![]() |
SEBEBİM
Kontenjanı dolmuş bu hayatta son üç günü kalmıştı sene bin dokuzyüz çift sıfır günlerden perşembe kanserdi öleceğini yeşilçamdan tanıdığımız babacan komser tiplemesi ile tanıdığımız hulusi kentmen tipli bir babacan doktordan almıştı o günden bu yana dışaralara çıkmamış yetmiş beş metre kare bir odanın içinde azametsiz bir hüsrandı yaşadığı.Ve bir perşembe günüydü çıktığı son üç gündü bu kahpe dünyanın güneş altındaki zalım toprağa.Dinlediği Fuzuli Rubayilerini almak için girdiği bir Müzik markette başlamıştı Hikayesi Roman diyemiyoruz. Çünkü üç gün kalmıştı ölmesine bu kadar kısa roman olmaz onu gördüğünde ölüm korkusunu atmıştı bir kenara kulaklarında müzeyen senar dan benzemez kimse sana şarkısı vardı.Raftan bir cd alip kıza uzattı cd değildi uzattığı sanki ömrünü en uzun ömrünün en kısa üç gününü uzatmıştı gözleri gözlerine deydğinde yüreğinin kıyısında uçurum başinda biten bir kekik gibi salınmıştı. Cd aldı ve eve gitti annesine anlattı ölesine aşık olmuştuki cd bilgisayarın yanına atip yatağına uzanıp sabaha kadar uykusuz gözleri tavanda soğuk kış günü üstüne aldığı battaniye geçmiyen öksürüğü dualarının bismillahi olmuştu.Cuma günü beklemeden durmadan dinmeden tekrar aynı yere gitti tekrar bir cd çekip kızla göz göze geldi ve eve dönüp odasına kapanıp diğer günü iple çekti sabah ezanıyla birlikte cumartesi gününe merhaba dedi evde yazdığı beyaz kağıdı seni seviyoum ismail deyip telefon numarası ile bir zarfa koyup aynı yere gitti yine raftan bir cd çekip parasını verip zarfı usulca masaya koyup ordan uzaklaştı.Kız zarfı görmedi akşamıyla kararan bu ömrünü kapanan kepenklerle kitledi ve gitti.Günlerden PAZARTESi kız zarfı temizlik yaparken buldu açıp okuduğunda inanamadı sevincinden ne yapacağını bilmiyordu zarftaki numarayı alıp hemen aradı telefona annesi çıktı merhaba: -İsmail ile görüşebilirmiyim -İsmail öldü. Kız neyapacağını bilmeden beyninden vurulmuşa döndü annesi hemen çocuğun odasına girip oradan aldığı cd paketlerini açmaya başladı 1. pakette kızın yazdığı bir not vardı. Notta merhaba Sizinle tanışmak istiyorum lütfen aşkıma karşılık verirmisin diyordu. 2. pakette ise ne olur tatlı çocuk bir şans ver yazıyordu. malesef ne kız çocugun zarfını nede çocuk paketlerin içindeki notu görmüştü. Bu aşkın sonu böyle acı böylesine kötü bitmişti. Unutmayın elinizdeki olan değerlerin kıymetini kaybettikten sonra anlıyorsunuz. SEN İSTEDİN GÜL TENİNDE YARALAR BU AYRILIK HEM SENİ HEMDE BENİ YARALAR Yusuf HAYALOĞLU |
Yaşayan Ölüler
Bugun kendimi tuhaf hissediyorum. Neden, nasıl, ne zaman kavramları kafamda
karman çorman bir halde oradan oraya savuruyorlar kendilerini, benimse tek algılayabildiğim artık dünyanın eskisi gibi olmadığı... Bu kadar üzüntüyü, yenilmişliği, hayal kırıklıklarını hak etmemiştim diye teselli ediyorum kendimi. En azından bugün hatırlayabilirdi, az da olsa gözündeki değerim hatırına arayabilirdi beni diye sayıklıyorum kendi kendime... Delirmemek için O'na sığınıyorum... Hayatta artık küçük oynamam gerekiyor, büyük oynamaktan bıktım veya vazgeçtim diye değil, büyük oynamak için elimdekilere baktığımda geriye kalan sadece bi dolu hüzün, ümitsizlik ve yalnızlık kırıntısı olduğu için... Artık büyüdüğümü de hissediyorum, yok yok bugünün anlam ve önemini vurgulamak için falan kurmadım bu cümleyi, sayende gercekten büyüdüğümü hissettiğim için söyledim. Çünkü bir zamanlar gereksiz hayaller üstüne kurmuştum bu sefil hayatımı ve her şeyin güzel olacağına, sadakate ve en önemlisi sevginin bir şeyleri değiştirebileceğine ve yetebileceğine