A-Z ye Herkonu

A-Z ye Herkonu (http://www.herkonu.eu/index.php)
-   Genel Konular (http://www.herkonu.eu/forumdisplay.php?f=12)
-   -   Özel - Edebiyat(Hikaye) (http://www.herkonu.eu/showthread.php?t=40)

sudenur 21.09.07 11:19

CÜZDANDAKİKAĞIT

JohnC.Maxwell ve Jim Doman'ın "Etkili insan olmak"kitabındaki bir hikayeçok hoşuma gitti.Bir süre önce öğretmen olan Helen P.Mrosla ve matematikokuttuğu Mark Erkund hakkındaydı bu hikaye.Öğretmen anlatıyor:



Bir Cuma günüsınıfta işler yolunda gitmiyor gibiydi.Bütün hafta yeni bir konu üzerindeçalışmıştık.Öğrencilerin kendileri hakkında hayal kırıklığına uğradığınıve birbirlerine sinirlendiklerini hissettim.İşler çığırından çıkmadanönce bu tuhaflığı durdurmam gerekiyordu.Bunun için herkese,sınıftakiarkadaşlarını adını iki kağıda boşluk bırakarak listelemeleriniistedim.Sonra birbirleri hakkında düşündükleri en iyi şeyleri bulup bu kağıdayazmalarını söyledim.

Bu iş dersinkalan zamanının hepsini aldı ve öğrenciler sınıftan çıkarken hepsi kağıtlarınıbana verdiler.

O Cumartesi günüher öğrencini ismini ayrı ayrı kağıtlara yazdım ve onlar hakkında söylenenlerisıraladım.Pazartesi günü herkese listesini dağıttım.Bazıları iki sayfayıdoldurmuştu.Bir süre sonra tüm sınıf gülümsüyordu."Gerçektenmi?"diye fısıldadıklarını duydum."Bu kadar sevildiğimibilmiyordum!"

Bundan sonra sınıftahiç kimse bu kağıtların sözünü etmedi...Egzersiz amacına ulaşmıştı.Öğrencilerkendileri ve birbirleriyle mutluydular.

(Hikaye;yıllarsonra öğretmenin Mark Erkund'un Vietnam'da öldüğünü duyuşunu ve cenaze töreninianlatıyor.Öğrenci,savaştaki arkadaşlarına da öğretmeninden sıkça sözediyormuş.Cenazeden sonra,eski sınıf arkadaşlarının çoğuyla berabertoplanıyorlar.Mark'ın anne ve babası da orda,öğretmenibeklemekteler.Baba,cebinden bir cüzdan çıkartırken;"Sana bir şey göstermekistiyoruz"diyor.Ve öldürüldüğü sırada üzerinde bulunan cüzdanın içindendefalarca açılıp katlandığı belli olan iki defter sayfası çıkarıyor.)Baktığımanda tanımıştım.Mark'ın arkadaşlarının onun için düşündükleriniyazdığım kağıtlardı bunlar."Bunuyaptığınız için çok teşekkür ederiz,dediMark'ın annesi.Gördüğüngibi Mark buna çok değer veriyordu."

(Sonra oradakibütün arkadaşları,kendilerinin de kağıtlarını sakladıklarını anlatıyor.Birkısmı çalışma masasının üst çekmecesinde,Bir kısmı düğün albümünde,birkısmı da cüzdanlarında...)

"İşte oan oturdum ve ağladım"diyor öğretmen.


Bunca yetişkininsanın çocukluklarında ellerine geçmiş olan bir kağıt parçasını,dünyanınöbür ucundaki savaş alanlarına bile götürmesinin sebebinin ne olduğusorusuna ise;"önemsenmek" diye cevap veriyor kitap.Yasizce?..

sudenur 21.09.07 11:21

İKİ SAMİMİ DOST



Çok samimi iki dost ve arkadaslardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz , atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf , dürüst ve sessizdi.

Bir gün kurnaz olan arkadas , diger arkadasin yanina giderek islerinin bozuldugunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kirmaz ve elindeki bütün parayi arkadasina verir.

Arkadasi bu parayla islerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadasinin yanina gider ve arkadasinin evlenmek üzere oldugu nisanlisini çok begendigini ve kendisine vermesini ister.

Arkadasi çok sasirir, ne diyecegini bilemez. Fakat aralarinda o kadar kuvvetli bir sevgi vardir ki arkadasina hayir diyemez, nisanlisini arkadasina verir.Zaman içinde Saf olanin isleri bozulur

ve birden arkadasi aklina gelir...(ben ona sıkıstıgında iyilik yapmistim diyerek) arkadasinin is yerine gider ve kendisine çalismasi için is vermesini ister.

Arkadasi ona is vermez.

Bizimki pismanlik ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadasina kizamaz.

Bir gün sokakta dolasirken yanina hasta ve yasli bir adam yaklasir Fakir oldugu için ilaç alamadagini söyler.Bizimki yasli adamcagiza acir, istedigi ilaçlari alir ve adamcagiza verir.

Kisa bir süre sonra yasli adamin öldügünü duyar Yasli adam çok zengindir ve bütün mirasini kendisine birakmistir. Saf adam artik zengindir.

Biraz da sevdigi dostuna olankirginligiyla dostunun is yerinin karsisinda bir ev alir ve oraya yerlesir.

Bir gün evinin kapisini dilenci bir kadin çalar.

Yasli kadin çok aç oldugunu, kendisine yemek vermesini ister.

Bizim saf hiç düsünmeden kadini içeri alir karnini doyurur,Kimsesi olmadigini ögrendigi kadina ;

Kendisinin de yanliz oldugunu söyler ve bu evde birlikte yasiyalim sen evin islerini ve yemekleri yaparsin der, yasli kadin hiç düsünmeden kabul eder.

Bir süre sonra yasli kadin bizimkine, kendine uygun bir kiz bulup evlenmesini söyler, Bizimki böyle bir kizi nasil ulaşacagini, kendisinin tanidigi olmadigini söyler.

Yasli kadin ona uygun bir kiz tanidigini ve kendisiyle görüstürebilecegini söyler. Görüsmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve dügün davetiyeleri basilir.

Bizimkisi kirgin oldugu halde çok samimi dostunu yinede unutamamistir ...

Biraz da geldigi konumu görmesi açisindan samimi arkadasina da davetiye gönderir

Dügün günü gelir çatar .

Saf adam dügün salonunda bir seyler söylemek istegiyle mikrafonu alir ve baslar yasadiklarini anlatmaya ;

Eskiden çok sevdigim bir dostum vardi . Bir gün isleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayi verdim. Evlenmek üzere oldugum nisanlimi çok begendigini söyleyerek benden istedi.
Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim.
Islerim bozuldugunda onun fabrikasina gittim ve çalismak için kendisinden is istedim. Bana is vermedi.
Çok üzüldüm, ama yinede arkadasima kizmiyorum Çünkü biz gerçek dosttuk.



Bu konusma üzerine kurnaz olan arkadasi daha fazla dayanamaz mikrafonu
eline alir ve baslar konusmaya;

Benim de bir zamanlar çok sevdigim bir dostum vardi. Islerim bozuldugunda kendisinden para istedim, bütün parasini bana verdi. Sonra ondan nisanlisini istedim, üzülerek
nisanlisini da verdi .

Nisanlisini istememin nedeni o kadinin arkadasima layik olmamasiydi .

....... Kendisi çok saf oldugu için arkadasimi o kadindan bu sekilde kurtardim.

Isleri bozuldugunda gelip benden is istedi,

Arkadasimi kendi emrimde çalistiramazdim, o yüzden is vermedim

Günün birinde karsilastigi yasli adam benim babamdi.

Babam ölmek üzereydi, onu arkadasimin yanina ben gönderdim ve mirasini ona ben biraktirdim.

Evine gelen dilenci kadin benim annemdi

Ona bakip iyi yasamasini saglamak için gönderdim.

Su anda evlenmekte oldugu kisi de benim kiz kardesim.

Onu arkadasimla evlenmesine ben ikna ettim

Herşey senin içindi...

İnsan dostu için yaptıklarını mecbur kalmadıkça açıklamaz..

Tüm yakınlık duyduklarınıza birde bu gözle bakın...
Siz farketmeden sizin için kim bilir neler yaptılar. [sadece sizin için]

sudenur 21.09.07 11:59

BALON


Kücük cocuk, baloncuyu büyülenmis gibi takip ederken, saskinligini gizliyemiyordu. Onu hayrete düsüren sey, "Bizim eve bile sigmaz" dedigi o güzelim balonlarin adami nasil havaya kaldirmadigi idi. Baloncu dinlenmek icin durakladiginda o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamin kendisine baktigini farkederek ona dogru yaklasti ve bütün cesaretini toplayarak:

-Baloncu amca, dedi. Biliyormusun benim hic balonum olmadi.

Adam cocugu söyle bir süzdükten sonra:

-Paran var mi? diye sordu, sen onu söyle.

-Bayramda vardi, diye atildi cocuk, önümüzdeki bayram yine olacak.

-Öyleyse bayramda gel, dedi adam. Acelem yok, ben beklerim. Cocuk sessizce geri döndü. O ana kadar balonlardan ayirmadigi gözleri dolu dolu olmus, yürümeye bile mecali kalmamisti. Bir kac adim attiktan sonra elinde olmadan tekrar onlara baktiginda, gördüklerine inanamadi. Balonlar, her nasilsa adamin elinden kurtulmus ve yol kenarindaki büyük bir akasya agacinin dallarina takilmisti. Cocuk, olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken, baloncu ona dogru dönerek:

-Kücük, diye seslendi.

Balonlari agactan kurtarirsan birini sana veririm. Yapilan teklif, yavrucagin aklini basindan almisti. Kosarak agacin altina dogru yöneldi ve ayakkabilarini aceleyle firlatip tirmanmaya basladi. Hedefine adim-adim yaklasirken duydugu heyecan, bacaklarini kanatan akasya dikenlerinin acisini hissetirmiyordu. Sincap cevikligiyle balonlara ulastiginda bir müddet onlari seyretti ve dallara dolanan ipi cözerek baloncuya sarkitti. Ancak balonlardan birisi iyice sikistigindan digerlerinden ayrilmis ve agacta kalmisti. Cocuk onu kurtarmaya kalkissirsa, dikenlerden patlayacagini cok iyi biliyordu. Ister istemez balonu yerinde birakip asagiya indi ve adama dönerek:

-Birini bana verecektiniz, dedi. Hangisi o?
Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra:

-Seninki agacta kaldi evlat, dedi..... Istersen cik al.

Cocuk bu sefer ayakta bile duramadi. Kaldirim kenarina oturup baloncunun uzaklasmasini beklediken sonra, dallar arasinda parlayan balona uzun uzun bakarak:

"Olsun" , diye mirildandi "Olsun." Agacin üzerinde kalsa da, balonum var ya artik.

rayiha 21.09.07 20:21

<<Ne Çok Şey Derdin Sen>>
 
Çiçeğim derdin bana;
Sensiz geçen günlerde çiçeğinin boynu büküldü***8230;yüzünü dahi güne$e dönemiyor çiçeğin, sensiz derin bir karanlığa mahkum oldu...
Çiçeğin seni çok özlüyor!

Meleğim derdin bana;
Sensizken meleğinin kanadı kırıldı, uçamıyor artık mutluluktan bulutlara, çünkü acı içinde kalbi kan ağlıyor yokluğunda...
Meleğin seni çok özlüyor!

Cennetim derdin bana;
Sensizken cennetin cehennem ate$lerinde alev alev yanar.. Ruhum can çeki$iyor..
Cennetin seni cok özlüyor!

A$kım derdin bana;
Sensizken a$kın yükseklerden derin karanlıklara dü$üyor***8230;dü$üyor***8230;dü$üyor ve dü$üyor..
A$kın seni çok özlüyor!

Bebeğim derdin bana;
Sensizken bebeğinin gözü hep ya$la dolu..hep yokluğunun sızısı içinde kan ağlıyor..
Bebeğin seni çok özlüyor!

Birtanem derdin bana;
Sensizken birtanen bin parçaya bölündü acıyla doldu..Her rüzgarla parçaları dört bir yana savruldu..
Birtanen seni çok özlüyor!
Hayatım derdin bana, ya$ama sebebimsin derdin;
Sen ya$ama sebebin olan, hayatım diye adlandırdığın ***8222;beni***8220; acıyla boğdun yokluğunda..
Hayatın seni çok özlüyor!

Bilmediğin ise benim gerçekleri biliyor olmamdı, zaten en ağırıda yalan sözlerin oldu.. Ben doğrularını bekledikçe, sen yeni yalanlarınla geldin bana..Beni tekrar tekrar öldürdün.. $imdi ya$ayan ölüden farkım kalmadı, ama yinede ba$ımı dik tutmaya calı$ıyorum. Sen bana o kadar acıyı ya$atmı$ken ben yinede içimdeki sevgimle besleniyorum ve her elim semaya kalkmasında senin için mutluluğun için dua ediyorum..

Ve soruyorum $imdi sana ***8222;beni sevdiğinde mi yalandı..?***8220;
Özledim,çok özledim.. Saf ve temiz duygularla, yalansız ve riyasız sevilmeyi özledim
!

rayiha 22.09.07 22:03

Çooooooooook Güzel
 
Özledim Desem...
Seni özledim desem bir gece yıldızları toplayıp gelir misin yüregime
Ellerimi acıp mutluluklarını istesem gülüşlerinle düser misin gözbebeklerime
Rüyalarımda sana bir yer ayırsam mutluluklarınla girer misin kara gecelerime
Aglarsam bir gece yarısı bir tutam umut verir misin gelecegime
Yaşam boyunca seni sevecegim desem sevgi olup yerlesir misin düşlerime

Sen; yasama sevincimsin yarınlarımda
En güzel mutluluklarını yolla nefes bileyim bu canımda
Ne güzelmis meger seni severken beklemek; beklerken daha cok sevmek

Bulutların arasından süzülen damlalarda senin gözyasların mı var yoksa
Emsalsiz tarifsiz bir duyguymus seni sevmek oysa
Nadide bir cicek olsan keske tüm baharlar senin gibi mis koksa
İsmini yüregime, gözbebeklerini ise yıldızlara yazdım
Mutluluklarını ise hayatımın en güzel kösesine bıraktım..

Beklerken bile yeniden asık oluyorum sana
Ellerimi actım gül yüzünden bir gülüs yolla bana
Bazen aglarım gözbebeklerimi siler misin nazenin ellerinle
En gzüel mutlulukları yasıyorum bu deli sevginle
Gercegin ta kendiydi bu ask; rüya degildi bu yaşadıklarımız
İmkansız askların en güzeliydi bu deli sevdamız
Mutlulukların sevgi dolu nefesinde yasıyorum senden sonra
Senin dizlerinde uyurken nefesim son bulsa
İnan her satırında senin özlemini bulabilirsin tüm siirlerimde
Ne cok sevmisim seni bu deli gönlümde..

sudenur 23.09.07 12:01

KİM BİLİR

İçimde derin yarıklar bırakıyorsun git dediğim cümlelerde.Yanık kağıt uçları kokuyor hava.Ben ki sana git demedim hiçbir zaman, gittiğinden dolayı gitmeleri ezberlemiş gözlerime ağır geliyor gözyaşları biliyorsun.

