![]() |
Al***305;nt***305;:
|
Al***305;nt***305;:
|
Tartisma icin acilmamisdir burasi ltf sadece bilim icin.. baska hic birsey icin degil Saygilarimla bütün kardeslerime Niyaz ederim.. .. Şah-ı Merdan
Gözün aç gör kim ey talib Ali'dir her kan-ı server Muhammed aşk ile derya Ali'dir kıymeti gevher Muhammed ilme kan oldu Ali nutk-ı beyan oldu Ana her sır ayan oldu Ali'dir hace-i Kanber Ali'dir cümlenin canı Muhammed'dir Ali kanı Hakikattir Ali şanı Ali'dir yar-i peygamber Hezaran türlü cümbüşler Ali emri ile işler Varır yazlar gelir kışlar Ali'dir cisme canperver Ne bilsin cahil ü nadan Muhammed ya Ali kimdir Muhammed server-i dindir Ali'dir cümleye rehber Ali evvel Ali ahir Ali zahir Ali batın Ali şems-i münevverdir Ali'dir nur ile enver Ali'dir herşey için can Ali'dir yar ile mihmen Ali rahim Ali rahman Ali'dir cümleye can Ali vahid Ali ehad Ali ferd ü Ali samed Ali'dir cümleye rahmet Ali'dir şafi-i Mahşer Ali sultan Ali sübhan Ali cennet Ali Rıdvan Ali dindir Ali iman Eli sakı-i Kevser Ali'dir ol veliyullah Ali'dir mazhar-ı Allah Ali nurundan eyvallah münevverdir yedi kişver Ali'dir Haydar-ı Kerrar aldı kala-i Hayber Ali'dir katil-i küffar Ali'dir mir-i leşker Nesimi "nin dil ü canı münevverdir Ali nuru Ali vala Ali a'la Ali'dir server-i safder |
şeriatın bağnaz kuralllarına bağlı olmayan, ve onu reddeden,
sudenur kardes acıklamasında bu yazı dikkatimi cekti.bana bu seriatın bagnaz kurallarından ornek verebilir mi??? üzüldüm acıkcası... :( |
Al***305;nt***305;:
|
Al***305;nt***305;:
|
Aleviler Allah´a inanırlar mı?
Aslında sorulmaması gereken bir soru bir soru ancak art niyetli kimselerin bulandırdığı kafalar netleşmek zorunda. Her şeyden önce Alevilik bir inançtır. Bundan hareketle belki de Allah´a en çok inanan, Allah´ın birliğini kabul eden topluluklardan biridir Aleviler. Cem törenine katılanlar bu durumu açıkça görebilirler. Yine binlerce Alevi deyişinde, şiirinde bu açıkça görülür. Aleviler Allah´a inanırlar, hem de bütün benlikleriyle Allah´in varlığına, birliğine bağlıdırlar. Ancak kimse Alevilerin Allah´a inançlarını Sünni ve ya başka inançtan insanınkiyle kıyaslamaya ve böylece yanlış sonuçlara ulaşmaya kalkışmasın. Aleviler peygamber olarak kimi kabul ederler? Aleviler Hz. Muhammed´i peygamber olarak kabul ederler. Aleviler bütün peygamberler bağlıdırlar. Son peygamber olan Hz. Muhammed´e bağlılıkları ve inançları sonsuzdur. Bazı iftiralar sonucu Alevilerin Hz. Muhammed´i peygamber olarak kabul etmedikleri düşüncesi oluştu. Bu tamamen Alevi inancına terstir. Hz. Muhammed, Alevilerin inandıkları, bağlandıkları peygamberdir. Hz. Muhammed son peygamberdir. Bu doğruyu kimse yanlışa çevirerek, yeni peygamberlikler uydurarak, Hz. Muhammed´in yolundan giden Alevilere yamamaya çalışmasın. Tekrar belirtelim ki, birilerinin art niyeti ve birilerinin de cehaleti Alevileri bağlamaz. Dedelik nedir, Dedenin görevleri nelerdir? Dede, Alevi toplumunun inançsal önderidir. Dedelik ise kendine has bir is yapısı/hiyerarşisi bulunan bir kurumdur. Her Alevinin bir dedesi vardır. Her dedenin de bir dedesi (mürşidi) vardır. Talibin davranışlarından (inanç anlamında) dede sorumludur. Dede talipleri eğiten, yol gösterendir. Dede taliplerin bütün düşünsel, manevi sorunlarına çözüm, sorularına cevap getiren kişidir. Dedelik kurumunun kendisine özgü bir yapılanması var. Bu yapılanma (mürşit-rehber bağlamında) gereği her dede ayni zamanda başka bir dedenin talibidir. Nasıl ki talip bir yanlışa düştüğünde yada hata yaptığında dedesine sığınıyorsa, ayni şekilde dede de talibi olduğu dedesine (mürşidine) sığınıyor. Böylece mükemmel bir denetim mekanizması kurulmuş oluyor. Bu mekanizma halkalar misali bir birine bağlı. Yani bir dedenin görevini layıkıyla yapıp yapmadığını mürşidi tarafından denetlenir. Herkes Dede olabilir mi? Dedelik kurumu asırlardan beri var olmuş bir kurumdur. Çok zorlu koşullarda ağır baskılar görmüştür dedeler. Buna rağmen Alevi inancını bu güne değin gelmesini sağlamışlardır. Bu misyonlarını geliştirerek günümüzde de sürdürmekle yükümlüdürler. Gelelim cevaba: İsteyen herkes dede olamaz. Öz manasıyla dede olmak için Evladı Resul olmak gerekiyor. Yani soyunun Hz. Muhammed ve Hz. Ali´den olması gerekiyor. Ancak hemen belirtelim ki Alevi inancında Yol, yolu kuranında üstündedir. Eğer bir bölgede Evladı Resulden bir dede yoksa ve durum zamanla Yolun bozulmasına sebebiyet verecekse durum değişiyor. Bu manada gerekli bilgi birikimine, yolun edebine, ahlakına uygun olan bir kişi Dergah´tan icazet almak şartıyla dedelik yapabilir. Nitekim tarihte böylesi durumlar çok olmuştur. Evladı Resulden olmayan bir çok kişi Dergahtan gerekli eğitimi aldıktan sonra dedelik yapabilmişlerdir. Duaz nedir? Deyiş nedir? Duaz, Duazdeh'in kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup on iki (12) anlamına gelmektedir. Duaz, cem ayinlerinde söylenen ve On İki Imamlarin adlarının geçtiği deyişlerdir. Bu deyişlerde Ayrıca On İki Imamlarin yani sıra basta Hz. Peygamber ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere Alevi ulularinin adları gecmektedir. Duaz icin ***8220;deyişler***8221;lerdir tanımını yaptık. Anlaşılır olması için böyle bir tanım uygundur. Ancak duaz bir nevi dua olarak da algılana bilinir. Şüphesiz Alevilik ve Aleviler hakkında biraz bilgi sahibi olan kişiler için duaz'in, nefes'in, türkü'nün, deyiş'in farklı anlamlara sahip olduğu açikardır. Fakat günümüz gerçekliği doğrultusunda genel bir tanım olması ve bu tanımın yaygınlaşıp kabul görmesi için Deyiş tanımı en uygun olanıdır. Deyiş; Aleviliği çağrıştıran her melodinin adıdır. Türkü, nefes, duaz bunlar da alt adlardır. Tevella Teberra ne anlama geliyor? Tevella= dostluk kurma, dost olma anlamına geliyor. Teberra= uzak durmak anlamına geliyor. Aleviler arasında Tevella ve Teberra'nin manası ise Ehlibeytin dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmak anlamına geliyor. Ancak tarihsel süreç içerisinde Tevella Teberra'nin anlamı daha önemli hale gelmiştir. Tevella Teberra iyiden, güzelden, haktan, haklıdan yana olmak; zalime, sömürücüye, haksıza, riyakara da karşı olmak anlamına geliyor. Bu anlamıyla bir duruşu, tavrı sembolize ediyor. Ehlibeytin şahsında bir bütün halinde doğrulardan taraf olmayı, haksıza karşı olmayı temsil ediyor. Bazı dar görüşlü kimseler Tevella Teberra'nin taşıdığı anlamı, sembolize ettiği değerleri dar bir çerçevede ele alıyor. Olayın özü ise öyle sanıldığı gibi dar bir çerçevede değildir. Özde bir duruş, tavır vardır. Ve bu duruş Ehlibeytin şahsında bütünsel bir manaya sahip olup mekan ve zamanla sınırlı değildir. Yer yüzünde haksızlık olduğu müddetçe ve doğruları hakim kılma ideali olduğu müddetçe Tevella Teberra da olacaktır. Muharrem Orucu nedir? 10 Ekim 680 de Hz. Ali'nin oğlu ve Hz. Muhammet'in torunu Hz. Hüseyin ve sevenleri (toplam 72 kişi) Kerbela'da acımasız bir şekilde katledildiler. Aleviler bu acı olayı kınamak için, her yıl Muharrem Ayının onuncu gününden başlamak üzere, 12 gün oruç tutarak yas tutarlar. Aleviler Muharrem orucu ile Hz. Hüseyin`in şahsında Ehlibeyte bağlılıklarını dile getirirler ve ayni zamanda zalimin zulmünü lanetlerler . Muharrem orucunun bir diğer özelliği de insanin kendi iç benliğine yönelmesi, yanlışlarını-doğrularını, eksilerini-artılarını hesaplaması ve bütün bunların sonucunda daha iyiye, doğruya, güzele yönelmesidir. Muharrem orucu, bütün bu özellikleriyle önemli bir ibadettir. Muharrem Orucu nasıl tutulur? Kurban Bayramının 1. gününden başlayarak 20 gün sayılır. 20. günün akşamı Muharrem Orucu için niyet edilir ve oruç başlar. Niyet edildikten sonra gün doğumu ile gün batimi arasındaki sürede hiç bir şey yenilmez ve içilmez. Gün batimi ile iftar açılır. Oruc süresince (12 gün boyunca) düğün,nişan,sünnet ve benzer törenler/etkinlikler yapılmaz, kurban kesilmez, et yenilmez, Kerbela Şehitleri'nin çektikleri susuzluğu hissetmek için su içilmez (Su saf olarak içilmemektedir. Vücudun su ihtiyacı yenilen yemeklerden, çay,kahve,meşrubat,meyve suyu,ayran gibi sıvı içeceklerden karşılanır). Muharrem orucunun on ikinci günü ise On iki İmamlar 'in anısına on iki çeşit gıdadan oluşan Aşure Çorbası pişirilerek komşulara dağıtılır ve böylece o yılki Muharrem Orucu noktalanır. |
Hmm..Çok ılgınc bazı seyler..Tesekkurler Sahmerdan bılgıler ıcın..Ben bıraz meraklıyım gıtmıstım cem evıne :)..Oradakı ortamı falan merak ettım..Dogru olan herkesın dusuncesıne fıkrıne ınancına saygı duymak lazım..Sayenızde az cok bılgılendık..
|
Kızılbaşlık nedir ve Kızılbaş kimdir?
