A-Z ye Herkonu

A-Z ye Herkonu (http://www.herkonu.eu/index.php)
-   Genel Konular (http://www.herkonu.eu/forumdisplay.php?f=12)
-   -   Özel - Din ve Kültür (http://www.herkonu.eu/showthread.php?t=39)

deniz_25710 18.01.08 20:17

sen
 



sen,


"Siz insanlar için çıkarılmıs en hayirli bir ümmetsiniz, iyiligi emreder, kötülükten vazgeçirmege çalisirsiniz.. Çünkü Allah'a inaniyorsunuz.." Fermaninin sahibisin!..

sen,

"Alemlere rahmet olarak gönderilen" ve dehsetli mahser günü herkesin "Nefsi! Nefsi!" diye çirpinacagi bir zamanda, secdelere kapanip; "Ümmetimi isterim Ya Rab!..
Ümmetimi bagislamadikça kalkmam" diye feryad edecek olan Habib-i Kibriya'nin ümmetisin!..

sen,

Resûlullah'in ashabina; "Orduya yardim ediniz" dedigi zaman, bütün servetini alip getiren ve Peygamberin "Çocuklarina ne biraktin?.."
sorusuna; "Allah'i ve Resûlünü biraktim Ya Resûllullah!" cevabini veren Hz. Ebûbekir'in yolundasin!..


sen,

Devlet reisi oldugu halde, içi su dolu bir tulumu sirtina yüklenerek halk içinde dolasan ve oglunun; "Babacigim, niçin böyle yapiyorsun?" sorusuna; "Oglum! Nefsimi biraz begenir gibi oldum..
Onu zelil etmek, gururumu kirmak istiyorum" diyen Koca Ömer'in izindesin!


sen,

Müslümanlar arasinda açligin ve kitligin hüküm sürdügü bir zamanda Sam'dan kendisine ait zeytinyagi, üzüm ve bugday yüklü olarak gelen bir deveyi yükleriyle beraber yoksullara tasadduk eden Hz. Osman'in ardindasin!..

sen,

Cebinde bulunan 4 dirhem servetin 1 dirhemini gizlice, 1 dirhemini açikça, 1 dirhemini gece ve kalan 1 dirhemini de gündüz , kimsesizlere sadaka olarak veren ve Allah Resûlünün; "Neden böyle yaptin ?"suâline "Belki Allah bunlarin birini olsun kabul eder düsüncesiyle diyen Hz. Ali'yi takip edensin!


sen,

Allah yolunda cihada çikan ve karsisinda ATLAS Okyanusunu görünce, devesini dizlerine kadar denize sürerek, kilicini çekip; "Ya Rabbi! Sahid ol! Önüme su uçsuz bucaksiz derya çikmasaydı senin sanini daha ileriye götürürdüm!" diyen mücahidlerin pesindesin!..

sen,

40 sene yatsi abdestiyle sabah namazini kilan Imam-i Âzam'larin, Malazgirt Ovalarinda Allah Allah sesleriyle at kosturan ve Anadolu kapilarini müslüman Türklere açan Alp Arslanlarin arkasindasin!..

sen,

Misafir kaldigi evde gece sabaha kadar ayakta duran ve; "Biz Kur'anin bulundugu odada ayaklarimizi uzatip yatmaktan hayâ ederiz" diyen Osman Gazilerin torunusun!..

sen,

Resûllullah'in müjdesine nail olup, küfrün dogu kal'asini, istanbul'u fethederek Islam'a teslim eden, yeni bir çag açan Fatihlerin, dünyayi müslümanlardan baskasina dar gören Yavuzlarin, karalarin- denizlerin hakani Kanûnilerin neslisin!..

sen,

Istanbul'da okumaya basladigi Ezan-i Muhammediyeyi, Çaldiran ovalarinda bitiren, Tuna'da aldigi abdestin namazini Afrika çöllerinde kilan, Hazer kiyilarinda getirdigi tekbir seslerinin yankilarini Viyana kapilarinda duyan kahramanlarin evladisin!..

sen,

Vatanini, mukaddesâtini müdafaa ederken düsman kursunlarinin darbeleriyle bagirsaklari delik-desik disariya firlayan ve bir eliyle onlari karnina iterken, diger eliyle gögsünden bir baska kursunu eliyle çikarip, yaninda bulunan arkadasina; "Al arkadasim! Sag olur da dönersen, su kursunu ogluma ver! Ve O'na de ki; "Bunu sana baban son nefesinde gönderdi ve O'da ayni sekilde ogluna aktarmazsa hakkimi helal etmem! " dedi diye ulvî ruh örnekleri veren sehitler kafilesinin çocugusun!..


işte sen busun..

Bu altin halkalara eklenebilecek daha binlerce halka içerisinde;

Senin cevherin, aslin astarin, esasin budur iste!..

Sen bu kapilar disinda baska bir kapini insani,

Bu altin halkalar disinda baska bir halkanin esiri olamazsin!

Namazsiz, niyazsiz, maneviyatsiz, ruhsuz, köksüz, kozmopolit, satilmis olamazsin!

Allahsiz, Peygambersiz, Kitapsiz olamazsin!

"Bana dokunmayan bin yil yasasin!" "Neme lazim" "Evimden uzak"

"Her koyun kendi bacagindan asilir" gibi yahudi sözlerini agzinin sakizi yaparak, mücadele ve hizmet azmini yitiremezsin!

Komsun aç iken, sen tok gezemezsin!

İslam'in yasak kildigi günah yuvalarinda vaktini öldüremez, aile fertlerini batinin kokusmus hayat tarzina uyduramazsin!

Yavrularini çagdas asrin zihniyetine ter****p, cehenneme talip olamazsin!

Sen kainatin en üstün varligi olarak yaratildin, buna layik olarak cennet bahçelerine talip olmalisin..

Hem burada... Hem orada..

deniz_25710 14.02.08 19:20

Peygamber Efendimizin Örülmüş Saçını Hiç Görmüşmüydünüz?



Sallü ala resulüna Muhammed.


deniz_25710 14.02.08 21:13

isteyenler için cevşen

tıklayınız

dost 13.03.08 13:20

Internet herkesin hayatında artık..Burada yazılan seyde cok yaygın..Bırde dını yonune bakalım...Allah(c.c) kul hakkıyla karsıma gelmeyın dıyor ve onu affetmeyecegını soyluyo..Ancak o Kımseden helallık alınırsa kul hakkından kurtulmus oluyoruz..Oda bazen cok kolay olamıyo malesef..En ıyısı bastan dıkkat etmek...Yanı sakınılması gereken bır durum..Ve bakalım...

Baskasının Kablosuz İnternetınden Kullanmak Dinen Caiz Midir?

Soru:- Komşum kablosuz internet almiş, evinde kullanıyor. Ben ise henüz para verip de internet abonesi olmadım. Bununla beraber komşumun kablosuz internetine habersiz girebilmem mümkün. Hatta bazen giriyorum, bazı yazışmalarımı da yapıyorum. Bu durumda beni ikaz edenler oluyor, komşunun kendine ait internetini izinsiz kullanman uygun olmaz, izin al, masrafına ortak ol, sonra kullan, diyorlar. Ben ise, komşum internetine girmemden bir zarar görmüyor, mahzur olmaz diyorum. Siz nasıl bakıyorsunuz kablosuz interneti sahibinin izni olmadan kullanmama? Kul hakkina girer mi?

Cevap:- Kablosuz internete abone olan komşunuz, abone olmak için bir ödeme yaptı. Bundan sonra da her ay yine kullandıgı internete para ödemektedir. Siz ise hiç abone olmadan, hiç ödeme yapmadan komşunun internetini kullanıyorsunuz? Hangi hakla para ile kullanilan sistemi parasız, bedavadan kullanıyorsunuz? Şayet size böyle bir hak tanınırsa, başkalarına da bu hak tanınacaktir. Bu durumda para ödeyerek internete abone olanlar, olmayanların yükünü de çekmeye mecbur kalacaklar. Sınırı aşan kullanımın fazla ödemesini de yapmak zorunda kalacaklar, yavaşlama düşüşlerine de maruz kalacaklar.

Buna ise hiçbir abone sahibinin razı olup hakkını helal edecegini sanmıyorum. En azından şifresini çözerek kullandıgınız abonenin hissenize düsecek mıktarını ödemeniz gerekir ki, hak sahibiyle helalleşerek kullanmiş olasınız.

Acil durumlarda istisnai olarak kullansaniz bile, sürekli şekilde başkasinin hattını masrafına ortak olmadan kullanmak uygun olmasa gerektir, diye düşünüyorum..

Kaynak:Ahmet Şahin Hoca...

leonking90 22.03.08 08:34

Şeytan'ın Hilesi

Şeytan, şeytanlığını yapabilmek için, insanların zihnine girebilmek için kendine bir yol arar ve bulur. Allah'tan sakınan, gece gündüz ibadet eden birçok kimse vardı. Onlar Allah'ı Allah'da onları sever, dualarını geri çevirmezdi. Allah'ın bu sevdiği kullarını insanlarda sever ve sayardı. Şeytan bu durumu değerlendirmeyi düşündü.

Bu Allah dostları, halk tecelli edip vefat edince, Şeytan halkın içine girer ve onlara her fırsatta onları hatırlatmaya başlar.
- Şunu, şunu nasıl bilirdiniz?
- Allah Allah. Sorduğun soruya bak. Nasıl bileceğiz? Onalr Allah'a çok bağlıydılar. Duaları geri çevrilmezdi.
- Onlara ne kadar üzülüyorsunuz?
- Çok çok.. Tarifi mümkün değil.
- Öyleyse onları görmek isterdiniz değil mi?
- Hemde nasıl!
- Niçin onlara hergün bakmıyorsunuz?
- Ne demek istiyorsun? Hiç mümkün olabilir mi? Onlar vefat ettiler, aramızdan ayrıldılar.
- Siz de onların resimlerine bakın!

Şeytan'ın bu sözleri halkın beğenisini toplar. Bunun üzerine o salih inmsanların resimlerini yaparlar ve hergün o resimlere bakmaya başlarlar böylece ayrılık özlemlerini giderirler. Zamanla resimlerden heykellere geçerler. Bunları evlerine ve mabetlerine kadar her yere koyarlar.

Resim ve heykelleri ilk yapan bu insanlar Allah'a ibadet ediyorlar. O'na ortak koşmuyorlardı. Bu heykellerin taştan yapıldığını, yarar ve zararı olmadığını biliyorlar, ancak gene de saygı gösteriyorlardı. Gittikçe heykeller çoğaldı. Heykellerin çoğalmasıyla saygıda çoğaldı. Heykellere saygı ve bağlılık gösterisinde bulunmak moda oldu. Öyle olduki, salih bir kimse vefat edince, hemen heykelini yapmak bir görev haline geldi.

Nesiller geldi nesiller gitti. Çocuklar torunlar babalarının ve dedelerinin heykellere tavırların görmüş, onların önünde başlarını eğdiklerini, saygı duruşunda bulunduklarını görmüşlerdi. Boynuz kulağı geçer misali, çocuklar saygıda babalarınıda geçtiler, secde etmeye, ihtiyaçlarını heykellerden istemeye başladılar. Bu arada heykeller için kurban kesmelerde başlamıştı.

Sonunda heykeller putlaştı. İnsanların ihtiyaçlarını gideren tanrılar olarak kabul görmeye başladı. İbadet artık onlaraydı. Şeytan'ın tuzağına düşülmüştü.

SENA 10.04.08 14:34

Âyet-el-kürsiyi okumanin fazileti..
 
Farz namazlardan sonra, Âyet-el-kürsiyi okuyanın Cennete girmesi için ölümden başka engel yoktur.
[Nesai, İbni Hibban, Beyheki Taberani]

(Evinde, Fatiha ve Âyet-el kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez.)
[Deylemi]

(Fatiha ile Âyet-el kürsiyi okuyana, o gün cin ve insanın nazarı değmez.)
[Deylemi]

(Cebrail aleyhisselam dedi ki: ***8220;Cinlerden bir ifrit sana zarar vermek istiyor. Yatağa girince Âyet-el-kürsiyi oku, zarar veremez.)
[İbni Ebid-dünya]

(Âyet-el kürsi Kur***8217;an âyetlerinin seyyididir. Okunduğu yerden şeytan çıkar.)
[Hâkim]

(Âyet-el kürsi Kur***8217;an-ı kerimin dörtte biridir.)

[Ebu-ş-şeyh]

Ey Oğul İlmihali***8217;ndeki hadis-i şerifler de şöyledir:
(Namazdan sonra, Âyet-el kürsiyi okuyana her harfi için 40 sevap verilir.)
(Bir kişi namazdan sonra hemen bir defa Âyet-el kürsiyi okusa, o âyet Arş-ı alaya kadar gider ve orada durmadan hareket ederek "Ya Rabbi, beni okuyan kulunu affet!" der. Hak teâlâ, mekandan ve cihetten münezzeh olarak "Ey meleklerim, şahit olun, namazdan sonra Âyet-el kürsiyi okuyan kulumun günahlarını affettim" buyurur.)

(Evinden çıkarken Âyet-el kürsi okuyana, 70 melek, evine dönünceye kadar dua ve istiğfar eder.)
(Farz namazı bitirdikten sonra, bir kere Âyet-el-kürsiyi okuyup, 33 kere Sübhanallah, 33 kere Elhamdülillah, 33 kere Allahü ekber, bir kere de La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehülmülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şeyin kadir diyenin günahlarını Hak teâlâ affeder...




dularada bulusmak ümidi ile...

deniz_25710 15.04.08 23:17

Kabenİn anahtarı...
 

dadash 19.04.08 23:49

]Bir Ayet...


"Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır."



(En'am Sûresi 6/59

dadash 19.04.08 23:56

biliyormusunuz bugüzel iki kelimenin büyük lügünü

LA İLAHE İLLALLAH"

"Bir kere huşû içinde okunduğunda, defterden 4000 büyük günahı sildirir. Okuyan kişiyi 4000 derece yükseltir. (Terazinin bir tarafına Kelime-i Tevhid konulup diğer tarafına Yaratılmış herşey konulduğunda dahi Kelime-i Tevhid ağır gelecek ve onu tartamayacaktır.)

dost 13.05.08 15:14

Peygamberimizin(sas) Bizde Görmekten Korktuğu 4 Zaafımız!!!..

Efendimiz (sas) Hazretleri buyuruyor ki:

- Ümmetim hakkında en çok korktuğum zaaflar: Karın büyüklüğü, (göbek bağlamak). Çok uyumak. Tembellik. Yakîn (iman) zaafı!

Efendimiz'in bizim adımıza korktuğu, bizim ise henüz farkına bile varamadığımız bu 4 zaafımızı bir gözden geçirelim. Hangimizde ne kadarı var bir düşünelim. Kitapta 4 zaafımızın açıklanması şöyle dikkatimize verilmektedir:

1-Göbek bağlamak: Hadisteki ifadesiyle "kiberü'l batın" kendini gaflete salıp çok yiyen, yemek ve içmeyi hayatının gayesi haline getiren ve tabiri caizse, yemek için yaşayan ve tabii bunun neticesi olarak da olabildiğince şişmanlayan insan demektir ki, bu hal, Allah Resulü'nün dünya ve ukbâ hayatları adına endişe duyduğu insanların özelliğidir!

Demek ki göbek bağlamaya sebep olacak derecede yiyerek şişmanlamaktan korkmak gerekmektedir. Efendimiz bu zaafımıza dikkatimizi çekmektedir.

2-Çok uyumak: Çok uyku izafidir. Bazısına 8 saat uyku az, bazısına da 3 saat çok gelebilir. Biz günlük uykumuzu azami 5 saate düşürmeli, ondan sonra da bunu tedricen daha aşağılara çekmeye gayret göstermeliyiz. Ancak, yeme ve içmesini disipline edemeyen, önüne konan her şeyi yemekten çekinmeyen insanın uykusunu disipline edip az uyuması mümkün müdür? Yani çok yemenin arkasından çok uyumanın gelmesi kaçınılmazdır. Bunu da unutmamak gerekmektedir.

3 -Tembellik: Allah Resulü'nün dualarında, Allah'a sığınmış olduğu zaaflardan biridir tembellik. İslam, varlıkların içinde hiçbirinin tembelliğine razı değildir. Hatta hiçbir yerde çalışmayıp tembelce bekleyen paraya bile zekat yüklemekle tembelliğe bir bakıma ceza vermekte, çalışmadığı için zekattan muaf tutma gibi bir müsamaha göstermemektedir.

4 -Yakîn zaafı: İnancını bilmeme, gerektiğinde kendi çapında delilleriyle savunamama zaafı. Yani Müslüman inandığı temel hakikatleri, kendi çapında ilme dayandırarak açıklayacak bilgiye sahip olmalı, inançlarını savunmaktan aciz duruma düşmemelidir. İnanmış insan, şüphelere meydan vermeyecek kesinlikte inancını öğrenmiş olmalıdır ki, imanında zaafa düşme tehlikesiyle yüz yüze kalamasın.