Of bu ne ağır bir akşam, bu nasıl derin iç soluklanması ölüm desem bu kadar kara değil.


Ezberi bozulmuş kederler taşıyorum satırlarımda. Soluklandığın dünyanın insanıyım hala. Soluklandığın kıyıların ıslaklığında gözyaşlarım. Bu kaçıncı sarhoşluk ne önemi var. Bütün sarhoşluklarım sana çıkıyor ezberli.


Sarı , evet akşamlar senin dışında ve sarı. Üç adımda atabilirim sonsuzluğu heybeme, sarı.


Ve hayır ama. Dillenmeli bir kez gördüğüm akşamın yapışkan sevdası dillerde. Ardında kocaman yalnızlıklar saklı sevdanın ayakları terlemeli rıhtımımda. Suskunluğu altın bilmiş kalabalıklara inat sözler akmalı geceme.


Bilesin istiyorum, yakışmıyor o dudaklara bu hüzün. Hani çocukluğumuzun masallarındaki gibi bitmeli kötü başlangıçlar. Bir yerde iyi bir şeyler olmalı. Duymalı bunu herkes. Birilerinin sevinç şaşkınlığını yüzüne yapışmalı çıkmalı karşıma. Diğeri patlayıncaya kadar oh be demeli. Demeli işte.


Koşup gelmeli mutluluk ayaklarımın dibine, kapıyı açtığımda çıkmalı karşıma, piyango gibi çalmalı telefonumun zili, içimi serinletmeli telefondaki ses, dilimi uyuşturmalı, kalakalmalıyım oracıkta sevinçten. İçimde bahar çiçeklerinin kokusu, şaşkın, çocuksu ,çırılçıplak , sapsalak ama.


Göğsümü yaran bu şarkılara kapamalıyım kulaklarımı biliyorum. Her sözcüğü özenle seçip saklıyorum heybemde. Bütün harfleri parlatıp büyütüyorum. Yanık kağıt uçları kokuyor hava. Kim bilir belki bu sabah ,belki akşam , belki***8230;


Belki isimsiz telefonların birinde senin nefesin***8230;


Kim bilir?

sudenur 23.09.07 18:59

ALACAKLI ÇOCUKLAR

Büyüdüğüm sokakların özlemine kapıldım da çocukluğumun bakkalına iteklendim dün gece.Her şey yerle bir olmuşken,köşedeki bakkal yerinde duruyordu.

Aynı Cevdet amcaydı karşımda duran,saçları aklaşmış burnun yarısına inen gözlerinin camları büyümüştü.Elmalı şekerleriyle büyüdüğüm bakkalın içi bomboştu.

Bakkalı Cevdet amaca şaşkınlığımı anladı:Buyur evlat dedi.Kendimi tanıttım.Gülümsedi.

Tanımaz mıyım.Bende bütün çocukların hayali duruyor.Benimse gözlerimin yüzündeki çizgilerde gezindiğini hissetti.

Zengin bir hayatın gözünün içine bakarak yaşlandım Erol evladım dedi.Şimdi ne yapıyorsun Cevdet amca dedim,hayal satıyorum diye karşılık verdi.Mesela dedim senin çocukları uzaydaki maça götürdüğün harika bir hayalin vardı Erol evladım en çok onu satmak hoşuma gidiyor.

Hatırladım.Mahallenin bütün çocuklarını uzayda maça götürmüştüm.Maçın hakemi bir kaplumbağaydı.Gol olduğu zaman büyük bir hızla santraya koşuyordu.Siz yerden baktığınız zaman gökyüzünde yıldız kaydığını görürsünüz ya.Bilin ki bizim gökyüzünde maşımız vardır.

Bu hayalin içinde kaldı sanki,gözlerinin içi parladı Cevdet amcanın.Bugün siftahın benden olsun dedim cebimden çıkarttığım bozuk parayı uzattım.

Olmaz dedi.Ben para almıyorum.Çocukluğumun sana borcu var dedim,yıllar önce kapısının önünden aşırdığım şekerlerin parasını ödemek istedim bu kez.

Yoo dedi Erol evladım onları ben bırakıyordum sizlerin ağzı tatlansın diye.

Ona göre çocuklar eskisi gibi değildi artık.Başımı öne eğdim.Cam göbeği renginde bir misket duruyordu yerde,eğilip aldım.Çocukluğumun en değerli hazinelerinden birine,hiç işime yaramadığı bir zamanda sahip olmak,bana armağan gibi geldi o an.

Geçmişin yansımasından gözlerim kamaştı yine.Cevdet amca,eski zamandan kalan bir gazoz şişesini uzattı bana.Sen aç dedim açtı,bir yanardağ patladı sanki.

Bir dikişte içtim,Hayallerimin gerçeklere yenildiği bir düzende günü siftah yapmadan geçiren hayal satan bakkaldan çıkıp,kendi yoluma uzandım.Çocukluğumun bakkal Cevdet amcaya borçlu olduğunu sanıyordum.

Aslında çocukluğumun herkesten alacağı var.

Seksenli yıllardan sonra gelen bütün başkanlardan.

sudenur 24.09.07 08:17

Dut Ağaci
 
KARADUTTUN HİKAYESİ





Bir zamanlar birbirlerine âşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yan yana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri burada buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı. Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarpını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus un cansız vucudu yerdeydi ve elinde Tispe nin düsürdüğü eşarpını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama esarpı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmisti. Ve onun öldüğünü düşünen Piremus aşkı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünnmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremusun bendeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzlestirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaslarını ise ağacın yapraklarına verdiler. O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyasları) temizler.. Bilirmisiniz dut agacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz***8230;

Scorpio 24.09.07 08:26

eline sağlık

sudenur 24.09.07 09:27

Hayat
 
HAYAT...
Bir zamanlar 1 oğlu ve 1 eşeği olan fakir bir karı-koca varmış. İmkanlarını daha iyiye götürmek ve dünyayı tanımak için şehir -şehir dolaşmaya karar vermişler ve küçük oğullarını eşeklerinin sırtına bindirip yola koyulmuşlar.
İlk geldikleri köyde insanların arkalarından

'' Şu terbiyesiz çocuğa da bakın! Kendisi eşeğin sırtında rahatça yolculuk ederken, zavallı anne ve babası kan ter içinde yürüyorlar!''

dediklerini duymuşlar.
Baba eşine dönmüş ve '' biricik oğlumuzun terbiyesizlikle suçlanmasına izin veremeyiz, en yaşlı ben olduğuma göre eşeğe ben bineyim siz ana-oğul yürüyün'' demiş. Ve böylece giderken başka bir köye gelmişler.
2. Köyde ilerlerken insanların :

''Şu ahlaksız adama da bakın, kendisi eşeğin sırtında seyahat ederken zavallı oğlu ve karısı yürümek zorunda kalmış! ''

dediklerini duymuşlar. Ahlaksız biri olmayı kendine yakıştırmak istemeyen baba karısını eşeğin
sırtına bindirmiş ve baba-oğul yanlarında yürürken 3. köye gelmişler!
3. Köyde insanların arkalarından :

''Zavallı yaşlı adam, hem bütün gün eşek gibi çalışıyor kendisini prenses sanan karısı da hem kocasının hem de ufacık oğlunun yanında yürümesine aldırmıyor. Herhalde çocuk da üvey evlattır ''

dediklerini duymuşlar. Bunun üzerine tüm
aile eşeğin üstüne binmişler ve 4.köye ulaşmışlar.
4.Köyde insanların:

''Şu canavar insanlara da bakın! Zavallı eşeğin belini
kıracaklar ''

dediklerini duymuşlar. Eşekten inip üçü de ******ın yanında yürüyerek 5. köye varmışlar.
Bu kez duyduklarına inanamamışlar :
Köylüler gülerek :

''Şu üç salağa bakın, kendilerini taşıyacak bir eşekleri olduğu halde yürüyerek yolculuk yapıyorlar ''!!!

SONUÇ :

GENELLİKLE İNSANLAR ELEŞTİRMEK İÇİN HER ZAMAN BİR EKSİĞİNİ BULACAKTIR VE KİMSE SENİ OLDUĞUN GİBİ KABUL ETMEYECEKTİR. ONUN İÇİN DOĞRU BİLDİĞİN ŞEKİLDE YAŞA. HAYAT ÖN PROVASI YAPILMAMIŞ BİR TİYATRO GÖSTERİSİDİR.
BU ALKIŞI OLMAYAN TİYATRONUN PERDESİ KAPANMADAN ; GÜL, ŞARKI SÖYLE, DANS ET VE AŞIK OL....

HAYATININ HER ANINI DEĞERLENDİR.

Charlie Chaplin

sudenur 24.09.07 09:55

Inanilmaz Ama Gerçek... Bir Solukta Okuyacaksiniz...
 
Okulun ilk gününde 5. sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı. Bayan Mediha bir yıl önce Mustafa yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, Bayan Mediha onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (x ) yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük? F? (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.

Bayan Mediha nın okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.

Mustafa nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli?

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evde ki yaşamı mücadele içinde geçiyor.?

Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

Mustafa nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek.

Mustafa nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok
fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.

Bunları okuyunca, Bayan Mediha problemi kavradı ve kendinden utandı.

Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri
getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu. Mustafa nın hediyesini alıncaya
kadar bu böyle devam etti.


Mustafa nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı
ile beceriksizce sarılmıştı.

Bayan Mediha onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Mediha pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı. Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı.

Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.

Çocuklar gittikten sonra, Bayan Mediha en az bir saat ağladı. O günden
sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları
eğitmeye başladı. Bayan Mediha, Mustafa ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik
ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıfta
ki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini
söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.

Bir sene sonra, Bayan Mediha kapısının altında Mustafa dan bir not buldu,
ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.

Altı yıl sonra Mustafa dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında
üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.

Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,
sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile
mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Mediha nın tüm
yaşamında ki en iyi ve ne favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl
daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan
sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala
karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi
ismi biraz daha uzundu.

Mektup söyle imzalanmıştı,

Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)


Öykü burada bitmiyor.

Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var.

Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının
birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan
Mediha nın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Bayan Mediha bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu?

Taşları düşmüş olan o bileziği takti. Dahası, Mustafa nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.

Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Bayan Mediha nın kulağına şöyle fısıldadı,

"Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim.

Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim"

Bayan Mediha, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi,

Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana
öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum".

Birinin Hayatında Bir Fark Oluşturmaya Çalışın.

sudenur 25.09.07 21:36

Yolumuzdaki Engeller
 
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu.

Bakalım neler olacaktı? Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.

Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti.

Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı .. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde .."Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.

"Her engel, yaşam koşullarınızı daha
iyileştirecek bir fırsattır .."

sudenur 25.09.07 21:39

Bilardo Topları
 
Ayrıldığımız gündü. Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı, her şey bambaşka görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta. "Biliyor musun," dedin. "Sen neye benziyorsun biliyor musun?" Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç, hem de keder veren gizi bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırıklığı.

Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye benzeyen derin bir korkuyla. "Neye?" dedim, yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar gibi, "Neye?" "Bilardo toplarına." "Neden?" dedim. "Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da ondan..."

Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi birbirimizden uzaklaştırmaya. Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu. Sonra iki arkadaşım geldi, birinin omzunda ağladım, hangisiydi şimdi hatırlamıyorum.

Sonra birlikte başka bir kente gittik, anlarsın ayrılığın ilk günlerinde o eve katlanamazdım, sonra ben başka aşklara, sonra başka evlerin duvarlarına başka takvimler astım.

Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakanın sesi patlıyor kulaklarımda Ardından bilardo topları dağılıyor dört bir yana Seni hatırlıyorum soğuk ışıkta bir daha bir daha.. bir daha

sudenur 26.09.07 10:33

Küçük İnsanların Yarattığı Büyük Sorunlar...
 
Güney Afrika***8217;nın Cape Town şehrindeki bir hastahanede devamlı olarak gizemli ölümler oluyordu. Hemşireler haftalardır üst üste her cuma günü 311 numaralı yoğun bakım odasına yatırılan hastaları ölü bulmaktaydılar. Bu sırlı ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi.

Herkes meselenin çözülmesi için seferber oldu:Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik olarak kontrol ettiler. Güney Afrikanın önde gelen bilim adamları ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüşmeler yaptılar. Hatta işin içine polis de girdi ve akla gelen her ihtimal tek tek değerlendirildi,ancak onların araştırmaları da sonuçsuz kaldı.

Ve tabii bu arada 311 numaralı odadaki hastalar sebepsiz ölmeye devam ediyordu. Son çare olarak hastaların kaldığı 311 numaralı yoğun bakım odası sürekli gözetim altına alındı ve sonunda odadaki ölümlerin nedeni ortaya çıktı.

Sonuç çok trajikomikti;cuma sabahı saat 6'da odaları temizleyen temizlikçi kadının
hastanın bağlı bulunduğu solunum cihazının fişini çekerek , kendi elektrik süpürgesinin fişini taktığı ve işini bitirdikten sonra solunum cihazının fişini tekrar yerine takıp gittiği görüldü...
__________________

sudenur 27.09.07 09:03

Uzağa gitmek isteyen yüz
 
Bir şeyler söylemeli fotoğraf. Susmamalı. Öyle yüksek sesle, öyle özgür anlatmalı ki öyküsünü, az sonra unutulmamalı.

Uzundu yol. Renksiz, örtüsüz, çıplak tepelerin arasından düzensiz kıvrımlarla uzuyor, bitmiyordu. Diğer yolcular benim gibi yapmadılar. Hep yola bakmadılar. Birbiriyle tanıştılar. Sigaralar ikram edildi. Konuştular. Neyse ki, kimse bana nerelisin, kimlerdensin gibi sorular yöneltmedi. Düşüncelerim bende, gözlerim uzaklarda kalabildi. Yanlış mi bilmiyorum; nereli olduğumu önemsemedim hiç. Kimlerden olduğum ise, benim için hiç değerli olmadı.

Solumdaki koltukta konuşmayan, hiç konuşmayan iki kişi daha vardı. İlk bakışta kari koca olabile- çeklerini düşündüm. Başına örttüğü örtünün altında, kadının genç yüzünü, iri ve siyah gözlerini görebildim bir ara. Gözlerindeki belirgin acıyı izledim bir süre. Kucağında tuttuğu bez yığınını andıran bohçaya neden öyle özenle sarıldığını anlayamadım. Tırnakları ile bohçanın bir kösesini çekiştiriyor, gözleri gidebildiği kadar uzakla, bohça arasında gidip geliyordu. Başımı çevirip gözlerimi kapattığımda, o olabildiğince siyah gözleri taşıyan beyaz yüz, beynimde siyah beyaz bir fotoğrafa dönüştü. Acıyı yeniden gözlerime taşıdı. Fotoğrafın adini "uzağa gitmek isteyen yüz" koydum.

Adi olmamalı fotoğrafın. O kendisine istediği adi koyabilmeli. Ya da başka gözleri, başka öykü adlarına ***ürebilmeli.

