A-Z ye Herkonu

A-Z ye Herkonu (http://www.herkonu.eu/index.php)
-   Genel Konular (http://www.herkonu.eu/forumdisplay.php?f=12)
-   -   Özel - Edebiyat(Hikaye) (http://www.herkonu.eu/showthread.php?t=40)

deniz_25710 31.12.07 20:13

Hani bir hayal ya bu***8230; Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu balım, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya. ***8230;
Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma balım !
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.

***8220;Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.***8221; Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.
***8230;
Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
***8220;1 mesaj alındı***8221; uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
Ya da hayal bu ya***8230; Şöyle de olabilir mesela;
***8230;
Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.

***8220;Kölem ol gel desen, gelmem mi yar ?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar ? ***8230;***8221;
Melodisi eşliğinde açarım telefonu.

- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım. ***8230; Devam eder tabi ki konuşma.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.
***8230;
Okula gitmek için hazırlanır, seni ararım.
- Çıkacağım evden şimdi, okula gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama !
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz balım.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;
Okula giderim.
Derse girmeden önce yine seni ararım.
- Derse giriyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek ders?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam balım.
- İyi dersler bebeğim.
- Teşekkürler.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.
***8230;
Ders biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.
- Hadi bitmedi mi ders, çıkmadın mı daha?
***8230;
Ders biter***8230;
- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.
***8230;
Eve gelirim, yine konuşuruz.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;
Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221; yazar.
***8230;
Hayal ya !
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin !
Gittin !


En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.

Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
***8230;
Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim !
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?
***8230;
Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. ***8220;AŞKIM GÜNAYDIN***8221; demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor dersin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım***8230; !
***8230;

Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya***8230; Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin , bütün güzelliğinle...
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen , sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili..

deniz_25710 31.12.07 20:39

Geçmişi Bırak
İçinde tuttuğun olumsuzluklar artık serbest kalmak istiyor, çünkü bu onun hürlüğe duyduğu özlemidir.

Geçmişte yaşadıklarını geçmişte bırakamıyorsun değil mi?

Bırakamazsın, çünkü sen Ego nun esiri olmuşsun!

Onları tekrar tekrar yaşamak sana hayatta var olduğunun hissini yaşatıyor.

Ego***8217;n sana dost gibi görünen, ama seni çaktırmadan mutsuzluğa iten bir düşman sadece ve sen bunu görmek istemiyorsun.

Sürekli şikayet ve haykırış içinde yaşamakla sorunlara odaklandığının farkında değilsin.

Seni gerçek huzura eriştirecek nedenler değil, sadece nasıllardır!

Mutlu olamamanın sebeplerini kendinde aramaya başla, ancak o zaman görebilirsin hayatı kendine zindan ettiğini.

Senin sürekli mutluluğa erişme isteğin ve doyumsuzluğun büyük bir özlemden kaynaklanıyor.

Bu, dünyaya gelmeden önce bulunduğun yerden ayrıldığın cennetinin özlemi!

Evet, evet sen cennet***8217;ten geldin ve sürekli oradaki güzelliklerin arayışı içindesin!

Her mutsuzluk duygusuna haykırışın aslında kendi yüreğine olan feryadın.

Sadece sen vardın unutma!

Dışarıdakiler sadece senin hayal ettiklerin, zihninde betimlediğim semboller ve sen bu sembolleri kendi gerçeğin olarak görüyorsun.

Seni bu hale getiren egon zihnini tutsak almışken, sen suçu hala başkalarında arıyorsun.

Başkaları Yok!

Tekrar tekrar söylemekten usanmayacağım bunu!

Şimdi içinde hapis ettiğin olumsuz ne varsa onlara tekrar ulaş, sakın korkma!

Onlar senden korkuyorlar çünkü.

Hapishanenin kilidini arıyorsan onu yüreğinde bulabilirsin.

Git ve anahtarı oradan al hiç vakit kaybetmeden, sonra da aç olumsuzlukların kilidini, azad et gitsin ait oldukları Evrenin sonsuzluğuna***8230;

zilan76 10.01.08 14:00

Güzel Kızın Hikayesi
 
Bir zamanlar bir şehirde güzeller güzeli bir kız oturuyormuş.bu kız öyle güzelmiş ki bir gören bir daha görmeye gelirmiş...Şehirde bu kızı gören gençler aşık oluyorlar ve onu istemeye gidiyorlarmış.Ancak kız hiç kimseleri beğenmiyormuş gelenler ne kadar zengin ne kadar yakışıklı olurlarsa olsunlar kız hepsine bir kulp bulup beğenmiyormuş.Şehrin tüm ileri gelenleri,soyluları dahi bu kızın kalbini kazanamamışlar kız bunlarada olumsuz yanıt vermiş.Günlerden bir gün şehire bi delikanlı gelir,bu delikanlıda çok yakışıklı ve çok dürüst biri olarak bilinmekteymiş.Birçok kız bu kadar yakışıklı ve soylu bir gençle evlenmenin hayalini kurmaktaymış.Bu delikanlı bu şehirdeki o kızı görür ve o da bu kıza aşık olur ve onu sevdiğini söyler.Ancak kız bu gence de bir kusur bulur ve teklifini kabul etmez.Aradan yıllar geçer... ve bir gün bu genç birzamanlar aşık olduğu ve karşılık bulamadığı bu kızla tekrar karşılaşır.Ancak bu sefer yanında kocasını ve çocuğunu da görür ve çok büyük bi şaşkınlığa uğrar.Çünkü bir zamanlar bir birinden yakışıklı erkekleri beğeneyen hepsine bi kusur bulan kız öyle biriyle evlenmiş ki...Yüzüne bakılmayacak cinsten biriymiş.Bu duruma çok şaşıran genç kadının yanına gitmiş ve."Beni tanıdın mı diyecek olmuş ama şaşkınlığından pek de birşey söyleyememiş.Kadın onu tanımış.Adam merakını gizleyemeyerek sen bir zamanlar kimseleri beğenmezken nasılda böyle hem bu kadar çirkin hemde fiziksel bozukluğu olan sana denk olmayan bu adamla evlendin diye sormuş.Kadın bunun cevabını öğrenmek istiyorsan bana şu karşıdaki gül bahçesine girip bana ordaki EN GÜZEL GÜLÜ getir demiş.Adam bunu kabul etmiş.Ancak kadın adama gül bahçesinde birkez geçtiği yerden birdaha geçmemesi gerektiğini söylemiş.Adam gül bahçesine gitmiş,güllere bakmış bu güzel bunu koparıyım derken daha güzelini görmüş ilerlemiş onu koparırken ondan daha güzelini görmüş onu koparmak için ilerlemiş.bu daha güzel yok bu daha güzel diye diye gül bahçesinin sonuna kadar gül koparamadan gelmiş.Tam geri dönücek olurken kadının birkez geçtiğin yerden bi daha geri dönmeyeceksin sözü aklına gelmiş.Bunun üzerine bahçenin sonunda kalan solmuş yaprakları dökülmüş cansız gülü koparıp gelmek zorunda kalmış.Gülü kadına getirdiğin de kadın şimdi beni anladın diymi.bende senin gibi hep daha iyisini hep daha güzelini aradım ama sonunda BAHÇENİN SONUNDAKİ SOLMUŞ GÜL gibi bu adamla evlendim.

maxinale_06 12.01.08 11:24

BİR MASAL GİBİ

Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için
hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm..
Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye
acele acele açtım.. İçinde üç dolar ve sararıp kat yerleri
yıpranmış eski bir zarftan başka birşey yoktu...

Sol üst köşede yalnızca gönderenin adresi, alıcı adresi
yerinde bir posta kutusu numarası vardı. Bir ipucu
bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için
zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım.
Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda,
özenli bir el yazısıyla yazılmıştı ve "Sevgili Michael"
diye başlıyordu.. Ve "Annesi yasakladığı için
onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak
devam ediyor.. "Ama sakın unutma, seni daima
seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..

Elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun
yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez
hemen telefon idaresini aradım.Görevli kisi, kendisine
bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını
vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi. Fakat
ısrarım karşısında: "Belki, size yardımcı olabilirim" dedi.
"Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar
Kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin.."
dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi..
"Bağlıyorum efendim." Telefonda, karşıdaki hanıma
"Hannah diye birini tanıyıp, tanımadığını" sordum.

"Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden
aldık" dedi. "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
"Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip
ederseniz, belki adres bulursunuz.." deyip bana huzurevinin
adını verdi.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş..
Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki ordan
bilirlermiş.. "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim
kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce
yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak
için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..

Bir kadın "Şimdi Hannah'nın kendisi bir huzurevinde"
dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim.. Ses;
"Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi.. Saat ona geliyordu
ama hemen yola çıktım, Hannah'yı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş
saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl
ışıl ama.. Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip..
Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve "Genç adam" dedi,
"Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle
seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu
meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm
diye annem kesinlikle izin vermedi.." Derin bir nefes daha..
"Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz
ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.." Bir ufak
sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden..
"Ve hiç evlenmedim.. Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'ya teşekkür edip odadan çıktım.

Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız
"Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size" dedi.." Hiç
değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..
Cüzdanı elimde sallayarak.. O sırada yanımda dikilip duran
hademe bağırdı.. "Hey baksana.. Bu Bay Michael'ın
cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde
görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten..
Üç kere ben buldum, koridorlarda..

"Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım
tekrar asansöre. Michael yatmamıştı. Okuma odasında
kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.
Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle "Evet
bu benim cüzdanım" dedi. "Öğleden sonraki yürüyüş
sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum."
"Hiçbirşey borçlu değilsiniz" dedim. "Ama özür dilerim.
İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum."
"Mektubu mu okudun?" "Sadece okumakla kalmadım.
Hannah'yı da buldum.." "Buldun mu? Nerde? İyi mi?
Hala eskisi gibi güzel mi. Söyle, lütfen söyle.."
"Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça.. "Bana onun
telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım."
Elime sımsıkı sarıldı.. "O benim tek aşkımdı.. Onu
öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup
geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
"Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."

Asansörle üçüncü kata indik.. Odanın kapısı açıktı.
Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu..
Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu.. "Hannah"
dedi.. "Bu bay'ı tanıyor musun?" Gözlüklerini
ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
"Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
"Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
"Michael" diye yutkundu Hannah. "İnanmıyorum..
Bu sensin. Benim Michael'ım." Michael
Hannah'ya doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar.
Hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..
"Gördün mü, bak?" dedim "Yaşamda, yaşanması
gereken herşey, er ya da geç, birgün kesinlikle yaşanacaktır."

***

Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar.
Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?

Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael
beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık
bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de
lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı..
Bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi***8230;

Aşklarını onsekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan
76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında
keşke siz de bulunsaydınız***8230; Altmış yıl önce bittiği
sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı
yerden nasıl filizlendiğine siz de tanık olacaktınız.

maxinale_06 12.01.08 11:27

YAŞADIĞINIZ HER GÜN ÖZELDİR !

Eniştem; kızkardeşimin tuvaletinin en alt gözünü açtı ve
ince kağıda sarılmış bir paket çıkardı. "Bu" dedi, "sıradan
bir çamaşır değil." Kağıdı açtı ve çamaşırı bana uzattı.
Zarif ve ipekliydi. Kenarları elişi dantelle süslenmişti .
Astronomik bir fiyat taşıyan etiketi hala üstündeydi.

"Jan bunu New York'a ilk gittiğimizde almıştı. Nereden
baksan sekiz, dokuz yıl olmuştur. Hiç giymedi.
Özel bir gün için saklıyordu." Çamaşırı benden aldı ve
cenaze evine götürmek üzere ayırdığımız diğer giysilerle
birlikte yatağın üzerine koydu. Bırakırken eli bir an
yumuşak kumaşı okşar gibi oyalandı. Tuvaletin gözünü hızla
kapattı ve bana döndü ve dedi ki : " Hiçbir şeyini özel
bir gün için saklama. Yaşadığın her gün özeldir."

Cenazeyi izleyen günlerde enişteme ve yeğenime
beklenmeyen bir ölümün arkasından yapılması gereken
tüm üzücü işlerde yardımcı olurken sık sık bu sözleri
hatırladım. Kardeşimin ailesinin yaşadığı şehirden
California'ya dönerken uçakta yine bu sözleri düşündüm.
Kardeşimin göremediği, duyamadığı veya yapamadığı
bütün şeyleri düşündüm. Hala eniştemin sözlerini
düşünüyorum ve hayatım değişti.