inanıyordum. O zamanlar dünyadaki renkler yetmiyordu bana ama şimdi renk körüyüm! Gidişinle ve tüm açıları dehşete düşürecek derecedeki değişiminle her şeyin hiçbir şeye dönüştüğü dönemeçteyim sayende ve senden geriye kalan bu devasal boşlukta görülecek, seçilecek hiç bir renk yok artık! Hala dönüp dönüp arkama bakıyorum acaba geliyor musun diye... Benimle geleceğini falan düşündüğümden değil ama belki son kez görmek istersin beni değil mi? Yarama tuz basmıyorum çünkü senden geriye kalan tek şey o artık, bu yüzden onu da yanıma alıp yola çıkıyorum. Beni düşüneceğini düşünerek, geleceğini ümit ederek yine saçmaladım bana bakma, bugün doğum günüm ve ilk defa sensizim, bu kadar yalnızım ama değişmeyen tek şey yine ağlıyorum. Sanırım artık yaşayan ölülerden oluyorum... |
cirkin kizin hikayesi :(
Küçük kız, kendini bilgiği günden beri annesinden büyük bir şevkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, Pamuk Prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre; güzel yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu herzaman. İlkokula başlayınca işler değişti.Arkadaşları onun hiçte güzel olmadığını, çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız ilk önceleri onlara inanmadı. Çünkü herkez birbirini kıskanıyordu.Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. "badem" dediği gözleri ise şaşıydı.Vucududa bir selviyi andırmıyordu.Demekki annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti. Genç kızın anne sevgisi kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik gözleri bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında ise çılgına döndü ve kendisini hala cocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terketmeye karar verdi. Fakat annesi, ondan önce davranarak, uzak bir yerde iş bulduğunu söyledi ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip kızına bakmasını rica etti. Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla başbaşaydı.Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.Yalancıydı annesi, ölse bile kayıp sayılmazdı.Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat ettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı. Genç kız ameliyet sonrasında aynaya baktığında müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünta güzeli vardı. Gerçekten harike bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu tamamen düzelmiş,kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran şaçları dalga dalga olmuştu. Genç kız yanındaki doktora sevinçle sarılarak: "Sanki yeniden dünyaya geldim" dedi. "Yüzümde hiç bir çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı sizmi yaptınız?" Yaşlı doktor "böyle bir ameliyat yapmadık kızım" diye gülümsedi. "Annenin, bağışladığı gözleri taktık.Sen onun gözünden gördün kendini!"..... alıntı |
Burnu bir karış havada, gözü yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde. Hele hele benim aşkımı yerden yere vurup, nasıl kırmıştı kalbimi zalim. Dudaklarından dökülen acı sözleri; öyle ki, bugün bile unutamadım. Ne tebessümdü o , zehirden beter. Her olayda içim paramparça, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu. Yorgun düşerdim onsuz geçen, onunla dolu, koyu siyah gecelerden. Pişmanlıktan kendime lanetler eder, sevgimi söylediğim günü düşündükçe, kaleme sarılıp yazardım ona nefretin aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı. Derdim ki; alın yazımdı, onbeşimin çocuksu aşkıydı. Nasıl da gülerdi canı istedi mi... En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir, ardından bir uçurumun kenarına yapayalnız bırakır giderdi. Ben çaresiz, ben yorgun, ben bıkkın bu sevdadan. Ah bilirdi o insafsız, diri diri yanardım o böyle yaptıkça... Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda; onda ne bulduğumu bugün bile bilemem. Ama o günlerde hayatımın amacı, varolma gibi gelirdi bana. Çocukluk mu, yoksa gençliğimin safça tutkusu muydu bu kölesiye bağlanış, içten içe kopan fırtınalar, bu delice yakarış? Kimbilir, belki de sevilmeye muhtaç bir kalbin bitmek bilmeyen kaprisi... Ondan hiçbir şey istememiştim. Sadece sevgi... Evet, şimdi yıllar sonra ben, onu düşünüyorum ilk defa kucağımda resimler, hatıralarla. Hava yine soğuk, yine kasvetli gözleri gözlerimde yine sevgi, derin yüreğimde. Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım, ağladım saatlerce. Bu onun "ölüm yıldönümü"dür. 17'sinde toprakla kucaklaşan, o zalimin hikayesidir anlatılan. Bir melodidir kırık, umutsuz... Doldururken sensizlik o an odayı gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı. Bir feryat yankılanmıştı acı dolu tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda. Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu. Benim kadar çaresizdi her köşe. Kendi kendime konuşarak yaklaştım sırasına; "Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin Dileğince nefret et, alay et duygularımla Kızmam sana Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka. Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun. Herşeyini özledim... Allahım son defa göreyim yeter bana" Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü ta ki, ölümün o sinsi kokusunu içimde duyana kadar. Hıçkıra hıçkıra ağladım, sıraya kazıdığın ismini öptüm. Sonra, ona ait birşeyler bulmak için aradım her köşeyi... Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa, rengi solmuş. Yazı, onun yazısı. Bir mektuptu, özenilerek yazılmış, belki de çok emek verilmiş her satırına... Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi. Korkakça, kaybolmasından korkarak, acıyla okudum her cümleyi kalbimde büyüyen bir özlemle... Hele hele o ilk satırı... Öyle ki, bugün bile unutamam, okudukça ağlarım. "İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş bir tanem, AFFET BENİ !!!..." |
3 Hece Yedi Harf _AyRıLıK_
Aslında yazması söylemekten çok daha kolaydır herzaman. Çoğu zaman telaffuz etmeye dahi çekinirsin ama birgün gelir kullanmak zorunda kalırsın. Aslında nekadar da istesen dilin varmaz söyleyemezsin, kırmaktan mı korkarsın karşındakini yoksa suçluluk duygusumu sarar içini bilinmez ama nedense hep imalarla gereksiz kelimelerle kamufle edersin, konuyu uzattıkça uzatır paragraflar yaratırsın yüzlerce kelimelik ama o 3 hece 7 harfi yine de söyleyemezsin. Sen konuştukça, karşındaki anlar senin ne demek istediğini, gözlerinin içine bakmak ister yakalayabilmek için gerçeği oysa sen kaçırırsın gözlerini suçluymuş gibi. Sebeplerin bahanelerin arkası kesilmez sıraladıkça sıralanırlar ama sen yine de toplayıp da cesaretini söyleyemezsin o 3 hece 7 harfi. Nihayet tükenince kelimeler araya korkunç bir sessizlik girer. Ne sen konuşabilirsin ne de o.Kaçınılmaza doğru sürüklenirsiniz birlikte. Dakikalarca süren o sessizliği bozar nihayet karşındaki ***8216;Ayrılmak istiyorsun yani?***8217; der sessizce gözlerine bakarak ve sen derin bir nefes alarak evet diyebilirsin sadece. Üstünden kalkan yükün hafiflettiği bedeninle koşar adım karışırsın hayata, ***8216;O***8217; ise kalmıştır bir başına ***8216;Ayrılık***8217; la 3 hece 7 harfti hepsi oysa***8230; alıntı |
ellerine sağlık
|
Hiçbir şey senle olduğumuz gibi değilmiş...