Otobüs ilk mola yerine vardığında, henüz aksam olmamıştı. Başka bir otobüsün boşalttığı alana girip durduk. Lokanta bölümünün ağır kokusu ve yoğun sigara dumanı, otobüstekini aratmıyordu hiç. Çay içmekten vazgeçip dışarıya çıktım. Su içebilmek, yüzümü yıkayabilmek için bahçedeki musluğu olmayan, hep akan çeşmeye yöneldim. Bir torbanın içinden çıkardığı domatesleri yıkayan adamı beklerken, onun "uzağa gitmek isteyen yüz" ün kocası olduğunu fark ettim. Gözlerim çevremde onu aradı. Az ilerde bir tasın üzerinde oturuyordu. Kucağında yine özenle tuttuğu bohçası vardı. Yine uzaktaydı gözleri... Yine kupkuruydu...Yine siyahtı...Yine umutsuzdu...

Hüzünden övgü çıkarmak için yapılmamalı fotoğraf. Bazen yalnızca yaşanıp saklanmalı.

Teleobjektif, "uzağa gitmek isteyen yüzü" bana taşıdı. İşte o anda, bohçanın üzerinde, eski kumaş parçaları arasında kımıldayan minik eli gördüm. Nasıl da düşünememiştim!. Anne el, minik eli eski yerine taşıdı. Üzerini örttü. Esi getirdiği domateslerden birini bir parça ekmekle birlikte ona uzattı. O almadı. Adam sinirli bir biçimde yanına oturup yemeğe başladı. O sırada "uzağa gitmek isteyen yüz"le ilk kez karsılaştı bakışlarımız. Gözlerimiz kısa bir süre sonra birbirinden ayrıldı. Bohçadaki bebeğin üzerinde kaldı.

Karanlık geceyi getirdiğinde, şoför otobüsün tüm ışıklarını söndürdü. Okumakta olduğum kitabi çantama yerleştirip gözlerimi kapattım. Uyumaya çalıştım. Olmadı. Uzakta, pencerelerindeki cılız ışıkları ile bir köy göründü. Neresi olabileceğini düşündüm. Vazgeçtim...Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bir ara "uzağa gitmek isteyen yüzün" kocasının kalkıp şoförün yanına gittiğini gördüm. Kısa süren bir konuşma geçti aralarında. Adam dönüp yerine oturdu. Ona , "az kalmış ineceğiz" dediğini duydum. Oysa daha en az beş, altı saatlik yol vardı Ankara'ya. Adama dönüp "Siz" dedim, "Ankara'ya gitmiyor muydunuz?" "Döneceğiz biz" dedi. "Geri döneceğiz"...Yüzünü önüne çevirdi. "Uzağa gitmek isteyen yüze" baktım. Gözleri karanlığı deldi. Gözlerime baktı. "Öldü dedi" ... "Yetişmedi doktora"... Islak bir ışık deldi geceyi; bebeğin üzerine düştü.

Yüzümü geceye sakladım... Az sonra durdu otobüs. Şoförle birlikte indiler. Onları izledim. Şoför önce lokantada kasada oturan adamla konuştu, döndü. Lokantanın arkasındaki küçük toprak evlerin arasında bir dev gibi duran tas binaya, camiye yöneldi. Kapısını açtı. "Bekleyin burada" dedi. "Bir saat sonra gelir bizim firmanın arabası". "Uzağa gitmek isteyen yüz" büyük kapıdan girdi. Bebeği yerdeki halılardan birinin üzerine bıraktı, döndü. "Kapıyı açık bırakmayın" dedi şoför. "***** gelir ölüye". "Uzağa gitmek isteyen yüz" eşiğe çöktü... Esine yaklaşıp "başınız sağ olsun" dedim. "Siz sağ olun" dedi adam. Ona baktım. O bakmadı...

Otobüs yeniden yola hazırlanırken, uzaklardan bir çığlık eklendi geceye. Az sonra duyulmadı. Yanımdaki bos koltuk da bir sise su, kararmış bir çay kaşığı vardı..

O negatifi neden basmadığımı, neden küçük parçalara ayırıp attığımı bilmiyorum. Birileri görüp "iyi bir portre" demesin diye mi?. İyi bir portre değildi ki o! "Uzağa gitmek isteyen yüz" dü. Bir kart üzerinde bir ani olarak da kalmasın, gidebilsin diye mi attım? Bilmiyorum. Yoksa, başka gözlerde tüm gerçekliğini yitirmesin diye mi? Dedim ya, bilmiyorum...
__________________

sudenur 27.09.07 09:07

Minik Bir Aşk Hikayesi
 
Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz degneği ve el yordami ile otobüse binmişti.
Şöför : Soldan üçüncü sira bos hanimefendi, dedi.
Kadin 32 yasinda güzel bir bayandi ve esi oldukça yakisikli bir hava subayi idi. Bundan birkaç ay önce yanlis bir teshis sonucu gerçeklestirilen ameliyatla gözlerini kaybetmisti genç kadin ve asla göremeyecekti.
Kocasi ameliyattan sonra aci gerçegi ögrenince yikilmis ve kendi kendine bir söz vermisti. Asla karisini yalniz birakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayaklari üzerinde durana kadar cesaret verecekti.
Günler geçiyordu. Kadin her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdigi kocasina yük oldugunu düsünüyordu. Esinin bu içine kapanik,karamsar hali kocayi çok üzüyordu. Bir an önce bir seyler yapmasi gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanik dünyasinda kayboluyordu.
Bütün gün düsündü koca nasil yardim edebilirim güzeller güzeli esime. Birden aklina esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasil söyleyecekti, çünkü artik çok kirilgan ve nesesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karisina konuyu acti.
Karisi dehsetle gözlerini acti.Ben bunu nasil yaparim ben körüm, diye bagirdi.
Kocasi ona destek olacagini her sabah ise onu kendisinin birakacagini ve aksam alacagini ve ona çok güvendigini söyledi. Çünkü esini taniyordu ve bunu basarabilecegini biliyordu.
Kadin büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kirmak istemiyordu.
Her sabah esini isine birakiyor ve aksamlari aliyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocasi daha fazlasini istiyordu , kendisine söz vermisti sonuna kadar gidecekti.
Aksam karisina: Artik ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadin sasirmisti. Bunu asla yapamayacagini söyledi. Kocasi israr edince onu yine kiramadi ve bütün cesaretini topladi bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu.
Sabahlari kadin artik otobüs duragina kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu ..
Günler günleri kovaladi hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, soför :
- Sizi kiskaniyorum, hanimefendi dedi.
Kadin kendisine söylenip söylenmedigini anlayamadan, neden , diye sordu.
Soför, - Çünkü her sabah sizin arkanizdan bir hava subayi genç adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakiyor, otobüsten indikten sonra yesil isikta yolun karsisina geçmenizi bekliyor siz binaya girdikten sonra arkanizdan öpücük yollayip size her gün sevgiyle el salliyor , dedi."
__________________

sudenur 28.09.07 09:06

Bir Bilgeye Sormuslar...
 
Bir bilgeye sormuşlar:
"Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
"Terzimi severim," diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
"Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim
oluyor?
O da nereden çıktı? Neden terzi?"
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
"Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim
ölçümü
yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar
verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.

************

Bir bilgeye sormuşlar:
- Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından.
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!..

************

Bir bilgeye nasıl bu kadar doğru kararlar alabildiğini sormuşlar,
"Deneyim"
demiş. O deneyimi nasıl kazandın, diye sormuşlar "Hatalarımla"
demiş
************

Bir bilgeye sormuşlar:
Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:
Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.. ve devam etmiş.. Bu ruh halinin adı
gönül yorgunluğudur..

************

Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar ya.
"Üç adım atlama" gibi bir cevap vermiş bilge kişi:
Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir, İnsanlığa attığın
ilk
adım budur... Sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin an ise ikinci
büyük
adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. Nihayet, sana iyilik yapanla
kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan
olursun
************

Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
´Sevmek´ demiş...
Peki sonra? demişler...
´Sevilmek´ demiş...
Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler...
O da demiş ki ´insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir...

************

Bilgeye Sormuşlar;
~ insan neden dilek diler?
~ insan gerçekleşmesi için diler, ama bilmez ki gerçekleştirmek için
dilemek
gerek.

************

Bir bilgeye sormuşlar en mutlu insan kimdir. İşte o dağdaki çobandır
demiş.
Neden diye sormuşlar. Çünkü demiş insan bildikleriyle yaşar, onun
bildikleri
koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını
karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.

Sen gülerken yanındakiler de güler, Ama ağlarken yalnız ağlarsın, Onun
için
öyle bir ağaca yaslan ki, Asla yıkılmasın.
Öyle bir dost edin ki, Seni asla bırakmasın.
Öyle bir sev ki yüreğinden kimse ayırmasın, Ve öyle birini sev ki seni
gözleriyle bile aldatmasın...

sudenur 01.10.07 14:16

zıt iki sevgili
 
Günlerden bir gün aşk meleği oklarını yanlışlıkla iki kişiye
fırlatır.
"Bu ne biçim melek" demeyin olmuş bir kere..
Dünyada en son aşık olması gereken iki zıt karakterdir
kahramanlarımız.
Bir arada olmaması gereken bu iki karakter aslında ömürleri boyunca
acı çekmişlerdir ta ki meleğimiz hayatının en büyük hatasını
yapana kadar..


Oklar isimlerinin başharfi D ve M olan iki şanssız karakterimizi
yaralamıştır.

O büyük buluşma gününde yarım olan karakterlerimiz D ve M diğer
yarısını bulmuştur ancak ortada çok büyük bir problem vardır.

D ve M daha önce hiç hissetmedikleri ve belki başka hiçbir zaman
hissedemeyecekleri güzel şeyler hissetmişlerdir ama bunun sonu
olmadığından yakınıp durmuşlar bir süre..

İki karakterimizde işini gücünü bırakmış,dünyadan ve sorumlu
oldukları insanlardan bihaber inzivaya çekilmişler.

Ancak bu sırada dünya birbirine girmiştir,insanlar
çıldırmış,dünya sanki tersine dönmüştür sadece D ve M'nin
değil tüm insanların hayatı alt üst olmuştur.

Tabii aşkın gözü kördür D ve M'nin bunun farkına varması uzun
zaman almıştır bu süre içinde küçük kıyametler kopmuş D ve M
ancak dostlarının uyarmasıyla durumun farkına varmışlardır.

Kahramanlarımızdan M'nin gözünün önündeki perdeler kalkıp
olayın ciddiyetini fark edince D'ye artık ayrılmaları gerektiğini
yoksa sadece ikisinin mutlu olması uğruna birçok insanın
hayatının kararacağını anlatmıştır.

Ancak, D kabullenememiş, bunun mümkün olmayacağını, onsuz
hayatın zindanda yaşamaktan farklı olmayacağını anlatmış
durmuştur, fakat M kafasına koymuştur bir kere ayrılmalarının en
doğru karar olacağını söylemiş,bırakıp gitmiştir D'yi..

O günden sonra D ve M hiç aramamış, sormamışlar birbirlerini..

Ama ne D mutludur ne de M..

İkiside kendilerini görevlerine adamış hep başkaları için
çalışmıştır,ne bir başkasına gönül verebilmişler ne de
yaşadıkları o güzel günleri unutabilmişlerdir.

D hiçbir zaman yedirememiştir,anlamamamıştır sevdiğini..

Ama gururunu yenipte gidememiştir M'ye..

M hep bu kararın en doğru karar olduğunu düşünmüş ama yürekten
inanamamıştır buna sadece öyle yapması gerektiği için
yapmıştır,mutsuzdur ama yapılabilecek başka bir şey yoktur.

O günden sonra D ve M aynı yerde bulunmamak için çok
çabalamışlardır.

Aslında çoğu zaman buluşmuşlar mecburiyetten her buluşmada
küçük kıyametler kopmuş,insanlar üzülmüş,ağlamıştır hatta
kimi insanın canına mal olmuştur bu buluşma...

Merak ettiniz değilmi bu iki bahtsızın gerçek adını daha fazla
meraklandırmayayım sizi.

Duygu ve Mantıktır asıl isimleri..

Dünyada en son bir araya gelmesi gereken iki geçinemeyen sevgili...

sudenur 01.10.07 14:49

annenin fedakarlığı
 
annenin fedakarlığı


"Bebeğimi görebilirmiyim?" dedi yeni anne. Kucağına yumuşak bir bohça verildi. Mutlu anne, bebeğinin minik yüzünü görmek için kundağını açtı ve şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu!

Anne ve bebeğini seyreden doktor hızla arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu...

Muayenelerde, bebeğin duyma yetisinin etkilenmediği, sadece görünüşü bozan bir kulak yoksunluğu olduğu ortaya çıktı. Arada yıllar geçti, çocuk büyüdü ve okula başladı. Birgün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırarak ağlıyordu...

Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı; ağlaması devam ederken annesine: "bugün okulda arkadaşlarım bana ucube dedi..."

Küçük çocuk bu kadersizliği ile büyüdü. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi, eğer insanların arasına karışabilmiş biri olsaydı. Annesi, her zaman ona "insanların arasına karışmalısın!" diyordu, ancak aynı zamanda yüreğinde derin bir acıma ve şefkat hissediyordu.

Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu hakkında görüştü; "Hiçbirşey yapılamaz mı?" diye sordu. Doktor "eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir" dedi. Böylece genç biri için kulaklarını feda edebilecek biri aranmaya başlandı. iki yıl geçti bir gün babası "hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır" dedi.

Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan yaratıldı. Yeni görünümüyle psikolojiside düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.

Yıllar geçmişti, birgün babasına gidip sordu: "Bilmek zorundayım, bana bu kadar büyük bir iyilik yapan kişi kim? Ben o insan için hiçbirşey yapamadım..."

"Birşey yapabileceğini sanmıyorum..." dedi babası, "fakat anlaşma kesin, şu an öğrenemezsin, henüz değil..."

Bu derin sır yıllar boyu gizlendi. Ancak birgün açığa çıkma zamanı geldi...
Hayatının en karanlık günlerinden birinde annesinin vefat haberini aldı ve hemen onun yanına koştu. Annesinin cenazesi başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşca annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını elleriyle geriye doğru itti; annesinin kulakları yoktu. "Annen hiçbir zaman saçını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu" diye fısıldadı babası...

"Ve hiç kimse, annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi dimi?"

***murathan mungan***

sudenur 01.10.07 14:58

yaşlar ve neler hissettiğimiz...
 
YAS 5 Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni
ne kadar korkuttuğunu öğrendim.

YAS 7 Meşrubat içerken gülersem içtiğimin
burnumdan geleceğini öğrendim

YAS 12 Bir şeyin değerini anlamanın en iyi
yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.



YAŞ 13 Annemle babamın el ele tutuşmalarının ve
öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini
öğrendim.

YAŞ 15 Bazen ******ların kalbimi insanlardan
daha
fazla işittiğini öğrendim.

YAŞ 18 İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık,
ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim



YAŞ 24 Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna
değer
olduğunu öğrendim.

YAŞ 33 Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme
yolunun
ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.

YAŞ 36 Önemli olanın başkalarının benim için ne
düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne
düşündüğüm
olduğunu öğrendim.



YAŞ 38 Esimin beni hala sevdiğini,
tabakta
iki elma kaldığında
küçüğünü almasından anlayabileceğimi
öğrendim.

YAŞ 41 Bir insanin kendine olan güveninin, başarısını
büyük oranda belirlediğini öğrendim.

YAŞ 44 Annemin beni görmekten
her seferinde
sonsuz mutluluk duyduğunu
öğrendim..



YAŞ 46 Yalnızca minik bir kart göndererek bile
birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.

YAŞ 49 Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi
yapmaya çalıştığımda,
o işin yaratıcılığa dönüştüğünü
öğrendim. .



