![]() |
Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver ! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar. Yurda ay yıldızın ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün. Kızıllığında ısındık, Dağlardan çöllere düşürdüğü gün. Gölgene sığındık. Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim. |
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım. insanlardan buz gibi soğudum, işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın. |
Yorgunsun uzaklardan gelmişsin
Yitirmişsin ne varsa birer birer. Bir sağlık,bir sevinç,bir umut Onlar da nerdeyse gitti, gider. Dost bildiğin insanların yüzleri Aynalar gibi kapkara. Suyu mu çekilmiş bulutların Dönmüşsün kuruyan ırmaklara. Taşlara düşen saat gibi Ne artı ne eksi. Bir sağlık, bir sevinç, bir umut hikaye hepsi... |
odur üç gül üç köpük yaza uzanır
kim bilir nereden gelir ne kadar kalır gelin ağlatma havasını başlatır kederi zurnanın ucundadır oradadır gül de gül köpüğü de kırık bir hüzündür hem güler hem ağlar bir geyiktir dağlarda ince uzun bacakları gezer bahçelerde, iz bırakır kışın karda, kar gibi yağar... odur kara taşa yazılı ince yazı odur gelinlerin duvağı odur mahzun bakan göz odur kalbine sokulan hançer odur kanatlarını tutuşturan ateş üç gül köpüğüdür o kırılgandır çıdamdır sevgisi kutludur açılıverir dağlar sürgünden çıkagelir eşyaya dokunsa acısı tazelenir öfkesi kar gibi erir yola çıkan birini andırır yalnızlığı hiçliğe bırakılmışlığın rüzgârını estirir odur çiçek tozu rüzgârla serpilen gül bahçelerinden sokaklara bulvarlara odur ipek kar beyazı gecelerde yataklardan kayan ve yayılan dünyaya ipeğin sesidir o, gülün köpüğü -ya siz kimlersiniz? |
Kuşlar vardır, cana benzer havalarda;
Soğuksa kar, baharsa yaprak; Bir başına büyür toprakta ömrümüz, Güneşle yeşil elleriyle çıplak; - Uslu ayaklarla başlamış yolculuk - Yürünmez öyle, bazen durulur, Ve iner erenler katına yorgunluk; Kapanır sukun üzre kitaplar. Nefeslerle sürüp giden yaşamamız Bir su kenarına gelir durur; Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır; Yürünmez öyle hep, bazen susulur can dündar |
Rüzgârın rengi hazan
Yalnızlığa değiyor Bıçak kesilmiş ufuk Kavrulmuş un kokuyor Çocuk gözümde ölüm Suya düşmüş yaralı kuş Düşe değiyor ellerim Umutsuzluğu okşuyor Kuşlar ki en kadim yerli Surlarında eski kentin Giderler bir eski kentten Bir eski kente giderler Güneşin rengi sevda Sesinde papatyalar Çalar yorgun bir zamanı Bulut katarı anılar Parkın sevdiğim yanı bu Ben gelince herkes gelir Dokunsa elime elin Bütün güvercinler uçar |
Sis susuyor
Dallarına şeytan uçurtması takılan ağaç Örtüyor sisin sessizliğini Hüzünlerle ıslanan uzun bir es Sürüklenen bir kuş ölüsü kaldırımda Kadın susuyor Sabah Gün suskuya bulanıyor Tek başına karşılıyor kurumuş bir hayatı Ah o çocuk ağlaması dolduruyor sokağı İhanet /bir de sevda/ susmuyor İyi ki susmuyor iyi ki İyi ki tırmalıyor kanatıyor parçalıyor Karanlık susuyor Ölüme ulanan kızıl sarmaşıklar Dallarına seytan uçurtması takılan ağaç Bir de ağlayan çocuk Durgun sulara sarkıtıyor yalnızlığımı Kör kuyulara Susku yürüyor kente |
Sesimde yalnızlığın tınısı
Gözlerim yanıyor uykusuzluktan Suda yağı bitmiş kandil ışığı Uzakta ağlayan çocuk sesleri Dağları deniyorum İsyanın ve hüznün sığınağı Kasvet kesilmiş gökyüzü Dudaklarım çatlamış Usun peşinde yüreğim Elimde kederli eğreltiler Yılkı gölgeleri ufukta Yüzüm solmuş düş bahçesi Yaşamı dölleyen ürperti Kara bulutların izini sürer Bırakıp kuytulara gizini Kırlangıçlar gider Dalından korkular sarkan ağaç Nice acı nice umut nice inanç Bedreddin pir sultan hallaç Mütevekkil asya ve diyarı rum Havada yanık yaprak kokusu Dünya seni tanıyorum |
Deniz dediğin bir tarladır
Gülü gül, dikeni diken, tohumu tohum Toprak gibi verimli, toprak gibi cömert Betine bereketine kurban olduğum Deniz dediğin bir tarladır Uçsuz bucaksız bir tarla Göbeği insanlarla kesilmiş Çilesi insanlarla Deniz dediğin bir tarladır Sözü pek, eli ağır Dost gibi güldürür insanı Dost gibi ağlatır. Deniz dediğin bir tarladır Anadır, babadır, kardeştir İnsan eline hasret İnsan eli değer değmez ürperir Binbir yerinden çatlar sevincinden Nesi var, nesi yok çıkarır verir, İnsan eli değmemiş denizlere bir damla alınteri Bulutlar dolusu rahmetten mübarektir. Deniz dediğin bir tarladır Bulutlar, güneşler dibindedir Geceler gündüzler dibindedir Yıldızlar mevsimler dibindedir Zifiri karanlık güller açılır dibinde Bağlar, bahçeler kat kat, katmer katmer, deste deste Bağlar, bahçeler zifir karanlık güller İnsan eline hasret beklemekte. Deniz dediğin bir tarladır Kapılar açılır içinde kapılar Bitip tükenmeyen bereket kapıları Balıklar akıp gider bölük bölük tabur tabur Alı al moru mor sarısı sarı. ... Deniz dediğin bir tarladır Üstünde başı boş rüzgâr Gönlünce at oynatır Üstünde bir avuç tuzlu köpük İçinde milyonlarca yürek Milyonlarca öpücük Bir insan eli arar konacak Bir insan eli muhkem, sıcak Hey benim Boydan boya cömert denizlerle çevrili Güzel memleketim Bu yaz tenha denizlerinde yıkandım İnsan eli değmemiş ormanlar gibi vahşi Dağ başında unutulmuş küçük kundaklar gibi yetim |
Bu aşk senden önce hürriyete yöneldi
Gecenin ortasında sen sımsıcak bir kadın İçinde sen varken geceler dile geldi Barışa yöneldi umudu darmadağın Onları özlemek belki senden güzeldi Çünkü sen ancak onlarda vardın Hayatın mavişliği onlarla vardı |
Bütün Zaman Ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu Anki Saat: 02:21 . |
Powered by MJTurkiye
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by Herkonu team