Artık daha çok okuyor, daha az toz alıyorum.
Balkonda oturup bahçemi seyrediyorum, uzayan çimlere
aldırmadan. Ailem ve dostlarımla daha çok vakit geçiriyorum ,
iş toplantılarında daha az. Mümkün olduğu kadar sık
"hayatın katlanılması gereken bir dertler zinciri yerine zevk
alınacak olaylar silsilesi olarak görülmesi" gerektiğini
hatırlatıyorum kendime. Her anın güzelliğini duyumsayarak
yaşamak istiyorum. Hiçbir şeyimi özel günler için saklamıyorum.

Kıymetli tabak çanağımı her "özel" olayda kullanıyorum.
Birkaç kilo vermek, tıkanan lavaboyu açmak, bahçemde ilk
açan çiçek gibi özel olaylarda.. En pahalı ceketimi canım
isterse süpermarkete giderken giyiyorum. Teorime göre eğer
zengin görünürsem, küçük bir torba erzak için o kadar parayı
daha rahat ödeyebilirim. Pahalı parfümü özel partiler
için saklamıyorum. Mağazalardaki tezgahların ve banka
memurlarının burunları da, en az parti parti gezen
arkadaşlarımınkiler kadar iyi koku alır.

"Birgün" kelimesi dağarcığımdaki yerini kaybetti.
Bir şey, eğer görmeye, duymaya veya yapmaya değerse, onu
şimdi görmek , duymak ve yapmak istiyorum.

Hepimizin "Yaşayacağımıza garanti gözüyle baktığımız
yarını görmeyeceğini" bilseydi eğer kızkardeşim, neler
yapardı kimbilir ? Sanırım aile fertlerini veya yakın
arkadaşlarını arardı. Belki eski birkaç arkadaşını arayıp
aralarında geçen sürtüşmeler için özür dilerdi.

Belki bir lokantaya en sevdiği çin yemeğini ısmarlardı.
Bunların hepsi birer tahmin. Kardeşimin neler yapamadan
öldüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğim. Ya ben ?..
Eğer sayılı saatimin kaldığını bilseydim, yapamadığım şeyler
olduğu için kızardım. Yazmayı ertelediğim mektupları yazmadığım
için kızardım. "Bir gün ararım" dediğim dostları görmediğim
için kızardım. Eşime ve kızıma onları ne kadar çok sevdiğimi
yeterince sık söylemediğim için kızardım. Artık hayatlarımıza
kahkaha ve renk katacak hiçbir şeyi yarına ertelememeye,
duygularımı dizginlememeye çalışıyorum.

Ve her sabah gözlerimi açtığımda kendime o günün
"Özel bir gün" olduğunu söylüyorum. Her gün,
her dakika, her nefes gerçekten Allah'tan bize bir armağan.

ANN WELLS

maxinale_06 12.01.08 11:28

ADA

Bir zamanlar, bütün duyguların
üzerinde yaşadığı bir ada varmış:
Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve
tüm diğerleri, Aşk dahil.

Bir gün, adanın batmakta olduğu,
duygulara haber verilmiş.
Bunun üzerine hepsi,
adayı terketmek için
sandallarını hazırlamışlar.
Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.
Çünkü, mümkün olan en son ana
kadar beklemek istemiş.
Ada neredeyse battığı zaman,
Aşk, yardım istemeye karar vermiş.
Zenginlik,
çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş.
Aşk,
"Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"
diye sormuş.
Zenginlik,
"Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın
ve gümüş var, senin için yer yok." demiş.
Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki
Kibir'den yardım istemiş.
"Kibir, lütfen bana yardım et!"
"Sana yardım edemem Aşk.
Sırılsıklamsın
ve yelkenlimi mahvedebilirsin."
diye cevap vermiş Kibir.
Üzüntü yakınlardaymış
ve Aşk, yardım istemiş:
"Üzüntü, seninle geleyim..."
"Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki,
yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş
ama o kadar mutluymuş ki,
Aşk'ın çağrısını duymamış.
Aşk, birden bir ses duymuş:
"Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..."
Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş.
Aşk o kadar şanslı ve
mutlu hissetmiş ki kendini
onu yanına alanın kim olduğunu
öğrenmeyi akıl edememiş.

Yeni bir kara parçasına vardıklarında,
Aşk'a yardım eden, yoluna devam etmiş.
Ona ne kadar borçlu olduğunu
farkeden Aşk, Bilgi'ye sormuş:
"Bana yardım eden kimdi?"
"O, Zaman'dı" diye cevap vermiş Bilgi.
"Zaman mı?
Neden bana yardım etti ki?"
diye sormuş Aşk.
Bilgi gülümsemiş:
"Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar
büyük olduğunu anlayabilir..."

sunakoc 12.01.08 12:25

cok guzel bir hikaye kankam cok hosuma gitti

zilan76 12.01.08 23:27

Harika Dostlar
 
Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Bir gün kurnaz olan arkadaş , diğer arkadaşın yanına giderek işlerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir.



Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez.Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir. Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister.



Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır. Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur, Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına; Kendisinin de yanlız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşıyalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder.



Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler. Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler.Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler. Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır. Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir . Düğün günü gelir çatar. Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrafonu alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya; Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı. Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi.



Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. işlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum .çünkü biz gerçek dosttuk. Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya; Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı. İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi. Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı (Hayat kadınıydı) Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım.İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, Arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim. Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı.



Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi.Ona bakıp iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kız de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim. Değerli misafirler, işte biz böyle dostuz.



deniz_25710 16.01.08 17:26

papatya
 
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış. Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. ıçinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu. "Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "bende yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.". Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatyada ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edipte bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatyada kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana, ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler. Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve "Üzgünüm, ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam vermemiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim." Papatya bu duruma çok üzülmüş. Ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş. ıçinden "Keşke onunda beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, içinden "seviyormuş" diye geçirmiş. ışte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş; seviyor mu? Sevmiyor mu diye...

:sm51:

deniz_25710 18.01.08 19:52

Azrail'in Güzelliği
 
Onk. Dr. Haluk Nurbaki'den gerçek bir hatıra Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istiyorum.
Kanser hastanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, bazı formaliteler sebebiyle o imkânı bulamamıştı. Serap***8217;ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da iyileştiğini gördüm. Ancak Serap'ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli
geçirmesi gerekiyordu. Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra 1 ihale için İzmir'e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine6 saat kadar mahsur kalmış. Dönüşünden kısa 1 süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki ****staz nedeniyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimeden sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

--''Doktor bey,'' dedi. ''Ben size... Dargınım.'' ''Niçin?" diye sordum.
--"Siz... Dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da, ALLAH***8217;I, ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?"
Dini inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. O'nu üzmemeye çalışarak:
--"Doktora ulaşmak kolaydır'' dedim. ''Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın..." Konuşmaya mecali olmadığından "Ben o isteği duyuyorum"
manasında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbi tedavinin yanı sıra,ebedi hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve dersler" hızlandırılmalı öğretime" dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla mezcediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala:
--Doktor bey,'' dedi. ''Ben ölürken ne söylemeliyim?"
--"Senin durumun çok özel" dedim. ''Kelime-i Şahadetsana uzun gelir. O anı fark edince ''Muhammed'' (s.a.v) sana yeter."
O, haliyle tebessüm ederek yine başını salladı. Çok ıstırabı olduğu için Serap'a sürekli morfin yapıyor ve O'nu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesi telefon ederek:
--"Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor." Dedi. "Sabahlara kadar inliyor ve çok ıstırap çekiyor. Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hala unutamıyor ve
hatırladıkça ürperiyorum. "Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste "Muhammed" diyemezsem?
İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer bir kaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç âdetim olmadığı
halde cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Serap'ın acizliği hürmetine sandığım salı gününe kadar yaşayacağına dair işaret sezdim. Ertesi gün O'na:
--"Hiç korkma!" dedim. "İğneyi vurdurabilirsin. Ve Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu da sordu:
--"Doktor bey... Azrail bana nasıl görünecek?"
--"Kızım," dedim. "O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir."
Salı günü Serap'ın ağırlaştığı haberini alınca hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam manasıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:
--"Doktor bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!" dedi ve devam etti:
--Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve "yataktan kalkması imkânsız" denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekât namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:
--"Doktor bey'e söyleyin, dedi. Azrail, O'nun söylediğinden de güzelmiş!

masal_1 26.01.08 15:03

AŞKIN GÖZYAŞLARI......

Oturduğu yerden usulca kalktı ve yüzünü gökyüzüne döndü. Rüzgar sanki bedenini alıp götürecekmiş gibi esiyordu. Bedeni ise ona inat ayakta durmaya çalışıyormuş gibi hafif sallanarak dimdik ayaktaydı. Gözyaşları gözlerinden hırçınca çıkıyor, yanaklarından hızla süzülüp, yüreğine yavaşça akıyordu. Delip geçiyordu yağmur her yerini. Düşündüğü hatıralar yağmurla bir bir akıp gidiyordu içinden. Bir ara hatıraların birinde düşecekmiş gibi oldu. Eğer güçlü olmasaydı biliyordu ki o anda yere yığılıp kalacak ve bir daha kalkamayacaktı. Ölmek onun için aslında bir şey ifade etmiyordu. Ölse de olurdu, yaşasa da. Ölümü düşünmek için önünde yıllar varken o yaşa şimdiden girmişti...

O zaman neye direniyordu? Ölmeyi istiyorsa neden hala yaşıyordu?

Aslında bizim gibi o da bilmiyordu bu sorunun cevabını. Belki de onu yeniden kazanabilirim umudu içindi, yaşamayı seçmesi. Zor bir ihtimaldi belki de ama herşeye değerdi.

Kimse bilmiyordu içinde kopan fırtınaları, yaralandığını, savunmasız olduğunu. Dayanabilir sanıyorlardı oysa o çoktan yenilmişti. Gözyaşları yağmurla birleşip adeta göl oluşturmuşlardı. Saçlarında sanki bir ayrilik ezgisi dolaşıyordu.

Kimdi?

Neden böyleydi?

Neler yaşamıştı hayatın ve gerçeğin soğukluğunda...

Sevginin güzelliğini çoktan unutmuştu. Çok denemişti ondan sonra ama olmamıştı. Yapamamıştı.

Kimdi onu bu kadar yaralayan?

Y akalanamayan bir yüz mü yoksa bir ses mi?

Ondan gelecek tek bir haber bile yeterdi yaşamasına. Zaten bunun için yaşamıyor muydu?

Tek bir ses her şeyi yapmasına yeterdi.

Gel dese gelir, öl dese ölürdü.

Yağmur bir anda dinince, ilişkilerininde bir anda böyle nedensiz ansızın bitivermesini hatırladı.

Hayatında ilk defa mi seviyordu? Yok ikinci kez. İlkinde aşık olmuştu ama ikinci de tutulmuştu. Değişik bir sevgiydi onunki. Hem seviyor hem de nefret edebiliyordu. Yüreğinde iki zıt duyguyu aynı insan için besleyebiliyordu. Özlemi giderek artıyordu tıpkı denizin duvara hırçınca çarpması gibi özlemleri de kendisine çarparak büyüyordu. Buna bir türlü engel olamıyordu. Delicesine seviyor, delicesine özlüyor, delicesine kıskanıyor ve delicesine kin duyuyordu. Bitmeyen, yoğun duygulardı onun için. Aylardır tek başına sürdürüyordu içinde bu sevdayı. Aslında o bir ölüyü özlüyor ve seviyordu. Ölüden hiç bir farkı olmayan bir erkeğe böyle delicesine bağlanabiliyordu. Ölü biriydi çünkü onun ne sesini duyabiliyordu, ne kendisini görebiliyordu ve her şeyden önemlisi bir kalbi yoktu.

Kısa bir süre içinde onu etkilemeyi başarmıştı. Önceleri farketmemişti onu bu kadar çok sevdiğini. Güçlü sanıyordu kendini ama her görüşmelerinde yanan bir mum gibi eriyordu yavaş yavaş. Sonuna kadar yanacağını düşünürken bir rüzgarla söne vermişti mum. Çoktan sönmüştü de nedense dumanı hala daha sürüyordu. Ona yenilmişti ve ona karşı çok zayıftı. Karanlık çoktan çökmüştü ama o hala daha aynı yerdeydi. Bu akşam dolunay vardı gökyüzünde ve yıldızlar her zamankinden daha parlaktı. Oysa o bu güzellikleri göremeyecek kadar yastaydı. Bazen boşversede bu sevgiyi, özlem nöbetleri dinmek bilmiyordu. Birden haykırmaya başladı :

"NEDEEEENNN?"

Durmak bilmiyordu defalarca haykırdı en sonunda yoruldu ve yere çöküp ağlamaya başladı. Hıçkıra hıçkıra, gözyaşlarına engel olamıyordu. Birden sıcak bir el dokundu omzuna. O sandı birden ve aniden döndü ama o değildi.

"Lütfen artık içeri girin"dedi.