Hiçbir şey senle olduğumuz gibi değilmiş... Öylesine serseri bir gün geçiyordu saatlerimden, öylesine serseri bir hafta geçiyordu günlerimden, öylesine serseri bir ay geçiyordu haftalarımdan, aylarımdan yıllarımdan ömrümden... Parça parça öldürüyor yokluğun, azar azar bitiveriyorum. Her şeyi güzel eden senin varlığınmış; çok yazık; Çirkinlikleri görmeme engel, senin bana taktığın cennet gözlükleriymiş. Bu aşk bitti sevgili, bu dem bittim sevgili! Haramdır diye kıyamadım bu cana, yaşayan ölüye mezar yok diye gelemedim yanına! Yani zindanlık bir dünyadır bana kalan şimdi! Hediyen vardı ellerimde, ruhuma işlemiştin, kokun sinmişti elbiselerime... Uğraştım, çabaladım; elbiselerimi yakıp kokundan kurtuldum ama ruhumdan atamadım bir türlü varlığını... Tutku denen şey hep böyle midir? Titrek, yorgun ellerimin tuttuğu, kalem kalem, kağıt kağıt şiirlerimi, senli geçen her şeye köprü yapsam da, mavi deniz gözlerinden bir ışıkla o köprüden geçsem, sana tutkuyu yazabilir miyim ki? Bedenimi toprağın yaptım unutma! Hep bedenini saracak!... Ben hep bekleyeceğim; Ağlayarak annesine koşmak isteyen bir çocuk gibi, sana koşmak isteyeceğim ama, soluğum yetmeyecek. Yılmak yoktu biliyorum, ölene kadar sevecektik... Şimdi ikimizde öldük! Sen toprağın altındasın, bense üstünde! Bu saatler de geçecek, bu günler de, belki bu ömrüm de bitecek ama, sen hep sol tarafımda cayır cayır yakacaksın beni. Ateş olup eriteceksin. Hiçbir soğuk üşütemeyecek bu yüreği! Gözün arkada kalmasın! Bu gözler, kaldırıp da göz kapaklarını görmeyecek hiç kimseyi, bilmeyecek... Bu dudaklar öpmeyecek bir başkasını ve konuşmayacak... Hızlı hızlı atan şu kalbimi, göğsümden çıkarıp da yerden yere vursam, sana tutkuyu anlatabilir miyim ki? Tutuyorum, ağlamayacağım diyorum; olmuyor, yapamıyorum. Sen gittin, inanmaya çalışıyorum; inandıramıyorum kendime... Yılmak yoktu canım değil mi? Biz ölene kadar sevmeyecek miydik? Şimdi ikimizde öldük işte! Sen toprağın altındasın, bense üstünde!.. --aLinti-- |
xxXX BiR KızıN DeLiyE OLaN AşKı XXxx
Onu ilk gördüğümde 17 yaşındaydım. O ise 20. Akıl hastanesine ziyarete gitmiştim. Arkadaşım zorla götürmüştü. Bahçedeydi... Kıştı. Onun üzerinde sadece tişört vardı. Dikkatimi çekmişti. Herksin yanında birileri vardı o yalnızdı. Yanına gidip adını sordum, sohbet etmeye başladım. Konuşmuyordu, benimle hiç ilgilenmiyordu. Bu daha da dikkatimi çekmişti. Üzerine gidiyordum ama boşunaydı. Hiç konuşmuyordu. Çok etkilemişti beni...
