A-Z ye Herkonu

A-Z ye Herkonu (http://www.herkonu.eu/index.php)
-   Genel Konular (http://www.herkonu.eu/forumdisplay.php?f=12)
-   -   Merak edilenler (http://www.herkonu.eu/showthread.php?t=3789)

deniz_25710 22.04.08 23:35

Bitkiler Nasıl Çiçek Açar?
 
Bitkiler Nasıl Çiçek Açar?

Bahar mevsiminin gelişi ile birlikte tüm bitkiler aynı anda çiçek açar. Çeşitli renk ve kokudaki bu çiçekler, estetik açıdan sergiledikleri görüntünün yanı sıra bitkilerin çoğalması için de hayati önem taşımaktadır. Bitkilerin nasıl olup da bahar mevsiminin geldiğini ve çiçek açmaları gerektiğini bildikleri ise bugün bilim adamlarının önemli araştırma konularından biri olmaya devam etmektedir.

Akıl ve şuur sahibi olmadıkları halde bitkiler zamana bağlı olarak hareket eder. Belirli faaliyetleri için belirli zamanları seçerler. Bunu da güneş ışığındaki değişimlere bağlı olarak yaparlar. İçlerine yerleştirilmiş biyolojik saat güneş ışığı ile kurulur ve bitki ritmik hareketler yapmaya başlar. Bu ritmik hareketler, bitkinin yaşaması ve neslinin devamı için, hep en uygun zamanlamayla gerçekleşir. Hareketlerin başarıyla tamamlanabilmesi içinse birçok karmaşık işlemin kusursuz bir şekilde meydana gelmesi gerekir.

Bitkilerin çiçeklenmesi yılın belli bir zamanında çoğunlukla da ilkbaharda olur. Çünkü bu dönem bitki için en uygun zamandır. Bitkilerin bu zaman ayarlamalarını yapan biyolojik saatleri, güneş ışığının yapraklara düşme süresini bile hesaplar. Her bitkinin biyolojik saati bu süreyi bitkinin kendi yapısal özelliğine göre hesaplar. Bu şekilde bir zaman ayarlaması yapan bitkiler ne zaman ekilirlerse ekilsinler, her zaman yılın aynı zamanlarında çiçek açarlar. Ancak bitki bu zamanlamayı nasıl yapar? İşte bu sorunun cevabını bilim adamları uzun süredir araştırmaktadır.

Çiçek Açma Zamanını Bildiren Sistem

Çiçeklenme zamanını bildiren sistemin nasıl işlediğini anlamak için Arabidopsis bitkisi üzerinde uzun süreli araştırmalar yapan bilim adamları, bu bitkinin gün uzunluklarındaki değişimleri adeta ***8220;fark ettiğini***8221; ortaya koymuşlardır. Bitki bu şekilde gün süresindeki değişimlerden mevsimsel değişiklikleri ***8220;anlayabilmektedir***8221;. Bu değişimler uzun mesafeli bir sinyali tetikleyerek yapraktan, çiçeklenmenin meydana geldiği en uçtaki filize kadar bitkinin damar sisteminde bir sinyalin dolaşmasını sağlar. Bu sinyalin mahiyeti bilim adamlarınca hala çözülememiştir.

Imperial College London ve bitkilerin büyümelerini araştıran Max Planck Enstitüsü tarafından yapılan araştırmalar, bu sinyali verenin bitkinin yaprağındaki Flowering Locus T (FT) geninin ürettiği Flowering Locus T (FT) adında bir protein olduğunu bulmuşlardır. Bu protein, bitkinin damar sistemi içinde çiçek açmasına neden olan diğer genleri harekete geçirerek en uç filize doğru yol alır.

FT proteini bir bitkinin yaprağında üretildiği yerden filizlere doğru ilerlerken CONSTANS adı verilen diğer bir gen tarafından tetiklenir, aksi taktirde FT proteini üretilmez. Bu nedenle CONSTANS yapraklarda kilit gen olarak tanımlanır ve gün uzunluğundaki değişimlere göre bitkinin çiçeklenme zamanını tespit etmesine yardımcı olur.( Çiçeklenme Mekanizmasının Çözülmesi Ürün Verimliliğini Artıracak