Ayağa kalktı ve yavaş yavaş yürümeye başladılar içeriye doğru.

Geride sadece deniz köpüklü, kollarını iki yana açmış, gel bana dercesine bir erkek resmi kaldı deliler hastanesinin o yalnızlık bahçesinde....

deniz_25710 28.01.08 16:49

Kapı çalar...
Sabahın erken saatlerinde. Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden "bugün kahvaltıyı bahçede yapalım" diye geçirirsiniz.

Kapı çalar...
Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kâğıda imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. "artık canım sıkılmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız.

Kapı çalar...
Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "yaşamak ne güzel" dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.

Kapı çalar...
Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu, elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz. "elbette göremem. Keratanın boyu bir metre." bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı.


Kapı çalar...
Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. "oğlum benim" diye hasretle kucaklarken gözyaşlarınızı zapt edemezsiniz. Mutluluğunuz oğlunuzun izni kadar uzar...

Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar...

Ve kapı çalmaz...
O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. "niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "doğduğundan beri zile basmaktayım" der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir...

rayiha 01.02.08 12:50

En çocuksu yanlarımla, isyan kuşaklarındayım şimdi...
Şehirleri kuşatan yalnızlıklarla.. ve kaldırımda kalan kokunla başbaşayım şimdi...

Hayalinle başbaşayım...

İçimde bir eşkıya öfkesi. Bir deli isyan sarıyor ruhumu.

Hükümsüz kayıplar yaşamaktayım.

En kuytularına bıraktığım endişelerimle, yeniliyorum bu şehre. Gözlerime hayalin geliyor.. uzaktan yakından hayaller.

Bütün bütün kayboluyor her şey. Sen uzaklaşıyorsun. İstanbul uzaklaşıyor...

Bir haşiye düşer gibi ruhumun yalnız sayfalarına, adını kazıyorum yüreğime...

Susmak yazgımız olsa bile, yüreğimde tutuyorum seni.

Hiç konuşma ne olur!

Sus!

Sus ki; sevda bileyim bana olan meylini...

Ve ne olur, bari Kız Kulesi..

Bari şu İstanbul hatırına unutma beni...

rayiha 01.02.08 12:52

Keşke hep sevdiğim olarak kalabilseydin***8230;.

Eski ***8220; sen***8217;i ***8221; arıyorum***8230; Başını bildiğim ama sonu asla belli olmayan yollarda***8230;

Bir şeyler eksik biliyorum bu hayatta. Daha başlamadan bitecek olan bu yaşantıya üzülüyorum. Bilinmeyenler içinde kendini kaybetmiş, hayattan bi habersin. Oysaki açsan gözlerini etrafına şöyle bir baksan***8230;. Gerçek hayatın aslında görmek istemediğin yerlerde olduğunu göreceksin.

Sana sesleniyorum***8230;
Kaldır başını ve bana bak. Hala kendine biraz saygın varsa toparlan, kalk ayağa ve gözlerimin içine bak. O bir zamanlar delicesine aşık olduğum, bakmaya kıyamadığım sevdiğim insanı görmek istiyorum. Kalbim artık dayanmıyor. Hergün seni biraz daha çukura batmış görüp, her çırpınışında karşında bişey yapamadan izlemek içimi sızlatıyor.

Hayatım boyunca ilk defa bir şey istiyorum senden***8230;.
Hep derdin ya, sen benim mucizem, geleceğimsin diye***8230; o mucizenin devam etmensi istiyor, geleceğinin bugünkü halinden daha güzel olmasını istiyorsan tut ellerimden ve sakın bırakma. Sen benim hayatım, nefesimsin***8230;. İnsan en fazla ne kadar yaşar nefessiz? Hiç nefessiz kalmadım, bilemiyorum. Ama sadece nefesimin tükenmek üzere olduğunu hissediyorum. Çaresiz değilsin, yalnız asla değilsin. Seni kocaman bir yürekle seven, her şeyi göze alabilecek, bir hamlende on adım atacak olan bir bekleyenin var***8230;. Zor bişey değil söylediklerimi yapmak***8230; Eğer istiyorsan yapabilirsin***8230;.

Ben burada seni ***8220;sevdiğim***8221; insanı bekliyor olacağım***8230;. Yalnızca kendini getir***8230;.

rayiha 01.02.08 12:55

Kendim için bazı şeylerden Vazgeçtim ya da Vazgeçmek zorunda kaldım desem daha iyi olacak..


Ben kendi isteğimle değil CAN yerine koyduğum biri benden Vazgeçtiği için
Vazgeçtim***8230;..


İlk önce ellerinden Vazgeçtim.. Hani bir zamanlar tutmaya kıyamadığım usul
usul korka korka tuttuğum ellerden Vazgeçtim.. Kendim istediğim için değil... CANım öle istedi.. Bende CANımı dinlerim.. Bir zamanlar CAN yerine koyduğumu dinledim...


Sonra bakmaya doyamadığım gözlerden Vazgeçtim... Hani hep bakmaya
doyamadığınız gözler varya.. İşte ben o gözlerden Vazgeçtim.. ***8220;Bıktığım***8221; ya
da ***8220;İstemediğim***8221; için değil sadece CAN yerine koyduğum CANım Vazgeçti diye Vazgeçtim. Usulca korkarak...


Kısa bir ara sonra dudaklarından Vazgeçtim.. Karşınızda onun sizinle konuşmasını sağlayan o dudaklardan Vazgeçtim. İsteyemeyerekte olsa Vazgeçtim.. Yine ben istediğim için değil CAN yerine koyduğum CANım istediği için Vazgeçtim***8230;***8230;



Bir zaman sonra CANımla ilgili düşler kurmaktan Vazgeçtim.. Çünkü CANım
çoktan Vazgeçmişti ve ***8220;Benden de İstiyordu***8221; bende sırf CANım istediği için VAZGEÇTİM.... Kokarak ürkerek VAZGEÇTİM....


Ama o bilmiyordu ki ondan her uzaklaşmam aslında kendimden Vazgeçmemdi. Hayallerimden Vazgeçmem.... Vazgeçtiklerimin hepsi CANımdı.. Bana ait olan şeylerdi...


Ve Şimdi***8230;...


Ellerinden, gözlerinden, dudaklarından, hayallerinden Ben CANımdan
Vazgeçtim..


Sırf CAN Yerine Koyduğum CANım İstediği İçin...

dogangunes 10.02.08 16:46

Aşk-Dostluk ve Güven
 
Bir zamanlar üç arkadaş varmış: Aşk, Dostluk ve Güven! Üçü birarada olduğu zaman harikaymış herşey. Gün gelmiş aşkın işi çıkmış. Eh meslek bu kolay mı? Ama dostlarından ayrılmadan önce söz vermiş onlara:
- Beni özlediğinizde gelin, uzaklarda olmayacağım. Nerede gözleri arzuyla dolu birbirlerine bakan bir çift görürseniz ben ordayım. Ve ayrılmış yanlarından...
"Peki" demiş Dostluk, Güvene; "Madem öyle ben de yoluma düşeyim. Görev çağırır. Ama merak etme, nerede birlikte ağlayan iki insan görürsen işte beni orada bulursun..."
Güven ağzını açmış veda etmek için ama Dostluk ayrılmış arkadaşının yanından onun son sözünü dinlemeden... Ve gitmiş uzaklara...Güven sessizce içinden geçirmiş elinde olmadan:
- Beni kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız...

deniz_25710 12.02.08 16:15

Bir Gün Okurmus Bu Yaziyi....
 
Bir gün hayatımdan ördürürcesine çıkacaksın ve ben seni hep son günkü halinle hatırlayacağım. Senin en güzel halin neydi diye düşünüyorum. Ve içimden bir ses yıllar öncesine götürüyor beni... Seni her halükarda içimde hissedebiliyorum. İşte olayımın en güzel yanı bu. Sen ne kadar anlayabilirsin bilemiyorum. Ama benim gibi her şeyden ve herkesten uzak bir hayatın olmasaydı bunun ne demek olduğunu anlardın. Seni anlıya biliyorum sevdiklerin ve sana destek veren herkesin yanında ağlamak bile senin doğal. Benim için lüks olan her şey sana doğal geliyor.
Şimdi yatıyorsundur. Bir sigara yakmış yatağının ucunda yaşadıklarını ve benim sana söylediklerimi ve hatta yaşadıklarının bir hata olduğunu düşünüyorsundur. Kanayan yarayım senin için biliyorum. Bir hata. Bir yanlış. Oysa sadece sevmiştim seni. Hala aklımın bir ucundan çıkmıyorsun. Son kez çıkmayan olacaksın. Seni asla unutmayacağım. Yerlerde sürünüp yok olsam, evlenip çocuk sahibi olsan ve adım bir yana, dünyada olduğumu unutsan ben yine bıraktığın yerde olacağım.Parktaki çocuklara bakıp seni yaşayacağım. Söküp atmam gerek içimden seni. Hayatımın kalanını sensiz yaşamayı öğrenmeliyim. Ve öyle ki hiç sızlamamalı içim seni gördüğümde. Sen utanmalı, sen başını eğmelisin. Yaptıklarından utanmalı, iliklerine kadar üşümelisin yazın kavurucu sıcaklığında...
Ama olmaz bunu sana yakıştıramam. Sen bunları yaşamamalı, görmemelisin. Korkma yavrucuğum ben gizli bir köşeden seyreder sonra usulca kaybolurum. Sen hiç görmezsin beni. Belki bir gün ortak bir tanıdığımızdan haberlerimi alırsın. Olur da hakkımda kötü bir şeyler duyarsan ne olur kulak asma yalandır mutlak. Senin üzülmen için söylenmiştir.
İçim yanıyor kimseye anlatamıyorum. Hoş sen bile anlayamadıktan sonra kim anlasın. Bana güldüklerini biliyorum bunu iliklerime kadar biliyorum. Varsın olsun, gülsünler, ben biliyorum içimdekileri. Yorgun bedenimi yıldızlara taşıyacaklar bu benim en mutlu günüm olacak. Sevdiklerimi oradan görebileceğim. Bir kahve telvesi, bir sigara dumanı kadar yakın olacağım sana. Sana ve sevdiğim tüm insanlara.
Son bir sevgi son bir mutluluk yakaladım seninle, belki de çok kısaydı kimileri için. Nereden bilsinler benim için bir ömre bedel olduğunu. Ben gözlerimde yaşadım bu aşkı ve yine gözlerimde bıraktım umutlarımı. Bunları bir gün okuyacak mısın? Okurken ağlayacak mısın bilemiyorum. Ama beni anlayabilmen için çok zaman geçmesi gerekiyor belki yüzyıllar. Yalnızları oynuyorum sen bile farkında olmadan. İşte ben buyum, kimsenin istemediği, kimsenin anlamadığı. Anlamak istemediği. Uykuların en tatlısı senin için olsun canımın içi...

deniz_25710 15.02.08 00:56

Seni Seviyordum



Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan hergün anımsarmı aynı gözleri

SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesden başkaydı işte...

Güldüğü zaman yukarıya bakardı;

Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...

Ne güzeldiler sen bilmiyordun...

BEN SENİ SEVİYORDUM...

Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler

Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu

Geri dönüyordu, çoğalarak

Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteliyişim oluyordun

Kalp ağrısı oluyordun,

Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,

Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,

Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk

Cesurduk...

Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...

Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...

Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun

Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra

Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları

Derken bir gün uzaktan gördüm seni...

Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı

Kalbimi acıttı her zaman ki gibi...

Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...

İclal Aydın

masal_1 15.02.08 19:24

SEVGİLİYE MEKTUP...

Sana uzaktan bakıyorum. Sana bakmak inanılmaz mutlu ediyor beni. Sen gidince aklım da senin peşinden sürüklenip gidiyor, yüreğim de.. Yanında biri mi var, ona bir şey mi söylüyorsun, onunla gülüyor musun.. içim yanıyor. Ama senden sonra gördüğüm o insan birden senden biri oluyor. Senin baktığın her yer artık güzel, senin konuştuğun her insan, özel oluyor.

Sen evine şu yollardan gidiyorsun. Ardından yürüyorum. Beni fark etmiyorsun. Önünden geçtiğin evlere, gölgesinde yürüdüğün ağaçlara, her gün bindiğin otobüse bakıyorum. Senin gözünle bakıyorum. Sen yokken de o yollardan defalarca geçiyorum. Senin kokun, senin havan, senin auran sinmiş havaya.. Sanki seni soluyorum.

Akşamları ne yaparsın acaba? Sofraya oturduğun zaman yanında kimler var? Hangi yemeği severek yersin, neyi sevmezsin? Kitap okur musun? Hangi kitapları seversin? Ne tür filmlerden hoşlanırsın? Televizyon izler misin? Gece sokağa çıkar mısın? Arkadaşlarınla en çok neye gülersin? En çok kim kızdırır seni..Hangi futbol takımını tutarsın?