Daha sonra her gün yanına gitmeye başladım. Benimle az da olsa konuşmaya başlamıştı. Doktoru onun durumunun hiçte iyi olmadığını, ailesini trafik kazasında kaybettikten bu hale geldiğini anlattı ve onla bu kadar ilgilendiğimi sordu. Cevap veremedim. Sanırım beni etkilemişti ve seviyordum onu. Onu etkilemeyi sonunda başarmıştım. Okul çıkış saatimi sabırsızlıkla beklediğini söylemişti. Beni görmeden mutlu olmadığını anlatmıştı. 1 yılda gülümsetmeyi baş artmıştım onu. Bana ilk ***8220; Seni Seviyorum***8221; dediğinde de tanışmışlığımızın üzerinden 1,5 sene geçmişti. Gülüyorduk el ele dolaşıyorduk bahçede. Doktoru bile şaşırmıştı bu duruma. Artık psikoloji tedavisi bitmiş sadece ilaç tedavisi uygulanıyordu. Buda bizi çok mutlu ediyordu. Ailemin ondan haberi vardı. Ama onu sadece benim ilgilendiğim bir hasta olarak görüyorlardı. Oysa biz sevgiliydik. Sözlendik. Yüzüklerimizi doktoru taktı. 2 yıl sonra ailem her şeyi öğrendi. Ondan ayrılmamı istediler. Çünkü o hastaydı. Bir hafta beni eve kapattılar. Artık mavişimin yanına gidemiyordum. Günün birinde evden kaçıp yanına gittim. Hastanede yoktu. Beni iki gün beklemiş ben gelmeyince de kendi isteğiyle hastaneden ayrılmış Bir ay boyunca eve kapandım. Kimseyle konuşmuyordum yemek bile yemiyordum. Bir arkadaşım mavişimi yolda görmüş oda benim ev adresimi almış. Bir gün mavişim ellerinde çiçeklerle evimizin önüne geldi. Annemi kandırıp bir hafta birlikte tatile çıktık. Artık onundum. Tüm kalbimle ve bedenimle... Ailem ne yazık ki kararından vazgeçmiyor ve onu istemiyor. Şu an o yanımda yok. Ailem beni Antalya***8217; ya gönderdi. O da İstanbul***8217; da. Buraya gelmesi imkansız. Üçüncü senemizdeyiz ve 4 aydır ayrıyız. Haberini arkadaşlarımdan alıyorum. Yine hastaneye düşmesinden korkuyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey var. Onu çok seviyorum... alıntı |
dinle oğlum !!!
BU GECE SENİN KADAR HİÇBİR ŞEY BENİ İLGİLENDİRMİYOR OĞLUM
"Dinle oğlum. Sen uyurken düşündüklerimi yine sen uyurken yazıyorum. Usulca odana girmiştim. Minicik ellerinden biri yanağının üzerinde kıvrılmış, terleyen alnına düşen sarı kaküllerin ıslanmıştı. Pembeleşmiş, melekeleşmiş yüzüne bakıyordum. Demin gazete okurken içimde doğan pişmanlık rüzgarı ile yatağının kenarına sürüklenmiştim. Suçlu suçlu seni seyrediyordum. Ağlayacak gibiydim oğlum. Sana kızmıştım. Okula gitmek üzere hazırlanırken yüzünü iyi yıkamadığın için seni azarlamıştım. Öteberini yere attığın için sana şiddetle bağırmıştım. Kahvaltı sofrasında da sana bir sürü kabahat bulmuştum. Yemeklerini üstüne döküyordun. Dirseklerini masaya dayıyordun. Ekmeğine fazla yağ sürüyordun. Sen okuluna ben işime gitmek üzere evden çıktığımız zaman elini sallayıp bana "Güle güle babacığım" dediğinde ben yine kaşlarımı çatıp "Omuzlarını dik tut" diye seni azarladım. Bu sertliğim akşam üzeride devam etti. Eve doğru yürürken seni dizlerini yere dayamış misket oynarken gördüm. Çorapların da yırtılmıştı. Seni önüme katıp eve getirerek arkadaşlarına mahçup ettim. Ve sana "Çoraplar pahalı! Kendin alsaydın daha dikkatli olurdun " diyerek çıkıştım. Düşün oğlum. Bunları söyleyen, yapan bir babadır. Daha sonra çalışma odamda gazetemi okurken sessizce geldiğini hatırlıyorsun değil mi? Gözlerinde mahzun bir ifade vardı. Sen karşımda tereddüt içinde dururken, rahatsız edilmiş bir insan edası ile " ne