FT proteini çıktığı yapraktan filize doğru hareket ederek, bitkilerin gün uzunluklarını hesaplamalarına ve çiçeklenme zamanını tespit etmelerine yardımcı olur. Japonya***8217;da pirinçler üzerinde yapılan incelemeler, bu bitkide de çok benzer bir mekanizmanın işlediğini göstermiştir. Bilim adamları bu buluşun tarım ürünlerinin verimini artırmada kullanılacağını düşünmektedirler. Çünkü çiçeklenmenin, Yüce Allah***8217;ın izniyle, kontrol edilebilmesi ile üretim sezonu uzatılabilecek ve bitkiler değişen iklimlere uyum sağlayabileceklerdir. Bu buluş, Peygamber Efendimiz (sav)***8217;in Altınçağ***8217;da yaşanacağını müjdelediği bereketin bir işareti olabilir (En doğrusunu Allah bilir). Çünkü pek çok hadis-i şerifte, Altınçağ***8217;da topraktan her zamankinden çok daha fazla ürün elde edileceği ve bu alanda da benzersiz bir bolluk ve bereketin görüleceği bildirilmektedir. Çiçeklenme kontrol edilerek Allah***8217;ın izniyle tarımda bereketin artırılması için önemli bir adım atılmış olacaktır. Altınçağ***8217;da ürünlerde ve mallarda görülmemiş bir bolluk olacağı, bu ürünlerin hesabı yapılmadan her isteyene dağıtılacağı bir hadiste şöyle bildirilmektedir:

"Benim ümmetim o devirde öyle bir refah bulacak ki, o güne dek onun mislini kesinlikle bulmamıştır. Yer yemişini (gıda ürünlerini) verecek ve insanlardan hiçbir şey saklamayacak (vermemezlik etmeyecek)tır. Mal da o gün çok birikmiş olacaktır." (Sünen-i İbni Mace, 10-347/ Ramuz el Ahadis, s. 508/ İbni Mace-Tabaranai'nin Kebiri)

Gelincik Çiçekleri Polenlerini Her Yıl Aynı Zamanda Yayıyor

Gelincik çiçekleri polenlerini yayma zamanlarını, polen taşıyıcıların en yoğun şekilde dolaştıkları günlere ve saatlere denk getirirler. Gelincik çiçekleri Temmuz ile Ağustos aylarında sabah 05.30 ile 10.00 saatleri arasında polenlerini yayarlar. Bu saat, arıların ve diğer böceklerin de beslenmek için dışarıya çıktıkları saatlerdir. Her bitki için bu günler ve saatler değişir. Ama sonuçta her bitki, Yüce Allah***8217;ın yaratmasıyla yaptığı zaman ayarlamasıyla en garantili biçimde polenlerini yayar. Bitkiler çoğalmalarına yardımcı olan diğer canlılarla ilgili bu gibi detaylı bilgilere sahip, adeta bilgisayar merkezini andıran biyolojik bir saate sahiptirler. Bu biyolojik saatin varlığı ise tek bir mucizeyi gözler önüne serer: Yaratılış Gerçeğini...

"Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır." (Rad Suresi, 4)

Sonuç:

Yapraktan filizlere doğru uzun bir mesafeye sinyal gönderen bir proteinin çiçeğe ne zaman açması gerektiğini haber vermesi, yaprakların gün ışığının uzunluğundaki değişiklikleri sezmesi ve filizlerle iletişim kurarak çiçeklenmeyi meydana getirmesi elbette bitki hücresinde yer alan şuuru olmayan hücrelerin gerçekleştirebileceği işlemler değildir. Kuşkusuz bitkilerin hücrelerine gerekli olan bu bilgileri yerleştiren, her şeyi eksiksiz yaratan, her türlü yaratmadan haberdar olan Yüce Allah'tır. Rabbimiz bu gerçeği bir ayette şöyle haber verir:

"Görmedin mi, Allah, gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı. Şüphesiz Allah, lütfedicidir, her şeyden haberdardır." (Hac Suresi, 63)

deniz_25710 22.04.08 23:37

Hayatımız boyunca 10 kova gözyaşı döküyoruz
 
Hayatımız boyunca 10 kova gözyaşı döküyoruz

Amerika'da yapılan araştırmada, bir insanın hayatı boyunca 100 litre gözyaşı döktüğü belirlenirken 'erkekler ağlamaz' tezinin de koca bir yalan olduğu saptandı.

insanlığın varoluşundan ve insan oğlunun dünyaya 'merhaba' dediği andan itibaren hayatın bir parçası olan ve duyguların inişi çıkışıyla beslenen olmazsa olmaz olguların başında ağlamak geliyor...


Uzmanlar gözyaşının anatomi ve fizyolojini anlatmanın saatlere sığmayacağını ancak ağlama gözyaşları hakkında yapılan bilimsel araştırmalara göre bir insanın norman şartlarda 24 saatte 30 damla gözyaşı döktüğünü, bunan da yaşam boyu yaklaşık 100 litre yani 10 kovaya ulaştığını söyledi.
yapılan araştırmada bir grup insana 'acıklı film' izlettirildiğini ve ağlama gözyaşlarının incelendiğini , "Aynı gruba soğan kestirilmiş ve soğana bağlı gözyaşları toplanıp incelenmiş ve sonuçlar çok çarpıcı çıkmıştır.
Soğana bağlı gözyaşı su ve lipid ihtiva ederken, acıklı filme bağlı gözyaşlarında su ve lipid ilaveten analjezik ve vücut için toksin bir madde olan lösin ve enkafilin maddeleri de tespit edilmişti.

