![]() |
........dikeni Yarali Gülü Yarali......
Yanık türkülerin nazlı gelini Keşke görmeyeydim şu son halini Çileler nasıl da bükmüş belini Yüreği yaralı seli yaralı Dostum dedikleri kadrin bilmemiş Karaymış ne yazık; bahtı gülmemiş Bıkmadan beklemiş canan gelmemiş Mızrabı yaralı teli yaralı... Kaybolmuş yanaktan gülce daneler Ak gerdan üstünden o nişaneler Tüketmiş ömrünü almış seneler Baharı yaralı yeli yaralı Çökmüş omuzları sararmış yüzü Dağ inmiş sineye nemlenmiş gözü Bahar mevsimini eylemiş güzü Dikeni yaralı gülü yaralı... |
Umutların Mezarlığı Oldu Masum Yüreğim...
Nasıl olduğunu anlamadan sen gelmiştin yüreğime,
En güzel yerine kurulmuştu sevdan. Bayram yerine dönmüştü yüreğim, Çocuklar gibi şendim. İçim içime sığmıyordu. Biliyor musun gelişin papatyalar açtırmıştı yüreğime. Kimi zaman korkumdan ağlardım da öyle sulardım papatyalarımı. Sen güneşimdin. Sana doğru yönelirdi çiçeklerim. Sana muhtaçlardı daha da güzelleşebilmeleri, Büyümeleri için. Ama bir gün geldi sen çekildin bulutların arkasına, Seni göremez oldular. Benim gözyaşlarım daha da arttı. Korkularım meğer gerçeklerdi. Evet seni ben getirmiştim yüreğime, Ama sen gelmemiştin. Hatta gelmeyecektin. Ağladım,ağladım,ağladım***8230; Papatyalarımın boynu büküldü, Yaprakları bir bir düştü. Sen gelsen de,güneşini göstersen de artık ne fayda. Öldüler,yok oldular. Umutların mezarlığı oldu masum yüreğim.. |
Bölünen AşK....
Yıllara sığmayacak aşkımızı Baharında yakalayıp Yaza yargıladılar Sonbaharındı diyerek Kışa ayrılık cezasi Mevsim mevsim böldüler Mevsimsiz sever diye Aydan aya Ne olur ne olmaz diye Haftalara İşi şansa bırakmamak için Günden güne böldüler. Bütün gün aklımda Hayallerimdesin diye Rüyalarımı unutup Günümü Gece ile böldüler. .Dilerlerse saat ,saat farketmez dakika ,dakika bölsünler her saniye aklımdasın |
MeNdİl
Mendilin üstüne derdimi saçtım Yârim Üsküdar***8217;dan n***8217;olur gel hele Kayığın üstüne gölgemi açtım Şemsiyem elimde gel de bul hele Mendilim elimden yerlere düştü Ucunda oyalar derdimden pişti Bu ayrılık inan gönlümü deşti Haydi gel babamdan gel beni dile Vermezse yüreğim döner ateşe Kalır mı yüzümde sensiz bir neşe Ben sana mahkûmum ay da güneşe Sensiz geçen günüm çiledir çile |
Haziranda Ölmek Zor
orhan kemal'in güzel anısına işten çıktım sokaktayım elim yüzüm üstümbaşım gazete sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sokakta tomson sokağa çıkmak yasak sokaktayım gece leylâk ve tomurcuk kokuyor yaralı bir şahin olmuş yüreğim uy anam anam haziranda ölmek zor! havada tüy havada kuş havada kuş soluğu kokusu hava leylâk ve tomurcuk kokuyor ne anlar acılardan/güzel haziran ne anlar güzel bahar! kopuk bir kol sokakta çırpınıp durur çalışmışım onbeş saat tükenmişim onbeş saat acıkmışım yorulmuşum uykusamışım anama sövmüş patron ter döktüğüm gazetede sıkmışım dişlerimi ıslıkla söylemişim umutlarımı susarak söylemişim sıcak bir ev özlemişim sıcak bir yemek ve sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler çıkmışım bir kavgadan vurmuşum sokaklara sokakta tank paleti sokakta düdük sesi sarı sarı yapraklarla birlikte sanki dallarda insan iskeletleri asacaklar aydemir'i asacaklar gürcan'ı belki başkalarını pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim dökülüyor etlerim sarı yapraklar gibi asmak neyi kurtarır sarı sarı yaprakları kuru dallara? yolunmuş yaprakları kırılmış dallarıyla ne anlatır bir ağaç hani rüzgâr hani kuş hani nerde rüzgârlı kuş sesleri? asılmak sorun değil asılmamak da değil kimin kimi astığı kimin kimi neden niçin astığı budur işte asıl sorun! sevdim gelin morunu sevdim şiir morunu moru sevdim tomurcukta moru sevdim memede ve öptüğüm dudakta ama sevmedim, hayır iğrendim insanoğlunun yağlı ipte sallanan morluğundan! neden böyle acılıyım neden böyle ağrılı neden niçin bu sokaklar böyle boş niçin neden bu evler böyle dolu? sokaklarla solur evler sokaklarla atar nabzı kentlerin sokaksız kent kentsiz ülke kahkahanın yanıbaşı gözyaşı işten çıktım elim yüzüm üstümbaşım gazete karanlıkta akan bir su gibi vurdum kendimi caddelere hava leylâk ve tomurcuk kokusu havada köryoluna havada suçsuz günahsız gitme korkusu ah desem eriyecek demirleri bu korkuluğun oh desem tutuşacak soluğum asmak neyi kurtarır öldürmek neyi yaşatmaktır