![]() |
Tarikat Kapisi (2)
Tarikat Kapisi
Dört Kapi Kirk Makam inanc ve felsefesinde ruhsal takamülün ikinci kapisi olan Tarikat Kapisi, Haci Bektasi Veli***8217;nin deyimiyle ***8216;ikrar verip bir yola girme***8216; kapisidir. Bu kapida yola girmek icin pir talibi olgunluk derecesini ölcmek icin bir imtihana tabii tutar. Bu imihan cesitli bicimlerde olabilir. Kisi bu imtihani basarirsa, o zaman tarikata (yola) alinir. Bu imtihan cesitlerinden bir kac örnek verelim: Yakin cagda yasamis Alevi bilgelerinden Meluli Bektasi tarikatina girmek ister. Kendisine tabi kilinan imtihan söyledir:yakin bir köye gidip orda anadan üryan soyunarak kendi köyüne kadar yürümesi istenir. Bu imtihanla Meluli***8217;nin toplumsal baskilari ve horlanmayi ne oranda astigini; ahlak anlayisinin ne oldugunu bilmek isterler. Meluli tarikata girmek icin kendisinden isteneni yapar. Meluli***8217;deki bu cesareti gören bektasi dervisleri hemen Meluli***8217;yi yari yolda karsilar ve kendisine yeni elbiseler verirler. Bagdat sehrinin valisi olan Cüneydi Bagdadi, genclik yillarinda tarikata girmek ve bir yola baglanmak ister. Ustasi Sibli, yola girmek icin valiligi birakip, Bagdat sokaklarinda dilencilik yapmayi göze alip alamayacagini söyler. Cüneydi Bagdadi bunu kabul der ve eski yasantisina dair ne varsa hepsini terk etmeye hazir oldugunu ispat eder. Bagdadi***8217;ye piri Sibli tarafindan önerilen ve bir cesit imtihan niteliginde olan bu öneriden maksat, Bagdadi***8217;nin valilik yaptigi yillarda edinmis oldugu büyüklük hirsini (nefsini) törpülemektir. Tarikat piri tarikata baglanmak isteyen talibi coguncasi sözlü olarak ta uyarir.***8216;Gelme gelme, gelirsen dönme, gelenin mali dönenin cani***8216; ***8218;Bu yol atesten gömleki demirden leblebidir, bu yola girmeye karar vermeden önce bir daha düsün***8216;, der. Haci Bektasi Veli bu yolun ne denli zor ve cileli oldugunu, her kisinin degil, er kisinin sürebilecegini söyler. Yolun(tarikatin) inceligini söyle anlatir: ***8216;Yolumuz baris, dostluk ve kardeslik yoludur. Ýcinde kin, kibir, kiskanclik, ikircilik gibi huyu olanlar bu yola gelmesinler***8216; der. Tarikat kapisinin özelliklerinden biri de bu kapida ikrar verip musahip (ahiret ve yol kardesi) tutulmasidir. Musahip evli ve yola girmek isteyen ciftler arasinda olur. Yine geleneksel olarak pir, mürsidin ve rehberin de yardimci oldugu bir ayin esliginde yapilir. Yola girenlere pir yolun duasini verirken diger yandan da onlara ögüt verir. Onlari Kamil ve olgun insan olma yolunda manevi yönden hazirlar. Cemiyet icerisinde olgun ve örnek insan olma yolunda ilerler. Ikinci önemli özelligi ise ***8218; mürsidi Kamile yani ustasina kendi rizaligiyla teslim olmasi ve ser verip tarikat sirlarini kimseye vermemesi, saglam bir karikat disiplini elde etmesidir. Tarikata giren insanin kendini ve tarikatini disardan gelecek her türlü tehlikeye karsi koruyabilmesi icin gerektiginde nasil takkiye etmesi (saklama***8216; si) gerektigini ögrenir. Alevi tarikat geleneginde düsünce ve inancini yeri geldiginde takkiye etmenin iki önemli gerekcesi vardir: Toplumsal yasamda kendilerini dis düsmanlardan korumak, onlarin saldiri ve baskilarini aza indirgemek ve her mertebenin bilgisini her insana söylememek, bu vesileyle, tasiyamayacagi bilgi yükünü o insana yüklememektir. Tarikat Kapisi, ikrar ve musahip tutma kapsi demistik. Musahipler, hayatin her alaninda bir birinin yardimina kosar ve ciktilari ortak yolculukta birbirinin aynasi olurlar. Bir cesit ailesel komün anlamina da gelen musahiplik, dayinismanin, yardimlasmanin vebölüsümcülügün en güzel örnegidir. Ünlü mutassavvuf Sey Bedreddin***8217;in dedigi gibi, Musahiplikte ***8216;Yarin yanagindan gayri her sey ortaktir***8216;. Sevincleri, mutluluklari, güzellikleri oldugu kadar acilari, zorluklari da paylasirlar. Musaibler birbirinin cocuklarini kendi cocuklarindan ayri tutmaz. Alevi geleneginde bunun sayisiz örnegi vardir. Sayet musahiplerden biri hakka yürürse, diger musahip, onun cocuklarinin ve ailesinin gecimini üstlenir. Anadolu Alevi geleneginin disinda musaip tutmadan da tarikat kapisina gelmek mümkündür. Tarikat kapisini, bir kendini arama, özünü bulma, kisacasi bir ice kapanma kapisi olarakta tanimlayabiliriz. Sufiler bu hali tirtilin kelebege dönüsmesi icin kendi etrafina koza yapma durumuyla da mukayese ederler. Ýpek böcegi cevreden gelecek olan olumsuz etkileri azaltmak icin kendi etrafina bir koza örer. Amaci bu koza icerisinde bir dönüsüm sürecinden gecerek rengarenk bir kelebege dönüsmektir. Ýste, tarikat kapisini bu ****fora benzetebiliriz. Sufiler tarikat kapisini, yani