*********

Bu 4 zaafın birbiriyle irtibatına gelince:

Bir insan abur cubur yemeye kendini alıştırarak göbek bağlamaya başlarsa, onun çok uyuması da, tembelliğe maruz kalması da, imanda yakın derecesine ulaşmaktan mahrum kalması da bu zaafların birbirine bağlı zincirleme sonucu olarak görülmelidir.

Bu sebeple denebilir ki, bir insan ihtiyaçtan fazla yiyorsa, onun çok şişmanlaması, tabir yerinde ise kilo insanı olması kaçınılmazdır. Böyle kilo insanının kendini uzun uykudan kurtarması, bunun sonucu olarak da tembellikten korunması mümkün değildir.

Öyle ise mümin peygamberinin endişe ederim, dediği çok şişmanlıktan, çok uyku uyumaktan, bunların sonucu olan tembellikten ve inandığı hakikatlere ait bilgisizlikten, yılandan çıyandan kaçar gibi kaçmalı, böyle zaaflara düşmekten korkmalıdır.

Konuyu şöyle de özetleyebiliriz:

Mümin göbek bağlayacak derecede yememelidir ki uzun uykuya mahkûm hale gelmesin, nakitten de kıymetli olan vaktini uykuda tüketmeye mecbur kalmasın. Bu beden tembelliğinin arkasından da zihin tembelliğine düşmesin, inancına ait temel bilgilerden mahrum kalmayı da normal bilgisizlik gibi sanmasın...

OsManLii 21.05.08 20:55

Cennet
 
Ağaçlı bahçe; yeşillikleri bol bostan; sık dal ve yaprakları ile yeri gölgelendiren hurmalık ve bağlık.

Peygamberlerin davetine uyarak iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan temiz ve müttakî kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur. Kısaca ahiretteki nimetler yurdunun adıdır. Çoğulu Cinân ve Cennât'tır.

Kur'an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde Cennet, çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Bilhassa Kur'an-ı Kerîm'de ağaçları altından ırmaklar akan Cennetler şeklinde anlatılmaktadır:

"Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size va'dolunan, gördüğünüz şu Cennet'tir ki, O, Allah'ın taatına dönen onun (hudud ve ahkâmına) riayet eden çok esirgeyici Allah'a bütün samimiyetiyle gıyâben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalble gelen kimselere aittir. " (Kâf, 50/31-33).

"Tövbe edenler, iyi amel ve harekette bulunanlar öyle değil. Çünkü bunlar hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayarak Cennet'e, çok esirgeyici Allah'ın kullarına gıyâben va'd buyurduğu Adn Cennet'lerine gireceklerdir. Onun vadi şüphesiz yerini bulacaktır. Orada selâmdan başka boş bir söz işitmeyeceklerdir. Orada sabah, akşam rızıkları da ayaklarına gelecektir. O, öyle Cennet'tir ki biz ona kullarımızdan gerçekten müttakî olanları vâris kılacağız. " (Meryem, 18/60-63).

Cennet, bu dünyada yapılan iyiliklerin ahirette Allah tarafından verilen karşılığıdır. Kur'an'da Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır:

"Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. İşte günahlardan temizlenenlerin mükâfatı." (Tâhâ, 20/76).

Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir:

1- Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler (ez-Zümer, 39/20), güzel meskenler (et-Tevbe, 9/72)

2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip (er-Rahmân, 55/58-54)

3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân.

"Onlara Cennet'te bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik (vereceğiz)" (et-Tûr, 52/21).

"Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (ez-Zuhruf 43/71-73).

"Cennet şarabından (dünya Şarabı gibi) mide ızdırabı yoktur" (Saffât, 37/47).

4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmiş. "Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir" (el-Hicr, 15/47-48).

"Onlar Cennet'te ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selâm.. (birbirleriyle selâmlaşır dururlar)." (el-Vâkıa, 56/25-26).

5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir:

"İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşî beyazlıkta (billûr gibi) şeffâf kupalarla dolaşılır ki (Cennet sakinleri bunlara dolduracakları Cennet şarabını Cennet'teki insanların iştahları) ölçüsünde tavin ve takdir ederler. Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedenler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir. " (el-İnsan, 76/11-22).


Başka bir hadislerinde de, Rasûlullah (s.a.s.) Cennet'in gümüş ve âltın kerpiçten yapıldığını, harcının misk, taşlarının inci ve yakut olduğunu, oraya girenlerin bolluk ve refâh içinde, üzüntüsüz ve kedersiz yaşayacağını ebedî kalacaklarını, ölmeyeceklerini, elbiselerinin eskimeyeceğini ve gençliklerinin yok olmayacağını ifade eder (et-Tâc, aynı yer).

Ehl-i Sünnet inancına göre mü'minler Cennet'te Allah'ı görecekler, bu onlar için en büyük nimet olacaktır. Buna "Rü'yetullah*" denir. Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de: "O gün Rablerine bakan ter-ü tâze (ışık saçan) yüzler vardır. " (el-Kryame, 75/22-23) buyrulur. Rasûlullah da bir hadislerinde şöyle buyurur: "Siz gerçekten tıpkı şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi gözle (açıkça) göreceksiniz. Onu görmekte haksızlığa uğramıyacak, izdihâma düşmeyeceksiniz. " (Buhârî, Mevâkıt 16, 26). Suheyb (r.a.)'ın rivayetine göre Peygamber (s.a.s.): "iyi iş ve güzel amel işleyenlere daha güzel karşılık ve bir de ziyâde (Allah'ı görmek) vardır. " (Yunus, 10/26), ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Cennetlikler Cennet'e girdiği zaman Allah (c. c.) şöyle buyuracak: " Size daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?" Cennetlikler de Şöyle derler: "Yüzlerimizi ak çıkarmadın mı, bizi Cennet'e koymadın mı, bizi Cehennem'den kurtarmadın mı? (o yeter)." Rasûlullah sözlerine devam buyurarak: "Cenâb-ı Hak perdeyi kaldırır, Cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha sevimli gelecek hiç bir şey verilmiş olmaz. " (Müslim'in rivayeti, et-Tâc, V, 423).

Müminlerin Allah'ü Teâlâ'yı Cennet'te görmeleri, herhangi bir yön, yer ve şekilden uzak olarak vukû bulacaktır. Bunun keyfiyeti bizce meçhuldür. "Allah bilir" deriz. Kur'an ve Sünnet'te bildirildiği için kesinlikle böyle inanırız. Ehl-i Sünnet inancına göre, Cennet halen vardır, yaratılmıştır, hazırlanmıştır. Nitekim şu ayet bunu açıkça ifade eder: "Rabbinizin mağfiretine ve eni göklerle yer kadar olan Cennet'e koşun. O Cennet takva sâhipleri için hazırlanmıştır. " (Âli İmrân, 3/133).

Enes b. Mâlik (r.a.)'den rivayet olunan bir hadiste de Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

"Demincek Cennet ile Cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu. " (Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, II, 483).

Başka bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Cennet bana yaklaştı, (yaklaştı), o kadar ki, eğer cür'et edeydim salkımlarından bir tânesini (alıp) size getirebilecektim. " (Aynı eser, II, 713).

Bu hadislerden de anlaşılacağı gibi, Cennet yaratılmış olup hâlen mevcuttur.


Kur'an-ı Kerîm namazını eksiksiz kılanların, malından bir kısmını yoksullara ayıranların, ceza-hüküm gününe inananların, Allah'ın gazabından korkanların, ırzlarına sahip olanların, sözlerine ve emânete sadık kalanların, doğru şahitlikte bulunanların Cennete gireceklerini bildirmektedir. (el-Meâric, 70/23, 24, 25, 26, 27, 29, 33). Ayrıca Cenâb-ı Hakk'ın rızasını dileyerek sabredenlere (er-Ra'd, 13/20, 21, 22, 23); şükredenlere (el-Ahkâf, 35/15-16) yürekten tövbe edenlere (et-Tahrim, 66/8); Allah yolunda canını feda eden şehitler (el-Bakara, 2/154) ve Allah'a yönelmiş bir kalble idealize olmuş müslümanlara "Allah'ın ölçüsünde Allah'a yönelenlere" (Kaf, 50/31-34) içinde ebedî kalınacak Cennet'e girecekleri yüce Rabbimiz tarafından müjdelenmiştir.

Cennetliklerin hallerini dile getiren Kur'an ayetlerinden bazılarında şöyle buyrulur:

"İman edip sâlih amel işleyen kimseleri, Rableri, imanları sebebiyle, ağaçları altından ırmaklar akan, nimeti bol Cennetler'e hidâyet buyurur. Bunların, Cennet'te duâları: Allah'ım, seni tesbih ve tenzih ederiz. sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep selâmdır. Duâlarının sonu ise; "Bütün hamdler, âlemlerin Rabbine mahsustur." gerçeğidir" (Yunus, 10/9-10).

"Kim de O'na bir mümin olarak sâlih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler var. "

" Adn Cennetleri vardır ki, (ağaçları) altından nehirler akar, orada ebedî kalacaklar. İşte böyle Cennetler' de ebedî kalış, küfür ve isyandan temizlenenlerin mükâfatıdır" (Tâhâ, 20/75-76).

"İmran b. Husayn (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) Cennet ehlinin çoğunun fakirler olduğunu ifade buyurmuşlardır (Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 40). Hadis yorumcuları bunu şöyle açıklarlar. Bir çok kötülükleri insana mal işletir. Çoğu insan mal yüzünden azar. Onun için maldan mahrum fakirler çoğunluğu oluşturduğundan bunların Cennet ehlinin çoğunluğunu teşkil etmesi de olağandır.

Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki gibi berraktır. Onlardan sonra girenler de en keskin ışık yayan yıldızlar gibidir. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ümmetinden yetmiş bin, yahut yediyüz bin kişi hesap ve ikap görmeksizin ilk olarak Cennet'e girecektir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, IV, 41-43).

Muaz b. Cebel (r.a.)'ın Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivayet ettiği şu hadis meseleyi açıklığa kavuşturur:

"-Hiç bir kimse yoktur ki, kalben tasdik ederek Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s.)'in, Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna Şehadet etsin de, Allah ona Cehennem'i haram etmiş olmasın (herhalde harâm eder)" (Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, IV 271).

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat inancına göre, "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah" diyen ve bunun gereğince iman edip salih amel işleyen her kimse Allah'ın izniyle mutlaka Cennet'e girecektir. Cennetlikler, hastalık, sakatlık, ihtiyarlık, huysuzluk vs. hallerden uzak olarak yaşayacaklardır.

Cennet Tabakaları: İbn Abbâs (r.a.)'dan gelen bir rivayette, Cennetin yedi tabakası olduğu haber verilmektedir. Bunlar, Firdevs, Adn Cennet'i, Nâim Cennet'i, Daru'l-Huld, Me'va Cennet'i, Daru's-Selâm ve İlliyyûn'dur. Bu tabakalardan her birinde, müminlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri derece veya mertebeler vardır (el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl, Beyrut (t.y.), I, 119). Bunlar:

1-Cennetü'n-Nâim: "Beni Cennetü'n-Nâim'in varislerinden kıl... " (Şuârâ, 26/85) Ayrıca (bk. el-Mâide, 5/65; et-Tevbe, 9/21; Yunus, 10/9).

2-Cennetü'l-Adn: "Şüphesiz ki, iman edenler ve güzel amel işleyenler yok mu, işte onlar mahlûkatın en hayırlısıdırlar. Onların mükâfâtı Rableri katında And Cennetleridir ki onların altlarından nehirler akar, orada onlar ebedî kalıcıdırlar, Allah onlardan razı olmuştur, onlar da ondan razı olmuşlardır. Bu Rabb'inden korkanlar içindir. " (Beyyine, 98/8, Ayrıca bk. et-Tevbe, 9/72; er-Ra'd, 13/23; en-Nahl, 16/31)

3-Cennetü'l-Firdevs: "Şüphesiz, iman edip güzel amel işleyenler için barınak olarak Firdevs Cennetleri. vardır " (el-Kehf,18/107 ve el-Mü'minun, 23/11).

4-Cennetü'l-Me'vâ: "İman edip güzel amel işleyenlere gelince, onlar için Me'vâ Cennetleri vardır. " (Secde, 32/19 ve En-Necm, 53/15).

5-Dârü's-Selâm: "Halbuki Allah Dârü's-Selâm'a çağırıyor ve O, dilediği kimseleri dosdoğru bir yola hidâyet buyurur. " (Yunus, 10/25 ve el-En'âm, 6/127).

6-Dârü'l-Huld: "O Rab ki, fazlından bizi durulacak yurda (Cennet'e) kondurdu." (Fâtır, 35/35).

Her ne kadar İbn Abbâs Cennet'in tabakalarını yedi ile sınırlandırmışsa da, ayetlerden anlaşıldığına göre, Cennet'in bir çok tabakası vardır. Burada İbn Abbâs'ın haber verdiği ve ayetlerde adları geçen Cennet tabakaları, Cennet'in en yüksek tabakalarıdır. Çünkü bu tabakalarda da bir çok tabaka vardır. Nitekim Allah Teâlâ'nın Nâim Cennetleri veya "Firdevs Cennetleri" şeklindeki çoğul ifade eden ayetleri buna delildir. Ayrıca Ümmü Hârise Hadisinde bu gerçek Hz. Peygamberin dilinden ifade olunmuştur. Ümmü Harise Bedir'de şehit olan çocuğu hakkında Hz. Peygamber'den bilgi almak üzere gelmiş ve ona Rasûlullah bir çok Cennet olduğunu belirterek, çocuğunun da "Firdevs-i Â'lâ'da" olduğunu söylemek suretiyle teselli etmiştir (Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü' el-Câmi' li'l-Usul, fi Ahadisi'r-Rasûl, İstanbul (t.y.), V, 4033).

Nitekim Müslim'in Ebû Sâid el-Hudrî'den rivayet ettiği hadiste de, Allah yolunda cihat edenlerin, cihatları sebebiyle Cennet'te yüz derece yükselecekleri, her derecenin arasının ise, yer ile gök arasındaki mesâfe kadar olduğu, Hz. Peygamber tarafından haber verilmektedir (Müslim, İmâre, 116). Hadiste sözü edilen dereceler konusunda ise şu ihtimaller öne sürülmüştür. Bu dereceleri zahiriyle anlamak mümkündür. Gerçekten söz konusu derecelerin, zahirinden anlaşıldığı üzere, birbirinden daha yüksek menziller (tabakalar) olması muhtemeldir. Buna karşılık, yükseklikten kasdın, Cennet'teki nimetlerin çokluğu, insanın veya bir başka yaratığın hiç aklına bile gelmemiş, gönlünden dahi geçmemiş iyiliklerin büyüklüğü veya çokluğu anlamında olması muhtemeldir. Zira Allah Teâlâ'nın mücâhide lutfettiği iyilik veya cömertlik türleri birbirinden çok farklıdır, birbirinden üstündür. Buna göre, nimetlerin fazilet (üstünlük) konusundaki farklılıkları uzaklık açısından yer ile gök arasındaki mesafe gibidir. Fakat el-Kadî Iyad (544/1149) birinci görüşü tercih etmiştir (en-Nevevi, Şerhu Müslim, Kahire (t.y.), XIII. 28).

Yine Buhârî'nin bir rivayetinde Hz. Peygamber, Allah yolunda savaşan mücâhidler için Cennet'te yüz derece (tabaka) hazırlandığını ve iki derecenin arasının yerle gök arası gibi olduğunu haber vermekte ve sözlerine devamla "Allah'dan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin... Çünkü Firdevs, Cennet'in ortası ve Cennet'in en yükseğidir (...). Firdevs'ten Cennet nehirleri doğar" buyurmaktadır. (Buhârî, Cihad 4)

Aynî, "Firdevs, Cennetin ortasıdır (vasatıdır)." cümlesini, Cennet'in en iyi yeri veya üstünü (efdali) olarak yorumlar ve bu görüşüne "Böylece sizi en hayırlı bir ümmet kıldık" (el-Bakara, 2/143) ayetinde geçen "vesetan" kelimesini delil getirir (el-Aynî, Umdetü'l-Kârî fî Şerhi Sahihi'l-Buhârî, İstanbul 1309, VI, 539). Çeşitli rivayetlerde Firdevs Cenneti'nin güzellikleri dile getirilmiştir. Diğer taraftan hadiste söz konusu edilen Cennet dereceleri arasındaki mesafelerin çeşitli rivayetlere göre "yüz senelik mesafe", "Beş yüz senelik mesafe" şeklinde değiştiğine işaret edelim (el-Aynî, aynı yer).

Bütün bu ayet, hadis ve âlimlerin yorumlarından Cennet'in birçok tabakası olduğu anlaşılmaktadır. Bu tabakalardan bazılarının daha yüce ve nimetlerinin daha güzel veya daha efdal olması sebebiyle isimleri bize bildirilmiştir. Firdevs Cenneti mertebece en yüksek olan Cennet tabakasıdır. (Ayrıca bkz. et-Taberi, Tefsir, Mısır 1954, XVI. 37-8)

Durak PUSMAZ OsManLii

Kimdir bizi men eyleyecek bağ-ı cinandan
Mevrus-ı pederdir gireriz hane bizimdir.