Her ne kadar bazıları bir yanılgı içine girip Kızılbaşlığı Alevilik içinde bir kol olarak görseler de esasında Kızılbaşlık Aleviliğin ta kendisidir. Kızılbaş kavramı tarih boyunca ve günümüzde Alevileri aşağılamak, karalamak ve küçük düşürmek için kullanılmıştır. Alevilerin düşmanları Kızılbaşlığı Alevileri küçük düşürmek maksadıyla kullandıkları oranda Aleviler Kızılbaş kavramına sahip çıktılar . Kızılbaş kelimesi kızıl başlık takan anlamına geliyor. Tarihçesi Uhut savaşına kadar uzanır. Uhut savaşında Hz. Ali kendisini Hz. Peygambere siper ettiği sırada başından yaralanır. Bu savaştan sonra Hz. Ali***8217;ye Kızılbaş denmiştir. Yine Sıffın savaşında Hz. Ali***8217;nin taraftarları başlarına kırmızı başlık takmışlardır. Alevi devleti olan Safevi ordusunun askerleri de başlarına kızıl başlık takarlardı. Alevi düşmanları Alevi kavramını kullanmazlar, onun yerine Kızılbaş kavramını kullanırlardı. Bunu Alevileri aşağılamak amacıyla yaparlardı. Aleviler ise Kızılbaşlığı sahiplenip, kendilerini öyle de ifade ederlerdi. Sonuç olarak bilinmelidir ki; Kızılbaşlık Alevi inancı içindeki bir kol veya tarikat değildir. Kızılbaşlık Alevi düşmanlarının Alevileri aşağılamak maksadıyla kullandıkları bir terimdir. Ve Kızılbaşlar bütün Alevilerdir, Kızılbaşlıkta Aleviliktir. ***8220;Eline, Beline, Diline sahip ol***8221; ne anlama geliyor? Herhalde dünyada anlamı bu kadar derin ve kapsamlı olan ama aynı zamanda sadece üç sözcük olan başka bir kavram yoktur. Bazılarının onlarca kitaba, yüz binlerce sözcüğe sığdıramadığını Alevi önderi Hacı Bektaş Veli üç sözcükle anlatmış. ELİNE, BELİNE, DİLİNE SAHİP OL. İnsanın bu üç organı toplumu ve insanı geliştirdiği, özgürleştirdiği gibi aynı zamanda insanı ve toplumu düşkünleştirir, yozlaştırır. Ulu Hünkâr bütün bu gerçeklikten yola çıkarak Alevi inancında sağlam bir ahlâk sistemi kurmuştur. Şimdi bu ahlâk sistemini biraz daha inceleyelim: EL: İnsanın eli her türlü iyiliğin ve yine kötülüğün uygulayıcısıdır. İnsan eline sahip olmadı mı katil, hırsız olur. İnsan eline sahip oldu mu üretir. Üreten ve yaratan, çaba sarf eden, emek harcayan insanda güzel insandır. Güzel insanda kendisinden başlayarak topluma hizmet edendir. Toplumsal huzuru, barışı sağlayandır. BEL: İnsan kendi h a y v a ni cinsel güdülerine hâkim olmadı mı her türlü sapıklığı yapar. Sapıklık, toplumsal çürümeye, ahlâksızlığa götürür. Bunun zıddı olan, yani insan cinselliği olumlu anlamda bir üreme aracı olarak değerlendirdiğinde sonuç yine toplumsal ve bireysel huzur olur. Yine insan doğan çocuğuna gereken ilgiyi göstermedi mi o çocuk toplumun başına belâ olur, her türlü zararlı olaya açık olur. Demek ki; insan eline, beline hâkim olmakla salt h a y v a n i güdülerini dizginlemiyor. Bununla beraber oluşturduğu aile sistemiyle kendisinin vesile olduğu çocuğunu da eğitiyor. DİL: Dil insanlar arasında iletişimi sağlayan organdır. Bir insan dilini iyilik için de kullanabilir kötülük için de. İnsan dilini yalandan, riyadan, sahtelikten korumalı ve yalana, sahteliğe alet etmemeli, yani diline sahip olmalı. Duyduğu olumsuzlukları düzeltmeli, yalandan kaçmalı, kilit vurmalı. Dilini iyi, güzel insanı ve dolayısıyla toplumu huzura kavuşturacak şekilde kullanmalı. Ulu Hünkâr Hacı Bektaş Veli, Makalat adlı kitabında şöyle sesleniyor insanlığa: "İnsanın üç iyi dostu vardır. Öldüğünde, bunlardan biri evde, öbürü yolda kalır. Üçüncüsü ise kendisiyle birlikte gider. Evde kalan malı, yolda kalan dostlarıdır. Kendisiyle giden ise iyiliğidir." Bir insan Eline, Beline, Diline sahip olduğu müddetçe iyi bir insandır. Eline sahip olmakla; kendisini her türlü şiddetten, hırsızlıktan, cinayetten korumuş olur. Beline sahip olmakla; çocuğuna iyi bir baba, eşine ise iyi bir eş olur. Yoksa her türlü h a y v a n i güdüyü tatmin etmek için ömrünü geçirir. Diline sahip olan ise kendisini her türlü yalandan, sahtelikten korumuş olur. Eğer insanlık bu ilkeleri asgari bir şekilde uygulasa her türlü yozluğun ve yobazlığın sonu gelir. Yunus Emre Alevimiydi? Her ne kadar bazıları gizlemeye çalışsa da Yunus Emre bir Alevidir. Sanatıyla, düşüncesiyle kendinden sonraki kuşakları etkileyecek kadar büyük bir kişilik Yunus Emre, bu kişiliğe giden yolda ilk dersi büyük Alevi önderi Hacı Bektaş-ı Veli***8217;den almıştır. Yunus Emre Anadolu***8217;da hüküm süren Selçuklu devletinin halkı zulüm altında tuttuğu, baskılar uyguladığı ve bir de durmaksızın yinelenen Moğol saldırılarının olduğu bir dönemde yaşamıştır. Bu dönemde bir de kıtlık olunca Anadolu insanı daha da perişan oldu. Perişan olanlardan biri de Yunus Emre***8217;ydi. Hacı Bektaşı Veli***8217;nin yapıtlarından "Vilayetname"***8217;de geçen anlatıma göre Yunus Emre bu kıtlık olan yılda köyünden yola çıkarak ulu Hünkâr Hacı Bektaşı Veli***8217;nin dergâhına varıp biraz buğday isteyecekti. Giderken eli boş gitmemek için yolda heybesine alıç doldurdu. Ulu Hünkâr***8217;ın huzuruna varıp halini anlattı. Bir kaç gün misafir kaldıktan sonra gitme vakti gelmişti. Hünkâr, Yunus***8217;a şöyle dedi: "Buğday mı verelim nefes mi?" Yunus: "Nefesi ne edeyim, eşim çocukların aç bana buğday verin." Bunun üzerine Yunus***8217;a buğday verdiler. Yunus dergâhtan ayrılınca yaptığı hatayı fark etti ve tekrar dergâha döndü. Halifeler durumu Hünkâr***8217;a bildirdiler, o da: "Biz kilidin anahtarını Tapduk Emre***8217;ye sunduk. Varsın ondan nasibini alsın." dedi. İşte asırlardır güncelliğini ve derinliğini koruyan Yunus Emre kişiliğinin başlangıç noktası burasıdır. Yunus bundan sonra yıllarca Tapduk Emre***8217;nin dergâhında emek verir. Bu aynı zamanda eğitimdir de. Bu eğitim sonucu öğrendiklerini insanlarla paylaşmak için bütün Anadolu***8217;yu gezer. Ehlibeyt ne anlama geliyor ve kimlerden oluşuyor? Anlam olarak Ehlibeyt Hz. Muhammed***8217;in ailesi demek. Bu aile Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin***8217;den oluşmaktadır. Alevi inancının temelini Ehlibeyt sevgisi ve bağlılığı oluşturuyor. Ehlibeyt***8217;in kutsallığı ve masumluğu Kuran***8217;da şöyle geçiyor: Ahzap suresi 33. Ayet "Ey Ehlibeyt, Tanrı sizi her türlü kirden arındırdı ve sizin tertemiz kalmanızı diler". Yine sevgili Peygamberin Ehlibeyt için söylediği hadisler var. İşte bu hadislerden bir kaçı: Kuran ve Ehlibeyt ikizdir. Ey halk, biliniz ki bende insanım. Allah***8217;ın daveti bana yakında gelecektir. Bende onu kabul edeceğim. İşte ben size iki mühim ve en değerli emaneti miras bırakıyorum. Bunlardan birincisi Kuran, ikincisi benim Ehlibeyt***8217;imi. Allah***8217;ın huzurunda size Ehlibeyt***8217;imi tavsiye ediyorum. Allah***8217;ın huzurunda size Ehlibeyt***8217;imi tavsiye ediyorum. Allah***8217;ın huzurunda size ehlibeytimi tavsiye ediyorum. Bana ve Ehlibeyt***8217;ime Selatü selam getirmeyenin duası kabul olmaz. Benim şefaatim, ümmetimden Ehlibeytimi sevenleredir. Ehlibeytim Nuh un gemisine benzer, ona sarılan ebedi kurtuluşa erer. Kim binmezse helâk olur. Ey insanlar, Allah***8217;ı kendi nimeti ile sizi beslediği için seviniz. Beni de Allah***8217;a olan muhabbetinizle seviniz. Ehlibeyt***8217;imi de bana olan muhabbetle seviniz. Her şeyin bir esası, bir temeli vardır. Dinin esası da Ehlibeytimdir ve onlara muhabbettir. Ehlibeyt***8217;ime eziyet eden, Allah***8217;a eziyet eder. Bütün bu hadislerden anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber ümmetine Ehlibeyti***8217;ne uymayı emretmiştir. Ama maalesef ümmetinden bazıları dünya malına tamah gösterip Ehlibeyt***8217;e her türlü düşmanlığı yaptılar. Hz. Hasan***8217;ı zehirlediler, Hz. Hüseyin***8217;i Kerbela***8217;da şehit ettiler. Ama sevgili peygamber olacakları görmüş ve ümmetine şöyle seslenmiştir: "Yahudiler 71 fırkaya bölündüler, Hıristiyanlar 72 fırkaya bölündüler, sizlerse (Müslümanlar) 73 fırkaya bölüneceksiniz. Ama bu 73 fırkanın içinde sadece bir tanesi doğru yolu bulacaktır. O da benim Ehlibeyt***8217;ime uyanlar olacaktır." Fazla söze gerek yok. Her şey ortada. Ehlibeyt***8217;e muhabbet ve bağlılık ibadettir. |
Arkadaşlar size bir site önereyim;
www.sorularlaislamiyet.com Bakın forum faydalı olmaya başladı... Herkes katılıyor ne güzel... Konuşa konuşa en güzeli değil mi? |
..: SÜRELİ YAYINLAR:..