kisinin özede giden ve köklü bir ruhi dönüsümden gecen yolu bu sembolle ifade etmislerdir. Kisi bu mertebede pirinin yardimiyla hayatin ve esyanin zahiri yüzünü birakarak batini yüzüne döner. ***8216;Nereye dönersen Allahin sureti ordadir***8216; sözünden harekete, bilinc altina yerlesmis mabutlardan birer birer uzaklasir. Büyük sufi üstad Seyh Bedreddin***8217;in ***8216;kimi insanlar paraya, sana, söhrete, mevki ve makama tapar da Allha taptigini zanneder***8216; sözünü anlamaya baslar. Evliyalar sahi Haci Bektasi Veli***8217;nin ***8216;Hararet nardadir sacta degildir, akil bastadir tacta degildir, her ne arar isen kendinde ara, Kudüs***8216;te, Mekke***8217;de, Hacc***8217;da degildir***8217; sözleri tarikat kapisindaki bireyin ic dünyasina isik tutar. Seriat ehli gibi Allaha ulasmak icin Mekke***8217;ye gitme geregi duymaz. Zira, Allaha bakis acisinda ve bu aciyi elde edecek ruhsal olgunluga erismistir. Onun icin Allah , sekil ve bicimden uzak, varligin özüne yansiyan kuvvet ve kudret olarak tasavvur edilir. Anasiri erba ögretisine göre ates elementini simgeleyen tarikat kapisi, dissal ve yüzeysel kavranan dünyadan icsel ve deruni yasantiya bir gecistir. Seriat kapisinda ögrendigi kurallarin bilinc ve ruhun tekamülü icin bir arac oldugunu idrak etmeye baslayinca o kurallarin ebedi ve hakiki olmadigini bilir, bu yüzden o kurallara daha baska bir göz ile bakar. Tarikat ocaginda pismek ve nefsin tozlarindan kalp gözünü arindirma yolunda Yunus Emre tam kirk yil dergaha hizmet der. Dört kapiyi tamamlamasi tam kirk yilini alir, ve bu sürecin sonunda büyük bir dervis-ozan olur. Yol ayni olmasina nazaran her pirin kendine göre bir egitim metodu ve aydinlatma yöntemi vardir. Alevilikte, ***8216;yol bir sürek binbir***8216; denmesinin nedeni budur. Hakikat (Allah) tektir fakat ona giden yollar yaratilmis nefislerin sayisi kadar coktur. Bir mürsidin hakiki bir mürsit olmasi icin su temel vasiflara sahip olmalidir: 1. Dört Kapi Kirk Makamdan gecmis, Kamil Ýnsan olmus. 2. Hakla Hak olmus, zahiri gözündeki perdeler ortadan kalkmis olmali. 3. Batini yani Ledün ilmine hayiz oldugu kadar zahiri dünyanin ilmine ve bilgisine de sahip olmali. 4. Kendisine gelen her talibi irsaat edebilme kabiliyetine sahip olmali. 5. Hosgörü, paylasim ve yardimlasici bir yapida olmali. 6. Hic bir insani digerinden ayri görmemeli, zahiri farkliliklari önemsememek, adaletli olmak. 7. Sadece bireysel degil, toplumsal alanda da irsat edebilmeli, ayinler ve cem yürütebilmeli, toplumun ruhi durumunu iyi sezebilmeli. 8. Dili ne söylerse, kalbi onu tastiklemeli, özüyle sözü bir olmalidir. 9. Sözünde sabit ve sadik olmali 10. Talibinin rüyasindan onun icinde bulundugu sikintiyi ya da onun ahvalini anlamli ve ona uygun manevi ilaci vermektir. Bu saydigimiz özellikler, ayni zamanda dördüncü kapi olan sirri hakikat kapisinin da temel özellikleridir. Ancak bu kapida insan bu özellikleri kazanarak , mürsit makamina gelerek insanlari irsat eder. Biz tarikat kapisina tekrar dönelim. Haci Bektasi Veli bir nefesinde tarikatta yani dergahta ki yasantiyi ve paylasim, bölüsüm, ve birlikteligi söyle yansitmaktadir: ***8216;Dostumuzla beraber yaralanir kanariz Her nefeste ask ile yaradani anariz Erenler meydanina vahdet ile gir de gör Kirk budakli samdanda kirkimiz bir yanariz. Rengimiz güldür bizim, gül gibi acacagiz Gönüllere asl ile sevgiler sacacagiz Hak Hakikat yolunda bir yüzümüz var bizim Oldugumuz gibiyiz öyle kalacagiz***8217; Tarikat kapisini bir bakima yeniden dogma kapisi olarak ta görebiliriz. Tipki, tirtilin koza icerisinde yeterince olgunluga ulasinca kendi ördügü kozayi yirtarak, gögün derinligine dogru, renga renk bir kelebek olarak ucmasi gibi. Tarikat ve dergahin toplumsal acidan islevine bir bakacak olursak, toplumsal yasami agir agir degistirdigini ve tek tek bireyleri yetistirerek birer olgun insan olarak topluma tekrar saliveren birer insan yetistirme ocaklari oldugunu görürüz. Alevi dergahlarini diger dergahlardan ayiran özelliklerden biri de, kadinlarin da ayinlere ve törenlere katilmasi, dergahlarda ruhsal olgunlugun ve manevi tekamülün etkisini artirmak icin semah, nefes, deyis ve müzikten de faydalanilir. Semahlar nerdeyse basli basina bir ayin, ibadettir. Tarikat ehli olan insan seriat ehli gibi Allahi yerde veya gökte aramaz, onun varligina bir mekan isnad etmez. Ýbadet onun icin korktugu bir tanri karsisinda yalvarmalar ya da cenneti elde etmek icin yaranmalar degil, vijdanin sesi olarak kendisine yansiyan hakikati daha iyi hissede bilmek ve yasamak icin bir özün arindirilma ve olgunlastirilmasi, nefsin terbiye