Araştırmada aynı anda ameliyat olan hastalar 3 gruba ayrıldı. 1. gruba hiç ağlama seansı uygulanmadı, 2. gruba soğan kestirerek ağlama seansı uygulandı, 3. gruba acıklı film izletilerek ağlama seansı uygulandı. Sonuç çok çarpıcı.
Hiç ağlamayan ya da soğanla ağlayanların yaraları normal süreçte iyileşirken, film izletilerek ağlama seansı uygulatılan grubun yaraları normal süreçten 12 gün önce iyileşti. Bu da gösteriyor ki, bedenimiz ve ruhumuzun temizlenmesinde gözyaşları da görevlendirilmiştir. Bu sonuçlara göre ayrıca erkekler ağlamaz tezi de rafa kaldırıldı...

deniz_25710 22.04.08 23:37

Padişahlar, Cariyelerini Nasıl Seçerlerdi?
 
Padişahlar, Cariyelerini Nasıl Seçerlerdi?

National Geographic Türkiye, son sayısında yanlışları ve doğruları yazdı: Padişah beğendiği cariyenin önüne mendil atmaz, harem ağasına çağırttırırdı. Cariye yatağa sürünerek getirilmez, padişah cariyeye önce hediye gönderir, sonra da dairesine giderdi.

Günümüze değin, Harem denildiğinde akla cinsellik gelse de Osmanlı Harem***8217;i aslında padişahın evi olmasının yanı sıra cariyelere okuma, yazma, musiki, raks, dikiş nakış, protokol adabı, hat, tezhip, süsleme sanatlarının öğretildiği bir eğitim ve devlet kurumuydu.

Harem-i hümâyûn : duvarlarla çevrili; dünyanın en güzel kadınlarının padişahın gönlünü almak için birbiri ile yarıştığı, en büyük dedikodu ve entrikaların döndüğü, en acımasız cinayetlerin işlendiği bir ***8220;Altın Kafes***8221;...

Bu ve benzeri tanımlamaların çoğu, Harem***8217;i bir kez dahi görmemiş Avrupalılara aitti. Avrupalılar için Harem, esrarengiz, her zaman ilgi uyandıran ve hayalleri süsleyen bir yerdi. Üst düzey Osmanlı devlet görevlilerinin bile giremediği Harem***8217;i Avrupalı Hıristiyanlar***8217;ın görmesiyse hayal dahi edilemezdi. Buna rağmen, Harem***8217;in işleyişi ile ilgili hayaller kuran Avrupalılar, Harem***8217;le ilgili pek çok -yanlış!- bilgiyi içeren yazıları da kaleme aldılar.

Örneğin, IV. Mehmed (1648-1687) döneminde İngiliz Elçiliği Kâtibi Rycaut, padişahın geceyi birlikte geçireceği cariyeyi seçmek için iki sıra hâlinde dizilmiş cariyeler arasından geçerken beğendiği güzelin önüne mendil bıraktığını söylemişti ki bu bilgi bir fanteziden öteye gidemezdi.

UYDURMA MENDİL HİKAYESİ

III. Ahmed döneminde (1703-1730) İngiltere***8217;nin İstanbul elçisi olan Wortley Montagu***8217;nun eşi Lady Montagu, üst düzey devlet görevlilerinin eşleriyle kurduğu ilişki nedeniyle Harem hakkında bilgi edinebilen nadir Avrupalılardandı. Lady Montagu, 10 Mart 1718 tarihli mektubunda Osmanlı padişahı II. Mustafa***8217;nın (1695-1703) eşlerinden Hafsa Sultan***8217;ın ağzından mendil hikâyesinin doğrusunu şöyle aktarmıştı:

***8220;Öteden beri söylenildiği üzere, padişahın hangi kızı isterse ona bir mendil attığının kesinlikle doğru olmadığını ifade etti. Padişah, kızlardan hangisini isterse onu harem ağası vasıtasıyla çağırtırmış. Harem halkı, padişahın çağırttığı kızı, hamama götürürler, vücuduna kokular sürerler, gayet zarif giydirirlermiş. Padişah kendisinden evvel kıza bir hediye gönderir, sonra da bulunduğu daireye gidermiş. Yatağın eteğine kadar kızın sürünerek geldiği de yalanmış...***8221;

Adalet Kulesi, kubbeli binalar, avlu ve kasırlar ile birlikte Harem'de yaklaşık 400 oda yer alıyor. Akkadça***8217;dan Arapça***8217;ya geçmiş bir kelime olan harem, ***8220;korunan, mukaddes şey ve yer***8221; anlamına geliyor. Evlerde kadınların erkeklerle karşılaşmadan günlük hayatlarını sürdüreceği bölüme ***8220;harem***8221; deniyor.