Nabi

...cennet bahçesinden kim bizi men edebilir? baba mirasıdır, hane bizimdir, gireriz :)

OsManLii 21.05.08 23:28

Namaz hakkında bazı hadîs-i şerîfler
 
Mukaddes dînimiz İslâmiyette, namaz kılmanın fazîleti çok büyüktür. Namaz kılmamak ise çok büyük günâhtır. Namaz kılmamanın ne kadar büyük bir günâh olduğunu bilen, ayakta duramayacak kadar hasta olsa bile, mutlaka namaz kılar. Öyle ki, hırsızlık etmek, kumar oynamak ve içki içmekten daha büyük günâhtır. Ateşin yaktığını bilen bir kimse, kendisini nasıl ateşe atar? Cehennemden kaçan, Cenneti isteyen namaz kılmaz mı?

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
***8220;Namaz kılmak ve diğer ibâdetleri yapmak ancak mü***8217;minlere kolay gelir. Kur***8217;ân-ı kerîmde, ***8220;Îmân ve ibâdet etmek, müşriklere güç gelir***8221; ve ***8220;Namaz kılmak mü***8217;minlere kolay gelir***8221; buyurulmuştur.

Namaz kılmamak, îmân zayıflığından ileri gelir. Îmânın kuvvetli olmasının alâmeti, dînimizin emirlerine, severek ve kolaylıkla uymaktır.***8221; [C.1; m.191, 289]
Allah korkusunun alâmeti, harâmlardan kaçmaktır. Hadîs-i şerîflerde, ***8220;Cenneti isteyip de, Allah***8217;ın yasakladıklarından kaçınmayan, isteğinde yalancıdır***8221; ve ***8220;Cenneti isteyen, hayırlı işlere koşar, Cehennemden korkar, harâmlardan kaçar***8221; buyuruluyor. (Beyhekî)

Bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
***8220;Mü***8217;min, günâhını başucunda, hemen üstüne yıkılacak bir dağ gibi görür. Münâfık ise, burnuna konmuş hemen uçacak bir sinek gibi görür.***8221; [Buhârî]
Günâh işlemek, kalbin bozuk olmasının alâmetidir. Bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur: ***8220;Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de hep bozuk olur.***8221; [Beyhekî]

Namaza dâir hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
***8220;Namaz, Allahın hoşnut olduğu amellerin en fazîletlisidir. Sırâtı yıldırım gibi geçiricidir. Îmânın başı ve Cehennemden kurtarıcıdır.***8221; [Miftâhu***8217;l-Cenne]
***8220;Kıyâmette, kulun ilk sorguya çekileceği ibâdet namazdır.

Namaz düzgün ise, diğer amelleri kabûl edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir ameli kabûl edilmez.***8221; [Taberânî]
***8220;Allah, beş vakit namazı farz kıldı. Eksiksiz edâ edeni, Cennete koyacağına dâir söz verdi. Namaz kılmayana verilmiş bir sözü yoktur, böyle kimseye dilerse azâb eder, dilerse Cennete koyar.***8221; [Ebû Dâvûd]

***8220;Îmândan sonra en büyük vazîfe namaz kılmaktır.***8221;
***8220;Her peygamberin ümmetine son nefeste vasıyeti namazdır.***8221;
Peygamberimizin de son sözlerinden biri, ***8220;Namaza dikkat edin***8221; idi. (İbn-i Mâce)

Diğer bazı hadîs-i şerîflerde buyuruluyor ki:
***8220;Namazın dîndeki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.***8221; [Taberânî]
***8220;Namaz dînin direğidir, terk eden dînini yıkmış olur.***8221; [Beyhekî]
***8220;Namaz kılan, Kıyâmette kurtulur, kılmayan perîşân olur.***8221; [Taberânî]
***8220;En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdır.***8221; [Ebû Dâvûd]

***8220;Cennetin anahtarı namazdır.***8221; [Dârimî]
***8220;Namaz kılmayan, Kıyâmette, Allah***8217;ı kızgın olarak bulacaktır.***8221; [Bezzâr]
Bir kimse, Peygamber Efendimize, ***8220;Ben, îmân eder, namaz kılar, zekât verir, oruç tutar ve diğer ibâdetleri yaparsam, kimlerden olurum?***8221; diye suâl edince, O, ***8220;Sıddîk ve şehîdlerden olursun***8221; buyurdu. (Bezzâr)

***8220;Mü***8217;min, Allah rızası için namaz kılınca, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi, günâhları dökülür.***8221; [İ. Ahmed]
***8220;Müslüman, namaz kılarken, günâhları başının üzerine konur. Her secde ettiğinde başından dökülür. Namazı bitirince hiçbir günâhı kalmaz.***8221; [Taberânî]

***8220;Her namaz vakti gelince, melekler: ***8220;Ey insanlar, günâhlarınız sebebiyle hâsıl olan ateşi namaz kılarak söndürün!***8221; derler.***8221; [Taberânî]
***8220;Namazı kasten bırakanın ibâdetleri kabûl olmaz ve namaza başlayana kadar Allahü teâlânın himâyesinden uzak kalır.***8221; [Ebû Nuaym]

***8220;Beş vakit namazı kasden, mazeretsiz terk eden, Allah***8217;ın hıfz ve emânından mahrûm olur.***8221; [İbn-i Mâce]
Her türlü günâhın tek ilâcı vardır. Bu ilâç, Kur***8217;ân-ı kerîmde şöyle bildiriliyor: ***8220;Namaz, münker ve fahşâdan [edebsizlikten, akla ve dîne uymayan her türlü kötülükten, her türlü günâhtan] alıkor.***8221; [Ankebût, 45]

Bu ilâcı kullanan her Müslüman, alışkanlık hâline gelen büyük günâhlardan mutlaka kurtulur. Bir insan her türlü kötülüğü işlese, ama namazı doğru olarak kılmaya devâm etse, kötülüklerin çoğunu, hattâ tamâmını terk eder.

Bir genç, namaz kılmaya başladığı hâlde, kötülüklerden el çekemiyordu. Bu gencin durumunu Resûlullah***8217;a bildirdiler. Peygamber Efendimiz, ***8220;Bir gün gelir, namaz, onu diğer günâhları işlemekten alıkoyar***8221; buyurdu.

Nitekim aradan çok zaman geçmedi; o genç, günâhlarına tövbe etti ve iyi hâl sâhibi bir insan oldu.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
***8220;Namaz kılmayanın dîni yoktur.***8221; [İbn-i Nasr]
***8220;Bizimle kâfir arasındaki fark namazdır. Namazı terk eden kâfir olur.***8221; [Nesâî]

[Bu hadîs-i şerîfleri, Ehl-i Sünnet âlimleri şöyle açıklıyorlar: Dînimizde en büyük günâhı işleyen dahi kâfir olmaz. Bunun için namaz kılmayana kâfir denmez. Fakat namaz, çok önemli bir ibâdet olduğu için, namaz kılmayanın îmânla ölmesi çok zayıf bir ihtimâldir.

Namaz kılmayanın kalbi kararır, diğer günâhları işlemekten çekinmez. Namaz kılmak büyük bir ibâdet olduğu için, terk edilmesi de çok büyük bir günâhtır. Bu bakımdan her ne şart altında olursa olsun muhakkak namazı kılmalıdır! ]


Scheffo 22.05.08 14:52

Dini sorular icin belki yanlis yer ama ortaya sormak istiyorum...


Yakin zamanda sevgilim ile benim Sözümpz olacak...

Bazi arkadas lar ver aile büyüklerim Nikah olur o gün dediler???

Bu konuda düsüncelerinizi almak isterim???

deniz_25710 29.05.08 11:45

OsManLii sundu

Al***305;nt***305;:

OsManLii´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 59621)

Allah'a Niçin ve Nasıl İnanırız
İmanın altı şartından birincisi Allah'a inanmaktır. Akıl sahibi olan ve erginlik çağına gelen her insanın ilk ve en önemli görevi, Allah'ın varlığına ve birliğine inanmaktır.

Çevremize baktığımız zaman, hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını görürüz. Güzel bir sanat eseri, bunu yapan bir sanatkârının bulunduğunu gösterir. Meselâ; kullandığımız saati yapan bir sanatkâr, oturduğumuz binayı yapan bir usta yok mudur? Şüphesiz ki vardır. Bunların kendiliğinden meydana geldiğini akıl kabul eder mi? Elbette etmez.

Öyle ise; çok ince bir plâna göre kurulan ve mükemmel bir düzen içinde işleyen uçsuz bucaksız kâinatı ve en güzel sanat eseri olan insanı da bir yaratan vardır. İşte bu yaratıcı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan "Allah"tır. Evren, Allah'ın varlığını; evrende görülen ahenk ve mükemmel düzen de Allah'ın birliğini göstermektedir.

O halde, ilk görevimiz, bizi yaratan ve yaşatan Allah'a inanmak, O'na gönülden bağlanmaktır.


Özde, sözde, dilde, seste Allah bir!

Yer ettikçe can kafeste Allah bir!

Böyle geldik böyle gitmek dileriz

İlk nefeste son nefeste Allah bir.


Emin Ali SİPAHİ


Allah'a Şöyle İnanırız

Allah vardır ve birdir. Ondan başka tanrı yoktur.

Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. O, her zaman vardı, sonsuza kadar da var olacaktır.

Allah varlıklardan hiçbirine benzemez. O'nun eşi ve benzeri yoktur. Varlığı kendindendir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O'na muhtaçtır.

Allah diridir, her şeyi bilir, her şeyi işitir ve her şeyi görür. Kalbimizden geçenleri de bilmektedir.

Allah irade sahibidir, diler ve dilediğini yapar. Onun kudreti sonsuzdur, her şeye gücü yeter.

Allah yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder, dilediğini de yok eder. Evrende ne varsa hepsini O yaratmıştır.

Allah harflere ve sese gerek olmadan söyler. Sözünü Peygamberlerine duyurmuş, emir ve yasaklarını bildirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'an-ı Kerim Allah'ın sözüdür.

Allah, merhameti sonsuz, bağışlaması bol Yüce bir varlıktır. Bize hayat veren, sayılamıyacak kadar nimetler bahşeden O'dur.

O, bizi yarattıktan sonra da yalnız bırakmamış, peygamberler göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın nurlu yolunu göstermiştir.

Allah'a böyle doğru olarak inanan ve ona gönülden bağlanan insan, varlıklar arasındaki şerefli yerini almış, gerçek değerini kazanmış olur. Bu inanç, insanın kalbini her türlü kötü düşüncelerden temizler, iyi düşünce ve güzel huylarla süsler.

İnsan, hiç kimsenin görmediği yerlerde bile ahlâka aykırı davranışlardan sakınır. Çünkü, Allah'ın her şeyi gördüğüne ve bildiğine inanır. Allah'a iman, her türlü iyiliğin kaynağıdır.


Tevhid İnancı

İslâmın temeli, tevhid inacıdır. Tevhid, Allah'ın birliği demektir.

Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle açıklanmıştır:

«Sizin Tanrınız, tek bir Tanrıdır. Ondan başka tanrı yoktur.» (3)

Evet Allah birdir, O'ndan başka tanrı yoktur. O, eşi, benzeri ve ortağı olmayan tek varlıktır. Doğmamış ve doğurmamıştır.

Gördüğümüz ve göremediğimiz bütün varlıkları yaratan, yoktan var eden Allah'tır. O, yaratıcı olarak da tek'dir. O'ndan başka yaratıcı yoktur. Allah, hiçbir kusur ve eksikliği bulunmayan, en üstün niteliklere sahip olan çok Yüce bir varlıktır. İbadet yalnız O'na yapılır. O'ndan başkasına ibadet edilmez. Tevhid (Allah'ın birliği) inancı ihlâs sûresinde şöyle açıklanmıştır:

«Deki o Allah birdir.

Allah Sameddir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır.)

O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.

Hiçbir şey O'na denk değildir.» (4)

Allah'ın birliği inancı, kalbleri aynı amaç etrafında birleştiren, müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlayan önemli bir güçtür.


Allah Sevgisi

Allah, bize görmek için gözler, işitmek için kulaklar, konuşan dil, çeşitli işler yapabilen eller ve yürüyen ayaklar vermiş; bizi akıl ve zekâ ile donatarak, varlıklar arasında çok üstün bir durumda yaratmıştır.

Sağlık ve mutluluk içinde yaşayabilmemiz için yeryüzünü çeşitli nimetlerle donatmış, teneffüs ettiğimiz havadan içtiğimiz suya kadar her türlü ihtiyacımız karşılanmıştır.


Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz." (5)

İnsan, kendisine iyilik edenleri sever. Öyle ise, en çok sevmemiz gereken varlık, Allah'tır. Çünkü O'nun bize olan iyilikleri sayılamayacak kadar çoktur. Biz de Allah'ımızı çok sevmeliyiz. Sevgi, sadece sözle olmaz. İnsan, sevdiğine saygı gösterir, sevdiğinin hoşlanmayacağı bir şeyi yapmaz. Allah sevgisi, O'nun mübarek adını saygı ile anmak, bize emrettiği ibadet görevlerini seve-seve yapmak ve yasak ettiği şeylerden sakınmakla olur.

Böyle yaparsak, Allah da bizi sever ve dünyadaki nimetlerden çok daha fazlasını bize ahirette verir.

Bir insan için en büyük mutluluk, Allah'ın sevdiği kişilerden olmaktır.


ALLAH


Yeri, göğü yaratan,

Ağaçları donatan,

Çiçekleri açtıran,

Bir Allah'tır, bir Allah!


Doyuran her ******ı,

Yaşatan her insanı,

Koruyan şu vatanı,

Bir Allah'tır, bir Allah!


Allah her yerde hâzır;

Ne yaparsam O görür;

Ne söylersem işitir;


Var'dır, Bir'dir, Büyük'tür.

Ben Allah'ı severim,

Her sözünü dinlerim.


Sabri Cemil YALKUT


Gerçek İman Sahibi Bir Genç...

Hazreti Ömer, halifeliği zamanında sütçülerin süte su katmasını yasaklamış ve bu emrini her tarafa duyurmuştu. Şehrin asayişini kontrol etmek için bir gece Medine'de dolaşırken yoruldu ve biraz dinlenmek üzere bir evin duvarına yaslandı. Evin içinde anne ile kızı arasında geçen şu konuşmayı duydu:

Anne:

- Haydi kızım: kalk da sütlere biraz su katıver.

Kız:

- Halifenin sütlere su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?

Anne:

- Evet biliyorum.

Kız:

- Öyle ise Halifenin yasakladığı işi nasıl yapabilirim?

Anne:

- Kalk da su koy şu sütlere, Ömer seni nereden görecek?

Kız:

- Ömer görmez ama Rabbim görür. Vallahi ben O'nun göreceği yerde yapmadığım bir işi görmediği yerde de yapmam.

Hazreti Ömer, bu konuşmaları dinledikten sonra evine döndü. İyi bir din terbiyesi görmüş bu yüksek ahlâklı fakir kızı oğlu Âsım ile evlendirdi. (6)

İşte Allah inancının insanın davranışlarındaki olumlu etkisi...


karadaglar 31.05.08 18:40

gecmisi olmayan milletin gelecegi de olmaz

dost 16.06.08 12:53

Al***305;nt***305;:

Scheffo´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 60384)
Dini sorular icin belki yanlis yer ama ortaya sormak istiyorum...


Yakin zamanda sevgilim ile benim Sözümpz olacak...

Bazi arkadas lar ver aile büyüklerim Nikah olur o gün dediler???

Bu konuda düsüncelerinizi almak isterim???

Merhaba arkadasım..

En basta hayırlı olsun..Sımdı bılıyosunuz cok sozlu nısanlı cıftler ayrıla bılıyo..Ama nıkah cıddı bır ıstır..Nıkahınız olunca dırek karı koca olmus oluyosunuz..Yanı evlenmıs oluyosunuz Allahın huzurunda..Ve bırbırınızden sorumlu olmusta oluyosunuz..Olay sadece nıkah degıldir evlenmekte bıldıgınız uzre..Yanı esler arasında bazı seylerıde yanı sorumluluklarıda getırıyo dırek nıkah olayı.. Ve soylede bırsey var bazı sınırlarda kalka bılıyo ıster ıstemez nıkahın olmasıda ıkı tarafa boyle bır rahatlık verebılıyo..O bakımdan daha sözluyken boyle bır seyın olamsı dınen uygun gorulmuyo!!!..Yanı benım cok tanıdıgım var nısanlı ve sozlu kac sene olmus ve ayrıldılar falan..Erken nıkah yapıp onun verdıgı zararlardan dolayı keske dıyenı cok duydum sahsen...Bırde dınen tavsıye edılmyen seyde mutlaka bır zarar vardır.Bunuda unutmamak lazım..Bırde herssyı usulune uygun yapmak en ıyısı olcaktır bence..Yanı kurulan aıle temelını kuvvetlı bır sekılde atmak lazım..Laızmki temel saglam olursa Allahın ıznıylede o yuvaya kolay bırsey olmaz..