Bilmeliyim. Senin hakkındaki bütün ayrıntıları öğrenmeliyim. Çünkü ben de o filmlere gideceğim, ben de o dizileri izleyeceğim, ben de o yemekleri seveceğim ya da nefret edeceğim. Bilmeliyim. Baştan kuruyorum dünyamı. Seninle yaşamaya başlıyorum.

Onca kalabalığın içinde, karmaşık yaşamın ortasında eğer sen varsan daha seni görmeden bir kuş gibi çırpınmaya başlıyor yüreğim. Bir ışık çarpıyor yüzüme, bir sıcaklık yürüyor göğsümde. Anlıyorum ki sen varsın. Sen ordasın. Sen gelmişsin. Bakmadan, başımı çevirip seni görmeden varlığının farkındayım.

Ey uzak uzak baktığım.. göz göze gelmeden, saçını okşamadan, değil bir rüyayı bir cümleyi paylaşmadan sevdiğim sevgilim. Bir aşk filiz verdi, fidan verdi, kök saldı içimde. Onu sana göstermek için ömrümü veririm.

masal_1 15.02.08 19:58

öyle Içimdesin Ki...
 



Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların.
Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha
yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu
çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de
sözlüklerde karşılığı var.

Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı.
Kelimeler cılız.

Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey.
Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin
içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem,
yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?

Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar
mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu
günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu
bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara
götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana
ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya
vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam,
hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu
dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.

Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular
sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum,
soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum.
Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir
yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı.
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah
onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin
başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden
aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.

Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu
olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve
beklenmedik olduklarını yazdım.

"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi
güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek,
bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından
sonuna kadar okudum.

Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca
adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.

Mektup cebimde.
Cebimyüreğime yakın.
Yüreğim sende.
Sen yüreğime yakın.
Öyleyse mektup sende.

deniz_25710 16.02.08 00:38

Genç kiz feci bir hastaligin penceçsinde kivraniyordu.
Yarali kalbi artik bu dünyaya daha fazla dayanamamaya baslamisti.
Çok zengin olan ailesim tüm gazetelere, kalp nakli için ilan vermislerdi...
Canini feda edecek birini ariyorlardi...
Genç kiz ise hergün hastahane odasinda biraz daha solmaktaydi.
Yine yalnizdi odasinda, gözü yasli, boynu bükük ölümü bekliyordu...
Gözlerini kapadi, bu küçük odada gözyasi dökmekten bikmisti...
Yinede engel olamadi pinar gibi çaglayan gözyaslarina.
Sevdigi geldi aklina, fakir ama onu seven sevgilisi...
Hergün ayni seyleri düsünüyor, anilari bir film seridi gibi gözünün önünden geçiyordu... "
Param yok ama sana verebilecegim sevgi dolu bir kalbim var" demisti delikanli...
Genç kizda zaten baska birsey istemiyordu...
Sevgiye muhtaçbiri, sevdiginin sevgisinden baska ne isteyebilirdi ki...
Ama olmamisti iste, dünyalar kadar olan sevgilerinin arasina,
o lanet olasica para girmeyi bilmis, onlari ayirmisti...
Iste paranin geçmedigi zamanlara gelmislerdi..
Ne önemi vardi artik ? Su son günlerinde, sevdigi yaninda olsa yeterdi...
Ayriliklarindan bu yana 5 bitmeyen, çile dolu yil geçmisti...
Her günü zehir, her günü hüsran...
Ama genç kiz hep sevgisini yüreginde tasimis, kalbini kimseyle paylasmamisti.
Sevdigini düsündü iste o an.. Acaba o neler yapmisti bu kadar sene boyunca..
Kimbilir kiminle evlenmis, çoluk çocuga karismisti...
Gözlerinden bir damla yas daha damladi kurumus, bitmis ellerine.
Ellerine bakti, bir zamanlar ellerinin, elerini tuttugunu hayal edip, her gün saatlerce ellerini seyrederdi...
En çokta saçlarinin dökülmesine üzülüyordu. Çünkü sevdigi öpmüs, koklamisti onlari.
Her bir tanesi koptugunda, kalbine bir ok daha saplaniyordu.
Kalbi yine sizlamaya baslamisti..
Belki sevdigi yaninda olsa, kalbi bu kadar yorulup, veda etmezdi yasama...
Zaten artik ölüm umrunda degildi genç kizin. Sevdiginden ayri yasamanin ölümden ne farki vardi ki..
Tekrar o geldi aklina... Keske keske yanimda olsa dedi.
Son bir kez elini tutsa yeterdi. Gözlerini son bir kez öpse, rahatça ebediyen gözlerini kapatabilirdi artik...
Gözleri pinar gibi çaglamaya basladi. Sevdigini son bir kez göremeden ölmek istemiyordu..
Ufakta olsa ondan bi hatirasini almadan bu dünyadan göçmek istemiyordu...
Oysa sevdigi, kimbilir kiminle beraberdi...
Kendi sevgi dolu kalbinin kimseyle paylasmayi düsünmemisti bile, ama acaba o paylasmis miydi ?
Onun sevgisini silmis atmis miydi acaba kalbinden ?
Içi birden nefretle doldu. Üstüne büyük bir agirlik çöktü. Onu düsündükçe her dakikasinin
zehir olmasi artik çok daha agir geliyordu genç kiza...
Ölmek istedi, artik yasamak istemiyordu bu dünyada..
Ama sevdiginden bi hatira almadan ölmeyecegine and içmisti.
Tekrar gözlerini açti. Kimbilir belkide sevdigi onu unutmustu..
Bu düsünceler içinde derinlige daldi... Birden babasi girdi odaya,
kizina kalp nakli için bir gönüllü bulduklarini müjdeleyecekti.
Fakat genç kiz çoktan uykuya dalmisti..
Bir melegi andiran masum yüzü, sevdiginin özleminden sirilsiklamdi...
O gece biri gözlerini dünyaya kapadi, genç kiz ameliyata alindi.
Tekleyen ve görevini yerine getirmeyen kalbi degistirilmisti.
1 hafta sonra tekrar gözlerini açti dünyaya genç kiz.
Ama dünya daha farkli geldi ona. Sanki birseyler eksikti...
Aradan aylar geçmis genç kiz artik iyice iyilesmisti.
Ama içindeki buruklugu bir türlü atamiyordu.
Sevdigi aklina gelince kalbi eskisinden daha çok sizliyordu..
Bir kere, bir kere görebilsem diye mirildandi...
Kalbi yine sizlamaya baslamisti.
Yeni kalbi onu iyilestirmisti ama nedense her gece aniden hizlaniyor,
onu uykusundan uyandiriyor ve sanki yerinden çikacakmis gibi atmaya basliyordu...
Genç kiz bir anlam veremedigi bu durumu doktora anlamis, ama ameliyat kolay degil,
bir aydan geçer demisti doktor. Aylar geçmisti ama hala ayniydi durum.
Çiçeklerinin yanina gitti. Hergün onlarla saatlerce dertlesiyor, zaman zaman agliyordu onlarla..
En çokta kan kirmizisi gülünü seviyordu. Çünkü kirmizi gülün onun için yeri apayri idi.
Oda genç kizla beraber gülüyor, onunla beraber agliyordu.
Onu sevdigi gibi görüyordu genç kiz. Ve gülünü sevdigini ilk gördügünde ona hediye edecegine
dair yemin etmisti. Baska türlü paylasamazdi gülünü kimseyle...
Kapi çaldi aniden. Kapiyi açti ama kimse yoktu. Gözü yerdeki beyaz zarfa ilisti.
Yavasça egilip zarfi yerden aldi. Birden kalbi deli gibi atmaya basladi.
Ne oldugunu anlayamiyordu. Zarfin üzerinde ne bir isim, ne bir adres vardi. Zarfi açti,
içinden beyaz bir kagida yazilmis bir mektup çikti.
Kalbi daha hizli atmaya basladi. Onun kokusu vardi kagitta. Evet, onun kokusu vardi.
Yilar yili özlemini çektigi, yaninda olabilmek için canini bile verebilecegi sevdiginin kokusu vardi mektupta..
Basi dönmeye basladi. Koltuguna geçip oturdu yavasça.. .Kagidi açti.
Ve elleri titreyerek okumaya basladi.

" Sevgilim, senden ayrildiktan sonra, bir kalbe 2 sevginin sigmayacagini bildigimden dolayi,
ne bir kimseyi sevebildim, nede kimseye bakabildim...
Her günüm digerinden daha zor geçti, çünkü her gün özlemin dahada artiyordu..
Sana kitaplari dolduracak kadar siirler yazdim. Her biri digerinden dahada hüzünlüydü.
Yazdim, okudum, agladim... Hergün yazdim, her gün okudum, senelerce agladim...
Her gece seni düsündüm sabahlara kadar, her gece senin yaninda olmayi istedim.
Ve her gece sensizlige lanet ettim, uykulari haram ettim kendime,
sensiz olmanin acisini gözlerimden çikardim...
Ve bir gün herseyi degistirecek bir firsat çikti önüme.
Bunu firsati degerlendirmeyip, kendime haksizlik edemezdim... Ve degerlendirdim...
Senden çok uzaklara gittim, belki seni unuturum diye.. Ama tam tersi oldu.
Seni daha çok özlüyorum artik... Senden çok uzaklardayim belki,
ama yinede seni görmek için uzaklardan gelebiliyorum. Hemde her gece...
Seni seviyor, seyrediyor ve egilip sen uyurken yanagina bir öpücük konduruyorum..
Bazen gözlerini açip bakiyorsun, geldigimi bildigimi saniyorum ama yine o tatli uykuna geri dönüyorsun.
Yarin birbirimizi sevmemizin 6. senesi...
Hep ben geldim simdiye kadar senin yanina, yarinda sen gel olur mu sevgilim..
Ha, unutmadan, sana hep sözünü ettigim, kalbime iyi bak olur mu ?
Çünkü gözyaslarimla, adini yazdim ona...
Seni senden bile çok seven bir sevgi var kalbinin içinde...
Unutma, kirmizi gülüde unutma olur mu ??...
Seni Seviyorum, Yanima Gelinceye Kadarda Sevecegim...
Sevgilin....

deniz_25710 17.02.08 01:59

FISILTI
VE
TUĞLA
Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar'ıyla bir mahalleden
hızlı bir şekilde geçiyordu. Parketmiş arabaların arasından yola
aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey
gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavasça geçerken
hiç bir çocuk göremedi fakat, arabasının kapısına bir tuğla atıldığını
farketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü.
Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu parketmiş
bir arabaya doğru iterek bağırmaya başladı; "Bunu neden yaptın?
Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?" İyice sinirlenerek devam
etti: "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya
malolacak. Bunu neden yaptın?" Çocuk yalvararak cevap verdi:
"Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum.
Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı" Parketmiş bir arabanın
arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu.
"Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli
sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli
sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için
çok ağır." Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici,
bogazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki
genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik
ve yaraları sildi ve adamın ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti.
Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek "teşekkür ederim efendim, Tanrı
sizden razı olsun" dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun, ağabeyini
kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına
geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü.
Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü,
hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı
yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı.
Tanrı, ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazan,
dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size
bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı, ister tuğlayı dinleyin.
Tercihi siz yapın...
(Yazarı Bilinmiyor)

deniz_25710 17.02.08 02:08

GENÇ KIZIN BİRİNCİ MEKTUBU

Merhaba askim.Suan odamdayim ve seni düsünüyorum.Aklima sen geldin ve yaziyorum.Bugün 3 Aralik Cuma sasirdin degilmi askim.Yillar geçti ama yine ben seni seviyorum.Belkide kaç Aralik geçirecegim sensiz.Sen yüregimde,canimda,kalbimdesin.Sakin kizma askim,Bu mektubu okuyunca seni ne kadar çok sevdigimi anlayacaksin.Sakin mektubu okumadan yirtma askim.Hiç olmazsa seni sevdigimi düsün.
Arkadaslarina;
Beni delice seven bir kiz var.Ben onu sevmesemde o beni seviyor.Benim için ölür.Ben onun ilk askiyim.Karsiliksiz yasadigi aski kagitlara dökmüs.Her gece benim için agliyor adima siirler yaziyor dersin askim.
Iste bunlari söyle askim.Inanmazlarsa mektubu göster.Herkes bilsin seni sevdigimi.Artik utanmiyorum,korkmuyorum.Baskasinla beraber oldugunu biliyorum.Ve sana son olarak sunu söylüyorum.
"istesende istemesende ölene dek sene sevecegim askim


GENÇ ERKEĞİN İLK MEKTUBU

Bugün 5 Aralik.Sen bana "askim"dedin.Ama ben sana demeyecegim.Çünkü hiç bir zaman askim olamazsin.Sana ettigim bir teklifle seni sevdigimi sandin.Ben kimseyi sevmem kizim.Seninle ilgilendiysem bu seni seviyorum anlamina gelmez.Bana mektup yazman büyük cesaret.Beni sevdigini biliyorum.Ama bu senin suçun.Sana ümit vermedim.Ne kadar da cesaretlisin.Hemen bana baglanmissin.Ne de olsa ilk askinim degil mi?Çok komiksin."Ask" diye bir sey yoktur.Bunu bilmelisin.Seni sevecegimide bekleme.Beni unut.Mektubuna cevap yaziyorum diye ümitlenme.Sunu kafana sok.Seni sevmedim,sevmeyecegimde.Bu yazdiklarimdan sonra beni unutursun heralde.Duydum ki sikintidan sigaraya baslamissin.Sigara içmen çözüm ,degil.Ne yaparsan yap hayaline kavusamayacaksin.Sana son sözüm beni unut ve herseyi bitir.