Diyanet Aylık (Sayı:147) ( İÇİNDEKİLER ) << Sayfa:3/11 >> [ Röportaj ] Din Anlayışında Farklılaşmalar ve TÜRKİYE***8217;DE ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK Üzerine Doç. Dr. Sönmez KUTLU ile Söyleşi Röportaj: Yaşar ÇOLAK Dini Yayınlar Dairesi Başkanı H z. Peygamber döneminde İslam'ı anlama, yorumlama ve pratiğe dönüştürme bakımından Müslümanlar arasında çok ciddi sayılabilecek farklılaşmalar söz konusu olmamıştır. Ancak Hz. Muhammed***8217;in vefa- tından kısa süre sonra aynı dine inananlar arasında etkileri günümüze kadar uzanan birtakım anlayış ve yaşayış farklılıkları ortaya çıkmıştır. Bu gelişme sadece bizim dini tarihimizde değil, bütün dini geleneklerde de benzeri şekilde gerçekleşmiştir. Ülkemizdeki dinle ilgili farklı anlayış tarzlarına verilebilecek en önemli örneklerden biri de Alevilik-Bektaşiliktir. Hangi kültür çevresinden olursa olsun herkes söz konusu farklı anlayışların doğru anlaşılmasını kolaylaştıracak bilgilere ihtiyaç duymaktadır. Okuyucularımıza bir katkıda bulunmak amacıyla bu çerçevede araştırmaları ile tanınan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Sönmez Kutlu ile yaptığımız bir röportajı bu sayımızda yayınlıyoruz. Beğeneceğiniz ümidiyle... Sayın Sönmez, dilerseniz söze önce dine ilişkin farklı anlayış ve pratiklerin arka planındaki etkilerden bahsederek başlayalım. Sizce hangi sebepler bu konuda daha çok etkili olmuştur? Hz. Peygamber'in sağlığında herhangi bir mezhepten ya da tarikattan bahsedilemez. Gerek itikadi ve siyasi mezhepler gerekse ameli mezhepler ve tarikatlar, Hz. Peygamber'in ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Bunun sosyoekonomik, siyasi, psikolojik, etnik, kültürel ve felsefi birçok sebebi vardır. Bütün bunlara burada ayrıntılarıyla girmek mümkün değildir. Ancak ben bu sebepleri üç ana başlıkta almak istiyorum. Bunlar sırasıyla Psikolojik durum, Sosyo-Politik ve Kültürel Durum, Dini Metinler. Psikolojik durumdan kastettiğim insan unsurudur. Günümüzde yapılan araştırmalar, dini söylemlerdeki farklılıkların, insanlar arasındaki bireysel farklılıklarla ve insan tabiatındaki psikolojik farklılıklarla yakından ilişkisi olduğunu ortaya koymaktadır. İnsanların her biri ilgi, alaka, hal, tutum, davranış, huy, mizaç, zeka ve muhayyile konusunda birbirinden farklıdır. Ayrıca her insan akıl sahibi kuşku, duyan, anlamaya çalışan, düşünen, sorgulayan, açıklayan, yorumlayan, anlamlandıran ve kutsallaştıran bir varlıktır. Bireysel karakter farklılıkları ve insan tabiatındaki eğilimler en genel anlamda tepkisel/şiddet yanlısı, akılcı, gelenekçi-muhafazakâr, sezgici-tecrübeci, radikal ve uzlaşmacı olarak sınışandırılabilir. Bu karakterlerden birisine sahip olan veya birisinin ağır bastığı kimseler, hayatın çeşitli alanlarında karşılaştıkları dini problemlere sahip oldukları eğilimler doğrultusunda çözümler üretir. Hatta kendi mizaç ve tabiatına uygun dini hareketlere yönelirler. Kısacası insanın olduğu her yerde farklılık ve zenginlik vardır. Bu, onun din anlayışına da yansımaktadır. Sosyo-politik ve kültürel değişmeye gelince, İslam'ı benimseyenler arasında farklı kültürel çevrelerden, farklı dinlerden, farklı boy ve soylardan insanlar vardı. Hatta bunlar, genelde eskiden beri rekabet halinde olan dini, kültür ve medeniyet çevresinden gelmekteydiler. Örneğin en etkin dinler arasında Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm, Sabiilik bölgede oldukça etkiliydi. Kültür olarak Arap, Roma, Mısır, Türk ve Sasani kültürler rekabet halindeydi. Diğer yandan Araplarda toplumsal hayatın merkezinde kabilecilik vardı. Uzun yıllardan beri Kureyş'in iki büyük kolu birbiriyle mücadele ediyordu. Bunlar arasındaki güç dengeleri İslam'ın gelişiyle birlikte bozuldu ve devletleri yıkıldı. Aslında İslam göçebe hayatı yaşayan, köle ve efendilerden oluşan, kitabi kültürü ve devlet geleneği olmayan bu toplumu medeni bir topluma dönüştürmek istedi. Ancak bu güçlü kültür ve medeniyetler tamamen yok olmadı ve ölmediler. Sosyolojik olarak, hiçbir kültür bütünüyle ölmez, farklı kültür ve medeniyetlerde farklı kalıplar içesinde tekrar ortaya çıkarlar. Dolayısıyla farklı din mensupları İslam'a girmekle önceki dinlerine tamamen sırt çevirmemişler ve onları İslam kılıfı içerisinde yaşatmak istemişlerdir. Hz. Peygamber'in ölümünden sonra kabileler, dinler, kültürler ve medeniyetler arası bu rekabet tekrar su yüzüne çıkmaya başladı. Bunun neticesinde İslam toplumunda Emevilerle Haşimiler arasında yaşanan siyasi iktidar kavgaları yaşandı. Böylece kökleri geçmişe uzanan sosyal, kültürel, ekonomik, tarihi, politik ve kültürel yapı daha sonraki nesillerin Kur'an'ı farklı anlama ve yorumlamalarına sebep oldu. Bu etkenlerden üçüncüsü olarak zikrettiğiniz dini metinler, müslümanlar arasında dinin farklı anlaşılması ve yaşanmasında nasıl ve ne şekilde etkili olmuştur. Dini metinlerle kastettiğim öncelikle Kur'an ayetleridir. Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinin manası kapalıdır veya farklı anlamlara gelmektedir. Yani her insanın aynı şekilde anlayacakları ayetler vardır, farklı anlayabilecekleri ayetler vardır. Birincisine,Yüce Allah'ın varlığı ve birliğiyle ilgili Tevhid'i ilgilendiren ayetler örnek verilebilir. İkincisine insan özgürlüğü konusundaki ayetler örnek verilebilir, ya da kapsamına kimlerin girdiği tartışmalı olan Ehl-i Beytle ilgili ayet verilebilir. Hz. Peygamber döneminde, toplumda yaşanan belirli olaylar ve problemlerle ilgili olarak parça-parça vahiy geliyordu. Hz. Peygamber, bu mesajı onlara açıklıyordu. Vahiyle toplum arasında sıcak bir diyalog vardı. Hz. Peygamber Yüce Allah'ın ne demek istediğini en iyi bilen birisi olarak örneklik teşkil ediyordu. Kur'an***8217;ın indiği dönemden uzaklaşıldıkça, sosyal gerçeklik değiştikçe, müslümanlarla vahiy arasındaki daha önceki sıcak diyalog her geçen gün canlılığını kaybetmeye başladı ve metin üzerinde anlaşmazlıklar çıktı. İnsanlar farklı bakış açılarına göre bu metinlere yaklaştıklarından farklı sonuçlar elde ettiler. Çünkü bunların kültür düzeyleri, anlayışları, bakış açıları birbirinden farklı idi. Neticede her grup kendi anlayışının doğru olduğunu iddia etmeye, onu ayet ve daha sonraları hadislerle temellendirmeye çalıştılar. Her bir fırka ve mezhep farklı bir Kur'an tasavvuru oluşturdular. Kısaca açıklamaya çalıştığım bütün bu süreçler, farklı din anlayışlarının ortaya çıkmasına ve kurumsallaşmasına sebep olmuştur. Haricilik, şia, Mürcie, Mu'tezile, Hadis Taraftarları, Maturidilik, Eşarilik ve benzeri itikadi/kelâmi fırkalar; Hanefî, Malikî, Hanbelî, fiafiî ve Caferî gibi amelî/ fıkhî mezhepler ve daha geç dönemde ortaya çıkan Yesevilik, Nakşilik, Bektaşilik formu içerisinde yaşayan Kadirilik ve Rufailik ile Alevilik gibi mistik oluşumlar bu kurumsallaşmanın tezahürleridir. Bunlar, adını zikrettiklerimizle sınırlı olmayıp daha pek çok fırka, mezhep ve oluşumlar vardır, ancak bunların büyük bir bölümü zamanımıza ulaşamamıştır. Bu etkiler sonucu ortaya çıkan farklı din anlayışları ile din arasında nasıl bir ilişki vardır? Sorunuzu cevaplamaya İslam'ın bir din olarak tanımıyla başlamak istiyorum. Akıl sahiplerini kendi özgür iradesiyle iyiliğe ve hayra sevk eden ilahi bir kurumdur. Bu tanımdan anlaşılacağı gibi, din ilahi kaynaklı bir mesajdır ve insanın doğru düşünüp doğru davranması ve doğru eylemde bulunabilmesi için bir katkıdır. Muhatabı ise akıl sahibi insandır. İnsanın olmadığı yerde din yoktur. Dinin en önemli unsurlarından birisi de insanın baskı altında kalmadan kendi özgür iradesiyle gönülden benimsemesiyle inancını gerçekleştirmesidir. Din insan için olduğundan, onun en genel anlamda maksatları şu beş şeyin emniyet altına alınması ve dokunulmazlığının sağlanmasıdır. Bunlar; dini, nesli, nefsi, aklı ve malı korumaktan ibaret olup dinin temel kurucu ilkeleridir. Din, içerik olarak ele alındığında ise, inanç, ahlak, ibadet ve muamelattan oluşur. Peygamberimize gelinceye kadar bunlardan ilk üçü bütün peygamberlere gönderilmiştir ve dinin evrensel boyutunu temsil eder. Muamelat ve ibadet ediliş biçimleri ise, peygamberden peygambere değişmektedir ve bazı kısımları itibariyle zamansaldır. Her dinin bir Peygamberi, bir kitabı ve ibadethanesi vardır. Bir kimse, Allah'ın varlığını ve birliğine, Hz. Muhammed'in onun resulü olduğuna ve onun Allah'tan getirdiklerine, öldükten sonra dirilmeyi ve hesaba çekilmeye inanan herkes mümin, müslüman ve Kıble Ehlidir. Yani bunlara, Uluhiyet, Nübüvvet ve Mead denir. Bunlara inanan bir kimseyi hiç kimsenin İslam dışı gösterme yetkisi yoktur. Mezhep ise, Hz Peygamber'in ölümünden sonra, sosyal, siyasi ve ekonomik sebeplerle belli fikirler ve şahıslar etrafındaki siyasi-itikadi veya fıkhi-ameli fikri zümreleşmelerdir. Bunlardan siyasi-itikadi alanla ilgili olanlarına fırka, amelifıkhi boyutu ağır basanlara da fıkıh mezhepleri adı verilir. Asıl itibariyle, fırka ve mezhepler, her dinin tarihinde yaşanan bir olgudur. Bu bakımdan mezhepler, dinle özdeşleştirilemez. Çünkü esas olan dinin evrensel boyutudur, mezhep ise, inanç ve amel konusunda dinin doğru bir şekilde anlaşılması ve yaşanması ile ilgili ortaya çıkmıştır. Ancak dinle mezhep arasındaki ilişki her zaman masum olmamıştır. Mezhepler, siyasi menfaatleri temin etmekte birer araç olarak kullanılmıştır. Bunun neticesinde dinin yeni yorumlarla güncelleştirilmesi ve fonksiyonel kılınması yerine müslümanlar arasında ayrılık ve kavgaların, taassubun, iktidar savaşlarının birer aracı haline gelmiştir. İslam'ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan bu din anlayışlarının ve farklı hayat tarzlarının ülkemizdeki farklı din anlayışlarını ve hayat tarzlarını nasıl etkilemektedir? Günümüzdeki din anlayışları ve yorumları temelde İslam'ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan anlayışların bir uzantısıdır. Fakat bugünkü dini-itikadi zümreleşmelerin onlarla tamamen aynı olduğu söylenemez. Mezhepler de dönemin şartlarına göre ve insanların o günkü ihtiyaçlarına göre oluşmuştur. Bunlar değiştiği zaman, mezhepler de değişmekte ve farklılaşmaktadır. Bu sebeple tek bir mezhepten birden fazla kollar çıkmıştır veya sosyal değişimin ihtiyaçlarına göre kendilerini yeniden ifade etmek zorunda kalmışlardır. Bugün toplumumuzda itikadi yorumlardan Maturidilik, Eş'arilik bu ikisine Ehl-i Sünnet denir şiilik, Nusayrilik ve Yezidilik varlığını sürdürürken, fıkhi-ameli sahada ise Hanefilik, şafiilik ve Caferilik varlığını sürdürmektedir. Tasavvufi düşüncede ise Nakşilik, Kadirilik ve Rufailiki le Bektaşilik Alevilik ve diğerleri yaşamaya devam etmektedir. Tarihi çok gerilere uzanan bu mezhepler ve tarikatlar ve oluşumlar günümüz insanı için bir kimlik oluşturmaktadır. Maalesef, bazen bu mezhebi kimlikler İslam kimliğinin önüne geçebilmektedir. Aslında modernitenin getirdiği değişim, geleneksel yapıları zorlamaktadır. Hızlı göç ve değişim sonucu, bu ekoller ya daha az fonksiyonel olmakta veya kendi kabuğuna çekilmekte ve direnmeye çalışmaktadır. Ama Türkiye'de hâlâ tarihin belli döneminde ortaya çıkan fikri oluşumların bilgi kuramları çerçevesinde din anlaşılmakta ve gerek Sünni gerekse Alevi çevrelerde yeni fikirlere ve anlayışlara bir direnme söz konusudur. ...................... devam... |
Semah nedir?