Dınen dugune yakın zamanda nıkah uygun goruluyo..Mesela cıftler nısanlı dugun arefesı olmus artık hersey tamam dugune bır hafta var falan ozaman uygun olabılır..Ama bazı cevrelerde aıle buyuklerıde dahıl olmak uzere ısın onemını bılmeden nıkahın onemını gerektırdıklerını falan bılmeden dırek olsun bıtsın gıbı bakılabılıyo..Bu yaygın bır bakıs acısı malesefkı..Ama dogrusunu yapmak en ıyısı olcaktır...

Tekrar hayırlı olsun dıyorum..Daımı olması dılegımle...

masal_1 26.06.08 00:49

Rahman Ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla..

Ey bağışlaması bol olan, ey rahmeti gazabını geçen Allah***8217;ım! Sen bizi affet!

Fecrin ışıkları henüz Gazze***8217;yi aydınlatmadığı bir sırada siyonist düşmanın füze ve tank saldırısı sonucu kana bulanıp bedenleri parçalanan Filistinli bebeklerin kefenlere sarılıp ellerde tutulduğunu gördükten sonra, yediğimiz ekmek boğazımızdan geçtiği için sen bizi affet!

***8220;Nerdesiniz ey Müslümanlar!***8221; çığlıkları kulaklarımızda yankılandığı halde, bu mazlum kardeşlerimiz için sözden başka bir şey yapamadığımız için sen bizi affet!

Kan içici Siyonist düşmanın karşısına bedenini bomba yaparak çıkan gencecik Filistinli kızların istişhadına tanık olduktan sonra, küçücük dünya cefasını göze alamadığımız için sen bizi affet!

Dünya sevgisi, benlik, bağnazlık ve gaflet bataklığına düşüp senin düşmanlarından el çektiğimiz için sen bizi affet!

Sözlerine sadık kalıp kendini senin yoluna kurban sunan aziz şehidlerimizin kanlarının hürmetini unuttuğumuz, bayraklarını yere bıraktığımız için sen bizi affet!

Utancımızdan başımızı doğrultacak mecalimiz, ***8220;müslümanız!***8221; demeye yüzümüz kalmadı; ***8220;Müslüman olma***8221;nın anlamını zayi ettiğimiz için sen bizi affet!

Allah***8217;ım!

İçine düştüğümüz bunca gaflet ve masiyetten sonra, bizi sana bağışlattıracak salih amelleri işlemeye bizlere nasip et!

Amin

dost 28.06.08 00:28

Sahip Olduğunuz Nimetlerin Farkında Mısınız?......

İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:

-------Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.. Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı:

------ Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?

Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:

---- Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:

--------Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum.

Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam:

--------Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.

Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:

---------Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der. İsa Peygamber:

---- Belli olmuyor mu? deyince:

-----Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden Hz. İsa:

----Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.

Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:

----Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O?ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O?na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:

--------Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?

Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:

---- Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..

Derler ki:

------ Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.

--------Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün.

Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebi?si:

Düşünen Sahip Olduğu Nimetin Farkına Varır. Düşünmeyen İse Kendisini Mahrumiyette Sanır!!!


muhammedali23 03.07.08 07:44

Regaib Nedir?

Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur.

Receb***8217;in ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli, kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur***8217;an-ı kerim okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir.

Peygamberimiz (a.s.m)***8217; ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları var.

Bir de bu ayda sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bol bol dökülmesi dolayısıyla da recebül esabb denmiştir. Yâni, sevabların bol bol, şarı şarıl, gürül gürül döküldüğü ay demek... Sabbe, Arapçada dökmek demek... Nehrin de böyle dağlardan çağlayarak şaldur şuldur akıp da döküldüğü yere münsab derler; o da aynı kökten... Receb-ül esabb; Allah'ın rahmetinin cûşa gelip, ikram ü ihsanâtının şarıl şarıl, güldür güldür kullara geldiği ay demektir.

Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme, ziraat ayıdır. Sevaplı işler, oruç tutmak, tevbe etmek vs. güzel şeyler yapılır. Bir mahsulün ekilmesi gibi ziraat, ekim ayıdır. Şa'ban bakım ayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler. Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilk adımı olmuş oluyor.

Onun için, "Receb ayı tevbe ayıdır." demişler. Yâni kul ne yapacak?.. "Yâ Rabbi! Ben anlayamamışım, hatâ etmişim, bilememişim, suçluyum, kusurluyum; beni affet..." diyerek hatâsını itiraf edip, hatâsından dönerek, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna girecek.

Şa'ban ayı ibadetlere devam etme ayıdır. Ramazan da mükâfatlarını alma ayıdır. Böyle çeşitli kelimelerle bu ayların birbirleriyle irtibatlı olduğu beyan edilmiştir.

Regaib ile ilgili ayet-i Kerimeler:

Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır .

Ayrıca, "Şüphesiz Allah***8217;ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah***8217;ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin." (Tevbe Suresi, 36) Hz. Peygamber***8217;in ( a.s.m ) ( aşağıda hadisler bölümünde bulunan) bir hadisinde, ayet-i kerimede işaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu vurgulanmaktadır: "

Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili Hadis-i Şerifler:

***8226; Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]
***8226; Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb***8217;in hepsini tutmuş gibi sevap verilir. [Miftah-ül-cenne]
***8226; Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Yala]
***8226; Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]
***8226; ***8220;Receb-i Şerîf***8217;in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.***8221; buyuruyorlar. (Camiu-s sağir)
***8226; İbn-i Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri: ***8220;Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O***8217;nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O***8217;nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.***8221; buyurmuştur. (Müslim)
***8226; Muhakkak zaman, Allah***8217;ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard arda gelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye***8217;l-âhirle Şaban ayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır." (Buhârî, Tefsir, Sure, 8,9)
***8226; "Recep ayı Allah***8217;ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." (Aclûnî, Keşfu***8217;l-Hafâ, 1/423)
***8226; Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değeri hakkında Enes b. Malik ( r.a. )'dan şöyle rivayet edilir: Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)
***8226; Receb***8217;in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]
***8226; Receb büyük bir aydır. Allah bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allah istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, ***8220;Geçmiş günahların affoldu***8221; der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. [Taberânî]
***8226; Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip ***8220;Ya Rabbi onu mağfiret et***8221; derler. [Ebû Muhammed]
***8226; Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, ***8220;Resûlullah, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çok önem verirdi.***8221; buyuruyor. Çünkü Hadis-i Şerifte, ***8220;Ameller Allahü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.***8221; buyururdu. (Tirmizî)
***8226; Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hz. Hüseyin ( r.a) anlatır:
***8220;Kâbe***8217;yi tavaf ederken, yanık sesle Allahü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, ***8220;Sen kimsin, durumun ne böyle?***8221; dedim. O kimse dedi ki:
***8220;Adım Menazil... Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan***8217;ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, ***8220;Allahü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar***8221; dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, ***8220;Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah***8217;a gidip şerrinden korunmak için, Allahü teâlâdan yardım dileyeceğim***8221; dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe***8217;ye giderek, ***8220;Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!***8221; diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, ***8220;Baba bedduasına uğramış kişi***8221; derdi.***8221;
Hz. Hüseyin, ***8220;Baban bu hâline ne dedi?***8221; buyurdu. O genç, ***8220;Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.***8221; diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb***8217;de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak teâlâ ona şifa ihsan ediyor.

Regaib Gecesi ile İlgili Risale-i Nur***8217;da Geçen İfadeler:

Üstadımız! Nur talebelerinin okudukları bir eşi, bir benzeri daha dünyada olmayan "Cevşen-ül Kebir" isimli Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerinin duasını ve çok sevablı, çok nurlu, çok faziletli salavat-ı şerifelerinizi elde ettik, okumağa başladık. Sizin devam ettiğiniz bu pek kıymetdar, çok mübarek evradlar; bizim zikrimiz, bizim virdimiz oldu elhamdülillah! Fakat en ziyade Risaleleri okumağa gayret ediyoruz, ehemmiyet veriyoruz. Çünki Nur Risalelerini ne kadar sık sık okursak, bu dualardan daha ziyade feyz alıyoruz. Duaları, evradları mübarek gecelerde, hususan Leyle-i Regaib ve Leyle-i Mi'rac ve Leyle-i Berat, Leyle-i Kadir ve Cuma geceleri gibi vakitlerde okuyoruz. (Hanımlar Rehberi: 158)

***8220;Evvelâ: Tekraren hem sizin Receb-i şerifinizi ve Leyle-i Regaib***8217;inizi tebrik, hem Safranbolu***8217;lu kardeşlerimizin tebriklerine mukabeleten şuhur-u selâselerini ve dört leyali-i mübarekelerini ve Nurlarla gayet ciddî alâkalarını tebrik ederiz." (Emirdağ L. - 1: 166)

Evvelâ: Seksen küsur sene bir ömr-ü manevîyi sizlere kazandıracak olan şuhur-u selâse-i mübarekeyi ve bilhassa bu geceki Leyle-i Regaib'i tebrik ediyoruz. (Kastamonu L.: 147)

***8220;Evvelen: Seksen sene bir manevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî gecelerinizi ve leyle-i regaibinizi ve leyle-i mi***8217;racınızı ve leyle-i beratınızı ve leyle-i kadrinizi ruh u canımızla tebrik ve herbir Nurcunun manevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakıyetinizi tebrik ederiz." (Emirdağ L.-2: 121)

Birinci Sualiniz: Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?
Elcevab: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. Şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem bi-zahr-il gayb yani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek. Meselâ:

Allahumme inni es***8217;elukel afve vel-afiyete livelehu fid-dini ved-dünya vel-ahiret
Rebbenatina fid-dünya haseneten ve fil-ahireti haseneten ve gıne azabennar.

gibi câmi' dualarla dua etmek; hem hulûs ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki'-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-ı icabede; hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem ramazanda, hususan leyle-i kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlahiyeden kaviyyen me'muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir. (Mektubat)

Mübarek Kandil Gecelerini Nasıl Değerlendirmeliyiz?

1. Kur'an-ı Kerim okuyarak,
2. Peygamberimiz ( a.s.m)***8217;ın mübarek duası olan Cevşen-ül Kebiri okuyarak,
3. Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek,
4. Allah rızası için namaz kılarak,
5. Hayatımızın geçmiş günleri ve yılları hakkında muhasebe yaparak,
6. Günahlarımızın bağışlanması için Allah'tan af dileyerek,
7. Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak,
8. Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek,
9. Hastaları, yaşlıları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek,
10. Eş, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek,
11. Dargın ve küskünleri barıştırarak, değerlendirebiliriz


Regaib Gecesi Namazı Nasıl Kılınır?

Regâib Gecesi Namazı: Bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevabı pek çoktur. Bu gecede kılınacak namaz 12 rek***8217;attir. Bu namazın kılınışı şöyledir:

Her rek***8217;atta fatihadan sonra üç kadir suresi ile 12 adette ihlas suresi okunur. Her iki rek***8217;atta bir selam verilerek 12 rek***8217;at tamamlanır. On ikinci rek***8217;at kılınıp selam verildikten sonra yerinden kalkmadan yetmiş kere ***8220; Allahumme salli ala Muhammedinin nebiyyil ummiyyi ve ala alihi***8221; denilir. Sonra secdeye varılır. Secdede yetmiş kere ***8220; subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi***8221; denir.

Sonra secdeden kalkılarak ettahiyyatta oturulur. Ve yetmiş kere ***8220;Rabbiğfir ve erham ve tecavez ta***8217;lemü***8221; dedikten sonra tekrar secde edilir. Secdede yetmiş kere ***8220; subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi***8221; dedikten sonra, isteklerimizi alemlerin Rabbine arz edilir. ( İhya ulumuddin, Bedir yayınları, 1974, c:1, s:555)

Regâib namazını cemaatle kılmak bid'attir. Zaten terâvihten başka hiçbir nâfile namaz cemaatle kılınmaz.

Kandiliniz mübarek olsun.

Psikolog_08 03.07.08 08:26

Al***305;nt***305;:

muhammedali23´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 66363)
Regaib Nedir?

Regâib, arapça bir kelimedir ve "reğa-be" kökünden gelmektedir. "Reğa-be", kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek demektir. "Reğîb" kelimesi ise, "reğabe"'den türemiş olan bir isimdir ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Müennesi, "reğîbe"dir. "Reğîbe"nin çoğulu da "reğâib" dir. Kelime olarak "Regâib"in aslı budur.

Receb***8217;in ilk cuma gecesine Regaib gecesi denir. Bu geceye Regaib gecesi ismini melekler vermişlerdir. Her Cuma gecesi kıymetlidir. Bu iki kıymetli gece bir araya gelince, daha kıymetli oluyor. Allahü teâlâ, bu gecede, müminlere, ragibetler [ihsanlar, ikramlar] yapar. Bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan dua kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibadetlere, sayısız sevaplar verilir. Regaib gecesini ibadetle geçirmeli, kazası olan, hiç değilse bir günlük kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nafile namaz kılar, Kur***8217;an-ı kerim okur, tesbih çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesini de ihya etmek çok sevaptır. Receb ayında oruç tutmak faziletlidir.

Peygamberimiz (a.s.m)***8217; ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Receb ayıdır. Bu Receb ayında oruç tutmanın muazzam, muhteşem sevabları var.

Bir de bu ayda sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bol bol dökülmesi dolayısıyla da recebül esabb denmiştir. Yâni, sevabların bol bol, şarı şarıl, gürül gürül döküldüğü ay demek... Sabbe, Arapçada dökmek demek... Nehrin de böyle dağlardan çağlayarak şaldur şuldur akıp da döküldüğü yere münsab derler; o da aynı kökten... Receb-ül esabb; Allah'ın rahmetinin cûşa gelip, ikram ü ihsanâtının şarıl şarıl, güldür güldür kullara geldiği ay demektir.

Arifler ve din alimleri kitaplarında yazmışlar ki, bu ay ekim, ekme, ziraat ayıdır. Sevaplı işler, oruç tutmak, tevbe etmek vs. güzel şeyler yapılır. Bir mahsulün ekilmesi gibi ziraat, ekim ayıdır. Şa'ban bakım ayıdır. Ramazan biçim ayıdır, yâni mahsulün alındığı aydır demişler. Demek ki Receb ayı, bizi Ramazan ayına hazırlayan bir mevsimin ilk adımı olmuş oluyor.

Onun için, "Receb ayı tevbe ayıdır." demişler. Yâni kul ne yapacak?.. "Yâ Rabbi! Ben anlayamamışım, hatâ etmişim, bilememişim, suçluyum, kusurluyum; beni affet..." diyerek hatâsını itiraf edip, hatâsından dönerek, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna girecek.

Şa'ban ayı ibadetlere devam etme ayıdır. Ramazan da mükâfatlarını alma ayıdır. Böyle çeşitli kelimelerle bu ayların birbirleriyle irtibatlı olduğu beyan edilmiştir.

Regaib ile ilgili ayet-i Kerimeler:

Regâib kelimesi Kur'an'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır .

Ayrıca, "Şüphesiz Allah***8217;ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah***8217;ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin." (Tevbe Suresi, 36) Hz. Peygamber***8217;in ( a.s.m ) ( aşağıda hadisler bölümünde bulunan) bir hadisinde, ayet-i kerimede işaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu vurgulanmaktadır: "

Receb Ayı ve Regaib Gecesi ile İlgili Hadis-i Şerifler:

***8226; Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]
***8226; Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Receb***8217;in hepsini tutmuş gibi sevap verilir. [Miftah-ül-cenne]
***8226; Ramazan ayı dışında Allah rızası için bir gün oruç tutan, iyi bir yarış atının bir asırda alacağı mesafe kadar Cehennemden uzaklaşır.) [Ebu Yala]
***8226; Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]
***8226; ***8220;Receb-i Şerîf***8217;in birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu bulunmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahların af ve mağfiretine vesile olur.***8221; buyuruyorlar. (Camiu-s sağir)
***8226; İbn-i Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri: ***8220;Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O***8217;nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O***8217;nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.***8221; buyurmuştur. (Müslim)
***8226; Muhakkak zaman, Allah***8217;ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard arda gelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye***8217;l-âhirle Şaban ayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır." (Buhârî, Tefsir, Sure, 8,9)
***8226; "Recep ayı Allah***8217;ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır." (Aclûnî, Keşfu***8217;l-Hafâ, 1/423)
***8226; Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değeri hakkında Enes b. Malik ( r.a. )'dan şöyle rivayet edilir: Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi: "Allahım! Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)
***8226; Receb***8217;in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]
***8226; Receb büyük bir aydır. Allah bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allah istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, ***8220;Geçmiş günahların affoldu***8221; der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. [Taberânî]
***8226; Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip ***8220;Ya Rabbi onu mağfiret et***8221; derler. [Ebû Muhammed]
***8226; Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, ***8220;Resûlullah, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çok önem verirdi.***8221; buyuruyor. Çünkü Hadis-i Şerifte, ***8220;Ameller Allahü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.***8221; buyururdu. (Tirmizî)
***8226; Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hz. Hüseyin ( r.a) anlatır:
***8220;Kâbe***8217;yi tavaf ederken, yanık sesle Allahü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, ***8220;Sen kimsin, durumun ne böyle?***8221; dedim. O kimse dedi ki:
***8220;Adım Menazil... Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan***8217;ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, ***8220;Allahü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar***8221; dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, ***8220;Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah***8217;a gidip şerrinden korunmak için, Allahü teâlâdan yardım dileyeceğim***8221; dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe***8217;ye giderek, ***8220;Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!***8221; diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, ***8220;Baba bedduasına uğramış kişi***8221; derdi.***8221;
Hz. Hüseyin, ***8220;Baban bu hâline ne dedi?***8221; buyurdu. O genç, ***8220;Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.***8221; diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb***8217;de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak teâlâ ona şifa ihsan ediyor.