Osmanlı Harem teşkilatının ilk yılları hakkında pek bilgi yok. Osmanlı Devleti***8217;nin ikinci hükümdarı olan Orhan Gazi (1326-1362) döneminde devletin teşkilatlanmasına paralel olarak Harem kurumunun ilk çekirdeği atıldı. Orhan Gazi, Bizanslı iki prensesle evlenmişti. Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) zamanında devlet ve saray teşkilatının gelişmesine paralel olarak Harem-i Hümâyûn da teşkilatlandırıldı. III. Murad***8217;la (1574-1595) birlikte Harem halkının sayısı arttı ve Harem-i Hümâyûn büyüdü. Harem denildiğinde akla cinsellik gelse de Harem-i Hümâyûn padişahın evi ve bir eğitim kurumuydu.

HAREM BİR EĞİTİM KURUMUYDU

Osmanlı sarayı Birun, Enderun ve Harem olmak üzere üç bölümden meydana geliyordu. Ve Harem-i Hümâyûn, Harem***8217;le birlikte Enderun***8217;u da içine alıyordu. Osmanlı tarihçisi Halil İnalcık***8217;ın söylediği gibi Enderun, Osmanlı devletinin erkek yöneticilerinin yetiştiği üst düzey bir okulken, Harem de kadın yöneticilerin yetiştiği bir mektepti.

Saray mimarı Melling, cariyeler koğuşunu görmemiş olsa da, 1819 tarihli gravüründe yaşam tarzı ve mimari özellikleri doğru yansıtmış.

Harem***8217;de padişah ve ailesiyle birlikte, onlara hizmet eden kadın köleler, yani cariyeler ve harem ağaları yaşıyordu. Osmanlı padişahları, II. Bayezid zamanına (1481-1512) kadar Bizans***8217;tan, Balkan prensliklerinden Anadolu***8217;daki Türk beyliklerinden prenseslerle evlenmişlerdi. Sultan II. Bayezid***8217;den sonra ise Anadolu***8217;daki Türk beyliklerinin sona ermesi ve Harem-i Hümâyûn***8217;un iyice kurumlaşması ile birlikte -II. Osman (1618-1622) ve Sultan Abdülmecid (1839-1861) istisna olmak üzere- padişah ve şehzadelerin eşini sadece cariyelerden seçmesi âdet haline geldi.

Osmanlı sarayının cariye ihtiyacı, savaşta ele geçen esireler veya esir pazarlarından satın alınan kadın kölelerden sağlanıyordu. 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında Hanedan***8217;la yakın ilişkisi olan şair Leyla Saz, hatıratında, ***8220;bazı Çerkez kadınlarının kızlarını padişah haremi olup ihtişam ve elmaslar içinde hayat süreceğine dair ninnilerle büyüttüklerini***8221; ifade etmişti.

deniz_25710 22.04.08 23:37

Bitkiler Çölde Nasıl Hayatta Kalıyor?
 
Bitkiler Çölde Nasıl Hayatta Kalıyor?

Çöl denilince akla çoğu zaman hiçbir canlının kolay kolay yaşayamayacağı bir ortam gelir. Gerçekten de çölde yaşayan canlıların sayısı oldukça azdır. Ancak bu kurak ortam daha yakından incelendiğinde özel tasarımları ve farklı çeşitleriyle çok zor koşullarda yaşayan bitkiler dikkat çekmektedir. Yaşamlarını sürdürmek için uykuda kalan bitkiler de bunlardan biridir.

Çöl bitkilerinin aşırı sıcakla ve susuzlukla mücadele etmek için kullandığı birkaç yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden biri de ***8220;uykuda kalmak***8221;tır. Özel yapıları ile kuraklığa ve susuzluğa dayanarak bu yöntemi kullanan bitkiler ise "efemeral" bitkiler olarak adlandırılmaktadır. Genellikle bir sene yaşayan ve kuraklık durumlarında tohum halinde uykuda kalarak susuzluktan kurtulan bu bitkiler, yağmurdan sonra çok çabuk bir şekilde tohumlarını açıp yeşillenirler ve fideleri çok hızlı bir şekilde büyür. Çiçeklenme çok kısa bir sürede oluşur ve böylece bitki, tohumdan tohum üretme aşamasına sadece birkaç hafta içinde geçebilir.