edilmesi icin yapilan sessiz zikirdir. Tarikat kapisinin önemli bir özelligi de ,hösgörü, engin gönüllülük, merhamet, sevgi ve adalet gibi temel degerlerin özümsetildigi (icsellestirildigi) bir mertebe olmasidir. Yeri gelmisken, Haci Bektasi Veli ile ilgili anlatilan bir menkibeyi aktaralim burda: Bir rivayete göre, adamin biri 30 yil daglarda eskiyalik yapar, yol keser, adam öldürür, soyunlar yapar.....ve sonunda bu hayattan bikar. Düze inip insanlarin arasina karisarak siradan bir hayat sürdürmek ister. Vijdanini rahatlatmak ve icindeki sucluluk duygusundan biraz da olsa kurtulmak icin bir dergaha baglanip cile doldurmak ister. Dagdan düze inerken dergaha eli bos gitmemek icin yoluna cikan bir sürüden son bir defa bir koyun gasbeder. Önce, adini ve ününü duydugu Mevlana Celalettin***8217;e gider ve istegini anlatir. Mevlana bunun üzerine, dergaha getirdigi kurbanin helal mi yoksa haram mi oldugunu sorar. Eskiya, durumu anlatir ve haram lokma oldugunu söyler. Mevlana bu cevaba su karsiligi verir: ***8216;Bizim dergahimiza haram lokma giremez, ben seni bu vaziyette dergaha kabul edemem ***8216; der ve geri cevirir. Esliya, daha fazla üsteleyince, Mevlana ona, Haci Bektasi Veli***8217;ye gitmesini tavsiye eder. Ve onun büyük bir zat oldugunu, her müskülü cözdügünü söyler. Eskiya, sevki kirilarak ta olsa, erinmez, icindeki bir parca umutla Haci Bektasi Veli***8217;ye gider. Epey aramadan sonra, onu bir dag basinda dervisleriyle muhabbet ederken bulur. Huzuruna varir ve durumu anlatir. Eski hayat tarzina son vermek istedigini, bir dergaha baglanmak ve onun erkani dogrultusunda yasamak ve herkes gibi siradan bir hayat sürmek istedigini ancak bunun icin Mevlana hazretlerine gittigini, kurbanin helal olmayisindan dolayi dergaha kabul etmedigini söyler. Bunun üzerine Haci Bektasi veli eskiyaya döner ev sunu sorar:***8217; Bundan sonra bir daha kötülük etmeyecegine ve eski yasantisini kökten terk edecegine yemin eder, söz verirmisin***8217; der. Eskiya, bunu yürekten aruzadigi icin ictenlikle söz verir. Haci Bektasi Veli, bunun üzerine, dervislerine döner ve onlara kurbani alip kesip, pisirip canlara dagitmasini söyler. Hünkarin bu davranisi, ekiyayi bagisladigini, onu kazanmak icin merhamet gösterdigini ve engin bir hosgörüye sahip oldugunun bir isareti olarak menkibeye yansir. Bu hosgörünün temelinde insanda tarisal bir özün oldugu inac ve felsefesi yatar. Yunus Emre***8217;nin. ***8216;yaradilani sev yaradan dan ötürü***8217; özdeyisi buna isaret eder. Bu anlayis cemlerde uygulanan yarginin, ayinle ic ice gecmis olmasinin bir delilidir. Alevilikteki yargi ve adalet sistemini bir esini ne diger dinlerde ne de modern toplumlarda görebiliriz. Her iki adalet sisteminde de sucluyu cezalandirmak vardir. Suclunun benzeri sucu yeniden islemesinin önünde, bu sistemlerin isleyis biciminden kaynaklanan bir engel yoktur. Bu cezalar her sistemde ayri ayridir. Örnegin, ortodoks-Ýslamda el kesmeden, taslamaya kadar bir dizi cezalar uygulanir ve halen de uygulanmaktadir. Modern ülkelerdeise, hapis cezasindan sürgüne, idam cezasindan timarhane cezasina kadar uzanir. Oysa Alevilikte, sucluyu cezalandirmak degil, islah ederek yani olgunlastirarak, tekrar topluma kazandirmaktir. Böylelikle benzeri suclari islemesini nefsi emareleri ortadan kaldirilarak olgunluga dogru yol almasi saglanmis olur. Tarikat kapisinda olan bir talip, bütün insanligi bir aile gibi görür. Zahiri farkliliklari asmis, bunlari ayni özün birer yansimalari olarak görmüs, insani insanin aynasi bilmis, bir bilgelik isigini yakalamis olan tarikat ehli, kendini bilmeye basladigi nisbette icdünyasi aydinlanir ve ilahi aska yaklasir. Mürsit tarikat kapisindaki mürüdünün-talibinin özündeki ilahi aski tutusturmussa artik talip yavas yavas marifet makamina gelmekte demektir. Dergah yasantisinda edindigi tecrübe ve ilimi sergileme, marifetini gösterme asamasina gelmisdir. Dergahi mürsidin rizasi ile terk eder. |
Marifet Kapisi (3)
Marifet Kapisi