YAŞ 50 Sevgi, evde üretilmemişse,
başka yerde öğrenmenin
çok güç olabileceğini öğrendim.

YAŞ 53 İnsanların bana,
izin verdiğim biçimde
davrandıklarını öğrendim.



YAŞ 55 Küçük kararları aklımla,
büyük kararları ise
kalbimle almam gerektiğini öğrendim.

YAŞ 64 Mutluluğun parfüm gibi olduğunu,
Kendime bulaştırmadan
başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.



YAŞ 70 İyi kalpli ve sevecen olmanın,
mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.

YAŞ 82 Sancılar içinde kıvransam bile
başkalarına
baş ağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.

YAŞ 90 Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen
en önemli karar olduğunu öğrendim.



YAŞ 95 Öğrenmem gereken
daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.
Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime
çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum


__________________
Hayat;
.....Yokluğu var edecek kadar erdemli.
Yanlızlık;
......Dünyaya haykıracak kadar yoksun.
Sen;
......Beni yokluğunla sınayacak kadar acımasız.
ve ben;
......Kendimle kavgalı...

Her Rüzgar Savuracak Bir Toz Bulur
Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur
Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur,
Bulunmayacak Tek şey BENİMDİR

simarik_kiz 11.10.07 11:52

ölen sevgili

ÖLEN SEVGİLİ
Sabah uyandiginda midesinde bir yanma hissetti. Yanmanin nedeni aksam
yedikleri degil,uyanir uyanmaz bugün yapacaklarinin aklina gelmesiydi.
Bugün
2 yildir götürmeye çalistigi bir birlikteligi bitirecekti.

Aslinda bunu yapmakta geç bile kalmisti.
´Bitmeli dedi içinden, her gün bu tatsiz uyanis bitmeli.´
Genç adam bunlari düsünürken surati sekilden sekile giriyordu. Süratle
giyinerek disari çikti. Bugüne kadar hiç bekletmemisti onu, simdi de
bekletmemeliydi. Istanbul, soguk ve yagmurlu bir Nisan ayi yasiyordu.
Genç
adam gökyüzüne bakarak iç geçirdiÿÿÿÿ;
´Bulutlar bizim yasayacaklarimizi biliyor. onlar bile agliyor
halimize...´
BULUSMA VAKTI...
Artik Kadiköy iskelesindeydi. Birkaç dakikalik beklemeden sonra
karsidan kiz
arkadasinin geldigini gördü. Simdi midesindeki agri daha da artmisti.

Besiktas´a geçtiler. Yolculuk sirasinda hiç konusmadilar. Genç kiz,
sevgilisinin bu durgunluguna anlam verememisti. Nereden bilecekti bugün
ayrilik çanlarinin çalacagini...

Besiktas´a geldiklerinde bir cafede oturdular. Genç kiz anlamisti
sevgilisinin kendisine bir sey söylemek istedigini.
´Bana birsey mi söylemek istiyorsun´ diye sordu. Genç adam, gözlerini
kaçirarak
´Evet´
dedi. Genç kiz heyecanlanmisti, biraz da sinirlenerek
´Söylesene, ne diye bekliyorsun´ dedi.
Genç adam içini çektikten sonra
´Sence biz nereye kadar gidecegiz?´ diye sordu. Genç kiz,
´Bunu sorma geregini niye duydun?´ diye yanit verdi. Genç adam söze
basladi...
´´Birkaç ay önce aksam 23:00 civarinda sana telefon açip senin için
yazdigim
siiri okumak istemistim. Sen bana
´Sirasi mi simdi canim yaa, isin gücün yok mu?´demistin. Biliyormusun o
an
nakavt olan bir boksör gibi hissettim kendimi. Özür dileyip telefonu
kapatmistim. Daha sonra da bu siiri benden hiç istememistin. Geçenlerde
hasta olup yataklara düstügümde arkadaslarimla birlikte sen de gelmis,
Meralin
´Sen sanslisin, sevgilin sana bakar´ sözüne Isim yok da sana mi
bakacagim,
annen baksin´ demistin. Hatirladin mi?´´

DUYGUSALLIGI SEVMEM...
Genç kiz,
´Biliyorsun ben duygusalligi sevmiyorum. Hem hasta bakici gibi
göründügümü
de kimse söyleyemez´ diye yanitladi. Genç adam güldü,
´Evet canim haklisin. Zaten olmak istesen de bu kalbi tasidigin sürece
hasta
bakici, hemsire falan olamazsin.´
Genç adam devam etti...
´Bana simdiye kadar kaç kere sabahin erken saatlerinde güzel
sözcüklerden
olusan bir mesaj çektin? Hiç... Hatta günün hiçbir saatinde çekmedin.
Duygusalligi sevmeyebilirsin. Ama sen seni seven insanlari da mutlu
etmeyi
sevmiyorsun. Halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanlari
mutlu
etmeyi seviyorum. Seni tanidigimdan beri her sabah, her aksam, her gece
yani
seni andigim her saat tatli bir mesajim vardi senin için biliyormusun?
Seninle ben AKLA KARA gibiyiz.´
Genç kiz anlamisti,
´Yani ne istiyorsun benden sair olmami mi?´ Genç adam tekrar gülümsedi
içinden. Dün gece verdigi ayrilik kararinin ne kadar dogru oldugunu
düsündü.
´Hayir´ dedi,
´Sair olmani istemiyorum. Olamazsin da...

BIZ AYRILMALIYIZ.
Ayrilirsak ikimiz için de en
hayirlisi olacak.´ Genç kiz sasirmisti,
´Neden ama? Ben seni seviyorum. Senin de beni sevdigini saniyordum.´
Genç
adam iç çekerek
´Hayir canim, sen beni sevdigini saniyorsun. Eger beni sevseydin simdi
baska
seyler konusuyor olurduk´ dedi. Genç kizin gözleri yasarmisti. Genç
adam
cebinden çikarttigi mendili uzatti, genç kiz gözyaslarini silerek
´Sen bilirsin, umarim beni bir baskasi için birakmiyorsundur...´ dedi.
Genç
adam
´Nasil böyle bir sey düsünürsün, senden baska kimse olmadi ve uzun
zaman da
olacagini sanmiyorum´ yanitini verdi. Genç adam ve genç kiz iki sevgili
olarak oturduklari masada artik iki yabanciydilar. Birkaç dakika
sessizce
oturduktan sonra Genç kiz,
´Kalkalim istersen´ dedi. Genç adam
´Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin´
diye
yanitladi. Genç kiz
´Tamam o zaman sana mutluluklar dilerim´ diyerek elini uzatti. Genç
kizin
sesi ve eli titriyordu. Genç adam,
´Istersen arkadas kalabiliriz´ dedi ve birbirlerine son kez sarildilar.
´BEN DOGRU YAPTIM...´
Genç adam dogru yaptigina inaniyordu. Eve döndügünde yürümekten bitap
bir
haldeydi. Odasina girdi. Gece bitmek bilmiyordu. Sabah erken kalkip ise
gidecekti, uyumaliydi. Birkaç saat sonra uykuya dalmayi basardi. Sabah
7´de
saatin ziliyle uyandi. Evden çikacagi zaman cep telefonuna bakti, mesaj
ve
10 cevapsiz arama vardi. Yorgun oldugu için duymamisti telefonun
sesini.
Aramalar ve mesaj sevgilisindendi. Heyecanla mesaji açti, sunlar
yaziyordu:

SADECE ONLARI SEVMEYI SEVDIM,
HEPSINI ONLARSIZ YASADIM DA,
BIR SENI SENSIZ YASAYAMIYORUM,
BU ASKI TEK KALPTE TASIYAMIYORUM,
SANA YEMIN GÜZEL GÖZLÜM, BIR TEK SENI SEVDIM,
VE SENI SEVEREK ÖLECEGIM, ELVEDA BIRTANEM...
Genç adam sasirmisti. Onu tanidigi günden beri ilk defa siir aliyordu
ve
üstelik sabahin besinde yazmisti. Heyecanla onu aradi, telefonu yabanci
bir
ses açti. Genç adam
´´Nalan´la görüsebilir miyim?´´ dedi. Ama karsisindaki agliyordu,
hiçkira
hiçkira hemde...
´Ben onun annesiyim yavrum, kizim bu sabah intihar etti. Gece sabaha
kadar
birilerini arayip durdu. Sabah odasinin isigini sönmemis görünce
girdim.
Yavrum kendini asmisti....´

YIGILIP KALDI...
Genç adam beyninden vurulmusa döndü. Bir gün önceki mide agrisinin iki
katini çekiyordu simdi. Oldugu yerde yigilip kaldi...
Birkaç ay sonra iki doktor konusuyordu hastanede. Doktarlardan biri
digerine
karsidaki hastanin durumunu soruyordu. Doktor yanit verdi...
´Haaa o mu? Üç ay önce getirdiler. Kendisi yüzünden bir kiz intihar
etmis. O
günden sonra cep telefonunu elinden hiç birakmamis. Devamli bir seyler
yazip
birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim. O uyurken gönderdigi numarayi
aradim. Numara 3 ay önce iptal edilmis. Gelen mesajlarda bir siir var.
Bu
adam duygusal mi bilmem ama benim anladigim kadariyla siiri yazan çok
duygusal biriymis...
´ÇEVRENIZDEKI INSANLARIN NE HISSETTIGI YA DA NE DÜSÜNDÜGÜNDEN O KADAR
EMIN
OLMAYIN,
BAZEN BIR KALBIN, IÇINDE NELER SAKLADIGINI ÖGRENDIGINIZDE HERSEY IÇIN
ÇOK
GEÇ OLABILIR...´

simarik_kiz 11.10.07 11:54

ASLA YALAN SÖYLEME

Eski zamanlarda, insanlar ilim öğrenmek için çok çalışırlar, her türlü güçlüklere katlanırlardı. Küçük yaşlarında köylerinden, ailelerinden ilim öğrenmek için ayrılırlar, yıllarca onlardan uzaklarda zor şartlar altında yaşarlardı.

Seyyid Abdulkadir***8217;in de küçük yaşta içine öğrenme arzusu düşmüş, bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Sonunda dayanamadı, annesine gelerek;

-Anneciğim, ilim öğrenmek için Bağdat***8217;a gitmek istiyorum...dedi.

Annesi ise;

-Senden ayrılmaya gönlüm razı olmuyor. Ancak seni de Allah yolundan alıkoymak istemem.

Annesi Abdulkadir için yol hazırlıkları yaptı. En sonunda da oğluna lazım olur diyerek, 40 altını kaybetmemesi için bir kese içinde yeleğinin koltuk altına dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi;

-Sana son olarak nasihatim şudur ki, eğer beni ve Allah***8217;ı memnun etmek istiyorsan asla yalan söyleme, doğruluktan ayrılma. Allah her zaman ve her yerde doğruların yardımcısıdır.

Seyyid Abdulkadir annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağdat***8217;a giden bir kervana katılarak yola çıktı.

Hemedan yakınlarında dar bir geçide girdiklerinde kervanda bir bağrışma koptu. Eşkıyalar kervana saldırmışlardı. Bir anda bütün sandıklar yere yıkıldı, eşyalar yağma edilmeye başlandı. Haydutlar kervandakilerin neyi var neyi yoksa hepsini alıyorlardı. Eşkıyalardan biri de Abdulkadir***8217;in yanına geldi. Onun fakir haline bakarak şaka olsun diye;

-Söyle bakalım senin neyin var fakir çocuk?

Abdulkadir;

-Yalnız 40 altınım var, diye cevap verdi. Haydut önce şaşırdı sonra gülmeye başladı. İnanamadı ve tekrar sordu;

-Doğru mu söylüyorsun?

Abdulkadir:

-Evet, doğru söylüyorum, 40 altınım var.

Eşkıya meraklandı. Abdulkadir***8217;i elinden tutup reislerine götürdü.

Durumu reislerine anlattı. Haydutların başı;

-Senin 40 altının varmış, doğru mu bu?

Abdulkadir;

-Evet doğru.

Reis;

-Söyle bakalım. Onu nereye sakladın?

Abdulkadir;

-Hırkamın içinde koltuğumun altında saklı.

Bunun üzerine haydutlar hırkasının içinde, koltuğunun altında saklı bulunan 40 altını bularak reislerine verdiler. Herkes çok şaşırmıştı.

Reis hayretle sordu;

-Peki evladım, sen niçin üzerinde altın olduğunu söyledin? Eğer bize söylemeseydin onları bulamazdık.

Abdulkadir;

-Ben annemden ayrılırken, asla yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Arkadaşınız senin bir şeyin var mı diye sorunca, altınlarım olduğunu söyledim. 40 altın için verdiğim sözden döneceğimi mi zannediyorsunuz?

Bu sözleri duyan haydutların reisi çok şaşırdı ve derin bir düşünceye daldı. Sonra etrafındakilere dönerek;

-Yazıklar olsun bizlere. Bu çocuk kadar olamadık. Bu çocuk annesine verdiği sözünden dönmemek için her şeyini veriyor. Bizler ise Allah***8217;a söz verdiğimiz halde, hiçbir zaman verdiğimiz sözlerde durmadık. O***8217;nun yapma dediklerini yaptık yarın Allah***8217;ın huzuruna çıktığımızda halimiz nice olacak?

Sonra şöyle devam etti:

-Sizler şahit olun. Şuanda bu çocuk benim kötü yoldan dönmeme sebep oldu.Şimdiye kadar yaptığım bütün günahlarım için pişman olup tövbe ediyorum. Bundan sonra iyi bir insan olup, Rabbim***8217;in sevmediği işleri yapmayacağım.

Reislerine çok bağlı olan haydutlar hep bir ağızdan;

-Reisimiz, biz senden ayrılmayız.Sen hangi yolda yürürsen biz de o yolda yürürüz diyerek hepsi birden pişman olup tövbe ettiler.

Kervandaki insanlardan ne aldılarsa hepsini geri verdiler ve bir daha haydutluk yapmayacaklarına söz verdiler.