GENÇ KIZIN İKİNCİ MEKTUBU

Merak etme askim.Senin dedigin olacak.Herseyimle beraber seni de bitirecegim.Artik seni rahatsiz eden biri olmayacak.Sonkez bir sey istiyorum senden.Sana gönderdigim bu mektupla beraber defteride oku.Sonkez bunu yap.Sana yazdigim siirleri,hayalinle agladigim o geceleri ve adina yazdigim defteri sonkez oku.
Okuda seni gerçekten sevdigime inan.Dönüsü olmayan bu yolda pes etmeyecegim.Seninde dedigin gibi herseyi bitirecegim.Ama seni unutacagimi aklindan çikar.Bunu bana kimse yaptirmadi ve sende yaptiramazsin.Seni unutamam askim.Sana sonkez "askim"diyorum.Senin için önemli olmasada.
ELVEDA ASKIM.





GENÇ ERKEĞİN İKİNCİ MEKTUBU

Bugün 7 Aralik.Merhaba "askim".Bak sana "askim" diyorum.Çünkü artik seni seviyorum.Bana gönderdigin defteri okudum.Ve sevgine hayran kaldim.Anladim ki ben ancak seni sevebilirim.Çünkü beni senden fazla seven biri olmaz.Hep benden duymak isterdin "seni seviyorum" kelimesini.Iste söylüyorum ve "seni seviyorum askim".
Mektubu okuyunca sasiracaksin.Ama çok sinirleneceksin.Ilk mektubuma aldirma,beni bu kadar çok sevdigini bilseydim..........neyse bosver bunlari.Bana hemen cevap yaz.Sen bana "elveda"^dedin ama ben sana "benimle evlenirmisin" diyorum.Çünkü biliyorum ki hayatinda duymak istedigin ilk söz bu.Seni seviyorum askim cevabini bekliyorum.



GENÇ KIZIN ARKADAŞININ YAZDIĞI MEKTUP

Merhaba genç erkek.Ben mektup yazdigin kizin en yakin arkadasiyim.Sana söylemek istemizdim ama "seni seviyorum" dedigin kiz yok artik.Onu iki kez öldürdün.Birincisi yasarken,ikincisi gerçekten öldü.O kiz 5 Aralik'ta intihar etti.Son mektubunu okumadan.Sana ancak sunu söyleyebilirdi;

.................."SON PISMANLIK FAYDA ETMEZ'' ..............

deniz_25710 17.02.08 02:30

var mıdır boyle bır ask....
 
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk kez.... Biri tıpta okuyordu,öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.
Gençtiler, çok genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar.
İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı
için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek için,her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...
Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar.
Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular.
Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, ***8220;bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur***8221; diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...***8220;Senin için ölürüm***8221; derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adama
***8220;Hayır,ben senin için ölürüm***8221; diye yanıt verirdi hep... Bazen eve geldiğinde,aynanın üzerinde bir not görürdü kadın,
***8220;Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....***8221; Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, ***8220;Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma***8221; Mutfaktaki masadan,salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten.... Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne
kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler. Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye
başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde ***8220;satılık***8221; levhası asılı olan. ***8220;Ne dersin, bu evi alalım mı?***8221; dedi adama. ***8220;Bu viraneyi yıktırır, harikabir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile. Kocaman terası olan,
martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...***8221; ***8220;Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?***8221; diye yanıt verdi adam. ***8220;Amerika***8217;daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun,burası bizimdir artık....***8221; Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika***8217;ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla. Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: ***8220;Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...***8221; Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez
gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, ***8220;Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat***8221; diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği... Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken,***8220;Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım***8221; diye sözünü kesti arkadaşı. ***8220;O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç
birkadınla yemek yiyiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....***8221;***8220;Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları***8221; diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları
kadına nasıl sarıldığını gördü adamın... Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi. İnkâr etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan
çıkarken, ***8220;sonbir kez kucaklamak isterim seni***8221; diyecek oldu ama kadın, ***8220;defol***8221; dedi nefretle... İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikâyesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı
kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika***8217;ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu. Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadınıgördü. ***8220;Sen, buraya ne yüzle geliyorsun***8221; diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. ***8220;Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.***8221; Dedi genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı: ***8220;Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika***8217;daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibionunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika***8217;ya yerleştiğimiz yalanını yaydı..
Oysa ilk karşılaştığınızotobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...***8221; Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kâğıt duruyordu kutuda. İlk kâğıtta, ***8220;Lütfen bütün notları sırayla
oku bir tanem***8221; diyordu... Sırayla okudu; ***8220;Seni çok sevdim***8221;, ***8220;Seni sevmekten hiç vazgeçmedim***8221;, ***8220;Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.***8221; ***8220;Fakat benim için ölmeni istemedim***8221; ***8220;Şimdi bana söz vermeni istiyorum.***8221;
***8220;Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?***8221; son kâğıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kâğıtta şunlar yazılıydı: ***8220;Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım
:sm51: :sm51: :sm51:

deniz_25710 17.02.08 02:37

Ölüm ve Hayat...
 
***8220;Hiçbir kelime senin adın kadar yer tutmadı dudaklarımda.. Hiçbir kadın senin kadar yakışmadı alın yazgıma..Ama başaramadık bu sevdayı yaşatmayı.. Başaramadık işte..***8221;
Biz seninle hiçbir zaman aynı cümlenin içinde bile anılmadık.. Ne ben acılarını sırtlamış cümlenin yüklemi olabildim ne de sen mutluluklarımın gizli öznesi olabildin..Biz sadece hasrete prangalı iki yürek olduk....Biz ayak uçlarındaki karlara aldırmadan güneşli sabahlara doğmayı özenen iki deli gelinciktik..Zamansız açtık baharlara.. Zamansız uyandık kış uykularından.. Birbirimizin yüzünde gördüğümüz gülüşleri bahar sandık..Oysa biz kökleri toprakta kalacak bir gelinciğin bir kış sabahı güneşe gülümsemesi kadar imkansızdık***8230;Hayat yolculuğunda sırt sırta verdik zannederken sırtlarımızın arasına örülü hasret duvarlarını göremedik..Belki de görmek istemedik.. Ne zaman duvarları aşmak istedik işte o an esir düştük imkansızlığa***8230; İşte o zaman yenik düştük zamana.. Senle ben , hiçbir zaman ***8220; biz ***8220; olmayı başaramadık***8230; Başaramadık işte.. Belki de seninle biz ayrı cephelerde savaşan iki kılıç ustasıydık***8230; Kendimizi hep aramıza örülmüş hasrete kılıç sallar bilirken meğer biz kendi yüreklerimize kılıç sallamışız***8230;
Hadi git sevgili.. Rüzgara karşı savaşmayı bırak***8230; Hadi git.. Dağlar devrilmişken omuzlarıma, yalnızlık düşmüşken sokaklarıma git.. Git diyorum sana..Kapıyı biraz arala ve git.. Bana verdiğin ne varsa her şeyi topla ve git.. Bekletme ***8221; seni***8221; bekleyenleri***8230; Bekletme kapımda beni sonsuzluğa gömecek yetim kelebekleri***8230;Hadi git.. Her harfine ölümler beğendiğim adımı dudaklarımdan sökerek git.. Bana çıkan tüm sokakları sil adres defterlerinden.. Yaşayıp da kendi yüreğine bile ispat edemediğin bu sevdayı ***8220; mutluluk bakiyelerden***8221; düş gayri.. Gözlerime demir pervazlardan ölüm göz kırpıyorken durma git ***8230;
Hadi git sevgili... Adınla başlayıp adınla bitiremediğim cümleler kadar yalnız bırak beni.. Durma karanlıklarımda, durma hatıralarıma.. Git sadece.. Bırak hayat boyu sensizlik yerine ölümler diz çöksün ayak dibime***8230; Bırak günahların dökülsün soğuk ellerinin gezindiği kücük avuç içlerime.. Hadi git sevgili.. Biz seninle rüya olmaktan öteye geçemedik.. Hiçbir zaman acıyı sırtlanıp mutluluğa gülümsemedik.. Hadi git***8230;Dudaklarında daha fazla kanamasın pişmanlıkların. Daha fazla ağlamasın hatıraların.. Hadi git sevgili..
Hadi git..Çıktığın kapıdan ölüm gelsin ayak uçlarıma.. Bırak gözlerin mapusluğum, yüreğin sonsuzluğum olsun.. Hadi git***8230; Durma sabahı olmayan karanlıklarımda.. Daha fazla üşütme ellerini karı, boranı eksik olmayan kışlarımda... Daha fazla bekleme yamalı cümlelerimde. Git diyorum sana.. Git.. Beni ***8220; bana ***8220; bırakma***8230;Hadi kapıyı arala ve git.. Kapat tüm ışıkları.. Ve git hadi.. Çıktığın kapının ardından ölüm gelsin gayri..

Şimdi git***8230;
Unut ismimi***8230;
Unut yeminlerini***8230;.
Seni hiç sevmediğimi farz et***8230;
Bu sevdayı hiç yaşanmamış kabul et..
Demir kapımı ***8220; ölüme ***8220; arala ve sessice git***8230;

Git diyorum***8230;
Sadece git***8230;
Ardından ölüm gelsin ayak uçlarıma..
Sana kavuşmayı bilmese de ,
Seni severken ***8220; ölmenin gururunu ***8220; yaşasın bu yürek***8230;
Çünkü; sen benim,
Ölüm ile hayat arasına çizebildiğim tek mutluluğumdun
__________________

masal_1 19.02.08 14:35

Rengarenk Masal...
 