Semah, Cemlerde deyişler eşliğinde yapılan dinsel törenin adıdır. Ulu Hünkâr Hacı Bektaşı Veli bu konuda şöyle söyler: "Semah, ariflerin aleti, muhiplerin ibadeti, taliplerin maksududur. Bizim Semahımız oyuncak değil, ilahi bir sırdır. Bir kimse ki Semahı oyuncak sayar o cahildir". Semahın kaynağı Kırklar meclisine dayanır. Bu meclise gelen Hz. Muhammed***8217;e Salmanı Farisi tarafından bir üzüm tanesi verilir ve Salmanı Farisi kendisinden bunu paylaştırmasını ister. Hz. Muhammed Cebrail***8217;in getirdiği tabakta bu üzüm tanesini sıkar. Bunu içen Kırklar "Ya Allah" deyip Semah dönmeye başlarlar. Semah yalnız Cemlerde dönülür. Bunun dışında günümüzde olduğu gibi asla düğünlerde ve benzer eğlencelerde dönülmez. Semahın dönüldüğü ortam mutlaka özel ve dinsel anlamı olan bir ortam olmalıdır. Yani ilahi bir sırdır. Öyle günümüzde yapılanlar gibi herkesin kolunu açarak yapacağı bir dans değildir. Semahin Bazi Özelikleri Semahı kadınlar ve erkekler döner. Semah Cemlerde dönülür. (Bunun dışında Alevi inancını tanıtan toplantılarda dönülür.) Semah sırasında Alevi ozanların deyişleri bağlama eşliğinde okunur. Semah sırasında el ele tutuşulmaz, ayaklar çıplaktır. Ya karşı karşıya ya da Halka şeklinde dönülür. Semah ağır çalınan ve söylenen nefesler eşliğinde dönülür. Nefesler giderek hızlanır, buna bağlı olarakta Semah dönenler hızlanır. Semahçılar Dede/Mürşidin oturduğu bölüme sırtlarını dönmezler. Bölüme geldikleri zaman yüzleri çerağa dönük ve boyunları hafif bükük geçerler. Özü aynı olan ama farklılıkları tali olan bir çok Semah türü vardır. Belli başlı Semah türlerini sıralayabiliriz: Miraçlama Ali Nur Semahı Kırklar Semahı Turnalar Semahı Erkân Semahı Gönüller Semahı Ya Hızır Semahı Nevruz Semahı Hacı Bektaş Semahı Muhammed Ali Semahı On Yedi Kemerbest kimlerdir? Onyedi Kemerbest; Hz. Muhammed***8217;e, Hz. Ali***8217;ye, Ehlibeyt***8217;e bağlı kırklar meclisinin üyeleri arasında bulunan, Hz. Ali tarafından kemerleri bağlanmış olan onyedi önderdir. Onyedi Kemerbest***8217;in çoğu Ehlibeyt yolu için şehit olmuştur. Onyedi Kemerbest***8217;in adları: 1. Selmani Farisi 2. Ammar bin Yaser 3. Malik Eşter bin Haris 4. Muhammed bin Ebubekir 5. Veysel Karani 6. Abuzer Gaffari 7. Harrim bin Haris 8. Abdullah bin Yedi-Hazai 9. Abdullah bin Adiel 10. Abu el Hişam 11. Haris Şeyhani 12. Haşim bin Utbe 13. Muhammed bin Abu Hazika 14. Kamber hazretleri 15. Murtefi bin Vezza 16. Said bin Kays 17. Abdullah bin Abbas |
devam ediyor......
Hep beraber yaşadığımız ve ilelebed de beraber yaşamayı arzu ettiğimiz bu ülkede farklılıklarımızı ayrılığa dönüştürmeden bize ait inanç ve düşüncelerimizle bir arada yaşamanın sizce formülü nedir? Öncelikle Alevi ve Sünni çevrelerde hakim olan şu yanlıştan vazgeçmektir. Alevilik ve Sünnilik birbirinin zıddı olarak görülmekte ve her ikisi de karşıtlık ilişkisi içerisinde ele alınmaktadır. İslam düşüncesinde ortaya çıkan farklı anlayışlar arasında, birbiriyle karşıtlık ilişkisi söz konusu değildir. Çünkü onların tamamı, farklı farklı anlayışlar benimsemekle beraber, tek bir Allah'a, Peygamber olarak Hz. Muhammed'e, kitap olarak Kur'an'a ve öldükten sonra dirilmeye inanmaktadırlar. Bu sebeple farklılıkları ayrılıklara ve imtiyaza dönüştürme yerine her iki kesimi birleştiren ortak noktalara daha fazla vurgu yapmak gerekmektedir. Bütün farklı anlayışlar, varlıklarını dine borçludur. İslam kimliği her iki kesim için mezhepler üstü birleştirici bir kimlik olmaya devam etmelidir. Sünni veya Alevi olmak bir ayrıcalık değildir. Hatta birbirlerinin varlık sebebidirler. Hepsi bir arada yaşadığı sürece ve özgünlüklerini korudukları sürece bir zenginliktir. Birbirini ortadan kaldırmak hedefine hizmet ettikleri sürece özgür düşüncenin önünde birer engeldirler. Bu sebeple her iki kesimin, öncelikle birbirini çok iyi tanıması ve birbirileri hakkındaki önyargılardan kurtulması gerekmektedir. Birbirini dışlamak ve incitmekten vazgeçmelidirler. Ahmet Yesevi ne güzel söylemiş: "Kafir de olsa incitme onu." İkinci bir husus şudur: İslam ruhbanlık sınıfını kaldırmıştır. Bu sebeple herhangi bir mezhep, tarikat veya oluşum dini hakikatleri temsil konusunda diğerinden daha imtiyazlı değildir. Çünkü İslam'da temsil değil, fikirde ve hayırda yarış vardır. Mezheplerin hakikat iddiaları, mutlak ve evrensel olmayıp görecelidir, tarihseldir. Kendisini bağlar. Mezhepler arasındaki farklılık, dinin bütün boyutlarında bir farklılık olarak ve hak-batıl çerçevesinde anlaşılmamalıdır. Hiçbir mezhep bütünüyle ne doğrudur, ne de yanlıştır. Her mezhebin yanlış ve doğru olan fikirleri vardır. Mutlak doğruluk iddiası din için söz konusudur. Yanlış ve doğruluğun ölçüsü Kur'an ve Hz. Peygamber olmalıdır. Dolayısıyla Kur'an ve Hz. Muhammed, tarihte olduğu gibi bugün de bütün müslümanların en önemli ortak paydasıdır. Az önce belirttiğiniz gibi Alevi-Bektaşilerle Sünniler arasında birbirini doğru bir şekilde tanıyamamaktan kaynaklanan birtakım yanlış yargılar söz konusu olabilir. Bunların bertaraf edilebilmesi ve farklılıkların zenginliğe dönüştürülmesi için öneriniz nedir? İletişim devriminin yaşandığı çağımızda iletişimsizlik mazeret olmaktan çıkmayacak mı? Maalesef, bu kadar geniş iletişim imkanlarına sahip bir dünyada yaşamamıza rağmen, Aleviler ve Sünniler arasında birbirilerini tanıma konusunda büyük bir bilgi boşluğu vardır. Ne Sünniler Alevilik hakkında, ne de Aleviler Sünniler hakkında sağlıklı ve doğru bilgiye sahiptir. Bu da onların birbirleri hakkında önyargılarda bulunmasına sebep olmaktadır. Aslında insanlar tanımadıkları ve bilmedikleri şeyden nefret uzak dururlar. Geçmişte kalan ayrılık ve gayrılıkların sorumluları, asla bizler değiliz. Onların yanlış yapması bizim yanlış yapmamızı gerektirmez. Bu konuda her iki kesime büyük görevler düşmektedir. Küreselleşen dünyamızda dinler arası diyalog toplantıları yapılırken, dini çoğulculuk ön plana çıkarılırken kendi aramızda var olan diyalogun zayıflaması bir talihsizliktir. Böyle bir diyalogda, hareket noktası Kur'an olabilir. Bundan sonra varolan diyaloğumuzu geliştirmemiz ve birbirimiz hakkında doğru bilgilenmemiz, farklılıklardan çok birlikteliklerimizi vurgulamamız, farklılıklarımızı ayrılıklar olarak değil zenginlikler olarak takdim etmemiz yararlı olacaktır. Bu konuda, aydınlara, siyasi partilere, medyaya, İlahiyat Fakültelerine, Diyanete ve her iki kesimin önderlerine de büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Türk toplumundaki din yorumlarını, inanç boyutu ve toplumsal boyutuyla iyi okuyup, bu yönde halkı doğru bilgilendirmek şarttır. Alevi yorumla Sünni yorum farklılığı, aşkın olan Allah'la ilgili teolojik ve dinsel bir farklılık mıdır? Yoksa birçok etkenlerle oluşmuş tarihsel-siyasi bir farklılık mıdır? Maalesef, bazı kimseler Alevi yorumla Sünni yorum arasındaki farklılığı, aşkın varlıkla ilgili teolojik bir farklılık gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Hatta daha da ileri giderek bu farklılığı sanki iki farklı din gibi algılamak istemektedirler. Bu son derece yanlış bir kanaat olup İslam'ı, Sünniliği ve Aleviliği bilmemekten kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda yapılan bazı sosyolojik araştırmalar, bu farklılığın aşkın alanla ilgili bir farklılık olmadığı, günümüze kadar devam edegelen farklı etkenlerin birleşmesi sonucu ortaya çıkan tarihsel, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi bir olgu olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bu araştırmalara göre hemen hemen bütün alevi ocakzadeleri, Allah, Kur'an ve Peygamber üçlüsünde birleşmişlerdir. Bu açıdan teolojik bir sapma söz konusu değildir. Aksine bunlar her iki kesimin bütünleşmesinin temel taşlarıdırlar. Aleviler arasında okunan kitaplar konusunda yapılan anketlerde Kur'an'ın birinci sırada yer alması da bunun önemli kanıtlarından birisidir. Ayrıca halk düzeyinde yaşanan dini, ahlaki ve kültürel değerlere inildikçe