Seyyid Abdulkadir ise yoluna devam ederek Bağdat***8217;a ulaştı. Orada ilim tahsiliyle meşgul oldu. Kısa bir zaman içinde çok ünlü bir alim oldu. Binlerce insanın

Kötülüklerden vazgeçip iyi birer insan olmalarına vesile oldu

simarik_kiz 11.10.07 11:59

[[[Mutlaka okuyun cok etkiliyici bir Hikaye]]]

>Kirlangiç'in biri, bir adama asik olmus.
>Penceresinin önüne konmus, bütün cesaretini
>toplamis, röfleli tüylerini kabartmis, güzel
>durduguna ikna olduktan sonra...
>Küçük sevimli gagasiyla cama vurmus.
>Tik... Tik... Tik.
>Adam cama bakmis.
>Ama içeride kendi isleriyle ugrasiyormus.
>Bir mesgulmüs, bir mesgulmüs!
>Kimmis onu isinden alikoyan?
>Minik bir kirlangiç!
>
>Heyecanli kirlangiç, telasini bastirmaya çalisarak,
>deriiin bir nefes almis sirin gagasini açmis, sözcükler
>dökülmeye baslamis:
>Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedeni'ni, niçin'ini
>sorma. Uzun zamandir seni izliyorum. Bugün cesaret
>buldum konusmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al.
>Birlikte yasayalim.
>Adam birden parlamis.
>Yok daha neler?
>Durduk yerde sen de nereden çiktin simdi?
>Olmaz, alamam! demis.
>Gerekçesi de pek sersemceymis:
>Sen bir kussun! Hiç kus, insana asik olur mu?
>Kırlangiç mahçup olmus.
>Basini önüne eğmis.
>Ama pes etmemis, bir süre sonra tekrar pencereye
>gelmis, gülümseyerek bir kez daha sansini denemis:
>Adam, adam! Hadi aç artık şu pencereni. Al beni içeri!
>Ben sana dost olurum. Hiç canini sikmam.
>Adam kararli, adam israrli:
>Yok, yok ben seni içeri alamam demis.
>Biraz da kaba miymis, neymis, lafi kisa kesmis:
>isim gücüm var, git basimdan!
>Aradan bir zaman geçmis, kirlangiç son kez adamin
>penceresine gelmis: Bak soguklar da basladi, üsüyorum
>disarida. Aç su pencereyi al beni içeri. Yoksa, sicak
>yerlere göç etmek zorunda kalirim. Çünkü ben ancak sicakta
>yasarim. Pi_man olmazsin, seni eğlendiririm. Birlikte yemek
>yeriz, bak hem sen de yalnizsin! Yalnizligini paylasirim...
>demis. Bazilari, gerçekleri duymayi sevmezmis.
>Adam bu yalnizlik meselesine içerlemis.
>Pek bir sinirlenmis.
>Ben yalnizligimdan memnunum demis.
>Kustan onu rahat birakmasini istemis.
>Düpedüz kovmus.
>
>Kirlangiç, son denemesinden de basarisizlikla çikinca,
>basini önüne egmis, çekip gitmis.
>Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendi
>kendine itiraf etmiş: Hay benim akılsız başım demiş.
>
>Ne kadar aptallik ettim! Beklenmedik bir anda karsima çikan bir
dostluk firsatini teptim. Niye onun teklifini kabul
>etmedim ki? simdi böyle kös kös oturacagima, keyifli vakit
>geçirirdik birlikte. Pisman olmus olmasina ama is isten
>geçmis. Yine de kendi kendini rahatlatmayi ihmal etmemis:
>Sıcaklar baslayinca, kirlangicim nasil olsa yine gelir.
>Ben de onu içeri alir, mutlu bir hayat sürerim.
>Ve çok uzunca bir süre, sicaklarin gelmesini beklemis.
>Gözü yollardaymis.
>Yaz gelmis, baska kirlangiclar gelmis.
>Ama...
>Onunki hiç görünmemis!
>
>Yazin sonuna kadar penceresi açik beklemis ama bosuna.
>Kirlangiç yokmus! Gelen baska kirlangiclara sormus ama gören olmamis.
Sonunda danismak ve bilgi almak için bir bilge kisiye gitmis. Olanlari
anlatmis.
>Bilge kisi gözlerini adama dikmis ve demis ki:
>
>Kirlangiçlarin ömrü alti aydir...
>Hayatta bazi firsatlar vardir, sadece bir kez elinize
>geçer ve degerlendiremezseniz uçup gider.
>Hayatta bazi insanlar vardir, sadece bir kez karsiniza
>çikar, degerini bilemezseniz kaçip giderler. Ve asla geri
>gelmezler. Dikkatli olun...
>Farkinda olun...
>Ve bir düsünün bakalim:
>Acaba siz, bugüne kadar sizinle dost olmaya çalisan kaç
>kirlangici pencerenizden kovaladiniz...?

sweettt 11.10.07 13:24

gercekten cok gusel bi yazı paylasımın icin cok tesekkur ederim :D:D:D

OSMANLIOGLU 13.10.07 15:03

Ölmeyecek Sevda



Hüzünlü bir aşk hikayesinin kaybolup giden sayfalarında aranan mutluluk gibiydi onların aşkı. Bir kafe de karşılıklı bakışmaların ardından, dansa yapılan bir davetle başlamıştı. İlk görüşte aşk bu olmalıydı.

İlk tanışma ve dansın ardından yapılan koyu sohbette ***8220;işte bu***8221; demişti genç adam. Uzun süredir beklediği aşkı bulduğuna ikna olmuştu. Karşılıklı verilen telefon numaraları bu buluşmanın orada kalmayacağının işaretiydi.

Geceler boyu bitmek tükenmek bilmeyen telefon konuşmaları onları mutlu ediyordu. Her fırsatta buluşuyor, saatlerce konuşuyorlardı. Birbirlerine sevgi dolu cümleler kuruyor, hiç ayrılmayacakmış gibi ellerini sımsıkı kenetliyorlardı. Geçip giden günlerle sevgileri zamana inat katlanarak büyüyordu. Bu sevgiyi taçlandırmak için evlenmeye karar verdiler.

Aileler haberdar edildi ve kız istendi. Her şey yolunda gidiyordu. Mutluydular, güzel birer işleri, biraz paraları, paha biçilemeyecek büyük aşkları ve onlar için yavaş yavaş hazırlanan bir yuvaları vardı. Tanrıdan daha ne isteyebilirlerdi ki.

Derken bir gün kara bir bulut çöktü üzerlerine. Genç kadın eskisi gibi değildi artık. Yüzü hiç gülmüyordu. Adam ne olduğunu soruyor ama bir cevap alamıyordu. Bir süre sonra kadın iyice kötüleşmiş, her fırsatta adamı terslemeye başlamıştı. Ona olabildiğince kötü davranıyordu.

Bir gün genç adam bir kır kahvehanesinde oturmuş, hayatındaki bu değişimin sebebini çözmeye çalışıyordu. Ama bu olanlara anlam vermek imkansızdı. Her şey yolunda giderken, sevgiyi doyasıya yaşarken ne hata yaptım da böyle oldu diye geçirdi aklından. Genç adam bunları düşünürken birden telefonu çaldı. Arayan tapar gibi sevdiği kadındı. ***8220;Hiçbir şey söyleme ve beni dinle***8221; dedi kadın. ***8220;Ben artık yokum, beni unut. Seni sevdiğimi sanmıştım ama yanılmışım. Beni arama çünkü her şey bitti***8221; dedi ve telefonu genç adamın yüzüne kapattı. Genç adam bunları duyduktan sonra kahroldu. Artık yaşamanın bile bir anlamı kalmadı, bundan sonra ne yaparım ben diye geçirdi aklından. Kesin bir başkası var hayatında ve beni böyle kolay çıkardı hayatından dedi kendi kendine.

Genç adam oradan kalktı ve evine doğru yola çıktı. Avare gibi bir o tarafa bir bu tarafa ne yaptığını bilmeden yürüdü. Eve vardığında saat gece yarısını çoktan geçmişti. Sessizce odasına geçti. Odanın duvarları üstüne üstüne geliyordu. Bir zindan olmuştu dünya ve o oda en küçük hücresiydi. Biraz daha düşüncelere kapıldı ve yorgun düşlerle uykuya daldı.

Sabah olunca; burada bitemez dedi. Üstünü giyindi ve genç kadının evine gitti. Gördüğü manzara onu şok etmişti. Ev bomboştu, camda kiralıktır yazısı asılıyordu. Ev sahibini buldu, nereye taşındıklarını sordu. Fakat ev sahibi bir şey bilmiyordu. ***8220;Sessizce bir gün biz taşınıyoruz dediler ve gittiler***8221; dedi. Genç adam isyan etti, oturdu ağladı. Her yolu denedi ona ulaşmak için ama bir türlü başaramadı.

Aradan aylar geçti. Kahır dolu günler her gün genç adamı biraz daha çökertti. Saçı, sakalı birbirine karışmış bir halde aylarca onu aradı. Onunla gittiği her yeri gezmeye başladı. Çölde Leyla***8217;yı arayan Mecnun gibi umursuz ve sersefildi. Birden aklına onunla tanıştıklar kafe geldi apar topar kafeye gitti. İçeride genç kadının o ilk tanıştıkları gün yanında olan arkadaşını gördü. Koşarak yanına gitti ***8220;ne olur sana yalvarıyorum söyle. O nerede?***8221; dedi. Kız onun yüzündeki bitkin ve çaresiz ifadeyi gürünce oturmasını söyledi ve devam etti. ***8220;Sana söyleyeceklerim içini acıtacak. Ama bunu sen istedin. Sevdiğin kadın çok hasta. Şu anda ölümle pençeleşiyor. Sırf sen de onunla birlikte yok olma diye seni terk etti. Acil bir karaciğer nakli yapılmazsa birkaç gün içinde ölecek. Hadi git ve onu son bir kere daha gör***8221; dedi. Yattığı hastanenin adresini alır almaz genç adam son sürat fırladı ve oraya gitti.

Sevdiği kadın yoğun bakımdaydı. İçeri girmesine müsaade etmediler. Yoğun bakım odasının küçük penceresinden bir süre sevdiği kadını seyretti. Akıp giden gözyaşları yağmur gibi yağıyordu yerdeki döşemeye. Hemen doktoru bulmam gerek diye düşündü. Oradan hızla doktoru bulmaya gitti ve buldu. ***8220;Söyle bana doktor ne yapabilirim***8221; dedi. Doktor ***8220;maalesef yapabilecek bir şey yok. Hastalık tüm karaciğeri sarmış. Tek umut dokularının uyuşacağı birinin ölmesi ve karaciğerin tamamının ona nakledilmesi***8221; dedi. ***8220;Benimkini alın. Testleri yapın eğer uygunsa onun için canımı bile veririm***8221; dedi genç adam. ***8220;Fakat bunu yapamayız. Bu bir suçtur***8221; dedi doktor. Genç adam kararlıydı. Doktoru tehdit etti testlerin yapılmasını sağladı. Mucizevi bir şekilde dokuların birbirine uyduğunu saptadılar. Genç adam bunu duyunca çok sevinmişti. Şimdi tek yapması gerekn karaciğerini sevdiği kadına ölüm pahasına vermek olacaktı.

Ümitsiz günlerin ardından bir umut ışığı doğmuştu. Sevdiği kadın artık yaşayacaktı. Cebine kısa bir mektup yazıp koydu. Arabasına bindi, kontağı açar açmaz lastiklerin kulak tırmalayan gürültüsüyle hastaneden hızlı bir çıkış yaptı. Uçarcasına giden arabasının direksiyonunu beton bir elektrik direğine doğru çevirdi. Genç adam çarpmanın etkisiyle orada hayatını kaybetti. Hastaneye götürüldüğünde genç kadının doktoru onu gördü ve ***8220;aman Allah***8217;ım bu olamaz***8221; dedi. Sonra yapacak bir şeyin olmadığını anladı. Çok hızlı bir şekilde adamın karaciğerini aldı, uzun süren bir ameliyattan sonra kadına nakletti.

Ameliyatın üstünden neredeyse bir yıl geçmiş, genç kadın sağlığına kavuşmuştu. Sevdiği adama dönme vaktinin geldiğini düşündü ve onun evine gitti. Kapıyı sevdiği uğruna hayatını veren genç adamın annesi açtı. kızı karşısında görünce afalladı, sonra ona sarılıp ağlamaya başladı. Kadın ***8220;o nerede***8221; diye sordu. Adamın annesi ***8220;gel seni ona götüreceğim***8221; dedi. İkisi birlikte ağaçlıklar altında bir mezarlığa girdiler. Genç kadın oraya gitmelerine anlam veremiyordu. Adamın annesi kocaman mezar taşı olan bir mezarı gösterdi ve ***8220;işte***8221; dedi. Kadın hala olanlara bir anlam veremden karmaşık duygular içinde mezara doğru yürüdü. Mezar taşında genç adamın ölmeden önce son mektubundaki bir yazının vasiyeti üzerine mezar taşına yazıldığı o yazıyı gördü. Şöyle yazıyordu.


Zümrüt gözlüm.
Eğer benim ölmem seni yaşatacaksa,
Ölüm bayramdır bana.
Yok olmam ağır geliyorsa sana.
Kaldır başını ve bak ufuklara.
Ben oradan sana bakıyor olacağım.
Ve sen mutlu oldukça.
Kara toprakta huzurla yatacağım.



Genç kadın bunu okuyunca her şeyi anladı. Dizlerinin bağı çözüldü ve diz üstü yere çöktü. Başını göğe kaldırıp neden diye haykırdı. Haykırışları serseri bir kurşun gibi mezar taşlarında yankılandı.

Şimdi onlar ölümle yaşam arasında bir sevdayı yaşatmaktalar umutsuz da olsa. Ve bitmek tükenmek bilmeyen aşklarıyla kafa tutuyorlar günübirlik aşklara faydasız da olsa.



Gökhan TAFLAN

28.09.2007

Pendik/İSTANBUL

rayiha 03.11.07 22:45

çoooook güzel
 




Hani bir hayal ya bu***8230; Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu balım, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya.

***8230;





Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma balım !
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.

***8220;Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.***8221; Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.

***8230;

Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
***8220;1 mesaj alındı***8221; uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım

Ya da hayal bu ya***8230; Şöyle de olabilir mesela;
***8230;


Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.

***8220;Kölem ol gel desen, gelmem mi yar ?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar ? ***8230;***8221;

Melodisi eşliğinde açarım telefonu.

- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım.

***8230;




Devam eder tabi ki konuşma.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.

***8230;

Okula gitmek için hazırlanır, seni ararım.

- Çıkacağım evden şimdi, okula gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama !
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz balım.

Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;



Okula giderim.
Derse girmeden önce yine seni ararım.

- Derse giriyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek ders?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam balım.
- İyi dersler bebeğim.
- Teşekkürler.

Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.

***8230;




Ders biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.

- Hadi bitmedi mi ders, çıkmadın mı daha?
***8230;

Ders biter***8230;

- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.

***8230;




Eve gelirim, yine konuşuruz.

Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;


Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221; yazar.

***8230;




Hayal ya !
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin !
Gittin !


En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.

Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
***8230;


Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim !
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?

***8230;




Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. ***8220;AŞKIM GÜNAYDIN***8221; demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor dersin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım***8230; !
***8230;

Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya***8230; Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin , bütün güzelliğinle...
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen , sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili.. !

ASLI06 03.11.07 23:31

Al***305;nt***305;:

rayiha´isimli üyeden Al***305;nt***305; (Mesaj 29807)




Hani bir hayal ya bu***8230; Sen olsaydın hala hayatımda mesela, ben gecenin sessizliğini içimi acıtan şarkılarla bozarken, bir mesaj gelseydi telefonuma. Gülümseyerek mesajı okusaydım.
- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım, sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu balım, erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum, sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum, iyi geceler.
-
Ve huzurla dalsaydım uykuya.

***8230;





Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma balım !
İstemediğimden değil, korktuğumdan aslında.

***8220;Rüyada sevgili görmek, ayrılığa delalettir.***8221; Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.

***8230;

Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
***8220;1 mesaj alındı***8221; uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım

Ya da hayal bu ya***8230; Şöyle de olabilir mesela;
***8230;


Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur, artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.

***8220;Kölem ol gel desen, gelmem mi yar ?
Uğrumda öl desen, ölmem mi yar ? ***8230;***8221;

Melodisi eşliğinde açarım telefonu.

- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
- Hadi kalk artık, çok uyudun
- Tamam kalktım.

***8230;




Devam eder tabi ki konuşma.
Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.

***8230;

Okula gitmek için hazırlanır, seni ararım.