Camı kırılmış kalbimin penceresinde ufak bir çocuk oturtuyordum. Yalnızlığını aramaya gelmişti buraya. Ahşap merdivenin yamuk basamaklarını çıkarken heyecanlıydı. Yukarıdaki küçük oda ona çok şey vaadediyordu. Düz saçlarının altından bakarken bu mavi pencereye, mavi gözleriyle sabırsızdı. Oyuncağını arıyormuş gibi. Tırmanışı uzadıkça heyecanı arttı. O ufacık, hiçbir kötülüğe değmemiş elleri mavi pervaza değince, yalnızlığım irkildi. İlkönce dümdüz kumral saçlar göründü. Sonra yay gibi kaşlar ve deniz mavisi gözler. Merak bakıyordu o gözler. Okka gibi burun, bu tanımadığı kokuyu algılamaya çalışıyordu. Tüm oda da yalnızlığım kokuyordu. Tüm oda da yalnızlığım görünüyordu.
Mavi pencereli, kırık camlı karanlık odam, bu küçük melekle rengarenk bir pınara dönüşüyordu. Ama bu meleğin adımlarının çıkardığı tıkırtılar bile yalnızlığıma dost olmuyordu. Yalnızlığım kaçıyordu bu minyatür ellerden. Hep bir köşede oturmak istiyordu yalnızlığım. Kendi, karanlık, renksiz köşesinde. Sadece kendi sesiyle yıllarca oturmanın hayaliyle yaşıyordu. Minik çocuk, tüm bu renk cümbüşünün ortasında, bu başıboşluğun merkezinde baka kalmıştı yalnızlığa. Son kez elini uzattı, çok büyük bir şevk ve istekle. Saf, çocuksu bir bakış vardı yüzünde. Yalnızlık, bakamıyordu suratına bu miniğin. O, yanı başında duran soluk, renksiz çiçek demetine odaklanmıştı. Çocuğun toz pembe dünyasından kırıntı bile taşımıyordu, bu ölüm kokan laleler. Ama çocuk pes etmemek niyetinde olduğunu belli ediyordu; laleler yaşıyordu onun gözünde. Yalnızlığım, bu miniğin ellerinde yeşeren odaya göz gezdirdi; bu yeşeren oda ona yabancıydı. Onun değildi hiçbir şey; yanında duran bir vazo lale bile. Miniğ!
in eli hala havadaydı. Yalnızlığım, bakamadığı mavi gözlerde buldu kendini bir anda. İçindeki sıcaklığı hissetti, kalp atışlarındaki artışı sezdi. Bünyesinde ki her milimetre kare yanıyordu. Nefes alışı bozulmuştu. Elleri, ayakları renkleniyordu. Hayır sadece elleri, ayakları değil tüm benliği renkleniyordu. Tüm benliği...
Mavi pencereli, kırık camlı yeşil odamda ki süslemeli bakır aynamda kendini buldu yalnızlığım. Renksizlikte boğulduğu bunca yılın ardından, bu yağlı boya tablosunda bulmuştu kendisini. Yanında da herşeyi başlatan; mavi gözlü, düz saçlı melek vardı. Herşey başlamıştı.
Yeniden başlayan hayatında sadece bu minik vardı. Ama yalnızlığım, yalnızlığını kaybetmişti. Peki bu kişiliğindeki büyük değişiklik buna değer miydi? Düşlerinde bile hiç hayal etmediği bu durum acaba çok mu iyiydi? Yalnızlığım kararını verdi. Doğasına karşı çıkamazdı. Minik çocuğa veda busesi kondurdu. Düz saçlarında dans eden dudakları bir şey mırıldandı: ***8220;donmuş bir gözyaşı gibi akmayan şu yaşantıma alışıyordum...teşekkür ederim...***8221;
Mavi pencereli, kırık camlı yeşil odam bir çocuğun yalnızlığına şahit olmak üzereydi. Yalnızlığım tüm erdemiyle mavi penceremden aşağıya bıraktı rengarenk bedenini. Gözyaşları eşlik etti onun düşüşüne mavi gözlerden süzülen...
Yalnızlık paylaşılmamalı günahkar ruhların özünde...

deniz_25710 27.02.08 22:12

Hayatı tersten yaşamakkk ..!
 
Ben bayıldım
Can yücel' den

Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir..
Şüphesiz ki yaşamı tersten yasamak daha güzel,
Hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mi ?
Cami'de uyanıyorsunuz. Bir tahta
sandık içersinde, Herkes karsınızda
saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor
ve tüm haklar helal edilmiş
vaziyette.tabuttan doğruluyorsunuz, yaşlı,
Olgun ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir
İtibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
Hazır.arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size
maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz. Ne güzel, hazır maaş, hazır ev....
Altmışlı yaslara kadar hersek garanti, huzur
içinde yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe düzeliyor,
kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz. Bir gün
çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün
size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın
kol saati veriyor patronunuz.. Ve genel müdürlük
veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir
insan olarak ise başlıyorsunuz. Herkes karsınızda
el pençe divan...vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler
de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor,
fevkalade.....aman ne güzel günler başlıyor...
Derken bir gün patron size artık üniversiteye
gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada babanız ortaya
çıkmış, "fazla çalıştın" diyor "artık eve dön, isi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun..." keyfe
bakar misiniz ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden,
su gölden bir dönem başlıyor. Partiler, diskotekler,
kızların sayısı artıyor. Derken Anne ve babanız sizi
götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok
artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna" Diyorlar..
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı
bile Temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme
kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde
hazır. Bir gün karanlık ilik ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya
dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor,
sıcacık, yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir
ortamda yasıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir
hücre halini alıyorsunuz.
Ve günün birinde müthiş bir
Olayla hayatiniz bitiyor... ; )

deniz_25710 02.03.08 17:31

Kapalı Kapılar...
 
Kapalı kapılar var hayatımızda..
Nicedir açmadığımız, bilerek kapattığımız, üstüne kör bir kilit vurduğumuz kapılar..
Bazen açmaya korktuğumuz, bazen ardındakilerle yüzleşmekten çekindiğimiz kapılar..
Eski bir dostluk bazen, eskiden yapıp ettiklerimiz bazen..
Eski ***8220;biz***8221;, eskimeyen izlerimiz..
Kapıların ardında kalan..Hayatımızdan uzak durmasını istediklerimiz.
Cesaretimizdir bu bazen, bazen yenilgimiz..Bazen hayretimiz, bazen isteklerimiz.
Ne çok kapıyı kapattık dostlar, ne çok kapı kapandı yüzümüze.
Nasıl kapılar açıldı, kapattıklarımızın yerine?...
Masumiyeti, insafı kapatan insanlar gördüm, üzerlerine kör bir kilit taktıklarını..Anahtarlarını da dipsiz kuyuya attıklarını..
Nice erdemin üzerine kapatılan kapıların yerine, ardına kadar zevk-ü sefanın ışıltılı kapılarının açıldığına şahit oldu bu yeryüzü..
Kendisini sevenlerin üzerine kapılar çarptı yeryüzünde kimileri..
Kimileri kendini gelip geçici ***8220;dünya***8221;ya kapattı..
Dünya, sadece kendisi için yaşayanlara en büyük kapalı kapı oldu.
..
Kapattık bazı kapıları dostlar***8230;kör bir kilit vurduk üzerlerine..
Şimdi açılırlar mı yeniden, en tılsımlı sözleri söylesek?..
Yahut yeni kapılar açsak, kaybettiklerimizin peşine düşsek..
Kör kilitli kapıları açmak gerek dostlar..Biraz cesaret gerek belki..
Gerçeklerle yüzleşmeye cesaret, gerçekleri kabullenmeye cesaret..
Ve gayret, ve gayret***8230;

Sevgiyle çaldığınız tüm kapıların ardına dek açılması dileğiyle***8230;

deniz_25710 02.03.08 17:48

aşktır ki
 
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helâkim zehr***8211;i dermanındadır
Fuzuli

Sevgili!..
Aşkın şiirini yazmak isterdim sana; sana aşkı şiir ile yazmak isterdim... Aşkı seninle tanımlamak ister, aşkı sende tanımak isterdim. Ay ikiye bölündüğünde yanında olmak, Uhud***8217;da dişini avcuma almak isterdim.
Sevgili!..
Şimdi senden uzakta, aşk şudur diyebilsem eğer, son defa kendimi ve ilk defa okuyucumu kandırmış olacağım. Bildim dediğim bir aldanıştır çünki o, duydum dediğim bir yanlıştır. Şimdi ayın, şın ve kaf***8217;ları çıkardılar elif belerden de sensizliğin mektebinde bir sabra mıhladılar bizi elif***8217;lerle he***8217;lerden. Sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak, ve aşkın nihavent saltanatını arar olduk köşe bucak. Bildiğimizi sandıkça yandık da yolunda, yolunda yandığımızı sandıkça bildik sonunda. Aşkın gerçeği değildi bildiğimiz, ama aşkın ateşiydi yandığımız. Artık şüphedeyiz, canları yâre ulaştıran bir sel miydi aşk, şekeri güzele sunup ağuyu kalbe bulaştıran bir el miydi!.. Sana varacak yolların çilesi miydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanışların sesi miydi!..
Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvi acıydı aşk; ve maddeyi mânâya veren en cömert sancıydı. Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü. Kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan âhenkti aşk. Şarkın bütün şiir macerasıydı, belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yasıydı. Yağmur yağmur belaya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı. Mansûr***8217;u dâra takan da, Halil***8217;i oda yakan da oydu, ve oydu Eyyub***8217;u derde bırakan da. Tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi.
Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş. Aşk ile insan elbet güneşe benzer; ve aşksız gönül misâl***8211;i taşa benzer. Hayatı aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır. Gelip kemiğe dayanınca dünya, hayata atılan kemend olur; göz kapaklarından vurulunca kasırgalar, annelerce deprem, babalarca bend olur. Aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar, aşksız rahmini yargılayan bebekler nâgehan doğar. Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ezel ya ebet olur; aşk kayıp giderse dünyadan ebet kıyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur. Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler. Saban onunla sürerse toprağı koşarak, ancak o vakit yeşerir taze bir başak. Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür, ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür. Kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller, ve melal süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller. Kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer, şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yâr düşer.
Sevgili!..
Kapına geldik; aşkı öğret bize; ve aşkını ver yüreklerimize.
Bir nihânîce gamzene gamzede âşıkların adına... Hani uykuya dalınca kenti, ve yalnız başına kalınca kendi... Hani yalnız gecelerde konuşmadan kalınca dilleri, ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri... Vicdan sesinden bîzâr kürek mahkumlarınca, hani âşıkların hasreti özlemle karınca... Hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani seni gurbet gurbet gönlüme gömende... Güneş ve ay nurunu aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşıkı aydınlatırken... Gel ey Sevgili bir huzmecik bahş eyle âsî ve aciz üftadene, ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene. Aşkları unutan bendene aşkını unutturma!..
Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da. / iskender PALA

deniz_25710 07.03.08 10:45

Artık Yalnızsın , Ağlamalısın ..
 
GidişLere ve gidenLere dair sözLer okurdun hep , gidenLere dair yaziLar.."birgun bana boyle yazilar yazdirmazsin umarim yada yazmassin" derdin.. yazmayacagim derdim.. yazdırmayacagım.Hicbir sözüme inanmadigin gibi bunada inanmazdin bilirim, ve ben sana ilk ve son yaLanimi o zaman söyLemi$im.. AnLadım. iyi dinLe , bu gidiş benim gidişim.. bu sözLer benim sözLerim.. iyi dinLe ..

Ben gidiyorum... Gideyimmi demiyorum , gidiyorum diyorum.. Senden istedigim ve bekLedigim ama senin vermedigin 1 damLa sevgiyi beLkide baska koLLarda , baska askLarda arayacagım simdi.. BeLki buLamayacagım.. beLki sevmeyecegim hickimseyi seni sevdigim kadar.. kimseyi kaLbime sakLamayacagım seni sakLadıgım kadar.. Ama sensizlikle baş edecegim..

Hicbir zaman seninLe oLamadım ben , hicbir zaman kaLbinde oLamadım.. Hep benim kaLbimde oLsanda sen,beni hic sevmedin.. biLiyorum. göz göre göre katLandım bu acıya.Sen beni sevdigini söyLerken biLe ,baska koLLarda avunuyordun.. Baska gözLerdeydin baska sevgiLerde.. sana hic inanmadim belki,ama inanmak istedim.. inanmaya calistim.birgün sever dedim.. bu kadar tas kalpli olamaz. Ama sen tastanda beterdin,anlayamadim..

KimsesizLigimLe bas etmeye caLisirken , artik sensizLik ve yaLnızLıkLada cebeLLesecegim biliyorum.. Susacagım.. konusmayacagım. kimseLer anLamayacak , kimseLer biLmeyecek.. gülecegim etrafa , cevreme... ben agLayamam , biLiyorsun.. agLamayacagım.. gözya$ımı hakedecek kadar degerLi degilsin sen..!

BunLar sana yazdıgım tek satırLar , iyi dinLe ve sakLa.. Cunku bundan sonra ben oLmayacagım hayatında.. bundan sonra ben seninLe oLmayacagım.. Bundan sonra seni benim kadar cok sevecek biriLeride oLmayacak hayatinda.. Bundan sonra , sana ne süslü ask sözLeriyLe donatıLmıs yazıLar yazıLacak , nede gidisLeri anLatan sözLer söyLenecek..



kaLbimde yaşıyordun ya sen , artık yaLnızsın..
artik kimsesizsin..
artik bir sahibin yok..
istedigin kisiLerLe , istedigin gözLerde , istedigin koLLarda ve yoLLarda yaLan askLarLa harcanabiLirsin artik..
Artık ben yokum....
Artık yalnızsın....
yanmalısın,aglamalısın....

deniz_25710 07.03.08 10:48

Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp kürsüye geçiyor.


Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.
"Bakın" diyor.

"Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey..."


Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor:
"Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar".


Bir (0) daha...
"Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz".


Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek... disiplin... sevgi...


Eklenen her yeni (0)' ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca...

Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)'i siliyor.

Geriye bir sürü sıfır kalıyor.

Ve Hoca yorumu patlatıyor:


"Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir".


Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülür...

deniz_25710 07.03.08 10:53

_umudumsun_
 
En acı ölüm umutsuzlıktur

Denizde bir kum tanesi de olsa, umuttur umut. Yaşamaya sebep...