ortak noktaların fazlalaştığı görülecektir. Örneğin Alevi ve Sünniliğin yazılı kaynaklarında eserlere başlarken Allah'a hamd, Resûlüne salat ve selam, onun Ehli Beytine ve inananlara saygı ifadeleri yer alır. Görüşlerini açıklarken veya temellendirirken Kur'an ayetlerine ve Hz. Muhammed'in sözlerine başvururlar. Diğer taraftan, Hıdrellez, Nevruz, ay tutulması, eşik saygısı, al basması ve diğer geleneklerde Türk toplumunun her kesiminde yaşatılan ortak geleneklerdir. Yorum farklılığı, her ayette ve Kur'anın bütününde değil, manası kapalı ve yoruma açık ayetlerdedir. Bu ise gayet doğaldır ve insanidir. Bu yorumsal farklılıktan, farklı bir inanç, farklı bir teoloji ya da farklı bir din ortaya çıkarmaya çalışanlar yanılmaktadırlar. Alevi-Bektaşi yorumunun arka planında etkili olan sosyal ve kültürel yapı hakkında bilgi verir misiniz? İslam'ı benimseyen Türk boylarının bir kısmı yerleşik hayata geçen, bir kısmı ise konar-göçer hayat yaşayanlardan oluşmaktadır. Bu iki kesim arasında sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel yapı bakımından bazı farklılıklar söz konusudur. Birinciler, uzun zamandan beri yerleşik hayata geçtikleri için okuma yazma bilen, kitabi kültürle tanışmış şehirleşmiş Türklerdir ve kurumsal İslam'a göre yaşamaktadırlar. İkinciler ise, yerleşik hayata geçmemiş veya geçmede gecikmiş, bunun bir sonucu olarak sürekli yer değiştiren ve İslam'ı temel kaynaklarından öğrenebilme fırsatı olmayan kitabi kültürden uzak Türk boylarını oluştur maktadır. Bu kesim, eski örf, adet, gelenek ve inançlarını İslam inancıyla uzlaştırmak suretiyle yaşatmaya çalışmışlardır. Bunun için de dini metinlerin yorumlanmasında Batıni yorumu benimsemişlerdir. Bu iki kesim arasındaki sosyal, ekonomik ve siyasi şartların farklılığı, İslam'ı anlama, yorumlama ve yaşama biçimlerinin farklılığını doğurmuştur. Bu sebeple, Alevilik daha çok sufi ve mistik bir kalıp içerisinde şekillenen sözlü kültürün din anlayışını temsil etmektedir. İslam tarihinde ezilen ve haksızlığa uğrayan kişiler ve toplumlar Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'i haksızlıkla mücadelenin bir simgesi olarak kabul ederek onları bayraklaştırmışlardır. şah İsmail ve Yavuz arasındaki anlaşmazlıkla, söz konusu farklılık siyasi iktidar yarışına dönüşmüştür. Yerleşik hayata geçen Türkmenlerle geçmeyen Türk boyları arasında yaşanan siyasi ve ekonomik anlaşmazlıklar sonucu, her iki kesim arasında daha önce var olan Ehl-i Beyt anlayışı da buna bağlı olarak farklılaşmıştır. Böylece Hz. Ali ve Ehl-i Beyt inancı, Alevi-Bektaşi inancının özünü oluşturmuştur. Bu inan ca göre, "tevella" ve "teberra" son derece önemlidir. Yani, Hz. Ali'yi ve Ehl-i Beyti sevmek ve onları sevenleri sevmek (tevella), Hz. Ali'yi ve Ehl-i Beyt'i sevmeyenleri sevmemek (teberra) demektir. Anadolu Türk Aleviliği ile İran Ca'feri ş iiliği arasında bir bağlantı kuranlar ve bu ikisinin tamamen farklı olduğunu ileri sürenler vardır. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Orta Asya'dan göçüp gelen Türk boyları, yolları üzerindeki çeşitli kültürlerden, inançlardan ve mezheplerden etkilenmişlerdir. 16. asırdan itibaren Aleviliği benimse yen Türk boyları, bu göçleri sırasında şia'nın, Zeydiye, İsmailiyye ve Onikiimamiyye kolundan ve bazı aşırı gruplarının inançlarından etkilenmişlerdir. Özellikle İsmaili dâiler ve şah İsmail'in faaliyetleri sonucu Türkmen aşiretleri arasın da iilik propagandaları yapılarak Oniki İmam ve Ehl-i Beyt kültü onlar arasında yayılmaya çalışılmıştır. Bütün bu çabalara rağmen Azeri Türkler haricinde diğer Türk boylarını şiileştirmeyi başaramamışlardır. Safevilerle birlikte Oniki imamiyye şiası, Safevi Devle ti'nin resmi mezhebi olmuş ve sonraki süreçte İranileşmiştir. Bugün Alevilikte Ehl-i Beyt bir değerdir. Ancak Aleviler, şiianın aksine, Hz. Ali ve soyunun siyasi ve hu kuki yetkiyi Hz. Peygamberden aldığı, bunun için de siyasal iktida rın sahipleri olduğu ve bu uğurda mücadele edilmesi gerektiğine inanmazlar. Oniki imamı siyasal önderler olmaktan ziyade manevi mistik rehberler olarak görürler. şia'da İmama inanmak iman esası dır. Alevi yazılı kaynaklarında bu, inanç esası olarak zikredilmez. Halbuki böyle bir iddia bugünkü İran şiiliğinin varlık sebebi olmuş tur. Hz. Hüseyin'in şehid edildiği Muharrem ayında yas ve matem tutarken, Caferi şiiler, kendilerine eziyet ve acı verirler. Alevilerde böyle birşey yoktur. Ayrıca Ana dolu Aleviliği'ndeki Cafer-i Sadık kültü İran Caferi şiiliğindekinden farklıdır. Caferî buyruklarında sunulan pratik uygulamalarla, İranın bugünkü mezhebi Caferiliğin uygulamaları birbirinden son derece farklıdır. Hatta İran Caferileri, Cafer-i Sadık***8217;ın Buyruk adıyla bili nen bir eserinin olmadığını söylerler. Hepsinden önemlisi de, bugün İran Caferi şiiliği, siyasallaşmış bir din anlayışını temsil etmektedir. Bu sebeple Aleviler, genel ola rak, Humeyni devrimini tasvip etmezler. Alevi-Bektaşi geleneğini günümüze ulaştıran temel kaynaklar nelerdir? Alevi-Bektaşi geleneği, son derece zengin ve dinamiktir. Sosyolojik olarak yaşayan bu gelenek yazılı ve sözlü kültürle canlılığını sürdürmektedir. Konar-göçer ha yat yaşayan Türk boyları, İslam'ı Ahmet Yesevi, Yunus'un hikmetleri ve Hacı Bektaş'ın hikmetli sözlerinden oluşan sözlü kültür yoluyla öğrenmişlerdir. Bu sözlü kültür, dedeler yoluyla nesilden nesile aktarılmıştır. Bu konuda şairler ve ozanlar, deyişler, şiirler, ilahiler ve nefesler adıyla önemli ürünler vermişlerdir. Yerleşik hayata geç tikçe, bu sözlü gelenek kitabi kül türe dönüşmeye başlamıştır. Ancak Aleviliğin 16. asırdan itibaren, yavaş yavaş kitabi kültürünün oluştuğunu görmekteyiz. Bunların başında, Buyruklar, Divanlar, Cönknameler, Fütüvvetnameler Velayetnameler, Menakıplar, Makâlâtlar, Tercümanlar, Erkannameler, Ayin-i Cem Risaleleri, Ken zü'l-Mesaib, Hüsniye, Hutbetü'l Beyan gibi eserler gelmektedir. Bugün ülkemiz kütüphanelerinde gelenekli ve özgün Alevilikle ilgili yüzlerce eser neşredilmeyi beklemektedir. Ama maalesef, bu eserlerin pek çoğu, henüz ciddi bilimsel araştırmaların konusu olmamıştır. Pratiğe dönecek olursak, sizce ülkemizdeki Alevi -Bektaşi kültü rü ile ilgili bilimsel araştırmalar yeterli düzeyde midir? Buna keşke olumlu cevap vere bilseydim. Maalesef ülkemizde bu konuda büyük bir keşmekeşlik ve kargaşa söz konusudur. Bu sadece Alevilikle ilgili bir durum da değildir. Bu bizim dini konularla ilgili eserlerde karşılaştığımız köklü bir sorundur. Alevilik konusu, tarihsel, siyasi toplumsal boyutları olan oldukça karmaşık bir konu dur. Bu konuda yazabilmek için, konunun temel problemlerini, gelişim sürecini ve bugünkü toplumsal siyasi boyutunu çok iyi bilmek gerekiyor. Bu da yetmez, bu konuda bilimsel hazırlık ve ön çalışmalar yapmak ve meseleyi önyargılardan uzak tarafsız bir gözle incelemek gerekir. 1990 yılından itibaren Alevilikle alakalı çalışmalarda, önemli bir artış olduğu görülmektedir. Ancak bu çalışmalar, Aleviliği, çeşitli boyutlarıyla ortaya koymaktan çok uzaktır ve bunlar dan pek çoğu da, Aleviliği bilme yenlerce tamamen ideolojik ve siyasi maksatlara hizmet için yazılmıştır. Bu durum meseleyi daha da karmaşık hale getirmiştir. Öyle ki birbirinden farklı Aleviliklerden bahsedilmektedir. Bu dönemde yapılan bilimsel çalışmalar, diğerlerine kıyaslandığında parmakla sayılacak kadar azdır. Diğer taraftan yapılan araştırmalar konuyu bilmeyen ve bilimsel araştırma usullerinden habersiz olan kişilerce yapıldığı için, bir çok çelişkiler, genellemeler, indirgemeler, yanlış bilgilendirmeler ve saptırmalar söz konusudur. Örneğin, Aleviliğin Marksizm olduğu, şiilik olduğu, ayrı bir din olduğu ve İslam dışı olduğu ve benzeri tezler genelde hiç bir bilimsel dayanağı olmayan tutarsız tezlerdir. devam |
devam ediyor........Alevilik-Bektaşiliğin Diyanet İşleri Başkanlığında temsili ile ilgili son zamanlarda yoğunlaşan talepler konusundaki görüşünüzü alabilir miyiz?