Regaib Gecesi ile İlgili Risale-i Nur***8217;da Geçen İfadeler:

Üstadımız! Nur talebelerinin okudukları bir eşi, bir benzeri daha dünyada olmayan "Cevşen-ül Kebir" isimli Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerinin duasını ve çok sevablı, çok nurlu, çok faziletli salavat-ı şerifelerinizi elde ettik, okumağa başladık. Sizin devam ettiğiniz bu pek kıymetdar, çok mübarek evradlar; bizim zikrimiz, bizim virdimiz oldu elhamdülillah! Fakat en ziyade Risaleleri okumağa gayret ediyoruz, ehemmiyet veriyoruz. Çünki Nur Risalelerini ne kadar sık sık okursak, bu dualardan daha ziyade feyz alıyoruz. Duaları, evradları mübarek gecelerde, hususan Leyle-i Regaib ve Leyle-i Mi'rac ve Leyle-i Berat, Leyle-i Kadir ve Cuma geceleri gibi vakitlerde okuyoruz. (Hanımlar Rehberi: 158)

***8220;Evvelâ: Tekraren hem sizin Receb-i şerifinizi ve Leyle-i Regaib***8217;inizi tebrik, hem Safranbolu***8217;lu kardeşlerimizin tebriklerine mukabeleten şuhur-u selâselerini ve dört leyali-i mübarekelerini ve Nurlarla gayet ciddî alâkalarını tebrik ederiz." (Emirdağ L. - 1: 166)

Evvelâ: Seksen küsur sene bir ömr-ü manevîyi sizlere kazandıracak olan şuhur-u selâse-i mübarekeyi ve bilhassa bu geceki Leyle-i Regaib'i tebrik ediyoruz. (Kastamonu L.: 147)

***8220;Evvelen: Seksen sene bir manevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî gecelerinizi ve leyle-i regaibinizi ve leyle-i mi***8217;racınızı ve leyle-i beratınızı ve leyle-i kadrinizi ruh u canımızla tebrik ve herbir Nurcunun manevî kazançları ve duaları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakıyetinizi tebrik ederiz." (Emirdağ L.-2: 121)

Birinci Sualiniz: Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?
Elcevab: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünki bazı şerait dâhilinde dua makbul olur. Şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Dua edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan salavat-ı şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli. Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur. Hem bi-zahr-il gayb yani "gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur dualarla dua etmek. Meselâ:

Allahumme inni es***8217;elukel afve vel-afiyete livelehu fid-dini ved-dünya vel-ahiret
Rebbenatina fid-dünya haseneten ve fil-ahireti haseneten ve gıne azabennar.

gibi câmi' dualarla dua etmek; hem hulûs ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki'-i mübarekede, hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-ı icabede; hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem ramazanda, hususan leyle-i kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlahiyeden kaviyyen me'muldür. O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir. (Mektubat)

Mübarek Kandil Gecelerini Nasıl Değerlendirmeliyiz?

1. Kur'an-ı Kerim okuyarak,
2. Peygamberimiz ( a.s.m)***8217;ın mübarek duası olan Cevşen-ül Kebiri okuyarak,
3. Aile bireyleriyle birlikte günün mana ve ehemmiyeti hakkında sohbet ederek,
4. Allah rızası için namaz kılarak,
5. Hayatımızın geçmiş günleri ve yılları hakkında muhasebe yaparak,
6. Günahlarımızın bağışlanması için Allah'tan af dileyerek,
7. Sevgili Peygamberimize bol bol salât ve selâm okuyarak,
8. Dünya ve ahirete ait dileklerimiz için dua ederek,
9. Hastaları, yaşlıları ziyaret ederek; yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek,
10. Eş, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek,
11. Dargın ve küskünleri barıştırarak, değerlendirebiliriz


Regaib Gecesi Namazı Nasıl Kılınır?

Regâib Gecesi Namazı: Bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevabı pek çoktur. Bu gecede kılınacak namaz 12 rek***8217;attir. Bu namazın kılınışı şöyledir:

Her rek***8217;atta fatihadan sonra üç kadir suresi ile 12 adette ihlas suresi okunur. Her iki rek***8217;atta bir selam verilerek 12 rek***8217;at tamamlanır. On ikinci rek***8217;at kılınıp selam verildikten sonra yerinden kalkmadan yetmiş kere ***8220; Allahumme salli ala Muhammedinin nebiyyil ummiyyi ve ala alihi***8221; denilir. Sonra secdeye varılır. Secdede yetmiş kere ***8220; subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi***8221; denir.

Sonra secdeden kalkılarak ettahiyyatta oturulur. Ve yetmiş kere ***8220;Rabbiğfir ve erham ve tecavez ta***8217;lemü***8221; dedikten sonra tekrar secde edilir. Secdede yetmiş kere ***8220; subbuhun kuddusun Rabb-ul melaiketi verruhi***8221; dedikten sonra, isteklerimizi alemlerin Rabbine arz edilir. ( İhya ulumuddin, Bedir yayınları, 1974, c:1, s:555)

Regâib namazını cemaatle kılmak bid'attir. Zaten terâvihten başka hiçbir nâfile namaz cemaatle kılınmaz.

Kandiliniz mübarek olsun.

herkese hayırlı kandiller

dost 07.07.08 18:17

Evlilikte Denklik Aranmalı Mı?

Evlilikte denklik mühimdir. İslâm hukukunda buna (küfüv) tabiri kullanılmaktadır ki, taraflar terazinin iki gözü gibi birbirine eşit seviyede olmaları şeklinde düşünülebilir. Ancak böylesine denklik bilmem kaçta kaç çiftte bulunur? Mutlaka bir tarafta bir konuda ağırlık, diğer tarafta da başka konularda ağırlık söz konusu olmaktadır.

Bu hususta mühim olanı, tarafların dindarlıkta denklik sağlamaları, hayatın temel mefhumlarında aynı anlayış ve inanış içinde olmalarıdır.

Şayet dindarlıkta denklik yoksa, birinin haram deyip uzak kaldığına öteki, ?Bunda ne yar, çağın icabıdır? diyerek tercih etme temayülünde ise burada durup düşünmek gerek. Zira bu temel konuda ayrılık ileride bir çok konularda da ayrılıkların olacağına işarettir. Böylesine köklü ayrılıklar, tarafları mutlu ve bahtiyar olacakları bir hayata götürmez. Biri başörtüsünün farz olduğunu düşünüyor, öteki ise açıklığın çağın gereği olduğunu söylüyor, mesele yapılmaması icab ettiğini ileri sürüyorsa denklik yok, farklılık var demektir.

Bu gibi hayati konular baştan iyi konuşulup tartışılmalı, sonundaki pişmanlığın pahalıya mal olacağını baştan iyi bilmelidir. Bazı gençler gençlik gereği hislerine mağlup oluyor, zamanı gelince onları da yaparım diyor, ileride istediğim gibi islâmî giyime girecek, dinî hayata başlayacak, diyerek bir başlangıç yapıyorlar. Tabii hislerinin baskısı geçip gerçek hayat anlayışlarıyla birbirine muhatap olmaya başlayınca bir sıkıntı da başlıyor.

Bu defa da, ?Ne yapacağız?? diye çare aramaya yöneliyorlar. Tabii iş işten geçtikten sonra.

Bana gelen sızlanmalardan anladığıma göre bazı gençlerimiz şampuan kurbanı. Bazıları da dar pantolon hayranı. Kimileri de makyaj ve boyanın mağlubu. Tabii yağmur yağıyor, boya dökülüyor, süs bozuluyor, gerçek çehre olanca netliğiyle meydana çıkıyor, Bu defa da ?Vay sen böyle miydin?? gibilerden feryad başlıyor. Bundan sonrası iki tarafın da sızlanışı, feryad ve figanı şeklinde gelişiyor.

İşte bunun içindir ki, gençler tek başlarına karar vermemelidirler. Çünkü gençler hislerinin etkisinden kurtulamaz, denkliğin var olup olmadığını tespitte yanılabilirler.

Gerçi son söz yine kendilerinin olacaktır, bunda kimsenin şüphesi yoktur. Ama kendilerinin bilemeyecekleri, anlayamayacakları birtakım özellikleri tecrübe sahibi ana-babalar daha yakından tesbit edip anlayabilirler. Öyle ise yaşlıları devreden çıkarmamalılar. Denklik var mı, yok mu, onların gözüyle de tesbite çalışmalılar.

Zaten ana-babadan gizli evlilik hiçbir zaman tavsiye edilmez. İmam-ı Şafii?de, velilerin izni olmadan nikah yapılamaz. Hanefi?de ise, denklik olmadan nikah yapılmışsa ana-baba buna mani olabilir, müdahale hakkını kullanabilir.

Sonra Efendimiz (s.a.v) de tavsiyede bulunmuş: ?Nikahanınızı ilan edin, def çalarak da olsa etrafa duyurun? buyurmuştur. Sözün özü, sonraki pişmanlık pahalıya patlamaktadır. Çünkü yaz bitince yapraklar dökülüyor, ağaçlar öz varlıklarıyla meydana çıkıyorlar. Meyvesiz ağaçlar ise sadece odun oluyorlar...

Ahmet Sahın hocadan alıntı.....

OsManLii 07.07.08 23:13

Gayet güzel yazılmış baştan sona kadar haklı evlilikte denklik önemlidir. En azından benim için öyle ama sadece denklikte yeterli olmuyor bakıyoruz ki denk olmayan çiftler gayet uyumlu anlaşabiliyorlarda deniyorlar başarabiliyorlarda bu sonradan farklılık denkliğe dönüşebiliyor..... Ama denk olan şahıslarıda görüyoz kimin ne olduğu belli değil dindar görünmeye çalışan..... Neyse Cenab-ı Allah bize dengimizde evlenebileceğimiz huzur içinde bir ömür boyu başımızı bir yastığa koyacağımız eş nasip etsin inşaallah

leonking90 11.07.08 08:33

--- Ağlamak ---

Eski insanlar ******ların gülmediklerini ve ağlamadıklarını sanarak insanı tarif ederken ***8220;******-ı Dahik***8221;; yani ***8220;gülen *********8221; diye nitelendirmislerdir etmişlerdir. Çünkü burada insanın maddi yönden ******lara benzemesi bahis konusudur. ******ların da kalpleri var, ciğerleri var, onlar da insanlar gibi yiyor, içiyor, nesil bırakıyor. Fakat ******lar gülmüyorlar, ağlamıyorlar***8230;

Öyle sanıyorlardı da, insanı gülen ****** diye tavsif ediyorlardı. Şimdi, aslını ararsanız gözyaşı, duygulu bir varlık olan insana mahsus bir şeydir. Nitekim Peygamber Efendimiz (SAV): ***8220;Allah***8217;ım! Ağlamayan gözden sana sığınırım***8221; diye dua etmişti.



Fakat bazı hâdiseler vardır ki, bizlere zaman zaman ******ların da ağladıklarını düşündürür. Nitekim harb okulundaki tabîiye hocamız, tatbikatta bize bir olay anlatmıştı. Bu olay hâlâ hatırımdadır. Şöyle ki;

Bu hocamız balkan harbine iştirak etmişti. Bulgarlara, Yunanlılara, Sırplara mağlup olan Türk ordusu çekilirken hocam da orada bir topçu subayıymış. O zaman şimdiki gibi motorlu vasıtalar olmadığı için topları büyük atlara çektirirlermiş. Trakya***8217;da toprak çok özlü olduğundan çamura saplanan tekerlekleri atlar çekememiş, atlara yardımcı olması için köylerden manda getirip top arabalarına koşmuşlar, arabaları mandalara çektiriyorlarmış.

Bize olayi anlatan subayımız diyordu ki: ***8220;Askerlerden birisi yol kenarında bulunan bilek kalınlığında bir ağacı kopararak eline almış, çamura saplanan mandaya bu dikme ile acımasızca vuruyordu. Ben de sürekli; ***8220;Vur!.. Vur!.. Vur!..***8221; diye komut veriyordum. Tam bu sırada sopaları yiyen manda bize doğru döndü, ***8220;Vur!***8221; emrini benim verdiğimi anlıyor gibi kalabalık içinde yalnız bana göz-lerini dikti. Yalvaran gözleriyle öyle bir manâlı bakışla baktı ki; o anda mandanın gözlerinde acıyla dolu göz yaşları hissettim. Belki ağlamıyordu, ama gözleri yaşarmıştı. Ve o yaşarmış gözlerle bana baktığı zaman, o bakışlar içime işlemişti. Manda, bakışlarıyla bana diyordu ki: ***8220;Ey subay! Sen emir veriyorsun, ben de gücümün yettiği kadar çekmeye çalışıyorum. Daha niçin bu kadar vuruyorsunuz?..***8221;

Komutanımın anlattığı bu hadiseyi hiç unutmuyorum. Dolayisiyla o göz yaşları, eski insanların sandıklarının aksine, beni ******ların da ağladıklarına inandırmıştı. Bu bir görüş ve seziş işidir.

eylul64 17.07.08 18:52

harika leon cok saol, bende ****yi ürkütmüstüm istemeyerek bana cok pahaliya mal oldu:( ****yi ürküttüm korkudan takla atti ****cik ve biz uzun yola ciktik gözümün önünde bizim araba takla atti ben bizim arabada degil arkadaaki arabadayim cok sükür ucuz kurtulduk ama hala ****nin kafasini kaldirip gözümün icine bakisi asla unutamam.... siz siz olun hic bi canlinin canini yakmayin ürkütmeyin tskler

leonking90 18.07.08 12:54

hayatın içinden....
 
Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu.
-Gel seni camiye götüreyim, dedim. Bugün Cuma biliyorsun.
-Sen de benim camiye gitmediğimi biliyorsun, dedi
-Biliyorum ama, sebebini gerçekten merak ediyorum.
-Ne bileyim olmuyor işte, dedi.Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum.
Gayri ihtiyari gülmeye başladım.
-Herhalde şaka yapıyorsun, dedim. Bunun için cami terk edilir mi?
-Ciddi söylüyorum, dedi. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin.
Gerçekten öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı.
-Peki, dedim.Hayatında hiç camiye gitmedin mi?
-Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim, dedi. Hem o yaşlarda dizlerim aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum.
Söyledikleri beni son derece şaşırtmış ve bu konuyu açtığıma pişman etmişti. Daha sonra el sıkışıp ayrıldık.
Onunla konuşmamızdan 2 ay sonra, kendisinin camide olduğunu söylediler. Hemen gittim. Bahçedeki namaz saflarının en önünde duruyordu ve üzerinde yine yeşiller vardı.
Yavaşça yanına yaklaştım ve kısık bir sesle:
-Hani, dedim. Camiye gelmeyecektin?
Hiç sesini çıkarmadı. Çünkü musalla taşının üzerinde, yeşil örtülü bir tabut içinde yatıyordu.

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN***8230;


eylul64 18.07.08 22:29

tskler paylasim icin:(

dost 21.07.08 18:05

Kimsenin Yaptığı Yanına Kalmaz!..

Evet, kimse yaptığının yanına kalacağını sanmasın. Çünkü adili mutlak olan Allah, imhal eder, yani mühlet verir; ama asla ihmal etmez. Bir de bakarsınız ki zalim, zulmünün karşılığını beklenmedik bir anda olanca şiddetiyle görmüştür.
Ancak insanlar bu cezanın yaptığı zulmün, haksızlığın karşılığı olduğunu bazen anlayamazlar da zalimin, haksızın yaptığı yanına kaldı sanırlar.

İşte size irşat eserlerinde haksızlık ve zulüm karşılığı olaylardan bir misal.