Hiç bitmez istekleri insanoğlunun. Kendimizi bilir bilmez biran önce büyümeye can atarız. Böylece salmaya başlamış işte köklerimizi hayata. ***8220;Keşke hiç büyümeseydim***8221; demeye başladığımız vakit, çaresizliğimi kabul eder ve devam ederiz yürümeye, büyümeye. Ağır ağır, isteksizce. Kimi zaman bir el iter sırtımızdan usulca, koşaradım kimi zaman. Bağlanmak için bir umut ararız, yığınla buluruz. Önce iyi bir okul bitirmek isteriz, ardından iyi bir iş. Nice sevgiler gelir geçer hayatımın orta yerinden, kiminde acı çeker, kiminde çektiririz. Bir eksilip, bir çoğalırız. Kaybederiz bilmeden, hiç aklımızda yokken kazanırız. Böylece oturur benliğimiz, köklerimiz daha da derinlere iner. Umutsuz kaldığımız zamanlar da olur elbet. Hayat bu; her şey ne zaman hep çok güzel oldu ki. İsyan boşa; ne çocukluğumuz geri dönebilir, ne değiştirmeye yeter gücümüz geçmişi. Hep tutunacak bir dal buluruz, ya da dallarımızı onaracak birilerini.

Umutsuz kaldığımız vakit, öldük demektir.

Yaşamaya sebep, seni seçtim. Umudumsun...


Kolu kanadı kırık kuşlar gibiyim şimdi. Bırak uçmaya, ayaklarımı yere basmaya yok mecalim. Uykusuz üç beş gecenin ardından iki kadeh içmiş gibiyim. Anlayacağın, bende mevsim hazan, hüzün soluyorum havadan. Köklerimden birkaçı sarsılmış, kopacak gibiyim yerimden. Ne kadar umutsuz kalsam da sensizliğimle, umut doluyum yine de işte. Hayat bu; her şey ne zaman hep çok güzel oldu ki. İsyan boşa; ne seni yar edebilirim kendime, ne dönebilirim artık gözlerimim sana değmediği yıllara. Tutunacak bir dalım var yine şükür ki, sesin çare olur yüreğime.

Umutsuz kaldığımız vakit, öldük demektir.

Yaşamaya sebep, seni seçtim. Umudumsun..

dost 07.03.08 18:32

Can...

Hüzün yıldızları parlıyor yine gecemde, ne tarafa çevirsem başımı,
bir SEN bakıyor bana***8230;

Ne zaman kahretse yüreğim, ağlamaya susasa ve ne zaman iki damla belirse göz bebeklerimde, bir SEN akıyorsun, sessiz çığlıklarıyla şehri uyandıran kaldırımlara***8230;

' Ne zaman seni düşünsem' desem yalan olur***8230; Hep aklımdasın ya! Her saniye bir SEN daha çakılıyor aklıma***8230;

Ellerimi her uzatışımda maviye umut dilenmek için, SEN batıyorsun avuçlarıma***8230;

SEN bakıyorsun bir çocuğun gözlerinde, bir bebeğin kokusunda SEN kokuyorsun, bir SEN seviliyorsun onca yüreğin arasından***8230;

Her şey SEN oluyorsun da, o kadar SEN, bir BEN olamıyorsun sevdiğim.. Bir benim gibi sevmeyi beceremiyorsun***8230;

Her tohum ekişimde toprağa, birkaç gün sonra SEN filiz veriyorsun. Gittiğinde bir asma ekmiştim evimin önüne, gün geçtikçe büyüdü, çardak yaptım kendi kendime.. Şimdi kapımın tam önüne düşen bir dalı var, sanırım onu kesmeliyim. Çünkü kapımdan dışarı her adım attığımda bir SEN çarpıyor yüzüme***8230;

Neden yağmurlara benzettim ki seni? Şimdi her yağmurda, SEN yağıyorsun bu koca kente***8230;

Sana güneşim demeseydim keşke***8230; Her sabah yatağıma SEN vuruyorsun penceremden***8230;

Lanet olsun! Keşke Kalbim demeseydim sana***8230; Şimdi her an SEN atıyorsun içimde***8230;

SEN den kurtulmanın bir yolu yok mu yar? SEN imkansızsın***8230; BEN imkansızlıklar denizinde cılız kulaçlar atıyorum hayata dair, boğuluyorum arada bir***8230; Yine de kıyamıyorum sana***8230;

Keşke, 'Bu can seninle yaşıyor' demeseydim sana. Şimdi her boğuluşumda SEN dirhem dirhem ölüyorsun, öldürüyorsun!

Yani her şey SEN oluyorsun da, o kadar SEN, bir BEN olamıyorsun sevgili***8230; Olamıyorsun!!

Yaşayabilmen için benden gitmen lazım***8230;
Yaşayabilmem için benle olman lazım***8230;
............

deniz_25710 11.03.08 16:34

Aşk benim hiç Senin olmamış
Varlığınla yokluğun arasında kalmayacağım artık, sadece olmayacaksın. Sensiz kalma ihtimali olmayacak aleyhine kurulmuş cümlelerimin sonunda. Belki birkaç satır arasında unutulacaksın bir müddet sonra. İçimden olmayacak, boş bir kağıdın gölgesine sığınmayacak sana sitemlerim. Hani hep kızardın ya ***8220;Konuş konuş konuş***8221; derdin, haykırabilir miyim şimdi korkaklığını. Bıraktığın bu mavi düşleriyle avunan yalnızlığı, artık sahiplenilmeyecek olmanın burukluğunu yaşarken, haykırabilir miyim dersin, susar mıyım, gülüp geçer miyim yoksa ***8230;?
Aslında alıştırmalıyım kendimi hiç dönmeyecekmişsin, dönülmeyecek bir yerdeymişsin gibi farzetmeli, unutmalı. Seni hiç tanımamış gibi yaşamımı sürdürmeliyim. Var olduğum her yer aşk(ın) şehri olmalı artık, yeniden sevmenin, sevilebilmenin yeri her yer, zamanı yaşanan ve gelecek tüm zamanlar olmalı benim için. Evet, sayfalardan koparıp bir bir savurmalıyım seni yaşanmış tüm zamanlara, uzaklaşan her adımımla hapsetmeliyim bu anılar sokağına. Kopan takvim yaprakları sensiz geçen günleri saymamalı, bende yokluğunun güncesini tutmayı artık bırakmalıyım. Her yeni güne seni getirmedi diye isyan etmemeliyim. Kabullenebilmeli, hazmedebilmeli, aldırmamalı hatta sana hak verebilmeliyim. Bu satırlarla büyümeye başlamalıyım, sırf seni ve çocuklaşan bir aşkı kolayca unutabilmek için. Zira yoksun. Sanki benim hiç senim olmamış, sanki bizi hiç yaşamamışız, sanki aşk denen o hoyrat şarkıyı mırıldanmış ve sonra yarım bırakmışız gibi. Artık yeni bir şarkı söylemenin vakti, Yaşanmışlığına, yitikliğime hiç aldırmadan,
Sanki benim hiç senin olmamış gibi***8230;

deniz_25710 12.03.08 23:05


deniz_25710 14.03.08 12:07

Yangin Dedigin Öyle Kolay Unutulmaz
 
Birdaha dönüp bakmaya bile cesaret edemeyecegin bir harabe biraktin ardinda. Elleri yanmis, yüzü sahte bir sehir kaldi geriye. Oysa ne tufanlar atlatmisti bu sehir, ne depremlerle sarsilmisti da yikilmamaisti. Aç kalmis, susuz kalmis, insansiz kalmisti da gözlerini yere dikmemisti. Bir yanginmis bekledigi ruhunu teslim etmek için. Atesi hiç düsünmemisti oysa; o ates ki, önceaydinlatir, isitir, ardindan yakar, yikar, darmadagin edermis. Alevi bir görünür bir kaybolur ama koru yüregi mesken tutarmis. Öyle bir yangin ki gözyasiyla harlanir, hasretle harlanir, yalanla harlanir, gerçekle harlanir,yes ile harlanir, umutla harlanir; velhasili herseyle harlanirmis. Bilenler zamanla söner diyor ama ya arkasinda biraktiklari...

Alevlerin, külün içinde bir yürek yeniden atar mi? Ya gözler, simsiyah is içinde yeniden görür mü bir çiçegin açtigini? Yürek unutur, gözler unutur, akil unutur da, izini biraktigin sol elim unuturmu bu aldatisi? Ben unutsam gençligimin son demi unuturmu bu çaresiz birakilmisligi. Ben unutsam sen unuturmusun beni bunca asagilamisligini...

Birgün hatirlarsan eger sevgi gerçeginin hatiralarin yada hayallerin manasizligi karsisindaki degeriniben bir yerlerde gülümsüyor olacagim. Evet birgün hatirlarsan, yeniden dogabilirim ölmüs olsam bile. Sen tozlu bir tutkunun pesinden kosarken yitirdiklerinin pismanligini duyarken, ben hala karsimda sessizce oturusunu seyredip hiçbir sey anlatmayan sesini dinleyecegim uzakta bir yerlerde. Sende artik çok uzaklarda olacaksin hala karsimda sessizce otursan bile. Birseyler söylediginde ise duyamayacagim kadar kaçmis olacagim kendimden. Nerede olacagim? Bilmem! Belki bir yangin yerinde alevlerin tam ortasinda...

Ya yalnizliga alismali yada umutla yasamali insan. Eger yalnizligi seçersen koskoca bir gerçek bekleyecek seni, yalniz kaldikça açilacak gözlerin. Her nesnenin, her canlinin, her hareketin, her sözün ardinda bir gerçegi göreceksin. Aristo2dan beri desmeyen çiplakligiyla ***8220;aci***8221; bir gerçek. Ne aldatmayi basarabileceksin nede aldanmayi. Gerçekle kapi komsusu olacak onu taniyacak, onunla yasayacaksin.Olaylara yada yasamlara gerçegin kati ve sade bakisiyla yaklasacaksin. Insanca gerekçeleri kullanmayacaksin acilari azaltmak için. Ama en önemlisi hiçbirseyi unutmayacaksin. Her aciyi her an yasayacaksin.

Ama umudu seçersen yari saka, yari ciddi bir hayat baslayacak. Hiçbir zaman gerçegi aramayacaksin. Elindekilerden ne umdugunu hesaplamadan, hafifletici sebepler bulup yorumlar yapacaksin hayata dair. Her yalan bir saka, her gercek ise o sakanin ardinda yatan ciddiyet olacak. Umut ikliminde öylesine yumusatacaksin ki gerçekleri, yüzyüze kaldiginda gülüp geçebileceksin. Hiç yalniz kalmayacaksin bir sehirde bir basina olsan bile. Yüregin misafirlere açik olacak ödünç, çalinti yada sahte sevgilere oldugu gibi.

Bazen insan yalnizlik gerçegiyle umut yalani arasinda seçim yapamiyor. Evet en zor olanida bu kismi olmali. Her hayat sahibi tarafindan sekillendirilir. Onun için ki sizde ne isterseniz onu yaparsiniz. Bende öyle yapiyorum. Ama bu ikilemde kaçman gereken tek sey var, Ne ***8220;yalnizca umutlu***8221; olacaksin, nede ***8220;umudunu yalniz***8221; birakacaksin. Ben is seçimimi yaptim: Umutla yasayip yalniz basima ölecegim.

Seni beklemek degildi beni yaralayan, gelmeyecegini hissetmekti. Gelecegini bilsem yillarca beklerdim seni. Gerçi yine bekleyecegim ama artik hiç gelmeyecekmissin gibi. Simdi hissetmekten öte bos yere bekledigimi biliyorum. Ama ne derler, umut fakirin ekmegi. Bazen çaresizligime aglamak istiyorum, bir yalnizlik ariyorum ama nafile yanimda sen varken aglayamiyorum. Hayalin, hatiralarin bile olsa benimle olan agladigimi birkez daha gör istemiyorum.

Hep dedigim gibi sen bilirsin. Simdi gitmek istiyorsun, öyleyse git! Ben biraktigin yerde olacagim, hala sana deli divane sarkilar dinleyecegim. Ama gelir gibi yapma ne olur. O zaman dengem kaybolur, hasretinin agirligina alisan bünyem varliginla bozulur. Önümü göremem. Sen bana arada bir gönderdigin yakamoz isiklarini da götür giderken, gözlerimi yasartiyor iyi gelmiyor bana. Umut denilen seyi de götür diyecegim ama sen zaten daha önce geri aldin verdiklerini. Beni arada bir gülümseten birsey var ama o da umut mu bilemiyorum.

Velhasili; Ben acemi hirsiz gökkusaginda bir yesil çalmaya kalktim ama kaçamadim, Sen yesilini geri aldin ben siyahimimi. Artik yagmurlu günleri bekleyecegim gökkusagindaki yesili görmek için. Yagmur beni islatmayi kestiginde gözlerim devralacak içimdeki atesi sogutma isini.