Marifet kapisi, ilahi-askin dervisin gönlünde tutustugu, ve Kamil Ýnsan mertebesine kadar kendisine mürsitlik edecegi ruhi ve manevi bir tekamül asamasidir. Bu asamadaki insana dervis denir. Haci Bektasi Veli***8217;nin sözleriyle ifade edersek, ***8216;Marifet, Hakki kendi özünde bulmaktir.***8217; Bu mertebeye gelmis kisi neye yönelirse o alanda basari elde eder. Eger zahiri ilimlere verirse kendini ögrenme askiyla bir alim olabir, batini ilimlere verir dervislik yolunda ilerlerse bir mürsidi kamil olup insanlari irsat edebilir. Ilahi-aslin türlü tezahürleri ve yansima bicimleri vardir.Bunlara örnek olmasi icin bir kacini siralayalim: Mecnun Leylaya delicesine asik olur lakin kavusma imakani olmaz. Asl ve özleminin dayanilmaz izdirabaindan dolayi kendini daglara, cöllere vurur.daglarda aslanlarla, ceylanlarla yasar. Bir zaman sonra, talihi acilir ve Leyla ile tekrar karsilasma imkani dogar. Mecnun bu karsilasmada Leylayi görünce uzun uzun yüzüne bakar ev sonunda , bir hayal kirikligiyla: ***8216;Benim artadigim Leyla bu degil***8217; diyerek yoluna devam eder. Bu menkibeden su anlasilmaktadir: önce bir insana duyulan ask daha sonra evrensel bir boyut kazanarak ilahi aska dönüsmüs. Mecnun***8217;un Leyla***8217;ya duydugu askin yerini allah aski almistir. Mecnun köklü bir icsel dönüsüm gecirdigi ölcüde icindeki askin objesi de degiserek sonsuzlugun ummanlarina ulasiyor. Yine büyük bir Alevi ozani olan Karacoglan, doga ve insan karsisinda duydugu en derin sevgi ve heyecani ustalikla siirlere dökerek, insanlara tekrar sunmustur. Arinin her cicekten bal eylemesi gibi, o da marifetini o alanda sergilemistir. Yakin cagin usta babalarindan Meluli, marifet kapisina gelince yakin arkadaslariyla bir dergah kurarak birlikte yasar. Tipki bir komüne benzeyen bu dergahta özel mülkiyet olmaz, her beraber üretir ve tüketirler. Büyük bir aile gibidirler. Alevi inanc ve felsefesinin gereklerini yerine getirerek yasar, moder zamanda bile bunun imkanli oldugunu yasayarak gösterir. Sah Ýsmail, ocaktan gelen bir insan oldugu icin cok erken yasta tarikata girer, usta mürsidler tarafindan egitilir ve hizli yol ali, kisa zamanda tarikatin basina gecer. Sah Ýsmail***8217;in dervisligi ve sufiliginin yanisira bir hükümdarliginin da olmasi tamamen icinde dogdugu sosyal sartlarla dogrudan alakalidir. Ýcinde yasadigi sartlar marifetini hükümdarliga yöneltmesine neden olmustur. Diger taraftan bir tarikat seyhi olmasi nedeniyle, tarikat kurallarini yeniden koymus, bulundugu tarikata bir dizi yenilikler getirmistir. Nefesleri aynen Yunus Emre gibi, dergah ve tekkelerde talipleri irsat amacli okunmaktadir. Anadolu Alevi gelenegine damgasini basmis büyük üstadlardan biride,Fazlullahin ögrencisi Nesimi***8217;dir. Yola olan bagliligi ve tutkunluguyla taninan Nesimi, Bagdat***8217;da seriat ehli tarafindan derisi yüzüldügünde pek gencti. Söyledigi sözler seriat ehli tarafindan anlasilmadigi icin küfür sayilmis, ve hunharca katledilmistir. Nefesleri, ledün ilmine vakif, sirri hakkata erismis, büyk bir üstad oldugunun acik delilidir. Nice yol ehli onun nefeslerinden ilham ve feyz almistir. O, inandiginin dogrulugunu ve hakikat oldugunu bildigi icin yolundan dönmemis ve bu ugurda sehit olmayi dahi göze almistir. Seriatla marifet kapisi arasindaki fark Nesimiyle onu öldürenlerin arasindaki fark kadar büyüktür. Yine yakin dönemde yasamis büyük Alevi ozani Asik Mahsuni, bu kapiya uygun düsen bilgileri bir nefesinde söyle dile getirir: ***8216;Ben güler durur idim cölün mecnunlarina Dahi cöller mecnun icin tahti Süleyman imis Erem dedim eremedim Ademin esrerina Kendini okuyan insan bir ömür Kuran imis***8217; Marifet Kapri bir nevi dünya hayatinda ikinci dogum demektir. Birinci dogum olan seriat, bir kan yoluyla dogumdur. Burda, akrabalik dercelerini, dogacagi atmofer, gelenek ve görenekleri, hangi ailede dünyaya gelecegini secme imkanina sahip degildir. Marifet kapisi ise manevi bir dogumu simgeler. Kisi Marifet kapisinda kendi kendini arindirarak, kandi özünde yarattigi ben***8217;le yeniden dogar. Bu dogumda, daha önce elde dergah hayatinda yasayarak elde ettigi Ledun ilmi yardimcisi ve mürsidi olur. Ýlahi-ask onu getarafa cekerse o taraf dogu ilerler,yol ali, manevile ruhsal-zihinsel tekamülü yol alir. |
Sirri Hakikat Kapisi (4)
SIRRI HAKIKAT KAPISI
Dört Kapi Kirk Makam ögretisinin son kapisi olan Sirri Hakikat Kapisi, Hünkarin deyimiyle, ***8216; Tanriyi kendi özünde bulma***8216; makamidir. Bu kapida, gönül gözünü perdeleyen perdeler bir bir acilmis, hakki da batini ve zahiri dünyayi da görür olmustur. Bir insana baktiginda onun bulundugu makamin derecesini hemen anlar vaziyete gelmistir. Hallaci Mansurun ***8218;***8216;Enel Hak***8216; diye seslendigi kemalet makamidir. Insan, makro alemin (uzayin) degil, mikro alemin de aynasi oldugunu ve onlari yansittigini bilir. Büyük ozan Muhyi***8217;nin dedigi gibi:***8216;her ne varsa bu alemde hepsi mevuttur Adem***8217;de.Bende sigar iki cihan ben bu cihana sigmam***8216; Yasanmis menkibe ve olaylardan örneklerle bu kapiyi anlatmaya calisalim: Bir Alevi köyünde, bütün yaslilar bir araya gelirler ve Allahi aramaya karar verirler. Dag tas demeden gezerler. Bulmadan geri dönmeme karari alirlar, fakat aradan epey bir zaman gecince, birer ikisel eli bos dönmeye baslarlar. Dönenler köy kahvesinde otururlar ve kendilerinden sonra dönenlerle alay etmeye baslarlar. Cünkü, böyle bir iddiayi deli sacmasi bulurlar. Her yeni dönene eskiler:***8216;Ne o, buldun mu Allahi, nasil bir seymis***8216; diye alay ederler. Sonunda hepsi geri döner fakat bir tanesi geri dönmez. Köylüler merak eder ve beklerler. Kirk gün sonra, saci sakali bir birine karismis vaziyette döner gelir. Herkese yönelttikleri soruyu yari alayci bir sekilde ona da yöneltir ve söyle derler: ***8216;ne o, Allahi buldun mu?