Rivayete göre bir gün Musa Aleyhisselam:

- Ya Rabbi! der, bazı insanlar zalimin yaptığı yanına kalıyor sanıyorlar. Halbuki senin adaletin eninde sonunda gerçekleşmekte, zalim zulmünün karşılığını mutlaka bir sebeple görmektedir. Bana gerçekleşen bu adaletinin bir örneğini göster ki, onu insanlara anlatayım da kimse zulüm ve haksızlık yapma cesareti bulamasın kendinde. Eninde sonunda zulmünün karşılığını göreceğini anlasın herkes. Rabb'imiz:

- Ya Musa der, sahrada dört yolun kesiştiği yerdeki çalılıkta saklanarak çeşme başında cereyan edecek olayları seyret de gör bakalım zalim, haksız nasıl eninde sonunda zulmünün, haksızlığının karşılığını görmektedir...

Musa Aleyhisselam, tarif edilen yerdeki ağaçların arasına gizlenerek karşıdaki çeşme başında yolcuların yaşayacağı olaylara bakmaya başlar.

İlk olarak bir atlı gelir çeşmenin başına. Atından iner, heybesini alıp ağacın gölgesinde oturarak yemeğini yer, suyunu içer, ancak içinde altınları bulunan heybesini orada unutarak atına binip uzaklaşır.

Arkasından gelen ikinci yolcu, çeşmeden suyunu içer, etrafa bakarken ağacın dibinde bir heybe görür. Kaptığı gibi heybeyi gözden kaybolur. Onun arkasından iki gözü de görmeyen üçüncü yolcu gelir, o da eğilerek çeşmeden suyunu içer, bir kenara çekilerek şöyle birazcık dinlenmek isterken heybenin sahibi ilk yolcu atıyla çıkagelir, öfkeyle heybesini aramaya başlar. Yaşlı bir adamdan başka da kimseyi görmeyince:

- Burada unuttuğum heybemi sen alıp sakladın, ya paramı verirsin yahut da canını!.. der. İhtiyar:

- Ben iki gözü de görmeyen bir adamım. Senin heybenin nerede olduğunu ne bileyim!.. diyerek sert karşılık verince, öfkesi başına sıçrayan atlı, 'Bu yaşta beni mi kandıracaksın?' diyerek bir vuruşta ihtiyarı yere serer..

Bunları bulunduğu yerden seyreden Musa Aleyhisselam:

- Ya Rabbi, der, bu atlının içi para dolu heybesini arkasından gelen genç bir yolcu alıp gitti, cezayı ise ondan sonra gelen yaşlı adam çekti. Adalet neresinde bunun?.. Rabb'imiz şöyle hitap eder:

- Ya Musa! İnsanlar böyledirler işte. Hep hadiselerin dışına bakarlar, içindeki kaderin adaletini çoğu zaman göremezler. Burada herkes geçmişte yaptığının karşılığını gördü, insanlar zulüm yapsa bile içinde kaderin adaleti vardır,diyerek işin geçmişini şöyle açıklar:

- Para dolu heybesini çeşmenin başında unutan atlı, vaktiyle yanında çalıştırdığı fakir bir adamın hakkını vermedi, yoksul adamın hakkı kaldı üzerinde.

İşte heybeyi alıp giden genç ,o yoksul adamın çocuğuydu. Aldığı para babasının hakkı olan paraydı. Onu alıp gitti. Böylece kaderin adaleti yerini bulmuş, çocuk babasının verilmeyen hakkını alıp gitmiş oldu. Başına aldığı kamçı darbesiyle yere serilen ihtiyara gelince:

- O da astığı astık, kestiği kestik denecek derecede zalimin biriydi..Nice kavgalara, zulümlere karışmış, yaptığı hep yanına kalır sanmıştı.Son olarak da atlının babasını kamçılamıştı. Nihayet atlı da geldi, parasını aldı zannıyla babasını kamçılayan adamı adamı kamçılayarak bir vuruşta yere serdi,tıpkı onun da babasını bir vuruşta yere serdiği gibi.

Bundan sonra Rabb'imiz Hazreti Musa'ya şöyle hatırlatmada bulunur:

- Ya Musa! Söyle kullarıma, hikmetini bilemedikleri olaylara itiraz yollu bakmasınlar. Bilsinler ki, bir yapana bir başka yapan çıkacak, kimsenin yaptığı zulüm, haksızlık yanına kalmayacak, kaderin adaleti eninde sonunda yerini bulacaktır. Atlı adamın çalıştırdığı işçisinin hakkını sonunda heybe dolusu parayla ödediği gibi, babasını bir vuruşta yere seren adamı da kendisi bir vuruşta aynı şekilde yere serdiği gibi.

Onun için büyüklerimiz demişler ki:

"Hak Teala bir kulun hakkını bir başka kul ile alır; bilmeyen gafil onu kul kendi yaptı sanır.

Burada Şu Kaide Unutulmamalıdır:

-Kader, kulun işledigi suçtan dolayı ceza verir,kul ise işlemediğinden ceza verir,bu yüzden kader adil,kul zalim olur...Misalimizde olduğu gibi...

eylul64 24.07.08 23:58

cok cok tskler ALLAH razi olsun ve hayirli cumalar selamlar:)

dost 25.07.08 17:40

Cuma Gününün Sünnetleri..

Cumâ gününün 20 sünneti ve edebi vardır. Bunlar şunlardır:

1- Cumâyı Perşembe***8217;den karşılamalıdır. Meselâ; yeni ve temiz elbiseyi hazırlamalı, işleri bitirip Cumâ***8217;yı ibâdetle geçirmeye gayret etmeli.

2- Cumâ günü, Cumâ namazı için gusül abdesti almalı. (Bu gusül hakkında, farz diyenler de vardır.)

3- Başı tıraş etmeli. Sakalın bir tutamdan fazlasını ve tırnakları kesmeli ve beyaz giymeli.

4- Cumâ namazına mümkün olduğu kadar erken gitmeli.

5- Ön safa geçmek için, cemâatin omuzlarından aşmamalı.

6- Câmide namaz kılanın önünden geçmemeli.

7- Erken gidip birinci safta yer almalı.

8- İmam minbere çıktıktan sonra hiçbir şey söylememeli, ezanı da tekrar etmemeli.

9- Namazdan sonra, Fâtiha, Kâfirûn, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini 7 defâ okumalı.

10- İkindiye kadar câmide kalıp, ibâdet etmeli.

11- Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından anlatan âlimlerin dersinde bulunmalı.

12- Cumâ günü duânın kabul olduğu vakti aramalı, bunun için hep ibâdet etmeli.

13- Cumâ günü çok salevât-ı şerîfe getirmeli.

14- Kur***8217;ân-ı kerîm ve Kehf sûresini okumalı.

15- Az veya çok sadaka vermeli.

16- Ana-babayı veyâ bunların ve sâlih Müslümanların ve evliyânın kabirlerini ziyâret etmeli.

17- Ev halkının yemeklerini bol ve tatlı yapmalı.

18- Çok namaz kılmalı, namaz borcu olanlar kazâ namazlarını kılmalı.

19- Cumâ gününü, ibâdetle geçirmeli.

20- İkindiden sonra, seccâde üzerinde elinden geldiği kadar; ***8220;Yâ Allah! Yâ Rahman! Yâ Rahîm! Yâ Kavî! Yâ Kadir!***8221; deyip, sonra duâ etmelidir...

...................

Psikolog_08 25.07.08 17:57

keşke bunlardan birkaçını yapabilsek hepsini yapmamız imkansız ama keşke birkaçını gayret edip yapabilsek ..

muhammedali23 29.07.08 09:12

Arapça'da merdiven, yukari çikmak, yükselmek anlamlarini dile getirir. Islam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göge yükselerek Allah'in huzuruna kabul edilmesi olayi. Mirac olayi hicretten bir yil ya da onyedi ay önce Receb ayinin yirmi yedinci gecesi gerçeklesir. Olayin iki asamasi vardir. Birinci asamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) götürülür. Kur'an'in andigi bu asama, gece yürüyüsü anlaminda isra adini alir. Ikinci asamayi ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a yükselisi olusturur. Mirac olarak anilan bu yükselme olayi Kur'an'da anilmaz, ama çok sayidaki hadis ayrintili biçimde anlatilir.

Hadislerde verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasinin kizi Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip gögsünü yardi, kalbini Zemzem ile yikadiktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adli binege bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. Ibrahim, Hz. Musa, Hz. Isa ve diger bazi peygamberler tarafindan karsilandi. Hz. Peygamber (s.a.s) imam olarak diger peygamberlere namaz kildirdi.

Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te kurulan bir Mirac'la ve yaninda Cebrail oldugu halde göge yükselmeye basladi. Gögün birinci katinda Hz. Adem, ikinci katinda Hz. Isa ve Yahya, üçüncü katinda Hz. Yusuf, dördüncü katinda Hz. Idris, besinci katinda Hz. Harun, altinci katinda Hz. Musa ve yedinci katinda Hz. Ibrahim ile görüstü. Cebrail ile birlikte yükselis Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarim" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldi. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adli baska bir binekle yükselisini sürdürdü. Bu yükselis sirasinda Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabini müsahede etti. Sonunda Allah'in huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah'a sirk kosmayanlarin Cennet'e girecegi müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve bes vakit namaz fari kilindi. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya, oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.

Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayini anlatti. Olayi duyan müsrikler yogun bir kampanya baslatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya basladilar. Bu kampanya bazi müslümanlari da etkileyerek süpheye düsürdü. Olayin gerçek olup olmadigini arastirmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye gelmekte olan bir kervana iliskin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i sinadilar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdigi bilgilerin dogrulugu müslümanlari süpheden kurtardiysa da müsriklerin inatlarini kirmaya yetmedi. Mirac olayi inatlarini ve düsmanliklarini artirarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karsisindaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Siddîk" lakabiyla onurlandirildi. Hz. Ebu Bekir olayi kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyecegini soran müsriklere "O söylüyorsa süphesiz dogrudur" cevabini vermisti.

Ahad hadislere dayansa da Mirac olayinin gerçekliginde tüm müslümanlar birlesmislerdir. Ancak olayin gerçeklesme biçimi Islam bilginleri arasinda görüs ayriliklarina neden olmustur. Buna göre Ibn Abbas'in da içinde bulundugu bazi bilginlere göre Mirac olayi uykuda gerçeklesmistir. Bilginlerin büyük çogunluguna göre ise uyku durumunda ve rüyada degil, uyanik iken gerçeklesmistir. Fakat bu görüsü savunanlar da Mirac'in yalniz ruhla mi, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi oldugu konusunda ikiye ayrilmislardir. Sonraki Kelamcilarin büyük çogunluguna göre mirac olayi uyanikken hem ruh, hem de bedenle gerçeklesmistir. Içlerinde Hz. Aise'nin de bulundugu bazi bilginlerle mutasavviflarin büyük çogunluguna göre ise uyanik durumda iken ama yalniz ruhla gerçeklesmistir.

Mirac olayinin gerçeklestigi gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayilmis ve bu gecenin ibadetle ihyasi geleneklesmistir. Osmanlilar döneminde, camiler kandillerle donatildigi için Mirac kandili olarak anilan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Mirac olayini anlatan ve Miraciye adi verilen siirlerin okunmasi, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti.

MIRAC GECESINDE PEYGAMBERIMIZE VERILEN HEDIYELER

Mirac günü peygamber efendimiz (S.A.V) hediye olarak üç sey verilmisti: Bunlar; Bes Vakit Namaz, Bakara Suresinin Son Ayetleri, Ve Sirk Kosmamak sarti ile ''LA ILAHE ILLALLAH ''diyen her Müslümanin cennete girebilecegi müjdesi.

Kaynak: Islam tarihi

(Alıntıdır.)

masal_1 30.07.08 10:50

~*~DEDİM Kİ, ÇOK YALNIZIM~*~


Dedim ki: 'Çok yalnızım.'
Dedi ki: ... ***1601;***1614;***1573;***1616;***1606;***1617;***1616;***1610; ***1602;***1614;***1585;***1616;***1610;***1576;***1612; 'Ben ki sana çok yakınım.' Bakara-186

Dedim ki: 'Evet biliyorum, sen bana yakınsın ama ben senden uzağım, keşke ben de sana yakın olabilseydim.
Dedi ki:

***1608;***1614;***1575;***1584;***1618;***1603;***1615;***1585; ***1585;***1617;***1614;***1576;***1617;***1614;***1603;***1614; ***1601;***1616;***1610; ***1606;***1614;***1601;***1618;***1587;***1616;***1603;***1614; ***1578;***1614;***1590;***1614;***1585;***1617;***1615;***1593;***1575;***1611; ***1608;***1614;***1582;***1616;***1610;***1601;***1614;***1577;***1611; ***1608;***1614; ***1583;***1615;***1608;***1606;***1614;
***1575;***1604;***1618;***1580;***1614;***1607;***1618;***1585;***1616; ***1605;***1616;***1606;***1614; ***1575;***1604;***1618;***1602;***1614;***1608;***1618;***1604;***1616; ***1576;***1616;***1575;***1604;***1618;***1594;***1615;***1583;***1615;***1608;***1617;***1616; ***1608;***1614;***1575;***1604;***1570;***1589;***1614;***1575;***1604;***1616;

'Rabbini sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret.' Araf-205

Dedim ki: 'Bu da senin yardımını ister.'
Dedi ki: ***1571;***1614;***1604;***1614;***1575; ***1578;***1615;***1581;***1616;***1576;***1617;***1615;***1608;***1606;***1614; ***1571;***1614;***1606; ***1610;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1615; ***1604;***1614;***1603;***1615;***1605;***1618; 'ALLAH'ın sizi bağışlamasını istemez misiniz?' Nur-22

Dedim ki: 'Tabii ki, beni affetmeni çok isterim.'
Dedi ki: ***1608;***1614;***1575;***1587;***1618;***1578;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1615;***1608;***1575;***1618; ***1585;***1614;***1576;***1617;***1614;***1603;***1615;***1605;***1618; ***1579;***1615;***1605;***1617;***1614; ***1578;***1615;***1608;***1576;***1615;***1608;***1575;***1618; ***1573;***1616;***1604;***1614;***1610;***1618;***1607;***1616; '(Öyleyse) Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tövbe edin. Gerçekten benim rabbim, esirgeyendir, sevendir.' Hud-90

Dedim ki: 'Çok günahkârım, bu kadar günahla ben ne yaparım?'
Dedi ki: ***1571;***1614;***1604;***1614;***1605;***1618; ***1610;***1614;***1593;***1618;***1604;***1614;***1605;***1615;***1608;***1575;***1618; ***1571;***1614;***1606;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1607;***1614; ***1607;***1615;***1608;***1614; ***1610;***1614;***1602;***1618;***1576;***1614;***1604;***1615; ***1575;***1604;***1578;***1617;***1614;***1608;***1618;***1576;***1614;***1577;***1614; ***1593;***1614;***1606;***1618;***1593;***1616;***1576;***1614;***1575;***1583;***1616;***1607;***1616;
'ALLAH'ın, kullarının tövbesini kabul edeceğini ve ALLAH'ın tövbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâlâ bilmezler mi?' Tevbe-104.

Dedim ki: 'Defalarca tövbe edip tövbemi bozdum, artık yüzüm kalmadı.'
Dedi ki: ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1616; ***1575;***1604;***1618;***1593;***1614;***1586;***1616;***1610;***1586;***1616; ***1575;***1604;***1618;***1593;***1614;***1604;***1616;***1610;***1605;***1616; ***1594;***1614;***1575;***1601;***1616;***1585;***1616; ***1575;***1604;***1584;***1617;***1614;***1606;***1576;***1616; ***1608;***1614;***1602;***1614;***1575;***1576;***1616;***1604;***1616;***1575;***1604;***1578;***1617;***1614;***1608;***1618;***1576;***1616;***1616;
'ALLAH aziz ve bilendir, o günahları bağışlayan ve
kullarının tövbesini kabul edendir.' Ğafir-2/3.

Dedim ki: 'Bunca günahım var, hangisinin tövbesini yapayım?!'
Dedi ki: ***1573;***1616;***1606;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1614; ***1610;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1615; ***1575;***1604;***1584;***1617;***1615;***1606;***1615;***1608;***1576;***1614; ***1580;***1614;***1605;***1616;***1610;***1593;***1611;***1575; 'ALLAH bütün günahları bağışlayandır.' Zümer-53.

Dedim ki: 'Yani, yine gelsem, yine beni bağışlar mısın?'
Dedi ki: ***1608;***1614; ***1605;***1614;***1606; ***1610;***1614;***1594;***1618;***1601;***1616;***1585;***1615; ***1575;***1604;***1584;***1617;***1615;***1606;***1615;***1608;***1576;***1614; ***1573;***1616;***1604;***1575;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1607;***1615;
'ALLAH'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur.' Ali İmran-135.

Dedim ki: 'Ne kadar güzelsin ALLAH'ım! Bilmiyorum bu sözlerin karşısında niçin böylesine içim içime sığmıyor ve erimeye başlıyorum, seni çok seviyorum.'
Dedi ki: ***1573;***1616;***1606;***1617;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1607;***1614; ***1610;***1615;***1581;***1616;***1576;***1617;***1615; ***1575;***1604;***1578;***1617;***1614;***1608;***1617;***1614;***1575;***1576;***1616;***1610;***1606;***1614; ***1608;***1614; ***1610;***1615;***1581;***1616;***1576;***1617;***1615;***1575;***1604;***1618;***1605;***1615;***1578;***1614;***1591;***1614;***1607;***1617;***1616;***1585;***1616;***1610;***1606;***1614;
'Şüphesiz ki ALLAH tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.'