istiyorsun !" diye sana bağırmıştım. Sen hiçbir şey söylemeden atıldın ve kollarını boynuma doladın. Ve beni öptün. Allah'ın kalbine verdiği ve ilgisizliğimin, sertliğimin bile söndüremediği sevginin kuvveti ile kollarını boynumda sıktın. Sonra döndün ve koşarak merdivenlerden çıktın. İşte oğlum birkaç dakika önce gazetemi okurken içimi dolduran pişmanlık ve korkunun sebebi buydu. Çok geçmeden gazete elimden kaydı. Yıkılmayan coşkun sevgine karşılık sana mükafat olarak hep azarlanmayı, senden yapabileceğinden çok fazla şeyler istediğimi, senden kendi yaşımdaki birinin davranışlarını beklediğimi şimdi anlıyorum. Halbuki senin karakterinde ne güzel, ne samimi, ne dürüst şeyler var. Senin minimini kalbin ufuklarda doğan şafaklar kadar büyüktü. Bunu beni kucaklayıp öpmenle gösterdin. Bu gece senin kadar hiçbir şey beni ilgilendirmiyor oğlum. Karanlıkta odana geldim. Yatağının ucunda utanç içinde diz çöktüm ve gözyaşlarıma mani olamadım oğlum. Bunları sana uyandığında söylesem anlayamazsın biliyorum. Fakat yarın gerçek bir baba olacağım. Sana bir arkadaş gibi davranacağım. Seninle şakalaşacağım. Sana sarılıp öpeceğim. Dilimin ucuna kötü sözler geldiğinde dilimi ısıracağım. Ve daima "O daha küçük bir çocuk" diyeceğim. Ben sana bir çocuk değil, yetişkin muamelesi yaptım. Ancak şimdi seni yatağında mışıl mışıl uyurken görünce henüz bir bebek olduğunu anladım. Annenin kucağından daha dün ayrılmadın mı? Daha düne kadar başını annenin omuzlarına dayayıp dalıp gitmiyor muydun? Senden çok fazla şey istedim oğlum çok fazla... Uyandığın zaman seni mutlu etmek, sevginin karşılıksız olmadığını anlatmak ve kendimi affettirebilmek için seni doya doya öpeceğim." |
"Aşığım Diyenlere İbret Bir Hikaye..."
Öncelikle belirtmek isterim, aşağıdaki öykü tamamen gerçek ve alıntıdır... Saygılar"
"Karımı 1998 in sonbaharında kaybettim... Yedi senelik evliliğimizin iki senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik. Karim, her evlilik yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler, "Bunlar bizim hayatımızın gölgeleri" derdi.. Öldüğünde, yedi tane resmimiz vardı. 97'in bir gecesinde onu aldattım. Oysa ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim. Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi tekrarladım. Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece: "Biliyorum" dedi. İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim. Fotoğraflarımıza bakıyordum yine... Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün fark ettim. - A. - R. - K. - A. - S. - I. - N. Gerisi için yılları yetmemişti. Ama sanırım "Arkasına bak" yazmaya filan niyetlenmişti. Hemen çerçevelerin arkasına baktım. Hiçbir şey yoktu. Sonra bir şey dürttü beni, hepsini teker teker söktüm. İnanabiliyor musunuz, her birinin arkasından bir mektup çıktı! Geçirdiğimiz her sene için sevgi dolu sözler yazmıştı. 1997'deki resmimizin içinden çıkan zarf ise simsiyahtı. Ve içinden su sözler çıktı: "14 Mart 1997/Gözlerin bana başka birine dokunmuş gibi baktı/ Söylemene gerek yok, biliyorum..." 2002'deyiz. Onu kaybedeli 4, aldatalı 5 yıl oluyor. İçim acıyor simdi. Çünkü kadınlar biliyor, hissediyor... Seni seviyorum diyenin sevgisinden şüphe et, çünkü; Aşk Sessiz, Sevgi Dilsizdir |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:32 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team