yarılır senin doğuşunla Gül baharı, bahar Nisanı bekler İsa Peygamber senin geleceğini müjdeler Saklanır hakikat yalanın toprağını deler gerçekler Ya Muhammed! Gülüşün bir mehtaba benzer. Hüznün lirik ritmine seyyah olan sevdam Karanfilin koynunda ayak bastığın kumlara kilim olsam Çiçekler balını dikenlerin gölgesinde saklar Sözler deryasında inci olan sözlerinle çağlasam İkliminde gönüllere ferah veren kelimelerin Hiddet içinde sana gelenler sakinleşip durulur Mümin olup ashabın olurlar saf değiştirir düşmanların Yolunda ölenler çoğalır kızlar gömülmekten kurtulur Yıldızlar ağlıyormuş, duydun mu ya Resulullah Gözyaşları sel olmuş, zambaklar kurumuş ya Resulullah Sen Rabbine kavuşurken ayrılık gam verir seni sevene Sana kavuşunca şehitler cennette senin köşkünde Şefaatini esirgeme bizde sana kavuşalım Ya Resulullah! |
|
Şahadet Var!!!(şehitlerimize)
ŞAHADET VAR!
Vatan yolunda kurbanlar adanan Toprağı kan ile besleyen şehitler veren Senin için anadan,babada, yardan ayrılan Yılmadan yıkılmadan senin için şehitler veren Şehitlik için şahadet için biz burdayız! Fedadır sana son damlasına kadar kanımız Toprak yeni bir ölüme hazırlanmışsa biz hazırız Hüzün yok! korkmak yok!şahadet var Vatan için sevği için sonunda şahadet var Bu kanlı topraklarda ne canlar yaşayacak Benim kanım bu canlar için fedadır. Çoskun bir dere gibi akan kanım! Kardaşım kaz mezarı belki orda ben yatarım Şehit olsamda kanlı toprağımda ben yatsam.... Ertuğrul ZENGİN ![]() |
'Güneş' şehitlerinin anısına
'Vurulmuş alnından tertemiz uzanmış yatıyor/ Bir hilal uğruna yarab ne güneşler batıyor... Şehitlerimize son görev... Hepsi kınalı kuzu... Anaların, yarların gözbebeği... Çoğu gönüllü talip olmuştu kara harekatına... "Önce vatan" demiş, düşmüşlerdi karlı dağ yollarına... Vatanlarından uzakta... Vatanlarına GÜNEŞİ getirmek için çarpıştılar yüreklice... Dondurucu soğukta, hain pusularla donanan dağlarda... Şehit kanları ıslattı beyaz karları... Güneş gibi kıpkırmızı al bayrağa sarılı döndüler baba ocaklarına... Türkiye 'GÜNEŞ' şehitlerine ağladı bu kez... Yürekler kor gibi yansa da "Vatan sağolsun" haykırışı yükseldi cenazelerden... Ve bir de "Kandil'i almadan dönmeyin" sloganı...
|
....
Al***305;nt***305;:
|
....
Al***305;nt***305;:
|
çok hoşuma giden bir şiirdi.
tarihi eski. revize etmek istedim. Taşıdığın için teşekkürler. |
Ahmet Asker
Her Anadolu evladının hayatında askerliğin farklı bir yeri vardır. Bu, kültürümüzde çeşitli şekillerde kendini göstermektedir. Askere gidenler davul ve zurnayla gönderilir, onlara kurbanlar kesilir.Askerliğini yapmayana kız bile vermezler, Anadolu***8217;da. Ahmet, saf bir Anadolu çocuğuydu. Her şeye safiyane yaklaşır, kimseyi kırmak istemezdi. Askerlik vakti gelmişti. O da diğer askerliğini yapanlar gibi arslanlar gibi gidip, askerliğini yapıp gelecek ve köyde havasını atacaktı. Belki de sevdiği kızla evlenecekti askerlik dönüşü, kim bilir! Bu düşüncelerle gitti askere. Askerlikte nelerle karşılaşacağını bilmiyordu tabi. Gerçi askere gidenlerden birçok hatıra dinlemişti`, ama yaşadıklarıyla anlatılanların arasında dağlar kadar fark olduğunu sonradan anlayacaktı. Havacı olarak yapacaktı askerliğini. Üç aylık acemiliğini Kütahya***8217;da yaptıktan sonra usta birliği İzmir Çiğli Hava üssüne çıkmıştı.15 ayını burada geçirecekti. Burada askerler, pilot adaylarının daha iyi eğitim almaları için geri hizmeti yapıyorlardı. Yani askerlik için rahat bir yerdi.