Çölde yağmur dengesizdir. Bu yüzden efemerallerin eğer tüm tohumları tek bir yağmur ile yeşillense ve sonra birden gelen bir kuraklık ile ölseler, nesilleri tükenebilirdi. Ama bu bitkilerin çoğu, sadece büyük miktarda yağmur aldıktan sonra tohumlarının yeşillenmesini sağlayan mekanizmalara sahiptir. Bu bitkiler "tohum polimorfizmi" adı verilen ve tohumlarının yeşillenme zamanını farklılaştırabilen bir özelliğe sahiptirler. Ek olarak tohumlarda da yeşillenmeyi engelleyici bir madde vardır. Tohuma ilk defa su ulaştığında, onun yüzeye çıkma aşaması tamamlanır. Ancak tohumun yeşillenebilmesi için bu koruyucu maddenin etkisiz hale gelmesi gerekir. Bu işlem ise tohumun ikinci defa suyla buluşmasıyla meydana gelir. Eğer ikinci defa su gelmezse yani yağmur yağmazsa tohum filizlenmez. Bu nedenle tohumlar ıslanmak için iki evreye ihtiyaç duyar; ilki tohumların yüzeye çıkmasına neden olur, ikincisi de yenilenmeyi engelleyici maddeyi giderir ve ancak bu engelleyici maddenin gitmesinden sonra yeşillenme meydana gelir.

Bazı efemerallerin, örneğin "acı kavun" cinsinin tohumları sadece karanlıkta yeşillenir. Bir seri ıslanma ve kurumanın ardından tohumun dış yüzeyi değişir ve oksijenin embriyoya serbest bir biçimde geçişini sağlar. Gerekli olan bu unsurların kombinasyonu, tohumun sadece gömüldükten ve defalarca yağmur gördükten sonra yeşillenmesine neden olur.

Buraya kadar incelenen çöl bitkilerine bakıldığında ortaya çok etkileyici bir manzara çıkmaktadır. Bazı bitkiler çölde yaşayabilmeleri için özel sistemler ve yapılarla donatılmışlardır. Çöl bitkileri su depolar, kamuflaj yapar ya da uykuya yatarlar. Bazıları da çeşitli kimyasal yöntemlerle tohumlarının yeşillenmesini engeller. Görüldüğü gibi çöl gibi her türlü mahrumiyetin ve güçlüğün hakim olduğu bir ortamda bile çok sayıda bitki çeşidi ve sıcağa karşı korunma yöntemiyle karşılaşılmaktadır. İnsanların ıssız sandığı bir ortamdaki bu bitkiler, üstün tasarımlarıyla Allah'ın sonsuz ilmini ve sanatını bir kez daha göstermektedir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

"Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatandır." (Nisa Suresi, 126)

deniz_25710 23.04.08 00:20

Neden kaşındığınızı hiç merak ettiniz mi?
 
Neden kaşındığınızı hiç merak ettiniz mi?



Kaşınmak, beyindeki "nahoş duygular ve anılarla ilgili bölgeleri" geçici bir süre etkisiz duruma getiriyor.

Kaşınmak, beyindeki "nahoş duygular ve anılarla ilgili bölgeleri" geçici bir süre etkisiz duruma getiriyor. Kaşıma işleminin yoğunlaşması, beynin bu bölgelerindeki faaliyetini iyice düşürüyor.

Kaşınmak etkisiz kılıyor
Kuzey Carolina***8217;daki Wake Forest Üniversitesi***8217;nden Dr. Gil Yosipovitch ve ekibi, kaşınmanın, beyindeki "nahoş duygular ve anılarla ilgili bölgeleri" geçici bir süre etkisiz duruma getirdiğini belirledi.

Yosipovitch, kaşınma sırasında beyin aktivitesini izlemeye aldıkları araştırmanın, ***8220;kaşımanın, kaşınma hissini nasıl geçirdiğinin yanıtını veren***8221; ilk araştırma olduğunu söyledi.

Acı hissi azalıyor
Araştırma kapsamında uzmanlar, 13 sağlıklı insanın bacaklarının alt kısmını 30 dakika süresince aralıklı olarak toplam 5 dakika yumuşak bir fırçayla kaşıdı. Bu sırada deneklerin beyinlerini MR yardımıyla izlemeye alan araştırmacılar, kaşıma işlemi sırasında beyindeki "acıyı algılama ve hatırlamayla ilgili" bölgelerin aktivitesinin azaldığını saptadı. Kaşıma işleminin yoğunlaşması, beynin bu bölgelerindeki faaliyetini iyice düşürdü.

Yosipovitch, "kaşımanın, kaşınma hissi yaratan duyguları bastırarak rahatlama getirdiğini" sandıklarını bildirdi.

Kaşındıkça kaşınmak
Araştırmacılar ayrıca, "kaşındıkça kaşınmak istemenin" de nedenini buldular. Kaşınma eyleminin, beyindeki ağrı ve aynı zamanda kompulsif (tekrarlayan) davranışlarla ilgili bir bölgedeki aktiviteyi artırdığını saptayan uzmanlar, bunun "sürekli kaşınmak istemenin" yanıtı olabileceğini kaydettiler.