- Çıkacağım evden şimdi, okula gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al, bereni tak, hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama !
- Lütfen, çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi, dediğim gibi giyineceksin.
- Peki, tamam. Söz balım.

Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;



Okula giderim.
Derse girmeden önce yine seni ararım.

- Derse giriyorum şimdi
- Tamam, ne zaman bitecek ders?
- Bilmem, sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at, merak ederim.
- Tamam balım.
- İyi dersler bebeğim.
- Teşekkürler.

Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217; la kapanır telefonlar.

***8230;




Ders biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.

- Hadi bitmedi mi ders, çıkmadın mı daha?
***8230;

Ders biter***8230;

- Çıktım şimdi, eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana.

***8230;




Eve gelirim, yine konuşuruz.

Ve ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221;***8217;la kapanır telefonlar.
***8230;


Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler, gerçektir, bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda ***8220;SENİ SEVİYORUM***8221; yazar.

***8230;




Hayal ya !
Değildi,
Hayal değildin.
Gerçektin, benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin !
Gittin !


En güzel günlerimi, en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken, hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin, benimsin sanarken, bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.

Şimdi hayal ya, acaba yine gelir misin?
***8230;


Sensiz yokum ben, nefessizim, bir hiçim !
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?

***8230;




Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. ***8220;AŞKIM GÜNAYDIN***8221; demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor, çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor dersin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım***8230; !
***8230;

Hayaldin, gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani, sevgiliydin ya***8230; Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin , bütün güzelliğinle...
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen , sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili.. !

çokkkkkkkkkkkkkk güzel hatta şu an ağlıyorummmmm:(

dost 06.11.07 20:13

..Ekinim Sundu..

Sevgi de budur aşkta,

Saat 8.30***8217;da, seksenlerinde, yaşlı bir adam başparmağındaki dikişleri aldırmak üzere poliklinikten içeri girdi. Çok acelesi olduğunu söyledi, çünkü saat tam 9.00***8217;da randevusu varmış.

Tedavinin bitmesi ve onun söylediği yere ulaşması en azından bir saat sürerdi. Yaranın pansumanı sırasında konuşmaya başladık. Bu denli acelesi olmadığına göre önemli birisiyle mi randevusu olduğunu sordum.

Bana bakım evine gidip eşiyle kahvaltı etmek için acele ettiğini söyledi.

O zaman eşinin sağlığının nasıl olduğunu sordum.

Eşinin orada uzun bir süredir kaldığını ve ALZHEİMER hastalığının bir kurbanı olduğunu söyledi.

Geç kalmasından dolayı ***8220;acaba esiniz endişe duyar mı?***8221; diye sordum.

Bana beş yıldan bu yana onun kim olduğunu bile bilmediğini ve kendisini tanımadığını söyledi.

Şaşırmıştım,***8221;sizi tanımadığı halde yine de her sabah onu görmeye mi gidiyorsunuz?***8221; diye sordum.

Elimi okşadı ve ***8220;o beni tanımıyor ama ben hala onun kim olduğunu biliyorum***8221; dedi...

rayiha 08.11.07 03:53

Yalanmış ne varsa yaşadığımız.

Ne varsa söylediğin, ne varsa hissedilen, her şey yalanmış. Bu kadar geç mi anlamalıydım? Bu kadar çok mu bağlanmış olmalıydım?

Neden en başında değil de şimdi? Ben miydim yüreğine seçtiğin oyuncak?

Kaybolan zamanlar, yitik umutlar gelir mi geri?
Issızdım.
Yapayalnızdım.
Çaresizdim.
Karanlık ve de tükenmiştim gittiğinde. Sustum, söyleyemedim.

İçim ağlıyordu da bir damla gözyaşı dökemedim. ***8220;Seviyorum***8221; diyemedim. Toprağın kokusunu, havanın kokusunu, çiçeklerin kokusunu hepsini bir bir çektim içime bir Senin kokundu bilmediğim.

Alâkadar olmadığım ne varsa bildim. Hepsini ezberledim. Yalnızca Sendin bir kelime edemediğim.

Sesini bilmediğim, yüzünü görmediğim, sadece hayal edebildiğim bir güzelliktin. Dolaşıyordun damarlarımda. Sen sadece kendini anlattığın kadardın.

Bir de Seni içimde büyüttüğüm kadar.
Suskundum.
Tek başınaydım.
Âşıktım.
Yanmış ve de kahrolmuştum gittiğinde.Yaşamak bile istemedim.


Ölmeye de cesaret edemedim.

***8220;Seviyorum***8221; diyemedim.

Dur! deseydim, kal! deseydim kalır mıydın benimle?

Gitme! Desem, dinler miydin beni?

***8220;Sevdim Seni hem de aklının alamayacağı kadar***8221; deseydim inanır mıydın?

Sen de beni en az benim kadar sever miydin? Of! Yanıyor içim.

Sen böyle gitmemeliydin. Hani ben vazgeçilmezindim.

Hani uğrumda her şeyi göze alırdın?

Hani ***8220;Çık gel!***8221; desem en uzak yollardan bana varırdın?

Hani imkânsızlık denen bir şey yoktu? Hani seven her engeli aşardı?

Yeminlerin, sözlerin hani? O büyük sevdan nerede hani?
Şaşkındım.
Yıkık ve viraneydim sen gittiğinde.

Gitmezdin! Ya sevseydin ya da yokluğuma dayanamaz gelirdin.


Ama gittin ve ben bakakaldım arkandan. ***8220;
Seviyorum***8221; diyemedim.
Yalanların, yanlışların, hataların ve de pişmanlıkların hepsi Senin olsun gelme!

Gittiğin yer, hiç olmadığın dünyamdan daha fazla mutluluk vermeyecek sana bilesin!

Affım yok! Ne sana ne de yaptıklarına.
Vazgeçmiştim.
Rest Çekmiştim.
Savrulmuştum.
Harabe ve yok olmuştum sen gittiğinde.

Yaşamadıklarıma pişmanlık şöyle dursun, yaşadıklarıma lanet olsun.

Geri dönme şansımız olsa belki söylerdim.


Tekbir şey kaldı içimde; ***8220;Seviyorum***8221; diyemedim....

rayiha 09.11.07 03:54

Bugün sensiz, sensizliğe uyandım..

Kayalara çarpan dalgalar misali..

İçimde fırtınalar koptu.

Sensizliği hak etmemiştim!

Ne nefes almayı, ne de yaşamayı..

Sensiz sensizliği yaşarken, içimde hep SEN vardın!

Bu nasıl sensizlik?!

Şimdi sensiz "sensizliğimi" noktalıyorum...


Gidiyorum....


Zor olsada başarmak için uğraşıyorum.. Kendimde büyük azim görüyorum. Bundan olsa gerek.. Kendime güvenmesem, bırakamazdım seni, oysaki.. Ama artık çok geç.. Sensizliğe her sabah uyanışımda, sanki sensizliğin rüyasında.. Her sabah uyandığında, ayrı bir rüyada...


Biliyorum.. İmkansızdın sen! Anlamalıymışım önceden.. Yanılmışım bakışlara, oysaki....


Bitti işte bir gün daha..

Ayrılık vakti geldi çattı.

Gidiyorum işte, yokluğuna..


Elveda...


Zordur elvedalar.. Basit gibi görünen, zor bir denklem.. Çözülmesi zor bir soru.. Çözmeye çalışan iki şahıs.. Ve yine sonuç vermeyen formüller... Sırf bunlardan usandığım için gidiyorum(!) Belki başka bir yerde, başka bir zamanla ve başka bir kişiyle çözmek umuduyla gidiyorum.. Sana yakışan vedalar bırakıp gidiyorum..


Sonu geldi yine işte..

Sen zaten bilmesen de..

Çölümdeki suyum da kurudu.

Bana artık "elveda"lar yakışır oldu...


Bazen kolay gibi göründüm ben sana.. Aslında öyleydim.. Herşeye, herkese hayır diyebilirdim ama bir sana lafımı geçiremezdim. Acizliğimden! Yoksulluğumdan! Kimsesizliğimden!


Ama artık herşeyin farkındayım.. Bilerek, isteyerek kalbini gömüyorum.. Yaşamda ve ölümde, hastalıkta ve sağlıkta, herşeyi bilerek ;


Gidiyorum....


Gözünaydın... Artık YOK'um..!!

dost 09.11.07 23:43

..Cimcime68 sundu..

Ask Sessiz Sevgi Dilsizdir

Bir adam anlatıyor ve bir avukat dinliyor:
Karımı 1998'in sonbaharında kaybettim...

Yedi senelik evliliğimizin iki
senesini kanser tedavisi için hastanelerde geçirmiştik.

Karım , her evlilik
yıldönümümüzde ikimizin fotoğrafını çerçeveler, "Bunlar bizim hayatımızın
gölgeleri" derdi..

Öldüğünde,yedi tane resmimiz vardı.97'in bir gecesinde
onu aldattım.
Oysa ona sürekli onu ne kadar çok sevdiğimi ve sonsuza kadar sadık kalacağımı söylerdim. Ölmeden iki hafta önce yine aynı şeyi
tekrarladım.

Tuhaf bir gülümsemeyle baktı bana ve sadece "Biliyorum" dedi.


İzmir'e kar yağdığı gün, yani bir ay önce, evdeydim.

Fotoğraflarımıza
bakıyordum yine... Her çerçevenin altında bir harf olduğunu ilk kez o gün
fark ettim.

A.R.K.A.S.I.N. Gerisi için yılları yetmemişti.Ama sanırım "Arkasına
bak" yazmaya filan niyetlenmişti.

Hemen çerçevelerin arkasına baktım.Hiçbir şey yoktu.

Sonra birşey dürttü
beni, hepsini teker teker söktüm.

İnanabiliyormusunuz,herbirinin
arkasından bir mektup çıktı!

Geçirdiğimiz her sene için sevgi dolu sözler
yazmıştı.1997'dekiresmimizin içinden çıkan zarf ise simsiyahtı.


Ve içinden şu sözler çıktı:

"14 Mart1997/Gözlerin bana başka birine dokunmuş gibi
baktı /Söylemene gerek yok,biliyorum..."

2002'deyiz. Onu kaybedeli
4,aldatalı 5 yıl oluyor.

İçim acıyor şimdi. Çünkü kadınlar biliyor,
hissediyor...

seni seviyorum diyenin sevgisinden
şüphe et.Çünkü;
Aşk sessiz,sevgi dilsizdir..

deniz_25710 12.11.07 17:29

ÖLDÜR BENİ ANNE
kalbimin hiç tanımadığı duyguları daha yeni yeni hissetmeye başladığı dönemlerdi,çevremde bir sürü erkek ve kız arkadaşlarım vardı,ama bi gariplik vardı,mutlu değildim sanki aradığım başka birşeydi,her akşam eve gelir odama çekilir ağlardım,noluyordu bana anlayamıyordum,birgün yine arkadaşlarla beraberdim,beraberdim derken nasıl bi beraberlik,onlar bi araya toplanır gülüp eğlenirlerken bense bi kenara çekilip içimdeki fırtınaları dinliyordum her zamanki gibi,artık arkadaşlarımda alışmıştı bu durumuma,yanıma gelip oturduğunu hiç farketmemişim,taki sanki çok derinlerden gelen bi SELAM sesini duyana kadar,selam dedim bende,neden yalnız oturuyosun dedi,bilmiyorum dedim,kimse seni anlamıyor,hatta kendin bile kendini anlamıyorsun değilmi dedi,evet dedim,bende bu yüzden yanına geldim zaten dedi,bende aynı durumdayım,seni arkadaşlarından ayrı derin düşüncelere dalmış görünce işte benim gibi biri daha dedim,
ve ilk defa onun yüzüne baktım,o anda kalbim durdu sanki,donup
kalmıştım,ne zaman ayrıldık eve nasıl geldim bilmiyorum,o gün sürekli onu düşündüm,sanki aradığım şey buydu hissedebiliyordum bunu,
o günden sonra hergün buluşmaya başladık,evleri iki mahalle kadar uzaktaydı,bizim mahallede akrabaları vardı,ilk tanıştığımız gün onlara gelmişler,böylece aylar geçti,artık ailelerimizde biliyordu,ya ben onlara gidiyordum yada o bize geliyordu,yani her günümüzü birlikte geçiriyorduk,
ama ikimizinde anlayamadığı birşeyler vardı,birbirimizi çok seviyorduk,görmeden yapamıyorduk,arkadaşlık değildi bu,çünki diğer arkadaşlarımızıda seviyorduk,bu çok farklı bişeydi,kimseyede soramıyorduk,nasıl soralımki,biz bile bilmiyorduk ne olduğunu,bu çok yoğun duyguların etkisiyle bazen mutluluktan bulutlara kadar çıkıyorduk,bazende o küçücük kalplerimize sığdıramadığımız ve bi türlü anlamadığımız hisler dünyasında sebepsiz yere ağlıyor gözyaşlarımızı birbirimize hediye ediyorduk,,belki size saçma gelicek ama birbirimizi ilk gördüğümüz günü anlatmıştım,ondan sonraki ilk buluşmamızda biraz konuştuktan sonra bi ara gözgöze gelmiştik,ve daha ne olduğunu anlamadan ikimizde sebepsiz yere birden ağlamaya başlamıştık,hemde ne ağlama sanki hiç bitmeyecek gibiydi göz yaşlarımız,işte o günden sonra bir daha biribirimizin yüzüne uzun süre bakamadık,hatta çoğu zaman sırtlarımız birbirimize dönük otururduk,bi gören olsa bize gülerdi heralde,ama elimizde değildiki bakamıyorduk işte,
ama ne olursa olsun çok mutluyduk,artık ne güneşin doğuşunun,ne çiçeklerin kokusunun,nede kuşların aşk şarkılarının farkındaydık,biz birbirimizde kaybolmuştuk,taki bi akşam bizim evin zili uzun uzun çalana kadar,kapıyı annem açtı,gelen onun teyzesinin kızıydı,anneme bişeyler söyledi,annemde hemen babamla bişiyler konuşup,banada sen evden ayrılma biz hemen geliyoruz diyerek aceleyle çıktılar,bende hemen arkalarından çıktım,hava kararmıştı,beni görmesinler diye onları uzaktan takip ettim,biraz gittikten sonra bizim evin biraz ilerisinde bi market vardı,orada bi kalabalık gördüm,oraya gidiyorlardı,biraz daha yaklaşınca babam koşmaya başladı,yerde yatan biri vardı,bende biraz daha yaklaştım,babam yerde yatan kişiyi kucağına almıştı,bikaç adım daha yaklaştım ve kalbime binlerce ok birden saplandı sanki,yerde yatan benim meleğimdi,oda beni gördü,eliyle bana gelme diye işaret yaptı,ve bana bişeyler söylemek için ağzını açtığında,ağzından kan boşaldığını gördüm,yanına gittim,o güzel başını babamın kucağından kendi kucağıma aldım,hafifçe gülümsedi ve bak dedi napmışsın yeni gömleğine,onun kanına bulanmış gömleğimi göstererek,iki hafta önce doğum günümde o almıştı,ve birden başını karanlıkta benim seçemediğim kazanın olduğu bi yere çevirip tüh yaa dedi,ne demek istediğini anlamamıştım,başını tekrar çevirdiğimde ölmüştü,ondan sonrasını hatırlamıyorum,gözümü evde açtım,orada bayılmışım,beni doktora götürmüşler sakinleştirici filan yapmışlar,uzun süre baygın halde yatmışım,
kendime gelir gelmez ağlamaya başladım,kimse müdahale etmedi,doktor ağlarsa müdahale etmeyin demiş,tekrar kendimden geçene kadar ağlamışım,ondan sonraki günlerde gözyaşım hiç dinmedi,aradan iki ay filan geçmişti,birgün anneme onlara gitmek istediğimi söyledim,annem önce kabul etmedi ama yalvarmalarıma dayanamayıp bi şartla kabul etti,gideriz ama orada ağlayıp annesini üzmeyeceğine söz verirsen dedi,bende söz verdim ve gittik,bi süre oturduk ama ben kendimi zor tutuyordum ağlamamak için,bak oğlum dedi annesi,biribirinizi ne kadar çok sevdiğinizi hepimiz biliyoruz,ne kadar üzüldüğünüde biliyorum ama senden bir ricam var dedi,kızım son nefesini senin kucağında vermiş,bana son anlarını anlatmanı istiyorum dedi,şaşırdım,nasıl anlatabilirdimki,anneme baktım boynunu büktü,bende onu üzmeyecek şekilde anlattım,ama bi ara karanlıkta bi yere bakıp tüh yaa dediğini anlamadığımı söyleyince,annesi bana sarılıp öyle bi ağlamaya başladıki,bende zaten zor tutuyordum kendimi,ikimizde uzun süre ağladık,
biraz sakinleştikten sonra,artık bu dünyada yaşamam için hiç bir sebebin kalmadığına karar vermeme sebep olan şeyi anlattı,
ogün annesi evlerinde benim çok sevdiğim bir yemeği yapmış,anne demiş bu yemeği ayhan çok sever,bizim yiyeceğimiz kadarını ver ben ayhanlara gidip onunla beraber yiyeceğim demiş,anneside yalnız göndermemek için yakınlarında oturan teyzesinin kızıyla bize göndermiş,yolda gelirlerken teyzesinin kızı,sen biraz bekle bende marketten içecek birşeyler alayım demiş,kaldırımda beklerken bi araba vurup kaçmış,bize yakın oldukları için teyzesinin kızı hemen bize haber vermeye gelmiş o akşam,ve o karanlığa bakıpta tüh yaa dediği şeyde,bana getirdiği yemeklerin dökülmüş olmasına üzüldüğü içinmiş,son anlarını yaşayan birisinin canından daha çok bana getirdiği yemeklerin dökülmüş olmasına üzülecek kadar seven bir kalp varmıdır daha şu lanet dünyada,başkasını sevebilirmiyim artık,aşık olabilirmiyim başkasına,tahammül edebilirmiyim artık saçma sapan şeylerin adını aşk koymalarına,bizim yaşadıklarımız bilemesekte gerçek aşktı,bunu şimdi biliyorum, ama o bilmiyor,birgün birbirimize bir söz vermiştik,hangimiz önce ölürsek diğerimizi cennetin kapısında bekleyecekti,şimdi bende bilmeden yaşadığımız o tarif edilmez duygunun gerçek aşk olduğunu,o aşkı sonsuza kadar yaşayacağımız cennetin kapısında beni bekleyen meleğime anlatmak için,gelmesi için hergün yalvarıp dua ettiğim beni ona kavuşturacak kişiyi bekliyorum,AZRAİLİ