Bir de 'İlahım ve Rabbim, benim senden başka kimim var' dedim.
Rabbim de: ***1571;***1614;***1604;***1614;***1610;***1618;***1587;***1614; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1615; ***1576;***1616;***1603;***1614;***1575;***1601;***1613; ***1593;***1614;***1576;***1618;***1583;***1614;***1607;***1615;
'ALLAH kuluna yetmez mi?' (Zümer-36) dedi.

Dedim ki: 'Sen ki, beni bu kadar çok seviyorsun ve bana karşı bu kadar iyisin ben ne yapabilirim?
Dedi ki:

***1610;***1614;***1575; ***1571;***1614;***1610;***1617;***1615;***1607;***1614;***1575; ***1575;***1604;***1617;***1614;***1584;***1616;***1610;***1606;***1614; ***1570;***1605;***1614;***1606;***1615;***1608;***1575; ***1575;***1584;***1618;***1603;***1615;***1585;***1615;***1608;***1575; ***1575;***1604;***1604;***1617;***1614;***1607;***1614; ***1584;***1616;***1603;***1618;***1585;***1611;***1575;***1603;***1614;***1579;***1616;***1610;***1585;***1611;***1575;
***1608;***1614;***1587;***1614;***1576;***1617;***1616;***1581;***1615;***1608;***1607;***1615; ***1576;***1615;***1603;***1618;***1585;***1614;***1577;***1611; ***1608;***1614;***1571;***1614;***1589;***1616;***1610;***1604;***1611;***1575; ***1607;***1615;***1608;***1614; ***1575;***1604;***1617;***1614;***1584;***1616;***1610; ***1610;***1615;***1589;***1614;***1604;***1617;***1616;***1610;***1593;***1614;***1604;***1614;***1610;***1618;***1603;***1615;***1605;***1618;
***1608;***1614;***1605;***1614;***1604;***1614;***1575;***1574;***1616;***1603;***1614;***1578;***1615;***1607;***1615; ***1604;***1616;***1610;***1615;***1582;***1618;***1585;***1616;***1580;***1614;***1603;***1615;***1605; ***1605;***1617;***1616;***1606;***1614; ***1575;***1604;***1592;***1617;***1615;***1604;***1615;***1605;***1614;***1575;***1578;***1616; ***1573;***1616;***1604;***1614;***1609; ***1575;***1604;***1606;***1617;***1615;***1608;***1585;***1616;
***1608;***1614;***1603;***1614;***1575;***1606;***1614;***1576;***1616;***1575;***1604;***1618;***1605;***1615;***1572;***1618;***1605;***1616;***1606;***1616;***1610;***1606;***1614; ***1585;***1614;***1581;***1616;***1610;***1605;***1611;***1575;

'Ey iman edenler!
ALLAH'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah - akşam tesbih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen Odur.
Melekleri de, size istiğfar eder. ALLAH, müminlere karşı çok merhametlidir.' Ahzap-41/43.


stampa 07.08.08 10:45

EN GÜZEL DUA
Bir baba ile oğul oltalarını göl kenarına atıp otele döndüler. Bir saat sonra gittiklerinde oltaya dört beş balığın takıldığını gördüler. Çocuk:
- Ben balıkların oltaya takılacaklarını biliyordum, dedi. Babası sordu:
- Nereden biliyordun?
- Dua ettim de onun için, dedi çocuk.
Cevaptan babası hoşnuttu. Oltayı yeniden hazırladılar, îkisi de hallerinden memnun öğle yemeği yemek için otele döndüler. Yemekten sonra göle gittiler. Yine birkaç balık yakalanmıştı. Çocuk:
- Böyle olacağını biliyordum, dedi.
- Nereden biliyordun?
- Dua ettim de onun için.
Baba oğul oltayı tekrar gole attı ve otele gittiler. Yatmadan önce, göle gidip oltaya baktıklarında bu defa bir tek balığın bile oltaya takılmadığını gördüler. Çocuk yine ama bu kez:
- Ben oltaya balık gelmeyeceğini biliyordum, dedi. Babası gelecek cevabı tahmin eder gibi sordu:
- Nereden biliyordun?
- Dua etmedim de onun için, dedi çocuk.
- Niçin dua etmedin.
Cevap enfesti ve asıl merak edilen de oydu.
- Oltaya yem takmayı unuttuğun aklıma geldi de ondan.
Balığın da, nehrin de, oltanın da, insanın da sahibi ALLAH'tır. Mahlûkatı birbirine göre yaratan, insan midesi ile balık arasındaki İrtibatı kuran, dile tat alma kuvvetini, balığa lezzeti veren Odur. öyle ise hadiselere tek yönden bakılmamalı, sebep, netice bir arada düşünülmeli, insan bütün dünyayı verse, O vermedikten sonra bir tek lokmayı yiyemeyeceğini, bir damla suya eremeyeceğini unutmamalıdır.
Esbaba müracaat, Onun Rahmet hazinelerinin kapısının tokmağını tıklatmaktır. Fakat, kapı çalınmadan açılmadığı gibi, kapıyı çalmak da açılması için yeterli şart değildir.
Kapıyı çaldıran da, açtıran da, hakikatte açan da Odur, Onun içindir ki dua yürekle ve dille yapıldıktan sonra fiil onu desteklemelidir. Evet bir şeyi istediğini söyleyen adam elini uzatmazsa alamaz.
Balık tutma isteği dilin ve yüreğin duasıdır, yem takmak halin ve fiilin duasıdır. Hal dili yüreği yalanlamamalıdır.

leonking90 09.08.08 08:26

Şoför
 
--- Şoför ---


Sokaklarda sefâlet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı? İşsizlik yaygındı. Çevresi de perişandı. Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin kapının önünde durduğunu, içinden de bir yolcunun indiğini gördü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak evden çıkıp yola koştu. Yaklaşıp direksiyon başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi. ***8211; Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumu lekelenmemden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımın çığlıklarına tahammül edemiyorum.
Beklenmedik bir anda gelen bu ***8220;Allah rızası için yardım***8221; talebi zaten kıt-kanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı. Cebinde bir miktar parası vardı var olmasına; ancak bu parayı aylardır biriktiriyordu. Çünkü taksinin dört lastiği de kabaklaşmıştı. Onları değiştirmek için çırpınıyordu. Zaten akşamları eve gelince hanım da ikaz etmekten geri kalmıyordu:

***8211; Ne zaman değiştireceksin bu lastikleri? Birazcık geç kalsan, aklıma kötü şeyler geliyor. Acaba bir kaza mı yaptı kabak lastiklerle?***8217; diye korku içinde bekliyorum.

O an için nefsi ve şeytan birlik olup vesvese vermeye başladılar:

***8211; Sen zaten zor geçinen kimsesin. Yardım edecek durumda değilsin. Bas gaza, git yoluna!

Fakat imanı ve vicdanı da şöyle sesleniyorlardı:

***8211; Para dediğin şey böyle gün için lazım olur. Belli olmaz Allah***8217;ın rızasının nerede olduğu. Biriktirdiğin parayı bu muhtaç hanıma vermelisin. Tam yeridir. Çocukları aç durumda, Onu namusunu kirleterek, para kazanma zorunda bırakmamalısın.

Nihayet nefsini ve şeytanını yenmiş, cebindeki lastik parasını tümüyle kadıncağıza uzatarak:

***8211; Al bacım, namusunla yaşa. Bu para bir müddet seni idare eder. Sonrasında da Allah başka sebepler halk eder! Dedi. Minnet etmemek için de hemen gaza basıp oradan uzaklaşırken kadının:

***8211; Sen benim ihtiyacımı karşıladın, Allah da senin ihtiyacını karşılasın! duasını duydu. Gün boyunca kulaklarında çınlayan bu duaya hep (amin) dedi.

Akşam eve gelince beklediği soruyla yine muhatap oldu.

***8211; Hâlâ değiştirmemişsin lastiklerini...

***8211; Bir lastikçiyle anlaştım. Yeni lastikler gelince hemen değiştirecek... diyerek geçiştirdi.

Bu geçiştirme işi birkaç gün devam etti. Bir akşam yine eve gelirken iyice sıkılmış, ***8220;Bu defa ne diyeceğim?***8221; diye düşünürken beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı. Hanım kendisine adres yazılı bir kağıt uzattı, sonra da şöyle dedi:

***8211; Bugün bir lastikçi geldi, şu adresi verdi. ***8220;Yarın bana mutlaka gelsin, lastiklerini değiştireceğim***8221; deyip gitti. Al şu adresi. Belli etmemişse de bunun izahını yapamamıştı. Çünkü böyle bir lastikçi ile konuşmamıştı. Merakla sabahı bekledi. İlk işi kağıttaki adrese gitmek oldu. Garipliğe bakın ki tamirciyi hiç görmemiş, buraya hiç gelmemişti. Elindeki kağıdı uzatınca bir şaşkınlık iki tarafta da yaşandı. Lastikçi:

***8211; ***8220;Sen o musun?***8221; deyip şoförün boynuna sarıldı, başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Sonra da şöyle devam etti:

***8211; Tam üç gündür Resûlüllah Aleyhisselam rüyama giriyor ve bana, ***8220;Şu adresteki şoförün lastiklerini değiştir, ücret olarak da benim şefaatime nail ol***8221; buyuruyor. Allah için söyle. Sen ne türlü bir iyilik ettin, nasıl bir hayır dua aldın ki Resûlüllah Aleyhisselam üç gündür beni ikaz ediyor, senin lastiğini değiştirmem için beni vazifelendiriyor?

deniz_25710 12.08.08 22:51

Mucizelerin en büyügü Sual: Muhammed aleyhisselam efendimizin mucizelerinin en büyügü nedir?
CEVAP
Kur***65533;an-i kerimdir. Bugüne kadar gelen bütün sairler, edebiyatçilar, Kur***65533;an-i kerimin nazminda ve manasinda aciz ve hayran kalmislardir. Bir âyetin benzerini söyleyememislerdir. I***65533;cazi ve belagati insan sözüne benzemiyor. Yani, bir kelimesi çikarilsa veya bir kelime eklense, lafzindaki ve manasindaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesinin yerine koymak için, baska kelime arayanlar bulamamislardir. Nazmi Arap sairlerinin siirlerine benzemiyor.


Geçmiste olmus ve gelecekte olacak nice gizli seyleri haber vermektedir. Isitenler ve okuyanlar, tadina doyamiyorlar. Yorulsalar da, usanmiyorlar. Okumasi veya dinlemesi, sikintilari giderdigi sayisiz tecrübelerle anlasilmistir. Isitenlerden kalblerine dehset ve korku çökenler, bu sebepten ölenler bile görülmüstür. Nice azili Islam düsmanlari, Kur***65533;an-i kerimi dinlemekle, kalbleri yumusamis, imana gelmislerdir. Islam düsmanlarindan ve muattala, melahide ve karamita denilen müslüman ismini tasiyan zindiklardan Kur***65533;an-i kerimi degistirmeye, bozmaya ve benzerini söylemeye çalisanlar olmus ise de hiçbiri, arzularina kavusamamistir.

Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel seyler ve iyi ahlak ve insanlara üstünlük saglayan meziyetler ve dünya ve ahiret saadetine kavusturacak iyilikler ve varliklarin baslangici ve sonu hakkinda bilgiler ve insanlara faydali ve zararli olan seylerin hepsi Kur***65533;an-i kerimde açikça veya kapali olarak bildirilmistir. Kapali olanlarini, erbabi anlayabilmektedir.

Semavi kitaplarin hepsinde, Tevrat***65533;ta, Zebur***65533;da ve Incil***65533;de bulunan ilimlerin ve esrarin hepsi Kur***65533;an-i kerimde bildirilmistir. Kur***65533;an-i kerimde mevcut ilimlerin hepsini ancak Allahü teâlâ bilir. Çogunu sevgili Peygamberine bildirmistir.

Kur***65533;an-i kerimi okumak çok büyük bir nimettir. Allahü teâlâ, bu nimeti Habibinin ümmetine ihsan etmistir. Melekler bu nimetten mahrumdurlar. Bunun için, Kur***65533;an-i kerim okunan yere toplanip dinlerler. Bütün tefsirler, Kur***65533;an-i kerimdeki ilimlerden çok azini bildirmektedirler. Kiyamet günü, Peygamber efendimiz minbere çikip Kur***65533;an-i kerim okuyunca, dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardir.

Mucize olarak onlara Kur***65533;an yetmez mi?
Kur***65533;an-i kerim misli olmayan büyük bir mucizedir. Asagida beyan edecegimiz gibi, içinde en derin ilmi ve fenni bilgiler, bütün dünyada bugüne kadar yapilmis medeni kanunlara numune teskil edecek ilmi ve hukuki esaslar, eski tarihe ait birçok bilinmeyen malumat, insanlara verilebilecek en büyük ahlak esaslari, nasihatler, dünya ve ahiret hakkinda en mantiki izahat esaslari ve bunlara benzer, o zamana kadar hiçbir kimsenin bilmedigi, bilemedigi, tasavvur bile edemedigi hususlar vardir. Bunlar, kimsenin söyleyemeyecegi yüksek bir ifade ile beyan edilmistir.

Peygamber efendimiz ümmi idi. Yani kimseden bir sey okumamis, ögrenmemis, hiç bir sey yazmamisti. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:

([Ey Muhammed ***65533;aleyhisselam***65533;! Bu Kur***65533;an-i kerim sana indirilmeden önce] Sen daha önce bir kitaptan okumus ve elinle de onu yazmis degildin. Eger öyle olsaydi bâtila uyanlar süpheye düserlerdi.) [Ankebut 48]
[Müsrikler, Kur***65533;an-i kerimi, baskasindan ögrenmis veya önceki semavi kitaplardan almis derlerdi. Yahudiler de, Onun vasfi Tevrat***65533;ta ümmi olarak bildirilmistir, bu ise ümmi degil diye süpheye düserlerdi.]

Kur***65533;an-i kerim, Allahü teâlâ tarafindan vahiy edilen muazzam bir eserdir. Simdi bunu tetkik edelim:

Bir yeni peygamber zuhur edince, onun etrafinda toplanan halk, ondan mucizeler bekler. Gerek Musa aleyhisselam, gerek Isa aleyhisselam peygamberliklerini ispat etmek için mucizeler göstermek zorunda kaldilar. Hakikatte bu mucizeler, ancak Allahü teâlânin emir ve müsaadesi ve yaratmasi ile meydana geldi. Bizim gibi insan olan Peygamberler, kendiliklerinden mucize yapamazlar. Mucize, ancak Allahü teâlâ tarafindan yaratilir. Peygamberler ancak, Allahü teâlânin yarattigi mucizeleri insanlara gösterirler.

Allahü teâlâ, Peygamber efendimize en büyük mucize olarak (Kur***65533;an-i kerimi) vahiy etmistir. Kur***65533;an-i kerim, mucize oldugu muhakkak olan en büyük kitaptir. Halbuki insanlar, Muhammed aleyhisselamdan, semadan bir kitap indirilmesini veya bir dagi altuna çevirmesini istiyorlardi. Âyet-i kerimelerde mealen buyuruluyor ki:

(***65533;Ona Rabbinden (baskaca) mucizeler indirilmeli degil miydi?***65533; derler. [Ey habibim] Sen onlara de ki, mucizeler Rabbimin katindadir. [Allahü teâlânin kudreti ve iradesi ile olur. Ne zaman ve nasil isterse öyle yaratir. Bunlari yapmak benim elimde degildir.] Dogrusu ben ancak Onun azabini size teblig edici, haber vericiyim. Kur***65533;an gibi bir kitabi sana indirmis olmamiz, onlara [mucize olarak] yetmez mi? Elbette inanan kavim için, onda rahmet ve ibret vardir.) [Ankebut 50,51]

O halde, Muhammed aleyhisselamin en büyük mucizesi, Kur***65533;an-i kerimdir. (Bu Allah kitabi degildir, onu Muhammed yazmistir) diyebileceklere karsi da, Allahü teâlâ, yukarida meal-i serifini bildirdigimiz, Ankebut suresinin kirksekizinci âyetinde cevap vermistir. Böyle süphelere mahal birakmamistir.
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselamin ümmi, yani okuma yazma ögrenmemis oldugunu bildirmis ve bu sebepten Kur***65533;an-i kerimin ancak Allahü teâlâ tarafindan vahiy edilebileceginin anlasilmasini dilemistir.