önemlisi güzel yaşatmak abeceden geçirmek kıracın çekirgesini ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak ah yavrum ah güzelim canım benim / sevdiceğim bitanem kısa sürdü bu yolculuk n'eylersin ki sonu yok! gece leylâk ve tomurcuk kokuyor uy anam anam haziranda ölmek zor! nerdeyim ben nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz siz kimsiniz? ne söyler bu radyolar gazeteler ne yazar kim ölmüş uzaklarda göçen kim dünyamızdan? asmak neyi kurtarır öldürmek neyi? yolunmuş yaprakları ve kırılmış dallarıyla bir ağaç söyler hangi güzelliği? kökü burda yüreğimde yaprakları uzaklarda bir çınar ıslık çala çala göçtü bir çınar göçtü memet diye diye şafak vakti bir çınar silkeledi kuşlarını güneşlerini: «oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, memet!» gece leylâk ve tomurcuk kokuyor üstümbaşım elim yüzüm gazete vurmuşum sokaklara vurmuşum karanlığa uy anam anam haziranda ölmek zor! bu acılar bu ağrılar bu yürek neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar bu ağaçlar niçin böyle yapraksız bu geceler niçin böyle insansız bu insanlar niçin böyle yarınsız bu niçinler niçin böyle yanıtsız? kim bu korku kim bu umut ne adına kim için? «uyarına gelirse tepemde bir de çınar» demişti on yıl önce demek ki on yıl sonra demek ki sabah sabah demek ki «manda gönü» demek ki «şile bezi» demek ki «yeşil biber» bir de memet'in yüzü bir de güzel istanbul bir de «saman sarısı» bir de özlem kırmızısı demek ki göçtü usta kaldı yürek sızısı geride kalanlara nerdeyim ben nerdeyim? kimsiniz siz kimsiniz? yıllar var ki ter içinde taşıdım ben bu yükü bıraktım acının alkışlarına 3 haziran '63'ü bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine yatıyor oralarda bir eski gömütlükte yatıyor usta bir kırmızı gül dalı iğilmiş üzerine okşar yanan alnını bir kırmızı gül dalı nâzım ustanın gece leylâk ve tomurcuk kokuyor bir basın işçisiyim elim yüzüm üstümbaşım gazete geçsem de gölgesinden tankların tomsonların şuramda bir çalıkuşu ötüyor uy anam anam haziranda ölmek zor! |
Baba Bana Bağırma
yol ıslanmasın diye şemsiye açanlara... baba bana bağırma bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler tenorlar kaçtı ses tellerinden çevreye saçıldı yavru diktatörler seni ne sopranolar istedi de vermedik baba baba bana bağırma bayrak direklerine konan kartalları anlat uzun uzadıya nasıl da göremediler avcıları o keskin gözleriyle vah hah ha şans yıldızlara özgü bir yalan baba yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna yalanları yazdım defterime hiç unutmadım radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların hiç unutmadım sakallarını yüzlerinde yüzlerini sakallarında unutan adamları ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın hiç unutmadım uzak yakın tüm tuzakları baba yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen bir gam ağacısın kar yüküne dayanamayıp kırılan ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin geri getirmediler güneşin başına gelenleri biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba baba bana bağırma bir kulağımdan giriyor sözlerin öbür kulağımı tıkıyor Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden Eva'nın peronunda karanlıktan kuşlar çalan bir tren bir bıçak kaçağı tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan burada bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde burada, tam karşında hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi yol alırdı saatler karılarının namuslarını dillerinde saklayan adamlar vardı bir taraflarda televizyon kanallarında yitirilen çocuklar gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı Sovyet Rusya'da kafandaki duvarları niye cebine koymuyorsun sen baba baba bana bağırma farkında değilsin arkasını ezilenlerin yaladığı bir posta puludur dünya bir kara delik yutana kadar uzayda bizi asansör boşluğuna itilen bir ****sin sen söylemenin tam sırası ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin partiler getirdi baba ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan bir yaşamlık kaygı duruşundayım yakın tarihimiz için baba bana bağırma bacağından vurulursa bir şiir nereye kadar gidebilir bana bağırma baba kendine bağır yoksa her şey bitebilir |
...canin Sağolsun....