Simdi git ben gittigin yerde olacagim, gelsende gelmesende ben biraktigin gibi bekliyor olacagim.

Gelirsen yerin hep hazir duruyor.

Artik seni beklemiyorum sevdigim. Geldigini tasavvur edip bos hayallere dalmiyorum ama yinede gittigini unutmus sayilmam. Dünyam kararmiyor simdi anilar aklima geldiginde hatta gülümsedigimi bile görenler var. Alisiyorum ne kadar dirensemde. ***8220;Umut acilarin en kötüsüdür***8221;demis ya Neitsche ne kadar da hakliymis. Ama yinede umutsuz yasanmiyor. Bende Cenap Sahabettin***8217;in dedigi gibi ***8220;Ya ümitsizsinizdir, Ya ümit sizsinizdir***8221; deyip senden hiçbir ümit olmadan kendi ümitlerime, yasama sarilmaya çalisiyorum. Karsimda somurtan yüzünü görmektense, anilardaki gülümseyen bakislarini tercih ederim. Ben hep söyledigim gibi gündüzleri rol yapip geceleri yasiyorum. Sen bu rol yapma isine yalancilik da desen ***8211;ki evet- öyle yapiyorum. Bu aralar, bazi geceler hayalinle avunup, yoklugunla sarhos olurken yalnizligimi meze yapiyorum. Susuz içiyorum, sulandirmiyorum efkarimi. Gözlerimden akani saymazsak.

deniz_25710 26.03.08 22:32

Unut Kahrolası!
 
'Sensiz'lik vakti geldi,çattı

...Acılı,tedavisi mümkün olmayan bir operasyona giriyor gibiyim....
Sessiz,durgun...Çıt çıkmıyor ne odamda,ne bedenimde,ne de ruhumun en dip köşelerinde....'çıt' yok!


Çok ses çıkardım şimdiye dek....Sustum sandım ama konuştum.Bazen bağıra çağıra,bazen de sessizce anlatmaya çalıştım....Anlamadın?


Anlatmaktan vazgeçtim çoğu kez...Pes etmek değildi,başka birşey,tanımlayamadım...Şimdi sorsan yine açıklayamam....Zaten faydası da olmaz....Anlamsız!....
Anlatmaktan vezgeçtim.Pes etmedim,yılmamalı....Ben de anladığın dilden konuşmaya çalıştım.Başarabildim mi,sormuyorum sana!...Cevabını merak etmiyorum.

*Şu an tek merak ettiğim bunun senin eline geçip geçmeyeceği....Okuduğun an ne hissedeceğin....
Bunları öğrenmemi imkansızlaştıracağım saatler sonra.....
Evet,saatler sonra.....
Kendimi yalnızlığın kollarına attım...Senin kollarına değil....ki bana hiçbir zaman sadık olmadılar....Ne gözlerin,ne bedenin,ne dilin,ne sözlerin....Ne de yüreğin!...

*Sözlerinle dolu herşeyi attım.....Kalamazlar bende....


Sesini unutmaya mahkum ettim kendimi....

Çabalıyorum işte...Yapmalıyım,artık biliyorum....


"Unut kahrolası!...." diye sesleniyorum beynime,kalbime...



Mektuplarını,bana yazdıklarını,sevdiğini anlatan cümlelerini,aklına gelen ne varsa....Son bir kez okudum....
Keşke,gerçek olabilselerdi.Ya da dediğin gibi gerçekliğe yaklaş-
saydı....'Neden??' çığlıklarım odada yankılanmakta şimdi.....Sadece soruyorum kendime 'Neden?'....Ama bu soruyu kendime değil,sana sormalıydım,değil mi?...
Şarkılarımızın hepsini silmeliyim hafızamdan....Her duyduğumda...hayır,kesinlikle silinmeli!....


"Kes sesini!" dedim yüreğime,şimdiye kadar....Dinlemedi,hep sana koştu....Hata ettiğini göstereceğim ona da...



Saatler kaldı,yalnızca saatler!....


*Duvarımdaydı fotoğrafın....Kaldırdım!...Yetmedi,

yaktım

!Yan ışını izledim....Biliyor musun,aynı benim canımı yakışın gibiydi....Yavaş yavaş,sezdirmeden -sen öyle sandın- ama en sonunda kül....Ardında sadece 'kül'.... Düşün şimdi,senden bunu istiyorum ama,düşünmene bile gerek yok değil mi?Söz konusu benim değil mi?
Düşünme beni,hatta hiç aklına getirme....Hatırında olmayayım!....

Yalanlarını da al,çık hayatımdan!....Ağır geldiler bana....Gitmelisin artık benden!....


Giiiit!....
Ama,dur....Kal...




Ben...Bekle!...

*Hayır...."Seviyorum"demeyeceğim....Ben,ben...gide bilirim...Cesaretliy im,merak etme....Yine diyorum sana...Göreceksin....Ve bir daha beni hiç göremeyeceksin....
-Saate bakmadım,kaç saat sonra,bilmiyorum....-

Sadece gitmeni istiyorum şimdi....Git!...
*Seni merak etmiyorum,sen....umrumda değil!....Evet,umrumda değilsin!...Ben?...Kendim de umrumda değil,ben kendimi unutalı çok oldu....Anlamadın dedim ya,anlaman çok zor....Hatta imkansız!....
"Anlıyorum","Anladım"lar her söylenişinden sonra ispat etti anlaşılmazda olduğunu...

*Bir tek senden gelenleri imha etmedim -ya da imha etmeye çalışmadım- benden sana giden tüm sözler,mahkumiyete girdi...Artık hiç özgürlüğe kavuşamayacak cümleler.. -Zamanım daralıyor...İstesem de özgür bırakamam hecelerimi...-



Bittin sen,bende....
Bitiş bende daha önce başladı...
Somut bitmişliğe tanık olacaksın,bekle...Saatler sonra...

Canının yanması nedir bilir misin?...
Nerden bileceksin!...
Bilsen de can yakmak kadar iyi bilmezsin,eminim.....

Saatler dedim ya,saatler sonra!...

Ama şimdiden...elveda!....



*Merak ediyorum hala bu eline geçince ne hissedeceğini...Tüm sevdiklerim,sevenlerim!Affetsinler beni...
*Sözlerin hala kalbimin en kuytularında,zihnimde....
*Fotoğrafın yanımda,sol yanımın üstünde duruyor hala...
*Sana olan hiçbir zerrem eksilmedi...Son anımda bile mektup yazıyorum işte....Saatler sonra ya da günler...Sen bunu okuduğunda,anlayacaksın!...


*"Elveda!" dedim...Ancak,son sözüm o değil...


Seni seviyorum!...
Seni seviyorum!...
Seni seviyorum!

deniz_25710 07.04.08 16:31

Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında.
Kadınlar her şeye ağlayabilir;
bir filme* bir şarkıya* bir yazıya...
En az erkekler kadar yani!
Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur.
Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa*
ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.
Ama o yüreğin değerini bilememişolacak ki ağlatan*
gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
Işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
Yutkunamaz* nefes alamaz;
çünkü o koca yumruk canını çok acıtır.
Gözleri buğulanır kadının sonra.
Ağlamayacağım* der içinden.
Ama engel olamaz işte.
Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır..
Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın.
İnce ince süzülür yaşlar gözünden;
önce birkaç damla* sonra bir yağmur seli...
Ve kadın ağlar; hem de çok!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın!
Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan*
orada bıraktığı yaradır.
O yaranın hiç kapanmayacağını*
kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar.
Ama bilir misiniz* ağlamak kadınları olgunlaştırır.
Her damla* daha çok kadın yapar kadınları.
Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan*
ağlama niye ağlıyorsun ki* değmez onun için derler.
Bilmediklerindendir böyle demeleri.
Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa* ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren!
Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar*
o irini temizlerleryaralarındaki!
Çünkü bilirler*
o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa.
O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra.
Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler.
Umarım öğrenirler*
yoksaruhlar sapkın yollara çarpar kendini.
Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir.
Bunu bilir kadınlar*
o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı...
Çok ağlayan kadınlar*
bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında.
Her damla olgunlaştırır kadınları evet
ama olgunlaştıkça o safça inandıkları
aşk gerçeği onların gözünde küçülür..
Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman
kendilerine sarılıp* yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.
Güçlü* yenilmez* mağrur ve aşka inanmayan...
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman
neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
hepsi kariyer derdinde olan.
Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki*
o kadar çokağladılar ki!
Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar*
o yüzden kendilerine sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman!
Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların.
E o zaman niye sarılsınlar ki! Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki* gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki* artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki* sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
O da kim* ne diye sormayın artık.
Çok ağlayan kadınlar*
eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü ...

deniz_25710 17.04.08 11:40

leonking90 sundu


24 yaşındaydı ...
Okulunun en başarılı öğrencisiydi. Öyle çok iş teklifi almıştı ki yaşamını, başarılı ve zengin bir iş adamı olarak geçirmesi garantiydi. Kendisini herkesten üstün görürdü, kimseyi beğenmezdi. Arkadaşları onun kırıcı olduğundan yakınırdı hep. AŞK onun için ayak bağıydı birini sevmenin düşüncesi bile itici gelirdi. Bir sabah kendini kötü hissetti, soluğu hemen doktorda aldı. Test üstüne test yapıldı ve teşhis kondu. KANSER... Doktor sadece birkaç aylık ömrün var dediğinde inanamadı. Oysa neler bekliyordu hayattan. Eve kapandı kimseyle görüşmüyordu. Bir gün televizyon izlerken bir söz dikkatini çekti. Filimde bir kadın kendisini terk eden sevgilisine (En Büyük Mutsuzluk Sevgisiz Bir Hayat Sürmektir) Bundan daha kötüsü de bu dünyadan sevdiklerine(Seni seviyorum) demeden gitmek diyordu. Televizyonu kapattı ve düşündü, bugüne kadar hiç kimseye (Seni Seviyorum) dememişti ve bunu söylemek için o kadar az zamanı kalmıştı ki. Fırladı yatağından, banyoya koştu günlerdir kesmediği sakalını kesti. En güzel kıyafetlerini giyindi ve dışarı çıktı önce okuluna gitti. Dersin ortasında sınıfa girince hem öğretmeni hem de arkadaşları şaşırdı. İzin istedi öğretmeninden bir kaç şey söylemek için. Yıllarca sizinle birlikteydik dedi. Ama ben hiç birinizle yakın olmadım. Çoğunuzu kırdım, aşağıladım lütfen beni bağışlayın. Sizi seviyorum sizi çok seviyorum. Okuldan çıktığında öylesine rahatlamıştı ki kendisi bile şaşırdı. Demek bu kadar kolaydı. Demek böylesine sihirliydi. O Seni Seviyorum. Sözü yeniden eve döndü Annesi, Babası ve kardeşleri onu çok merak etmişlerdi ve her yeri ayağa kaldırmışlardı. Neredeydin diye sorduklarında(Sevginin Kucağında) yanıtını verdi. Babasına, Annesine ve Kardeşlerine tek tek sarıldı hepsine yüzlerce kez Sizi Seviyorum dedi. Sonra kâğıdı kalemi aldı eline ve şunları yazdı. İnsanlara Seni Seviyorum demek için ölümü beklemenize gerek yok şimdi hemen şimdi başlayabilirsiniz. Başlayın ki hayatınız güzelleşsin, zenginleşsin. Hem şimdi başlamasanız bir daha söyleme şansınız hiç olmaya bilir. Ertesi gün onu zor bir görev bekliyordu. Bu yazdıklarını o kısacık sürede bulabildiği her adrese gönderecekti.
Yatağına uzandı ve acılarına rağmen yaşamında hiç böylesine huzurlu uykuya ölüme daldı.

...

leonking90 19.04.08 11:12

Türkçe'nin Rekortmen Kelimeleri
 
En çok anlamdaşı olan kelime:

Tuvalet, ayakyolu, memişhane, apteshane, kenef, hela, yüznumara. (7)


En çok tek bir sesli harf kullanımı:

Badanalayamayacaklardansalar (12)


En uzun kelime:

Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekleri mizdenmişsiniz (64)


En çok ***8220;a***8221; içeren kelime:

Alafrangalaştıramayacaklardansalar (13)


En çok "e" içeren kelime:

Gelenekselleştiriveremeyebileceklerdenseler (15)


En çok "ı" içeren kelime:

Sıkıntısızlaştırıcılığınızın (11)


En çok "i" içeren kelime:

Kişiliksizleştiricileştiriverebileceklerimizdenmiş siniz (15)


Tersinden de aynen okunan en uzun cümle:

Ey edip Adana'da pide ye (19)


...


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 15:05 .

Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Powered by Herkonu team