Allahü teâlâ, Nisa suresinin 82. âyetinde mealen, (Hâlâ Kur***65533;an üzerinde geregi gibi düsünmeyecekler mi? Eger Allah***65533;tan baskasindan gelmis olsaydi, onda birçok tutarsizlik bulurlardi) buyurulmustur. Allah kelami olmadigini ögrendigimiz bugünkü (Kitab-i mukaddes)de, Tevrat ve Incillerde pek çok ihtilaflar vardir. Bu da, bunlarin asillari bozularak sonradan, insan eliyle yazilmis olduklarini ispat etmektedir.

deniz_25710 12.08.08 22:53

hz. adem : ilk ziraat mühendisi ve çiftçi idi.

hz. şid : hallac, kazzaz, nessac = dokumacıların, örücülerin ve mensucat sanayiinin ilk kurucusu idi.

hz. idris :iğneyi ilk icad eden, ona delik açan, iplik geçiren olduğundan, terzicilerin- konfeksiyoncuların- örücülerin piri sayılır.

hz. nuh : marangozcuların- gemicilerin- denizcilerin ve barbarosların piri idi.

hz. hud : tüccar idi. bütün tüccarların piri sayılır.

hz. salih : sürülerle develer yetiştirirdi. sütlerini hem içer, hem de satıp dünyalığını temin ederdi. salih

peygamberin devesi meşhurdur.

hz. ibrahim : kabeyi yeniden inşa edişiyle, hz süleyman (as)'a ve mimar sinan'a önderlik etmiştir.

hz. lud : tarihçi idi. seyyahların, evliya çelebilerin piridir.

hz. ismail : kara ve deniz avcılığı ile geçimini sağlardı. avcıların piri sayılır. 70 dil bilirdi. tercümanların da piridir.

hz. ishak : çoban idi.

hz. yakub : çoban idi.

hz. yusuf : saati ilk icat eden, toprak mahsulleri ofisini ilk defa kuran, bolluk zamanında depolamayı, kıtlık zamanında halka dağıtmayı düşünen bir peygamberdir.

hz. eyyüb : ziraatcı idi.

hz. şuayb : ziraatcı idi.

hz. musa : çobanlık yapmış ve hz şuayb aleyhisselam'a hizmetçilik etmiştir.

bir büyüğe hizmet etmekte peygamber mesleklerinden biridir.

hz. harun : vezir idi.

hz. davud : demiri işleyen, zırh yapan ve düzenli ordular kuran,

calut'un ordularını mağlup eden bir kumandandır.

hz. süleyman : emir, hükümdar idi. sazlardan zenbil yapardı. bakır madenini ilk defa işleyen o'dur.

hz. zülkifl : (peygamberliği ihtilaflıdır.) ekmek pişirirdi, fırıncıların piri idi.

hz. ilyas : dokumacı ve iplikçilerin piri idi.

hz. yunus : balık avlayıp geçinirdi, balıkçıların piri idi.

hz. üzeyr : bahçıvan idi. meyve ağaçlarını ilk defa aşılayan fidan yetiştiren, budama işlerini insanlara öğretendir.

bağ ve bahçe işleriyle uğraşanların piridir.


hz. lokman : doktorluk ve eczacılık mesleğinin piridir.

hz. isa : avcı idi. av aleti ile geçimini temin ederdi. avcıların piri idi.
aleyhisselatu vesselam...

hz. muhammed(sallallahu aleyhi ve sellem) : peygamber efendimiz askerlikte başarılı bir ordu kumandanı idi. aile içinde şefkatli bir baba,

müslümanlar arasında örnek bir insan, dürüst bir tacir idi. iyilerin ve doğruların piri, kötülüklerin ve yanlışların düzelticisi idi.

dünya da bütün insanlara rehber, ahirette ise ona ümmet olanlara şefaatci. ne mutlu hakkıyla yolundan gidebilenlere....

bütün peygamberler gayet ciddi, lüzumlu ve faydalı işlerde çalışıp, insanlara numune olmuşlar, pirlik ve liderlik yapmışlardır.

hiçbir peygamber tali işlerde çalışmamıştır. süs, boya, aksesuar vs. işlerle meşgul olmadıkları gibi,

sırf para kazandıran, fakat insanlığa hiçbir faydası olmayan, işlerle de uğraşıp boş vakit geçirmemişlerdir

dost 17.08.08 02:06

Ramazan Ayına az kaldı..Degerlendırenlerden oluruz ins..Güzel bi yazı ekleyeyım..


Ne Yapmalıyız?..

Günahlardan, diğer aylarda kaçındığımızdan daha çok kaçınmalı, ibadetlere de diğer aylarda sarıldığımızdan daha fazla sarılmalıyız. Sünnet olarak teravih namazını kılarken, diğer bir sünneti, yani Kur'an hatmini unutmamalı, bu ay içinde mutlaka bir hatim yapmalıyız.

Kur'an okumasını bilmemek bir Müslümana yakışmaz, ama var olduğunu kabul ederek hatırlatalım: Kur'an okumasını bilmeyenler de bildiklerini okumalıdırlar. Namaz kılan her Müslüman İhlâs Sûresi'ni bilir. Öyleyse, Kur'an okumasını bilmeyenler de Peygamberimiz (sav)'in, "Kur'an'ın üçte birine denktir" buyurduğu İhlâs Sûresi'ni okumalıdırlar. Her birinin başında Besmele çekerek, meselâ 100 defa İhlâs Sûresi okumak 10 dakika sürmez. Ebedî hayatımıza yatırım için her gün hiç olmazsa 10 dakikamızı ayırarak 100 defa İhlâs Sûresi okumak bize çok şey kazandıracaktır.
Allah'ın varlığı ve birliğinden bahseden bu sûreyi, sadece Ramazan ayında değil, bütün sene boyunca okumakta büyük mükâfat vardır. Sadece Kur'an okumasını bilmeyenler değil, bilen bilmeyen herkes bu mübarek sûreyi bol bol okumalıdır.

Bilhassa iş-güç sahibi olanlar, Teravih namazını kıldıktan sonra fazla zaman geçirmeden yatıp uykusunu almalı, sahurdan sonra da yatmamalıdırlar. Sevabı en bol olan vakit, seher vakti, yani imsak ile güneş doğması arasıdır. Bu vakti ibadetle geçirmeye çalışmalıdır. Ancak, imsaktan sonra nafile namaz kılmak mekruh olduğundan, nafile namazları imsaktan önce kılmalı, ondan sonraki vakti diğer ibadetlerle geçirmelidir. Kur'an okumak, salevâtı şerife, zikir ve dua gibi ibadetlerle.

Geceleri kılınan Teheccüd namazının sevabının hattı hududu yoktur, İmsaktan önce davranıp, Teheccüd namazı niyetiyle kılınacak olan, meselâ 6 rek'at Teheccüd namazı, 10 dakika sürmez.

Ramazan ayının en kıymetli kısmı son 10 gündür. Sevgili Peygamberimiz (sav), bu 10 günde, ibadeti son derece artırırlardı. Bize onun gibi yapmak yakışır.

Müslüman, ibadet cihetinden dağınık değil, derli toplu olmalıdır. Bu derli topluluğu sene içinde beceremeyenler, buna en kolay Ramazan ayında kavuşabilirler.

Başka bir ifadeyle şöyle söyleyelim: Bir Müslüman manevî cihetten Ramazan ayında nasıl olursa, bütün senesi öyle geçer. Ramazan'da derlenip toparlanamayanlar, sene içinde kolay kolay toparlanamazlar. O halde, kendisinde manevî eksiklik görüp bunu gidermek isteyenler, ne yapıp edip vaziyetlerini düzeltmelidirler. Bunun için lâzım olan sermaye, şu anda yaşamakta olduğumuz son 10 gündür. Bunun da üçü gitti, yedisi kaldı. Bu yedi günün her birisi manevî birer cevherdir.
Bu cevherlerin içinde hele biri var ki, bir ömürden daha kıymetlidir. Kadir Gecesi...
O, öyle değerli bir gece ki, o gecede yapılan ibadetler insanın bütün günahlarını silip süpürüyor. İşte sevgili Peygamberimizin bu husustaki müjdesi: "Kim inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesi'ni ihya ederse (o gece ibadet ederse) geçmiş günahları af olunur."

Günah sıkıntısı çekenlere, onun manevî ağırlığından rahatsız olanlara işte bulunmaz fırsat...

Bayram geceleri de çok değerli gecelerdendir. Bu geceleri de ibadetsiz geçirmemelidir. Bayram gecesi, Ramazan'ın son günüyle, bayramın ilk gününü birbirine bağlayan gecedir...

Şu noktaya dikkat: Rabbimiz, Ramazan ayına, "Kullarım sana lâyık olduğun değeri verdiler mi? Hakkını korudular mı? Onlardan memnun musun?" diye sorduğunda, "Yâ Rabbi! Falan falan kullarından memnun değilim" denilen kimselerden olmak manevî felâkete sebep olacaktır.

Kur'an ve orucun, hakkını verenlere ahirette şefaat edeceği hadis-i şerifte haber veriliyor...


..................................

dost 20.08.08 14:49

Her Balık Allah"ı Zikrediyor..Ya İnsan!!..

Ehlullah***8217;tan Cüneyd el Bağdadi***8217;ye bir kuş hediye ettiler. O da bir müddet sonra salıverdi. Sebebini soranlara şu cevabı verdi: Kuş bana dedi ki:

-Ey Cüneyd! Sen sevgililerle konuşmaktan zevk alıyorsun, bana sıra gelince kapıyı yüzüme kapatıyorsun. Olur mu böyle şey? Ben de salıverdim.

Salıverdikten sonra kuş yine dedi ki:

-Kuşlar Allah***8217;ı zikrettikleri müddetçe kapana düşmez, yakalanmazlar. Ben hayatımda bir kerecik Allah***8217;ı zikirden gaflet ettim, hemen yakalandım.

Salihlerden biri anlatıyor:

Hindistan***8217;da bir balıkçıyı balık tutarken seyrettim. Tuttuğu her balığı kızına veriyor, kızı da balıkları ***8211;babasının haberi olmadan- denize salıveriyordu. Nihayet balık tutma işi sona erince balıkçı kızına doğru bakındı. Ortada balık namına hiçbir şey göremeyince;


-Yavrum, balıkları ne yaptın? Diye sordu. Kız şu karşılığı verdi:

-Babacığım! Siz Peygamber s.a.v.den şöyle bir hadis naklettiniz."Balık Allah***8217;ın zikrinden gafil olmadıkça asla oltaya ve kasnağa düşüp yakalanmaz." Demek ki yakaladığınız balıklar Allah***8217;ı zikirden gaflet etmişlerdir. Bu sebeple bana verdiğin balıkların hepsini denize bıraktım. Zira Allah***8217;ı zikirden gafil olan balıkları yiyemezdim.

Bazılarına göre kıza verilen herbalık kızın elinde ***8220;Sübhanallah***8221; demiştir ve kız bu sebeple balıkları salmıştır. Balıkçı kızından bu ibretamiz cevabı alınca ağını parçaladı ve o günden sonra bir daha balık avına çıkmadı!!..

..................





leonking90 02.09.08 08:02

Orucun
ve
Ramazan ayının
fazileti







Sual: Ramazan ayının önemi nedir?
Cevap


Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.

Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibadet etmelidir. Allahü teâlânın razı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, ahireti kazanmak için fırsat bilmelidir.

Kur***8217;an-ı kerim, Ramazanda indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Ramazan-ı şerifte, iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulullah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeye ve dolayısıyla her şeye muhtaç olduğunu göstermektedir. İbadet etmek de zaten bu demektir.

Hurma ile iftar etmek sünnettir. İftar edince, (Zehebez-zama***8217; vebtellet-il uruk ve sebet-el-ecr inşaallahü teâlâ) duasını okumak, teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnettir.

Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Âmin. (Mektubat ,1.c. 45.m.)

Açıktan oruç yiyen, bu aya hürmet etmemiş olur. Namaz kılmayanın da, oruç tutması ve haramlardan kaçınması gerekir. Bunların orucu kabul olur ve imanları olduğu anlaşılır.

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte, (Özürsüz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz) buyuruldu. [Tirmizi]
(Ama dini bir mazeret varsa oruç tutmamak günah olmaz.)

Ramazanda oruç tutmak hakkındaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]

(Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]

(Ramazan orucunu tutup ölen kimse, Cennete girer.) [Deylemi]

(Ramazan ayı gelince, ***8220;Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek***8221; denir.) [Nesai]

(Ramazan bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]

(Ramazan-ı şerif ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.) [Deylemi]

(Farz namaz, sonraki namaza kadar; Cuma, sonraki Cumaya kadar; Ramazan ayı, sonraki Ramazana kadar olan günahlara kefaret olur.) [Taberani]

(Peş peşe üç gün oruç tutabilenin, Ramazan orucunu tutması gerekir.) [Ebu Nuaym]

(Ramazan orucu farz, teravih sünnettir. Bu ayda oruç tutup, gecelerini de ibadetle geçirenin günahları affolur.) [Nesai]

(Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir.) [İ.Mansur]

(Ramazan ayında ailenizin nafakasını geniş tutunuz! Bu ayda yapılan harcama, Allah yolunda yapılan harcama gibi sevaptır.) [İbni Ebiddünya]

(Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur.) [İ.Ebiddünya]

(İslam, kelime-i şehadet getirmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak ve haccetmektir.) [Müslim]

(Cennetteki güzel köşkler, sözü hoş, selamı çok, yemek yediren, oruca devam eden ve gece namazı kılan kimselere verilir.) [İbni Nasr]

(Oruç tutan müminin susması tesbih, uykusu ibadet, duası müstecap ve amelinin sevabı da çoktur.) [Deylemi]

(Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Birisi size sataşırsa, ona ***8220;Ben oruçluyum***8221; deyin!) [Buhari]

(Gerçek oruç, sadece yiyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.) [Hakim]

(Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrasına, ancak oruçlular oturur.) [Taberani]

(Allah yolunda bir gün oruç tutanın yüzünü, Allahü teâlâ yetmiş yıl ateşten uzaklaştırır.) [Müslim]

(Temizlik imanın yarısı, oruç da sabrın yarısıdır.) [Müslim]

(Oruçlu iken ölene, kıyamete kadar oruç tutmuş gibi sevap yazılır.) [Deylemi]

(Oruçlu iken ölen Cennete girer.) [Bezzar]

(Oruç tutan, namaz kılan kimse, mükafatını kıyamette aklı kadar alır.) [Hatib]

(Oruç şehveti keser.) [İ. Ahmed]

Mübarek vakitlerde, günahlardan titizlikle uzak durmalı, taatları, ibadetleri ve her çeşit hayratı artırmalıdır. Zira Allahü teâlâ, tarafından sevilen kimse, faziletli vakitlerde faziletli amellerle meşgul olur. Buğzettiği kul ise; faziletli vakitlerde kötü işlerle meşgul olur. Kötü işlerle meşgul olanın bu hareketi azabının daha şiddetli olmasına ve Allahü teâlânın, ona daha çok buğzetmesine sebep olur. Çünkü o, böyle yapmakla vaktin bereketinden mahrum kalmış ve onun hürmet ve şerefini çiğnemiş olur. (Mev'iza-i hasene)

leonking90 02.09.08 08:04

Resulullah efendimizin rüyası




(Rüyamda acayip şeyler gördüm. Ümmetimden birini azap melekleri yakalamıştı. Aldığı abdestler gelip, onu içindeki zor durumdan kurtardı. Birini gördüm, kabri onu sıkıyordu. Kıldığı namazlar gelip, onu kabir azabından kurtardı. Birine şeytanlar musallat olmuştu. Ettiği zikirler gelip, şeytandan onu kurtardı. Birinin de susuzluktan dili çıkmıştı. Tuttuğu Ramazan orucu gelip, susuzluğunu giderdi.

Birini zulmet sarmıştı. Yaptığı hac gelip karanlıktan çıkardı. Birine ölüm meleği gelmişti. Ana babasına yaptığı iyilikler gelip, ölümüne engel oldu, geciktirdi. Birini Müslümanlarla konuşturmuyorlardı. Sıla-i rahim gelip, ona şefaat etti, onlarla konuştu. Peygamberinin yanına gitmek isteyen birine engel oluyorlardı. Aldığı gusül, onu alıp yanıma getirdi. Ateşten korunmak isteyen birisine, sadakası gelip ateşe perde oldu. Birini zebaniler alıp Cehenneme götürürken, yaptığı emr-i maruf ve nehy-i münker gelip kurtardı. Biri Cehennem ateşine atılmıştı. Allah korkusu ile döktüğü gözyaşları gelip oradan kurtardı.

Birine amel defteri solundan verilirken, Allah korkusu gelip, defterini sağa aldı. Sevapları hafif gelen birine, kendinden önce ölen çocukları gelip, sevabını ağırlaştırdı. Cehennemin kenarında, korkudan titreyen birine, Allahü teâlâya olan hüsnü zannı gelince, titremesi durdu. Sırattan zorla geçen biri, Cennete geldi. Fakat kapılar kapalıydı. Kelime-i şehadeti gelip, onu Cennete koydu.) [Hakîm-i Tirmizi]


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 14:33 .

Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Powered by Herkonu team