O ÖLDÜKTEN SONRA
bu gün hafta sonu,aşkımla buluşacağız,en güzel elbiselerimi giymeliyim,hangi gömleği giysem acaba,yanakları gibi kırmızı olanımı yoksa gözleri gibi kapkara olanımı,yada kazanın olduğu gün kanıyla üzerine çiçekler yaptığı gömleğimi,ne kazası ne kanı yaa nerden çıktı şimdi offf,ben en iyisi son buluşmamızda başını omuzuma koyduğu o kokan gömleği giyeyim,evet evet bu daha iyi,anne ben çıkıyorum,onamı,
tabiki anne yaa,her hafta sonu kiminle buluşurum ben,iyide neden ağlıyosunki,şimdi gidip annesindende izin almalıyım,günaydın müsade ederseniz kızınızla gezicez biraz,tabi oğlum,ona iyi bak olurmu,bak buda ağlıyor,noluyo bunlara anlamıyorum,koşar adımlarla gidiyorum aşkıma,bu yolda ne kadar uzun,her zamanki gibi bekçi amca karşılıyo beni,hoşgeldin oğlum,oda seni bekliyodu,biliyorum,günaydın aşkım ben geldim,bak hala yatıyo,hemde bembeyaz gelinliğiyle,yanaklarına küçük bir öpücük kondurup uyandırıyorum onu,her zamanki gibi toprak kokuyor meleğim,
uzatıyor kollarını yattığı yerden,tutuyorum ellerinden,tüy kadar hafif,ne kadarda güzel meleğim benim,hoşçakal bekçi amca,bak koskoca adamda ağlıyo,iyi eğlenin olurmu diyor kirli sakallarından süzülen yaşları silerek,
onun en sevdiği yerleri geziyoruz elele,allahım onunla olunca o kadar mutluyumki,bi ara yine gözgöze geliyoruz,bakmamalıydık,yine ağlıycaz,ne kadar ağladığımızı akşam ezanını duyunca anlıyorum,işte bu günde bitti,gitmeliyiz,bekçi amca kızar sonra,hoşgeldiniz iyi eğlendinizmi bari,neler yaptınız bakalım,ağladık akşama kadar,her zamanki gibi ha,evet,hadi meleğim sen şimdi yat,ben haftaya yine gelirim,,birgün diyorum,birgün bende bembeyaz damatlıklarımı giyip geleceğim yanına,kapkara gözlerini açarak yalvarırcasına,çabuk gel olurmu diyor,yakında meleğim çok yakında,biliyorum şimdi iyi geceler öpücüğüm olmadan uyuyamaz bi tanem,yanaklarına bi öpücük konduruyorum,yine o toprak kokusu,geldim anne,hoşgeldin oğlum,ÖLDÜR BENİ ANNE BENDE TOPRAK KOKMAK İSTİYORUM.

3 ARALIK

Bugün 3 aralık,doğum günüm
ölüme bir adım daha yaklaştım
koskoca bir yıl beklediğim gün
her dakikasını,her saniyesini sayarak geçirdiğim bir ömür bitti sanki
yada ben öyle umuyorum
yılda bir kez giydiğim,beyaz takım elbisemi giydim yine
içine beyaz gömlek,beyaz çoraplar
ne annem,ne arkadaşlarım,ben hariç hiç kimse istemiyor böyle giyinmemi
nedenki,kefene benziyor diyemi
ama ben çok seviyorum
bugün hiç çıkarmayacağım üzerimden
taki güneş,
onsuz yaşamayı kendime yediremediğim
şu lanet dünyanın üzerine bir defa daha doğup
hala yaşıyor olmamın utancını yüzüme vuruncaya kadar
neden diyorum bazen,neden ben
daha çocuk denecek yaşta doğdu gerçek aşk'ın güneşi kalbime
çevremde bir sürü arkadaşım vardı,onlar güler eğlenir,bense onlar gibi olamazdım
sanki bir amacım,yapmam gereken bir görev varmış gibi hissederdim kendimi
ta o zamanlar severdim geceyi ve yalnızlığı
bazen sabahlara kadar düşünürdüm
ben delimiydim
neden yaşıtlarım gibi değildim
neden küçücük yüreğim gögüs kafesime sığmazdı
hergün gözyaşlarımla karşılardım sabahın ilk ışıklarını
yine böyle sabahlardan biriydi
babaannem girmiş odama,ağlamam bitinceye kadar beklemiş
konuşmak istermisin dedi
evet dedim,zaten kendime yakın bulduğum tek insandı
neden ağlıyosun dedi
bilmiyorum dedim
evet dedi bilmiyorsun,ama öğreneceksin
nasıl dedim
sen anlat dedi
bende içimde fırtınalar koparan ama ne olduğunu bilmediğim herşeyi anlattım
bak dedi,dikkatli dinle
bütün insanların bir ömür boyu aradığı
ama daha ne olduğunu bile bilmediği
bulanlarında bunun kıymetini bilmediği bir duygu
çok güzel ama dünyadaki en büyük acılarla
en güzel duyguların harman olduğu tek duygu
dengesi çok hassas
ve bu dengeyi güzel duyguların olduğu tarafada
acı veren tarafada kaçırırsan dünyanı cehenneme çevirecek bir duygu
acısınada mutluluğunada dayanamaz bu zayıf bendenlerimiz
işte herkesin arayıp bulamadığı
ama sana çok erken verilmiş bir şey var o kalbinde dedi
peki ne yapmalıyım dedim
leyla ile mecnun,aslı ile kerem,ferhat ile şirin ne yaptıysa onu dedi
ne yaptılar dedim
vuslat'ı cennet'e ertelediler
şu anda onların hakkında anlatılanların çoğu insanların kendi uydurmalarıdır
aslını sadece gerçek aşk'ı bulan kişiler bilir
onları ancak şu anda kalbinin tümünü kaplayan o çözemediğin duyguya
yani gerçek aşk'a sahip kişiler anlayabilir
mesela leyla ile mecnun aynı şehirde yaşıyordu
kavuşmaları içinde hiç bir engel yoktu
ama sanılanın aksine kavuşamadılar değil,kavuşmadılar
eğer bir araya gelselerdi
birbirlerine olan aşk'ın gücüne bedenleri dayanamayacaktı
onlarda en doğru olanı yaptılar
bedenlerini öldürüp,aşk'larını ruhlarının derinliklerinde
yani gerçek aşk'ın yaşayabileceği,ve layık olduğu tek yerde yaşattılar
vuslat'ıda cennet'e ertelediler
cennet'e diyorum çünki,bu tür insanların kalbi
o yüce duyguyla o kadar doludurki
orada ne kötülüğe nede günaha yer yoktur
işte,sende dünyada nesli tükenmek üzere olan bir avuç aptaldan birisin
neden aptalım
çünki kimse seni anlamayacak
anlatamayacaksında
dünyanın zevklerine aldırış etmeyen
sahte güzelliklerine kanmayan birisi olacaksın
ve bu yüzdende sana aptal gözüyle bakacaklar
zamanı gelince sana aptal diyenler
dünyanın sahte güzelliklerine aldanarak mahvettikleri hayatları için
son nefeslerinde pişmanlık gözyaşları akıtırken
senin dudağındaki tebessümün anlamını kimse bilmeyecek
yalnızlığı sevmeyi öğren
çünki bundan böyle en iyi dostun olacak..
onunla gözgöze gelemememizin
elini bile tutamamamın sebebi buydu
birbirimizin yüzüne bile bakamayacak kadar büyük
bir aşk'ın acısına dayanamayıp
sırt sırta otururken
bize,aptallar demelerinin sebebide buydu
bizde cennet'e ertelemiştik vuslat'ımızı

bugün 3 aralık..
kutladığım son doğum günüm olması dileğiyle
ona kavuşacak olmamın heyecanı ve ümidiyle doluyken
nice yıllara diyenlerden nefret ettiğimi bilmiyorlar
kuyruğuna değirmen taşı bağlanmışçasına yavaşlayan
her damla gözyaşıma bir gün daha ekleyip
kalbimin her atışında damarlarıma beni yenmenin zaferini pompalayan
ve yıllardır yanaklarımda
gözyaşlarımın çizdiği yol kadar uzayan bir hayat
kahrolası bir hayat yaşadığımıda bilmiyorlar
beni bekleyene verdiğim sözü tutamadığım bir yılı daha bitiriyor güneş
utancından kıpkırmızı olmuş yanaklarımdaki rengi alarak batıyor ufukta
onun gözlerinin rengi kaplayacak birazdan dünyamı
mezarının başına diktiğim fidan
koskoca bir ağaç oldu
her bahar geldiğinde
o ağacın bir yaprağına adımı yazarım
canımı iliştirdiğim o yaprakta yaşadığımı farzederim
ve sonbahar'ı beklerim sararıp dalından kopması için
bir sonbahar daha bitti işte
bu yılda yeni filizlenen bir fidanın yeşil yaprağına yazdı adımı hayat
sahte aşklarla dolu dünyada bir yıl dahamı
kimbilir,belki üzerinde adımın yazılı olduğu,son bir yaprak kalmıştır düşecek,
bu gece,evet bu gece kopacak belki dalından
süzülerek düşecek aşkımın mezarının üzerine
ve keskin bir tırpandan çıkan kıvılcım aydınlatacak ona giden yolumu
-------------------------------------------------------
ayhan ay
en güzel duyguların harman olduğu tek duygu"

"çünki kimse seni anlamayacak
anlatamayacaksında"

"sahte aşklarla dolu dünyada bir yıl dahamı"

dost 17.11.07 06:03

..Maxinale06 Sundu..

Bir Kutu Dolusu Yasam Gönderiyorum Sana...

Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana, sade bir kurdeleyle süslenmiş. Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını..

Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp içine gir diye...

Düşler serpiştirdim gizlice, düş kurmayı unutma diye.

Bir tanede elma şekeri yerleştirdim, içindeki çocuğu yeniden tadabil diye...

Güneşin batışını, billur suyun sesini, kırmızıyı, gelinciklerin saflığını, taze ekmeğin kokusunu ve bir gülümsemenin sıcaklığını da sığdırdım.

Ruhlarımız aç kalmasın diye...

Kutuya biraz da sevecenlik koydum, güçlü ol diye, çünkü acımasız olan güçsüzdür.

Beyaz bir güvercin uçup kendi kondu kutuya, barışı ve özgürlüğü sunmak için....

Bir buket sevgi, bir yudum aşk ve yarım bir elma da koymadan edemedim. Paylaşmayı anımsayalım diye...

İçtenliği, umudu neşeyi, bağışlayıcılığı, özgüveni ve açık yürekliliği unutmadım, "Ben" in dışına çıkıp bize ulaşabilelim diye...

Son olarak da bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yazıyor:

Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili yepyeni şeyler keşfedeceksin. Yaşamak için yarını bekleme, al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl yaşamdan yalnızca almak yerine ona bir şeyler ver.

Kısacası bütünüyle "insan" ol.

Unutma (!)

Yaşam dokuması henüz tamamlanmamış ,

olağanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve

sana ait olan boşluğu yalnız sen doldurabilirsin

deniz_25710 17.11.07 10:59

İmkansızdık

Sen; içinde baharı gizleyen kışımsın benim...

Ve biliyorum ki o baharın güneşinde tenim esmer olmayacak hiç. Bana susmak
düşecek, payıma kilitlenmiş bir yürek kalacak. Kaderi önceden belirlenmiş
konuşmalar, paylaşmalar, bakışmalar olacak. Bir yerde aykırılığım tutup sarılsam
da içimde sana, sen bunu hiçbir zaman bilemeyeceksin...

Git diyorum sana, kalma yüreğimde, bu kadar özleteceksen kendini. Bir bakış;
gözüm gözüne değiyor; hissediyorum... Gitme diyorum. Kal geldiğin yerde. Ne
gitmelerin bitiyor; ne de benim sana kal demelerim...