***8216; o da, ***8216;evet buldum, bendeymis meger, sana bana benziyor***8216; diye yanit verir. Onca insan arasindan ancak hakki bulmak bir insana nasip olur. Hakla Hakk olmus, o mertebenin manevi olgunluguna ulasmis bir insan, zahiri alemde, kimi zaman batiniligi yasar. Onun muhabbeti, dinleyenlere, esenlik ve mutluluk verir. Manevi anlamda ilerlemesine yardimci olur. Bu nedenle, Alevilikte arif insanlarin muhabbetine katilmak ta bir ibadet sayilir. Sehitlik mertebesine eristigi icin ünü ölümünden sonra da artip giden Hallaci Mansur olmak üzere Sibli, Cüneydi Bagdadi, Mevlana, Haci Bektasi Veli, Nesimi, Muhyiddin Arabi, kadin sufi Rabia ve daha niceleri bu kapidan gecmis büyük mürsitlerdir. Acak bunlardan bir cogu yasadigi devirde yeterince anlasilamamistir. Ünlü Alman filofu Nietsch***8217;nin dedigi gibi: ***8218; kimileri öldükten sonra yasarlar.***8216; sözü bunlarin akibetine uymaktadir. Fakat, onlar, zahiri dünyada kalplerde mekan kurarak yasamaya devam etmektedirler. Sözleriyle, halen insanliga isik tutmaktadirlar. Adindan alevi inanc ve kültüründe sikca bahsedilen Gruhü Naci denilen zümre , Hakikat Kapisina varmis, Hakla hak olmus, özündeki ilahi kaynaga dönmüs, sir perdesini ortadan kaldirmis, Kamil Ýnsan mertebesindeki insanlarin verilen bir isimdir. Bunun, kimilerinin zannettigi gibi zahiri soy, sopla, kanbagiyla alakasi yoktur. Gruhü naci demek, gönül gözü acilmis, hakikati perdesiz gören insan demektir. Alevi ozani Sitki Baba bir nefesinde Gruhü Naciyi ve onun manevi dünyasinin acilimlarini söyle tabir eder: Ondört bin yil gezdim pervanelikte Sitki ismin buldum divanelikte Ictim sarabini mestanelikte Kirklarin ceminde dara düs oldum Güruhu naciye özümü kattim Insan sifatinda cok geldim gittim Bülbül oldum bir dost baginda öttüm Bir zaman gül icin zara düs oldum***8216; Bu kapiya gelip, Hakla Hak olmus kisi, Hakikatin dil yoluyla anlatiminin mümkün olmadigi bilir ve gercegi mecaz ve sembollerle anlatmaya calisir. Ayni mertebeye gelmis bir insan bu mecazlardan, icindeki Hakikati ve ozanin ne söylemek istedigini hemen anlar. Sitki Babanin yukarda sundugumuz nefesi de, bastan basa mecaz ve kinayelerle doludur. Ruhsal tekamülü, arinmislar zümresi olan Güruhu Naciyi, hakikatin ancak arinma ve olgunlasmayla anlasilabilecegini, ilahi-aski ve daha bir cok gercegi ritmik bir uyum icerisinde dile getirmektedir. Ýc yasantisindaki manevi ahengi ve esenligi nefeste hissetmek gene de mümkündür. Bu kapiya ulasmis insan, varligin sürekli bir tekamül icerisinde oldugunu anlar. Kaliplasmis dinlerdeki ceza, yargi, cennet, cehennem, sirat köprüsü gibi kavramlar farkli anlamlar tasir. Hepsi de bu dünya hayatinda olmaktadir. Sirat Köprüsü, ölümden sonra gecilecek, kildan ince kilictan keskin oldugu tabir edilen bir köprü degil, dünya hayatinda insanin ruhsal tekamülünü tamamlayarak, asli olan nura kavusmak anlamina gelir. Cennet ve cehhennem ise dünya yasantisindaki ruhi halin sembol diliyle anlatimidir. Eger kisi tekamülünü tamamlamak yerine nefsani dünyanin karanligina batmis, hayatin cezbesinden ve varolusun sonsuz deviniminden habersiz yasiyorsa, cehennemi; gönül gözü acilip, ruhu aydinlik ve esenlikle dolu yasiyorsa cenneti dünyada yasiyor demektir. Bu Kapiya erismis insan, yüzünü nereye dönerse Allahin varligi ile karsilasir. Tüm varlik, Allahin cesitli mertebelerde tecelli etmesinden ibarettir. Onun tecellisi disinda esasen bir ikinci varlik yoktur. Bu yüzden, yargi ve ulu mahser bu dünyadadir. Hayat sonsuz tekamül icerisindedir. Bu hakikati duyumsadiginda sufinin biri söyle söyler:***8216; her an bu ask daha bir sonrasiz, her defasinda insan daha bir hayret ediyor***8216;. Siiri Hakkat mertebesine ererek, Hakkla Hak olmus insan, hangi kültür, din kaliplari ve gelenek icerisinden kicarsa ciksin, hepsinin tetigi gercek aynidir, yollari ayni menzile cikar. Alevi inancinda bu kisilere, erenler, derler. Pir Sultan bir nefesinde söyle der: ***8216;Erenlerin yolu birdir, cümlesine dedik beli***8217; cümlesini de, kabul ettiklerini, birbirinden ayirmadiklarini söylemek ister. Hakikata erismis bir Zen_ustasi da hayati imkanli kilan tekamülü söyle tarif ediyor: ***8218;***8216;Dünya sonsuz bir ummana benzer. Bu ummanin icinde sayisiz dev delgalar sürekli carpismaktadir. Bu carpismadam sayisiz köpükler meydana gelir ve bir zaman görünüm alanina cikar, görünür ve sonunda asli olan ummana karisir; onunla yeniden bütünlesir.