![]() |
Perdeler, hep perdeler...
Her yerde, her yerdeler. Pencerede, kapıda, Geçitte, kemerdeler... Perdeler, hep perdeler... Ya benim sevdiklerim, Şimdi nemde, nemdeler? Onu bomboş perdenin; İçerde, içerdeler! Perdeler, hep perdeler... Gönülde asil perde; Onu hangi göz deler? Surat maske altında, Sis altında beldeler. Perdeler, hep perdeler... Perdeye doğru akın; Atlılar, piyadeler. Yollar, yönler dolaşık; Değişik ifadeler. Perdeler, hep perdelere. Bir tohumda bin gömlek. Giyim fideler. Kalbiler dilini yutmuş; Bangır bangır mideler. Perdeler, hep perdeler... Son noktada son perde; Çevrilmiş seccadeler. Orada işte işte, Ölümden azadeler! Perdeler, hep perdeler... |
Anne girdin düşüme.
Yorganın olsun duam; Mezarında üşüme. Anlamam, anlatamam. Düşen düştü peşime, Artık vadeler tamam... |
Uyan yarim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir. Her sabah güneşi seyreden kızlar, Mahmur gözlerini oğmak üzredir. Uyan yarim, sesler geldi derinden, Karanlık oynadı, koptu yerinden; İlk ışık, kapının eşiklerinden, Şimdi bir gölgeyi koğmak üzredir. Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık, Baygın gözlerimi aldı aydınlık, İçimde tıkandı, kaldı ayrılık, Bu aydınlık beni boğmak üzredir. |
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum. Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. Biri benim, biri de serseri kaldırımlar. İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler. Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır. Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum! Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç *****ler işitsin; Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler. Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları. Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi.. |
Falan, dağın ardında;
Seslen, seslen, işitmez Filan toprak altında; Göz yaşları diriltmez Neye vardın, vardın da? Ufuk varmakla bitmez. Bir şey göster kadında, Tılsımını eskitmez Yar o ki, hep yadında; Eskimez ve eskitmez. Muradı muradında, Seni bırakıp gitmez |
Karlı dağı tarttım ve söğütlerin
gölgelediği dereyi. Eşittiler yeşim taşının oluştuğu ve bebeğin memeden kesildiği vakitlerde. Göreli nicelikler ama kim emin niteliklerden? Geçti geçen: Anımsamıyorum artık kimdi ilk seviştiğim kadın? Belirsiz sarıldığım gövde. Kemikli miydi sırtı var mıydı öpüşünde yeni sulanmış bir bahçenin serinliği? Yitirdim anlamları çoktan; duyumsuyorum ama çürüyen kökü aşınan bazaltı, yırtılan damarını elmasın. Siliniyorum mevsimlerden sayfalardan, oyluklardan; uçucu bir kokuyum sanki. Dönen de benim ama gecenin hazinelerine. Giz dolu izbeler, yatak odaları açık unutulmuş musluklar: Yabanıl evren kapılarıdır hepsi. Dinlerken ve düşlerken, geçerim ormanların ve toprakların karanlığından. Büyütürüm beslerim ******ımı. Ten orda yırtılır ve kıpkızıl kesilir gül. "Dur gitme! Çok güzelsin" diyeceğimiz an yok hâlâ. Kara duygulu zamanın tohumu içimizde yeşeren. Kendisi için bile havada dağılan bir şarkı herkesin yaşaması. Biliyor, yine de ölemiyoruz. Sararan yaprağında dalın akmayan çeşmenin kararmış taşında bir ses tınlıyor masmavi. Bilici! Sına beni alevinle ve söyle: iğva mı bu Baht mı? |
Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda
kalandı çok eski günlerden bir bana yetsin, hıncımı arttırsın aşkımı pekiştirsin diye sevince. Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde gidilmemiş bir saklı deniz sandım. Kıpırdamazdı yapraklar geceyle tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak bana neydi gülmeler, şarkılar otobüs durakları, alandaki kalabalık geldi durdu, alana merhaba dedim. Bir göz bozgundur yerine göre vururdu pencereme rüzgâr, ben hep öyle bir gözdüm çığlığını kendine saklayan. Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda, çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi apansız geliverdi sokağıma. Hıncım bana kalsın gayrı sen yalnızlığımı götür. Bana çay demlemeyi öğret elimi yüzümü yıkamayı, ağzıma rakı koydurma. Hıncım bana kalsın diyorum çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm bir barbarın vahşi ateşiyle, çünki yapılarının taşında onulmazlığım çünki şarkılar kanımın bedeli. En sevdiğim kelimeler gibisin örneğin öfke gibi hani bir zamanlar dağda ve sokakta açan. Örneğin umut gibi günde, gecede yitip durduğumuz zeytin dalını dal eden. Örneğin aşk gibi denizlerin üzerinde yürüten. Örneğin kavga gibi yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan kayaları yumuşatan kavga gibi. Denizler benim kadar kıpırdayamaz bak şimdi parklardayım bir çocuğun menevişli gözlerinde. Hüzünleri bırakmanın günü günü çığlığı olmak dünyanın, hüznümü iki kat ediyor ama gecede alnıma dayalı alnın. |
Bir gün, bir uzun gün hep denize baktık
Miller ve ağırlıklar bitti Gelip geçmeler bitti, gemilerin Beyaz ve kocaman gövdeleri Gözün kahverengi suyuna geldik. Palamutlar yaktık, çalılar her zamanki gibi Süsledi bizi bu ufak değişiklik Çok ağır bir şeydi gün dörtgenleri üstümüze düsen Aydınlıktan kopan aydınlıktan kesilen Ağır mi ağır Kaldık ne kadar kaldıksa böyle Sonra gün diye bildiğimiz ne varsa akıtıldı Duvarlar, sarmaşıklar, evler akıtıldı Güneşler, hızarlar, kıymık taneleri Vinç sesleri, çekiç sesleri bir. Sokağın bitiminde donup arkama baktım Her şey nasıldı diye Sundurma hazin Çarsı kararsız Düzlerde yarlarda tepelerde Kurtlar, tavşanlar, yılanlar erimekte Herkes dünyayı bir yanından onarıyor sanki Meltem belli belirsiz birselleri kıpırdatıyor Gözümü kap atik sokağa baktığımda Sudur gün. Ah sudur, ne yandan baksam sudur Suyun imgesi sudur Trenlerin kalktığı her yerde Bavullar sudur Bir gün bir Erzurum çalkantısı Obur gün Konya pası Manikadan görünen İstanbul kıyıları Çantası açık duran bir kadının anisi ve Dudak boyası Ardahanlı bir kartal Kızılca hamamlı bir pirinç Tülbentler, yazmalar, krepler Hep sudur Askerin son defa memleketine baktığı Yüzünü çevirince bir bardak gibi düşüp kırılan memleket Ve gemilerin ağır ağır limanlardan çıktığı Ah sudur. Bir gün, bir uzun gün bir aynanın önündeyim Kirpikler ve saclar bitti Gövdem duvara sürte sürte inceltilmiş bir nesne gibi Dalgın ve uzun Uzun ve sisli Ben ki gövdemle tattım gövdemi, iyi bilirim Bir hurma, bir baş dönmesi Kokusu baş dönmesinin Güzel kaplar aldım bu yüzden, ne kadar güzel kap varsa aldım Bilmek için suyumu Ve hazırlıklı değildim ve bildim Ben suyun bir dakika durduğu Durunca boğulduğu bir yerdeyim. Bir kılımı yere sermek kadar güzel ne var Sonra püsküllerini düzeltmek kadar Ya sofraya dilim kesilmiş bir domatesi koymaktaki görkem Kamyon sürmek yükünü bilmeden Ve ikimiz bir akşam üstü sırasında Ve akşam üstünün Anadolu ya giden bir otobüs gibi kalkması sırasında Dağlarda, tarlalarda, köprü altlarında Sazların, taşların, yosunların arasından geçerek Bir akik gibi yansıyaraktan hem de Kırmızı bir karpuzun doğum sancısına Su akar ben akarım Ben akarım su akar Vakit yok bakışmaya Günlerden suya. |
Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde Ben bunlardan birini seviyorum en çok Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa Tutsam tanelerini Sevincin gözyaşları derdim buna. Bir süre bakışıyoruz karşılıklı Ben uykudan uyanır uyanmaz Benimle şiir gibidir bu Tam karşımda ama yazılmamış Durmadan bileniyor aklımda. Seni unutarak baktığımda bile Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun Yayılıyorsun kalabalıklara Yalnız yayılmak mı Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna. Özlenirsin, alabildiğine varsın da Daha da var oluyorsun gün günden Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin Bir kuş olsa mavilik derdi buna. |
Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz birşey Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği Kaybetti kumarda gözlerim Kaybetti kumarda gözleri. Bir kuru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine Yani her soluk alıp verişimizde bizim Bir mekik gibi kalbin Bir mekiki gibi kalbim İşleyip durdu bu yitikliği yeniden. Ne kaldı Farkinda mısın bilmem Gündüzler.. Gündüzler biraz azaldı. |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 13:43 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team