Hangi aralıkta girmiştin içime anlamadım. Tüy gibi hafif, usul usul inivermiştin
yüreğime. Kabullenemedim önce. kocaman yalanlar söyledim kendime. Ben dışımda
tutmaya çalışırken seni, meğer içerde hakimiyetin çoktan başlamıştı. Kuşatmıştın
dört yanımı; ve kendim için çok geçti. Yerle bir olmuştu her şey. Olmazsa
olmazlarım; ilkelerim, yargılarım...

Nasıl bir şeydi, bu beni böyle yağmalayan. Şimdi karşı durmuyorum Sana, nasılsa
buluyorsun bir yolunu ve sarmalıyorsun içimi dışımı. Ayak seslerini duyuyorum
hangi yöne gittiğini bilemeden. Ben yaşanmış bir aşkta eski yaralarıma
yanıyorum, Sen yaralarına benden sevda sürüyorsun. "Belki"lerden,
"ihtimal"lerden, "keşke"lerden medet umuyorum, Senin belki de yabancısı olduğun
düşler büyüterek...

Ben, suretine değil, aslına dokunma ihtimallerinde mutlu oluyordum.
Ben seninle, aynı coğrafyada yaşayabilme ihtimalinden huzur buluyordum.

Şimdi, bilinci küflerinden kurtulmuş bir yürekle, süresi diğer aşklardan çok
daha uzun olacak bir aşkın ömrünü anlatıyorum, Sana dair yazılanlarda...

Şimdi, bir sayfa dolusu cümlelerle; bir imkansızlığın mucizeye dönüşünü
anlatıyorum...

Şimdi, bozgun sonrası imkansız bir zafer kazanan bir orduyum, bir yenilgide
zafer ne kadar anlam taşıyorsa o kadar anlamlaşıyorum...

Şimdi ben, dağıldıkça kurulan yeni düşlerde Sana bakıyorum***8230; Umut; hep var olacak
çünkü...

rayiha 24.11.07 23:36

Hadi sevgili bana sevdiğini söyle***8230; Ama hiç ***8220;seni seviyorum***8221; cümlesi olmasın içinde. Hadi sevgili seviyorsan yüreğin gelsin dile. Ben dille söylediğinin dilde kalacağını biliyorum nihayetinde. Verebiliyorsan yüreğini ver elime***8230;Yüreğini ver ki inanayım sevdiğine. Herkeslere söylediklerini ise bana sakın söyleme***8230;


Hadi sevgili bana sevdiğini söyle. ***8220;Ama, keşke, maalesef***8221; li cümleler olmasın içinde. Çünkü ben bitmemiş cümleler istemiyorum aşk defterimde. Başla ve bitir gerekiyorsa bütün cümlelerini ama dediğim gibi tek mazeret olmasın içinde***8230;


Hadi sevgili bana sevdiğini söyle. ***8220;Senin için ölüme gözü kara giderim falan da***8221; deme. Sunabileceksen gözü kara yaşamını sun bana. Adayabilirsen ada kalan ömrünü ömrüme. Öyle inandır kendini beni sevdiğine ve öyle inandır beni, beni sevdiğine***8230;


Hadi sevgili bana sevdiğini söyle. İçinde ***8220;dün ve yarın olmasın.***8221; Sadece ***8220;bugün***8221; olsun. Bütün cümlelerin şimdiki zamanda dile gelsin. Haydi sevgili gün bugündür bana ithaf ederek kurtar sevgi cümlelerini. Bakalım kaç sevgi cümlesi kurabileceksin bir günde? Söylesene kuracağın bütün cümlelerin yetecek mi bugüne?


Hadi sevgili bana sevdiğini söyle***8230; İçinde ***8220;sen ve ben***8221; de olmasın. ***8220;Biz***8221; olsun sadece. "Biz" diye başladığın cümleyi yine ***8220;biz***8221; diye bitirebilecek misin? Hadi göster bana marifetini? Göster ki inanayım beni sevdiğine. İnandır beni sevdiğine.


***8220;Seni seviyorum, ama***8230;.***8221; diyorsan, yok yok ***8220;seni ölümüne sevdiğimi sen zaten biliyorsun keşke ***8230;.. olmasın***8221; diye devam ediyorsan, ***8220;biz seninle çok güzel şeyler yaşayacağız ama bu bugün mümkün değil***8221; diyorsan ve ***8220;ben ***8230; vazgeçemem***8221; diye devam ediyorsan/edeceksen bana sevdiğini sakın söyleme sevgili.

En iyisi sus sevgili hiçbir şey söyleme...

rayiha 07.12.07 10:59

Özledim Seni
Gittin sen, tüm gidenler gibi...

Tam beni tamamlayacağını düşünürken, yine ben eksik kaldım. Gülümseyişlerim Takılı kaldı yüreğimde. Sonu yok, ışığı yok bir yolda ıssız, sessiz kaldı sevdam.

Ama sen gittin; tıpkı diğerleri gibi... korkup kaçtın belki de bu sevdadan.Küçük bir kızdı kocaman yüreğiyle seni seven ama sen sığdıramadın kalbine; Taşıyamadın doğru dürüst... bu kadar çabuk pes edişin de ondandı belki. Başka cümlelerin ardına sığınman, yalan yanlış sevdalara takılman...

Gözlerine baktığım zaman çoğaldığımı hissediyordum. Öyle anlamlıydı ki; hayatın tüm gizemi senin gözlerindeydi sanki... Her şey o "çakır" yeşilin içinde saklıydı. Ama sen aniden kapattın o gözleri; aldın yeşili benden... Tüm sırlarda o yeşil kutuda kapalı kaldı. İşte ondan sonra başladı her şey... Kalp ağrılarım, baş ağrılarım, gece yarılarında sebepsiz haykırışlarım...

Bana bıraktığın ve içimde kalan o "yeşil" di belki de bunlara sebep olan...Kötü bir oyun seyrediyorsun, "geçecek" diyorum kendime. "Bak geçince Hiçbir şey kalmayacak, arda kalanlar eski sonsuzluğa uğurlanacak." diyordum. Ama olmadı. Geçmedi. Her şey artarak daha da çoğaldı. Pişmanlıklar sardı Çevremi, "keşkeler" birikti içimde, "acabalar" dolaşıp durdu beynimde...
Hepsi benden bağımsızdı. Hiçbir organıma söz geçiremedim. Hep sen çoğalıyordun, hep sen büyüyordun içimde...

Sana dönüşmeye başladığımı anlayınca da bir direniş başlattım kendime. Artık, hiç konuşmuyorum kalbimle... Kendi haline bıraktım onu. Ne derse desin, Ne isterse istesin; hiç aldırmıyorum. Tıpkı derin dondurucudan çıkmış gibi bir kalbim var artık benim. Buz gibi... İçindeki her şey dondu. Sevgiler, sıcak Gülümseyişler, arzular, istekler... Belki bir gün üzerindeki buzlardan sıyrılıp artık "ben de varım" diyerek yeniden ortaya çıkar ve bana döner; kim bilir. Ama o güne kadar, buz gibi "yeşil"in arkasından bakacağım dünyaya.

Senin bana verdiğin o "acı yeşil"i yaşayacağım. Kolay değil çünkü, kalbimde dolanıp budaklanan o "yeşil"i bir anda kökünden sökmek. O yüzden zamana bırakıyorum her şeyi. Bakmadığın bir çiçek nasıl soluyorsa, o "yeşil" de bir gün elbet solup, sararacak. Hayatımda ilk kez sana açtığım kalbim de bundan böyle sadece bahara açacak; sadece bahara...

alıntı

rayiha 07.12.07 15:37

İmkansız'dık...
 
Psikolog_08 sundu


Sen; içinde baharı gizleyen kışımsın benim...

Ve biliyorum ki o baharın güneşinde tenim esmer olmayacak hiç. Bana susmak düşecek, payıma kilitlenmiş bir yürek kalacak. Kaderi önceden belirlenmiş konuşmalar, paylaşmalar, bakışmalar olacak. Bir yerde aykırılığım tutup sarılsam da içimde sana, sen bunu hiçbir zaman bilemeyeceksin...

Git diyorum sana, kalma yüreğimde, bu kadar özleteceksen kendini. Bir bakış; gözüm gözüne değiyor; hissediyorum... Gitme diyorum. Kal geldiğin yerde. Ne gitmelerin bitiyor; ne de benim sana kal demelerim...

Hangi aralıkta girmiştin içime anlamadım. Tüy gibi hafif, usul usul inivermiştin yüreğime. Kabullenemedim önce. kocaman yalanlar söyledim kendime. Ben dışımda tutmaya çalışırken seni, meğer içerde hakimiyetin çoktan başlamıştı. Kuşatmıştın dört yanımı; ve kendim için çok geçti. Yerle bir olmuştu her şey. Olmazsa olmazlarım; ilkelerim, yargılarım...

Nasıl bir şeydi, bu beni böyle yağmalayan. Şimdi karşı durmuyorum Sana, nasılsa buluyorsun bir yolunu ve sarmalıyorsun içimi dışımı. Ayak seslerini duyuyorum hangi yöne gittiğini bilemeden. Ben yaşanmış bir aşkta eski yaralarıma yanıyorum, Sen yaralarına benden sevda sürüyorsun. "Belki"lerden, "ihtimal"lerden, "keşke"lerden medet umuyorum, Senin belki de yabancısı olduğun düşler büyüterek...

Ben, suretine değil, aslına dokunma ihtimallerinde mutlu oluyordum.
Ben seninle, aynı coğrafyada yaşayabilme ihtimalinden huzur buluyordum.

Şimdi, bilinci küflerinden kurtulmuş bir yürekle, süresi diğer aşklardan çok daha uzun olacak bir aşkın ömrünü anlatıyorum, Sana dair yazılanlarda...

Şimdi, bir sayfa dolusu cümlelerle; bir imkansızlığın mucizeye dönüşünü anlatıyorum...

Şimdi, bozgun sonrası imkansız bir zafer kazanan bir orduyum, bir yenilgide zafer ne kadar anlam taşıyorsa o kadar anlamlaşıyorum...

Şimdi ben, dağıldıkça kurulan yeni düşlerde Sana bakıyorum***8230; Umut; hep var olacak çünkü...

rayiha 07.12.07 15:46

İsmini kaybettim; Hükümsüzdür...
 
Psikolog_08 sundu

Senli cümleleri çıkardım hayatımdan,
Yazdıklarımdan,
Yaşadıklarımdan.
Herkesle aynı cümleleri kurmuyorum.
Sen başka ağızlarda sakız olurken,
Ben kendi sevdamı kendi cümlelerimde yaşıyorum.

Seni tanımlayan kelimeleri gömdüm kendi karanlığıma,
Artık seni kendimle tanımlıyorum.
Sen başkalarının kelimelerine eşses olurken,
Ben sevdamı kendi yalnızlığımda yaşıyorum.

Hiç olmadığım kadar yalnız kaldım seninle. Kimsesiz kaldım. Yaşayamadıklarımı siper ettikçe hayallerime, hayalsiz kaldım. Direndim yine de, iyi olacağına inanmadan iyi olsun diye bekledim. Güzel olacağına inanmadan güzel olsun diye bekledim. Ben bekledikçe daha çirkin oldu, daha kötü oldu her şey. İnanmıyordum ya zaten, şaşırmadım. Tek seni sevdim olanca gücümle bunca kötülüğün ve çirkinliğin içinde.

Sessizce sonumu beklerken, merakla ve korkuyla bakarken yaşama, yaptığım tek şey seni sevmekti.

Belki de en kolay yaptığım şey.

Belki de en güzel yaptığım şey.

Ama yine de tek yaptığım şey seni sevmekti.

Sonra baktım ki, sevmek sadece filmlerde yetiyordu her şeye. Şiirlerde, romanlarda yetiyordu. Dünyada mutlu olmak için sevmekten çok fazlası gerekiyordu.

Baktım ki mutlu değilim sonra. Baktım ki sen benim değilsin.

Bıraktım.

Senli cümlelerimi çıkardım hayatımdan.

Yazdıklarımdan.

Yaşadıklarımdan.

Herkesle aynı cümleleri kurmuyorum.

Senin kelimelerin başka dudaklara isim olurken,

Ben artık isimsiz bir adamı seviyorum.

simarik_kiz 08.12.07 17:32

Sonuna Kadar okuyun... cok Güzel bir Hikaye :)

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına
dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.
Alaycı bir ses tonuyla:
- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.
- Hayır çikolata parası lazım!
Bülent'in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.
- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.
Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.
- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?
- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.
- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?
- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.
- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.
- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.
Adamın söyledikleri Bülent'in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.
Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.
- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?
Bülent'in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.
- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.
Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.
- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.
Adam çekingen çekingen oturdu yanına.
- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?
- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.
- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?
- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.
- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.
- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.
- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?
- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.
- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?
- Küçük kızı severek.
- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?
- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
- Nasıl yani ?
- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.
- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
"bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
- Hiç kavga etmezmisiniz siz?
- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.
- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.
- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla
aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak
dokunuşları severler.
- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.
- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.
- Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.
Adam ayağa kalktı.
- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.
- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.
- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.
Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.
- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.
Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.
Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.
- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.
İnci hiç konuşmadı.
- Sorsana "niye" diye.
İnci kızgın kızgın:
- Niye? Diye sordu.
- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.
- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
- Özür dilerim seni kırdığım için.
Sonra Bülent yere diz çöktü.
- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice
seven bu adamı senden mahrum etme.
- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.
İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.
- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.
Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Ve Mutlu Son...

rayiha 24.12.07 11:14

Onsuz Ellerim BuZzZ...
 
Bazen içine attıkları kemiriyor insanı.
ya hayatına hiç almayacaksın ya da sildin mi zerre kadar iz bırakmayacaksın.
yoksa gecenin bir yarısı öyle bir sızlatır ki içini dünya başına döner.

yine hüzün uğradı geceye.
sabah gittikçe uzaklaşıyor benden. o da sevmiyor beni herkes gibi.
yalnızlık ağızda çoğalan tatsız lokma, ne yutabiliyorum ne de atabiliyorum.

adı hasret, sızısı sonsuz, yatağım onsuz...
titrek bir iç çekişi hakim bedenime, onsuz olmayacak biliyorum.
duvarlar üzerime geliyor, daralıyor ruhum. Ecel gelse eğeceğim boynumu önüne bir koyun gibi.
gözlerimi kapatmak geçiyor içimden sonsuz bir uykuya, uyumak , uyumak... ve bir daha uyanmamak...
ne güzel bir vuslat demi ölüm denen meçhul son.
ama biliyorum ki her iki dünyada da olmayacak yanımda.

hey gidi hırçın rüzgar neden bu kadar acımasızca vuruyorsun pencereme. sen de mi intikam alıyorsun benden aklınca.
oysa benim gözlerim sende değil, hep aralık bıraktıgım kapımda.
o gelecek, gıcırdatarak silecek ölüm sessizliğini odamdan.

çek git şimdi , dövünme deli deli, insafsızca vurma kendini oradan oraya. yalnızlığımı da al git buralardan...

gizli bir mektup sıkıştrayım cebine. git onun kapısını döv usulca. gözyaşlarımı gotür. o yağmuru çok sever bilirim. penceresinden sız içeri. bir su gibi avuçlasın beni , ellerinden kalbine sızayım ...
....

yatağım onsuz , gece sonsuz...
silahım kurşunsuz,
sobam odunsuz...


git rüzgar, al gel onu...

onsuz ellerim buz...

alıntı


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 06:00 .

Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Powered by Herkonu team