***8216; Alevi ozani Güfrani bir nefesinde, bu gercegi daha genis boyutlariyla ortaya koymaktadir: Katre idim ummanlara karistim Kac bulandim, kac duruldum kim bilir Devre ede alemleri dolastim Bir sanata kac sarildim kim bilir Kac kez gani oldum, kac kere bakir Kac kez altin oldum, kac kere bakir Bilmem ki kac katip ismimi okur Bazi nebat oldum, toprakta sürdüm Bilmem kac atanin sulbünde durdum Kackere cenneti alaya girdim Cehenneme kac sürüldüm kim bilir Kac kez alet oldum elde bakildim Semadan kac kere indim cekildim Balcik oldum kerpic kerpic döküldüm Kac bozuldum, kac kuruldum kim bilir Dünyayi dolastim hep karabatak Görmedim bir karar, bilmedim durak Üstümü kac örttü bu kara toprak Kac serildim kac derildim kim bilir Güfrani***8217;yim tarikatim bos degil Ýyi bil ki karabagrim tas degil Felek ile hatircigim hosedgil Kac baristim kac darildim kim bilir***8216; Büyük Alevi ozani Asi Veysel de bir nefesinde, insanin ölümsüz oldugunu, fakat cümle alemle birlikte sürekli bir devinim icerisinde evrimlestigini bir nefesinde söyle dile getirir: ***8218;Göklerden süzüldüm tertemiz indim Yere indim, yerli renge boyandim Boz bulanik bir sel oldum yürüdüm Kusur günah kirli renge boyandim Azgin azgin caglayarak akarak Insafsizca tahrip edip yikarak Ne utandim ne kimseden korkarak Kusur günah kirli renge boyandim Yüzlerimi yere vurdum süründüm Cok dolandim irmak olup göründüm Eleklerden gectim yundum arindim Kamilane karli renge boyandim Irmak olup kosunca denize Dalgalandik costuk tastik biz bize Cok zaman seyrettim aya yildiza Aydin parlak nurlu renge boyandim VEYSEL yoktan geldim, yok olup gectim Ben diyenler yalan gercegi sectim Bir buhar halinde göklere uctum Kayboldum o sirli renge boyandim***8216; Beden gözüyle renkleri göremeyen Asik Veysel, can-gözüyle insanin bu ummandaki sonsuz devinimini ve varliginin hakikatini dogru sezinlemekte ve bilmekteydi. Hakikat kapisinda bulunan insan sürekli kendini asma ve cevbe durumu yasar. Hem zahiri alemi, hem de batini alemi sürekli yasar. Büyük üstat Nesimi***8217;nin bir nefesinde bunu bariz bir sekilde görebiliriz. Cezbe durumu arttikca, hakikat ayan olmaya baslar fakat zahiri aleme yansirken yine sembollerin ve mecazlarin zirhina bürünür. ***8218;O sevgili, Allahin ruhlari yarattigi toplantida beni kendimden gecirdi. Onun icindir ki, gözlerime hsaehos görünüyor. Söyle bil, Allaha sevgi sarabindan icerek hayran olduklari icindir ki yerler ve gökler sarhos, dönen yildizlar sarhostur. Peygamberler, evliyalar, veliler, günahsizlar tanri meclisinde akillarini kaybedip sarhos olmusyular.Bizim gönlümüz Allaha kavusma nurudur. Vücudumuz Tur dagidir,Canimiz, Allahin görünüsüyle Musa gibi sarhos olmustur. Ey Nesimi, bugün tanri sirlarini yakindan bile kisi sensin. Sen bu sirrin mansini kudret diliyle söylerken sarhossun.***8216; Anadolu Alevi yolagini büyük oranda etkilemis ve daha genc yasta yazdiklari nefeslerle cemlerde ve gönüllerde taht kurmus olan Hatai, insanin nurani ve ilahi özellilerinden bahseder ve nefesinin birinde bunu söyle dilegetirir: ***8218;Bir kandilden bir kandile atildim Türab olup yeryüzüne sacildim Bir zaman hakk idim Hakk ile kaldim Gönlüme od düstü yandim da geldim Evelden evvele biz Hakki bildik Hakktan nida geldi Hakka Hakk dedik Kirklar meydaninda yunduk pak olduk Istemem yunmayi yundum da geldim Sunda bir kardasla kayda düsmüsüm Pirler makaminda yanmis pismisim Kirklar meydaninda hem görüsmüsüm Istemem yanmayi yandim da geldim Sah Hatai eder senindir ferman Olursun her kulun derdine derman Güzel sahim sana bir canim kurban Istemem kurbani kestim de geldim***8216; Günümüzden bir asir önce yasamis olan ünlü bektasi babasi Riza Tefik***8217;te bir nefesinde Allahi yerlerde, göklerde ya da kitaplarda aramanin beyhudeligine deginere dogusunu göstermektedir: ***8218;Gel dervis gel hele yabana gitme Her ne arar isen inan sendedir Beyhude nefsine eziyet etme Kaybeyse mahsudun rahman sendedir Cöllerde dolasip seraba bakma Allah Allah deyü havaya bakma Talibi Hak isen kitaba bakma Okumak bilirsen Kuran sendedir Gayridan derdine arayip care Ne varlik verirsin ner ile mara Cennetten ciktiysan behey avare Havva***8217;yi aldatan yilan sendedir Ey Riza takat yok Hakki inkara Sen mahrem imissin didari yare Simdi agah oldum sirri esrera Alemi yaratan vicdan sendedir.