Öncelikle bir noktayı açıklığa kavuşturmakta fayda var. Diyanet İşleri Başkanlığı, temsili bir kurum olmayıp, genel idare içerisinde yer alan hizmet kurumudur. Anayasaya göre, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında, yani bütün mezhep, tarikat ve oluşumlar üstü kalması gereken bir kurumdur. DİB.'nın bu statüsü, mutlaka devam etmelidir. Diğer taraftan, onu temsil makamı haline dönüştürmek, İslam'ın temel prensiplerine de aykırıdır. Çünkü İslam'da Allah'ın yetkisini temsil eden bir ruh ban sınıfı veya bir kurum söz konusu değildir. Hatta hiçbir mezhep, tarikat ve cemaat İslam'la özdeşleştirilemez ve onu temsil ettiği iddiasında bulunamaz. İslam'ın bu özelliği dolayısıyla, din hizmetleri eğitim, sağlık ve benzeri hizmetler kamu hizmeti kabul edilerek itikad ve ibadete ait esasları yürüt mek, ibadet yerlerini kontrol etmek ve halkı dini konularda aydınlatmak üzere Diyanet İşleri Baş kanlığı kurulmuştur. Herhangi bir dini görüş ve düşünüşün ya da tamamının temsili durumunda ortaya çıkacak sonuçların tamamının röportaj çercevesinde ele alınması mümkün değildir. Yalnız Alevilik Bektaşiliğin Diyanet***8217;te temsil edilmesi konusundaki talebin Alevi-Bektaşi çevrelerdeki toplumsal meşruiyeti konusuna değinmek istiyorum. Diyanet***8217;te temsil fikri, sanıldığının aksine, bütün Alevi Bektaşi çevrelerce benimsenen ve savunulan bir fikir değildir. Birbirinden oldukça farklı yaklaşımlar söz konusudur. Temsili savunanlar olduğu gibi Aleviliği yozlaştıracağı veya Sünnileştireceği iddiasıyla buna tamamen karşı çıkanlar, hatta Alevi İnanç Başkanlığı kurulsun diyenler vardır. Diğer taraftan Diyanet***8217;te temsil tartışmaları Alevi çevrelerde, Aleviliğin mahiyeti, Aleviliğin hangi statüyle temsil edileceği, kimlerin temsil edeceği ve Cemevlerinin dini, hukuki statüsünün ne olacağı gibi son derece ciddi sorunları gündeme getirmiş tir. Bana göre yapılması gereken şey, Diyanet ve Üniversiteler işbirliği yaparak önce toplumumuzun dini ihtiyaçlarını tespit edecek araştırmalar yapılmalı ve daha sonra bu ihtiyaçları karşılayacak hizmet birimleri ihdas edilmelidir. Bu ihtiyaca göre, Diyanet yeniden yapılandırılabilir, ancak mezhepler, tarikatlar ve cemaatler üstü statüsü korunmalıdır. Ülke genelinde toplumu yönlendirmede din görevlilerimize de önemli görevler düşüyor. Bu çerçevede onlara neleri tavsiye edeceksiniz? Din görevlileri, öncelikle kendileri Alevilik konusunda doğru bilgiler edinmeli ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmaları takip etmelidirler. Bu araştırmalarda ortaya çıkan önemli sonuçları ve doğru bilgileri halka aktarmak suretiyle Alevi-Sünni gerginliğinin ve birbirini dışlamanın önüne geçilmelidir. Özellikle müftülerimizin, bulundukları bölgelerde Alevi-Bektaşi vatandaşlarımızın dini ihtiyaçlarıyla yakından ilgilenmeli ve onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdır. Din görevlileri, vaaz ve hutbelerinde Alevi vatandaşlarımızın önemsediği ve öğren mek istediği konulara da yer vere bilirler. Hatta onlarca kutsal sayılan gün ve gecelerde onlara yöne lik programlar düzenleyebilirler. Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevi köylerdeki camilere din görevlisi atarken, İlahiyat Fakülteleriyle iş birliği yapmak suretiyle burada görev yapacak kişileri özel hizmet içi eğitim kurslarından geçirebilir. Bu kurslarda Alevi-Bektaşiliğin yazılı kaynakları, düşünceleri, tarihsel gelişimi, bugünkü toplumsal yapısı ve halkla ilişkiler konusun da dersler okutulabilir, hatta bağlama çalma dahi öğretilebilir. Ayrıca başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere Hz. Peygamber'in seçme hadisleri, Ahmet Yesevi Divanı, Hacı Bektaş Veli'nin Makalat'ı, Buyruk, Hz. Ali'nin hayatını ele alan kitapları bir set halinde Alevi köylerine da ğıtabilir. Önümüzdeki günlerde Mu harrem ayını idrak edeceğiz. Geç mişte meydana gelen Hz. Hüse yin'in şehid edilmesi gibi fevkalâ de üzücü hadiselerin olumsuz et kilerinin toplumsal hafızada can lı tutulmaya çalışılması hakkın daki yorumunuz nedir? Muharrem ayı hem Aleviler hem de Sünniler tarafından kutsal ve önemli aylardan sayılır. Bu ay da Aleviler, 12 gün oruç tutarlar, 10. günü sembolik olarak dede ocakları sancak açarlar ve kurban keserler. Sünniler de ayın başında oruç tutarlar. Ayrıca birlik ve bera berliğin sembolü olarak Aşure pişirilip konu-komşuya dağıtırlar. Bu ayda Aleviler, Emeviler tarafından Hz. Hüseyin'i Kerbelâ'da şehid edilmesi dolayısıyla yas ve matem tutarlar. Hiçbir Sünni Hz. Hüseyin'i şehid eden Yezid'i ve as kerlerini asla alkışlamaz. Bu sebeple çocuklarına Yezid ismi koyan bir Sünni yoktur. Ancak Hüseyin ismi son derece yaygındır. Hat ta Camilere ve mescitlere onun ismini asmışlardır. Ehl-i Beyt'ten birisi olarak kabul edilir. Bu konu da şunun bilinmesinde fayda var. Bu acı olayın failleri ve mağdurları biz değiliz, çünkü bu olay Türkler'in müslüman olmasından yaklaşık 150-200 yıl önce yaşanmıştır. Teşekkür ediyorum |
Ben bu konuda devam paylasim yapmicam burdan herkeze saygilarimla niyaz ederim...
o kadar sey paylasdim ve getirip yine yanlislar sokuluyor araya.. ayip ya.. Dostca kalin... |
baska site adresleri vermeyelim lütfen ;)
ayrica tartisma yaratan ceza alir....konunun kapanip kapanmayacagina modlar karar verir...ben bu konuyu begenmedim,tartisma yaratayimda kapansin mantigini kabul etmiyoruz... konuya devam... |
Al***305;nt***305;:
|
Al***305;nt***305;:
|
şahmerdan ve follow'a
hahuer´isimli üyeden Alıntı
arkadaşlar yazıları sanki oturup yazmış gibi veriyorsunuz.alıntı yaptığınız kaynakları belirtsenize... şahmerdan: oturup yazilmis evet kardes Dede Ocagindan kaynak ve buna dahilim saygilarimla.. bilmeden sormadan yanlis ifadeler kulanmayiniz Saygilarimla Niyaz ederim.. follow:Huhauer Can Alevi isen Alevi kaynaklarına bakarsın, Şii kaynaklar yardımcı kaynaklardır, Sünni isen SÜnni kaynaklara bakarsın. bunun ötesi yok_! Paybamber Efendimizin ne yaptığını öğrenmek için Sünni kaynaklara ben bakmam sende Alevi/Şii/Caferi kaynaklara bakmazsın, Bektaşi olan Yunus Emre'nin nefeslerine, şiirlerine bir bak iyice oku bakalım, Sünni hadiscilerin bazı yazdıklarıyla çelişir diğer Alevi Pirlerinin şiirlerinde, deyişlerinde olduğu gibi.. Benim inancım bana senin inancın sana, herkes uzaya giderken yıl 2007 olmuş siz hala herkesin inancıyla uğraşıyor, din ve vicdan özgürlüğüne karışıyorsunuz, Laik olun biraz Laik_! şahmerdan kardeşim.forma yazdıkların senin kaleminden çıkmadı elbette.bir yazanı var.kitabın yada kaynağın adı olur değilmi.amaç insanlarımızın bişeyler öğrenmesi,faydalanması değil mi.elbette buna dahilsin.alıntı yaptığın yeri yazının altına koyda insanlar nasiplensin.bilmeden sormadan yanlış ifadeler kullanmayınız diyen de sensin,bilginin kaynağını vermeyende sensin. follow kardeş.tutarlı olalım.Peygamber efendimiz diyende sensin.sünni kaynaklara bakmam diyende sen.ya kabul edeceksin yada ret.ben bütün kaynaklara bakarım.inanırım-inanmam o ayrı dava.doğru bilgiye ulaşmak için her iki kaynakta bana esastır.Hz.Ali (R.A.)'ı,Hacı Bektaş-ı Veli Hz.'ni,Yunus Emre'yi bende senin kadar severim.Zimmetine geçirmek yok.Yunus'un hiçbir şiiri sünnetle çelişkiye düşmez.Sünni hadisciler dediğinle neyi ifade ediyorsun anlaşılmıyor.Peygamberimizin sözünün sahih(doğru)olup olmadığı önemli.bunun da en başlı kaynakları Sahih-i Buhari,Sahih-i Müslim'in hadis eserleridir.en temel eser bunlar arkadaşım.elbette herkes inancında hür-serbest.kimse kimsenin din ve vicdan özgürlüğüne karışamaz.karışanın da alnını karışlarım.Senin inancına saygı duymayanı benim inancıma da saygı göstermemiş kabul ederim.İslam diyeceğiz kavga edeceğiz.yok öyle...kimseyede kızıp sitem etme kardeş.laik olun biraz laik deken kastın kimeyse hoşgörüyü elden bırakma.laik ve layık olalım.sizleri seviyorum varmı ötesi... |
Al***305;nt***305;:
Dede Ocagindanim yazdim dimi?? Bu ne anlama geliyor?? aciklikda verdim dede ne demek diye nerden gelir diye orayi oku ve ondan sonra bana kaynak yerlerine sor güzel kardesim.. ondan sonra bilirsin kaynak nerden gelme.. saygilarimla |
Her forumda çıkar, sünniyim demez de kendini alevi olarak tanıtır, amaç alevilik içerisine çomak sokmaktır. Bu forumda da mevcut sn.hahuer...