Gülleri sen al... Razıyım ben dikenlere. Sabahlar senin olsun, Varsın akşamlar yağsın üstüme..... Çıkarsızdır sevgi... Her şartta dimdik ayaktadır. Hak etmeyen, gidenlerdir... Geride kalıp üzülenler ise Günü geldiğinde bahtiyardır..... Bizimkisi buna benziyor biraz. Yani sen gidiyorsun, Ben kalıyorum... Yollarına dualar ektim, açık olsun! Kayıtısız- şartısızdır sevgim... Canın sağolsun ey giden! Seni hala seviyorum..... |
Sen Sölemeden De Biliyorum...
Seziyorum ki kaçacaksın.. Yalvaramam koşamam Ama sesini bırak bende Biliyorum ki kopacaksın Tutamam saçlarından Ama kokunu bırak bende Anlıyorum ki ayrılacaksın Çok yıkkınım yıkılamam Ama rengini bırak bende Duyumsuyorum ki yiteceksin En büyük acım olacak Ama ısını bırak bende Ayrımsıyorum ki unutacaksın Acı kurşun bir okyanus Ama tadını bırak bende Nasıl olsa gideceksin Hakkım yok durdurmaya Ama kendini bırak bende. |
Demedim Mi?....
Demedim mi bu hasret bitirir seni Ay dolanır gider, yalnız kalırsın Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın Demedim mi yüreğim sevme! İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz.... Geri dönen hangi güvercinin var? Senin hangi çiçeğini sakladı bahar? Demedim mi aklım, inanma! Bir gün naza çeker kendini demedim mi? Görmesen zindana döner bu şehir... Görsen, umursamaz, aldırmaz kafir Demedim mi gözlerim bakma! Demedim mi bu ürperten sıcaklık... Bu taze güzellik kaybolur birgün? Sonra boşu-boşuna aranır, dövünürsün Demedim mi ellerim dokunma! Demedim mi bir gün susar şarkılar Sesine ses veren rüzgar olur... istediğin kadar artık bekle dur... Demedim mi kulağım duyma! Birgün çıkıp gideceği belliydi Ayan-beyan belliydi anlayamadın. Başka bir rüyada şimdi o kadın Demedim mi kollarım sarma! Bütün çektiklerim senin yüzünden Gölge bile geçirmezdin bir zaman üzerinden Ah! şimdi paramparça oldun binbir yerinden Demedim mi gururum kırılma! |
Sitem..........!!!!
Perişan yaşadım gittin gideli, Sende acıları tanıyacaksın***8230; Bana çektirdiğin sevda bedeli, Dilerim karalar bağlayacaksın***8230; Bir dünya kurdunki viranelerden, O mekanda asla, olmayacaksın, Gönülsüz yaşarım ne gelir elden, Rastlarsan, halimi sormayacaksın***8230; Ateş benden yanar, kahrıma düşse, Erirsin yüzüme bakmayacaksın, Bu vefasızlıkla bahtın gülmüşse, Sende vicdan yokmuş, takmayacaksın***8230; Ahmet Günbay Yıldız |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 21:54 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team