***8216; Büyük bir Bektasi sairi olan Edip Harabi ise Vahdetname isimli uzun bir nefesinde, insanin ilahi kaynakli tekamülünü semboller vasitasiyla dile getirmektedir. Bu uzun nefesinden bir kac dörtlük sunalim: ***8218;Vahdet alemini bilmeyen insan Insan suretinde kalmis bir ****** Bizden ayri degil hazreti Süphan Bunu Kuran ile ayan eyledik Sözlerimiz bizim bek muhakkaktir Dogan, ölen, yapan, bozan hep Hakktir Her nereye baksan hakki mutlaktir Ahvali vahdeti beyan eyledik Vahdet sarayina girenler icin Hakki hakkel yakin görenler icin Bu sirra Harabi erenler icin Birlik meydaninda cevlan eyledik***8216; Kendini tarikata ve caginin sosyal olaylarina adayan Pir Sultan Abdal daha cok baskaldirici ve kavgaci yaniyla bilinir. Oysa derin bir tasavvuf eri ve erenlerindendir. Onun nefesleri bu gözle okundugunda karsimiza simdiye kadar tanidigimiz Pir Sultanin baska bir suret cikacaktir: ***8218;Bir nefescik söyleyeyim Dinlemezsen neyleyeyim Ask deryasin boylayayim Ummana dalmaya geldim Ben Hakk ile oldum asna Gönlümüzde yoktur nesne Pervaneyim atesine Oduna yanmaya geldim Ask harmaninda savruldum Hem elendim hem yogruldum Kazana girdim kavruldum Meydana yenmege geldim Ben hakkin edna kuluyum Kem damarlardan beriyim Azini cemin bülbülüyüm Meydana ötmege geldim Pir Sultanim der gözümde Hic hata yoktur sözümde Eksiklik kendi özümde Darina durmaya geldim***8216; Alevi tasavvuf anlayisina göre Dar, kisinin, ete kemige bürünüp bir suret aldigi dünya hayatindan itibaren baslar. Zira insan sürekli tanri huzurundadir. |
Arkadaşlar Sünni fikirleri kaldırıp atamazsınız,Alevi fikirleri de bir kenara koyamazsınız.Kitap(Kur'an_ı Kerim),Sünnet (Peygamberimiz ve sahih hadisleri)akabinde icma-i Ümmet(din alimleri) gelir.Kimse yoğurdum kara demez.
Buyrun internet elinizin altında...''Alevilik'yazın binlerce kapı açılır. |
arkadaşlar yazıları sanki oturup yazmış gibi veriyorsunuz.alıntı yaptığınız kaynakları belirtsenize...
|
Şiilik ve Alevilik
Şah İsmail, yalnızca Safevi devletini kurup geliştiren başarılı bir hükümdar değil, aynı zamanda Alevi inançtaki kitlenin ruhani lideriydi Bu kitle, Şah'a büyük saygı ve muhabbetle bağlıydı. Şah İsmail, Emeviler'in İslamiyet anlayışına karşı Hz. Ali ve Ehlibeyt'in başlattığı mücadeleyi tavizsiz bir şekilde sürdürüyordu. Şah İsmail, devlet adına bastırdığı sikkelere 12 İmam'ın isimlerini yazmakla yetinmedi. Tüm hutbelerde Hz. Ali ve Ehlibeyt'e yer verdi. İslam'ın şartlarından biri olan kelime-I şahadet getirme ifadesinin sonuna, "Aliy-ül Veliyullah" ibaresini getirdi. Bundan, Hz. Ali'nin ermişliğine olan önem vurgulanıyordu. Camilerde ve toplumların bulunduğu her yerde halife Ebu Bekir, halife Ömer, halife Osman ile Muaviye ve Yezid'e lanet okuyan Şah İsmail, aksine hareket edenleri katletme emri verdirmişti. Ayrıca adı geçen bu isimlerin kullanılması da yasaktı. Şah İsmail, İslam tarihinde Hz. Muhammet'in soyuna yapılan haksızlıklara karşı amansız bir savaş açmış, H. Muhammet ve Ehlibeyti'nin en büyük savunucusu olmuştu. Bunun sonunda da İslam şovenizmi ve Arap ırkçılığı yapan Emevi ve Abbasi düşmanı kitlelerin büyük desteğini almıştı. Anadolu'da da Şah İsmail'e sempati duyan, Ali ve Ehlibeyt'e sevgi ve bağlılık gösteren önemli bir kitle vardı. Osmanlı İmparatorluğu kurulduktan sonra Osmanlı, koyu Sünniliği devlet dini olarak seçip Ehlibeyt yanlılarına düşmanca davranmaya başlayınca, İran'a ardıarkası kesilmeyen bir Alevi göçü başladı. Bu durum, Yavuz Sultan Selim'in İran seferine kadar devam etti, ondan sonra ise, gizli gizli sürdü. Şah İsmail, bu özelliklerinden başka, iyi bir hatip ve şairdi. "Şah Hatai" mahlası ile şiirler yazan ve bir divan'ıda olan Şah İsmail şiirlerini kolayca anlaşılabilir bir Türkçe'yle yazmıştır. Yavuz, İran seferi ile Şah İsmail ve Alevilere önemli bir darbe vurmuştu. Ama Alevi-Sünni meselesi hallolmamış, Alevilere karşı bu kez de devlet terörü almış yürümüş, Anadolu'da Osmanlı'ya karşı Alevi kökenli başkaldırılar artmıştı. XVI. yüzyılda Anadolu'da haksızlığa uğrayan yoksul Alevi halkının eli-dili olarak egemenlere karış militanca mücadele eden Pir Sultan Abdal, padişahın Sivas'taki uzantısı Hızır Paşa tarafından idam edildi. Pir Sultan Abdal eşitliği; özgürlüğü ve adaleti savunma konusunda yazdıkları ve yaptıkları ile bugün bile örnek alınması gereken bir düşünür ve eylem adamıdır. İdam sehpasına giderken bile şöyle söylemiştir. Alınmış abdestim aldırırlarsa Kılınmış namazım kıldırırlarsa Sizde Şah diyeni öldürürlerse Ben de bu yayladan Şah'a giderim