Kronik hastalıklara çözüm olabilir
Deneyin, gerçekten "kaşınma isteği" duymayan insanlar üzerinde yapılması nedeniyle sınırlı sonuçlar verdiği, ancak bu sonuçların, sürekli kaşıntı yaratan egzama gibi kronik hastalıklara sahip kişilerin tedavisinde yararlı olabileceği belirtildi.

deniz_25710 23.04.08 00:23

biliyordunuzmu?
 
biliyordunuzmu?

Monakonun ulusal orkestrasi ordusundan daha genis bir kadroya sahiptir.

Zurafalar yuzemez.

Ortalama olarak, amerika`da gunde uc adet cinsiyet degistirme operasyonu gerceklesmektedir.

İnsan beyninin % 80`i sudur.

Amerika`da her saat 40 kisi kanserden hayatini kaybediyor.

Bir kromozom bir genden daha buyuktur.

ileri dogru bir adim atildiginda, insan vucudundaki 54 kas calisir.

insan beyninin ortalama agirligi 1.3kg`dir.

Birinin yuzunu hatirlamak icin beynin sag tarafi kullanilir.

Ortalama bir insan hayati boyunca iki yilini telefonda konusarak harciyor.

Ortalama bir buzdaginin agirligi 20 milyon ton.

New york bir zamanlar amsterdam`di.

Virginia woolf kitaplarinin cogunu ayakta yazmistir.

Pablo picasso, parasizlik cektigi genclik gunlerinde yaptigi resimler yakarak isinirdi.

Sigirlarin dort tane midesi vardir.

Zurafalar yuzemez.Yuzse bile kesin bogulur

Sadece bir tane kovboy filmi kadin yonetmen tarafindan cekilmistir.

Dollenmeden sonra cocugun boyu 5 milyon kat buyur...

Yetiskin bir insan gunde ortalama olarak 23 bin kez nefes alir.

Kaslari yukari kaldirmak icin 30 kasi harekete gecirmek gerekiyor.

Erkekler kadinlara gore on kat daha fazla renk koru oluyorlar.

Sadece bir tane kovboy filmi kadin yonetmen tarafindan cekilmistir

Penguen yuzebilen ama ucamayan tek kustur.

Sineklerin bes gozu vardir.

Baykus mavi rengi gorebilen tek kustur

Bugune kadar bilinen en agir bobrek tasi 1.36

deniz_25710 23.04.08 00:28

Saçımız neden beyazlar ?
 
Saçımız neden beyazlar ?

Saçımıza rengini veren madde, saç telinin kutiküla tabakasında yer alan melanin pigmentidir. Melanin pigmentinin başlıca iki tipi bulunuyor. Eumelanin siyah-kahverengi arası tonların oluşumundan, phaeomelanin ise sarı-kızıl tonlarının ortaya çıkmasından sorumlu. Melanin pigmentinin kaybolması durumunda da saç rengi gri-beyaz tonlarına dönüyor.