Al***305;nt***305;:
1. Alevilikte sünnet diye birşey yoktur. 2. Alevilerin esas kaynakları uydurma hadisler değildir. Desene bana en iyi sahihçilerin sünni muslim ile buhari mi yoksa ? Al birini vur ötekine 3. Alevilikte din alimleri diye bir kavram veya bir kesim yoktur. Alevilikte pir vardır, dede vardır. 4. Aleviliği netten araştırma gafletinde bulunmuşsun ki bu durum senin bilgi seviyeni de ister istemez göstermektedir. Alevilik yoluna düşmüşsen ey talip, hakka varmaya gönül koymuşsan ey talip, rehber ile yolda yürüyor isen ey talip, hakta sensin, halkta... ÇÖZEBİLİRSEN GEL BERİ... Al***305;nt***305;:
Ya göründüğünüz gibi olun, ya da olduğunuz gibi görünün... Sürekli sünni kaynaklarla aleviliği anlatmaya çabalamışsınız, diyanet destekli yazılar, sünni kaynaklı yazılar vs. daha bir yorum göremedik ortalıkta ? ne haber ? :D Şu diyanet işlerine de bir açıklık getirelim ki, neden karşı çıktığımız anlaşılsın. Devlet, 3-4 bakanlığa sunduğu desteği diyanet bakanlığına sunmaktadır. Osmanlı ulemalarının devamı niteliği taşıyan bu kurumun belirli bir politika güdmemesi düşünülemez. Nedir bu politika ? Türk-İslam sentezi + Alevileri asimile etmek... Alevilik yolunu, yol önderleri anlatabilir yayabilir, diyanet işleri ise kendi kelime hazineleri ve düşünceleri doğrultusunda alevilik hakkında bir takım kitaplar çıkarmakta ve aleviliği olduğundan farklı göstermeye çalışmaktadır. İlkokuldan beri çocuklara, kültür ve ahlak çatısı altında dayatılan zorunlu din dersleri. Din kültüründen kasıt salt islamdır. Diğer dinlere iki kelime yeterli görülmüştür, nasılsa onlar ilahi dinler değildir! Zorunlu din derslerinin amacı çocukların henüz doldurulmamış beyinlerini sünni eksenli inançlarla yıkamak, çocukları ahiret inancıyla tedirgin etmek ve cehennem korkusuyla sünniliğe kaydırmaktır. Türkiye çatısı altında birçok inanca mensup kitleler vardır ki bunların en büyüğü alevilerdir. Zorunlu olarak dayatılan din dersleri içersinde alevilikten eser yoktur, alevi gençlerinin beyni yıkanmaya çalışılmaktadır. Amaç yakarak, keserek, asarak, hapsederek bitiremedikleri alevileri, asimile etmekdir. Bir halkın benliğini yok etmek, onu yakmaktan, yıkmaktan daha acıdır, asimilasyon bir insanlık suçudur ve alevilerin karşılaşmış olduğu en büyük tehli****r. Şimdi bu kurumun aleviliğe ışık tutmasını nasıl bekleyebilirsiniz hahuer ? Alevilik'e gelirsek, alevilik islamın bir mezhebi değildir. Alevilik, birçok inancı içerisinde barındıran, kültür, felsefe, yaşam biçimidir. Alevilik kökleri islam öncesine dayanır. Sorma be birader mezhebimizi Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardir Cagirma meclis-i riyaya bizi Biz serbet bilmeyiz dolumuz vardir Nesimi Alevilik Kalu Bela'ya dayanır. Serime Bir Sevda Geldi Muhammed Ali'den Beri Yandı Vücudum Kül Oldu Ta Kalubeli'den Beri Şah Hatayi Alevilik yolunu, alevilerin yedi ulu ozanları, hacı bektaşi veli, hallac-mansur, Yunus Emre gibi bu yola ışık tutmuş yol önderleri belirler. Ozanlar dörtlüklerinde alevilik öğretisini çok iyi anlatmaktadırlar. Gönül gözüyle görebilene... Alevilik tamamiyle batıni bir öğretidir. Her zahirin bir batıni anlamı vardır. Alevilikte önemli olan zahir değil batindir. Alevilikteki tanrı inanışı Vahdeti Vücuttur. 'ikiliği terket, birlik makamını tut canlar canın bulursun birlik içinde...' Yunus Emre İlk aklıma gelenler bunlar, başka ne konuda aydınlanmak isterseniz, cevap yazabilirim. Lütfen kopyala yapıştır değil, kendi yorumlarınızı yazınız. |
Şahmerdan'a
sevgili arkadaşım.bende yazıların gibi binlerce sayfa yazıyı alır burada yayınlarım.elbette kabul ettiğin,inandığın Dede Ocağı'nı ifade edeceksin.Ben diyorum ki bu kaynaklar,kitap,risale,broşür her ne ise bunun adını yaz diyorum.kalan kitap,falan site vs.vs...kaynağın,alıntının yeri.Benim bilgiye ihtiyacım var.sen kaynağını gizlersen yazmazsan bu suç olur.iktibas yaptığın yani alıntı yaptığın yeri yazmak zorundasın.Ha bu senin için geçerli değil sadece herkes için.baksana yayınladığım yazılara...altına not düşmüşsüm falan site,falan dergi diye.bilisellik bunu emreder.formumuz,konumuz,tartışmamız,panelimiz her ne denir ise kaliteli olur.sevgi ve saygı bendende can kardaş.
|
Al***305;nt***305;:
İlk aklıma gelenler bunlar, başka ne konuda aydınlanmak isterseniz, cevap yazabilirim. Lütfen kopyala yapıştır değil, kendi yorumlarınızı yazınız. Bu ne demektir ? Yukarıdaki yazı tamamiyle bana aittir, hiçbir yerden alıntı değildir. Gözün mü korktu ? |
ben sünniydim sonra sivasta camiden cikip insan yakanlari gördüm duydum igrendim ateist oldum ...
aleviligi arastiriyorum henüz atrastirmam bitmedi belki alevi olurum |
Al***305;nt***305;:
|
Al***305;nt***305;:
|
Al***305;nt***305;:
|
Ali Yolcusu'na...
sana yazılmamış bir yazıya atlaman niye.sen sana yazılana cevap ver arkadaş.
'gözün mü korktu' falan ifadelerin ne...saygıdan çıkma.. senin yazına cevap gelecek bekle...sabır.o zaman oturur yazarsın.'Kopyala yapıştır yapma'diye dediğin ne ise.ilk yazında da var. o yazılar benim giye sen külahıma anlat...kopyala yapıştır senin işin... ilk yazına cevabı yarın okursun...cevabı yazıyordum ama nolduysa ekrandan gitti.şimdi tekrar yazacam ama yarına.malum sahur vakti arkadaşım.hayırlı ramazanlar. |
yahu kac Zamandir Takip Ediyorum Bu konuyu fakat daldan dala semra kaynana gibi uzadida uzadi konu :) az bise bilgisi olanda unuttu gitti kafasi karman corman oldu Sözümün Özü su olsun Herkes Kendi inancini kendi bildigi gibi yada dede ocaklarinindan aldiklari ile yasasin dursun Tek Kaynak Olan Kuran_i Kerimdir + Arkadaslarin Sacma Sapan Uydurma Olarak Algiladigini Hadis_i Serif Kitablarini Cahillik Olarak Algilamiyorum Lakin Böyle Algilarsamm Hakaret Etmis Olurum ki Bu Mübarek Ayda Hic Kimseye Hakaret etmeye niyetim yok ,Sadece Tek Tarafli Yorum Katarak okumustur die iyi niyetimi bildiriyorum...Sunu Kimse Aklindan Cikarmasin ki Hz. Ali
Hz. Hasan Hz.Hüseyin Ve Daha Niceleri Peygamber Efendimiz Gönüller Sultani Hz.Muhammed (SaV)'in Akrabalaridir Ve Ehlibeyti Olusturur onun icin Onlari Ayri Bi kefeye Peygamber Efendimizi Ayri Bi yere Koymak Olmaz .. Hak ve Son Din İslamdir Hz. Muhammed (Sav) De Dinin Elcisidir ve Son peygamberdir.. Saygilar. |
Al***305;nt***305;:
İsteyen herkes dede olamaz. Öz manasıyla dede olmak için Evladı Resul olmak gerekiyor. Yani soyunun Hz. Muhammed ve Hz. Ali´den olması gerekiyor. Ancak hemen belirtelim ki Alevi inancında Yol, yolu kuranında üstündedir. Eğer bir bölgede Evladı Resulden bir dede yoksa ve durum zamanla Yolun bozulmasına sebebiyet verecekse durum değişiyor. |
Al***305;nt***305;:
Cevap Vermeyim daha da :) Saygilar. |
Al***305;nt***305;:
simdi bu site kaynaklarina gelince cogu Babam gibi DEDElerden kaynakdir ve dagitilmisdir.. Gidersin bir dedeye dede anlat de o zaman a-z kadar anlatsin.. diyelim buda olmuyor hic birsey zorunda deglim ben veya baskasi.. tamam arastirmak istiyorsun arastir güzel kardesim ama kendi cabanla arastiraksin ben senin önüne getirmisim hepsini neye yarar kendin yapki özü olsun.. Ben sana kapilari acdim sende yolu gideceksin dostum.. saygilarimla niyaz ederim.. |
Al***305;nt***305;:
|
Ali Yolcusu'na...