İşte Şah İsmail ve Anadolu Aleviliği ilişkilerinin temeli kısaca böyle. Şah İsmail'den, Pehleviler'e ve Humeyni'ye gelinceye kadar Anadolu Alevileri İran'dan çok uzaklaştılar, çok yabancılaştılar. Bugün ise, artık Şii Humeyni hareketini Anadolu'da bir tek Alevi desteklememekte, ona "irtica" olayı olarak kuşku ve korku ile bakmaktadırlar. O halde bu farklılaşma nereden geldi? Şah İsmail zamanındaki Şiiliğin, Anadolu Aleviliği ile organik bağları vardı. İkisi de ortak gıdasını tekkelerden alıyordu. Tekkelerde ise sufi tasavvufi eğitim esastı. Şiilik resmi devlet dini olunca iktidar dini oldu. Camileri ****ne merkezi üs yaptı. İktidar olmasının sonucu olarak tutuculaştı. İran Şiiliği 1500'lü yıllardan Şah İsmail döneminden, 2000 yıllarına, Humeynili yıllara gelinceye kadar çok değişti. Anadolu Aleviliğinden çok uzaklaştı; bu iki eğilim artık birbirini tanıyamaz haldedir. Bugün Anadolu Aleviliği ile İran Şiiliğinin, Hz. Ali ve Ehlibeyti'ne olan saygı ve sevgi dışında ortak bir yanları kalmamıştır. Bu yan bile İran Şiiliğinde eski hoşgörülü, sevecen öğelerden çok uzaklaşmıştır. Anadolu Aleviliği ise, o zamandan beri muhalefet akımı olarak varlığını tüm zor şartlara rağmen sürdürmüştür. Bugün İran'da Anadolu Aleviliği tarzındaki Aleviliği "Ehli Haklar" ve "Ali Allahiler" denen Aleviler sürdürüyorlar. Onlar Şah İsmail (Hatayi) Aleviliğinin günümüzdeki takipçileridir. Biçimsel bazı farklılıklara rağmen özde Anadolu Aleviliğindeki değeri taşıyorlar. Anadolu Aleviliği, İran Şiiliğinin tersine varlığını cami dışında devam ettirmiştir. Camiye girmemiştir. İran Şiiliği, artık günümüzde temsil etse etse Ortodoks bir Ehlibeyt inancını temsil etmektedir. Yani, Şah İsmail ile kıyaslandığında, Humeyni Şiiliği tutucu Şiiliktir. Anadolu Aleviliği ise özgür gelişimini sürdürerek bugünkü hümanist; demokrat, devrimci, eşitlikçi, özgürlükçü yapısına ulaşmıştır. Geleneksel olarak, toplumsal haksızlıklara karşı bir başkaldırı akımı olma özelliğini sürdürmektedir. İşte bu yabancılaşmadan dolayıdır ki, Şah İsmail dönemini öven, uğrunda idam sehpalarını göze alan Alevi ozanları, önderleri, dededelir İmam Humeyni rejimine tıpkı bir Emevi iktidarı gibi bakmaktadır. Bu bakış daha fazlasıyla Pehlevi şahları içinde de geçerliydi. Anadolu Alevilerinin Cem ayinlerini bugün de, Şah İsmil'in Pir Sultan Abdal'ın, Nesimi'nin, Fuzuli'nin Hz. Ali, 12 İmam ve şahlara ait söyledikleri deyişler süslüyor. Ama Humeyni'ye karşı en küçük bir sempati yoktur. Birçok Alevi anne-baba herşeyi göze alarak çocuklarının ismini bugün bile, Şah, Şah İsmail, Şahverdi, Şah Hayati, Şah Hanım, Şah Hüseyin, Gülüşah, Şah Ali, Şah'I Merdan koyarak Hz. Ali ve şahlara ilişkin sevgi ve saygısını sürdürüyor. Ama bu insanların hepsi Humeyni'ye uzak duruyor.
|
Al***305;nt***305;:
|
Huhauer Can Alevi isen Alevi kaynaklarına bakarsın, Şii kaynaklar yardımcı kaynaklardır, Sünni isen SÜnni kaynaklara bakarsın. bunun ötesi yok_!
Paybamber Efendimizin ne yaptığını öğrenmek için Sünni kaynaklara ben bakmam sende Alevi/Şii/Caferi kaynaklara bakmazsın, Bektaşi olan Yunus Emre'nin nefeslerine, şiirlerine bir bak iyice oku bakalım, Sünni hadiscilerin bazı yazdıklarıyla çelişir diğer Alevi Pirlerinin şiirlerinde, deyişlerinde olduğu gibi.. Benim inancım bana senin inancın sana, herkes uzaya giderken yıl 2007 olmuş siz hala herkesin inancıyla uğraşıyor, din ve vicdan özgürlüğüne karışıyorsunuz, Laik olun biraz Laik_! |
Bir inanc(ögremdigime göre) bi kutsal kitap üzerine oluyor... Neden bazi aleviler camiye gidiyor bazilari ise camiye(hz. Ali öldürüldügü mekan oldugu icin) gitmiyor...?? hz. Ömerde camide öldürüldü, ve Bu söz konusu peygamberlerden Kur'an dada söz ediliyor, HZ. Ömer Adaletiyle, HZ. Ali'de Allah'in Arslani olarak bilinir...
Alevilik Islamin ahlakidir diyede bisey okudum metinde, Islamin sartlarida biz Müslümanlara farz kilinmistir Kelime-i Sehadet getirmek Namaz Kilmak Oruc Tutmak Zekat Vermek Kadir olabilirse Hacca gitmek Farzlarini maalesef yerine getirmeyen bi sürü insan var, ama bu farzlardan birinide inkar etmek Imandan taviz vermek, yani dinden cikmak anlamina gelir... Bu durumda biz namaz kilamayiz diyen birisi Müslüman sayilmiyor(Herseyi Allah bilir)... kisisel bi mantik yürüttüm... Laiklik birseyi tartisamamaksa, özgürlükleri kisitlamaksa ben yokum öyle uydurma bi laiklige... Laiklik sadece devlet islerinde gecerlidir... Bu Ilkeler Atatürkün ilkeleridir ve benim tanidigim bir cok alevi arkadasimda Atatürkden nefret eder... |
Al***305;nt***305;:
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 16:42 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team