deniz_25710 23.04.08 00:31

® Bir karınca kendi ağırlığının 50 katı ağırlığı kaldırabilir
® Arılar yarım kilo bal yapabilmek için arılar iki milyondan fazla çiçekten bitki özü toplamak zorunda.
® Hamamböcekleri yaklaşık olarak 250 milyon yıldır yaşadıkları halde hiçbir değişime uğramamışlardır.
® Bir mayıs sineğinin ömrü sadece birkaç saattir.
® Kangurular geri geri yürüyemezler.
® Penguenler, enerji tasarrufu yapmak için sarkaç hareketiyle yürür.
® Dünyada insan başına düşen karınca sayısı 1 milyondur.
® Filler, zıplamayan tek memelidir.
® Bir inek, hayatı boyunca yaklaşık 200 bin bardak süt üretir.
® Erkek penguenler kuluçkaya yattığı 4 ay boyunca hiçbir şey yemez.
® Dünyada yaşayan aşağı yukarı 1 milyon böcek türü var, her yıl aşağı yukarı 8 bin yeni tür keşfediliyor.
® Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir. Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gerekir.
® 10 gramlık bir sümüklü böcek, 1 kilogramlık yükü çekebilir.
® Fare, bir deveden bile daha uzun süre susuz kalabilir.
® Son 4 bin yılda herhangi bir yeni ****** evcilleştirilmedi.
® Dişi morina balığı yılda yaklaşık 4 milyon adet yumurtlar.
® Göç eden kuşlar (V) biçiminde sıralanarak uçar ve bu sayede harcadıkları enerjiden yüzde 23 tasarruf sağlar.
® Yılda 100 milyon *****balığı, sadece yüzgeçleri için öldürülüyor.
® Bir yıl içinde bir milyon balıkçıl kuş ve 100 bin deniz memelisi ve deniz kaplumbağası, plastiklere dolanıp havasızlıktan ölmekte.
® Hastalanmayan tek ****** ***** balıklarıdır.
® Bir çift sineğin sadece nisan-mayıs aylarında bıraktıkları yumurtaların tamamından sinek çıksaydı, dünyayı 14 metre kalınlığında bir sinek tabakası kaplardı.
® İngiltere***8217;deki bazı kuşlar evlerin kapısına bırakılan süt şişelerinin kapağını delerek beslenmeyi öğrenmiştir.
® Bir yıl içinde denizlerden avlanan balıkların ağırlığının üç katı kadar atık denizlere atılmaktadır.
® Bir litre motor yağı 530 bin litre içme suyunu kirletebiliyor.
® Yaban kazları 8 bin metre yüksekte uçabilir
® Her yıl tankerlerle taşınan petrolün binde biri denizlere sızıyor. Bu miktar 2 milyon 200 bin ton.
® Yunanistan'da sakin Türk kahvesi istemeyin. Türk kahvesinin adi bu ülkede Yunan kahvesidir.
® Nepal'de ayak üzerinden atlamayın. Kötülüğü simgeler.
® Sili'de lokantada ellerinizi karninizin üzerine koyun. Yoksa servis yapmazlar.
® Japonya'da üç kişinin resmini çekmeyin. Sansınızı kapatır.
® Moğolistan'da yslyk çalmayın. Kötü ruhları davet etmiş? olursunuz.
® Hindistan'da sokakta tuvaletini yapanlara tepki göstermeyin. Yasaldır.
® Kolombiya'da gece sakın kırmızı ışıkta durmayın. Soyulursunuz.
® Çin'de yere tükürmek serbesttir. Balgamın üzerine basmak yasaktır.
® ABD'de trafik polisi sizi durdurursa elleriniz direksiyon üzerinde put gibi bekleyin. Hareket ederseniz vurulabilirsiniz.
® Endonezya'da küçük çocukların basını okşamayın, yoksa zekaları gelişmez.
® Tibet'te çay bardağını iki elinizle avuçlamazsanız saygısızlık etmiş olursunuz.
® Japonya'da çatal, kasık yerine kullanılan Çubuklara tabağa çapraz koymak hakarettir.
® Bahama Adalarında çiçekli etek giymek koca arıyorum anlamına gelir.
® Bikini adalarında bikini giymek yasaktır.
® Çin'de sakin kadeh kaldırırken ''Çin Çin'' demeyin. Erkeklik organı anlamına gelir.
® ABD'de erkek erkeğe öpüşmeyin. Adiniz çıkar.
® Rusya'da erkek erkeğe dudaktan öpmek sevgi ve saygıyı gösterir.
® ileri doğru bir adim atıldığında, insan vücudundaki 54 kas çalışır

deniz_25710 23.04.08 00:34

Siz hangi pozısyonda uyuyorsunuz?
 
Siz hangi pozısyonda uyuyorsunuz?

Uyku pozisyonları; yataktaki uyku pozisyonunuz kişiliğinizi yansıtıyormuş
İnsanlar bildiğiniz üzere uyurken çeşitli pozisyonlar alır, bu pozisyonlar 6 çeşitmiş ve insanın kişiliğini de yansıtıyormuş. İşte uyku pozisyonları ve anlamları:
Fetus / cenin yatışı..
Cenin şeklinde yani anne karnındaymış gibi kıvrılarak yatmak, dışa dönük ancak duygusal, hassas bir kalbe sahip olduğunuzu gösteriyor. Bu tür kişiler birisiyle ilk buluşmalarında utangaç olabilir ancak kısa sürede rahatlarlar. Araştırmalarda 1000 kişiden % 41'i bu şekilde uyuduğu belirlenmiş. Kadınların erkeklerden 2 kat daha fazla bu poziyonda uyuduğu da tespit edilen diğer bir bulgu..

Kollar yanda dik yatış..
Çoğu kişi kollarını her iki tarafa sarkıtıp dik şekilde uyuyamaz. Bu şekilde uyuyunlar rahat, kalabalığa alışkın, yabancılara güvenen, sosyal insanlardır.. Buna rağmen, bazen kolay aldanabilirler...



Yaşlı duruşunda yatış..
Her iki kolunu kıvırarak ellerini yastığın yanına veya omuz hizasına koyan kişiler doğal insanlardır. Şüpheci, kuşkucu, iyiliğe şüpheyle bakan özellikler taşıyabilirler. Düşünceleri zor veya yavaş değişir. Bir karar aldıklarında, bunu değiştirmekten hiç çok hoşlanmazlar.

Asker yatışı..
Kollar vücudun yanlarında rahat bırakılmış yüz yukarı şekilde, sadece baş sağa sola dönecek şekilde yatanlar, sakin, sessiz, vakur, ağzı sıkı kişilerdir. Gereksiz yere konuşanlardan, ortalığı velveleye veren insanlardan hoşlanmazlar. Kendilerini diğer kişilerden yüksek olarak konumlandırırlar.