İzmir***8217;in dezavantajı, yazın çok sıcak olması ve nemden dolayı da insanı bunaltmasıydı. Acemilikte çok sıkıntı çekmişti. Saf olduğu için arkadaşları onun iyi niyetini suistimal ediyor, onu kendi menfaatleri doğrultusunda kullanıyorlardı. Ama o her şeye sabretmiş ve usta birliğine teslim olmuştu. Hava üssünde pilotların bağlı bulundukları filolar vardı. Ahmet de bu filoların birinde pilotlara hizmet etmekle vazifelendirilmişti. Mesai saatlerinde, pilotların çay, kahve gibi içecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu. Daha ilk günlerden itibaren safiyane görünüşüyle herkesin ilgisini çekmiş, sevgisini kazanmıştı. Mesaiden sonra bütün pilotlar evlerine gittiklerinde, filoda kalan askerler kendilerince gülüp eğleniyorlar, rahatça istedikleri her şeyi yapıyorlardı. Mesai içinde tabi ki ast üst disiplini içerisinde hareket ediyorlar, haliyle sıkılıyorlardı. O nedenle mesainin bitmesini dört gözle bekliyorlardı. Fakat akşamları nöbetçi subayın ani baskınları olmuyor değildi. Bu çok nadir olurdu. Yine bir gün mesai bitmiş, akşam Ahmet ve arkadaşları kantinde televizyonun karşısına geçmişler, çaylarını yudumlayarak vakit geçiriyorlardı. Etrafı dağıttıklarının farkında değillerdi. O gece en belalı subayın, Yüzbaşı Hurşit***8217;in nöbetçi olduğunu unutmuşlardı. Belalı birisiydi. Hatasını gördüğü askeri topluluk içinde azarlamaktan zevk alırdı. Hiç beklemedikleri bir anda nöbetçi subay filoya geldi. Onun geldiğini gören askerler hemen kendilerine çekidüzen vererek ayağa kalktılar. Nöbetçi subay ortalığın dağınık olduğunu görünce küplere binmişti. Öfkeyle, orada bulunan askerlere ateş püskürüyordu: ***8216; Siz ne biçim askersiniz? Burası ne böyle? Babanızın çiftliği mi burası? Hepinizi disco***8217;ya (askerde cezaevinin ismi discoydu) göndereceğim.***8217; Bu arada Ahmet, şaşkınlığın verdiği ürpertiyle olanları izliyor, izlerken de kendi içinde düşünüyordu: ***8216; Bu olayı bu kadar büyütmenin alemi ne? Bu kadar bağırıp çağıracağına biraz daha yumuşak davranabilir. İşin ucunda ölüm yok ya! Zaten anadan, babadan, memleketten uzağız`, bir de bu olay***8230;hiç de çekilmiyor.***8217; Ahmet bunları düşünürken nöbetçi subay hala öfkesini kusuyordu: ***8216;Size askerliğin ne demek olduğunu göstereceğim. Sizi ananızdan doğduğunuza pişman edeceğim ve sizi asla affetmeyeceğim.***8217; Askeriyede rütbeler yıdızlarla ifade edilirdi. Bir yıldız sahibi teğmen, iki yıldız sahibi üsteğmen, üç yıldız sahibi yüzbaşı***8230; Ahmet daha fazla dayanamadı ve nöbetçi subaya: ***8216;Komutanım!***8217; dedi. Açık olan pencereden eliyle gökyüzündeki yıldızları göstererek: ***8216;Milyarlarca yıldıza sahip olan Yüce Mevla, verdiği onca nimetine karşı, kendisine asilik yapan kullarını affediyor da`, omzunuza üç yıldız takmış olan siz, bu ufacık hadiseden dolayı bizlere olmadık laflar ediyor, bizi affetmeyeceğinizi söylüyorsunuz.***8217; Ahmet***8217;in bu beklenmedik çıkışı karşısında herkes donakalmıştı. Nöbetçi subay da ne yapacağını şaşırmıştı.İstese Ahmet***8217;i üste itaatsizlikten disco***8217;ya gönderebilir, askerliğini uzatabilirdi.Öfkesinden gözleri büyümüştü.Yutkundu.Biraz durduktan sonra, hiçbir şey söylemeden geriye dönüp gitti. Filoya sessizlik hakim olmuştu. Kimseden çıt çıkmıyordu.Herkes Ahmet***8217;in nöbetçi subaya verdiği cevabı düşünüyor, olayı anlamaya çalışıyorlardı.Halbuki nöbetçi subayın en çok sevdiği bir şeydi bu tip durumlarda bir insanı azarlamak ve ona haddini bildirmek. Belki de bu olayın tatsız neticelenmemesi, Allah***8217;ın, iyi niyetliliğinden, saflığından dolayı Ahmet***8217;e verdiği bir lütuftu. Çoğu asker de böyle düşünüyordu. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 05:10 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team