''___Ali Yocusu___''arkadaşım'a...Sünniyim.sizde hemşerim sayılırsınız.O bahsettiğiniz çomak sokanları birlikte dışlayalım.en azından lanetliyelim. en başta her fikte tahammül edip hoşgörüyle yaklaşacaksın.hakarete haiz sözler yok.bana kendini sevdireceksin ki baş tacım olacaksın.
benden aktardığın ilk alıntıyı önce iyi oku,anla...rahatsızlığın ne ki hemen saldırmışsın Peygambere,hadis'e...niye tahammülsüzsün.öyle kesip atamazsın.sünneti inkar peygamberi inkardır.bak arkadaşlarının verdikleri bilgilerlede tezada düşüyorsun.Al birini vur ötekine diyemezsin.bu saygısızlığı yaptırmam sana.Bütün inananlardan özür dile.Önce saygı...tahammül... Pir ve Dede de din alimidir arkadaşım.bilgileniyorsun,aydınlanıyorsun,nasiplen iyorsun,ışık-feyz alıyorsun,yol gösteriyor,yol buluyorsun. 'Aleviliği netten araştırma gafletinde bulunmuşsun'diyorsun bana;çağın gerisinde kalma,yaşama kardeşim.ben ilahiyatcıyım...senin boyunca kitap dizerim karşına,altında kalırsın.önce saygı... Benden verdiğin ikinci alıntıya, sende başka kaynaklar göstersene...insanlar okusun faydalansın.bilsin.inansın.sen, cevap olarak İslamiyete hakaret ediyorsun ve çelişkiye düşüyorsun.yanlış bilgi aktarıyorsun.Vedahi aleviliğe halal geritiyorsun.Pir Sultan'ı,Nesimi'yi Yavuzu....bırakmam sana arkadaş.Onlar benim de baş tacım.Sivas diyorsun,Maraş diyorsun...Yanlışa onay veren mi var.Konuyu nerelere çekiyorsun.saptırıyorsun.istersen bende marksizmle bağdaştırayım Alevi inancını.Burda inançları tartışıyoruz.İşin içine siyaseti soktun mu olmaz arkadaş.Hele bir beri gel hele sen tanıdık birine benziyorsun bak.Bu sitenin eski müdavimleri öyle diyorlar.Bu sefer 'Ali Yolcusu'olarak yeniden girdi diyorlar.Eğer o kişi isen normal Maraş'tan,Sivas'tan nasiplenmen,medet umman.Kötüden geçinmen... Sürekli sünni kaynakları gösterdiğime kızıyorsun.Be kardeşim sende yazına kaynak göster,delil göster.Baksana diğer arkadaşlarada diyorum yazılarınızın kaynağını verin diye.Maşallah ukema oldunuz hepten..Dakkasında yazıp gönderiyorsunuz nasıl oluyorsa.Niye rahatsız oluyorsun.Hem İsla'ın bir parçasıyım diyeceksin,hem İslamı reddedeceksin.İşine nasıl geliyorsa öylemi.Polemik yaomayın.Olduğunuz gibi sizler görünün.Benim saf,tertemiz Alevi vatandaşlarımı,arkadaşlarımı rencide etmeyin.Sizin gibiler yanlış yoldasınız.sizin inançla minançla bir işiniz yok...aba altından sopayla su bulandırmak derdiniz.Yazının en başında sen kendini tarif etmişsin zaten''Aleviliğe çomak sokmak.'diye. Diyanet'i eleştirebilirsin ama karşı çıkamazsın arkadaş.Hakaret edemezsin.Benim Diyanet Dergisinden alıntı yaptığım yazıyı okusaydın zaten bu lafları yazamaz,yüzün kızarırdı.O yazıda zaten senin sıkıntı dediğin şeylerde anlatılmıştı.Ancak bol keseden savuruyorsun.Okuma yok,bilgi yok,kalıplaşmış laflarla Aleviliğe leke getiriyorsun.iyi oku ve utan...Diyanetin Aleviliğe ışık tutmasının gerekliliği o yazıda var.Ama sana değil o ışık.Senin derdin üzüm yemek değil,bağcıyı dövmek...Ve sen basbayağı bölücülük yapıyor ve suç işliyorsun arkadaş. ''Alevilik kökleri İslam öncesine dayanır''gibi bir komediylede zaten bütün cehaletini sergilemiş ve atışa ğeçmişsin.Her lafı,şiiri kendince yontup almışsın.evirip çevirip hikaye anlatmışsın.Yok İslam öncesi,yok Kalu bela,yok vahdeti vücud,batın,zahir vs.vs.Güldürme ya... Ve yazının sonundaki son ukelalığın...Ne biliyorsunda neyi aydınlatıp,cevaplıyacaksın.Kopyala yapıştırla ne kastediyon onuda bilemedim.kusura kalma.Sakın cevap verme.Sen Alevi insanlarımızıda üzersin. Unutmaki korkulacak bir adam değilsin..Çamurun üstüme sıçramasın yeter.Sen Ali Yolcusu olamazsın.O büyük insanın(Radiyallahü anh)ayakkabısına toz bile olamazsın.Kolay değil O büyük insanların yolcusu olmak.Kaplumbağanın hac hikayesini bilirmisin.''Varamasamda o yolda ölürüm ya''Bizlere Onların yolunda Ölmek bile zor.Seni bilmem yolcu kardeş.Allah senide bizleri de affetsin. Selam,sevgi ve saygılar... |
Şahmerdan'ım...
Cevabın cevap değil be... Kitapçıdan 30 kitap diyorsunya kardaş,devlet sırrı oldu başıma kaynak kitap isimleri. sen bilirsin kardaş Benim tanıdığım DEDEmle sizin anlattıklarınız hiç bağdaşmıyor. Sen bilirssin kardaş. Kal sağlıcakla... Tebrik,teşekkür ve dua. |
Al***305;nt***305;:
Al***305;nt***305;:
Al***305;nt***305;:
sunam ALLAH (sen inanmiyosun galiba ama)dunyanin cougunlugu tek bir ALLAH olduguna inaniyo mesepler farkli inanclar ayrida olsa az degil cogunluk tek bir yaratici olduguna inaniyor.. sana bi uyari kafamin tasini atirma suniydim camiden cikanlari yakanlari gordum igrendim diyosun en buyuk dusmanin ben olurum camiden cikanlara laf etme kurban olsun milet o camiden cikan insalara alinlari secdeye variyo su dunyada yasiyosak onlar sayesinde yasiyoz ben sana diyomu **** kesiyonuz kara kara giyip ocu gibi oluyosunuz kendi bilmez halde serseri seri avre ortada dolasiyosunuz asill o insalri gorunce benim midem bulaniyooo kusupta ortaligi kirletmek istemiyom..arastir arstir ama sunu unutma islamdan cikan tekrar islama donemez yanlisim varsa duzeltin arkadaslar ama alevilikte islam dinine inaniyo onlarda camiye gidiyo namaz kiliyo cok degil bazi noklaraimiz farkli yani onlarda musluman sen muslumanliktan cikmis seytana tapmisinnn yanlisim yok sen kendin dedin atayist oldum diye bu ne demek biliyomusun seni islam kabul etmez..Yinede ALLAH bilir o afeden bagisliyan esirgiyendir..arastirmak ayip degil elhamurullah musluman sunniyim ibadetimde elimden geldikce yapiyom islam icin canimi ALLAh icin gozumu kirpmadan olurum ben boyle iken ben bile bazi dinleri arstirdim ama kendime din aramak icin degil insanlarin inaclari nasil neye inaniyo ne ediyo nicin o dini secmis ama hakiki din benim oldugu icin sukur ediyom ne yazikki sen istisnasin umarimda oyle olursun islamin guzeliklerini o caminin guzeligini anliyamamisin anliyamadigian gore kendimi atayistlerin icinde buldum demiyosunda camiden cikanlar..evet islam orgutu diye bi toror var ama onlar islami kulaniyo kirletiyo islam dan bana guzelik temizilik durustuk yoktur..sen seytani tercih etmisin umarim ahirete seytan sana yardim eder ama onun kendine etcek gucu yok zavali bi hicten medet ummusun..din degistrmek ayip degil ama karalama islamiiii :mad: :mad: :mad: kendini bilen insan sacma bi sepeten dolayi degistrdim demez adam akli ver yada sus senin inancin bizeneeede camiden cikana laf ediyosun..ona kalirsa **** kesmiyonuzmu yazik degilmi camiden cikan insan kesmis diyelim siz **** ikiside can tasiyo sen kendine daha cok din ararsin bosluklarda durup durusun..hindistanlilarda ineke tapiyo **** inek iyi olur.. ALLAHIM SENIN YAR VE YARDIMCIN OLSUN azda mantik versin.. son bisey ![]() kitabimizi okumdanada distan gordun seyler hakinda karar verme once kitabimizi okuyup bilmen once muslumanligi arastirmamn gerekiyodu senin...bilmek ayip degil ogrenmemk ayip.. niccoooo :):D:sm32: :sm32: :sm32: Al***305;nt***305;:
|
Al***305;nt***305;:
Al***305;nt***305;:
Al***305;nt***305;:
Al***305;nt***305;:
Fenerbahceden Galatasaraya Bile Gecmek Ciddiyet Isterken Sen Kalkmisin Ben Soyledim Simdi Soyle Olurum Diyorsun. Oyun Degil Bu Kardes. Nerden Nereye Geciyorsun? Hangisi Isime Gelirse Gibilerden Oyuncak Oynar Gibi Dininle Oynayabiliyorsan Ne Diyeyim Ki Daha. Allah Yar Ve Yardimcin Olsun. Allah Kimseyi DOGRU Yoldan Ayirmasin. |
Al***305;nt***305;:
Ben sana uzun uzun bilgi içerikli mesaj yazmışım, senin bana yazdığın mesaja bak :cool: BEni başkasıyla karıştırmayın, ben ilk defa buraya geliyorum. reklam yasak ;) sitesinde beni bulabilirsiniz. Konu zaten artık benim içn kapanmıştır, sünni olduğunuzu açıkladığınız için. Sünni birinin aleviliği anlatma gibi bir durumu olamaz, boşuna kendinizi yormayın. Haydi eyvallah. |
ali yolcusu olamamış kişiye...
ne kader acze düştüğünüzü görebiliyorsunuz değil mi?sizleri alevi cemaatını temsil eder olarak görmüyorum zaten.işinize gelmedimi yan çizmek şiarınız.saygısızlık,tahammülsüzlük,bilgisizlik,çe lişki hepsi var sende.yazılana kör kalma,okuma vs.vs.
Kur'an'ı,Peygamberi reddet,dedeliği işine geldiği gibi anla-yorumla... Yanlış anlıyorsunuz arkadaşlar,yada işinize öyle geliyor. Bu konuda son mesajım biline... saygılar... |
baştan beri yazıları takip ediyorum ama hiç bir yorum yazmadım en başta yazmak istediğim herkesin din görüşü kendinedir en büyük problemimiz saygısız olmak bunu lütfen hakaret olarak algılamayın ama en baştan beri o kadar inciti şeyler yazıyorki hiç birini yazmak istemiyorum ama süni alevi .... her neyse işte herkes inancına saygı göstersin eğerki birşeyler göstermek kanıtlamak istiyorsanız ki bu imkansız saygı çerçevesinde yapın
|
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:56 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team