Yüzü koyun (serbest düşüş) yatış..
Yüzü koyun yani bacaklarınız aralık ve düz, kollar baş hizasında yastığın üzerinde olacak şekilde, başını sağa-sola çevirerek yatanlar, topluluk, sürü halinde yaşamayı sever. Başkalarından çok kendilerini önemserler.. Bunun yanında sinirli, huzursuz ve içli, kolay incinen kişilerdir. Eleştirilmeyi veya uç durumları sevmezler.

Deniz yıldızı yatışı..
Yüz yukarı, kollar başın her iki yanına yastığa konulmuş açık, bacakları sağa ve sola açık biçimde yatanlar iyi arkadaş olurlar. Bu tür kişiler her zaman başkalarını dinlemeye hazırdır ve yardım istediğinizde yardımcı olurlar. Genellikle ilgi odağı olmaktan hoşlanmazlar.

Hangi pozisyon sağlıklı?
Sağlık açısından yüzü koyun yatmak sindirimi durdurur,
deniz yıldızı ve asker pozisyonlarında horlama ile sıkça karşılaşılır, kötü uyunmasına neden olur. Midenin baskılanmadığı,
kolay nefes alınan düz bir yatış gece boyunca sağlıklıdır. Rahat uyku sağlar, horlamayı azaltır. Uyuyan kişiler nasıl yattığının farkında olmadığı için, bu şekilde yattıklarında bile çok iyi uyku uyumaları her zaman mümkün olmayabilir. Bu tür araştırmalarda ayrıca, çoğu insanın uyku pozisyonunu değiştirmekten hoşlanmadığını da ortaya koyuyor. Buna göre insanların sadece % 5'i her gece farklı bir pozisyonda uyuduğunu belirtiyor..

deniz_25710 23.04.08 00:36

Sesle Bardak Kırma
 
Sesle Bardak Kırma


Yapılabilir ve teorik olarak mümkündür. Hatta ünlü tenor Cruso'nun bunu başardığı rivayet edilir. Rezonansını tutturabilirseniz sadece bardak değil başka birçok şeyi kırabilirsiniz. Peki öyleyse, nedir bu rezonans?

Salıncakta bir çocuğu salladığınızı düşünün. Salıncak size gelirken, tam en üst noktaya ulaşmadan salıncağı itmeye kalkışırsanız, onu yavaşlatırsınız. Ancak salıncak size doğru gelirken, itmeyi hep en üst noktada yaparsanız, her seferinde aynı kuvvetle itseniz bile, salıncak gittikçe hızlanacaktır.

Salıncak kendi tabii frekansı ile, diyelim ki, dakikada 30 salınım yaparak sallanıyordu. Siz de dışardan bir kuvvet, fakat aynı frekansta bir kuvvet uyguladınız. Bu iki frekans çakıştı ve salıncak da bu nedenle gittikçe hızlandı.

Salıncak örneğinde olduğu gibi, her cismin bir kendi tabii frekansı vardır. Cisimlere kendi tabii frekansları ile çakışan bir frekansta her hangi bir kuvvet uygularsanız rezonans denilen kontrolsüz bir ortam oluşabilir.

Eğer önünüzde duran bir bardağa, onun tabii frekansına uyan bir frekansta bağırabilirseniz, daha doğrusu bir ses dalgası gönderebilirseniz, bardağın tabii frekansı ile sesin frekansı çakışarak, bardaktaki titreşimi kontrolsüz bir şekilde artırır, bardak rezonansa girer ve sonuçta çatlayabilir veya kırılabilir.

İnsanlar günlük yaşamlarında pek fark etmemelerine rağmen rezonans olayı, otomobilden, köprü dizaynına kadar mühendislerin en çok zorlandıkları konulardan biridir. Hala bu nedenle, askerler bir köprüden geçerlerken, yürüyüş adımlarının frekansları köprünün tabii frekansı ile çakışıp, köprü yıkılmasın diye, köprülerden uygun adım yürüyüşle geçmezler.

Otomobilde direksiyon mekanizması ile amortisörlerdeki titreşim aynı frekansa gelince, rezonans sonucunda direksiyon şiddetli sarsılmaya başlar. Mühendisler araba dizaynında parçaların biçimlerini, yaylanmalarını ve ağırlıklarını, devir sayıları ve benzeri faktörleri göze alıp rezonansı en aza indirmeye çalışırlar.

Peki bu rezonansın hiç iyi bir yönü yok mu? Var elbette. Örneğin radyo istasyon dalgalarını ararken bu dalgaları yakalarsanız, kendi alıcınızın frekansı ile birbirini tuttuğu an rezonansa girer, genliği artar ve bu istasyonu işitmeye başlarsınız.


Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 01:26 .

Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

Powered by Herkonu team